Etiket arşivi: Binali Yıldırım

Elektrik kesintisi neden ‘siber saldırı’ yı düşündürüyor?


Elektrik kesintisi
neden
‘siber saldırı’ yı düşündürüyor?

Elektrik kesintisi neden ‘siber saldırı’ yı düşündürüyor?
Füsun Sarp Nebil (blog)
Haberlerde akademisyenler ve EMO yetkilileri olayın nedenini frekans farklılığı yüzünden santrallerin düşmesi olarak veriyor. Ama ne EMO, ne de akademisyenler,
bu frekans farklılığına neyin yol açtığına ilişkin bir şey söyleyemiyor. Tıpkı bakan Yıldız gibi. Dolayısıyla hala aynı olasılık geçerli olabilir. Ama olmayabilir de. Eğer değilse,
bu fırsat sayesinde, ülkenin “elektrik sistemindeki zayıf noktalar” ve “siber saldırıya karşı ülkenin savunma geliştirmesi” konularına umarız yeterince dikkat çekmiş oluruz.

Veri transferinin senkronizasyon verisinin naklinin güvensiz olması nedeniyle enterkonnekte sistemin siber saldırılara ve elektronik saldırı ve savaşa çok açık olduğu uzmanlar tarafından ifade ediliyordu.
Ancak ülkemizde her şeyde olduğu gibi başa gelmeden, anlaşılmıyor.
 
Bugün (31.3.2015) sabah 10:30’da Türkiye çapında meydana gelen elektrik kesintisi, bu haberi yazdığımız saatlerde sürüyor.
İlginçtir, başta Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı hiçbir şey bilmiyor.
Saat 13:30 yani 3 saat oldu ama nedenini açıklayan yok!
Neden olduğunu bilmeyince, ne zaman düzeleceğini bilen de yok.
Ama yakında yabancı bir rapordan, Türkiye’ye nasıl bir saldırı yapıldığını öğreniriz. Dünyanın geldiği noktayı anlayamayan yöneticilerle geldiğimiz nokta da bu.
 
TEİAŞ açıklamasına bakılırsa, yalnızca İstanbul ve Ankara’nın %15’ine enerji veriliyor. Muhtemelen İstanbul ve Ankara’nın yaşamsal bölümleri, enterkonekte sistemden çıkarılıp, doğrudan Bulgaristan sistemine bağlandı. 
Olayın nedenini biz de araştırdık. Türkiye’de elektrik sisteminin nasıl çalıştığını 2 uzmana sorduk. Bakın neler söylenebilir :
Türkiye’de elektrik sisteminin tam kesilmesi mümkün değil,
çünkü “Enterkonnekte sistem” [1], çoklu kaynaklı ve çoklu taşıyıcılı bir sistem.
Teorik olarak bir yerden kesilse, diğer noktalardan sistemin devam etmesi lazım.

Enterkonnekte sistemin esprisi de bu. Türkiye’deki Enterkonnekte sistem,
Birisi Gölbaşı olmak üzere 2 noktadan yönetiliyor. Yük dengelemesini enterkonnekte sistemin beyni yapar. Merkezler üzerinden sistemi yönetir. Bu beyne ulaşılmışsa,
bir sorun / zarar yaratılabilir. Normalde herhangi bir barajın, mesela Keban ya da
Yatağan barajlarının bile komple devre dışı kalması söz konusu değil. Birkaç ünitesi var. Bunların hepsinin birden devre dışı kalması, çok aykırı bir olay olmadığı sürece
mümkün değil.

Ama Türkiye’deki sistemin bir zayıf karnı var. O da senkronizasyon düzeneği. Santrallar ve şalt merkezleri arasında senkronizasyon zayıflığı var. Senktronizasyonda fiber yedeklemeler eksik.
Veri transferinin senkronizasyon verisinin naklinin güvensiz olması nedeniyle enterkonnekte sistemin siber saldırılara ve elektronik saldırıya / savaşa çok açık olduğu uzmanlar tarafından ifade ediliyordu. Ancak ülkemizde her şeyde olduğu gibi başa gelmeden, anlaşılmıyor.
 
Zayıf karın var ama kriz senaryosu yok!

Bu illa kesintinin bu nedenle olduğu ya da siber saldırı olduğu anlamına gelmeyebilir. Ancak yedeklinin yedeklisi olan bu sistemlerin devre dışı kalması kolayca “arıza”denilerek açıklanabilir gibi gözükmüyor.
Bu sebeple, bizim tahminlerimiz konunun bir siber saldırı veya ağır ihmal kaynaklı olduğu yönünde. Ve… maalesef… Bu tür olaylar için ülkemizde  kriz senaryosu da yok. Örneğin GSM şebekesi bu duruma 6-7 saat dayanabilir. Su sistemi ise daha da erken sorun yaşar.
Böyle bir krizde trafik düzeninin nasıl sağlanacağı ve metroların durumu da soru işareti.
 
Elektrik tedarik fiyatlandırması da risk içeriyor 

Ayrıca, sırası gelmişken, serbest elektrik tedarik piyasasındaki fiyatlandırmanın ülke için riskler oluşturduğunu da belirtelim.
Ulusal çıkarlar gözününde tutularak, modelin tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Bunu söylememizdeki kasıt, tarifenin düşük olduğu saatlerde maliyeti yüksek olan ve yükalma, bırakma süreçleri nispeten hızlı olan, başta doğal gaz olmak üzere santrallerin, gereğinden fazla ihtiyacı karşılayamayacak şekilde bırakılması olabilir (satışın düşük olduğu saatlerde kapatılıyor).
 
Siber umarsızlığı ya da saflıkları bırakmanın vaktidir..
Devir Stuxnet/Flame devri
Bu hafta HP’nin bir raporunu yayınladık. Bu raporda, isim isim verilerek Türkiye’nin siber ordu kurduğundan bahsediliyor[2]. Yani Türkiye devlet eliyle bazı güvenlikçiler yetiştiriyor ve bunlar yurt dışında saldırı yapıyor (raporda Almanya’ya yapılan bir saldırıdan bahsediliyor) ama bu kişilerin kimlikleri ve yaptıkları bir raporda açıkça bahsediliyor.
Oysa bu konuda çok daha düzgün ve stratejik anlamda çalışmalı
ve gerekten bir siber ordu yaratmalıyız. Ama bu siber ordu,
saldırıdan önce güvenliği düşünmeli. İran’lı ya da Suriye’li hackerların sistemlerimizde cirit attığına dair çeşitli raporlar var [3][4].
 
Buna karşın siber güvenlik konusunda tam bir boşluktayız.
Binali Yıldırım zamanındaki TİB içinde başlatılan bir çalışma vardı. Siber güvenlik için USOM, SOME gibi yapılandırmaların planlandığı
bu çalışma, o gün, bugündür duruyor. Geçtiğimiz hafta Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na bu çalışmaların “neden durduğu” ve “ne zaman başlatılacağı” konusunda sorular gönderdik ama
henüz cevapları alabilmiş değiliz.

Oysa devir Stuxnet, Flame ve başka bilmediğimiz virüsler dönemi. Bunlar bilgisayar kullanan çeşitli sistemlere, mesela elektrik sistemlerine sızıyor ve arıza ya da yanlış veriler oluşturuyorlar. 
 
Elektrik olmayınca ne yapıyorsunuz?
BBC’ye bakarsanız şu anda verdikleri haberin başlığında alaycı bir
ifade kullanıyorlar. Çünkü enterkonnekte bir sistem kesilmez.
Bunu kesmeyi başarmak(!) gerçekten hatırı sayılır bir başarı.
Umarız bu bir arızadır (pek öyle gözükmüyor ama), umarız siber saldırı değildir. Ama önümüzdeki günlerde bunun ne olduğunu zaten anlıyor olacağız, en azından yabancı firmaların raporlarından.
Çünkü içeride siber güvenlik stratejisi diye bir şey yok maalesef.
 
***
[1] TÜRKİYE ELEKTRİK SİSTEMİ (ENTERKONNEKTE SİSTEM)
[2] Türkiye, İran ve Kuzey Kore ile Birlikte ve Hükümet Destekli Siber Tehditler Yaratanlar Listesinde
[3] %29.5’luk Oran ile Türkiye META Bölgesindeki Siber Saldırılardan En çok Etkilenen 2. Ülke
[4] Stuxnet Sonrası Akıllanan İran’lılar Türkiye Dahil 16 Ülkenin Altyapısına Sızdı
[5] Stuxnet, İran’daki Nükleer Santral Çalışanlarının Bilgisayarlarını Vurdu

Rejime en büyük tehdit 2015’de gelecek!


Rejime en büyük tehdit 2015’de gelecek!

portresi

 

Cüneyt ÜLSEVER
YURT, 30.12.14

 

Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, “Cumhurbaşkanı 5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’nu toplayacak.” sözlerine Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
sert karşılıklar verdiler. Ancak, bu tepki “Haşa Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’na Başkanlık etmez!” mealli bir tepki değildir. Yıldırım’ı kasten “Bu durumu açıklamak senin haddin değildir!” tepkisidir.

Yerel seçimler, cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimlerden oluşan üç seçimli dönemin (2014-2015) ülkenin makus talihini en çok etkileyecek dönem olduğunu birkaç yıldır söylüyorum.

Bu seçimlerin önemi Türkiye’de rejimin değişmesine önayak olacak neticeler verme ihtimalidir. Bu ihtimal de çok yüksektir.

Kreşendo (müzikte sesin şiddetinin kademe kademe artırılması) en geç Haziran 2015’de yapılacak genel seçimle ile azami seviyesine ulaşacak!

***

Türkiye’de rejimin illa ki değişmekte olduğunu 2007’de yapılan referandumdan beri 7 yıldır haykırıyorum. Üstelik değişiklik, hiçbir partinin programında olmadığı halde, yalnızca
bir inatlaşma sonucunda, askerin “Abdullah Gül cumhurbaşkanı olamaz!” diyerek
bilmem kaçıncı kez haddini aşması üzere ortaya çıktı.

2013 yılına kadar da kimse benim gibi kişilerin uyarılarını iplemedi.

***

2007’de şöyle yazmıştım:

“Rejim değişti farkında mısınız?
… 21 Ekim günü Türkiye’de rejim milletin oyları ile değişti! Ama merak etmeyin! Şeriat falan gelmedi.
Türkiye’de 21 Ekim 2007 günü parlamenter-demokratik rejim sona ermiştir.
Yerine başkanlık rejimi mi gelir, yarı-başkanlık rejimi mi gelir, şimdiden kestiremiyorum ama artık bu ülke parlamenter-demokrasi ile yönetilemez.
Millet cumhurbaşkanını kendisi seçmeye karar verdiği anda, ama bilerek-ama bilmeyerek parlamenter demokrasiye son vermiştir.” (Hürriyet-24.10.2007)

***

Kimsenin ciddiye almamasına rağmen “konuyu” yıllardır irdeliyorum.
Örneğin 12 Haziran 2011’de yapılan son genel seçimlerden önce şöyle yazmışım :

“Benim seçimle ilgili tahminim AKP’nin tek başına iktidar olmak için yeterli 276 milletvekili sayısını aşacağı ama tek başına Anayasa’yı değiştirmek için gerekli 330 milletvekili sayısına ulaşamayacağıdır! …

Çeşitli kezler belirttim. Millet 2007’de bir sonraki Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesine karar verdiği andan başlayarak zaten parlamenter demokraside tadilat yapılmasını otomatikman gerekli hale getirmişti.

Halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin Anayasa ve ilgili kanunlarda yeniden tarif edilmesi elzemdir.

Bu anlamda Anayasa değişikliği cumhurbaşkanının ilk kez halk tarafından seçileceği
2014’den önce mutlaka yapılmak zorundadır…” (Odatv-09.06.2011)

***

Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın, TBMM’ce “güven oyu yoklaması” ile atanmış Başbakan’a oranla daha yetkin olmasına bugünkü Anayasa da cevaz veriyor. O durumu da örneğin şu cümleler ile açıklıyordum:

“2014’de seçimle ilk cumhurbaşkanını seçtiğimiz andan başlayarak ortaya şöyle bir ikilem çıkacak:
Genel seçimler partilerin milletvekili sayısını tayin eder. Başbakan milletvekili sayısının dağılımına göre Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilir, TBMM’den güvenoyu alır.
Başbakan’ın en üstün irade olan halk tarafından seçilmesi söz konusu değildir… Siyaseten
en güçlü yönü TBMM’de en çok sandalyeye sahip partinin genel başkanı oluşudur. Bu özelliğini yitirdiği anda Başbakanlığı da sona erer. Örneğin eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut
ANAP Genel Kurulu’nda parti liderliğini Mesut Yılmaz’a kaptırdığı gün
Başbakanlığı da terk etmek zorunda kalmıştır.

2014’de seçilecek cumhurbaşkanı ise en üstün irade olan halk tarafından doğrudan seçilecektir (Hiçbir makam O’nu görevden alamaz)… Açıkçası 2014’ten başlayarak Cumhurbaşkanı, Başbakandan çok daha güçlü, çok daha meşru bir duruma gelecektir.
(TBMM’nin üzerine çıkacaktır.)

***
Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerini tayin eden 104. maddede şöyle bir ibare var:

‘Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulu’nu başkanlığı altında toplantıya çağırmak.’

… Eğer Cumhurbaşkanı ‘halk iradesini en güçlü temsil eden kişi (kurum değil) benim.
Bundan böyle bütün Bakanlar Kurulu’na ben başkanlık edeceğim. Hali ile tüm Bakanlar Kurulu’nun gündemini ben belirleyeceğim’ derse buna engel olacak hiçbir yaptırım yoktur!” (Yurt Gazetesi-23.05.2013)

***

Türkiye rejim değiştirmeye bilinçli karar vermedi. Ama 2007’de Cumhurbaşkanı TBMM’de seçilirken, TSK’nın bir kez daha milli iradeye müdahale etmeye kalkışması ve bu duruma AKP’nin “cumhurbaşkanını millet seçsin!” minvalli referandumlu tepkisi ülkeyi rejim değişikliğine götürüyor.

Ergenekon-Balyoz Davalarında mağduriyete uğrayan askerleri nasıl savunduğumu okur bilir. Ama bu ülkede kimi komutanların yatacak yeri yoktur! (en son bkz: 27 Nisan 2007 muhtırası!)

Bu tatsız ama çok önemli konuyu irdelemeye maalesef yeni yılın ilk günü de devam edeceğim!

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 5 Mart 2014


ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 5 Mart 2014

Naci_Bestepe_portresi


Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
 

KOYUN

Burhan KUZU, “Kasetler doğru olsa bile vatandaş inanmaz”,

 

Fehmi KORU, “ İspatlansa bile inanmam”.

Kuzu büyür koyun olur,
Koyunlar birleşir sürü olur…

KURTULUŞ (Sayın PERİNÇEK’in yazısından)

Erdoğan bataktan nasıl kurtulur?

Yüce Divan’a çıkarak…

DALGACI

Dünya RTE’nin yolsuzlukları ile dalga geçiyor.

O da yandaşlarıyla…

GÖREVLİ

Abdullah GÜL demokrasiye aykırı tüm yasaları onayladı.

Görevde işte…

YOLSUZ

RTE, cemaatin yolsuzluklarını hesabını soracağını açıkladı.

Ayna, ayna!..

KEFİL

Binali YILDIRIM, “Bilal ERDOĞAN ile iş yapmadım ama Başbakan’a kefilim”.

Alış veriş beraber yapılınca…

ALÇAKÇA

RTE, “Alçakça montaj” diye kendini ve yakınlarını savunurken aynı yöntemle cevap vereceklerini açıkladı.

Yani alçakça…

GÖREV

Polisimiz hırsızlığı protesto eden vatandaşları engelliyor.
Gazlıyor, copluyor, suluyor.

Görevi hırsızlığı savunmak mı oluyor?

ÖZÜR

Ukrayna’da polisler diz çöküp halktan özür diledi.

Sıra gelecek…

KAÇIRTMAYIZ

Kılıçdaroğlu,”Ya istifa, et ya yurt dışına kaç” diyor.

Hesabı kesmeden nereye?

SIFIRLAMA

Cezaevinde rüşvetçiler sıfırlandı.

Büyük düşün, büyük götür,

Büyüklerin gereğini düşünür…

ADALET

Rüşvetçiler bırakılınca Başbakanlıkta oturan adam “Adalet yerini buldu” dedi.

Haramilerin adaleti…

YAKIŞMAZ

AKP’li Metin KÜLÜNK, CHP’li  vekili yumrukladı, sonra da “Yüce meclise yakışmadı” dedi.

Doğru, çünkü arka kapıdan giremeyecekler vekil edildi…

SAF!

RTE son günlerde sürekli, ” aldanmışım, safmışım” diyor.

11 yıldır sürekli aldanana saf mı denir?..

PARAZİT

“Türkiye bağırsaklarını temizliyor” demişti, Arınç.

AKP’li bağırsak parazitlerini mi işaret etmişti?

TARAK

AKP’li Midyat belediye başkan adayı Nasıroğlu  için maliye müfettişleri, ”TEFECİ” dedi.

Böyle baş(çalan)a, böyle tarak…

SAHTECİ

RTE, Burdur’da sahte belge üzerinden CHP ve TSK’yi suçladı.

Sahtecilik nöbetine yakalandı…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Rifat Serdaroğlu : HIRSIZ VAR!

HIRSIZ VAR!

portresi
Rifat Serdaroğlu

*Polis, Manisa’da Üniversite öğrencisi Hüseyin Tavas’ın
sırt çantasında, üzerinde sadece “HIRSIZ VAAAR” yazan afişe el koydu.

 

Öğrenci Hüseyin 12 saat gözaltında tutuldu ve Savcılığa sevk edildi.
Manisa Cumhuriyet Savcısı Ali Tuğrul Çetinkaya, üzerinde herhangi bir isim-resim bulunmayan, yalnızca HIRSIZ VAAAR” yazan afişi çantasında taşıdığı için,
Başbakan Erdoğan’ı hedef aldığı gerekçesiyle Öğrenci Hüseyin için 2 yıl hapis cezası istemiyle dava açtı!…

*Seçim çalışmaları kapsamında Dikili’ye gelen Binali Yıldırım, Atatürk Meydanında konuşmasını yaparken, oradan geçmekte olan Hemşire Ülker yüzünü denize,
arkasını Binali’ye doğru dönerek “HIRSIZ VAAR” diye bağırdı.
Hemşire Ülker Polis tarafından gözaltına alınıp, yaka-paça Karakol’a götürüldü!…

*Kırkpınar’da başa güreşen pehlivanlar gibi kasılarak yürüyordu Binali.
Etrafında onlarca koruması vardı. Devlet görevlileri ve onların bindiği Devlet Arabaları dörtlü flaşörlerini yakmışlar eski Bakanı arkadan takip ediyorlardı.
Bölcek Beldesinden 75 yaşındaki Kabaşeker’in Demokrat Ahmet, elindeki bastonunu sallayarak “HIRSIZ VAAAR, KAYINÇO NERDE” diye bağırmaya başladı.
Eski Bakan’ın kanunsuz korumaları, her biri birer şahin gibi Demokrat Ahmet’in üzerine atlayıp ağzını kapattılar.

Polisler O’nu korumaların elinden zorla alıp, karakol’a götürdüler.

*Ertuğrul Günay’ın has adamı, Oslo görüşmeerinin, Habur’da T.C. Devletinin hançerlenmesinin, PKK’nın yeniden güçlenmesinin mimarı İçişleri Bakanı
Efkan Ala, Niğde İli Bor İlçesinde seçim çalışması yapıyordu. Bakan Bey’in yanında, aynı zamanda “Fahri AKP İL Başkanı” görevini yapan Niğde Valisi Necmettin Kılıç ve AKP Belediye Başkan Adayı da vardı.

Yani Bademler-Kürtçüler hepsi devletin kayığına binmişler, düğün- bayram ediyorlardı.
Cüneyt Tetik adlı bir vatandaş “AYAKKABI KUTUSU” diye bağırmaya başladı.
İçişleri Bakanı iğne batmış gibi sıçradı, Bakanın ve Valinin korumaları Cüneyt Tetik’in üzerine atlayıp, adamcağızı karga- tulumba karakol’a gönderdiler!…

Zil zurna sarhoş olan Rus, Kremlin Meydanında yüksek sesle

“Böyle Hükümetin anasını, avradını… Ulan bunların hepsi HIRSIZ be”

diye küfredip, bağırıyordu.

Emekliliği yaklaşmış bir polis, adamı ensesinden tuttuğu gibi sürüklemeye başladı.
Sarhoş adam; “Ben Amerikan Hükümetine küfrediyorum, bu da mı suç?
Beni niçin götürüyorsun?”
 diye direndi. Polis, adama dönüp şunu söyledi :

“Ulan bana bak, 25 senelik polisim ben. Sen kimi kandırıyorsun,
hangi hükümete küfredileceğini ben bilmez miyim? Yürü bakalım Karakol’a…

Bademlerin İleri Demokrasi dedikleri saçmalık sayesinde bakın neler oluyor;

-Cumhuriyet Savcıları, kim “HIRSIZ VAAAR” diye bağırırsa, dilekçedeki “Mağdur” kısmına hemen R.T. Erdoğan’ın adını yazıyorlar. Tıpkı Rusya’daki Polis gibi hepsi müneccim olmuş sanki!

-Eskiden Polis rüşvet aldığında sürülürdü. İleri Demokrasi de polis, rüşvetçiyi yakaladığında sürülüyor.

-İleri Demokraside yetişkin bir Bakan Bebişi, aylık kirası 60 Bin TL olan evde oturabilir ve günde 3 milyon Dolar rüşvet yiyebilir.
-İleri Demokraside, Devletin 3 temel organından biri olan “Yürütme” ,
“Yol Bulma” olarak anlaşılır.
-İleri Demokrasi de, Erdoğan’ın “Milyonları evde zor tutuyoruz” dediği
milyonlar, ayakkabı kutusundaki milyon “Yeşiller” olarak anlaşılmalıdır.
-İleri Demokrasi de “Yedirmeyiz” demek, yalnızca biz yeriz, başkasına yedirmeyiz demektir.

“Ben ne yaptıysam, Başbakan Erdoğan emrettiği için yaptım. Esas O’nun istifa etmesi gerekir.” diyen Bakan Erdoğan Bayraktar, İstanbul Belediyesi Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım’a 24 Temmuz 2013 te aynen şöyle diyordu;

“Ben bu imar değişikliğini neye istinaden yapayım. Bizi asarlar ya
!”

Rivayet bu ya, Badem Bakan Erdoğan hakkın rahmetine kavuşmuş.
Zebani bunun koluna girmiş ve Cehennemi gösterip, “Buyrun sizi böyle alalım” demiş.
Erdoğan; “Benin yerim burası olamaz, ben bana emredileni yaptım. Ben masumum.” diye feryat etmiş.

Zebani; “Siz tabii ki suçsuzsunuz, burası da zaten Cehennem değil,
Solaryum Salonu, hadi içeri” diye Erdoğan’ı içeri atmış…

Senelerdir yazıyoruz, söylüyoruz. Çok şükür ki, bazıları yeni-yeni anlamaya başladı.
Haydi, şimdi yüksek sesle bir daha tekrar edelim;

“Yamuk Ağaçtan, Düz Baston,
Topal Katırdan, Yağız At,
Bademden, Demokrat Olmaz…”

Yaradılışa ters, değil mi Türkiyeli delikanlı!…

Not 1: 02 Mart 2014’te adaylıklar kesinleşiyor. O tarihten sonra partilerin aday değiştirmeleri de, bağımsız aday olunması da olanaksız duruma gelecek.
2 Mart’tan sonra, ne bantlar- ne “yeşiller” ortalığa saçılacak. Ağzınız açık kalacak. Büyükşehirlerde iki tanesinin AKP adayları kaçıp saklanabilirler.
Demedi demeyin, lütfen bekleyin…

Not 2: R.T. Erdoğan ile Bilal Oğlan arasında dün gece milyonlarca kişiye ulaşan ses kaydı, üzüntüden beni sabaha dek uyutmadı. Böyle bir pespayelik
olabilir mi? Başbakanlık bu ses kaydını da “montaj” diye yalanladı.
İddia şu: Bu yalanlama bekleniyordu. Şimdi bu ses bandı “görüntülü” olarak
doğrulanacak. Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
25 Şubat 2014

Başbakan Erdoğan’ın sağlık durumu

Başbakan Erdoğan’ın sağlık durumu 

Mert Ali Başarır
Odatv.com

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, grupta, Başbakan Erdoğan’a 11 soru sormuştu. Piyasaya çıkması olası yeni tapelerle, soru sayısı mutlaka artacaktır ama
‘Takip Bey’ buna da karşılık vermeden duramazdı tabii!

“5 Ocak 1978’de, ‘paralel yapı’ sayesinde ‘11’ler Hükümeti’ni’ kurmadınız mı?
Siz önce kendi 
11’inize bakın. Onu da söyleyeyim. ‘Ce Ha Pe’ budur işte kardeşlerim! Oysa bu süreçler ve gerisi, Fethullah Hoca Efendinin,
ilk önce Nur Cemaati’yle olan yakın temasları, İzmir Bornova Camisi’nde mutat,
‘kasete alınan’(!) cuma vaazları, sonra Yeni Asyacılarla diyalogu, Sızıntı Dergisi’ni çıkarması, Necmettin Erbakan ve MSP ile flört etmesi gibi dönemleriydi.
Hoca, henüz, yargıya, emniyete, bakanlıklara karışacak kadar palazlanmamış,
kendi ifadesiyle, ‘huruç eyleyecek’ (başkaldıracak) duruma gelmemişti.
Erdoğan için kronik, ‘anakronik’ (tarihlerde yanılgı) hiç fark etmiyor.
Fethullah Hoca
, emniyet derken, önceki akşam ‘polis telsizine’ de sızmış oldu.


İNTERNET KESİKTİ

Kemal Bey de ‘emirlerinizle ne yazayım, bâş üstüne ne sorayım medyasından’
nasiplenmiş olacak ki O da, Başbakana soruları ‘önceden’ veriyor!
İnternet bizde de kesikti, çalışamadım hocam’
 tarzı bir mazereti olmazsa,
‘Recop Takip Bey’den, Kılıçdaroğlu’nun yanıt beklediği, 11 sorudan bazıları şöyleydi :
(Kemal Bey, daha çok bekler ama neyse!)

* “Kul hakkı yemiyorsan cevap ver…
Bakana 700 bin liralık saati ‘paralel devlet mi’ verdi?”,
* “Ayakkabı kutusundaki 4,5 milyon doları ‘paralel devlet’ mi koydu?”,
* “Bakanların çocuklarının yatak odalarındaki kasalar, bu kasalardaki milyon dolarlar, yolsuzluğa bulaşan bakanların istifa ettirilmesi, ihale alanların rüşvetini verdiği,
oğlun Bilal’in kurduğu TÜRGEV Vakfı, hep ‘paralel devletin’ işi mi?

PARAKETE

Kemal Bey, boşu boşuna ‘paralıyor’ kendini. Sayın Başbakan, niye durmadan sellemehüsselam ‘paralel yapı’, ‘paralel devlet’ diyor iki lafın başı:

‘İçinde ‘para’ geçiyor da ondan! Bir açılışta, alıyor ahaliyi karşısına…
Milletin kafasına‘kakar’ gibi “Burayı” diyor, “Bilmem kaç milyon dolara mâl ettik.” Arkasından ‘pariteyi’ veriyor: “Bu da bilmem kaç milyon lira eder.”
Aslında hükümet, ‘paratoner’ gibi bütün ‘lobileri’ üzerine çekiyor!
“Taksim, artık gösteri yapılacak yer değildir” diyen başbakan, tedbirini de
çoktan almıştır. Çevik kuvvetin ‘cephaneliğine’‘parakete’ takviyesi de yapılacaktır!

BAĞDAT SEFERİ

Paraketeye takılmayan direnişçileri de ‘paramiliter güçler’ etkisiz hale getirecektir!
Vakti geldiğinde de ‘17 Aralık Darbesi’(!) ile ilgili, ne kadar ‘parametre’ varsa,
illaki ortaya konacaktır! Örneğin ‘parabolik aynalar’ da sözüm meclisten dışarı,
Deniz Feneri’nde kullanılır. Ama bu aynayı kırarsanız, misillemesi, ‘kara feneri’

olan Fenerbahçe’ye uzanır. ‘Aziz taraftar’ da ‘Bağdat Seferi’ne’ çıkar.
‘Kumpara’ niyetine ‘ayakkabı kutusu’ tercih eden Halkbank bile, başbakandan esinlenerek ‘Ayrıcalıklar bu Paraf’ta’ sloganıyla saçtığı  kredi kartı ‘Paraf’ın yanına, seyahat harcamaları için ‘Parafly’ı da kondurmuştu. ‘Parayla Saadet Partisi’ olmaz ama, siyasi örgütlerin bir ‘parolosu’ vardır mutlaka, kimilerimize ‘paralojik’ (mantık dışı)
gelse de. ‘A Ke Pe’ yerine, niye ‘AK Parti’ denilmesini istiyorlar?
Çünkü ‘Ak akça, kara gün içindir!’

HAVUZUN A…

Osmanlı’da, Mahpeyker Kösem Sultan’ın oğlu 18. Padişah İbrahim’in de, amcası
1. Mustafa gibi ‘çatlak’ olduğu, sarayın havuzuna ‘sultanileri’ (altın paraları) attığı söylenir. Hatta bir keresinde şehzade Mehmed’i (Avcı Memed’i) de ‘dirhem’, ‘akça’, ‘beşlik’ niyetine, havuza fırlattığı, kimi kaynaklarda geçer. ‘Osmanlı ruhunu’ her daim yaşatmak isteyen 61. Divân-ı Hümâyun (Kabine), Sabah ve atv’nin alınması için açtığı ‘havuza’ , 8 ‘cengâver’ işadamının, toplam 630 milyon dolar atmasını’ sağlamıştı.

Bu ‘ince iş’ adamlarından Mehmet Cengiz, hızını alamayarak,
Bu havuzun altına da dolarları koyacağız şeklinde, duygularını dile getirmişti! Havuzun ‘cankurtaranı’ da eski ‘ulaştırmacı’, şimdilerde İzmir’e ‘efe namzeti’ olan
Binali Yıldırım’dı.‘Binali şükür’(!) ‘Ne ben parayı kandırabildim, ne de para beni.’

BAŞBAKAN’IN (AKİF) SAĞBEKİ

Eski ‘santrafor’ Başbakan’ın, (Akif) SağBeki, ‘Güya milllete küfretmiş’ (15.2.2014) başlıklı köşesinde ne diyordu:

“ …. Havuz soruşturmasında adı geçiyor diye işadamı Mehmet Cengiz’i ibretiâlem için recm etmek mi istiyorsunuz? …‘Bu milletin a… koyacağız.’… Telekulakçılar bile… muhatabının millet olmadığını belirtiyor… Ama elinizi vicdanınıza koyun, milletin anasına kasten sövmüş de değil…”

Takip Bey
’in medyadaki‘Goebbelslerinden SağBeki, şimdi de 
‘esracengiz’ işadamına ‘müdafi’ olmuş. Neredeyse “Müvekkilim, ‘Bu milleti,
adam yerine koyacağız’anlamında bu sözü sarfetmiştir” diye açıklama yapacak!

ÇOBAN MASALI

Kabataş’ta tacize uğradığı yalanına, ‘süzmece raporlar’ alan Z. D’nin, olay sonrası,
eve kapandığı, nutku tutulduğu, ‘hükümet bunalımına’ (!) girdiği yolundaki ‘palavracı çoban masalı’‘iktidarın vuvuzelası’ olan ‘pandispanya gazetelerinin’(uydurukçu) sayfalarına ‘çarşaf, çarşaf’(!) serilmişti. Karşı Gazetesi, bu yalancı gelinin,
Kabataş sonrası fellek fellek dolaştığını ortaya koydu. Ertesi gün, Facebook’ta, ‘Boğaz’da çektiği fotoğraflarını’, Gezi Direnişçileri’ne hakaretlerini,
Başbakan’ı karşıladığı havalanında, yer bildirimi yaptığını, paylaşımlar ortaya çıkınca da hesabını kapattığını belgeledi

EDEP DANIŞMANLIĞI

“Sizler, Adli Tıp Raporları’nı nerenize koyacaksınız?”diyen Başbakan Erdoğan’ın, SağBeki, biraz da ‘edep danışmanlığı’(!) yapsa ya!
Maalesef Sayın Başbakan da “Yolsuzlukları yapan CHP’dir” 
ifadesiyle ‘projeksiyon’ (suçu karşı tarafa atma), “Başörtülü kızlarımıza, bacılarımıza saldırdılar” iddiasına, ‘gözünün önünden sürekli, gezi eylemcilerinin geçmesinin’
eşlik ettiği ‘halisinatuar durum’ (hayal dünyası), ‘camideki göstericilerin tokuşturdukları ‘bira şişelerini’(!), bu kez başörtülü yengemize, tacizde bulunan(!) Kabataşlı punkçıların eline ‘ekspres servis’ tutuşturmasıyla’ tezahür eden, ‘disminezi’ (yanlış hatırlama) ‘bulguları’ saptanıyor.
Süleyman Demirel’e ‘Çoban Sülü’ dedikleri gibiTakip Bey’e de ‘yalancı çoban’ lakabını takarlarsa, hiç içerlemesin valla. Eğer ‘Redhack’ işletmediyse,
Başbakan Erdoğan’ı Obama aramış! ABD Başkanı, bizimkine,
‘beyZbolda’ yaptığı‘sayıları’ anlatmış!

ŞEHZADE MUSTAFA

Köşke gönderilen ‘İnterneti Dümdüzleme(!) Yasası’ nı, noktası, virgülüne dokunmadan, ‘14 kısım (madde)  tekmili birden’ onaylayan, Abdullah Gül’ün, bu duyuruyu

‘twitter’a yazmasıyla, Cumhurbaşkanı olarak, o da bir ‘paradoksa’(ikilem)
imza attı.. ‘İnternet Sansür Yasası’ için söylediği sanılan,“Bir, iki sıkıntı var”
açıklamasıyla da, aslında, ‘önce sol, sonra da sağ kulağındaki’ rahatsızlığı kastetiği tahmin ediliyor! Muhteşem Yüzyıl’da gösterilmiş, Şehzade Mustafa’nın ‘kirişi kıramadığı’ sahneden, Takip Bey de çok etkilenmiş olacak ki,
  • “Medya, attığı manşetlerde boğulacaktır” temennisini dile getiriyor! 
Manşete’ karşılık ‘vahşet’ yani! ‘3 bizden, 3 sizden’ rövanşizmi misali.
Basın, o kadar ‘tek başına’ değil, arkasında milyonlar var be usta!
Tepemizde olduğun sürece de ‘kelle-koltuk’ devam edeceğiz evellallah.
“Artık ‘şapkasını’ alıp gidecek bir hükümet yok. Zaten benim ‘şapkam’ da yok” 
diyen RTE’nin her hâlükârda da, gitmeye niyeti yok.

Şapkan yoksa,‘takkeni’ de, ‘tekkeni’ de al da git! (22.02.2014)

Yılmaz Özdil : Halk mahkemesi

Halk mahkemesi

portresi_Yimaz_Ozdil_yazdi

Yılmaz Özdil

 

 

Bilmen için hukuk fakültesi bitirmene gerek yok, dünyanın her yerinde yolsuzluğun hesabı yargıda verilir.
Ama, bizim başbakanımız efendimiz diyor ki;
hesabı sandıkta veririz, kararı milli irade verecek.
*
Kendi payıma…
Bu teklifi kabul ediyorum.
*
Binali Yıldırım mesela.
Hodri meydan.
Kazansın İzmir’i, aklansın.
*
Eğer benim hemşerilerim, Binali efendiyi başkan seçerse, unutalım bacanağı,
unutalım minibüslerle taşınan 100 milyon dolarları, unutalım

“bu milletin a..ına koyacağız”

diyen müteahhidi, razıyım.
Ama, yok eğer kazanamazsa, binsinler o minibüse topluca, doooğru yargılanmaya gitsinler.
*
Zafer Çağlayan.
Mersin milletvekili.
Madem ki, yerel seçim halk mahkemesi olarak kullanılacak, madem ki, referandum gibi olacak, %51’i bulman şart… AKP Mersin’de muhalefetten çok oy alsın,
unutalım papelleri, unutalım 700 bin liralık saati, atlasınlar
Ebru Gündeş’in kocasının uçağına, ister umreye gitsinler, ister Vatikan’a.
*
Erdoğan Bayraktar.
Kazansın Trabzon’u, yırtsın.
*
Muammer Güler.
Alabiliyorsa alsın Mardin’i, kurtarsın paçayı… Yok sayalım yatak odasındaki kasaları, görmemiş olalım para sayma makinesini, razıyım. Ama, Mardin’de muhalefetten çok oy alamazsa, yargılansın.
*
Egemen Bağış.
İstanbul Kadıköy bölgesinin milletvekili… AKP Kadıköy’ü kazansın, bırak aklanmayı, Bağdat Caddesi’ne heykeli dikilsin Egemen Bağış’ın, razıyım.
*
Bekir Bozdağ.
Kendisi Yozgat milletvekili ama, fezleke muhatapları İzmir ve Adana…
Bu iki şehrin toplamında %51’i bulsun AKP, fezlekeleri kâğıttan uçak yapıp pencereden fırlatsınlar, kâğıttan gemicik yapıp leğende yüzdürsünler.
*
Ve, başbakan.
Malum, Urla’daki villa mevzuları yargı konusu… Urla üzerine yaşamımı koyarım.
Yüzde 51’den vazgeçtim, AKP Urla’yı kazansın, başbakan pırıl pırıl olsun, razıyım. Hatta, biz İzmirliler aramızda para toplayıp bir villa da biz alalım başbakana,
helal hoş olsun. Ama, yok eğer kazanamazsa, dooooğru…

Rifat Serdaroglu : MÜJDELER OLSUN


Dostlar,

Üstad Rifat Serdaroğlu yine fena sıkıştırmış birilerini..
Okumalısınız..

Sevgili Oraj POYRAZ da bu makaleyi servis ederken üst bölümüne
şu dizeleri yerleştirmiş :

Akil insanlar,
Sorosçu çocukları,
Taşnak severler,
Süslümanlar.

Bunlar hep aynı kişinin değişik yüzleridir.
Duruma ve zamana göre makyajını yapar, yeni bir rolde karşınıza çıkar.
Profesyonel tiyatrocular bile bunların eline su dökemez.


Sevgi ve saygı ile.
20 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

MÜJDELER OLSUN

portresi_gulen

Rifat Serdaroglu

 

 

 

Müjdeler olsun, müjdeler olsun, uzun zamandır sesleri-solukları çıkmayan
“Akil İnsanlar” nihayet ortaya çıktılar.

Türkiye’yi “Türk Milletinin” parasıyla dolaşıp, beş yıldızlı otellerde eğlendikten sonra, gittikleri her yerde halk tarafından rezil edilmişlerdi.
Epeydir ekranlarda görünmüyorlardı.

Ne kadar da özlemişiz fikirleri köhneleşmiş, yüzleri pörsümüş,
ihanetle beslenen Ermenistan ve Soros beslemesi bu kâzip şöhretleri!

Türkiye’de yeterince “Hain” konuşmuyormuş gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her gün içimizden çıkan hainler tarafından bıçaklanmıyormuş gibi, bu sepetler de ortaya çıktılar.

Gerçi Başbakan’dan Beşir Atalay’a, 63 kişiden 12 kişiye düşmüşlerdi ama olsun, aldıkları paraları hak etmek için mutlaka konuşmalıydılar ve sonunda konuştular…

Can Paker’den Zübeyde Teker’e, Doğu Ergil’den Levent Korkut’a kadar tüm
Taşnak Severler” Beşir Atalay ile görüştükten sonra şu açıklamayı yaptılar;

“Hükümet çözüm süreci ile ilgili iradede herhangi bir zayıflama olmadığını söylüyor.
Bunu biz de gördük.
İrade yerinde duruyor.
Fakat bu iradenin içeriği ve şekli belki belirsizlikler taşıyor.
İmralı ile görüşmelerin yoğun bir şekilde devam ettiğini anladık.
Zaten Sayın
Atalay, Öcalan’ı Kürtlerin doğal lideri olarak ilan etmişti.
Bu beyan içimize su serpti”
 dediler.

Değerli Okurlar;

Bu adamları lütfen iyi tanıyın.
Taşnak Sever bu sepetler, yalnızca görmek istediklerini görürler.

Şu an T.C. Devletinin, hedefleri Federe İslam Devleti olan “Uluslararası İllegal Dini Kuruluş” Cemaat ile asla demokrat olmayan AKP tarafından parçalanmak üzere olduklarını görmezler.

Yolsuzluk, Hırsızlık ve Rüşvetin Başbakan’ın oğluna dek gittiğini görmezler.

Yargı kararlarının, Adalet Bakanının emriyle Polis tarafından uygulanmadığını görmezler.
Hukuk Devleti İlkesinin saldırı altında olduğunu görmezler.

Lâiklik İlkesinin paspas edilmesini görmezler.

Ekonominin çökme noktasına geldiğini, ülkenin borca battığını görmezler.

Bu sepetlerin görmediği en önemli şey ise, kendi sonlarıdır.
Tarihimiz, önünü bile göremeyen satılmış hainlerin ibretlik sonlarıyla doludur…

KOKUN KOKMAZ SENİN

Recep kahvede arkadaşlarıyla kâğıt oynuyormuş.
Gaz sıkıştırınca, oturduğu iskemleyi gıcırdatıp, yellenmiş.
Yanındaki Temel burnunu kapatıp sormuş; “Hadi iskemleyi oynatıp sesini sakladın,
ya kokuyu ne yapacaksın?”

Recep yanıt vermiş; ” Binali koku dağıtıyormuş.
O kokudan aldık mı, iş tamamdır”

Temel; “Onun esas kokusu yakında ortaya çıkacak, dikkatli ol!”

Buradan Binali Yıldırım’a bir çağrıda bulunalım.

Bak Binali; Gerek seçim merkezin, gerek otobüsler-araçlar-reklam harcamaları,
gerek kalemler, gerek“Siyah Orkide” ve “Paçuli” adındaki organik yağla yapılan
lüks parfümler, gerekse “Bambu Çubuklu Oda Kokuları” için çok ama çok
ayakkabı kutusu ister. Senin ömür boyu aldığın maaşları hiç harcamamış olsan bile, bunların kırkta birini almaya bu para yetmez.

Soru; Bu değirmenin suyu nereden ve kimlerden geliyor, kim bu paraları veriyor?

Soru; “Yolsuzluk var diye bir yaygara gidiyor. İş yapıyor kardeşim, iş yapan adam
hata yapar..”
 dediniz.
Hem düzgün iş yapıp, hem namuslu kalınmaz mı?
İlla hata yapmak mı lazım?

Soru; O zaman “Hem Hırsız hem Müslüman” olunabilinir mi?

Bak Binali, senin oğlanın da gemi filosu varmış.
Haydi, senin-ailenin-çocuklarının servetini ve nasıl kazandığınızı bir açıklayıver.
Yakında öyle bir koku çıkacak ki, değil senin bedava dağıttığın parfümler,
yolları gül suyuyla yıkasak, yine de o pis kokuları önleyemeyeceğiz.

Senin kokun da kokmaz olacak be Erzincanlı kardeş…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
20 Ocak 2014

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 15.1.2014


Dostlar,

Çok değerli dostumuz E. Tümg. Naci Beştepe bu Çarşamba da yüksek zekasının
ince nükteleri ile gene epey dokundurmuş ve payını almasını bileni epey düşündürür sanırız.. Hatta doğru yolu bile bulabilirler biraz daha çaba harcarlarsa..

Beştepe Paşa’yı her hafta bu “İğneleri” için 4 gözle beklesin ve önce bu “İğneleri” hissetsin sonra da -hala yapacaklarsa- çuvaldızı başkalarına batırsınlar ilgili muhterem dini bütün (!)  zevat..

Betz hücrelerinize* sağlık Sayın Beştepe..

Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

* Bu hücreler beyinde düşünce üreten, insanı insan yapan hücrelerdir..
(Dr. A. Saltık)

=========================================

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 15.1.2014

portresi_kucuk

 


Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

RİCA

İçişleri eski Bakanı Güler, oğlu gözaltına alınırken polislerin koluna girmemesini
rica etmiş.

Ben  bütün vatandaşlara aynısının uygulanmasını rica etsem…

[ A. Saltık sorar : Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz’ı,
60 yaşını aşmış insanı neden kelepçelediniz?? ]

MANİDAR

Binali Yıldırım, bacanağının gözaltına alınmasında zamanlamadan yakındı.

Hazretlerden yolsuzluktan yakınana rastlanmadı…

SOĞUMA

DİB Görmez, AKP-Cemaat kavgasının gençleri dinden soğutacağı görüşünde.

Hırsızların dini kullanması ısıtıyor mu?…

KORUMA

MİT Başbakan’a rapor vermiş, “Zerrab’ın bakanlarınızla ilişkisi ortaya çıkarsa
zorda kalırsınız”

MİT’in kuruluş amacına ve yaptığı işe bakar mısınız?

NEREDE?

Soru; “Amiriniz nerede?”

Öğleden önce; “Amirim operasyona çıktı”

Öğleden sonra; “Amirimin tayini çıktı”

HİZMET

Kılıçdaroğlu, “Zekeriya ÖZ‘ün devlete hizmeti var. Sözüne itibar ederiz.”

HİZMET’e, SİLİVRİ kumpasına itibar ve hizmet etmektesiniz…

VARLIK

RTE üç yıldır mal varlığını güncellemiyormuş.

Kutuya sığsa günceller…

ŞOV

Hüseyin Çelik, Feyzioğlu için,”Şov yapıyor”

Hiç olmazsa kasasını, kutusunu  doldurmuyor?..

TERBİYESİZ

TBMM Başkanvekili AKP’li YAKUT, savcıyla ilgili soruya kızarak,
“Ben olsaydım ebeni öperdim” dedi.

Ebesinden öğrendiğinin göstergesi…

SAHTECİLİK

Savcı Öz, “Ben o belgeyi üç dakikada hazırlarım”

Uzmanlık alanı…

SAFTOR

Arınç, “Bu kadar saf olacağımızı bilemezdik”

Kendisinden bihaber,

Memleketi idare eder…

KURMAY

Yılmaz Özdil yazmış, “Kurmay olacağına bacanak ol”

Asker olacağına PKK’lı ol…

DÜZENBAZ

Altın küreyi “Düzenbaz” kazandı.

Zamanı…

BİLAL

Bilalcik babası olmadan sokağa çıkamıyor.

Yavruuuum, çocuk işte…

DOKUNULMAZ

Askerler tutuklandıkça Arınç, “Dokunulamayan kalmadı” demişti.

Bilal’den selamlar, sevgiler…

KATIR

İnsan düşünen hayvandır.

Tekmecinin soyu katırdır…

Rifat Serdaroğlu : Sizin Çocuğunuz Olsaydı


Sizin Çocuğunuz Olsaydı


portresi_gulen


Rifat Serdaroğlu

 

 


*Ahmet Burak Erdoğan;

Tarih; 11 Mayıs 1998. Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı.
Yer; İstanbul- Şişli İlçesi Abide-i Hürriyet Caddesindeki Yaya geçidi.
İnsanlar, karşıya geçmek için “Yaya geçidinde” beklemektedirler.
Yayalara “YEŞİL” ışık yanar, insanlar yürümeye başlar.
Tam o sırada, 04 Temmuz 1979 doğumlu Ahmet Burak Erdoğan’ın kullandığı
34 ABR 93 Plakalı Opel oto son sürat, yaya geçidinden geçmekte olan
Türk Sanat Müziğinin Büyük Sanatçılarından Sevim Tanürek’e çarpar.

Sevim Tanürek hastaneye kaldırılır.

Belediye araçları derhal kaza yerini yıkayıp, fren izlerini yok ederler.
Sevim Tanürek hastanede ecelle boğuşup can verirken, Ahmet Burak Erdoğan
hemen babası tarafından İngiltere’ye “Dil Kursuna” gönderilir. Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi Başkanı Eyüp Çakmak, otosuyla yayaya çarpan A. Burak Erdoğan’ı suçsuz,
yeşil ışıkta yaya geçidinden geçmekte olan Rahmetli Sevim Tanürek’i 8/8 suçlu bulur!
Ahmet Burak Erdoğan kurtulur, O’nu kurtaran Eyüp Çakmak ise,
Türkiye Deniz İşletmeleri Kurumuna Genel Müdür Muavini yapılır.


Türkiye’nin gözü önünde gerçekleşen “Cinayet” benzeri “Ölümlü” bu olayda,
suç işleyen çocuk bir dakika dahi gözaltına alınmamıştır.


-Bu kişi Ahmet Burak Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?

*Ahmet Burak Erdoğan;
Yıl 2000. Yer Kasımpaşa Deniz Hastanesi- İstanbul.
Askerliğe uygun olmadığını iddia eden A. Burak Erdoğan, “Çürük Raporu” almak için müracaat eder. Yapılan denetimlerde “Testis Kanseri” tanısıyla Erdoğan’a
“Çürük Raporu” verilir ve Askerlik hizmetinden muaf tutulur.


2001 yılında yani 1 yıl sonra Ahmet Burak Erdoğan evlenir, çocukları olur.


Şimdi Türkiye’nin en zengin kişileri arasında gösterilmektedir.


-Testis Kanseri diye askerlikten muaf tutulan fakat bir yıl sonra evlenip çoluk çocuğa karışan kişi, Ahmet Burak Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?

*Necmettin Bilal Erdoğan;

17 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet Savcısı “Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet” suçlarıyla ilgili operasyon için düğmeye bastı.

Bakan çocukları, milyonlarca Dolar-Avro ile oynarken yakalandılar ve tutuklandılar. Banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutularında milyonlarca Avro bulundu, tutuklandı.

Devletten ihale alan kimi iş adamlarının, Necmettin Bilal Erdoğan’ın kurduğu Vakfa, demetler halinde milyonlarca Dolar-Avro verdikleri teknik izlemle belirlendi, belgelendi. Cumhuriyet Savcısının isteğiyle ilgili Mahkeme bu iş adamlarının malvarlıklarına
el koydu.


Üniversite Rektörlerini, TSK’nın Orgenerallerini, Bilim Adamlarını, Gazetecileri
sabaha karşı polis gücüyle gözaltına alan Cumhuriyet Savcısı, ifadesine başvurmak üzere Necmettin Bilal Erdoğan’a davetiye gönderdi.

N. Bilal Erdoğan Cumhuriyet Savcısının davetine gitmedi. Kendisini almaya giden polisler Başbakanlık korumaları tarafından tekme-tokat dövülüp, kovalandılar.
Baba Erdoğan oğlunun Savcı tarafından aranması karşısında çılgına döndü ve
adeta “Yemişim senin gibi Savcıyı” dercesine, Cumhuriyet Savcısını tehdide varan sözlerle yerden yere vurdu, hakaret etti.


-Cumhuriyet Savcısının davet ettiği halde gitmeyen kişi Necmettin Bilal Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?

*Binali’nin Bacanağı;

Binali Yıldırım, taa İstanbul Belediyesinden beri Tayyip Erdoğan’ın sağ kolu ve sırdaşıdır. Kendisi yeni dönemin gizli zenginlerindendir. Oğlu da çabuk zengin olan,
gemi filosu sahibi bir gençtir.


Bacanağının, Binali’nin Bakanlık Memurlarıyla birlikte yaptıkları rüşvet-avanta pazarlığı ve demet halinde para aldıkları filmi gözlerimizle gördük.
Bacanak, para aldığı iş adamlarına “iş tamam” diyordu.

Bacanak önceden haber aldığı için, kaçtı. Dört gün yakalanamadı.
Bu arada on dört kişi tutuklandı. Dört gün sonra teslim olan bacanak, dosyaya hâkim olan Mahkeme beklenmeden, nöbetçi mahkemeye çıkarıldı ve serbest bırakıldı.
-Filmini seyrettiğimiz kişi, AKP İzmir Büyükşehir Başkan Adayı ve Başbakan Erdoğan’ın sırdaşı Binali’nin bacanağı değil de, sizin akrabanız veya oğlunuz olsaydı, neler olurdu?

Ekmek-su aş bekleyebilir 
Temele taş bekleyebilir,
Devlete baş dahi bekleyebilir 
Adalete mutlak uyulmalı ve bekletilmemelidir..

demişti şair.

12 yıllık AKP İktidarında yapılan her türlü yıkım onarılabilir, maddi kayıplar
zor da olsa yerine konabilir. Fakat Adalet ve Hukuk Devletinde yapılan yıkımların
tamir edilmesi, Türk Milletinin çok uzun zamanını alacaktır.

Bir Hilal Uğruna Ya Rab, Ne Güneşler Batıyor” deyişinden
Bir Bilal Uğruna Ya Rab, Adalet Batıyor” noktasına geldik.

“Hem Müslüman, Hem Lâik Olunmaz” diyen Recep Tayyip Erdoğan’a;

“Hem Müslüman, Hem Hırsız Olunur mu?” desek ne yanıt verir dersiniz?


Vah Türkiye’m vah, kimlerin eline kalmışsın!

“Bu olaylar benim çocuğumun başına gelseydi, benim çocuğum da aynen
Burak-Bilal-Binali gibi korunur, pamuklara sarılır..”
diyorsanız, hiç durmayın,
koşa-koşa 
AKP’ ye oy vermeye gidin.

Yok, benim oğlumu perişan ederler, gençliğini söndürürlerdi, diyorsanız işte size fırsat; AKP’ye ve Kürtçü-Bölücü partilere oy vermeyin, verdirmeyin…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
14 Ocak 2014

RİFAT SERDAROĞLU : İki İzmirli

RİFAT SERDAROĞLU

portresi3

İki İzmirli

İzmirli demokrattır. Özgürlükçüdür. Kimseden emir almaz. Bakan aracı geçecek diye yolları kesen trafik polisi ile kavga eder, arabasına “yuh” çeker, sırtını döner.

İzmirli kadınlar çok cesurdur. Ata’sına, Cumhuriyet’e, Lâikliğe, çağdaş yaşama
hakaret edene derhal müdahale eder.

İzmirli, kimsenin etnik kökeni ile ilgilenmez.
Cumhuriyetin temel ilkelerine saygı duyan herkesi kardeşi sayar.

İzmirli çalışkandır. Ne işadamları, ne öbür İzmirliler devletten avanta almazlar.
İzmir’den bir tane bile “Deniz Feneri”, “Yimpaş” , “Jet Fadıl” çıkmaz.

İzmirliler çalışırlar, vergilerini öderler, inançlarını Allah rızası için yaşarlar.
İnsan gibi eğlenirler. Rakı da içerler, ayran da. Kimse onlara ne yapacağını,
ne içeceğini söyleyemez…

Binali Yıldırım, İzmir Milletvekilidir ve kendisini İzmirli olarak kabul eder.
Fatih Çekirge ise doğma büyüme İzmirli olduğunu ve bununla gurur duyduğunu söyler.

Biz İzmirliler, “İzmirliyim” diyen her vatandaşımıza kapımızı ve gönlümüzü açarız.
Etnik kökeni, doğum yeri bizleri hiç ilgilendirmez. Yeter ki “İzmirli” duruşunu bozmasın.

İzmir’de doğup da “İzmirli duruşundan” “biat” kültürüne tenzili rütbe edeni de,
İzmirli olduğunu söylediği halde şartsız itaat etmeyi (biat) sürdüren sözde İzmirlileri anında anlarız. Bunlar artık bizler için “Çakma İzmirlidirler”, ağızlarıyla kuş tutsalar
onlar “İzmirli” olamazlar.

Çakma İzmirli Binali Yıldırım; Pazar günü İzmir’de,

“Ne pazarlığı yaptınız, diyorlar. Biz de diyoruz ki, biz bir pazarlık yaptık doğru.
Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan. Bunun dışında pazarlığımız yok.
Terör nedeniyle 400 Milyar Doları aşan bir kaynağımız yok olmuş.
Bu kaynak bir hiç uğruna gitti, arkada birçok gözyaşı bıraktı” 
dedi.

Binali Bey, sizin uyanıkken düşündüğünüzü, zekâ düzeyi düşük olan bir İzmirli uykusunda düşünür. Siz İzmirlileri kendi zekânızla mı kıyas ediyorsunuz?

Karayılan denen çıyanın dedikleri ne olacak? Adam açıkça, Türkiye’yi tehdit edip Özerk Yönetim-Kürdistan’a statü- Öcalan dâhil tüm PKK’lı katillerin serbest kalmaları için anlaşma yapıldığını söylüyor.

400 Milyar Dolarımızı bu katiller harcatmadı mı?

‘Bir hiç uğruna’ dediğiniz şeye biz İzmirliler “Vatan Savunması” deriz.

Kurtuluş Savaşımız sırasında, sizlerin “Fikir Dedeleriniz” İngilizlerin-Fransızların kucağında otururken, biz İzmirliler düşmana “İlk Kurşunu” atıyorduk.
Eğer bugün siz Bakanlık koltuğunda oturuyorsanız, bunu “biat kültürü” ile yetişenlere değil, İzmirli ruhuyla yetişen “Çılgın Türklere” borçlusunuz.

Sonradan Bozulmuş İzmirli Fatih Bey; Pazartesi yazısında;

“Biliyorum çok kızgınsın. Biliyorum tartışırken karşındakine ‘bayrak açma’ diyorum diye kızıyorsun. Ve sonra ‘Türk Bayrağı açmak suç mu?’ diye sorup daha da kızıyorsun. Bir devlet kendi topraklarına bayrak dikip övünür mü?
Dünyada hangi ülke kendi dağına bayrak dikip poz verir?..” 
dedi.

Fatih Bey,

Dünyanın hangi ülkesinde bir terör örgütü 54 000 kişinin ölümüne ve o ülkenin
400 milyar Dolarlık bir ekonomik kaybına neden olmuştur?

PKK terör örgütü, bu ölüm ve kayıpları örneğin Amerika’da yapsa idi, neler olurdu? Terör örgütünden, üyelerinden bir tanesi sağ kalır mıydı?
Örgüt üyelerinin yakınlarından adaya gönderilmeyen kalır mıydı?
Bir Amerikalı gazeteci, sizin dün yazdığınız yazıyı yazabilir miydi?

Fatih Bey, bırakın bizim şanlı bayrağımızla uğraşmayı.
Eğer yüreğiniz yetiyorsa, asılan PKK paçavraları ve cani Öcalan’ın posterleriyle uğraşın.
Ama yapamazsınız, çünkü onların elinde silah var, değil mi?
Gücünüz, eline Türk Bayrağı alıp sallayan insanlarımıza yeter.
Siz mi İzmirlisiniz?

Değerli Okurlar;

AKP İktidarının 11. Yılında;

  • PKK paçavrası – Öcalan posteri taşımak serbest / Türk Bayrağı yasak.
  • Atatürk’e küfretmek serbest /Atatürk demek, O’nu savunmak yasak.
  • Hizbullah Terör Örgütünün Cumhuriyete hakaret etmesi serbest/ Cumhuriyeti savunmak yasak.
  • Tarikatlar-Cemaatler serbest/Türkiye Cumhuriyeti yani TC yasak.
  • Ümmet olmak serbest/ Türk Milleti olmak yasak hale geldi.

“Hukuksal altyapısı” olmayan ve AKP Hükümetinin adına “Barış Süreci” dediği,
“İhanet Çemberini” mutlaka kıracağız.

Türk Milleti bu tuzaktan da çıkacak ve herkese yaraşır olduğu dersi verecektir.