Etiket arşivi: Çaresi isyan olmuştur

F. Gülen yerli üründür

F. Gülen yerli üründür

ALI SIRMEN ( YAZAR ) VEDAT ARIK 20.09.2007

ALİ SİRMEN

Cumhuriyet, 06.10.16

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz, 15 Temmuz darbe girişimini, dünyaya anlatmak misyonunu yüklendi son günlerde. Konumu gereği, girişiminin dünyada yankı yapması beklenir ama iktidarın uygulamaları ona ne derece yardımcı olur bilemem. Mesut Bey, Hürriyet’ten Cansu Çambel ile yaptığı söyleşide ise global görevi olduğunu belirttiği Fethullah Gülen hakkında şunları söylemiş:
– Bana göre Gülen milli değil, uluslararası bir projedir. 170 ülkeye el atması kendisine verilen global görevin gereğidir.
Fethullah Gülen’in, dünyanın dört bir yanına dağılmış okulları, Mesut Yılmaz’ın yukarıda ileri sürdüğü görüşlerin birçok kişi ve çevre tarafından da paylaşılmasına neden olmakta, Fethullah Gülen – CIA ilişkileri uzunca bir süredir dillendirilmiş bulunmakta.
Dünyanın neresinde “ılımlı İslam” etiketli bir hareket baş gösterse, ABD’nin CIA aracılığıyla, bunlarla ilgilenip ilişkiye girmesi, Fethullah Gülen’in kendisine Pensilvanya’yı ikametgâh seçmesi ve nihayet cemaatin evrensel emelleri, Gülen Hareketi’nin uluslararası proje olduğu savını güçlendiriyor.
***
Gerçekten de, Washington’ın, bütün dünyada ve özellikle ülkemizdeki “ılmlı İslam”akımları ile içli dışlı ilişkileri yukarıdaki savı destekler niteliktedir. 2. Dünya Savaşı ertesinde ABD, Truman Doktrini ile Türkiye’yi kendi etki alanı içine alırken dinci akımlarla da, özellikle komünizm ile mücadele dernekleri aracılığıyla yakın ilişkiye girmiştir. 40 yıl içinde bir cemaatten bir imparatorluğa dönüşmüş olan Fethullah Gülen Hareketi’nin de ABD’nin bu ilgi ve desteği dışında kalması beklenemezdi.
Ancak Gülen Hareketi’nin filizlenip boyatmasında Türkiye’deki iç siyasal ortamın ılımlı İslamın (ılımlı İslam yazılır, ama uyumlu İslam olarak okunur) elverişli yapısını da görmezden gelmemekte yarar var.
Başka bir deyişle, Türkiye’nin, Stalin’in 2. Dünya Savaşı öncesi ve ertesinde Ankara’ya ilettiği taleplerinin de tetiklediği iç dinamiklerin itişi olmasaydı, salt ABD’nin ilgi ve desteği ne özelde Fethullah Gülen Hareketi’nin ne de genelde “ılımlı İslam”ın bu kadar gelişmesini sağlayabilirdi.
İç dinamiğin, İslamcı akımları güçlendiren etkenlerinin başında, yapısı gereği tutucu Anadolu sermayesi ile mahcup laik İstanbul sermayesi gelmekte.
Bunların siyasal arenadaki yansımalarının başında ise, laikliğin önemini asla kavrayamamış, laik düzeni, laik eğitimi bir türlü özümseyememiş, başlangıçta dinci siyaseti, kendine dayanak olarak görürken zamanla kendisi siyasal İslamın dayanak asası (AS: payandası!) haline düşmüş sağ partiler gelmektedir.
Laikliği kendi varlık nedeni olarak görmek ve bu ilkeye inanmakla birlikte, çeşitli nedenlerin etkisiyle, “daha dindar görünmek” zorunluluğunu duyan 1947 sonrası CHP’si ve onun türevi mahcup laik siyasi partiler de, laik siyasetin, politik alanda sesini yeterince yükseltememesine neden olmuştur.
Cumhuriyetin ve laikliğin önemini bir türlü kavrayamayan bir kısım yeminli Mustafa Kemal karşıtı “sol” da dinci hareketleri ideolojik destekleriyle meşrulaştırma yolunu tutmuşlardır.
Genelde başlangıçtaki ılımlı görünme kaygısından hızla vazgeçen “ılımlı İslam” da, özelde Gülen Hareketi ile benzerleri de, iktidarı kimse adına değil, bütünüyle kendileri için istemektedirler ve kendilerini var eden koşullar sürdükçe de var olacaklardır.
Ve herkesin görmesi gerekir ki; Gülen Hareketi’ne can veren koşullar hâlâ canlılıklarını korumaktadırlar, her türlü “ılımlı İslam” hareketi sürdükçe de, kendi içinden Gülen benzeri hareketleri doğurmaya adaydır.
Gülen Hareketi’yle ne ılımlı İslam, ne siyasal İslamı baston olarak görüp sonra da kendisi onun bastonu haline gelen anti-laik sağ, ne mahcup laikler, ne de baş hedefleri Cumhuriyetin kazanımları olan yeminli Mustafa Kemal karşıtı “sol!” mücadele edebilir. Bu ancak laik siyasetin başarabileceği bir iştir ve kabul de etmek gerekir ki, bu ortamda onların da işi çok zordur.

====================================

Doğrudur Sayın Sirmen, 

Sorun çoooook çetrefillidir.. Ancak eytişim (diyalektik) bizlere çok değerli veriler ve deneyimler sunuyor aynı zamanada..  İmparatorluklar büyüdü, büyüdü, büyüdüler.. “En büyük” aşamaya geldiklerinde merkezi yetkeyi (otoriteyi) sürdürme zorlukları belirdi ve inişe geçtiler.. Kilise’nin en güçlü zamanlarında bilimsel buluşlar imdada yetişti; Kopernikler, Gelileler, Martin Luterler Ortaçağ Avrupasında zıvanadan çıkan Kiliseye karşı halkı harekete geçirebildiler. Balon, en şişkin – görkemli olduğu aşamada patlamaya da en yakın ve yatkın değil midir??

HOMO HOMINI LUPUS…  (İnsan insanın kurdudur..) galatı asla boşuna değildir..

Türk Ulusu olup biteni ibretle gözlemekte, yaşamakta ve muazzam deneyim depolamaktadır. Kuşku yok bu potansiyel enerji mutlaka kinetik enerjiye dönerek boşal(tıl)acaktır.
İnsan aklının – idrakinin sonsuza dek tutsak alınabildiğinin örneği insanlık tarihinde yoktur!

Şairin dediği gibi (Ataol Behramoğlu); “Çaresi isyan olmuştur….” böylesine yıldıran zulümlerin. İnsanlık onuru, aykırı tüm zorbaları, makamları, kurumları.. yıka yıka ilerleyecektir. Tarihin zor – sıkıştığı – yoğunlaştığı ve hızlandığı dönemlerdeyiz..

Gerçek AYDINLAR, asla yılgınlığa düşmeden topluma önderlik için çırpınmalıdır..
Kimse korkmasın; Mustafa Kemal’in devrimci aydınlığının şavkı bu topraklarda sonsuzdur..

Sevgi ve saygı ile.
07 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf


Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf

Cigdem_Toker_portresi


Çiğdem TOKER
cigdemtoker@cumhuriyet.com.tr

(ttp://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/231455/Sehir_Hastaneleri_nde_Skandal_itiraf.html, Cumhuriyet, 16.3.2015)

Sistem şu:
Devlet, “Şehir Hastanesi yapacağım” diyen şirkete araziyi tahsis ediyor.
Hazine arazisine kampus inşa ediyor, sağlık hizmeti sunuyor diye 30 yıl boyunca
şirkete kira ödemeyi taahhüt ediyor.

Yetmiyor, şirketin yurtdışından kredi bulması gerekirse Hazine bu krediye de
garanti veriyor. 
Sağlık Bakanlığı’nın, Kamu-Özel İşbirliği adı verilen modelle,
iki yıl önce önümüze koyduğu Şehir hastanelerinin çerçevesi, kabaca böyle.

Belki anımsarsınız da: Dönemin Başbakanı Erdoğan, Eylül 2013’te 15 şehir hastanesinin proje tanıtımı ve imza törenine katılıyor:

“Şehir hastaneleri bu kardeşinizin 11 yıl önceki önemli hayallerinden biridir” diyor.

Bu hayale göre 2017’de 15 şehir hastanesi hizmete girecekti.
Fakat olmadı.
İstanbul, Ankara, Yozgat, Manisa, Trabzon gibi temeli atılan şehir hastanelerinin hiçbirinde ilerleme sağlanamadı.

Meğerse… Şehir hastaneleri müteahhitlerinin kapısını çaldığı yabancı kreditörler,
ilerde uyuşmazlık çıkarsa davanın Türkiye’de görülmesini istemiyormuş.
Kreditörler, Türkiye’de görülecek olası davalara siyasi baskı yapılmasından endişeliymiş.

***
Evet; TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda itiraf edilen bu skandal gerekçeyi,
son Torba Kanunla ilgili Komisyon raporundan öğrendik.

Önce bir bilgi: İktidar vekillerinin getirdiği “Torba”nın 3. maddesi, iki yıl önce bu konuda yürürlüğe giren yasanın ilgili maddesini metinden çıkarıyor. Gerisini Komisyon raporunda “muhalefet şerhi” imzası bulunan MHP’li vekiller Erkan Akçay, Mehmet Günal ve Sümer Oral’dan dinleyelim. Şerhe göre bu düzenleme Komisyonda görüşülürken
söz verilen Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, aynen şöyle demiş:

“Kamu hastanelerinin finansmanı için yüklenici firmaların 30 milyar $ kaynağa ihtiyacı var. Firmalar gerekli kaynağın ancak %20’sini Türkiye’den buluyor. Kalan %80’inin
yurt dışından getirilmesi gerekiyor. Ancak bu projeye kredi açacak yabancı şirketlerin şöyle bir tereddüdü var. Devlet de bir anlamda projeye taraf olduğu için, olur da
bir anlaşmazlık yaşanırsa, Türkiye’de görülecek davalara siyasi baskı olacağı ve
davaları kaybedebileceklerini düşünüyorlar. Onun için de tahkim merkezinin
Türkiye’de olması şartının yasadan çıkarılmasını, davaların Türkiye yerine
yabancı bir tahkim merkezinde görülmesini istiyorlar.”
***

Vekiller, bu madde yürürlüğe girerse, 20 Kasım 2014 tarihli İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu’nun, uygulamada fiilen olanaksız duruma geleceğini vurguluyor.
Benzer eleştirileri CHP’li vekiller de kendi muhalefet şerhlerinde dile getirmiş.
Hazine’nin garantör olduğu şehir hastanelerinin zaten bütçe yükünü artırdığını,
Hazine borç stoku üzerinde de risk ögesi oluşturduğunu vurguluyorlar.


Aşkın Türeli, Bihlun Tamaylıgil, İzzet Çetin, Bülent Kuşoğlu, Müslim Sarı,
Vahap Seçer, Adnan Keskin, Aydın Ayaydın
ve Musa Çam’ın imzalarını taşıyan muhalefet şerhinde, “Türk hukuk sistemi, yabancı yatırımcı önünde boyun eğiyor
ifadesi yer alıyor.


Düşünün şimdi: Devletin arazisini tahsis ediyorsunuz. Sağlık hizmeti veriyor diye
şirkete 30 yıl kira ödemeyi peşinen kabul ediyorsunuz. Yurtdışından borçlanırsa,
o krediye vatandaşınızın cebinden Hazineniz garanti oluyor. Fakat yargınız o denli  
güvenilmez bir duruma gelmiş ki, “İlerde mahkemelik olursam Türkiye’de yargılanmam”diyen yabancı bankanın bu koşulunu da kabul edip,
üç ay önceki yasanızı geri alıyorsunuz.

Ne hastaneymiş ama… Ve de ne itibar!..

=====================================

Dostlar,

Şehir hastaneleri” projesi korkunç boyutlarda rantların döndüğü, döneceği bir alan.
Bu bağlamda sitemizde birkaç yazımız yayımlandı :

– SAĞLIKTA KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI VE ŞEHİR HASTANELERİ
http://ahmetsaltik.net/2013/11/01/saglikta-kamu-ozel-ortakligi-ve-sehir-hastaneleri/

– SAĞLIKTA KAMU ÖZEL ORTAKLIĞI; SORU VE YANITLARLA
http://ahmetsaltik.net/2013/11/10/19307/

Sayın Çiğdem Toker’e bu ilgisi için teşekkür ederiz.
Sağlıkta Kamu – Özel Ortaklığı (Public – Private Partnership; PPP) ile ilgili mevzuatta bir güvence daha var sermayeye :

Yatak kullanımı % 70’in altına inerse, aradaki gelir yitiği farkını da Devlet bu girişimcilere ödeyecektir!..

Bunun adına serbest piyasa, rekabet, risk alma… deniyor galiba!
Hastalıklı, ahlaksız kapitalizmden başka ne beklenebilir ki??
Toplum yaşamın gerçekliğinden koparılarak adeta SOSYAL ŞİZOFRENİ‘ye sokuldu!
Gerçekle sanal olanı ayırdedemez oldu..
Burdan demokrasi çıkar mı?
Olsa olsa “sürü toplum” ve despotik rejim çıkar.

Bu ürkünç (vahim) sürüklenişin durdurulması gerek!

5 yıldızlı otel lüksünde hastane binaları yapılacak..

Peki sağlık hizmetinin niteliği de 5 yıldızlı olacak mı??
Bu gün mütevazi koşullarda kamu hastanelerinde bile tek oda, banyolu oda, WC’li oda, yemek, eşlikçi (refakatçi) gibi kalemlerde SGK sigortalılarından bile ek ücret alınıyor. Lokantacılık ve otelcilik ücretleri. Yarın bu lüks binalarda daha da büyük
“fark ödemeleri” söz konusu olacak ve SGK bunları öde(ye)meyecek! Sıradan yurttaşın
bu lüks binalı hastanelerden yararlanması olanaklı olmayacak.. Peki kimler yararlanacak??
Bir parça Ortadoğu’nun varlıklı yabancıları ve ülkemizin zenginleri, siyasal seçkinler..

Peki finansman neyle? Garip gurebanın ödediği adaletsiz vergilerle..
Hazine arazileri üzerinde Anayasaya aykırı olarak bedelsiz ayni hak tesis ederek.
Yoksul yurttaşın vergisiyle üst katmanlara kaynak aktarımı..
Gelir dağılımı adaletsizliği daha da derinleşecek, eşitsizlikler büyüyecek.
Bu proje de yandaşları zengin edecek, ülke kaynaklarının akıl almaz derecede israfını doğuracak.. Çirkin siyaseti finanse edecek kirli kaynaklar yaratılacak..

Bunlar bir siyasal partinin hülyası / büyük hizmet olarak halka takdim edilerek milyonlarca yurttaş yanıltılacak; fakat biz uzmanlar “kediye kedi diyemeyeceğiz” !?

Ağzımızı açar da gerçekleri söylersek, yazarsak gelsin hakaret davaları;
hapis cezaları ve bol sıfırlı maddi – manevi tazminat cezaları..

Eee, tüm yasal – meşru yolları tıkar ve toplumu cendereye sokarsanız bundan ne çıkar?

Yanıtı Tarih veriyor : MEŞRU DİRENME HAKKI – İSYAN!

Üstad Ataol Behramoğlu‘nun nefis şiirindeki gibi..

*****

YUNUS GİBİ 

Kıran vurdu memleketi
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur. 

Kula kulluk etmeyenin
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekânı zindan olmuştur. 

Yalan dolan yazıp çizen
Kudretliye övgü düzen
Dün dinsizim diye gezen
Bugün Müslüman olmuştur. 

Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur. 

Haramisi, soyguncusu
Uğursuzu, vurguncusu
Cellat ruhlusu, soysuzu
Bakan, sadrazam olmuştur. 

Korkan varsa konuşmaya
Anlam yükleyip susmaya
Gerek kalmadı korkmaya
Çünkü korkulan olmuştur. 

Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur.

==================

Değerli Toker,

Cumhuriyet‘teki DEM köşenizde 16.3.15 günü yazdığınız yazı
(Şehir Hastanelerinde Skandal İtiraf) için teşekkür ederim.

Yazınızı web sitemizde yayımladık ve altında bizim de yorumlarımız oldu..

Bakmanızı ve köşenizde değerlendirmenizi dilerim.

Bunu yaparsanız e-ileti ile bilgi vermeniz beni sevindirir..
Atlayabilirim korkusu..

http://ahmetsaltik.net/2015/03/19/sehir-hastanelerinde-skandal-itiraf/

Kolay gelsin..

Sevgi ve saygıyla.
19.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com