Etiket arşivi: Büyük Atatürk’ün buyrumu

Doçentlik sınavımız… 31 yıl önce bu gün idi..

Doçentlik sınavımız…
31 yıl önce bu gün idi..


Dostlar
,

Tarih 9 Ekim 1990 idi.. Tam 31 yıl bitti.
8 Nisan 1988’de Edirne’deki Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda Yrd. Doç. olarak göreve başlamıştık. (Üniversite hocalığında 34. yıl içindeyiz..)
Anabilim Dalı’nın ilk ve tek öğretim üyesi idik. (Bu Anabilim Dalını kurduk, 16+ yıl yönettik..)
Hülyamız olan öğretim üyeliği mesleğine başlamıştık.
1977’de İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, ardından 1 yıl Keban’da çalışmış (SSK ve yeraltı maden işletmesi Simli Kurşun) ve 11 Kasım 1978’de, tıp eğitimine 1971’de başladığımız yuvamız Hacettepe Tıp Fakültesi’ne bu kez “Halk Sağlığı” dalında uzmanlık eğitimi almak üzere yeniden dönmüştük. Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Prof. Dr. Nusret Fişek‘in, öğrencisi olmaya ek, asistanı da olma onurunu yakalamıştık.

Tıp Eğitimimiz gibi uzmanlık eğitimini de Hacettepe’de başlayıp İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamlamıştık (ailesel nedenlerle yatay geçiş yapmıştık..), Temmuz 1981 sonu idi..

Rahmetli Prof. Türkan Saylan ile bir süre çalıştık, Elazığ Cüzzam Hastanesi Başhekimi olarak.. Sonrasında Türkiye’de izlenmesi gereken Lepra (Cüzzam) Savaş Politikalarında anlaşamadık.. Merhum ayda 1 kez Elazığ’a gelir, yaklaşık 3 gün kalırdı. Bu süre içinde Cüzzam Hastanesi’ne ayırdığı süre yaklaşık 20 dakikada 70 dolayındaki hastaya bizimle birlikte “jet vizit” yapardı. Biz Halk Sağlığı Uzmanlık eğitimi aldığımızdan saha ağırlıklı çalışmak isterken, kendileri klinik – hastane odaklı çalışmamızı istiyorlardı bir klinisyen olarak. Oysa Cüzzam’ın kökleri toplum içinde idi.. Hastanede bekleyerek, geç dönemde gelen hastalara 1. sınıf bile olsa tıbbi bakım vererek sorunun kökü kurutulamazdı (eradikasyon). Bu yüzden, bu politika ile Türkiye’nin Cüzzam sorununun “kendisini emekli olana dek idare edebileceğini” söylemiştik!.. (Kendileri yaşamda olmadığından, başkaca ayrıntılara girmiyoruz..)

Sonra Kocaeli Sağlık Müdür yardımcılığı, Elazığ’da muayenehane hekimliği, işyeri hekimlikleri (çimento ve kağıt..) ve Sağlık Müdürlüğünde uzmanlık, Halk Sağlığı Bölge Laboratuvar Müdürlüğü görevlerimiz oldu.. Yaklaşık 7 yıl saha deneyimimiz oluştu. Bu arada üniversiteden ayrılmayarak akademik kariyer yapan kimi sınıf arkadaşlarımız (Hacettepe ve Çapa’da..) Doçent oldular!..

Biz Edirne’de 1988’de akademik yaşama döndüğümüzde, 1989’da bir geçici yasa çıktı ve öğretim üyelerinin bulundukları kadroda, ayrıca kadro koşulu aranmadan, hak ettikleri akademik unvanın kadrosuna atanmaları olanağı verildi. Doçentlik sınavı için başvurabilirdik ama bilimsel dosyamızı daha da olgunlaştırmak istedik, ertesi yıla bıraktık özsaygımız gereği. İzleyen yıl, doçentlik başvuru dosyamızda 42 bilimsel ürün vardı ve oybirliği ile çok başarılı bulunmuştu jüri tarafından.. (Üniversite – Fakülte yönetiminin, “nedense” tüm engelleme çabalarına karşın!)

*****
9 Ekim 1990 sabahı Hacettepe Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın (“Bölüm” derdik) bildik koridorunda idik. Jürinin 3 adayı vardı.. Doçentlik yabancı dil merkezi sınavını başarmıştık, bilimsel dosyalarımız yeterli bulunmuştu, 3. aşamada sözlü sınava alınacaktık sırayla.

Dr. Hasan Hüseyin Polat sözlü sınavı başardı, O’nu kutladık (Halen Sivas’ta Profesör, emekli oldu).. 2. arkadaşımız sözlüde başarılı bulunmadı.. Ama sonraki çalışma yaşamında çok başarılı uygulamalı Halk Sağlığı hizmetleri verdi.. Biz öğleden sonraya kaldık.. Zaman çoook ağır akıyordu.. Hocalar yemekten de “epey geç” döndüler üstelik.. Jüride şu sayın hocalarımız vardı :

Prof. Dr. Hilmi Erginöz (Cerrahpaşa Tıp; sonra biz de oğlunun doçentlik jürisinde bulunduk sonraki yıllarda; ilginçtir, emeklilik sonrası bir vakıf üniversitesine profesör olarak atanmasında jüri üyesi olarak Erginöz hocamıza biz rapor düzenledik; 2013’te sonsuzluğa uğurladık..)

Prof. Dr. Yaşar Bilgin (Ankara Tıp, 3.10.12’de rahmetlik oldu; tüm çağrılarına karşın, Afyon Çay’da “çay”ını içemedik, sonsuzluğa uğurladık..)

Prof. Dr. Özdemir Gülesen (Bursa Tıp, yaşıyor..)

Prof. Dr. Rengin Erdal (Hacettepe Tıp; ilk jüri üyeliği idi, Halen Başkent Üniv.)

Prof. Dr. Nazmi Bilir (Hacettepe Tıp; ilk jüri üyeliği idi, halen emekli)

Sınav da sıkıydı.. Yeşil tahtada tebeşirle istenen kimi formülleri yazmıştık..
Çooook yorgunduk.. Olağanüstü yorgunduk.
Edirne’de Anabilim dalımızda tek öğretim üyesi idik.
Ağır, bunaltan bir yönetim ve ders yükü vardı üzerimizde..
Bir de çok sınırlı olanaklarla bilimsel araştırma ve yayın yapma yükümü. İnternet yok!
Fakülte Kütüphanemiz çooook cılızdı. Edirne – Ankara otoyolu bitmemişti, 12 saat sürerdi yol “sigaralı otobüsler“de, boğucu yolculuk enerjimizi tüketiyordu. Sabaha dek otobüste,  Cumartesi günü YÖK kütüphanesinde gün boyu bavul dolusu fotokopi çektirir, bir dolu para öderdik. Gece geri dönerdik Edirne’ye, Pazar günü okumak üzere..

Yüksek lisans ve tıpta uzmanlık öğrencileri de almıştık bu arada. 10 saat derse girdiğimiz günler oluyordu!

Yönetimle de tıp eğitimindeki ağır açmazlar ve hastanenin su hijyeni bozukluğu yüzünden  ciddi sorunlu, hatta mahkemelik idik.
*****
Jüri bizi sözlü sınavda oybirliği ile başarılı buldu..

Bize “düğmesiz” akademik biniş (cüppe) giydirdiler..
Nazmi (Bilir) ağabey fotoğraf çektiğinden karede yer alamadı.. (o zamanlar özçekim – selfi yoktu!)
******
O akşam hocalarımızla yemek yedikten sonra Fakültemize gene otobüsle döndük..
Onca yorgunluğumuza karşın, heyecanımızdan, sabaha dek uyuyamadık..

Ekim 1990’da Edirne Tıpta 6 arkadaş doçent olmuştuk. Toplam hoca sayımız da, çoğu yardımcı doçent, 50 dolayında idi.. 1974’te Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin korumasında (himayesinde) kurulmuş fakültemiz 15-16 yaşında idi. Biz 43. hoca olmuştuk Edirne tıpta.. Birkaç ay sonra kadrolar ilan edildi ve 5 arkadaşımız doçent kadrolarına atandı. Biz ise Yrd. Doç. kadrosunda tutulduk..

Bu arada bize verilen KINAMA cezasını (tıp eğitiminin acınacak durumunu sergilemiştik..) yönetsel (idari) yargı kaldırdı, Rektörlüğün temyizini Danıştay reddetti..

8 Nisan 1991’de, göreve başladıktan 3 yıl sonra, süreli atamamız yenilenmeyerek işten atıldık.
Bölümün tek öğretim üyesi olmamıza karşın!..
Yrd. Doç. kadrosunda iken 2,5 yıl içinde Doçentlik unvanını kazanmamıza karşın!!?
Alelacele, yetiştirdiğimiz asistanımız uzman olunca hemen Yrd. Doç. ve Anabilim Dalı başkanı yapıldı.
Yargı süreci başlattık yeniden..
Bu arada YÖK Başkanı Prof. Doğramacı’ya bir telgraf çekerek durumu çok kısa özetledik ve

İŞSİZ ÜNİVERSİTE TIP DOÇENTİ diye imzaladık.

“Hoca bey” (Doğramacı’nın lakabı) bizi yanıtladı :

“.. hakkımda gösterdiğiniz iyi dilek ve duygulara teşekkür ederim..” diyordu yanıt telgrafında!
*****
Yönetsel yargıda açtığımız YD (Yürütmenin Durdurulması) istemli iptal davası sürerken, lojmandan çıkmamız baskısı başladı; elektrik ve suyumuz kesildi..
Aylıksız kaldık aylarca..
Fakültede arkadaşlarımız koridorun öbür yanına kayıyorlar, başlarını çeviriyorlar, selamlaşma bile olamıyordu.
Fakültedeki odamız zorla boşaltıldı.
Doç. Dr. Tülin Yılmaz adlı yiğit bir kadın, kimi eşyalarımızı yüklendi ve kahırla odasına taşıdı..
Derken, birkaç ay sonra Edirne İdare Mahkemesi bizi göreve iade etti..
İdare’nin inatla temyizini Danıştay gene reddetti..
Göreve döndük. Geriye dönük aylıklarımızı faizsiz ödediler ama döner sermaye payı vermediler.
Bu süreçte avukatımız, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Sayın Prof. Dr. Yahya Zabunoğlu idi (merhum). Dostluğunu ve yetkin hukuk ustalığını, bilgeliğini unutmak, anmamak olanak dışı.. O’na çoook şükran dolu ve borçluyuz.

Rektör (Ahmet Karadeniz) seçimi yitirdi.. Prof. Dr. Poyraz Ülger seçildi ve atandı, sağolsun, sorunumuzla yakından ilgilendi; doçentlik kadrosu, tıp fakültesinin kasıtla gereksinim belirtmemesine karşın ilan edildi 2 yıl kadar gecikme ile. (Anabilim dalı başkanlığımızdan “öğretim üyesi gereksinimi yoktur” yazısı gitti Dekanlığa!)

Bu arada, bizim Yrd. Doç. yapılan asistanımız, Anabilim Dalı Başkanımız idi! Biz, Doçent unvanlı olarak “Yardımcı Doçent kadrosunda” tutuluyorduk, yazışmalarda “Yrd. Doç.” yazılıyordu. Doğramacı’nın has adamı Kerküklü anestezi hocası dekan çook inatçıydı.. (Yemin ederiz ki, şimdi adını bile anımsamıyoruz..)
*****
Rektör merhum Poyraz Ülger’in kadro ilanı desteğiyle Doçentlik kadrosuna en az 2 yıl geciktirilerek / engellenerek atandıktan sonra ilişkiler, şaşılacak biçimde ve hızla onarıldı! Demek ki düşenin dostu olmuyordu, güçlü ise selamlanıyordu. Ekim 1995’te, 5 yıl sonra Profesörlük kadrosu ilan edildi, sorun olmadan.. Başvurduk, 17 Ocak 1996’da resmen atandık bu kadroya.. 20 Mayıs 2004’e dek 16 yıl 1 ay 12 gün hizmet ettik Anabilim Dalımıza (görev dışı kaldığımız birkaç ay dahil). Bu Anabilim Dalımızda şimdi, hepsi de bizim yetiştirdiğimiz profesörler görevde.. Yetişip ayrılanları, başka yerlerde profesör, doçent vb. olanları saymıyoruz..

20 Mayıs 2004’ten – 14 Kasım 2020’ye dek 16+ yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde çalıştık. Bizi aralarına kabul eden bu Anabilim Dalının hocaları arkadaşlarımıza ve dönemin rektörü Sayın Prof. Dr. Nusret Aras‘a şükran doluyuz. 14 Kasım 2020’de 67 yaşımızı bitirerek sağlık ve onurla emekli olduk. 20 Eylül 2021’de Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesinde işe başladık. Bizi aralarına kabul eden bu aydınlık üniversite yönetimine ve Tıp Fakültesi yetkililerine teşekkür ederiz.

Önce Türkiye! Ülkemiz çoook zorda ve biz bu kulvarda da uğraş vermek zorundayız..
Bu web sitemiz o yüzden 2 kulvarlı.. TIP ve AYDINLANMA sitesi..
Bilimsel akılcılık da ana pusulası bu sitemizin..
Büyük Atatürk’ün buyrumu (direktifi) ve rotası böyle :

  • Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilim! Başka yol gösterici aramak aymazlık, sapkınlık..
    *****
    31 yıl önce Doçentlik sanı (unvanı) kazanmamızın yıl dönümünde bu çağrışımlar klavyemize döküldü. 3 yıl önce 28. yıldönümünde yazdıklarımızı güncelledik, sunuyoruz.. Bize göre yazmak ve paylaşmak gerek. Ama gerçekçilikle.. bu süreçte dengeli duygusal tonları tümüyle feda etmek de gerekmez.. İnsan, aklının ve duygularının bütünselliğinin ürünü; iki kanadını da (Akıl ve duygular) kullanmalı.

Bize emek ve el verenlere, vereceklere şükranımız sonsuz, borcumuzu ödememiz ise olanaksız..

Tıp eğitimi, uzmanlık alanımız HALK SAĞLIĞI / TOPLUM HEKİMLİĞİ ve öğrencilerimiz ise “klasik olmayan” profesyonel 3 aşkımız..

2016’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden (Mülkiye!) de mezun olduk (BSc derecesi aldık). Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi okuduk, Halk Sağlığı Hizmetlerini – Yönetimini – Politikalarını daha iyi kavrayalım diye. Bu seçkin ve saygın okula 1979’da Hacettepe Tıp’ta Toplum Hekimliği (Halk Sağlığı) ihtisası yaparken üniversite giriş sınavına girerek kaydolmuştuk (ayıptır söylemesi, ilk 1100’e girmiştik Türkiye genelinde..) Yaşam bizi Ankara dışına savurunca yıllaaar, yıllaaar boyu kaldı.. 2011 öğrenci affı ile döndük ve bitirdik..

SBF bitince Sağlık Hukuku alanında tezli yüksek lisans (master) eğitimine başladık ve Ağustos 2018’de bu eğitimimizi de tamamladık (MSc derecesi aldık..). Tıp – Sağlık hukuku alanında bilgilerimizi – kavrayışımızı derinleştirmek istedik. Anayasa Mahkemesi’nin 2 bireysel başvuru nedeniyle çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen anababayı haklı bulan “kabul edilemez” kararını irdeledik tezimizde. Tıbbi, hukuksal ve etik düzlemlerde.. Kitaplaştıracağız. (Bu aşı redcileri, korona aşısı için de ne yazık ki bilim – akıl dışı safsata temelli, gerici tutumu sürdürüyor!)

Kazanımlarımızı tıp eğitiminde lisans ve lisansüstü öğrencilerimize, ulusumuza aktarmaya çabalıyoruz. Bilgi birikimimiz büyüdükçe (!?) boynumuz daha da bükülüyor; meğer ne çok bilmediklerimiz varmış! Olgunlaşan başak örneği, giderek boynumuz eğriliyor..

NOBEL Kimya ödülü kazanarak ulusal gururumuzu yücelten, özgüvenimizi pekiştiren Saygın Prof. Dr. Aziz Sancar‘ın övünçle vurguladığı gibi, biz de CUMHURİYET EĞİTİMİNİN ÜRÜNÜYÜZ.. Çooook mütevazi ailemizin ölçüsüz özverisinin ve bilincinin de.. Sancar hoca Mardin’den, biz Van Atatürk Lisesinden mezunuz. Sancar hoca 1971 İstanbul Tıp Fakültesi mezunu, biz 1977’de aynı saygın ve seçkin Fakülteden mezun olduk. Eline su bile dökememekle birlikte, Sancar hoca ile minik ortaklıklar bile çook keyif verici..

8 Nisan 1988’den beri Üniversite Kürsülerinde “hoca” lık yapmaya çabalıyoruz, 34. yıldayız.

25 Eylül 2021 günü, üyesi olduğumuz Dil Derneği, 89. Dil Bayramında, bize “Onur Ödülü” verdi. Sorumluluğumuz daha da ağırlaştı Dilimize karşı, “ses bayrağımıza” karşı, Öksüz bırakılan Dil Devrimine karşı!

Mart 2020’den beri çok yoğun olarak Kovit-19 salgını ile uğraşmaktayız. 400’e (dört yüz) yakın TV, webinar, zoom, skype vb. konuşma yaptık salgın savaşımı için, onlarca makale yazdık, kitaplaştıracağız. Ölüm tehditleri aldık (“kanını içeceğiz”, 10 Nisan 2020, gazeteler..). Ankara Üniversitesi rektörlüğü salgın hakkında KRT’de yaptığımız bir konuşma için disiplin soruşturması açtı, ceza verilemedi. Ne var ki salgın hala çooooooook azgın ülkemizde; son derece kötü yönetiliyor; 28.645 yeni olgu ve 206 ölüm, “resmi” rakamlarla, 09 Ekim 2021 günü bilançosu! Toplumu aydınlatmayı ve iktidarı uyarmayı sürdüreceğiz bilimsel sorumlulukla.

Salgın tüm zamanlarımızı aldı, Ankara Hukuk Fakültesini Haziran 2021’de bitiremedik, 3 dersimiz kaldı. Aynı Fakültede süren Anayasa Hukuku PhD (Doktora) eğitimimizde de Yeterlik sınavını 1 yıl erteledik.. Tüm önceliği salgın savaşımına verdik, başka seçeneğimiz yoktu.

  • Selam olsun Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün devrimine ve Cumhuriyet Türkiye’sine!

Sevgi ve saygı ile.
09 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD, Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik