Etiket arşivi: Basın Konseyi

Gözaltına alınan Hüsnü Mahalli geceyi hastanede geçirecek

Gözaltına alınan Hüsnü Mahalli geceyi ha..

Gözaltına alınan Hüsnü Mahalli
geceyi hastanede geçirecek

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

‘Devlet büyüklerine hakaret’ ve ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni aşağılamak’ suçlamasıyla gözaltına alınan gazetemiz köşe yazarı Hüsnü Mahalli sağlık sorunları sebebiyle geceyi Çapa Tıp Fakültesi’nde geçirecek

‘Devlet büyüklerine hakaret’ ve ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni aşağılamak’ suçlamasıyla
gözaltına alınan gazetemiz köşe yazarı Hüsnü Mahalli sağlık problemleri sebebiyle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dahiliye Servisi’ne götürüldü. Mahalli, sağlık sorunlarından dolayı geceyi hastanede geçirecek. Mahalli’nin sabah saatlerinde adliyeye götürülüp, savcı tarafından ifadesinin alınması bekleniyor.

24 SAAT GÖZALTI SÜRESİNİN DOLMASINI BEKLEDİLER

MS hastası olduğu, aynı zamanda diyabetik polinöropati hastalığı ve yüksek tansiyonu olduğu belirtilen Hüsnü Mahalli’nin bacağına da her gün uzmanlar gözetiminde elektrik verilmesi gerekiyor. Ayrıca Mahalli’nin hijyenik ortamda tutulması ve ilaçlarını zamanında alması da sağlığı açısından çok önemli. Avukatlar, Mahalli’nin sağlık durumunun gözaltına alındıktan
bu yana gözle görülür şekilde kötüye gittiğini ve bu nedenle bir an önce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması gerektiğini belirtmişlerdi. Ancak Mahalli hakkında 24 saat gözaltı süresi verilmişti.

24 saat dolduktan sonra ise tekrar sürenin uzatılması istenilmedi. Vatan Emniyet Müdürlüğü’nden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dahiliye Servisi’ne götürülen Mahalli,
geceyi hastanede geçirecek. Sabah da sağlık kuruluna girip rapor alındıktan sonra
Mahalli, ifadesi alınmak üzere savcılığa götürülecek.

‘SAĞLIK DURUMUNDAN ENDİŞELİYİZ’

Basın Konseyi, gözaltına alınan gazeteci Hüsnü Mahalli ile ilgili yazılı basın açıklaması yapmış Açıklamada,

  • “Gece evi basılarak, yazdığı tweet’ler nedeniyle gözaltına alınan gazeteci, televizyon yorumcusu, Ortadoğu uzmanı Hüsnü Mahalli’nin sağlık durumundan endişeliyiz.” denilmişti.

HÜSNÜ MAHALLİ’NİN SELAMI VAR

Hüsnü Mahalli’yi dün geceden beri yalnız bırakmayan Yurt Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı ve Yurt Gazetesi köşe yazarı Süleyman Kılıç, Çapa Tıp Fakültesi’nde Hüsnü Mahalli ile görüştü. Mahalli bu süreçte kendisine destek verenlere teşekkür ederken; sevenlerine, okurlarına ve
Yurt emekçilerine selamlarını iletti. Hüsnü Mahalli’nin şu an için sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. (YURT, 15.12.2016)
===================================
Dostlar,

YURT Gazetesinin değerli yazarı Sayın Hüsnü Mahalli, ‘Devlet büyüklerine hakaret’ ve ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni aşağılamak’ gerekçesiyle gözaltında.

Sayın Mahalli’nin YURT gazetesindeki yazılarını dikkatle izliyoruz ve zaman zaman
web sitemizde paylasıyoruz. Ortadoğu konusunda ciddi bir uzman olan Sayın Hüsnü Mahalli,
örn. stratejik derinlik konularında kitaplar yazan çoğu “uzmanı” (!) cebinden çıkaracak
ciddi birikim ve yetkinliğe sahiptir. O’nun Halk TV’deki söyleşilerini, makalelerini
aydınlanarak izliyor ve okuyoruz.

Yandaş basının özellikle Suriye konusunda AKP’nin yarattığı çok ağır sorunları örtbas etme işgüzarlığı akıl – izan sınırlarını zorlarken, Sn. Mahalli son derece yürekli uzmanlık yazılarıyla gerçekçi öngörüler üretti ve ciddi biçimde yol gösterdi. Öngörülerinde doğrultu tutarlığını korudu ve çok isabetli oldu kestirimleri..

Başından beri, Suriye’de iç savaş çıkartılan 2011 ilkbaharından bu yana Türkiye’nin bu bataklığa bulaşmaması gerektiğini yazdı. Suriye’de iç savaş ve bölünmeyi kışkırtan ve
her türlü araçla destekleyen Türkiye’nin gerçekte kendi ayağına kurşun sıktığını yazdı..

Irak ve Suriye’den sonra bölünme sırasının Türkiye’ye geleceği kritik uyarısında bulundu.

Dolayısıyla Irak ve Suriye’nin toprak – halk bütünlüğü = Türkiye’nin bütünlüğü denklemini kurdu. Sabırla ama içi parçalanırken yazdı bu yazıları, kimseye hakaret etmedi, ülkemizi
asla aşağılamadı. Hep gerçekleri yazdı ve ülkemize son derece akılcı çıkış yolları önerdi.
Kendi ağzından, “Bölgeyi ve Türkiye’yi sevmemin bedeli”.. olarak tanımladı gözaltına alınmasını.

Biz, sayın Mahalli’nin üstüne atılı suçu işlediği kanısını asla paylaşmıyoruz!
AKP iktidarı – RTE asla muhalif seslere tahammül edemiyor.
Yandaş basın ise her tür yalakalık sınırlarını fersah fersah aştı, mide bulandırıyor.
Dolayısıyla AKP – RTE kendi kozasını örerek içine kendi kendini hapsetti!
Oysa demokrasilerde karşıtlarınızı da dikkatle izler ve yararlanırsınız azıcık akıllı iseniz.

Sayın Mahalli’nin hemen salıverilmesini, gerekiyorsa tutuksuz yargılanmasını istiyoruz.

O’na dayanışma duygu ve düşüncelerimizi – suç ve suçluyu övme anlamına gelMEmek üzere– sunuyoruz. Bir an önce uzmanı olduğu Ortadoğu konusundaki makalelerini okumak ve
Halk TV’deki yorumlarını dinleyerek yararlanmak istiyoruz.

Bu arada, Suriye’nin 2. büyük ve Gaziantep – Kilis’e çok yakın kenti Halep’in, Rusya’nun da desteği ile ABD güdümündeki isyancı – bölücü – şeriatçı çapulculardan kurtarılmasını büyük sevinçle karşılıyoruz. Bu rejim karşıtı güçler içinde ne yazık ki, Türkiye’nin kapsamlı biçimde desteklediği sözde “Özgür Suriye Ordusu – ÖSO” da var..

AKP ve yandaş basın içine düştükleri açmazı tevil etmek için kıvranıyorlar..
Ne var ki, zırva tevil götürmüyor.
Türkiye’nin olağanüstü yanlış Suriye politikası, ABD güdümünde Suriye’yi bölme maşalığı utandırıcı bir politikadır. Artık gelinen bu net yenilgi aşamasında olsun yanlıştan dönülmelidir. Türkiye yeni göçmenleri kabul etmemeli, sınırlarımız dışında Suriye topraklarında
BM sorumluluğunda kurulacak güvenli bölgelerde bu insanlara destek verilmelidir.
Halep’te Şii – Sünni – Hıristiyan vb. ayrım yapmadan tüm gereksinimli insanlara elbette
insani yardım ulaştırılmalıdır. AKP – RTE’nin Suriye’yi bölme, Emevi camisinde namaz kılma vb. emelleri apaçık emperyalist bir hedeftir ve Türkiye’ye asla yakışmamaktadır. Bu politikanın açık ve net biçimde iflas etmesi sevindiricidir ve ülkemizin yararınadır. Bu sonucun alınmasında Rusya ve Putin‘in, Lavrov’un diplomatik ustalığının çok belirgin rolü olmuştur. AKP – RTE, bu bağlamda, asla yarışamayacakları Putin’e derin şükran borçlanmışlardır. Türkiye bu bağlamda asla yeni hatalar yapmamalı, sonucu kabullenmelidir.

Bu amatörce dizelerimizi Sn. Mahalli’ye, uzmanı olduğu konuda mütevazi bir armağan olarak sunmak istiyoruz. O’ndan öğrendiklerimiz, yazdıklarımızda epey pay sahibi.

Sevgi ve saygı ile.
15 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Not : Aşağıdaki yazımıza da bakılmasını dileriz..

Bir kutu kaçak çay bir tutam suni çiçek bir hakiki mutluluk…
Ve bir Türkiye öyküsü.. Hüsnü Mahalli bu!

Mustafa Balbay : 8 Nisan Çağrısı…

Cumhuriyet 24.03.2013

GÜNDEM
Mustafa Balbay


8 Nisan Çağrısı...

Ergenekon yargılamaları ve mütalaa sürecinde tanık olduğumuz ana üçgen şu:

Yargıç-savcı-polis.

Yargının başlıca unsuru olarak bu hat görünüyor.

Başta savunma olmak üzere, bu hattı bozan her şey “adil yargılamayı etkilemek” olarak kabul ediliyor. Birbirinden çok farklı işlevleri olan, hatta gerçek bir yargılama ortamında karşı karşıya gelmesi gereken üç unsur, Türkiye’nin bugünkü sisteminde karşılıklı tamamlayıcı. Sanık ve avukatları da adeta düşman. Bu halkanın rotasının siyasal iktidarın elinde olduğu düşünülürse, oradan adalet beklemek kadar akıldışı bir şey olabilir mi?

Özel yetkili mahkemelerde yaşanan bundan başka bir şey değil.

***
Durum bu diye adalet arayışından vaz mı geçeceğiz?
Elbette hayır.
Kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki; Ergenekon davası inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetti. Davanın ilk aşamalarında toplumun yaklaşık % 70’lik kesimi olanları
“hukuki bir süreç” olarak değerlendiriyor, yargılama sonunda pek çok şeyin açığa çıkacağını düşünüyordu.

Son anketlere göre davanın inandırıcılığı % 40’ın da altına düştü.
2271 sayfalık esas hakkındaki mütalaanın tüm yönleriyle kamuoyuna anlatılması halinde, inanıyorum ki bu oran daha da düşecektir. Bu konuda iki meslek grubunun çok önemi var: Gazeteciler ve avukatlar.

Ergenekon davasında pek çok meslek grubundan sanık var. Zaman zaman hangi kesimde meslek içi dayanışma daha güçlü, tartışmalı oluyor. Her şeye karşın, gazeteciler içinde dayanışma duygusu ölmemiş insanlar var. Her türlü riski göze alıp gerçekleri dile getirmek için çabalıyorlar. O meslektaşlarımıza bugün daha çok sorumluluk düşüyor. Tarih bugünleri de yazacak.

Yeri gelmişken bu anlamda beni çok etkileyen bir ziyareti paylaşmak istiyorum.
8 Mart günü Pınar Türenç ve Tufan Türenç ziyaretimize geldi. Pek çok kişinin tek başına duruş göstermekte zorlandığı bir ortamda, aile olarak dimdik durmanın örneğini göstermişlerdi.

Tufan ağabeyle biraz geçmişteki günlerden söz ettik. Gazetecilerin özgürlüğünün
ne denli geriye gittiğini paylaştık. Tablo hüzünlüydü ama umut da vardı. Son olarak katıldığı Antalya ve Küçükkuyu toplantılarından söz etti. Antalya’da 800 kişilik salonun tutulduğunu öğrenince hayıflanmış, dolmazsa diye düşünmüş. Salon almayınca dışarıda kalanlar,“Neden daha büyük bir salonda yapmadılar?” diye sitem etmiş.
Konu Silivri ve haksız yargılamalarmış.

Toplumun uyanması bizim de umudumuzu yeşertiyor.

Pınar Türenç, aynı zamanda Basın Konseyi Yüksek Kurul üyesi olarak güzel bir çalışmaya imza attı. Daha önce heyet olarak yaptıkları Silivri ziyaretlerini,
tutuklu gazetecilerin anlattıklarını “Silivri Gerçeği” adıyla kitaplaştırdı.
Kitap, adı gibi. Uzun anlatımlar yerine, kısa ve net ifadelerle her şeyi özetliyor. Ziyarette daha önce bana ulaşmış olan kitabı imzalattım, hoş bir paylaşım oldu.

Avukatların dayanışmasının en son göstergesi ise 17 Mart’taki İstanbul Barosu’nun olağanüstü genel kuruluydu. Yazının girişinde vurguladığımız yanlış üçgenin gerçek ucu olan avukatlar, hukukun ayaklar altına alınmasına karşı çıkarak bir kez daha haykırdılar:

“Türkiye’de avukatlar var.”

Ardından eklediler:

“Adalet de olacak.”

***
İktidar gücünün elinde yargı öyle bir silah haline getirildi ki, aynı anda her kesimi vuracak bir davalar zinciri oluşturuldu.

Artık yalnızca tek tek kişiler değil, meslek grupları da toplu olarak hedefte.
Bütün bu yaşananlar, toplum katında adalet sorunu diye bir yaranın açılmasına neden oldu.

13 Aralık 2012 Perşembe günü ülkemizin tarihinde ilk kez 100 binden çok insan, “Adalet istiyoruz” diyerek Silivri’de mahkeme önünde toplandı.

8 Nisan 2013, bir kez daha bayrak gösterip 13 Aralık’ın rastlantı olmadığını kanıtlama zamanıdır. Bu yolda bütün çabaları birleştirmek gerek.
Belki haykırmamız gereken sloganlardan biri şu olur:

Vardiya hepimizde!

Silivri’den Ortak Mesaj: ‘13 Aralık’ta Bekliyoruz’

Dostlar,

Basın Konseyi, geçtiğimiz günlerde özel izinle, Silivri’de Ergenekon davasından tutuklu gazetecileri ziyaret etti. Orhan Birgit öncülüğünde.. Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer de ziyareti ustaca bir yazıyla köşesinde sundu. Tarihe ciddi bir materyal sundu bu makalesi ile. Örn. ziyaretçi heyete, oğlunu yitiren Prof. Fatih Hilmioğlu‘na başsağlığı dileği sunma izni verilmedi!

Silivri zindanında yanlnız insanlar değil, hukuk değil, insanlık da tutsak anlaşılan..

13 Aralık 2012 sabahı orada olmak bir boyun borcu artık..

Sevgi ve saygı ile.
7.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Silivri’den Ortak Mesaj: ‘13 Aralık’ta Bekliyoruz’

 utku cakirozer
Utku ÇakırözerBasın Konseyi’nin iki haftada bir yaptığı Yüksek Kurul toplantısını önceki gün olağan olmayan bir mekânda, Silivri Cezaevi’nin 2 No’lu açık görüş salonunda gerçekleştirdik. Orhan Birgit başkanlığındaki heyette, Yüksek Kurul üyeleri arasında yer alan Yassıada mahkemelerinde avukatlık yapan eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, meslek büyüklerimiz Doğan Heper, Tufan Türenç, Pınar Türenç, Yalçın Büyükdağlı, Oktay Duran ve Üstün Ünügür ile Koç Üniversitesi’nden Yard. Doç. Murat Önok, Basın Konseyi’nin eski ve yeni genel sekreterleri Oktay Huduti ve Kaan Karcılıoğlu yer aldı.

  • Silivri’nin önü 29 Ekim gibi olmalı

Toplantımızın ‘yarım saat arayla’ değişen ünlü konukları vardı. Meslektaşlarımız Soner Yalçın, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Deniz Yıldırım ve Turhan Özlü sırayla aramıza katıldı. İki infaz görevlisi de sürekli salonda yer aldı. Odatv davasından iki yıldır tutuklu Yalçın’ın ilk sözü şu oldu:

  • “Hepimiz 13 Aralık’ı bekliyoruz. Bu davalar artık bireysel mesele olmaktan çıktı. Artık tüm Türkiye’nin meselesi.”

Ergenekon davasında savcının mütalaasını açıklayacağı tarihte duruşma salonu ve cezaevi yerleşkesine 29 Ekim ve 10 Kasım’ı aratmayacak bir kalabalık bekliyor.

  • CHP’nin etkin rol almasının katılımı artıracağı inancında.

Tutukluluk halinin sürmesine isyan eden Yalçın,

Silah yok, bomba yok. Yazan çizen adamım. TÜBİTAK da dahil kaç raporla tespit edildi ki bilgisayarımdaki dosyalar virüsle gelmiş. Beni içeride tutma ısrarı niye?
141 ve 142’yi mumla arar hale geldik. O zaman neden yattığını bilirdi insan.
Partisi, örgütü vardı. Ben şimdi ‘örgütüm yok’ demeye utanıyorum” diyor.

Cezaevi koşullarını da konuştuk. “İnsani özellikleri hayata geçirecek hiçbir şey yok” dedi ve saydı: “Kütüphaneye gidemiyoruz. Diğer tutuklu ve hükümlülerle haftalık 10 saat ortak yaşam hakkımızdan yararlandırılmıyoruz.”

Toplam 284 sanıklı Ergenekon davasında 65 kişi tutuklu yargılanıyor.

  • Ergenekon davasında tutukluluğu 5 yılı geçenler var.

Milletvekili seçilmesine rağmen 1371 gündür tutuklu olan yazarımız Mustafa Balbay dava sürecinin talimatla hızlandırıldığına inandığını belirterek “Akordeon gibi bir yavaşlatıp bir hızlandırıyorlar. Şubatta MİT müsteşarının sorgulanmasına yönelik hamleden önce hızlanmıştı. O dönem yaşanan tartışmalar sonrasında 20 iddianameyi birbirine bağlayarak yavaşlattılar.

Ergenekon dava dosyası 5 terabayta ulaştı; yani 120 milyon sayfa.

Yıllar sürer derken bir anda bir şeyler oldu ve karar aşamasına geçiliverdi” dedi.
O da Yalçın gibi 13 Aralık’ın önemini vurguladı:

  • “29 Ekim ve 10 Kasım’daki ruh Silivri’yi de etkileyecektir.”

Cezaevi koşulları konusunda, oğlunu kaybeden Prof. Fatih Hilmioğlu’na “cezaevi personelinin yanında 5 dakika başsağlığı dileme” talebinin reddedilmesini örnek göstererek “Güvenliği hesaplamışlar ama insanı hesaplamamışlar” değerlendirmesini yaptı.

Üçüncü olarak aramıza katılan Tuncay Özkan da Yalçın ile Balbay gibi “tecrit” koşullarından şikâyetçi. “Hepimiz tecritle yalnızlaştırıldık. Ergenekonculara aktivite imkânı verilmiyor” dedikten sonra ekledi:

“Zaten örgütün silahlı yöneticisi olmakla, suikastlar düzenlemekle, finansal bağlantıları sağlamakla suçlananların hepsi dışarıda. Ama biz içerideyiz”

Silivri’den Ortak Mesaj: ‘13 Aralık’ta Bekliyoruz’

Danıştay saldırısı davası hükümlüsü Osman Yıldırım’ın Ergenekon davasında hem “sanık”, hem “tanık” hem de ve “gizli tanık” olduğunun ortaya çıktığını anımsatan Özkan, “Burada adalet yok. Varsa bile, bize değil katillerin katilliğini silmek için var” dedi. Soner Yalçın söyleyince fark ettik ilk kez. Her girenin gözleri bozuluyor içeride. Yalçın’ın 3 derece artmış içeride. Eski Aydınlık Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’ın da artık 2.5 astiğmatı var. Nedeni “Gözlerin sürekli ufka değil, 5 metreyi geçmeyen hücre duvarlarına bakmak zorunda kalması…”

Yıldırım bir yıl önce cezaevindeki üçüncü yılını doldurdu. Önce İrtica ile Mücadele Eylem Planı davası, ardından Andıç davası, şimdi de Ergenekon davasına bağlanmış durumda. Yayımladıkları görüşme kayıtları hakkında dava açmayan Başbakanlık, görüşmelerin Erdoğan’a ait olduğunu da teyit etmiş üstelik. Buna rağmen, o ve 15 aydır tutuklu bulunan son görüştüğümüz isim Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Turhan Özlü,
3. yargı paketinde çıkan “erteleme” imkânından da yararlandırılmadılar.

Özlü’nün “Suçumuz sadece gazetecilik yapmak” sözleri kulağımızda yankılanarak ayrıldık Silivri’den.

  • Cindoruk: Adil Olmayan İnfaz

Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit, Silivri yargılamalarındaki çarpıklıkları;

“Silivri’ye dışarıdan hiçbir şey alınmıyor. AİHM kararları bile”..

diye eleştirirken Cindoruk da, davaların Yassıada yargılamaları ile ortak yönünü şöyle aktardı:

“Yassıada’da da olduğu gibi burada da sizlerin içeride tutulmasını isteyen siyasi iktidardır. Silivri’de yaşanan olay artık uzun tutukluluktan çıkmış. Adil olmayan infaz haline dönüşmüş.” Cindoruk milletvekillerinin bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunmasını da eleştirerek Balbay’a “Milletvekillerinin tarihte lehte örnekler bulunmasına rağmen buradan çıkamaması, bugünkü Meclis ve onun başkanının ayıbıdır. Ben başkan olsam ne yapmış etmiş onları buradan çıkarmıştım” dedi. (Cumhuriyet 05.12.2012)