Etiket arşivi: Büyük Kürdistan

Kürt ateşe sürülüyor; Ayyıldız kuşatılıyor!

Kürt ateşe sürülüyor; Ayyıldız kuşatılıyor!

Dostlar,

Çalışkan, üretken, yurtsever arkadaşımız Serdar Bolat,
Nevruz kutlamalarının ardından 24 Mart 2014 günü aşağıdaki kapsamlı iletiyi paylaşmıştı.. Aradan 2,5 ay geçti.. Geldiğimiz yer ortada..

İbretle okunmalı ve artık bu apaçık bölücü kalkışmaya bir son verilmeli..

Bölünme süreci durdurulmalı,

Bölünme süreci artık durdurulmalı;

Bölünme süreci hemen dur-du-rul-ma-lı-!

Sevgi ve saygı ile.
7 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

From: Serdar Bolat

Sent: Sunday, March 24, 2013 12:49 PM
Subject: (oybirligi) Kürt ateşe sürülüyor
Kürt ateşe sürülüyor
+++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat

24 Mart 2013

22 Mart günlü Aydınlık’ın manşet ve ana başlıkları:
Kürt ateşe sürülüyor, Ayyıldız kuşatılıyor.

Başbakan’ın “Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapma” rüyası Nevruz’da prova edildi.
Öcalan’ın mesajından “Kürtleri savaşa sürme” çıktı.
Ankara’da ise polis Türk bayraklı yurtseverleri kuşattı.
Amerikan rüyası gerçekleşiyor
“Silahları bırakın” demedi.
Öcalan “yeni anayasa”yı tarif etti (Mehmet Faraç yazdı)

Aydınlık, 22 Mart 2013
İçişleri Bakanı laf olsun diye “Öcalan posteri açmak suçtur” demişti.
Hem Öcalan posteri açıldı, hem de PKK, HPG (PKK’nın sözde ordusu), KCK ve BDP flamaları…
Poster ve flama bir yana, “silah bırakacak, sınır dışına çıkacak” denen PKK teröristleri dağdan silahları ile inerek Diyarbakır’daki kürsünün güvenliğini sağladılar,
Lice’de açıkça PKK olarak kutlama yaptılar.

PKK Diyarbakır’da kürsüde
PKK Lice’de
19 Mayısları, 23 Nisanları, 29 Ekimleri Türk bayrakları ile kutlamak, 10 Kasımları anmak kararname çıkararak, polis zoru ile önlenmeye çalışılırken, Öcalan posterli,
PKK bayraklı, terörist destekli gösteriler serbestti.

Çünkü Atatürkçüler, yurtseverler AKP hükümetine karşı idiler, PKK ise AKP hükümetine karşı değildi, hükümeti yıkmak istemiyordu. Ayrıca PKK sayesinde barış gelecek, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye topraklarımıza katılacaktı.
Bölünme provası haline dönüşen mitingde okunan mektubunda Öcalan “çekilin” dedi ama “silahları bırakın” demedi.
Çekilmek bir yana, PKK, dağ kıyafetleri içinde silahlı olarak şehire indi.
Tayyip Bey, Diyarbakır mitinginde Öcalan posterleri, PKK bayrakları açılmasından, asılmasından rahatsız olmamıştı. Türk bayrağının olmamasından yakınması ise,
Türk bayrağı ile PKK flamasını eşit düzeyde gördüğü ve öyle görülmesini istediği anlamına gelir.
PKK ve Öcalan posterlerinin asıldığı bir alana Türk bayrağının da asılması isteği
başka türlü yorumlanamaz.
Aslında Öcalan, çekilmenin başlaması için bir tarih vermedi.
Çekilme ile ilgili sözleri, aynen şöyle:

“Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına
 gelinmiştir.”
Öcalan, “çekilin” diyerek Amerika’nın Kürtlere biçtiği rolü tebliğ etti:
Araya Türkmenleri Asuriler ve Arapları da katarak laf kalabalığına getirip,
Misak-ı Milli’ye aykırı olarak Kürtlerin parçalandığını söyledi. Yeniden birleşmek zamanıydı. 
Irak ve Suriye Kürt bölgelerini o devletlerden kopararak Türkiye’ye bağlamak, bu suretle Misak-ı Milli’yi Türkiye-Kürdistan federasyonu şeklinde gerçekleştirmek şeklindeki Amerikan rüyası gerçekleştirilecekti.
Daha sonra sıra İran’ın parçalanıp oradaki Kürt bölgesinin de federasyona
dahil edilmesine ve bir sonraki aşamada 4 parçanın birlik halinde Büyük Kürdistan
adı altında Türkiye’den ayrılmasına gelecekti.
Bu plan için Kürtler Suriye ve Irak’ın üzerine sürülecekti. Dolayısıyla PKK’nın “silah bırakması” diye bir şey yoktu.
Zaten PKK, ilerde Kürt devletinin silahlı kuvvetleri görevini görecekti. Hiçbir şekilde PKK’nın silah bırakması söz konusu olamaz.
Bundan dolayı silahlarını bırakıp değil, silahları ile beraber yurt dışına çıkacaklardır. Ne kadarının çıkacağı, ne kadarının eylemsiz olarak içerde kalacağı belli değil. Duran Kalkan “Kimin ülkesinden kimi kovuyorsunuz” demişti bir ay kadar önce.
Öcalan’ın mektubunda konu çok açık olarak yazılmış. Okuyalım:
“Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.
Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor”
artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.
Öcalan, “silahlı süreç bitmiştir” demiyor. Ne diyor?  “Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor”  diyor.
“Silahlı unsurlar” silah bırakmayacak, sadece sınır ötesine çekilecek,
silahlı bir şekilde bekleyecek.
Silahlı güçler, Kandil’de, bu siyasi, sosyal ve ekonomik sürecin AKP’nin söz verdiği şekilde yürüyüp yürümediğini denetleyecek. AKP su koyverirse silahlı güçlerin tekrar ülkeye girmesi ve terörist eylemlere kaldıkları devam etmesi engellenemez.
Süreci en tepeden Amerika kontrol ediyor. “Anlık istihbarat” onlarda.
Demokratik siyaset sürecine silahlı direniş yolu ile ulaştıklarını söylüyor. Tekrar okuyalım: “Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Çok açık: Bugünkü kazanımlarını silahla elde ettiklerini söylüyor. İstekleri yerine getirildiği müddetçe silah kullanmak zaten akla aykırıdır. Terör amaç değil, bir araçtır. Clausewitz’in dediği gibi, savaş, siyasetin silahla devam ettirilmesidir. Siyaset tıkanınca silah devreye girer. Türkiye en baştan “Demek toprak istiyorsun, al sana Hakkari’yi Şırnak’ı Diyarbakır’ı falan vereyim çek git” dese idi, PKK terör falan yapmazdı. Şimdi sınır dışından AKP’nin söz verdiği özerkliği, ana dilde eğitimi, Kuzey Irak’la ekonomik bütünleşmeyi falan gözleyecek. AKP, söz verdiği her şeyi bu silah tehdidi altında yapmaya mecbur. İşte Amerika’nın Büyük Ortadoğu projesi bizi bu noktaya getirdi.
Mitingdeki bir afiş konuyu özetliyor:
“Başkanım, barışa da savaşa da hazırız”
Şu sözlerle de kazanımların silahla elde edildiğini tekrar vurguluyor:
“…köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu. Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır…….   Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. “
Yeni Türkiye, yani AKP’nin bizi içine soktuğu bu durum, Öcalan’ın başlattığı isyanla mümkün olmuştur.
Bütün bu sözler, bir zafer ilanıdır. Yandaş yalakaların “PKK yenildi, başarı kazanamayacağını gördü, onun için silah bırakıyor. Bu, AKP’nin başarısıdır” iddialarının havada kaldığının en bariz göstergesidir.
Adamın isteklerini tek tek yerine getiriyorsun. ABD talimatı ile birlikte Anayasa yapıyorsun. Yenilen tarafla oturup anayasa yapılır, her isteği yerine getirilir mi?
Öcalan’ın mektubundaki en çarpıcı bölümlerden biri de, süreci Milli Kurtuluş Savaşımız ile kıyaslaması. Aynen şöyle diyor:
“Tıpkı yakın tarihte Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.”
Yani Türkiye Batı emperyalizminden nasıl kurtuldu ise, Kürdistan da Türkiye emperyalizminden aynı şekilde kurtulacak. PKK’nın Türkiye’yi emperyalist, Kürdistan’ı ise Türkiye’nin sömürgesi olarak gören “sömürge teorisi”ni hatırlayalım.
Milletvekili Aysel Tuğluk Şırnak’ta şöyle dedi:

  • “Kürdistan’ı kuruncaya kadar mücadelemiz devam edecektir. Şehitlerimize sözümüz budur.” 

Murat Karayılan Kandil’den Aysel Tuğluk’a yanıt verdi:
“Eğer egemen devletler hazırsa biz de barışçıl yollarla Kürdistan’ı özgürleştirmeye hazırız. Herkes bilmeli ki PKK savaşa da, barışa da hazırdır.
Bu bir mücadele sürecidir, Önderliğimiz bu yeni süreçte
Kürt sorununun ‘tüm parçalarda’ çözümünü istiyor
.

2013 yılı ya savaşla, ya barışla çözüm yılı olacak
 
(Tüm parçalar demekle Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürt bölgelerini kastediyor)

Diyarbakır’da Nevruz sloganı    :  
“Başur Azad’e, Rojava Azad’e, İsal we Serok ve Bakur Azad bibin.
(Güney Kürdistan (Kuzey Irak) özgür, Suriye Kürdistanı (Rojava) özgür,
bu yıl Başkan Apo ve Kuzey de (Türkiye Kürdistanı) özgür olacak)

Her şey tabak gibi ortada.

  • Türkiye’nin karpuz gibi ortadan ikiye bölünmesi kutlanıyor
    “Nevruz” bahanesi altında.

“Barış geliyor” diye millet morfinleniyor. “Kan duracak, analar ağlamayacak” ninnileri ile uyutuluyoruz.

********
********

Öcalan’ın mektubunun tam metni: 

MAZLUMLARIN ÖZGÜRLÜK NEWROZU KUTLU OLSUN

Selam olsun bu uyanış, canlanış ve diriliş günü olan Newrozu en geniş katılım ve ittifakla kutlayan Ortadoğu ve Orta Asya halklarına…

Selam olsun yeni bir dönemin miladı ve gün ışığı olan Newrozu büyük bir coşkuyla ve demokratik bir hoşgörüyle kutlayan kardeş halklara…
Selam olsun demokratik hakları özgürlük ve eşitliği rehber edinen bu büyük yolun yolcularına…

Zağros ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarından tarım, köy ve şehir uygarlıklarına ANAlık eden halkların en eskilerinden olan Kürtler sizlere selam olsun…

Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç’in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes’in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek’le hısım-akrabadır.

Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır.
Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır.

Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor.

Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor.

İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu.

Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.

Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur.

Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz.

Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar;

Bugün yeni bir dönem başlıyor.

Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.

Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor.

Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.

“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor.

Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.

Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum.

Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.

Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır.

Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri,

Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum.

Saygı değer Türkiye halkı;

Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.

Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır.

Kapitalist Moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir. Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu’nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum.

Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır.

Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır.

Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır.

Tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini; en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dıştalanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan Demokratik Modernite Sistemi’nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum.

Ortadoğu ve Orta Asya kendi öz tarihine uygun, bir çağdaş modernite ve demokratik düzen aramaktadır. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Bu modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır.

Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.

Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza, mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri; eşitlikçi, özgür ve demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum.

Misak-i Milli’ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti’nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir “Milli Dayanışma ve Barış Konferansı” temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum.

Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan “BİZ” kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle “TEK”e indirgenmiştir. “BİZ” kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır.

Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz.

Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler.

Bölge halkları yeni şafakların doğuşuna şahitlik etmektedir. Savaşlardan, çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ağaya kalkmak istiyor.

Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir.

Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.

Batının çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz.

Ondaki aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek yaşamlaştırıyoruz.

Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.

Selam olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere!

Selam olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk üstlenenlere!

,Yaşasın Newroz, yaşasın halkların kardeşliği!

İmralı Cezaevi, 21 Mart 2013

Abdullah ÖCALAN.”

90. yılında Cumhuriyet


90. yılında Cumhuriyet

Tansel_Colasan

Tansel Çölaşan
ADD Genel Başkanı

Ülkemiz bugün, yalnızca içerideki sosyo-ekonomik sorunlarla değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel sorunlarlada karşı karşıya. Tüm dünyada barış ve güvenlik içinde yaşam anlayışını, bunun etkilerini, sosyal ve siyasal patlamaları izliyoruz.
Toplumların demokrasi içinde akılcı ve adil yönetim ihtiyacı her zamankinden daha çok. Gerçek demokrasi, yani (sayısal) çoğunluğun (sayısal) azınlığa tahakküm etmediği, çoğunluğun değil, çoğulculuğun esas olduğu katılımcı demokrasi isteği öne çıkıyor. “Sandıktan çıktım, dilediğimi yaparım” görüşünün katılımcı demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığı artık gözle görülüyor. Özgürlük ve eşitlik temelinde çağdaş bir demokrasiden başka çıkar yol olmadığı deneylerle anlaşılmış bulunuyor.

Ülkemizde de geçtiğimiz HAZİRAN ayında (2013) TAKSİM’de çevresel tepki ile başlayan, sonrasında siyasal boyut kazanarak tüm illere yayılan olaylarda;
halkın özgürlük ve eşitlik istemi, Demokrasi istemi, giderek laik-çağdaş Cumhuriyete
ve Atatürk’e sahip çıkma İRADESİNE DÖNÜŞTÜ. Ve HALK, İktidarın son 10 yılda toplumu sürekli bölerek, ayrıştırarak sürdürdüğü yönetim biçimine ve Cumhuriyeti itibarsızlaştırarak yıkmaya, vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini yok saymaya ve kendi ahlak kurallarını halka dayatmaya yönelik siyasetine DUR dedi.

Şimdi burada ayrıntılara girmeden önce bir PARANTEZ AÇMAK İSTİYORUM.
Az önce ülkemizin bölgesel ve küresel sorunlarla da karşı karşıya olduğunu söyledim.Gerçekten bugün ülkemiz, 1980’lerden beri süregelen emperyalist bir saldırı altında. Ulus devlet- üniter devlet- laik- devlet yapımız hedefte. Önce küreselci, özelleştirmeci liberal ekonomik politikalarla ULUS devletin ekonomik yıkımı başladı ve 2000’li yıllarda (son 10 yılda) tamamlandı. Bugün ekonomisi çökmüş, dışa bağımlı sıcak para ile yaşayan bir AÇIK PAZARIZ. Şimdi sıra siyasal YIKIMDA. Bugün bu süreci yaşıyoruz. Nedir bu siyasal yıkım? Üniter/ merkezi devlet yapısının sonlanması. ÖNCE yerel yönetimlere yetki genişliği, sonra özerklik, daha sonra, büyük Kürdistan için toprak vereceğiz. Plan bu.

Öte yandan İdeolojik olarak laik devlet modelinin yerini 1980’lerde önce Türk- İslam sentezi, sonra ILIMLI İSLAM aldı.

  • Şimdi ise dolu dizgin şeriata gidiyoruz.

Neden mi? Büyük Ortadoğu Projesinin bölge ülkeleri için çizdiği yol haritası belli:

– Ekonomi: Liberal ekonomi (açık pazara uygun)
– İdeoloji: Siyasal islam (demokrasi istenmiyor)
– Siyaset: Sınırların yeniden çizilmesi (anlaşarak-ya da-işgalle)
– Projenin amacı: BATI’nın özellikle ABD’nin Asya’ya açılan bu bölgede denetimi elinde tutmasını sağlayacak yönetimler, (oluşturmak ya da) ve tabi yeni bir İsrail = Büyük Kürdistan’ı kurmak.
– Proje: Bölge ülkelerindeki YERLİ unsurlar eliyle, anlaşarak ya da işgallerle yürütülüyor.
– Hesap tutuyor mu?
– Bazen tutmuyor SURİYE’de olduğu gibi. PARANTEZİ KAPATIYORUM.

  • 2002’de iktidar olan AKP bir misyon partisidir.

Uzun süre (yetmez ama evet)çilerle oluşturduğu basın, ele geçirdiği KURUM ve KADROLAR ve yarattığı SERMAYE gruplarının desteği ile GÜÇLENİRKEN DEMOKRAT GÖRÜNDÜ. Ne zaman YARGI’yı ele geçirdi, zorbalığı başladı.

  • Tüm muhalifleri düzmece davalarla zindanlara attı.

Hukuksuzluk öne çıktı. Halkın tepkisizliğine ya da korkutulmuş olmasına dayanarak hızlandı. Bir yandan Laik Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını teker teker yok ederek
bir şeriat diktatörlüğüne giden yolun yapı taşlarını döşerken,
bir yandan da sistemi meşru kılacak “yeni” bir anayasayı yaşama geçirmek üzere, bölücü terör örgütü ile masaya oturdu ve vatan, millet üzerinden ucu,
Büyük Kürdistan‘a varacak yolda ödünler vermekten çekinmedi.

Bununla da yetinmedi. Kendi ahlak kurallarını halkın yaşam alanına dayatmaya kalktı. Son Demokrasi paketi geçtiğimiz ay açıklandı:

Yine, iktidarın, özel hedefi için atılan adımlar ve yitirdiği oyları telafi edecek yeni
bir seçim sistemi. Yine terör örgütüne vaadedilenlerden “şimdilik” kaydı ile verilenler, Ve halka daha çok DEVLET ŞİDDETİ getirecek bir yasa değişikliği var.
Oysa halk laik cumhuriyet sayesinde (kötüde işlese de) yarım yüzyıllık deneyimle demokrasi kültürüne sahiptir; Demokrasinin yalnızca seçimlerden ibaret olmadığını, sandıktan çıkmış olmanın keyfi yönetime gerekçe olmayacağını, hak ve özgürlüğe saygı ve eşitliğin Demokrasinin temeli olduğunu – Bugün hem bu değerlerin – hem de bu “bilinci” kendisine veren çağdaş cumhuriyetin tehlikede olduğunu görüp O’na sahip çıkmaya karar vermiştir.

Sonuç olarak : Halk demokratik rejimden geri adım atılmasını istemiyor.
Halk Türkiye’nin hem bölgesel bir dış savaşa girmesine, hem de içerideki etnik – dinisel – mezhepsel çatışmalara karşı Laik Cumhuriyet’in temel ilkelerinden ödün vermeden,
bu vatanda kardeşçe, birlikte yaşamak istiyor.

  • Halk, yeni” Anayasa oyununa DUR diyor. 

İktidar biran önce halkın haklı sesine kulak vermeli, demokrasiyi kendi işine geldiği gibi değil, olması gerektiği gibi “kuralı” ile işletmeli, kendi özel hedefini, halkın isteği doğrultusunda ve yasal zemine çekmesi, vatanı-milleti ayrıştıran dayatmacı-bölücü-yanlış politikalardan vazgeçmeli,

  • “Yeni Anayasa” oyununa acilen son vermelidir.

Tansel Çölaşan
ADD Genel Başkanı

BÜYÜK KÜRDİSTAN


BÜYÜK KÜRDİSTAN

portresi

 


Rifat SERDAROĞLU

 

 

Bu yazımızda, Başbakan Erdoğan’ın “Kütük” gibi sert ve kırıcı üslubu yerine
Kavl-i Leyyin’i” öne çıkarmayı, yani muhatabı rencide etmeden tatlı bir dil ile
maksadını anlatma yöntemini kullanmaya gayret edeceğiz.

Önümde iki rapor var:

1) Can Paker’in Başkanlığındaki Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Grubu‘nun,
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı aracılığıyla Başbakan’a sunduğu rapor.

2) Kuzey Kürdistan (Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi)
Birlik ve Çözüm Konferansı sonuç raporu.

Bu iki raporu isteyen herkes bulabilir. İki raporun temel noktaları tümüyle aynıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ve Türk Milletinden istenenler madde-madde yazılmış, sanki aynı elden çıkmış gibi.

Soru şu               ;

Türkiye’deki Kürtçü Hareketin önderi kim? Abdullah Öcalan değil mi? Evet.

BDPKK’lılar onun her dediğini “Allah Emri” kabul etmiyorlar mı? Evet. 

Geçen hafta Öcalan’ın, Barzani’ye yazdığı ve MİT (Türkiye Cumhuriyeti
Milli İstihbarat Teşkilatı) tarafından yerine ulaştırılan mektupta ne diyordu;

“Sayın Barzani, sizi sadece Güney Kürdistan’ın değil, (Kuzey Irak) bugün
4 parça olan Büyük Kürdistan’ın (Türkiye’nin Güneyi-Kuzey Irak-Suriye’nin Kuzeyi – İran’ın Güney Batısı) tek önderi olarak kabul ediyoruz.”

Demek ki, kurulması için çalışılan Büyük Kürdistan’ın lideri Barzani olacak.

ABD ve İsrail’in, “Büyük Kürdistan’ı” kurma kararı verdikleri ve
Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP kısaltmasıyla) Eşbaşkan olarak görevlendirdikleri, dünyada bu işleri bilenler tarafından artık itiraz edilmeyen
bir gerçektir.

ABD-İsrail-Eşbaşkan Erdoğan-Öcalan-Barzani istediklerine göre,
(Eğer Türk Milletini aşıp, başarabilirlerse) Barzani’nin Başkanlığında
Büyük Kürdistan adım-adım kurulacak demektir!

Bir an için bu hayalin gerçek olduğunu düşünelim. Yukarıdaki iki raporu hazırlayan PKK’nın kalemşorlarının T.C. Devletinden istediklerini,
gelecekteki önderleri Barzani’den de istediklerini varsayalım;
Öyle değil mi? En temel demokratik haklarını Barzani’den istemeyip de,
benden mi isteyecekler?

*Tam Demokrasi ve Anayasada yazılacak tam eşitlik istiyoruz.
Barzani yönetiminde demokrasi var mı? Kendisi daimi ve değişmez Başkandır.
Her şey, devlet kurumları dahil O’nun ve aşiretinindir. Bakanların tamamı
ya akrabası ya da kendi aşiretindendir. Etnik köken ayrımı yapılmadığı söylenir, fakat özellikle Iraklı Türkmenler için sürekli “ETNİK TEMİZLİK” yapılır.
Daha geçen hafta Tuzhurmatu ilçesinde 13 Türkmen öldürüldü, 71 Türkmen yaralandı. Öldürülenlerden biri, Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı
yiğit insan Ali Haşim Muhtaroğlu idi. Hepsinin mekânı cennet olsun.

*Ana dilde eğitim hakkımızdır, tartışılmaz. Kürtçe eğitim ve öğretim istiyoruz.
Barzani, dil birliğini sağlamak amacıyla Kuzey Irak’ta Resmi Dil ve Eğitm-Öğretim dili olarak sadece Kürtçenin “Soranice” lehçesini kabul etti. Kürtçe’nin Kırmançi ve Zaza lehçelerinin kullanımını tamamen yasakladı.
Kürtçe’nin eğitim ve öğretim dilinde modern dünya ile yarışmasının
mümkün olmadığını anlayan Barzani, Kuzey Irak’ta Cemaatin kurduğu üniversitede olsun, diğerlerinde olsun, eğitim dilini “İngilizce” olarak kabul etti.

İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak isimleri kaldırılsın.
Şeyh Said – Said Nursi – Seyyid Rıza gibi kişilerin itibarları iade edilsin.

* Kalıplaşmış deyimlerden vazgeçilsin; Türk Bayrağı – Türk Milleti – Ne Mutlu
Türküm Diyene, gibi. Tek Dil-Tek Millet değil, ortak millet-ortak devlet denilmesini istiyoruz.

Kürtçü vatandaşlarımız bunlardan yalnızca birini örneğin, Molla Mustafa Barzani’nin isminin veya bir heykelinin kaldırılmasını, önderleri Barzani’den isterlerse, görecekleri en hafif muamele, kendisiyle beraber tüm ailesinin kafalarının kesilmesi olur!

Hele Barzani’nin bölgesinde, onun peşmergelerinden ayrı bir “Asayiş Gücü” oluşturup, yol denetimi yapmaya kalkanın sonu, kazığa oturtulmak ve
ömür boyu ayakta durmakla ödüllendirilmek (!) olur.

Şimdi, yine Kavl-i Leyyin üslubuyla soralım :

Sayın-Sevgili-Değerli-Demokrat Kürtçü- Bölücü Beyefendi ve Hanımefendiler;

  • Türk Milleti adı, Türk Devleti çatısı altında tüm kültürel-sosyal-etnik-inanç haklarınızı, özgürce ve eşit olarak kullanarak yaşamak sizleri niçin rahatsız ediyor?
  • Demokrasimizin eksiklerini hepimiz için, tüm Türk Milleti için beraberce tamamlasak öldürmeyi değil, yaşatmayı seçerek bu cennet vatanda kardeşçe yaşasak, çok mu rahatsız olursunuz?
  • Yıllardır bölge insanının kanını emen, “ağalık” “Şeyhlik” düzenini beraberce yıksak, her biri yüzlerce köy sahibi BDP Milletvekillerinin ellerindeki arazileri toprak reformu ile alsak ve sizlere dağıtsak, o ağalar, beyler çok mu
    rahatsız olurlar?

Kürtçe eğitim istiyorsunuz;

İlkokuldan başlayarak, Kürtçe Eğitim veren Özel Okullarınızı kurun ve çocuklarınıza öğretin. Bakın Türkiye’nin en zengin kişileri sizinle aynı etnik kökene sahipler.
Her biri isterlerse yüz tane okul açacak kadar zenginler. TUSİAD da size yardım etsin.
Amaç ana dilinizi öğretip, kültürünüzü yaşatmaksa buyurun beraberce yapalım.
Bilimde-Fende-Teknolojide-Ticarette-Edebiyatta kullanamayacağınız bir dil yerine bizlerin yaptığı gibi, çocuklarınıza zengin ve güzel Türkçemizin yanında ikinci-üçüncü bir dil öğretip, onları birer “Dünya İnsanı” yapmak..

sizlere çok ters mi gelir?

Lütfen bunları iyi düşünün. Katılmadıklarınız için yazın, tartışalım. Bizler bir ve bütün olursak rahat edebiliriz. Her talebi dinleyelim, birliğimize ve demokrasimize olumlu katkı sağlayacakları beraberce gerçekleştirelim.

Ama lütfen bir şey yapmayın. Türk Milletini enayi yerine koymayın.
Lütfen bizi daha fazla üzüp, Türk Milletinin sabrını zorlamayın.
İnanın Türkiye’nin %95’i sizler ve Erdoğan gibi düşünmüyor.
Kandırılmaktan bıkmadınız mı?

Bir de kendinize, aklı başında-dünya gerçeklerini bilen medeni sözcüler seçin.
Akil İnsanlardaki bir kısım sepetleri, kendine öğretim üyesi diyen yumuşakçaları,
Altan Tan- Mehmet Metiner gibileri çok mu aradınız Allah aşkına!

Hadi şimdi düşünün, İmralı’ya gidecek heyete de bu yazıyı verin,
O da düşünsün. Biz nasılsa daha çok konuşacağız.

Allah insanlara kullanmaları için vermiştir “Akıl” denen mucizeyi.
Cennet vatanında efendi gibi yaşamak varken, kendi evini yıkıp,
Barzani’ye köe olmak niye be güzel kardeşim!

Not  : Daha dlün, bölgeyi “Sömürge Valisi” tavrıyla gezen ABD’li Büyükelçiye ve
O’nun tahriklerine asla güvenmeyin. Geçmişte sizleri çok kez sattılar, yine satacaklar, baş başa kalacağız. Güvenlik Bölgelerinde yapılmakta olan Kalekol-Karakollara niçin karşı çıkıyorsunuz? Bunlar sizi, eşkıya-kaçakçı-uyuşturucu satıcısı ve teröristlere karşı korumak için yapılmıyor mu?

Sizlerin bu eşkıya- kaçakçı- terörist takımıyla ne işiniz olabilir
Sayın, Sevgili, Demokrat Kürtçü-Bölücü Beyefendi ve Hanımefendiler?

Sağlık ve başarı dileklerimle (29 Haziran 2013).

rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11

Rifat SERDAROĞLU : HAİN KİME DENİR ??

Rifat SERDAROĞLU

portresi

HAİN KİME DENİR ??

Kimi okurlarım benim çok sert yazdığımı, kimi yazılarımda “farklı fikirde” olanlara hakaret ettiğimi söylüyorlar, yazıyorlar.

Bu okurları 4 kümeye ayırabiliriz :

1. Kürtçü-Bölücü-Şeriatçı-Cemaatçi-Tarikatçı Türkiye Cumhuriyeti düşmanları,

2. AKP’li olup, Cani Öcalan’a teslim olmayı hazmedemeyen,
fakat AKP’ye söz söylenmesine kızanlar.

3. AKP ile ticari işi olan, mücahit-müteahhit ve her şeye müsait takımı,

4. Gerçekleri görmek istemeyen, muhtemelen parasını şimdiden yurtdışına aktarmış, “vatan” kelimesini yiyip-içip-dışkılarını bırakacakları arazi parçası zanneden,
tuzu kuru “oğlaklar.”


Değerli Okurlar;

Siyasi nezaketi de, siyasi terbiyeyi de çok iyi bilirim.
Hak etmedikçe kimseye hakaret etmem, edemem. Bir insanı incitmeyi hiç istemem.
Fakat bildiğim doğruları adamın yüzüne karşı söyler, yazarım.
Ben, rahmetli babamın öldüğü yaştayım. Cennetmekân Büyük Atatürk’ten
tam tamına yedi sene fazla yaşamışım. Bu aziz millet beni T.C. Devletinin en tepe noktalarına kadar taşımış.


64 yaşına gelmiş olan ben, şimdi Türk Milleti boğazlanırken mi susacağım?

Benimle birlikte görev yapmış Cumhurbaşkanları-Başbakanlar-Bakanlar korkudan sinip köşelerine çekilmişken, ben suskun kalamam.

Susarsam ne kendime saygım kalır, ne de eşimin ve çocuklarımın yüzüne bakabilirim.


“Hain” kelimesini de hak edenler için kullanırım.

Konu Türkiye olunca, “Hain” yalnızca tek başına ihanet eden değildir.
İhaneti görüp de, eliyle-diliyle-fikriyle müdahale etmeyen de haindir.
Ülke uçuruma giderken, ülkenin yasaları paspas edilirken susan-görevini yapmayan devlet görevlilerinin aldıkları maaş haram, kendileri ise haindir.

Kurtuluş Savaşımızda, Atatürk’ün önderliğinde Türk Milleti, dişiyle-tırnağıyla-canıyla emperyalist ordulara karşı özgürlük mücadelesi verirken, sinenler-İngilizlerin-Fransızların kucağına oturan “Kürtçü-Bölücü seccade şeytanlarının” tümü haindir.

Bugün aynı işi yapmaya devam eden torunları,

  • Federe İslam Devletini” kurmaya, “Büyük Kürdistan” Devletini
    İsrail ve ABD adına oluşturmaya çalışanlar, haindir.

-Eline silah alıp (gerekçesi ne olursa olsun) Türk Askerini-Türk Polisini-
on binlerce bebesini, dedesini, kadınını, gencini öldürenler haindir.

-Bu hainleri kendi bölgesinde barındıran, üzerimize salan, ülkemizin
ekonomik kaynaklarının çar-çur edilmesine neden olanlar haindir.

-T.C. yasalarına göre suç işlemiş ve elindeki silahı bırakmamış katillerle, TBMM’de “yasal zemin” hazırlamadan, TC Devletini bir “Çadır Devleti” yerine koyarak,
kanunsuz olarak görüşüp, anlaşma imzalayanlar, haindir.

-T.C. adını silmeye kalkanlar, Türk Bayrağını yakanlar, Türk Milletinin ekmeğini yiyip, “Türk Milleti” adını ortadan kaldırmaya çalışanlar, haindir.

-Mevcut Anayasa Türk Milleti huzurunda “Namusu ve Şerefi” üzerine yemin edip,
bu yeminini tutmayanlar katmerli haindir.


Bunlara “Hain” demeyen zaten Türk Milletinin bir bireyi olma şerefini hak etmemiş demektir. Onlar da ellerinden geleni artlarına koymasınlar.

Değerli okurlar;

Kişilere yaptıkları işlerle seslenilir;

Hırsız’a hırsız, sadaka dolandırıcılarına dolandırıcı, haine de hain diyeceğiz.
Bunu yüksek sesle haykırmaktan da geri durmayacağız. İzmir-Bayındır’da
göğsünde “mangal” gibi yürek taşıyan hanımefendi kadar cesaretiniz yoksa gölge edip, ayağımıza dolaşmayın bari.

Yazdıklarımızdan kimin canı yanıyorsa, Adli makamlara başvursun.
Hiç olmazsa gelecek kuşaklara (nesillere) “resmi belge” bırakmış oluruz.

Çok hassas günlerden geçiyoruz.

Türk Milletinin hışmına uğrayıp kahrolmak istemeyen “müzakereciler”
son bir kez daha düşünsünler.

Bizler Mustafa Kemal’in Askerleri, Vatan-Cumhuriyet ve Türkiye sevdalıları
üç-beş bin tane emperyalist beslemesinden, kendi insanını öldüren,
kendi kızlarının ırzına geçen çapulcudan mı korkacağız?

Gençlere bırakmadan benim yaşımdaki gençler olarak, devlet çözmezse
bizler bu işi çözeriz. Hem de adam gibi çözeriz.


Orhan Gencebay-Kadir İnanır gibiler, sizler bize sakın yaklaşmayın…

Asker-Polis-Sivil devlet memurlarına görevlerini bir kez daha hatırlatmak isterim.
Sizler Siyasi iktidarların “tetikçileri” değilsiniz.
Sizler TC Devletinin onurlu görevlilerisiniz. İşinizi yapın, işinizi…

Bir Kürdistan haritası daha!

Bir Kürdistan haritası daha!

Dün New York Times‘taki haritanın ardından bugün de Avrupa’dan Kürdistan haritası geldi.

SÖZCÜ – Eylül 29, 2012

Amerikan gazetesi The New York Times’in dün yayınlamış olduğu ‘yeni dünya haritası’nın ardından bir harita da Devletsiz Uluslar ve Avrupa Ulusal Azınlıkları Derneği (Eurominority) tarafından yayınlandı.

HARİTANIN BİR UCU AKDENİZ’DE

Eurominority ile Paris Kürt Enstitüsü’nün hazırladığı harita Kürtçe ve İngilizce olmak üzere 2 dilli. Haritada sözde Kürdistan’ın bir ucu Hatay’ı da içine alarak Akdeniz’e dek inerken, öbür ucu Maraş, Elbistan, Koçgiri, Erzincan, Erzurum, Kars, Iğdır ve Ağrı’ya kadar uzanıyor.

SURİYE SINIRINDAKİ KENTLERİ de DAHİL ETMİŞLER

Haritada Musul ve Kerkük de sözde Kürdistan toprağı olarak gösterilirken, Suriye’de geçtiğimiz aylarda Kürtlerin denetimine geçen Türkiye sınırındaki kentler de haritaya dahil edilmiş.

Son dönemlerde Türkiye gündemiyle ilgili analizler yapıp ve bunu Türk gazetelerinde manşetlere taşıyan yabancı basının son 2 günde ardı ardına böyle haritalar yayınlaması son derece dikkat çekiyor.

İşte tartışma yaratacak o harita;

AMERİKAN GAZETESİ YENİ DÜNYAYI BÖYLE ÇİZMİŞTİ

NYT’nin yeni dünya haritası, SÖZCÜ – Eylül 27, 2012
Amerikan gazetesi The New York Times, “yeni dünya haritası”nı çizdi.

Haritada Kuzey Irak’taki Özerk Kürt Yönetimi bağımız devlet olarak gösteriliyor. Suriye ise Şam, Halep ve Lazkiye olarak şehir devletlerine bölünüyor. Frank Jacobs ve Parag Khanna imzalı haberde, “Yeni Dünya”
etkili bir haritayla da tanıtılıyor.

The New York Times’ta yer alan analizde, Amerika’nın Irak’tan çekilmesinden sonra bölgedeki Özerk Kürt Yönetimi’nin devletleşebileceği iddia edildi. Suriye’de yaşananlar sonrası bölge haritalarının yeniden çizileceğinin kaydedildiği analizde 3 bin yıllık tarihi olan Kürtlerin bölgede bağımsız bir devlet kuracağı belirtildi.

BÜYÜK KÜRDİSTAN HAYALİ

Amerikan gazetesindeki haritada ise dikkat çekici bir ayrıntı var.
Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, bağımsız Kürdistan’a dönüyor ve bölge
KURDISH REGION olarak adlandırılıyor.
Gazete açık açık belirtmese de haritada, ileride Büyük Kürdistan’ın kurulacağına yönelik işaretler var.

Kuzey Doğu Asya’da Rusya ve Çin sınırında yeni bir devlet kurulabilir.

Ne yazmıştık ? “AKTÜTÜN Sınır Karakolu Tarih Laboratuvarı”

AKTUTUN_Sinir_Karakolu_Tarih_Laboratuvari_4.10.08