Etiket arşivi: BERKİN ELVAN

Boğaziçi öğrencilerinden AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup

Boğaziçi öğrencilerinden AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup

Boğaziçi Üniversitesi’nin yürekli gençlerinin tümüyle meşru saptama, uyarı ve istemlerine bütünüyle katılarak paylaşıyoruz.. (Dr. Ahmet Saltık)
***

Boğaziçili öğrenciler, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendilerini hedef alan açıklamalarının ardından açık mektup yayınladı. Öğrenciler,Bizi size koşulsuz itaat edenlerle karıştırmayın. Siz padişah değilsiniz, biz de tebaanız değiliz. Ama madem yürek demişsiniz kısaca ona da cevap verelim. Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yok! Sizse 19 senedir bir dokunulmazlık zırhının altında esip gürlüyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Boğaziçi öğrencilerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a açık mektup

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’de uzun yıllar siyaset yapmış olan Melih Bulu’yu Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atamasına yönelik tepkiler sürüyor.

Boğaziçi Dayanışması, açıklamalarıyla kendilerini hedef gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben açık bir mektup yayınladı. Boğaziçi Dayanışması’nın Twitter hesabından, Günlerdir bizleri aracı kanallarla hedef gösteren 12. Cumhurbaşkanına Açık Mektubumuzdur ifadeleriyle paylaşılan mektupta Erdoğan’a Siz padişah değilsiniz, biz de tebaanız değiliz hatırlatması yapıldı.

Eylemlerin nedenleri ve taleplerin sıralandığı açık mektupta yer alan ifadelerin tamamı şu şekilde:

“Daha önce Melih Bulu’ya “Bir Provakatör Üstünde Şiir Denemeleri” şiiriyle yanıt vermiştik. Konunun asıl sorumlusunun siz olduğunuzu anlayıp yanıt vermeniz sevindirici. Bugüne kadar bizimle TÜRGEV aracılığıyla el altından görüşmeler talep ettiniz. Şimdi de bizimle basın aracılığıyla tartışmaya çalışıyorsunuz. Biz aracıları sevmiyoruz, doğrudan ve herkese açık bir şekilde konuşmayı tercih ediyoruz. Umarız siz de böyle devam edersiniz.

Önce size eylemlerimizin nedenini ve taleplerimizi hatırlatalım:

Üniversitemize öğrencileri ve öğretim üyelerini hiçe sayarak bir kayyum atadınız. Yaptığınız yasal mı? Evet her fırsatta tekrar ettiğiniz gibi yasal ama meşru değil. Bu atama, toplumda içinde zerre kadar adalet kırıntısı taşıyanı isyan ettirecek bir atama!

Üstüne üstlük, bir Cuma günü bir gece yarısı kararıyla daha; hocası, öğrencisi, emekçisi tüm kurumu sindirmek adına fakülteler açıyor, dekanlar atıyorsunuz. Üniversitemizi kendi siyasi militanlarınızla doldurma çabanız, içine düştüğünüz siyasi krizin göstergesidir. Krizinizin mağdur ettikleri günden güne büyüyor!

TALEPLERİNİ SIRALADILAR 

Biz kendi anayasal haklarımızı toplumun tüm kesimlerinin maruz bırakıldığınız haksızlığın farkına varması için kullanıyoruz. Taleplerimiz şunlardır:

* Bu süreçte gözaltına alınan, tutuklanan bütün arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın!

* LGBTİ+ arkadaşlarımıza ve diğer hedef gösterilen bütün gruplara yönelik itibarsızlaştırma kampanyaları sona ersin!

* Başta bu gözaltılara, tutuklamalara ve hedef göstermelere sebebiyet veren Melih Bulu olmak üzere bütün kayyumlar istifa etsin!

* Üniversitelerde, üniversitenin bütün bileşenlerinin katıldığı demokratik rektörlük seçimleri yapılsın!

‘BİZİ SİZE KOŞULSUZ İTAAT EDENLERLE KARIŞTIRMAYIN’

Yürekleri yetiyorsa diye başlayan bir cümle kurmuşsunuz. Cumhurbaşkanını istifaya çağırmak bir anayasal hak mıdır? EVET! O halde bir anayasal hakkı kullanmak ne zamandan bir cesaret sorunu oldu?

  • Bizi size koşulsuz itaat edenlerle karıştırmayın. Siz padişah değilsiniz, biz de tebaanız değiliz.

Ama madem yürek demişsiniz kısaca ona da cevap verelim. Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yok! Sizse 19 senedir bir dokunulmazlık zırhının altında esip gürlüyorsunuz. İçişleri Bakanı dini hassasiyetleri kaşıyan yalanlar söylüyor. Biz kendimize otosansür uygulamayacağımızı söylüyoruz. LGBTİ+ arkadaşlarımıza sapkın diyorsunuz, biz LGBTİ+ hakları insan haklarıdır diyoruz. Parti üyeleriniz Soma’da madencileri tekmeliyor. Biz işçilerin yanında eylemli bir şekilde saf tuttuk, tutacağız.

  • HDP Genel Başkanını hukuksuz bir şekilde hapishanede tutuyorsunuz. Gazetecileri de sendikacıları da…

Bizse gerçekleri korkmadan haykıranlarla biriz, beraberiz, tüm kayyumların karşısındayız diyoruz.

  • Siz Berkin Elvan’ın annesini mitinglerde yuhalatıyorsunuz. Biz Berkin Elvan’ın yanındayız diyoruz.
  • Siz “Osman Kavala‘nın karısı da bu provokatörlerin arasında yer alıyor” diyerek adını bile anmadan Ayşe Buğra’ya sataşıp, hedef gösteriyorsunuz.

Bir kadının bahse değer tek özelliğinin onun eşi olduğuna dair cinsiyetçi boş inancı çiğ bir üslupla dile getiriyorsunuz. Biz ise “Ayşe Buğra kıymetli bir hocamız, ve bir bilim insanıdır” diyoruz. “Ona yapılmış bir saldırıyı kendinize sayarız” diyoruz. (Siz şimdi de bu mektup için suçluyu övmekten, cumhurbaşkanına hakaretten düzinelerce dava açarsınız, biliyoruz ama doğruyu söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz, onu da biliyoruz!)

Kendi atadığınız rektörü okulda tutacak gücünüz olmadığı için, yeni kurulacak fakültelerle, şişirme kadrolarla ayakta tutmaya çalışmak da pek yüreklice bir tutum olmasa gerek. Bu nedenle yürek konusunda söylediklerinizi ciddiye almıyoruz.

Biz farkındayız ki ne Boğaziçi Üniversitesi Türkiye’nin en önemli kurumu ne de Melih Bulu’nun kayyum olarak başımıza gelmesi Türkiye’nin en önemli sorunudur. İstifanız talebine gelince, biz sizi bu mesele nedeniyle istifaya çağırmayız. NİYE Mİ? Siz istifa edecek olsanız,

  • Hrant Dink katledildiğinde istifa ederdiniz!
  • Soma’da 301 madenci katledildiğinde istifa ederdiniz!
  • Roboski’de 34 Kürt öldürüldüğünde istifa ederdiniz!
  • Çorlu’daki tren kazasından sonra istifa ederdiniz!
  • Başta KHK’lılar olmak üzere, işsiz bıraktığınız ya da iş bulamayan binlerce yurttaşın geçim derdini görüp istifa ederdiniz!

O zaman halkı yoksulluğa mahkum eden ekonomi politikalarınız içinden çıkılmaz hale gelince damadınızı kurban etmek yerine sorumluluğu üstlenirdiniz.

Örnekler çoğaltılabilir fakat siz hiç istifa etmediniz. Sizin tabirinizle yürekli olmak yerine safça kandırılan olarak görünmeyi tercih ettiniz. Şimdi sizi niye istifaya çağıralım? Biz Melih Bulu o koltukta oturduğu sürece protestomuzu boyutlandırarak sürdüreceğiz. Bu konuda gerekeni yapıp yapmamak ise sizin bileceğiniz iştir.

Biz demokratik hak ve özgürlükleri gasp edilenlerin yanındayız!

Bu topraklarda ezilenleri meydanlardan, kürsülerden bağırıp tehdit ederek hedef göstererek susturamayacağınızı anlamanız dileğiyle.”

 

Komisyon, başvuruların %90’ını reddetti!

Komisyon, başvuruların %90’ını reddetti!

BİRGÜN ANKARA 26.4.19

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun kendisine gelen dosyaların büyük çoğunluğunu reddetmesine tepki gösterdi.

Komisyonun Devlet Memurları Yasası, Danıştay, AYM ve AİHM kararlarına aykırı bir tutum sergilediğini söyleyen BES Genel Başkanı Serpil Akpınar, İnceleme Komisyonu’nun, yaşanan mağduriyetleri yargıya taşımanın önünde barikat işlevi gördüğü söyledi.

MAĞDURİYETLERİ GİDERMİYOR

OHAL döneminde çıkarılan KHK’ler ile 135 bini aşkın kişinin kamudan ihraç edildiğini belirten Akpınar, şunları söyledi:

“Siyasi iktidarın oyalama ve yargı süreçlerini uzatma amacı ile kurduğu OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu mağduriyetler başladıktan 1 yıl sonra başvuru almaya başladı. Komisyon, iki yıllık sürede karara bağladığı 50 binin üzerindeki dosyanın %90’ınından çoğunu reddetti. Bu durum göstermektedir ki, Komisyon mağduriyetleri yargıya taşımanın önünde bir barikat olarak işlev görmektedir.

Bu Komisyonun Türkiye’nin hukuk sistemi içinde bir tarifi yok ve mevzuatça belirlenmiş bir yargı yeri de değil. Bu durum yasalara ve Anayasa’ya, yargısal işleyişe açıkça aykırıdır. İhraç edilen kamu emekçilerinin başvurularını hangi usul ve esasa göre kabul ya da ret ettikleri, yaptıkları soruşturmada hangi kıstasların temel alındığı tümüyle muğlaktır.”

HUKUKA AYKIRI

OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu tarafından başvuruları reddedilen üyelerinin ret gerekçelerinin “İş bırakma, Berkin Elvan’la ilgili düzenlenen eylemlere katılma, odasının kapısına ‘bu iş yerinde grev var’ yazısı asması, ve ihraç olan arkadaşının evine geçmiş olsun ziyaretine gidilmesi” olduğunu belirten Akpınar, bu gerekçelerin suç ögesi taşımadığını söyledi.

Akpınar, sergilenen tutumun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle güvence altına alınan adil yargılama ilkesine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na, Danıştay, AYM ve AİHM kararlarına aykırı olduğunu söyledi.
****
Dostlar,

Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü tarafından düzenlenen 685 Sayılı KHK Kapsamında Kurulan OHAL Komisyonu Paneli, 16 Şubat 2017’de Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde (ABEM) gerçekleştirildi. Açış konuşmasını, Baro Başkanı Av. Hakan Canduran yaptı. Canduran, şunları söyledi:

“23 Ocak 2017’de RG’de yayınlanan 685 Sayılı KHK gereğinde OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu kuruldu. İlginç bir Komisyon olduğunu düşünüyorum. Sayın hocalarım bu konuda çok ayrıntılı bilgiler verecekler. AİHM yönünden nasıl bir değerlendirme olacağını da zannediyorum hocalarımız bize anlatacaklar.
Komisyonun süresi iki yıl olarak belirlendi. Bana OHAL’in en az iki yıl daha devam edeceği hissiyatı veriyor. Komisyon kararlarına karşı, HSYK tarafından belirlenecek Ankara İdare Mahkemesinde dava açılabilecek. Doğal yargıç ilkesini yerlerde süründüren düzenlemelerin yine yargı denetiminde nasıl bırakılacağını; yalnızca kurulan bu Komisyonun vereceği kararlarla mı yargıya taşınabileceğini gösteriyor; bunu tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Bence bu bir kaçma, bir kaçış. Ama bu benim kişisel düşüncem. Avrupa Konseyi organlarının hak ihlalleri konusundaki baskılarından, AİHM’nin Türkiye üzerinde yapacağı baskılardan kaçmak için kurulmuş bir görüntü komisyonu olduğunu düşünüyorum.” (http://yasaizleme.org.tr/yasa-izleme-enstitusu-egitim-dairesi-abemde-toplandi/ 30.4.19)

Sevgi ve saygı ile. 30 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

BABA öldü?!

BABA öldü?!

hayrullah_mahmud_ozgur_portresi

(ya da Berkin Elvan’ı hatırlayanlar, PKK’nın öldürdüğü gençleri neden hatırlamak istemiyor ve/veya Yeni CHP mi HDP’yi kontrol ediyor, yoksa HDP üzerinden Kılıçdaroğlu’nu PKK mı?!
“Dün dündür bugün bugündür!”
“Demokrasilerde çare tükenmez!”
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel
DURUM
Baba öldü?!
Türk siyaset’inden bir yıldız kaydı.
“Yıkılmaz kale” Demirel de bir insandı!
Her fani gibi birçok yanlış yaptı, aynı zamanda birçok eserler üretti.
Şu gökkubbe üzerinde Demirel üzerine söylenmemiş söz kalmış mıdır?!
Atatürk, Türkiye’nin bani’si ise çok partili politik yaşam’ın duayen’i de Demirel’dir.
İsmet Paşa’nın talebesidir.
1980 öncesi yılların acılarını dimağ’larda barındıranlar için o ‘Morrison Süleyman’dır!
Ne var ki, dün dün’de kaldı.
“Düşmez kalkmaz bir Allah, düşer kalkar bir Demirel” olsa da retorik, bu defa düştüğü hasta yatağından kalkamadı!
Baba öldü.
Şöyle söylemek de mümkün:
Şarki coğrafyada politika yapmanın, medeniyet mücadelesi vermenin, “ince bir buz tabakası üzerinde yürümek” olduğunun en somut örneğiydi Çoban Sülü.
Hani bazı çocuklar büyümeyi erteler, her şey’den şikayet edip edip isyan ederler ya, işte Demirel o isyan’ın merkez’indeki adam’dı!
İlnur Çevik’in taktığı bir isim’le ‘Baba’ydı!
Sanki Demirel “he” dese Türkiye güllük gülüstanlık olacaktı!
“Verdimse ben verdim” dedi, suç’u üstlendi, peki ya bugün vermeyen kaldı mı?!
Köksal Toptan “temiz”im dedi, AKP iktidarında Türkiye yağmalandı gık’ı çıkmadı!
Evren’in ölümünün ardından da aynı manzara yaşandı, husumet, hasım / hısım üzerinden saf’laşma oldu.
Kıyas, Aristo’nun bulduğu ve 100 yıl sonra tedavül’den kalkmış bir metod olsa da, Türk demokrasisi’ni Avrupa’nın dam’ındaki devletlerle mukayese edenlerin, “yalnız kurt”lar şehir’e indiğinde nasıl OHAL ilan ettiklerini hep beraber görmedik mi?!
Zihindeki ezber ya da hasım’lıktan dolayı kimse ayna’ya bakmayı kabul etmedi.
kor’düğüm.
Oysaki, real politik ortada:
Türkiye’de, 1789 Fransız İhtilali’nin ruhu’na uygun demokrasi’nin taban’ının ne kadar zayıf olduğunu AKP & Gülen & PKK iktidarında yaşarak bir kez daha görmedik mi?!
Kazan & kazan adına neler neler feda edilmedi ki!?
7 Haziran seçimlerinde, hepsi de okumuş beyaz yakalı CHP’liler, PKK ile işbirliğine gitmekte bir sakınca görmedi!
Sebep?!
Ekmeleddin’i aday gösterip kaybettikleri seçim’in rövanş’ını almak için bu defa diğer aday Demirtaş üzerinde uzlaştılar, Erdoğan’ı Ak Saray’dan indirmek için pkk’yla birlikte saf tuttular!
Yani?!
Şimdi MHP’den TBMM’ye giren Ekmeleddin de, yeni CHP kontenjan’ından yükselen Demirtaş da aynı zincir’in, BOP’un sarı, kırmızı, yeşil halkaları!
Re’aksiyon, AKSİYON değildir!
2015 real-politik:
Bugünün Türkiyesi, tasfiye edilmekte olan Osmanlı Bab-ı Ali’sinden farklı değil!
Nüans?!
O günlerden farklı olarak bugün yok yok, buz gibi ortak akıl hariç!
Anadolu üçparça!
Kıyılarda pkk bayrağı sallandığı halde günlük çıkar adına tepkisiz kalan bayrak Atatürkçüleri, ortada Gülen / Erdoğan kavgası, sınır’da PKK / IŞİD mücadelesi!
Yani?!
Anadolu bir pasta ise ticani de narko da kendi payına düşen parça için savaş’ıyor!
Laik’ler hariç!
Anlaşılmadı.
O zaman şöyle söyleyelim:
Atatürk Türkiyesi’nin savunucuları öldükçe bayram edenler, dönüp etraflarına baktıklarında Türkiye’deki seçmen’in kalitesini, geriye kalan lider yüzlerini de yek tek görecekler!
Makul’ü normal’de aramayanların, 2007’de “O olmasında kim olursa olsun” diyenlerin ürettiği sonuç bu!
Oy’ların para / menfaat karşısında alınıp satıldığı yönetim şeklinin adı ne zaman demokrasi oldu!?
Ya da PKK’nın silah’ının gölgesinde yapılan seçim, hür irade’nin yansıması mıdır?!
Veyahut; narko dolar ya da Rusya’dan İran’dan gelen enerji rüşvet parası ve/veya Erbil’deki inşaat pastası havuç’u üzerinden gidilen sandık’ın sonuç’u ne kadar ciddi’ye alınır?!
Baba öldü, suçlayacak Erdoğan dışında adres kalmadı!
Yeni şeytan o!
Demirel, seçim’e giderken seçmen’e çok şey vaat ederdi, doğru, peki ya CHP, MHP, HDP, AKP, daha az mı vaat’kardı?!
Söz’ünü tutan var mı?!
Şöyle bakmak da mümkün:
Demirel hain değildi, doğru ya da yanlış, eksik ya da fazla, bu toprakların ürettiği politikacıydı!
Cumhurbaşkanı’yken “devlet adamlığı”na yürüdü!
Mükemmellik Allah’a mahsus olsa da, bu topraklarda eleştiren partizan fani, kendisinde olmayan her özelliğin, eleştirdiği fani’de olmasını ister, mükemmellik ister!
Oysaki, kendisi ne kadar eyyamcı ise politik figür de o kadar eyyam’cıdır!
Kurnazlar arası seçim turnuvası!
Bu toprakların en büyük özelliği, övgü’de yergi’de sınır tanımamasıdır.
Oysaki, Demirel “taban’ı olmayan taze demokrasi”nin Türkiye ortamalasıydı!
Anlaşılmadı!
Türkiye’deki politika biat politikasıdır, devrimci, ülkücü fark etmez!
Gazetede yazıyor olsaydım, merkez sağ’da doğrusu yanlışı ile çağdaşlık mücadelesi veren bir Demirel portresi yazmak isterdim.
Sebep?!
Yeni nesil, BOP’ta üretilen ulus devlet parçalayan kalkışma’yı “demokrasi” zannediyor!
Başka?!
Demirel’in ağzında çiftçi vardı, bugün adını ağzına alan kalmadı!
Hayvancılık vardı, kalmadı!
Sanayici vardı, kalmadı!
Kullandığı mühendis cetveli, PSBR vardı, Kişi Başına Düşen Gayrı Safi Milli Hasıla vardı, sadece laf / dedikodu üreten sistem’de meraklısı kalmadı!
İşaret parmağı ile Demirel’i günah keçisisi olarak gösterenlere basit bir hatırlatma yapmak isterim:
Sermaye aynı sermaye ve bugün PKK’dan rahatsız değil, muhakkak bir koalisyon kurulmasını istiyor!
TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD vb.
“Güvenlik” diye bir dertleri yok!
Bu açıdan bakılınca Kandil de bir pazar, Erbil de, IŞİD de!
Demem o ki:
Baba öldü!
Kimi fani askere gidince büyür, kimisi evlenince büyür, kimisi anası ya da babası ölünce büyür, kimisi çocuğu olunca büyür, kimisi de hiç büyümez, saklanır, suçlamaya devam eder!
“Babam böyle yapmayacaktı” der, durur.
Batılı çağdaş demokrasilerde “BABA”lar yoktur, birey’ler vardır!
Sistem’i kontrol eden, balans vardır!
Türkiye’de balans olmadığı için dönem dönem ayar çekme zorunluluğu oradan gelir.
Türkiye’deki birey’ler, CHP gibi okumuş yetişmiş seçmen’in olduğu bir parti’de dahi düşünmeden, “İmam’ın fetvası” ile oy veren birey’lere dönüşmüş ise kabahat “BABA”da mı yoksa üretmeden “BABA” mirası yiyen nesil’de mi?!
Delirten su’dan içen delirdi.
AKP & Gülen & PKK iktidarında ATATÜRK TÜRKİYESİ’nden kalan ne kadar taşınmaz mülk varsa satıldı, yağmalandı, yenildi içildi:
“Devlet Malı Deniz Yemeyen Domuz!”
Şimdi de, günü kurtarmak için PKK ile IŞİD’le işbirliği içindeler!
Sebep?!
Türkiye’deki siyaseti seçmen, partili finanse etmez, kaynaklar ortada!
 O kaynaklar sorgulanmadığı süreç’e, devletler oyun’u ya da istihbarat’lar savaş’ında 10 yılda bir sistem kor’düğüm olur!
Yani?!
Okumak cehaleti alıyor peki ya Demokrasi?!
AKP’li seçmen ne kadar birey oldu!
Erdoğan onlar için “REİS” ya da “BABA” değil mi?!
Devrimci PKK’lı seçmen ne kadar hür irade sahibi, Öcalan ya da Barzani onlar için metazori “BAŞKAN” değil mi?!
Şakird camia için Gülen “Kainat İmamı” değil mi?!
Demem şu ki:
Birey olmayı beceremeyen, sürü psikolojisi içinde hareket eden her fani “devrimci, ülkücü, siyasal İslamcı” olmuş fark etmez, Demirel’e laf etmesin!
Önce ayna’ya baksın!
Demirel, siyasi tapografya’nın, sandık’tan yansıyan aksi sedasıydı!
Eskiler, “At, avrat, silah emanet edilmez” derlerdi.
BOP’ta, AKP, MHP, CHP, BBP, HDP vb fark etmez, yaşadıklarım yani deneyimlerim üzerinden bu atasözüne “Beyin” eklemesi yapmanın şart olduğunu gördüm.
Üç kuruş menfaat adına kim’ler ne fırıldaklar çeviriyor, “Kurtuluş Savaşçılık” oynayan’lar dahil.
Atasözünün restore edilmiş yeni hali şöyle olmalı:
“At da emanet edilmez, avrat da, silah da, Allah’ın verdiği akıl da!”
Sözün özü:
BABA öldü.
BABA’dan rahatsız olanlar, şikayet edenler için meydan boş!
Medeniyetler arası köprü ülkede, ajan tarlasına dönen baştankara’da, kimde ne hüner varsa görmek isteriz!?
Şikayet etmek kolay, çözüm üretmek, taşımak en zor olanı!
7 Haziran İngiliz kumaş’ından, obez kedi, şişman Fare & pkk için takım elbise çıkmaz, ancak  boyun bağına ancak yeter kumaş!
Terzi hayal biçmez, kumaş ne ise o kadarına makas atar!
Türkiye’de siyaset yapmak, ABD’den Rusya’a, İran’dan israil’e, Vatikan’dan Patrikhane’ye, İngiltere’den Almanya’ya, Fransa’dan İtalya / ispanya’ya akort tutturmak demektir!
NATO’dan Varşova ya da Şanghay beşlisi’ne açılmak, menfaat uzlaşısı üretmek demektir!
Baba, çoban’dı ama tango yapmasını bilirdi!
Şimdilerin hali ortada!
Netice:
IV. Güç.
Demirel’in bir başka saptaması da şöyleydi:
“Basın sabun gibidir, tutmasını bilmek gerek! Eğer elinizde nasıl tutacağınızı bilmezseniz, kayar gider.”
BOP’ta basın’ın, yani bugünkü medya’nın “kaynağı belirsiz (!) nakit” üzerinden kim’lerin elinde oyuncak olduğunu hep birlikte gördük yaşadık!
Para alan emir de aldı, manşetler ortada:
“Aman ağzımızın tadı bozulmasın!”
Güvenlik olmadan, laiklik olmadan, ulus devlet olmadan demokrasi olur mu?!
Daha açık deyişle “basın hürriyet’i” olur mu?!
Medya’nın patron’ları, anlı şanlı yazarları güven’de olur mu?!
Ezcümle:
BABA öldü.
BABA’nın üslubunu beğenmeyen bebelerin Türkiye’de demokrasi’yi de güvenlik’i de getirdikleri nokta ortada!
Bugün aslında dün’dü!
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, siyasi çekişmelerden kalmayan güven ortamının matematiksel açılımı’dır!
Baba’dan şikayet edenler, 2015 sıcak yaz’ında çok terleyecek!
Katafalk!?
VIP cenaze!
Baba öldü, Allah rahmet eylesin!
Baş’ımız sağolsun.
Nokta.
FİNAL SÜREÇ’i:
Demirel öldü, Yalova’da deprem oldu ve/veya Neo VIP cenaze: Gülen?!
Yalova açıklarında bugün saat 17.06’da meydana gelen 2.9 büyüklüğündeki deprem,
İzmit Körfezi kenarındaki yerleşim birimlerinde hissedildi.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in saat 02.05’te solunum yolu enfeksiyonu ve
kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi. Özel Ankara Güven Hastanesi’nden yapılan açıklamada, Demirel’in vefatına ilişkin bilgi verildi.
Açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Değerli Türk Milletine, 9. Cumhurbaşkanımız  Sayın Süleyman Demirel,
13 Mayıs 2015 tarihinde böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği ve akut solunum yolları enfeksiyonu sebebiyle hastanemize yatırılmıştır. Takip eden günlerde sağlık durumu giderek ağırlaşmış ve tedavileri devam etmekte iken, 16 Haziran 2015 tarihinde solunum ve kalp fonksiyonlarında ileri derece kötüleşme olmuştur. Yapılan tüm girişimlere rağmen cevap alınamamış, 17 Haziran 2015 saat 02.05’te hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk
Milletine başsağlığı dileriz.” 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29304679.asp
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatı uluslararası basında da büyük yankı buldu. Reuters “Türkiye’nin iki kez ordu tarafından devrilen ve yedi kez iktidara gelen eski Cumhurbaşkanı” ifadesini kullanırken; New York Times, tam adı Sami Süleyman Gündoğdu Demirel olan Baba’nın nüfusa kayıtlı ismini hatırlatarak “demir el” soyadına vurgu yaptı.

IŞİD Türkiye’ye terörist yığıyor

Suriye’nin kuzeyinde bu gelişmeler yaşanırken. PKK’nın Kandil’deki yönetiminden ilginç bir açıklama geldi. KCK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan Irak’ın kuzeyindeki Barzani yönetimi için “Kendisini merkezde gören Güney yönetimi tükendi” ifadesini kullandı. Kalkan, “KDP ile PKK’nın ilişkileri bitti. Güney Kürdistan yeniden şekillenecek” dedi.
Babası Muhammed Mursi ve İhvan liderlerine verilen idam kararını yorumlayan
Usame Mursi, Mısır cuntasının kararlarını sert bir dille eleştirip, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın 1997 yılında hapse girmesine neden olan “Minareler süngü, kubbeler miğfer” şiirini okudu.
http://www.sabah.com.tr/dunya/2015/06/16/mursinin-oglu-erdoganin-okudugu-siirle-haykirdi
İsveç Eski Başbakanı ve ünlü diplomat Carl Bildt, Project Syndicate’de yayınlanan “Türkiye’nin Barış Politikası” başlıklı makalesinde “Ülkede yapılan son seçimlerde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin parlamento çoğunluğunu korumada başarısız olması ardından Türkiye, haritası belli olmayan bir siyasi coğrafyaya doğru gidiyor.” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ergenekon operasyonları kapsamında 2009’da tutuklanan ve hükümeti zorla ve şiddet yoluyla devirme amaçlı aktivitelere
dahil olmakla suçlanan SAT komandosu emekli binbaşı Levent Bektaş’ın 2010’da açtığı davada Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti.
Mursi’ye verilen idam kararına dünyadan tepki yağdı
EtikHaber’e konuşan Bahçeli, Erken seçim durumunda oylarının artacağını iddia etti. HDP’nin içinde bulunduğu veya HDP’nin dışarıdan desteklediği bir koalisyon formülüne kapıları kapatan Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun önerisi için de “CHP Genel Başkanı hadiseye çok yanlış taraftan bakmaktadır. Bizim HDP konusunda ikna edilmemiz olmayacak bir şeydir. CHP bu çerçevede fazlaca emek sarf etmesin” dedi.
Nepal’de 25 Nisan’da meydana gelen, Richter Ölçeği’ne göre 7.8 şiddetindeki depremin inanılmaz gücünün ‘beklenmedik’ bir etkisi ortaya çıktı.
Kürt kantonları içinde kalan bölgelerden Türkiye’ye göçün artması Ankara’da ‘kırmızı alarm’a neden oldu. Ankara şunları tartışıyor: “Gelişmeler Türkiye’yi ne kadar tehdit ediyor? Güvenlik eksenli politikalara mı dönülecek, çözüm sürecine devam mı edilecek?”
Diplomatik ilişkisi bulunmayan Suudi Arabistan ve İsrail’in, 2014’ten beri 5 kez
gizlice masaya oturduğu ve 7 adımlık bir plan hazırladığı ortaya çıktı.
Planın Türkiye’yi en yakından ilgilendiren kısmı ise sınırda bir Kürt devleti kurulması
Türkiye’nin AB süreç’i?!
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmek için tarih alma konusunu Demirel şu fıkrayla değerlendirmiştir:
“Avrupa Birliği’ne girmek isteyenler sınava alınıyor. Bulgaristan sınava giriyor, ‘atom bombası ne zaman atıldı’ diye soruluyor. ‘1945’ diyor, ‘geçtin’ deniyor. Daha sonra Romanya sınava giriyor. ‘atom bombası nereye atıldı’ deniyor, ‘Japonya’ diyor, ‘sen de geçtin’ deniyor.
Değişen bir şey yok!
Nokta.
Ve…
Son olarak…
Rusya, ABD / NATO arasında kılıç’lar çekildi!
Savaş’ın merkez üssü Anadolu!
F’gladyo iş’başında!
Düzeltme!?
Koalisyon güncesi:
Yeni CHP’den Kılıçdaroğlu, gerdeğe girecek damat gibi sabırsız demiştim ya, İsmet Paşa’nın bu benzetmesini geri alıyorum!
Haluk Koç’un konuşmasını dinledikten sonra düzeltmek farz oldu:
Yeni CHP’nin pkk’ya kucak açan partizanları, gerdeğe girecek gelin gibi sabırsız!
Ar’sız!
Soru şu:
Hadi Erdoğan’ın Başkanlığı’nı önlemek için HDP üzerinden PKK’ya yüzde 10 baraj’ını atlattınız, peki ya nedir bu sizdeki PKK’yı ak’lama arzusunun esbab-ı mucibesi?!
PKK dahi yaptıklarını inkar etmezken, bu PR işini size kimler verdi?!
Berkin Elvan öldü, Allah rahmet eylesin, sorumluları da yargı önüne çıkarılsın, doğru, yerinde bir istek!
Anlaşıldı!
Ne var ki, PKK’lı Önder’in başlattığı 27 Mayıs Taksim direniş’i kapsamında, DHKP-C’yi, PKK’yı, F’ticaniyi aklamak da nereden çıktı?!
Yeni CHP’nin rol’ü Atatürk Türkiyesi’ni yıkmak mıdır?!
İhanet-i Vataniye!
Sebep, laik Avrupa’da güvenlik yok!
Bumerang!?
AKP’ye, Gülen’e “İslam’ın içini”, MHP’ye “Türk’lüğün içini”, CHP’ye de “Laik’liğin içini” boşalttırıyorlar, sermaye’den ses çıkmıyor!
Mümkün.
Soru:
Berkin Elvan’ın ölüm yıldönümünü unutmayan ey CHP’li kazan kazancı aferist partizan devrimci okur, PKK’nın öldürdüğü gençler, bebeler ne olacak?!
PKK devrimci ise öldürdükleri zengin bebesi miydi?!
Hayatının baharında ölenlerin yıldönümünü kimler hatırlayacak?!
Sınır’da güvenlik kalmayınca “asker gelsin” diyenler, şehir’de güvenlik var mı?!
Gül’ün kontrol ettiği MHP’den Bahçeli ya da Vural, şehid’ler için gözyaşı dökmeyen bir siyasi anlayışın tepe’sindekiler öldüğünde yanaklara göz’yaşı düşer mi?!
Basit soru ortada:
Yeni CHP mi HDP’yi kontrol ediyor, yoksa HDP üzerinden Kılıçdaroğlu’nu PKK mı?!
Baştankara’da kanlı final!
Neo 1992 + 1 ve/veya Neo 1979 + 1 süreç’i iç içe.
I. Dünya Savaşı rövanş ya da enerji bazlı Neo II. Dünya HAARP’i.
Bir defa satan yine satar!
Ya da arka kapı diplomasisi dönemi kapandı ise süreç ortada.
Mursi’yi Erdoğan’a yapıştırdılar, ip’in ucunda!
Meteo: 28 Şubat!
Acem barzan tahtırevalli ve/veya Türkiye’de Erdoğan düşer, Mursi asılır!
Mursi’nin baş’ının akibeti neo Saddam Erdoğan’ın gücüne bağlı!
Med & Cezir!
Tik tak.
Yol’un sonu!
Leb.
Nokta.
17 Haziran 2015
HM
__._,_.

SOMA FACİASI İÇİN UMUT ORAN’ın SORU ÖNERGESİ; OKMEYDANI’nda 2 YENİ KURBAN ve BAŞBAKAN ERDOĞAN’ın HALKA “KAN TACİRLERİ” DEMESİ ÜZERİNE AKP’ye ÇOOOK KRİTİK UYARILAR

 

SOMA FACİASI İÇİN UMUT ORAN’ın SORU ÖNERGESİ;
OKMEYDANI’nda 2 YENİ KURBAN ve BAŞBAKAN ERDOĞAN’ın HALKA
“KAN TACİRLERİ” DEMESİ ÜZERİNE AKP’ye ÇOOOK KRİTİK UYARILAR..

Prof.Dr. AHMET SALTIK
www.ahmetsaltik.net  

CHP’nin çalışkan ve üretken İstanbul milletvekili Sayın Umut Oran, büyük emek isteyen bir soru önergesi hazırlamış. Pek çok uzmanın bile tümüyle oku(ya)madığı 600 sayfaya yakın DDK (Devlet Denetleme Kurulu; Anayasa md. 104 ve 108) raporunu (17 Mayıs 2010’da 30 madenciyi kurban alan Zonguldak Karadon faciası üzerine..) özenle incelediği ve can alıcı sorun noktalarını saptayarak sıkı bir soru önergesi durumuna getirdiğini sevinçle izliyoruz. (Bu Rapora http://www.tccb.gov.tr/ddk/ddk49.pdf adresinden erişilebilir..)

Bu arada hükümetin 2 sorumlu bakanlığı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın görevlerini gereğince yapmadığı da
hemen anlaşılıyor..

Yine de ortalıkta siyasal sorumlu yok değil mi?? Sorumluluk teknik düzeyde
birkaç elemana yüklenecek ve ilahların gazabı sönümlendirilecek değil mi?

Yok, yok, bu kez o denli kolay değil.. “Resmi” 301 (fazlası??!) kurbanın 5’i maden mühendisi.. Bu kez güneş balçıkla sıvanamayacak..

  • AKP kadroları bu toplu cinayetin ilk elden ve 1. derece
    asıl sorumlusudur. 

Ceza hukuku deyimiyle “asli fail” dirler.. Siyasal ve hukuksal hesabını verecek ve bedelini er ya da geç ödeyeceklerdir.

Sayın Oran’a bu başarılı ve zamanlaması yerinde soru önergesi (Anayasa md. 98) için teşekkür ederken, ilgili bakanların dürüst ve kapsamlı yanıtlarını bizim de tez elden beklediğimizi belirtmek isteriz.. Sanırız ilgili kamuoyu da öyle.. Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu’nun 600 sayfaya yakın hazır reçete uzman raporunun bile gereklerini hızla yapmayıp da ne yapacaksınız siz ey AKP iktidarı?

AKP’nin her düzeyden sadık yandaşları, müritleri.. söyleyecek hiç sözünüz yok mu?Vicdanlarınızı mühürlediniz mi, Soma madenlerinin kuytularında betonlayarak
gömdünüz mü?

Türkiye’de her gün birkaç insan ölür – öldürülür duruma geldi!.. 

Son olarak dün İstanbul Okmeydanı’nda 2 yurttaşın öldürülmesi nasıl açıklanacak?
Uğur Kurt (30 y.) ve kimliği belirsiz (neden hala belirsiz??!) 2. bir yurttaş..
Cemevi önünde.. Rahmetli Umut da Alevi.. Gezi’den bu yana öldürülenlerin
hemen hemen hepsi Alevi!?
Ve savcı, neredeyse 24 saat sonra olay yerine gelebiliyor! Yazıklar olsun!
Oysa HSYK, Soma faciasına inanılmaz bir elçabukluğuyla 28 savcı birden
hemen görevlendirebiliyor..

Meksika’da dün polise karşı sularını savunan halk direniyor..
Çok sayıda polis yaralı ama hiç ölen yok.
Halktan çok güvenlik güçleri yaralanıyor.. Başbakan ise halka “kan tacirleri” diyor.. Berkin Elvan adlı 14-15 yaşındaki masum yavrunun öldürülmesini 1. yılında acılarıyla anmak isteyenleri ayrıştırıyor, dışlıyor…

Başbakan bilerek ve isteyerek nefret suçu işliyor.. İnsanlığa karşı suç.. Zaman aşımı yok, hafifletici nedeni de.. Özellikle kaçınması gerekirken taammüden politik tercih bu.. Tabanını dağılmadan kurtarmak biricik tasası!

Bunlar size 12 Eylül öncesini anımsatmıyor mu? Başbakan Erdoğan inanılmaz bir siyasal körlükle -hatta hışımla- yurttaşının can güvenliğini savunmak yerine,
polisin kendini savunma hakkından söz edecek ölçüde kendinden geçmiş ve sağduyudan çok ama çok tehlikeli biçimde uzaklaşmış durumda..
Bir provokasyon varsa onu önlemek ve ayırdetmek de polisin görevi değil mi?
Oysa tüm belirtiler, provokasyonun da sivil giysili polis kökenli olduğu yönünde!
Ne kadar acı..

Siyasal hırs ve hesap verme korkusu Erdoğan’ı çıldırtmış durumda..

Bütün AKP örgütü aynı frekansta mı?
Bu vahim gidişe kim, nasıl ve ne zaman “DUUURRR!” diyecek ?

Siz parti olarak bunu yapmazsanız ülke daha ağır bedeller öder ama bu vahşeti durdurmanın bir yolunu da mutlaka bulur.. İşte o zaman siz hiç ama hiç kimsecikler kurtaramaz..

Artık yeter, artık yeter, artık yeter!..

Duyuyor musunuz, işitiyor musunuz??

Kör gözlerinizi, sağır kulaklarınızı, kilitlenmiş ağızlarınızı ve de mühürlediğiniz vicdanlarınızı açınız..

Ülke giderek kan gölüne sürükleniyor ve siz AKP’liler körü körüne sadık müritler gibi, “sürü psikolojisi” ile, afsunlanmış – illüzyon içinde, hatta şizoid – yaşamın gerçekliğinden kopmuş biçimde sürüklenmektesiniz..

Vebaliniz öyle büyük öyle büyük ki; insanlık tarihinde sizin kadar siyasal mücrim bir kadro örneği göstermek giderek güçleşiyor..

Fakat ne söylesek boş, ne yapsak değersiz ve anlamsız. Duvara çarpıp dönüyor.
80 yaşında, 60 yıllık bilge hukukçu Yargıtay Onursal Başkanı Prof.Dr.Sami SELÇUK’un Başbakan’a açık mektubu taptaze ama hükümsüz!

Siz hiç aynaya bakmaz mısınız?
Siz hiç başınızı yastığa koyduğunuzda vicdan muhasebesi yapmaz mısınız?
Siz hiç Allah’tan korkmaz mısınız??
Size ne oldu, ne yapmak istiyorsunuz bu ülkeye ve halka ne, ne, ne ??

12 yıldır yapageldiklerinizin neredeyse tamamının dine – imana – kitaba – peygambere asla sığmadığını ve uymadığını; tersine az eğitimli saf kitleleri ALLAH İLE ALDATMAYI hiç sıkılmadan sürdürdüğünüzü algıla(ya)mıyor musunuz?
Yoksa her şey takiyye mi? Ne uğruna?
Ülke çook kötü yönetiliyor, hatta yönetilemiyor!

Her 2 durumda da bilesiniz ki; insan aklı – idraki yeryüzünde tarihin hiçbir diliminde sonsuza dek tutsak alınamamıştır, alınamaz.. Örneği yoktur.

Her-kesi ve yaşama ilişkin her-şeyi rehin mi alacaksınız?

Gazetecileri kovdurmayı sürdürecek, tazminat-ceza davaları ile teslim alacak;
olmadı ulusun asker – sivil öncülerini sizin de itiraf ettiğiniz üzere tertip/kumpas davalarla zindanlara mı tıkacaksınız? Nereye dek??

Artık insanlar sokaklarda ölümü göze alıyor ve öl-dü-rü-lü-yor-lar!

Çok ama çok emin olunuz ki, kesin sosyolojik olgudur ki;
bu masum insanların ölüsü canlısından daha çok fatura ödetecektir size!

İnsanlar önünde sonunda kralın çıplaklığını görür, haykırırlar ve ayağa kalkarak hesabını da sorarlar.. Tarih de gerçekte bu kanlı ve hazin öykülerin ta kendisidir..
Tabii okumasını bilenlere.. O, kendisinden ders almasını bilmeyenler için hep ama hep “aptallara özgü” biçimde tekerrür edegelmiştir.

Kadim Anadolu halkı – Türk Ulusu ise hep Tarihin yapagalen – yazagelen öznesi olmuştur, nesnesi değil.

*****
Bu dizelerin yazarı 60 yaşını geçmiş, hekimlikte 37 yılını bitirmek üzere olan
çok kıdemli bir tıp hocasıdır.

Ülke ve Ulus için giderek artan çok derin kaygı duymaktadır.
AKP iktidarına bir yurttaş ve bir Halk Sağlığı Uzmanı olarak çok sayıda nesnel – yansız öneride bulunmuş, uyarı iletileri yazmıştır, arşivlerdedir.

Bilmem tüm bunlar sizlere birşeyler söylüyor mu?

Uyarmadınız, söylemediniz, yazmadınız.. denilmesin..

Üstelik çoook türlü tehditler(iniz) altında yaptık bunları ve yapmaktayız.

Elimizden gelen boynumuzun borcudur, böyle biline.

Sevgi, saygı deriiin ACI ve KAYGI ile.
23 Mayıs 2014, Ankara

Not     : Yazıyı pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız..

SOMA_FACIASI_ICIN_UMUT_ORAN’in_SORU_ONERGESI_OKMEYDANI’NDA_2_YENI_KURBAN_ERDOGAN’IN_HALKA_KAN_TACIRLER_DEMESI_AKP’YE_UYARILAR

EŞEĞİMİZİ BULDUK MU?


EŞEĞİMİZİ BULDUK MU?

Naci_Bestepe_portresi
Naci BEŞTEPE

Silivri’ye onlarca kez gittim.
İlk kez sevinç içindeyim, herkes gibi.
Neye seviniyoruz?
Kaybettiğimiz eşeğimizi bulduk.

Türkiye’yi  yönetemeyenler Türk halkına eşeğini kaybettirdi.

Hırsızın yolunu açtı. Yabancı değildi, aynı kaba ettiklerindendi.

Şimdi, “Bak işte hırsız, işte eşeğin” diyerek kenara çekilmeye çalışıyor.

“Savcı bulun delillendirin” , “Ben bu davanın savcısıyım”,
“Türkiye bağırsakların temizliyor” diyenler hem de.

Biz de seviniyoruz.

“Eşeğimizi bulduk!” diye.

Yani “yurtseverler serbest bırakıldı, adalet yerini buldu” diye.

ÇALINAN HUKUK VE HAYATLAR

Yok canım. Ne adaleti. Ne yerini bulması.

Hakları, hayatları çalınmış.

Danıştay’ın, Zirve’nin katillerini, Cumhuriyet Gazetesi bombacılarını, birkaç mafyayı çıkarın geriye yüzlerce tertemiz, suçsuz, milliyetçi, Atatürkçü, cumhuriyet ilkelerinin, ülke bağımsızlığını savunucusu, gericiliğe-bölücülüğe-komşularla savaşa karşı olan aydın yurtsever kalır.

Bunlar serbest kaldı diye seviniyoruz.

NEDEN ESİR ALINMIŞLARDI?

Bir de ülke açısından bakalım.

Cezaevinin kapısından dışarı çıkmadan İP Genel Başkanı Sayın Doğu PERİNÇEK özetledi nedeni.

“Biz içeri alındıktan sonra neler olduğuna bakın..” dedi.

Bakalım;

–         Mısır’la, Libya ile, Suriye ile düşman olduk. İçişlerine karıştık.
Emperyalistlerin yanında, ulusal güçlere karşı cephede yer aldık.

–         Irak’ın parçalanması için çabamız sürüyor.

–         Azeri soydaşlarımızI öteledik. Ermeni soykırımını kabul etmeye hazır hale geldik. (Neyse ki Talat Paşa Komitesi zaferi yetişti)

–         Kıbrıs’ı Rumlara vermeye ramak kaldı.

–         Ege’de, Akdeniz’de çıkarlarımızı savunamadık.16 tane adacığı kaptırdık. Kıyılarımıza hapsolmak üzereyiz.

–         Karadeniz’de MONTRÖ gibi bir silahı bile kullanmaktan korkar hale geldik.

–         İçeride parçalanmanın eşiğine geldik. Bölücülerin dili bir karış oldu.
Özerklik-federasyon tehditleri gırla.

Başka sebep arayalım mı?

Bu insanlar esir alınmasaydı bunlar olur muydu?

LİDER VE DEVLET ADAMI

Serbest kalan yurtseverlerin açıklamaları dikkat çekiciydi.

Org. BAŞBUĞ, “Kin ve nefret duymuyorum…İçeridekiler de benim kadar suçsuz…
Son arkadaşım çıkana kadar mücadele edeceğim” dedi.

26 ayını çalanlara kin ve nefret duymuyor.

İntikam düşünmüyor.

İşte devlet adamlığı ve sorumluluk bilinci.

Her gün mağduru oynayan, her konuşmasında Cumhuriyeti kuranlara, devrimleri yapanlara ve onları koruyanlara saldıranlara bakın bir de.

İP Genel Başkanı PERİNÇEK :

  • “Kınından çekilmiş kılıç gibiyiz. Göreve hazırız…Cemaatleri tarikatların kökünü kazıyacağız…Türkiye’yi böldürmeyeceğiz. Cumhuriyeti yıktırmayacağız.  “ dedi.

İşte devlet adamlığı, dava adamlığı, yurtseverlik bilinci.

Bir de AB-ABD maşalarına bakın.

NE OLACAK?

Yurtseverlerin tamamı serbest kalacak.

Silivri kapıları açıldı. Kapatılamaz.

Kumpası kurduranlar da kuranlar da bağımsız yargıya hesap verecek.

Bataklık kurutulacak.

Ülkeyi bu bataktan kurtaracak güç ülke halkıdır. Kapıları açan güçtür.

Milli hükümeti kuracakların yolunu açacaktır.

Bu yol sandıktan geçer.

AB-ABD’den medet umanlardan medet olmaz ülkeye.

Ulusa dayananlara, millicilere, bağımsızlıkçılara güvenilmeli, görev verilmelidir.

Gecikmeden. 30 Mart’tan başlayarak.

Adres bellidir. İsimler bellidir.

BERKİN ELVAN

15 yaşındaki yavruyu vurdular.

Katili kim?

Başbakandan aşağı doğru inin.

Halkını vuranlara  madalya verenler, alanlar.

Hesap günü yakındır.
(AYDINLIK, 12.3.14; AS: Yayınlamada gecikme için özür dileyerek..)

SABAHATTİN ÖNKİBAR: TÜRKİYE SEKS KASETLERİNE HAZIRLANIYOR


Türkİye seks kasetlerİne hazırlanıyor

SABAHATTİN ÖNKİBAR

Başlıktaki ifadeler bana değil, dünyaca ünlü The Times’a aittir.

Evet, Türk kamuoyu misali, dünya kamuoyu da “yeni kasetleri” bekliyor.

Yaygın iddia, siyasetin zirvelerine ait yatak görüntülerinin yanı sıra, kıyamet koparacak birkaç dinlemenin 20 Mart sonrasında sızdırılacağıdır.

Kimileri bu kasetlerin seçime etkisinin olmayacağını söylüyor ama
öyle değil…

Halk bu tür şeyleri geç kavrar, lakin kavradığı an tepkisini verir.

AKP’nin tek avantajı, kendine kızan muhafazakâr sağ seçmenin
oy vereceği seçeneği olmamasıdır. Ama buna karşın, göreceksiniz, seçmen olanlara tavırsız kalmayacak.

Toplum artık bütün katmanları ile Türkiye’deki yönetim kaosunu görmekte ve AKP’nin yüksek oy alması durumunda bunun derinleşeceğini bilmektedir. Buradan hareketle biz sandıktan 1989 benzeri bir patlama bekliyoruz.

GÖKÇEK’TE BÜYÜK PANİK!

Öyle böyle değil Melih Gökçek ciddi panikte!

Kaybedeceğini gördü, şimdi gerekçe üretiyor.

Yandaş ekran ve tweet mesajları ile komplo kuramları üretiyor ki kimilerine kahkaha atmamak olanaklı değil.

Yakın çevresinden dinledim, kendine özel yaptırdığı anketlerde
Mansur Yavaş birkaç puan önde.

Buna ek olarak Cemaat son anda kendi aleyhinde kaset servisi yapar mı diye endişe içinde diyorlar.

Gökçek kazandığı bütün seçimlerde siyaset yapardı, lakin şimdi yapamıyor; çünkü gündem paralel devlet ve işin ucunda
çekindiği Cemaat var.

Özetle 30 Mart’ta (2014) Ankaralıların Melih Gökçek’e jübile yapması kesin gibidir.

FİDAN’I FETHULLAH’A TAYYİP Mİ GÖNDERDİ?

İddia sahibi, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’dır ki, kendisi Fethullah Gülen’e en yakın 3 addan biridir.

Diyor ki;

  • MİT Müsteşarı Hakan Fidan Pensilvanya’ya gidip Hocaefendi ile buluştu!

Tablo bu ise soralım:

Hakan Fidan böyle bir görüşmeye Başbakan’a karşın gidebilir mi?

Gidemez ise MİT Müsteşarı’nın Fethullah Gülen gibi hiçbir statüsü olmayan ve bugün doğrudan Tayyip Erdoğan tarafından “çete lideri” diye sunulan birinin ayağına gönderilmesi bu devlet adına rezillik değil midir?

Hem Fidan’dan hem Erdoğan’dan bu konuda açıklama bekliyoruz?

Yoksa bu gezi, kimilerinin savladığı gibi kaset pazarlığı için miydi?

Söyleyin sevgili okurlar, MİT Müsteşarı’nı yakın bir geçmişte Fethullah’a gönderen birinin, bugün Gülen için söylediklerinin bir anlamı ve içtenliği olabilir mi?

BERKİN İLE BİLAL!

Bu dizeler Berkin Elvan için:

  • “Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz.
    Vurulmuşum, vurulmuşum, düşmüşüm güpegündüz!
    Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür.
    Namert sürünmektense erkekçe ölüşümdür.”

Bu dizeler de Bilal Erdoğan için:

  • Askerliği bedelli.
    ABD’den döner dönmez pırlanta mağazasına ortak edildi.
    Abisi Burak gemiler alırken
    Bilal’in TÜRGEV’ine yüz milyonlarca dolar aktı,
    Belediyeler mülk bağışladı.

Son gündeme geliş nedeni ise bilinen (malum), evdeki paraları sıfırlamak içindi ki, gün boyu ter akıttı.

Evet, Berkin çocuğun akıtılan kanı,
Bilal Erdoğan’ın dolarları saklama teri!

Yorum sizindir!

İstanbul – Pangaltı’da Öldürücü Polis Gazı Saldırısı


İstanbul – Pangaltı’da Öldürücü Polis Gazı Saldırısı

Dostlar,

İstanbul’dan bir hekim meslektaşımız Dr. Nazmi Algan‘ın 12 Mart 2014 günü (dün) Pangaltı’daki yoğun gaz saldırısını anlatan iletisi tarihe not düşecek durumda..

İbretlik ve yürekler acısı..

Öyle bir durumdayız ki, Tunceli’nde polis gazından polis ölüyor!

Tayyip bey bu ne haldir??

Hangi “ileri demokraside” böylesi bir devlet zulmü var??
Yine destan mı yarattı İstanbul polisi?
Halkına öldüresiye şiddet kullandı ve bizim vergilerimizden
ikramiye ödendi haa?? 
Yüce Tanrı bunları senin yanına kor mu, azıcık düşünsene..

Okuyalım, okutalım ve düşünelim..
ileti aşağıda ve hiç dokunmadan (imlasına vs.) paylaşıyoruz..

Nasıl aşacağız bu kuşatmayı ??

Ciddi ciddi öneriler üretelim..

Sevgi ve saygı ile.
13.3.14, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

sevgili arkadaşlar,

bu öğlen saat 13.00 gibi beşiktaştan galatasaray üniv öğrencileriyle yıldıza doğru yürümeye başladım.daha sonra mimar sinan ün. ve yıldız teknikten katılımlarla binlerce kişi şişliye doğru aktık.hemen hepsi öğrenci olan gençlerle yürürken 70 li yıllardaki gibi genç ve öfkeliydim.gayrettepe üstünden mecidiyeköy ve şişliye varıp yüzbinlerin arasına karıştık.
daha sonra pangaltı kavşağından feriköy mezarlığına ulaştık ve kalabalıktan mezarlığa giremedik.telefonla arkadaşlardan berkinin toprağa verildiğini öğrenip geriye yürüyerek gene pangaltıya döndük.istanbul tabip odası bayrağını taşıyan mehmet binboğa, ttb bayrağını taşıyan metin günay , hüseyin demirdizen beraberdik.
cep telefonumdan ödp’li arkadaşlarım barikata yakın önlerde olduklarını haber verince ,öne doğru yürüyerek yanlarına gittim.bu arada çok acıktığımdan bir fırından peynirli börek alıp yemeye başladım.tam ramada otelinin köşesindeydik.
o anda saat 17.30-40 gibi olmalı şimdiye kadar ne 1 mayısta ne gezi olaylarında görmediğim bir şiddetle saldırdılar.biraz evvel hürriyet gazetesi web sitesinde gördüm.link vermeyi beceremem.lütfen bakın “korku filmi gibi” ve “bayıltana kadar gaz” diye iki ayrı başlıkta hem video hem de bir sürü resim var.
arka arkaya yüzlerce gaz bombası attılar.ilk ara sokağa kaçtım,köşe başından gene attılar ,bir dükkanın önündeki buzdolabına çarpıp ayağımın dibine geldi.hazırlıksız olduğum için maske,gözlük birşey de yok.nefesim kesildi,hızla bir kapıdan içeri daldım,gözünü açmak mümkün değil biber gibi yanıyor.orasıda iki katlı bir işyeri-dükkan gibi birşey,kapılar kapalı,kimse yok.gaz içeri de girdi, iyice boğuldum ve kendimi dışarı attım.tabii bunları anlatırken sağımda solumda da bir sürü insan var.artik ciğerlerim içerden parçalanacak gibi korkunç bir yanma hissiyle nefes alamaz hale geldim,başım dönmeye başladı.( 57 yaşında, çift ilaçlı hipertansiyon hastasıyım) karşı kaldırımdan gençler bir kapı ağzındaydı, amca gel diye bağırdılar ve biri yanıma gelerek,omuzladı ve karşı apartmandan içeri soktu.hızla ikinci kattaki bir terzi dükkanına girdik.içerde 5-6 kişi daha vardı.içersi de gazlıydı, ama dişarıya göre daha iyiydi.yığıldığım bir iskemlede birkaç dakika sonra kendime geldim.sokakta ,ana caddede çatışmalar, polis saldırısı hiç bitmedi.cadde üstünde bir lokantanın içine gaz bombası atmışlar, görenler anlattı.
ortalık biraz sakinleşince arka sokaklardan dolapdereye inerek uzaklaştım.bir taksiye atlayarak eve geldim.
devletin bir yurttaşını tammüden öldürme girişimini yüzlerce kişiyle birlikte bedenimde hissettim.
sonra egemen bağış’ın  bizler için “nekrofiller” dediğini duydum,lal oldum insanlığımdan utandım,söyleyecek söz ,yazacak kelime bulamadım.
 
beşiktaş meydanında ki kocaman bir pankartla  bitiriyorum:
 
bize kartal kanadıdır
 senin o güzelim kara kaşların
söz olsun dönmek yok geriye 
o ekmeği almadan
BERKİN ELVAN
                                    çarşı                                                              nazmi algan