Etiket arşivi: Balyoz

BİZLER HARBİYELİLERİZ

LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUN
İŞTE BİZ BUYUZ, BİZLER HARBİYELİLERİZ


E. Albay Ömer ERBIYIK 

24 Şubat 2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Bizler Harbiye ruhu ile yetiştirildik. Kalplerimize vatan sevgisi kazındı.
Bayrağımız için, vatanımız için yeri geldiğinde ölmeye yemin ettik.
Çocuklarımızı, eşlerimizi bırakıp birçok memurun gitmemek için gayret gösterdiği,
Devreye torpil mekanizmasını sokmaya çalıştığı ,
Hatta istifa  ederek gitmediği yerlere bizler gideriz.
Hatta oralarda canımız pahasına terörle mücadele ederiz.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında vatan için, milletimizin güvenliği için şehit olanlar da biziz. Şehitlik ve gazilik bizler için onurdur, bunu böyle biliriz.

Bizleri dualar ederek bekleyen,
Arkamızdan her gün göz yaşları döken sadece eşlerimiz, çocuklarımız ve de birkaç sevenimiz vardır. Kaçınızın çocukları, eşleri “Kocam şehit mi oldu?”,”Babam şehit mi oldu?” diyerek  haberlerde her gün ölüp ölüp dirilmiştir? Kaçınız bu duyguyu anlayabilir?

Ankara’dan, İstanbul’dan birçok kişi ahkam keserek, malum TV kanallarında boy göstererek masa başında sözüm ona ülkeyi kurtarırlar. Soruyorum sizlere : “Kaloriferli evlerinde sıcacık  yatarken acaba kaç kişi dağlarda yorganı kar olan, yağmur olan,
Dondurucu soğuklarda günler süren operasyonlardaki askerlerin halini düşünmüştür?”
Kaçınız bırakınız ayları, bir haftayı, bir gece dahi o bölgede dağlarda kalma cesaretini gösterebilir? Bırakın dağlarda mücadele etmeyi o bölgede seyahat etmekten dahi korkar birçok kişi.

Evlatlarınız askere gidince dönünceye kadar geceleri dahi kabuslar görenler,
Evlatları askerden döner dönmez hemen her şeyi unutmaz mı?
O bölgeye çocuğum, eşim gitmesin diye kaç kişi torpil bulmaya çalışmıştır. Açık yüreklilikle söyler misiniz lütfen. Ama söz konusu vatan olunca  mangalda da kül bırakmayanların kendi çocuklarının askere gitmesi söz konusu olunca “Bedelli Askerliği” seçtiklerini veya “Çürük”  raporu aldıklarını basından takip ediyorsunuzdur herhalde.
Yeri geldiğinde “Allah bize de şehit olmak nasip eylesin” diyenler de sahi kimler?
Masa başında oturarak şehit olanları ben hiç görmedim.
Unutmayınız ki, terörle mücadele etmek herkesin değil ER kişilerin işidir.

Terörle mücadele elbette İMAN ister, YÜREK ister,
VATAN ve BAYRAK sevgisi ister, KAHRAMANLIK ister.
Dikkat ediniz DANTELLİ KEFENLER giyerek meydanlarda gezmek birilerine,
Kanlı üniformalarıyla defnedilmek askere nasip oluyor.
Unutmayınız Allah şehitlik mertebesini herkese nasip etmez.

İftiralarla, kumpaslarla hapislerde çürüyenler bizler,
Müslümanlığı alet ederek güç sahibi olmak isteyenlere inananlar sizlerdiniz.
Askere iftiralar atılırken toplum tarafından, hatta bazı komutanlarımız tarafından sahip çıkılmayan da bizler değil miyiz?
Evet evlatlarımız göz yaşları dökerken, eşlerimizin göz yaşı pınarları kururken, kahpece iftiralara maruz kalanlar da bizleriz elbette.

Malum kesimlerin planları ile bunların destekçilerinin “Ülke bağırsaklarını temizliyor.“ nidalarıyla, PKK’lı teröristlerin tanıklıklarıyla hapse atılanlar da bizleriz. Bunlar Allah’tan da  korkmadılar, kuldan da utanmadılar. PKK’lı teröristlere dahi yapılmayan,
Sabah’ın 4’ünde evlerimiz basılarak çocuklarımızın göz yaşları içinde ve de “babaa babaa” diyen haykırışları ile götürülenler de yine bizleriz.
Çocuklarımızın oyun CD’lerine el koyanları,

  • Getirdikleri kendi üretimleri olan suç delillerini evlerimize yerleştirip “işte bulduuk, işte bulduuk “diye kıçlarını yırtanları

ne de çabuk unuttunuz değil mi?

FETÖ’cülerin devlet kurumlarında, özellikle Silahlı Kuvvetler ile yargıda yaygınlaşmasının sorumluları kimlerdi?
Bu kişiler kimlerin siyasi desteği ile biz masum askerlere, kader arkadaşlarımıza alçakça  operasyonları yaptılar? Bunu asla dile getirmezsiniz.
Orduyu milletten ayırmaya çalışanlara ses çıkarmadınız.
Yandaş medyanın “zalim ordu”, “dinsiz ordu”, “darbeci ordu” iftiralarına da ses etmeyenlerdiniz.
O dönem kaçınız bize, askerine sahip çıktı ki? Silahlı Kuvvetlerin o dönem aldığı yara bugün hala devam etmektedir. Bu yaranın iyileşmesi de yıllar ama yıllar alacaktır.

Bu çirkinlikler yaşanırken, çirkin iftiralara maruz kalan silah arkadaşlarımıza sahip çıkmayan komutanların kimler olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Hapse atılan arkadaşlarımızın ailelerine de nasıl sahip çıkılmadığını,
Sadece moral için dahi olsa ziyaret dahi edilmediklerini yaşayarak bilenlerdeniz.
Bu mu silah arkadaşlığı, bu mu kader arkadaşlığı?

“Atatürkçü subayları tasfiye etmek için”  bir ay içinde KADRO DEĞİŞİKLİĞİ yaparak Güneydoğu ve Doğu’nun birçok alakasız yerine “ihtiyaç olmadığı halde” Albay kadrosu açıp  buralara Albay’ları gönderip emekli olmaya zorlayan komutanlarımıza ne dersiniz?
Yazıklar olsun, yazıklar olsun ,yazıklar olsun. Biliniz ki unutmadık bunları.
Unutmadık, unutmayacağız. O komutanlar bugün tarihin çöplüğünde yerlerini aldılar.

Tatbikat ve gece eğitimlerinde, Çoğu kez hafta sonu tatillerinde ,
Hatta birçok tatil günlerinde ilave hiçbir ücret almadan çalıştığımızı biliyor musunuz?
Güneydoğu’daki görevlerimizde de hiçbir ilave mesai ücreti almadan çoğu zaman 8 saat değil 24 saat görev yaptığımızı,
Karakollarda Mehmetçikle yatıp Mehmetçikle kalktığımızı kaçınız bilirsiniz, söyleyiniz kaçınız?
Dini bayram tatillerinde sizler ana, baba ziyaretlerinde şehir dışlarında,
Bizler kahraman Mehmetçiklerimizle bayramlaşmak için kışlalardayız.

Güneydoğu’daki birçok görev yerine, her defasında eş ve çocuklarını batıda yalnız başlarına  bırakarak giden,
Bu  görev yerlerimizde eş ve çocuklarımızın hasreti ile yıllarca görev yapanlar da bizleriz.
Çocuklarımıza çoğu kez hem analık hem de babalık yapan,
Onların her türlü sıkıntılarıyla tek başına ilgilenmeye çalışan,
Kimsesizliklerini kimselere anlatamayan gözü yaşlı eşlerimizin ruh halini kaçınız anlar?

Küçük olup da babasının yüzünü  unutan çocuklar,
Geceleri yalnızlıktan korkan eşler,
Bir türlü geçmeyen geceler,
Küçücük çocuklarının nefesinden cesaret almaya çalışan görünmez kahraman olan eşler,
Ana, baba ve yakınlarının cenazelerine dahi yetişemeyen bizler.

Çok sık yapılan tayinlerden dolayı sık sık okul değiştirir çocuklarımız. Her gittiği okula ve arkadaşlarına adapte sorunu yaşar çocuklarımız. Eğitim durumu olumsuz etkilenen çocuklarımız. Bütün bunlar ve baba özlemi ile Psikolojisi bozulan yine bizim çocuklarımız, yine bizim çocuklarımız.

Orduevlerine girebilmek için maaşlarımızdan her ay para kesildiğini,
Emekli subayların yıllık bandrol parası ödemeden orduevlerine alınmadığını,
Çocuklarımız evlenir evlenmez jet hızıyla askeri kimlik kartları iptal edilerek orduevlerine alınmadığını kaçınız bilirsiniz?
Acaba bu jet hızı ile askeri kimlik kartı iptalini sağlayanlar Ordu içindeki FETÖ’cü subay, astsubayları tespit etmede neden bu jet hızı reaksiyonu göstermediğini de sarmak gerekir.

Her kurumun mesleklerinden dolayı birçok maddi avantajları, sosyal tesisleri olmasına rağmen  onlara ses çıkarılmazken Orduevleri’nde içtiğimiz bir bardak çayın parasını bile vicdansızca eleştirmez misiniz?
Sizlerin çok büyük bir bölümü mesleğe bir yerde başlar.
En fazla bir iki yer değiştirdikten sonra emekli olurken, bizlerin meslek hayatı boyunca 10-11 defa tayin gördüğümüzü,
Her tayinde eşyalarımızın zarar görüp birçoğunu attığımızı hiç dile getirmezsiniz.
Bir evin kaç günde toplandığını, çekilen o sıkıntıları kaçınız bilir ki?
Tayinlerde devlet asla ve asla evden eve nakliyat parası bize ödemez.
Gittiğimiz yerde ev bulana kadar ailece kaldığınız otel parasını da bize ödemez.

Eğer lojman puanımız yeterli ise bütün memurlara tanınan haklar gibi bizler de lojmanda oturabiliriz. Ancak puanı yeterli olmayan bir subay hangi rütbede olursa olsun asla lojmanda oturamaz. Dışarıda oturan silah arkadaşlarımız da terör örgütlerinin hedefidirler. Haberlerde ise dışarıda oturan asker kişilerin şehit edildikleri, ya da saldırıya maruz kaldıkları ya hiç söylenmez ya da şöyle böyle geçiştirilir.

Birçok kişinin utanmadan “subaylar bedava lojmanlarda oturuyorlar, hatta elektrik, su ve yakıt  ücreti ödemiyorlar.” demeleri ise bizleri kahreder. Unutmayınız ki bunların paralarının hepsini kuruşu kuruşuna öderiz. Şu anda birçok yerde askeri lojmanlar çok eski, kırık dökük ve de bakımsızdır. Eğer lojman çıkarsa buraları kendi paramızla adam etmeye çalışırız.

Kantinlerimizden aldığımız ürünlerin ücretini ödeyerek alış veriş ederiz. Sivildeki bazı kişiler kantinlerden ücret ödemeden ürün aldığımızı vicdansızca dile getirirler. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olursan, hele ki art niyetli olursan böyle dersin. Yazıklar olsun demekten başka bir şey diyemiyorum.

Puanı yetmeyen birçok subay askeri kamplarda kalamazlar. Kendilerine o yıl kamp çıkanlar ücreti mukabilinde kalırlar. Bu kamplardaki fiyatlarda birçok kurumun aynı ayardaki sosyal tesisinden pahalıdır. Kamptan bir kez yararlandığınızda yıllarca kamp çıkmadığını kaçınız bilir?
Eğer kampa günübirlik yatılı olmayacak şekilde gidecekseniz, öyle ücret ödemeden bedava  asla giremezsiniz. Orduevleri’nde de dışarıdaki otellere yakın oranda ücret ödeyerek “EĞER YER VARSA” kalabiliriz. Ama şunu da biliniz ki, çoğu zaman gittiğinizde yer yok derler. Bunlardan hiç haberiniz var mıdır? Diğer meslek gruplarının kampları, kantinleri, otelleri ise nedense
hiç de gözünüze batmaz.

Ayrıca güneydoğu görevlerimiz esnasında çift maaş aldığımız “YALANLARINI“ söyleyenlere  de yazıklar olsun diyorum. Her ay kendi maaşlarımızdan OYAK’a para kesilir. OYAK’tan aldığımız parayı da hesaba katarak “Askerler emekli olunca fazla emekli parası alıyorlar” diyerek göz dikenlerin vicdanları sızlamaz mı? Hiç utanmaz mı? OYAK’taki paralar bizlerin
alın teri ile kazandığımız, maaşlarımızdan her ay kesilen birikimlerimizdir. Bu durum iyi bilinmelidir.

Birçok memura belli dönemlerde ilave maaş artışı, özlük haklarında iyileştirme yapılırken, bizim üvey evlat muamelesi gördüğümüzü de unutmayalım. Vatanı korumak söz konusu olunca “birinci hatta “ nimetler söz konusu olunca “ihtiyatta” olduğumuzu da gayet iyi biliriz .
Kısacası nimetlerde üvey evlat gibiyiz. Hangi asker ve onun eşi, çocukları, damatları, gelinleri, yakınları köşeyi dönmüştür? Söyleyen var mı? Ama bir de geçmişten bu yana birçok siyasetçilerimize, onların damatlarına, çocuklarına, gelinlerine, eniştelerine bir bakınız. Yeri gelince “Bal tutan parmağını yalar” dersiniz. Devletin malı bal değildir. Bunda fakir fukaranın kısacası herkesin payı  yok mudur?

Evet bizler buyuz, vatan için ölmeye hazır Harbiyelileriz.
Vatan söz konusu olunca bizim için her şey teferruat olur.
===============================================

Değerli Albay Ömer ERBIYIK,

İçinizi dökmekle iyi ettiniz.. Halkımız bu acı gerçeklerin büyük bölümünü bilmiyor olabilir.

Biz Ergenekon – Balyoz- Poyrazköy… vb. kumpasları taa başından fark ettik ve doğru konum alarak Kemalist subaylarımızı sahiplendik.

Kezlerce Silivri’ye geldik Ankara’dan..

Ankara’da SESSİZ ÇIĞLIK eylemlerinin neredeyse tümüne katıldık ve konuşma yaptık, uyardık, yol gösterdik..

web sitemizde sabahlara dek çalışıp makaleler – raporlar yayınladık.. Uyardık, çağrı yaptık..

Ancak 12 Mart ve 12 Eylül’de halkımız, bizim ailemiz çooooooooooooooook  ağır bedeller ödedi. Bunları da unutmak olanak dışı..

EMEĞE SAYGILI HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, insan – yurt sevgisi, demokrasi, hoşgörü… hepimize gerek.

Ülkemiz için güzel eylediğiniz her şeye teşekkür ederiz.
Ancak yanlış ve hukuk dışına çıkanlar için hem özeleştiri dileriz hem de yargıda hesabının verilmesini..

Sevgi ve saygı ile. 07 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

  

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 06.12.2017

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 06.12.2017

Naci BEŞTEPE

VEKİL
AKP Ordu mv. Metin GÜNDOĞDU, protokol tribününe çocuklarını sokmaması için uyarıda bulunan görevliyi darp etti.
AKP’li vekildir, ne yapsa yeridir…

BOŞ
Diyanet sitesinde “boşadım, boş ol” ifadelerinin boşanma için yeterli olduğu yazıldı.
Diyanet böyle, kadın köle…

KADINLARIMIZ
CB Başdanışmanı Av. Özlem ZENGİN, Erdoğan’ın başbakanlığından başlayarak
kadınlarımız için hukuk alanında fevkalade iyileştirmeler yapıldığını söyledi.
Ne demezsin; erken yaşta evliliğe ceza azaltılması, müftü nikahı, türban özgürlüğü…
Say say bitmez…

TRT
Kılıçdaroğlu, ”kutuyu açıyorum” deyince TRT yayını kesti.
Açtırma kutuyu, gösterme kötüyü!…

ÖRGÜT
AB, FETÖ’yü terör örgütü olarak kabul etmediklerini ve etmeyeceklerini açıkladı.

Bekle kapısını, besle yılanı…

KAÇIRMAK
AKP’li Mustafa ŞENTOP, “Zarrab’ın gidişine seyirci kalmak ihanettir.”
Zarrab’la işbirliği yapıp rüşvet yemek vatana hizmettir!…

SAHTE
Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı belgelerle ilgili soruşturma açılması
TBMM’de AKP ve MHP ‘lilerce engellendi.
Reza’nın Bakanları da bu Meclis’te aklanmıştı. Hiç yanıltmazlar…

AVUKAT
Halk Bankası parasıyla tutulan avukatlar, genel müdür S. ASLAN’ın rüşvet aldığını itiraf etti.
ABD komplosuna yardım için tutulmuşlar!…

SAVCILIK
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı CHP’den belgeleri istedi.
Belgeleri onaylatacak Noter zor bulundu.
Savcı ne yapar? Papatya falına başlayın…

BORÇLU
Kişi başına borç 18 bin TL’yi geçmiş.
Dayanın yiğitler kamçıya!…

ŞEREF
Ali Ağaoğlu, ”Zarrab’a şeref madalyası takmalıydık” demiş.
Şerefsiz/e?…

FEDAKAR
Çalışma Bakanı asgari ücretliden fedakarlık istedi.
Rüşvetten fedakarlık edilse nasıl olur?…

HAYIRSEVER
Bahçeli’nin “şarlatan” dediği Zarrab’ı savcılık da “casus” ilan etti.
Beyler dikkat, hayırsever iş adamıdır kendisi…

ATASÖZÜ
ABD’li yargıç Türk atasözü öğrenmiş.
Gıda ihracatı (sıfır ihraç olduğunu itiraf etti) ödüllü Zarrab’a Türk diline hizmetten de
ödül verilebilir…

MAŞALLAH
RTE, ”Son bir hafta içinde bin teröristi etkisiz hale getirdik”
Dünya genelinde mi?…

DALGA
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk, 28 Şubat, FETÖ derken Zarrab tutuklama dalgaları başladı.
Dalgalan Türkiyem dalgalan…

YAHU
Yolsuzluk şüphesi ile polis Netenyahu’nun evini bastı. Onbinlerce İsrailli başbakanı protesto etti.
İsrail’in milli sorunları yok galiba…

Türk vatandaşı Naci BEŞTEPE

Prof. Dr. Ali Demirsoy : PARALEL YAPI


Prof. Dr. Ali Demirsoy : PARALEL YAPI

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Ali Demirsoy, dünya genelinde tanınan çok başarılı bir
Evrim Biyoloğu‘dur.

Politik – sosyal olayları irdelemede Doğa modelini başarıyla kullanır.

Aşağıdaki yazısında da böyle yapıyor. Fizikten örneklerle “PARALEL YAPI” denen ülkemizin baş belasını çözümlüyor.

Çok öğretici..
Özenle okunmasını dileriz.

Sevgi ve saygıyla.
7.9.2014, Muğla

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================

PARALEL YAPI..

  • Paralel yapı olarak adlandırılan yapılanma, siyaseten ortadan kaldırılmalıdır; çünkü 2 cambaz bir ipte oynayamaz.
  • Ancak toplumun da öbür cambazın bir gün ayaklarını yere bastırması gerekir. O gün geldi…

Ali_Demirsoy_portresi2

 

Prof. Dr. Ali Demirsoy

 

 

 

Fizikte dalgalar anlatılırken dalgaların aynı frekansta bir biri üzerine bindirildiğinde oluşturdukları yıkıcı gücü açıklayabilmek için çoğunluk şöyle bir örnek verilir:

Bir asma köprüde, birçok kemanın aynı zamanda aynı frekansta ses çıkaracak biçimde yayları çekilirse, bir zaman sonra köprü yıkılır. Çünkü aynı frekansta oluşturulan dalgalar her nota vuruşunda belirli bir itme gücü meydana getireceği ve bir diğeri ile
üst üste binerek güçleneceği için, köprü neden yapılı olursa olsun yıkılır. Eğer farklı sesler çıkarılırsa, dalgaların bir bölümü öbür dalgalarla girişime uğrayarak söner ve yıkım önlenir. Bu fiziğin temel kurallarından biridir.

Aslında daha iyi anlayacağımız bir örnek daha var: Lazer, aynı kaynaktan çıkan ışın demetlerinin paralel bir konuma getirilmesiyle oluşturulur. Doğal ışın kaynaklarında çıkan ışınların bir bölümü biraz erken ya da biraz geç çıktıkları için dalgaların şişkin oldukları yerlerde birbirlerini söndürürler. Böylece bu tip ışınlar çok uzaklara gidemez; yıkıcı etki de gösteremez. Eğer ışınlar aynı kaynaktan çıkıyorsa ve birbirine paralel bir düzenleme ile bir araya getiriliyorsa, bu ışınlar buradan Ay’a dek saçılmadan gidebilirler; yalnızca birkaç kalem pilden enerjilerini alsalar bile, bir noktaya o denli yoğunlaştırılabilirler ki, kalın demiri dahi kesebilirler. Yakarlar, yıkarlar; bu nedenle lazer göstergeçlerini (AS: “pointer” yerine!) retinamızı tahrip etmesin diye gözümüze tutmaktan kaçınırız. Lazer ışınları iyi işlerde de yıkıcı işlerde de başarıyla kullanılabilir. Bu niyete bağlıdır.

Paralel ışınların fiziğin bir kuralı olarak aynı kaynaktan çıkması gerektiğini söyledik. Paralel yapılanmanın en önemli özelliği şu ya da bu biçimde ortak bir noktadan besleniyor ya da beslenmiş olmalarıdır. Şu anda Türkiye’de paralel bir yapılanmanın olduğu yetkililerce akşam-sabah söylenmektedir. Bu yapının koruyucusu ve akıl babası olarak da malum ülke gösterilmektedir. Doğru olmaması için bir neden gözükmüyor. Ancak şu anda yönetimin başında bulunanların, daha yönetime gelmeden, ayaklarının altına kırmızı halı serilerek Oval Ofis’te ülkesinin yetkililerinden uzak, emperyalist olarak bilinen bu ülkenin başkanı ile baş başa görüşmeler yapmış olması (AS: RTE’nin 10.12.2002’de daha milletvekili bile değilken Başkan oğul Bush tarafından kabulü), şu anda gündemde olan paralel yapının öbür bileşeninin hazırlanması olarak akla gelmektedir. Çünkü paralel yapıda iki bileşen yan yana olmak zorundadır.
Belli ki iki bileşen bir yerlerde senkronize edildi (uyumlu hale getirildi) ve belirli çevreler ve emperyalist ülkeler için tehdit olarak algılanan kuruluşların üzerine tutuldu.

Hiç kimsenin daha önce tahmin edemeyeceği bir biçimde, yıkılmaz, yanaşılmaz, eleştirilemez, kolay kolay alt edilemez kurum ve kişilerin üzerine tutularak yakıldı ve yıkıldı. Bunun siyaset tarihimizdeki ismi, başta bağımsız ülke özlemi içinde olan, terör için bizzat emek vermiş askeri zevata, kişilikli bilim adamlarına, yazarlara, sanatkârlara yönlendirildi. Bunlara çeşitli adlar takıldı: Balyoz, Ergenekon, Casusluk
Bu kurumların ve kişilerin belleri kırıldı. Bu yıkım için yasal zeminin hazırlanması yöneticilere, belge ve kanıt yaratılması ile yargılama süreçlerinin yürütülmesi öbür bileşene bırakıldı. Çok uyumlu bir çift olarak gerekli yıkımı yaptılar. Bunu tarih çok daha açık bir biçimde yazacaktır.

Ancak yüzyıllar ötesinden gelen bir atasözümüzün gereği olarak bu paralellik uzun süremedi: İki cambaz bir ipte oynamaz. Sıcak kestaneler maşa kullanılarak sahneden uzaklaştırılmıştı. Öbür bileşen bu aşamadan sonra tehlikeli olabilirdi. Çünkü öbür bileşenin oluşturulma nedenini ve nasıl kullanılabileceğini en iyi kendisi (paralelin öbür bileşeni) bilebilirdi. Ne de olsa aynı memeden süt emmişlerdi. Bunun için öbür bileşenin düzeninin bozulması gerekiyordu. Dershanelerden başlayarak, atamalar, okullara baskınlar, işyerlerinin sürekli denetimleri, cezalar, bu bileşenin içinde olduğu bilinen ya da varsayılan kişilerin görevlerinden uzaklaştırılması ve en üst yönetimin kürsülerden açık açık bu teşkilatın okullarına öğrenci verenleri tehdit etme, bankalarına devlet kaynaklarının esirgenmesi, yayın organlarına devlet reklam desteğinin kaldırılması ve onlarca önlem ile saldırı başlatıldı. Paralel bileşenin birinin cumhurbaşkanı, başbakanı, komutanı ve devleti oluşturan belirli makamlarda temsilcileri yoktu. Dolayısıyla gücü, sadece organizasyonu ile sınırlıydı; öbürünün gücü yasal konumu ve yetkili yerleri elinde bulundurmasından kaynaklanıyordu. Sancılı süreç böylece başladı…

Paralel yapılar oluşturma, sanatta, ticarette, askeriyede, sosyal organizasyonda yararlı sonuçlar doğurduğu Batı dünyasının kol kola girmiş ülkelerinde gözleniyor. Çünkü dinde yapmış oldukları reformlar ile bilimi ve analitik düşünceyi eğitimlerinin vazgeçilmez ögesi yaptılar. Ancak dogma ile yoğrulmuş, korkularla yetiştirilmiş ve her şeyi tehdit olarak gören toplumlarda bu paralellik -en çok ortak kısa vadeli- çıkarları sürdükçe bir arada tutulabiliyor. Bu nedenle İslam ülkelerinin hiçbirinde tüm çabalara karşın ortak bir strateji belirlenemiyor.

Aslında böyle bir paralel yapının oluşturulmasına izin veren ve bu oluşuma yıllarca göz yuman hatta destek veren yönetimlerin ihaneti unutulur gibi değildir. Nitekim 27.07.2014 tarihinde bir zamanların Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamasına göre, “Paralel yapıdan bahsederek bugün bize yarın size” diyerek başbakanı uyarmasına karşın, paralel yapının savcısı olduğunu övünerek kürsülerde haykıran başbakan, ordunun değerli subaylarının, onurlu rektörlerin, parti başkanlarının, yazarların bir çeşit linç edilmesine ve feryatlara seyirci kalmış; ta ki paralel yapı başbakanın oğluna uzanana kadar. Bir yıl önce, yönetimin tam kadro katıldığı törenlerde bu yapılanmaya övgüler dizilirken, bir yıl sonra nefret kusulması çoğu kişi için anlaşılabilir değildir. Birçoğu, bu nefretin, yönetimin başındakilerin ve çocuklarının söylenen ve görüntülenen yolsuzluklarını, bir zamanlar Balyoz ve Ergenekon davalarındaki yöntemlerle servis edilmeye başlanmasına tepki olduğu söylense de, iki cambaz bir ipte oynayamadığı için bu paralellik bozulmuştur. Geçmişte devlet kadrolarını ve kritik makamları ele geçirmek için aralarında su sızmayan bir ortaklık kurulmuştu. Eğitimde başarısıyla öne çıkan, siyasi bir yapılanma göstermeden devletin kadrolarını sinsi sinsi ele geçiren bir bileşen öbürünün işine çok yarayabilirdi; ne de olsa aynı ananın çocuklarıydı. Türbana özgürlük diye ortak bir sloganları da vardı. Ancak devlet gücünü ele geçiren siyasi bileşenin (kanadının) bu kadrolaşmadaki bu ortaklığa gereksinmesi kalmamıştı; bu ortaklığı bir tehdit olarak görmeye başlamıştı. Türban devletin resmi giysisi durumuna geçince etkinliğini yitirmiş oldu; bunun üzerine taraflar hizmet sloganı ile gemiyi yürütmeye çalıştıysalar da. İki cambaz bir ipte oynayamadığı için, birinin bertaraf edilmesi gerekiyordu. Paralel yapılanma tanımı böyle ortaya çıktı. İşin ilginci bu ortaklığın ikizinden biri bu tanımı yaparak öbürünü yok etmeye çalışmasıdır. Çeşitli itham ve suçlamalarla, devlet baskısıyla bu birliktelikteki bir kesimin ışınlarının demet oluşturma gücü söndürülmüş olabilir; ancak öbürü hala tüm diriliğiyle, üstelik devlet olanaklarını arkasına almış olarak devam etmektedir.

Biz tekrar ışınlarımıza dönersek, lazer ışınlarının paralellik (ortaklık) bozulmadığı sürece sonsuza kadar aynı güçle iletildiğini biliyoruz. Ancak dalgaların birinde meydana gelen bir frekans farklılığı sönmelere neden olur. En önemlisi ise paralel olduklarında farklı bir ortamdan geçerken ya da bir kristal üzerine düştüklerinden aynen yollarına devam ederken, paralel ışınların birinde meydana gelen bir frekans değişikliği, onların yolunun ayırımına neden olur. Örneğin üçgen şeklindeki bir kristal üzerine düşen beyaz ışınların farklı renklere ayrılması gibi. Açıkça birlikte seyir eden bu ışınlar yolsuzluk ve rüşvet denen tarihi bir hesaplaşmaya rastlatılmasaydı yıkım yoluna devam edecekti. Ancak başbakana yakın kristalin üzerine düşmesiyle tayflarına ayrıldı. Renkler ortaya çıktı. Bu aşamada kim kimin paraleledir yorumu ya da tartışması yapmak da anlamsızdır. Paralel yapı olabilmesi için bir birinin aynı olan iki dalganın aynı zamanda aynı ortamda bulunması gereklidir. Durum öyleydi. Buradaki en önemli araştırılması ve açığa çıkarılması gereken, bu paralel yapının frekanslarını farklılaştıran güç neydi? Hükümet ve devlet olamazdı. Çünkü zaten kol kola yıkıcı eylemlerini gerçekleştirdiler (idamla yargılanan yüzlerce insanın bugün dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesi bunun çok açık kanıtıdır). Bu ışınlardan birinin ortadan kaldırılması gerekirdi; çünkü ikisi aynı ortamda sürseydi, fizikte girişim olarak bilinen sönme olayı ile her ikisi de ortadan kalkacaktı. Biri şu anda devletin olanaklarını kullandığı ve devletin resmi hükümeti olduğu için ayakta kalmalıydı. Dolayısıyla geçmişiyle, yaşanan ahlak, hukuk ve insanlık dışı uygulamalarıyla bu paralelliğin ortadan kalkması gerekirdi;  ölüm kalım savaşı böylece başlatılmış oldu. Ancak, bu paralel yapıyı (her iki ışını) tasarlayan, ülkemize musallat eden gücün kim olduğunu belli ki yalnızca Başbakanımız bilebilir. Hiç kimse bu bakımdan muhalefetten bir açıklama bekleyemez ve onları da sorumlu tutamaz. Geçmişte talimatların Pennsylvania ya da Oval Ofis’ten alınmış olması durumun ahlaki ya da hukuki anlamını değiştirmez.

Dünya siyaset tarihine geçecek eylemleri de bu paralel yapı hengâmesinde öğrendik. Bir zamanlar hukuka, ahlaka, insanlığa, demokrasiye aykırı eylemler yaptığı söylenen insanlar; kaderin cilvesine bakın ki aynı yöntemlerle gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, aynı hukuksal işlemlerden geçiriliyorlar. O gün çığlıkları ve yakınmaları duymayanlar;
bugün aynı çığlıkları kendileri atıyor. Paralellik en az bu eylem benzerliğinde sürüyor. Ne yazık ki hukukun, demokrasinin, insani değerlerin, vatan millet kavramlarının zayıflatıldığı bir ülkede insanlar sağır olurlar; haklıyla haksızı ayıracak erdemlerini yitirirler.

Cumhurbaşkanı seçimlerinde, adaylardan birinin, Anayasamızda yazılı olmayan yetkilerin dışındaki yetkileri kullanacağını ve Anayasa gereği tarafsız olması gerektiği halde taraflı olacağını beyan etmesi, filtreleri yerle bir edilmiş eldeki senkronize gücün bugüne dek olduğu gibi, bundan sonra da nasıl kullanacağının ipuçlarını vermektedir.

Elinize bir lazer tüpü alın ve karanlığa tutun, yalnızca size yol gösterecek, yalnızca size yarar sağlayacak ince uzun bir ışık demetinin oluştuğunu    göreceksiniz. Etkilidir; ancak çevresi hep karanlıktır. Tüm yetkileri hep elinde utmak isteyenlerin durumu böyledir. Elinize bir mum alın, ışığının uzağa gitmediğini görseniz de çevrenizin aydınlandığını göreceksiniz. Bu ışık yalnızca size değil herkese yol gösterecektir.

Dilerim bu ülkenin Atatürk’le başlayan, bilime, uygarlığa doğru yöneldiğimiz yolu, laik, bilgili, akılcı ve munis yöneticiler aydınlatır…

Prof. Dr. Ali Demirsoy : Paralel yapı


Paralel yapı olarak adlandırılan yapılanma,
siyaseten ortadan kaldırılmalıdır;
çünkü iki cambaz bir ipte oynayamaz


Prof. Dr. Ali Demirsoy

Fizikte dalgalar anlatılırken dalgaların aynı frekansta bir biri üzerine bindirildiğinde oluşturdukları yıkıcı gücü açıklayabilmek için çoğunluk şöyle bir örnek verilir:

Bir asma köprüde, birçok kemanın aynı zamanda aynı frekansta ses çıkaracak biçimde yayları çekilirse, bir zaman sonra köprü yıkılır. Çünkü aynı frekansta oluşturulan dalgalar her nota vuruşunda belirli bir itme gücü meydana getireceği ve bir öbürü ile üst üste binerek güçleneceği için, köprü neden yapılı olursa olsun yıkılır. Eğer farklı sesler çıkarılırsa, dalgaların bir bölümü öbür dalgalarla girişime uğrayarak söner ve yıkım önlenir. Bu fiziğin temel kurallarından biridir.

Aslında daha iyi anlayacağımız bir örnek daha var: Lazer, aynı kaynaktan çıkan ışın demetlerinin paralel bir konuma getirilmesiyle oluşturulur. Doğal ışın kaynaklarından çıkan ışınların bir bölümü biraz erken ya da biraz geç çıktıkları için dalgaların şişkin oldukları yerlerde birbirlerini söndürürler. Böylece bu tip ışınlar çok uzaklara gidemez; yıkıcı etki de gösteremez. Eğer ışınlar aynı kaynaktan çıkıyorsa ve birbirine paralel bir düzenleme ile bir araya getiriliyorsa, bu ışınlar buradan Ay’a dek saçılmadan gidebilirler; yalnızca birkaç kalem pilden enerjilerini alsalar bile, bir noktaya o denli yoğunlaştırılabilirler ki, kalın demiri bile kesebilirler. Yakarlar, yıkarlar;
bu nedenle lazer göstergeçlerini retinamızı tahrip etmesin diye gözümüze tutmaktan kaçınırız. Lazer ışınları iyi işlerde de yıkıcı işlerde de başarıyla kullanılabilir. Bu niyete bağlıdır.

Paralel ışınların fiziğin bir kuralı olarak aynı kaynaktan çıkması gerektiğini söyledik. Paralel yapılanmanın en önemli özelliği şu ya da bu şekilde ortak bir noktadan besleniyor ya da beslenmiş olmalarıdır. Şu anda Türkiye’de paralel bir yapılanmanın olduğu yetkililerce akşam-sabah söylenmektedir. Bu yapının koruyucusu ve akıl babası olarak da malum ülke gösterilmektedir. Doğru olmaması için bir neden gözükmüyor. Ancak şu anda yönetimin başında bulunanların, daha yönetime gelmeden, ayaklarının altına kırmızı halı serilerek Oval Ofis’te ülkesinin yetkililerinden uzak, emperyalist olarak bilinen bu ülkenin başkanı ile baş başa görüşmeler yapmış olması, şu anda gündemde olan paralel yapının öbür bileşeninin hazırlanması olarak akla gelmektedir. Çünkü paralel yapıda iki bileşen
yan yana olmak zorundadır. Belli ki iki bileşen bir yerlerde senkronize (AS: eş zamanlı kılındı) edildi (uyumlu hale getirildi) ve belirli çevreler ve emperyalist ülkeler için tehdit olarak algılanan kuruluşların üzerine tutuldu.

Hiç kimsenin daha önce kestiremeyeceği bir biçimde, yıkılmaz, yanaşılmaz, eleştirilemez, kolay kolay alt edilemez kurum ve kişilerin üzerine tutularak yakıldı ve yıkıldı. Bunun siyaset tarihimizdeki ismi, başta bağımsız ülke özlemi içinde olan, terör için bizzat emek vermiş askeri zevata, kişilikli bilim adamlarına, yazarlara, sanatkârlara yönlendirildi. Bunlara çeşitli adlar takıldı:

Balyoz, Ergenekon, Casusluk…

Bu kurumların ve kişilerin belleri kırıldı. Bu yıkım için yasal zeminin hazırlanması yöneticilere, belge ve delil yaratılması ile yargılama süreçlerinin yürütülmesi öbür bileşene bırakıldı. Çok uyumlu bir çift olarak gerekli yıkımı yaptılar. Bunu tarih çok daha açık bir şekilde yazacaktır.
Ancak yüzyıllar ötesinden gelen bir atasözümüzün gereği olarak bu paralellik uzun süremedi: İki cambaz bir ipte oynamaz. Sıcak kestaneler maşa kullanılarak sahneden uzaklaştırılmıştı. Öbür bileşen bu aşamadan sonra tehlikeli olabilirdi. Çünkü öbür bileşenin oluşturulma nedenini ve nasıl kullanılabileceğini en iyi kendisi (paralelin öbür bileşeni) bilebilirdi. Ne de olsa aynı memeden süt emmişlerdi. Bunun için öbür bileşenin düzeninin bozulması gerekiyordu. Dershanelerden başlayarak, atamalar, okullara baskınlar, iş yerlerinin sürekli denetimleri, cezalar, bu bileşenin içinde olduğu bilinen ya da varsayılan kişilerin görevlerinden uzaklaştırılması ve
en üst yönetimin kürsülerden açık açık bu teşkilatın okullarına öğrenci verenleri tehdit etme, bankalarına devlet kaynaklarının esirgenmesi,
yayın organlarına devlet reklam desteğinin kaldırılması ve onlarca önlem ile saldırı başlatıldı. Paralel bileşenin birinin cumhurbaşkanı, başbakanı, komutanı ve devleti oluşturan belirli makamlarda temsilcileri yoktu. Dolayısıyla gücü, yalnızca organizasyonu ile sınırlıydı; öbürünün gücü yasal konumu ve yetkili yerleri elinde bulundurmasından kaynaklanıyordu.
Sancılı süreç böylece başladı…

Paralel yapılar oluşturma, sanatta, ticarette, askeriyede, sosyal organizasyonda yararlı sonuçlar doğurduğu batı dünyasının kol kola girmiş ülkelerinde gözleniyor. Çünkü dinde yapmış oldukları reformlar ile bilimi ve analitik düşünceyi eğitimlerinin vazgeçilmez unsuru yaptılar. Ancak,
dogma ile yoğrulmuş, korkularla yetiştirilmiş ve her şeyi tehdit olarak gören toplumlarda bu paralellik -en çok ortak kısa erimli- çıkarları sürdükçe bir arada tutulabiliyor. Bu nedenle İslam ülkelerinin hiçbirinde tüm çabalara karşın ortak bir strateji belirlenemiyor.

Aslında böyle bir paralel yapının oluşturulmasına izin veren ve bu oluşuma yıllarca göz yuman hatta destek veren yönetimlerin ihaneti unutulur gibi değildir. Nitekim 27.07.2014 tarihinde bir zamanların Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamasına göre, “Paralel yapıdan bahsederek bugün bize yarın size” diyerek Başbakanı uyarmasına karşın, paralel yapının savcısı olduğunu övünerek kürsülerde haykıran Başbakan, Ordu’nun değerli subaylarının, onurlu rektörlerin, parti başkanlarının, yazarların bir çeşit linç edilmesine ve feryatlara seyirci kalmış;
ta ki paralel yapı başbakanın oğluna uzanana dek.

Bir yıl önce, yönetimin tam kadro katıldığı törenlerde bu yapılanmaya övgüler dizilirken, bir yıl sonra nefret kusulması çoğu kişi için anlaşılabilir değildir. Birçoğu, bu nefretin, yönetimin başındakilerin ve çocuklarının söylenen ve görüntülenen yolsuzluklarını, bir zamanlar Balyoz ve Ergenekon davalarındaki yöntemlerle servis edilmeye başlanmasına tepki olduğu söylense de, iki cambaz bir ipte oynayamadığı için bu paralellik bozulmuştur. Geçmişte devlet kadrolarını ve kritik makamları ele geçirmek için aralarında su sızmayan bir ortaklık kurulmuştu. Eğitimde başarısıyla öne çıkan, siyasi bir yapılanma göstermeden devletin kadrolarını sinsi sinsi ele geçiren bir bileşen öbürünün işine çok yarayabilirdi; ne de olsa aynı ananın çocuklarıydı.

Türbana özgürlük diye ortak bir sloganları da vardı. Ancak devlet gücünü ele geçiren siyasi bileşenin (kanadının) bu kadrolaşmadaki bu ortaklığa gereksinmesi kalmamıştı; bu ortaklığı bir tehdit olarak görmeye başlamıştı. Türban devletin resmi giysisi durumuna geçince etkinliğini yitirmiş oldu; bunun üzerine taraflar hizmet sloganı ile gemiyi yürütmeye çalıştıysalar da. İki cambaz bir ipte oynayamadığı için, birinin bertaraf edilmesi gerekiyordu. Paralel yapılanma tanımı böyle ortaya çıktı. İşin ilginci bu ortaklığın ikizinden biri bu tanımı yaparak öbürünü yok etmeye çalışmasıdır. Çeşitli itham ve suçlamalarla, devlet baskısıyla bu birliktelikteki bir kesimin ışınlarının demet oluşturma gücü söndürülmüş olabilir; ancak öbürü hala tüm diriliğiyle, üstelik devlet olanaklarını arkasına almış olarak devam etmektedir.

Biz yeniden ışınlarımıza dönersek, lazer ışınlarının paralellik (ortaklık) bozulmadığı sürece sonsuza dek aynı güçle iletildiğini biliyoruz. Ancak dalgaların birinde meydana gelen bir frekans farklılığı sönmelere neden olur. En önemlisi ise paralel olduklarında farklı bir ortamdan geçerken ya da bir kristal üzerine düştüklerinden aynen yollarına devam ederken, paralel ışınların birinde meydana gelen bir frekans değişikliği, onların yolunun ayırımına neden olur. Örneğin üçgen şeklindeki bir kristal üzerine düşen beyaz ışınların farklı renklere ayrılması gibi. Açıkça birlikte seyir eden bu ışınlar yolsuzluk ve rüşvet denen tarihi bir hesaplaşmaya rastlatılmasaydı yıkım yoluna devam edecekti.

Ancak başbakana yakın kristalin üzerine düşmesiyle tayflarına ayrıldı. Renkler ortaya çıktı. Bu aşamada kim kimin paraleledir yorumu ya da tartışması yapmak da anlamsızdır. Paralel yapı olabilmesi için bir birinin aynı olan iki dalganın aynı zamanda aynı ortamda bulunması gereklidir. Durum öyleydi. Buradaki en önemli araştırılması ve açığa çıkarılması gereken, bu paralel yapının frekanslarını farklılaştıran güç neydi? Hükümet ve devlet olamazdı. Çünkü zaten kol kola yıkıcı eylemlerini gerçekleştirdiler (idamla yargılanan yüzlerce insanın bugün dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesi bunun çok açık kanıtıdır). Bu ışınlardan birinin ortadan kaldırılması gerekirdi; çünkü ikisi aynı ortamda sürseydi, fizikte girişim olarak bilinen sönme olayı ile her ikisi de ortadan kalkacaktı. Biri şu anda devletin olanaklarını kullandığı ve devletin resmi hükümeti olduğu için ayakta kalmalıydı.

Dolayısıyla geçmişiyle, yaşanan ahlak, hukuk ve insanlık dışı uygulamalarıyla bu paralelliğin ortadan kalkması gerekirdi; ölüm kalım savaşı böylece başlatılmış oldu. Ancak, bu paralel yapıyı (her iki ışını) tasarlayan, ülkemize musallat eden gücün kim olduğunu belli ki sadece başbakanımız bilebilir. Hiç kimse bu bakımdan muhalefetten bir açıklama bekleyemez ve onları da sorumlu tutamaz. Geçmişte talimatların Pennsylvania ya da Oval Ofisten alınmış olması durumun ahlaki ya da hukuki anlamını değiştirmez.

Dünya siyaset tarihine geçecek eylemleri de bu paralel yapı hengâmesinde öğrendik. Bir zamanlar hukuka, ahlaka, insanlığa, demokrasiye aykırı eylemler yaptığı söylenen insanlar; kaderin cilvesine bakın ki aynı yöntemlerle gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, aynı hukuksal işlemlerden geçiriliyorlar. O gün çığlıkları ve yakınmaları duymayanlar; bu gün aynı çığlıkları kendileri atıyor. Paralellik en az bu eylem benzerliğinde sürüyor. Ne yazık ki hukukun, demokrasinin, insani değerlerin, vatan millet kavramlarının zayıflatıldığı bir ülkede insanlar sağır olurlar; haklıyla haksızı ayıracak erdemlerini yitirirler.

Cumhurbaşkanı seçimlerinde, adaylardan birinin, Anayasamızda yazılı olmayan yetkilerin dışındaki yetkileri kullanacağını ve Anayasa gereği tarafsız olması gerektiği halde taraflı olacağını beyan etmesi, filtreleri yerle bir edilmiş eldeki senkronize (AS: eşanlı) gücün bu güne kadar olduğu gibi, bundan sonra da nasıl kullanacağının ipuçlarını vermektedir.

Elinize bir lazer tüpü alın ve karanlığa tutun, yalnızca size yol gösterecek, yalnızca size yarar sağlayacak ince uzun bir ışık demetinin oluştuğunu göreceksiniz. Etkilidir; ancak çevresi hep karanlıktır. Tüm yetkileri hep elinde utmak isteyenlerin durumu böyledir. Elinize bir mum alın, ışığının uzağa gitmediğini görseniz de çevrenizin aydınlandığını göreceksiniz.
Bu ışık yalnızca size değil herkese yol gösterecektir.

Dilerim bu ülkenin Atatürk’le başlayan, bilime, uygarlığa doğru yöneldiğimiz yolu, laik, bilgili, akılcı ve munis yöneticiler aydınlatır…

  • Paralel yapı olarak adlandırılan yapılanma, siyaseten ortadan kaldırılmalıdır; çünkü iki cambaz bir ipte oynayamaz.

Ancak toplumun da öbür cambazın bir gün ayaklarını yere bastırması gerekir. O gün geldi… (31.7.2014)

 

94. SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMİ : 12 Temmuz 2014, Ankara


Vardiya_bizde_platformu_logo

 

94. SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMİ :
12 Temmuz 2014, Ankara

 

Dostlar,

Dün, 12 Temmuz 2014 Cumartesi günü 94. kez SESSİZ ÇIĞLIK eyleminde Ankara’da Sakarya Caddesi’nde idik..

Çooook sıcak havaya karşın canlı bir katılım vardı.

AYM kararı ile serbest kalarak Balyoz, Ergenekon vb. kumpas davalarda tutuksuz yargılanacak subaylarımız peeeeek haklı olarak çok öfke doluydular.. Bir Jandarma Kurmay Albayımız (emekli) acı ve öfke dolu olarak aktarıyordu : Atılan suçun işlendiği dönemde resmen yurt dışında görevli kendi subayı için Jandarma Genel Komutanlığı görev belgesini mahkemeye yollamamıştı! Merkez Bankasından akreditif işlem belgeleri gelmişti kendi çabaları ile ve mahkemeye sunmuşlardı..

Halen İstanbul Casusuluk davasında tutuklu 7 ve 1 de sivil olmak üzere 8 tutuklu kaldı yüzlerce tutsaktan. AYM’nin bu mağdurlar ile ilgili kararını da gecikmeden vermesini diliyoruz.

SESSİZ ÇIĞLIK 94 hafta.. yaklaşık 2 yıl sürdü ve önemli sonuçlar aldı. 10 hafta daha yapılırsa tam 2 yıl bitecek.. Bizce dünya hukuk ve insan hakları tarihine geçti.

Bundan böyle ayda ya da daha sık toplanma kararı alınarak paylaşılacak..

  • Sıra bu kumpasın lanetli sorumlularından hesap sormada..

Bu yapılmadan defterler kapanmayacak..
Bütün emek verenlere şükranla..
Bedel ödeyenlere hürmetle..

“Mustafa Kemal’in askerleri” Türkiye’yi aydınlığa taşıyacak.

Sevgi ve saygıyla
13.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

HANGİ KOMUTANLAR EVLERİNE ALINMIYOR ??

HANGİ KOMUTANLAR EVLERİNE ALINMIYOR ??

Donanma eski Komutanı emekli Oramiral Nusret Güner,
Deniz Harp Okulu eski komutanı emekli Tuğamiral Türker Ertürk ve
emekli Tümgeneral Naci Beştepe‘nin Mayıs ayında dolan
Orduevlerine giriş yasağı Kasım 2014’e dek uzatıldı.

Orduya ‘kumpas’ kurulduğunu her fırsatta dile getiren ve bu konuda mücadele veren isimlerin orduevlerine giriş yasağının belli dönemlerle uzatıldığı öğrenildi.

“SUSMAMIZ İSTENİYOR SANIRIM”

Konuyla ilgili görüştüğümüz emekli tuğamiral Türker Ertürk, “Üçer aylık, altışar aylık periyotlarla Orduevlerine giriş yasağımız uzatılıyor. Susmamız isteniyor sanırım. Susarsak cezamızı uzatmayacaklarının mesajını mı veriyorlar?” dedi.

“Balyoz, Askeri casusluk, Ergenekon vb. adlarla, asker ve aydınlara yönelik yürütülen operasyonlara, kumpasa karşı adalet ve hukuk için mücadele ediyorum..” diyen Ertürk, yaşanan durumu Osmanlı’nın son döneminde ‘mütareke’ paşalarının artışına benzetti. ‘Ne yazık ki Necdet Paşa’da da bunu görüyorum’ diye konuşan Ertürk, şöyle devam etti:

  • “Bana, Nusret Güner ve Naci Beştepe komutanlarımıza verilen bu ceza,
    ülkenin geleceğine de verilmiştir.
  • Ülke maalesef ‘de facto’ bölünmüştür.
  • Güneydoğu bizden adım adım koparılmaktadır.
  • TSK terörle mücadele etmiyor.
  • TSK ‘iyi eller’ tarafından yönetilmektedir.
    Bunu kabul etmek mümkün değildir.
  • Bugün Mustafa Kemal’in ordusunun en tepesinde yanlış işler yapılıyor.”

“ÖLÜM DE OLSA KONUŞACAĞIM”

‘Bölücülerle, emperyalistlerle işbirliği mi yapıyorum?’ sözleriyle tepkisini dile getiren emekli amiral Türker Ertürk, “Mücadeleni terörle vermek yerine düşmanlığı neden
bana yapıyorsun?” ifadelerini kullandı.

“Susmamı, sesimi çıkarmamamı mı istiyorsunuz?” diyen Ertürk,
“Susmayacağım, Orduevi yasağı değil ölüm de olsa konuşacağım,
mücadele vereceğim.” 
şeklinde konuştu.

Şenol Çarık
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=hangi-komutanlari-kendi-evlerine-almiyorlar-0406141200, 5.6.14

===================================

Dostlar,

Gecenin bu ilerleyen saatinde (02:40) cömertlik bizde kalsın, “2 bravo” muz olacak..

İlki, ülkemizin nev-i şahsına münhasır, gelmiş geçmiş Genelkurmay başkanları arasında hiçbirine benzemeyen çok “özel” Necdet paşaya..

Emekli bir oramiral, bir tümgeneral ve bir tuğamirali (bildiğimiz bu kadar 3 kişi??..)
kendi evlerine, Orduevlerine almama “cezası” (!?) verdiği ve Çin işkencesi gibi 3 ay +
3 ay + 6 ay… uzatarak onları terbiye edebileceğini sanabildiği için..

İkincisi de elbete bu 3 (fazlası ??) sayın komutanın zerre ödün vermeyen
dik duruşları için..

Bu ikinci bravo yıldızlı ayrıca…

Özel paşa ayağına sıktığının farkında değil mi acaba??
O’na bu derin stratejik – taktik kurmay hatasını kimler anımsatacak ??

Sevgi ve saygıyla – kaygıyla..
05.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

SABAHATTİN ÖNKİBAR: ERDOĞAN’A ULUSLARARASI SORUŞTURMA EŞİKTE


Erdoğan’a uluslararası soruşturma eşİkte


SABAHATTİN ÖNKİBAR

İran petrolu ve doğal gazına ödemeler altınla…
Ve Dubai üzerinden kurulan Ankara-Tahran kara para hattı

Bu iddialar artık uluslararası boyut kazandı.

Dahası, İran’da bu konu bağlamında soruşturma açıldı ve
eski Devlet Başkanı Ahmedinecad’ın yardımcısı Rıza Rahimi hedefte.

Rahimi, Babek Zencani ile olan ilişkileri çerçevesinde suçlanıyor.

Zencani malum bizim bakanlarımıza rüşvet dağıttığı ileri sürülen
Reza Zarrab’ın patronu.

Evet Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın hayırsever işadamı diye lanse edip protokol listesine aldığı Reza’nın patronu Babek Zencani,
esrarengiz ilişkileri ve özel görevleri ile boy hedefi.

Zencani eğer konuşursa -ki beklenen odur-
Türkiye Başbakanının uluslararası yargı ile başı derde girebilir.

Mesela El Beşir misali hakkında tutuklama kararı bile çıkartılabilir…

Olmaz demeyin, İran’da Ahmedinecad’ın tasfiyesi,
aslında bölgedeki başka liderlerin tasfiye edileceğinin işareti gibidir.

HEPİNİZ BERABERDİNİZ

Ali Fuat Yılmazer’e göre İlker Başbuğ’u Tayyip Erdoğan tutuklatmış.

Yalnızca o değil bütün Ergenekon şüphelileri O’nun emriyle
hapse girmiş.

Keza Oda TV davası O’nun istemiyle açılmış.

Bunlar doğru mu yalan mı bilmiyorum zira Ali Fuat Yılmazer,
kendisinden hesap sorulur endişesi ile panikte ve temize çıkmak istiyor.

Bildiğim ya da kamuoyundaki yaygın kanaat, Ergenekon tertibinde Cemaat ile AKP’nin el ele, omuz omuza olduğudur.

Ek olarak Genel Kurmay eski Başkanı Başbuğ,
Tayyip Erdoğan’a rağmen tutuklanamaz…

Kazayla böyle bir şey O’na karşın olsaydı Hakan Fidan olayında olduğu gibi Erdoğan harekete geçip yasal zeminleri inşa edip
ona engel olurdu…

Özetle ne Ergenekon, Balyoz, Şike ve Oda TV gibi davalarda
Cemaat-Tayyip koalisyonu tartışılamaz.

ADAMINA GÖRE ANKET

Türkiye’de kurumlaşmış anket firmaları maalesef yoktur. Birkaçı dışında pek çoğu anket cambazıdır ve seçim dönemi vurgunlarının peşindedir.

Yakından biliyorum, bu anketçilerden kimileri yaptığı anketlerden değil yapmadığı anketlerden para kazanırlar.

Aldıkları paralar karşılığı aday ya da partiler için manüplasyon yapıp yapay rüzgarlar estirirler.

Buradan hareketle siz siz olun, bugünden başlayarak kamuoyuna
mesaj niyetine açıklanan anketlere itibar etmeyin.

Doğru anketler ise özel yaptırılan ve açıklanmayan anketlerdir ki;
büyük bir ticari grubun yaptırdığı ankete göre İstanbul’da Kadir Topbaş, Sarıgül’ün 1 puan önünde, Ankara’da Mansur Yavaş, Gökçek’in 4 puan önünde, Adana’da MHP seçimi garantiledi, İzmir ve Antalya’da CHP banko…

KILIÇDAROĞLU KENDİNİ TUNCELİ BELEDİYE BAŞKAN ADAYI ZANNEDİYOR!

Ne zaman Tunceli’ye gitse Kemal Kılıçdaroğlu’na bir haller oluyor. Kimileri aslına rücu ediyor bile diyor.

Önceki gün Tunceli meydanında yine Dersim bayrağını göndere çekti. Yetmedi, PKK ile girilen kirli bölünme süreci için, “AKP gitse de
devam eder..” diyor.

Hatırlayın, Kılıçdaroğlu benzer sözleri 2010 referandumunda etti ve seçmenden tokat yedi.

Buna karşın yine aynı şeyi söylüyor…

Amacı Tunceli selamı ile Kürtlerden oy almak ise mümkün değil zira Kürtlerin ırkçısı BDP’de, dincisi AKP’de, ortası ise bugün için maalesef yok.

Ama buna mukabil Dersim ve süreç söylemi ile Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Marmara’da oy kaybediyor haberi yok.

Kılıçdaroğlu kendini Tunceli Belediye Başkan adayı zannediyor oysa o şimdi Atatürk’ün partisi CHP’nin lideri.

FENERBAHÇE ARSLANLI YOL’DA

Önümüzdeki Pazar büyük gündür.

Futbolu fetih adına taarruza uğrayan Fenerbahçe,
Ata’nın huzuruna çıkıyor.

Hayır, bu isyan Fenerbahçe’ye hak aranmasının ötesinde
Atatürk Türkiyesi adınadır.

Dolayısı ile değil yalnızca Fenerbahçeliler değil,
bütün futbolseverler Pazar günü Anıtkabir’de olmalıdır.

Yalnızca onlar da değil.

Türkiye bölünmesin, diktatörlük tasfiye edilsin diyen bütün Ankaralılar orada olmalıdır.

Pazar günü Aziz Yıldırım’dan açık ve net olarak Fenerbahçeli seçmene vereceği mesajı bekliyoruz.

Ulusal Eğitim Derneği : MADEM İNSAN HAKLARI GÜNÜ…

LOGOSU

Ulusal Eğitim Derneği

Necatibey Cad. No: 13/13 Sıhhiye/Ankara
Tel: (0312) 229 43 25 Belgeç: (0312) 229 45 26
Eposta: ogdunyasi@gmail.com
Web: ogretmendunyasi.org
Ankara, 10 Aralık 2013

MADEM İNSAN HAKLARI GÜNÜ… 

         Dün akşam, gazeteci-yazar ve CHP İzmir Milletvekili
Mustafa Balbay serbest bırakıldı. Geçmiş olsun.

Ailesi için, dost ve arkadaşları için, partisi için, gazetesi için, olup biten bunca çirkinliklerden rahatsız olan herkes için, hepimiz için bu, sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, yıllardır yalanlarla örülen bir kara duvarın yıkılış sürecinin başladığına işaret ettiği için ayrıca önemlidir.

5 yıldır, adı Ergenekon, Balyoz, Oda TV, İnternet Andıcı gibi tümü uydurma, düzmece, tümü uzaklardan yakınlardaki işbirlikçilerle birlikte tezgâhlanıp
başta medyadakiler olmak üzere dama taşları gibi çeşitli köşelere yerleştirilen tetikçiler eliyle yürütülen bu davalar aracılığıyla gerçekleştirilen operasyonun gerçek amacı, bütünüyle Cumhuriyetin aydınlanmacı yanını, bağımsızlıkçı, devrimci, laik karakterini sıfırlamaktı. Ülkemizi emperyalizmin hizmetinde,
1 Mart 2003 Tezkeresi’nin reddi gibi olası diklenmelere karşı daha sessiz,
daha ılımlı, daha uyumlu, dikensiz gül bahçesine çevirmek içindi olup bitenler. Bu yolda önemli kazanımlar da elde etti, hem Büyük Patronlar
hem taşeronları…

Fakat gerçek amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyorlar.

Öyle değil de, bunlar, gerçekten demokrasi için, gerçekten hak hukuk ihlallerinin önüne geçmek için, gerçekten insan hakları için, gerçekten karanlığa karışan cinayetlerin sorumlularını bulmak için yapılmış olsaydı, özellikle 80’li-90’lı yıllar boyunca işlenen onca aydın cinayetinin, onca faili meçhulün,
Maraş-Sivas-Çorum-Gazi.. gibi birçok toplukıyımın önünde arkasında
yer alanlardan bir tanesi olsun aydınlatılamaz mıydı? Son beş yıldır yürütülen “cadı avı”yla bunlardan bir tanesinin aydınlandığını duyan, bilen, gören
var mıdır?

Öyleyse?…

Madem bu gün İnsan Hakları Günü!

Madem, haksız tutuklamaların zaten karşısındaymışsınız!

Madem üç yıl önce bile bunu çok kez söylemiştiniz!

Madem adalet yerini bulmuşmuş…

Bu gün yapılacak iş belli: Hiç beklemeden, bütün bu uydurma davalardan “yargıladığınızı” iddia ettiğiniz üniversite hocalarını, hukukçuları, parti yöneticilerini, subayları, gazeteci ve yazarları…

Tümünü bu gün özgürlüğüne kavuşturmalısınız. Tümünü…

Ama yetmez: Yaptıklarınızın adaletle uzaktan yakından ilgisi olmadığını itiraf edeceksiniz.

O da yetmez: Yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.

Ancak o zaman Balbay’ın aramıza dönüşü bizi daha çok sevindirecek.

Ancak o zaman ülke derin bir soluk alacak.

Ancak o zaman sizin gerçek kimliğiniz ortaya çıkacak.

Madem bu gün İnsan Hakları Günü…  

            Ne duruyorsunuz!…

Nazım Mutlu
Genel Başkan   

BALYOZ Davasında Hüküm Alanlara 29 Ekim Kutlaması Yollayın


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’
nda,

Hasdal-Hadımköy-Silivri- Mamak- Sincan- Şirinyer-Buca-Muğla

Cezaevlerindeki Atatürkçü-Vatansever  Tutsaklarla Dayanışmak için

  • Tutsaklara Bir Kartpostal Gönder!

Hasdal-Hadımköy-Silivri- Mamak- Sincan- Şirinyer-Buca-Mugla  Cezaevlerindeki
Atatürkçü-Vatansever  Tutsaklara  29. Ekim Cumhuriyet  Bayramı Nedeniyle
Kartpostal gönderme kampanyasına katıl!

Değerli ve Onurlu Türk insanı,

Bildiğiniz gibi AB-D talimatlarıyla Türkiye’de birçok Atatürkçü-Vatansever çeşitli tarihlerde ve yıllardır “Ergenekon, Poyrazkoy, Balyoz, Kafes, Atabeyler, Casusluk vb. gibi” tertipler ve senaryolar çerçevesinde, BOP projesini gerçekletirmek için, dayanaksız bir biçimde işbirlikçi Fetullahçı gladyo ve AKP Hükümeti “mahkemeleri” tarafından tutuklanmışlar ve Hasdal-Silivri- Mamak- Sincan- Şirinyer Cezaevlerine Tutsak olarak konmuşlardır.

Hepimizin de bildiği gibi, her dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Ulus Devletini, karşılıksız, ölümüne seven ve savunan bu kahraman insanlar, işbirlikçilerin ve onların efendisi olan ABD ve AB emperyalistlerinin karşısında Türk’ün şerefini, haysiyetini ve onurunu temsil etmekten bir adım geri durmamışlardır.

Biz yurtiçinde, yurtdışında ve tüm Türk coğrafyasında yaşayan, kalbi ve beyni Vatan ve Türk Dünyası’nın istikbali ve ebediyeti için çarpan her Türk’ün bu kampanyaya katılarak, Atatürkçü düşünceyi, Devleti ve Milleti kimsenin silemeyeceğini göstermek amacıyla ve 29. Ekim Cumhuriyet  Bayramımız  münasebetiyle,  tutsaklara kartpostal gönderme kampanyasına katılması gerektiğine inanıyoruz.  Bu amaçla, Atatürkçü yaşam tarzını benimseyen, savunan ve yaşayan bu kahraman önderlerle tek vücut olduğumuzu göstermek için her bir vatansevere ayrı ayrı kartpostal göndermeye ve bu konuda Atatürk’ün yaşam felsefesini benimseyen ve savunan her Türk ve Türk dostunu irili ufaklı düşmana karşı tek yürek olmaya çağırıyoruz.

  • Şimdi Atatürkçü-Vatansever önderlere sahip çıkma ve kampanya zamanı!

Kartpostal gönderme Kampanyasına haydi sen de katıl!

Atatürkçü VATANSEVERLER, Anavatan ve Türk Dünyası Sağolsun!

Ne Mutlu Türküm Diyene!

BU MESAJI tüm Türk Site ve iletişim ağlarına, gazetelere, televizyonlara, radyolara, dergilere, kurumlara, derneklere, sendikalara, vakıflara, Siyasi Partilere, Barolara ve diğer ilgili kuruluşlara  iletmeyi görev sayacağınızı umuyor ve bunu önemle
RİCA EDİYORUZ.

Saygılarımızla,

Türklere Soykırım Araştırma Vakfı, Lahey, Adına,

Sefa M. Yürükel,
Başkan

Lahey/Hollanda

Yazışma adresi : Turkish Genocide Research Foundation, postbus 13252 2501 EG Den Haag, Holland/Hollanda
Tel.. 0031686257388, 0047 95298366

sefamyurukel65@gmail.com
(Banka numarasi) Turkish Genocide Research Foundation,
Account nr:ABN AMRO IBAN NR: NL91ABNA0 52 23 36 841,

Den Haag, Holland/Hollanda

===================================

BALYOZ Davasında Hüküm Alanların (9.10.13) Adresleri

CEZAEVİ ADRESLERİ

HASDAL ASKERİ CEZAEVİ İÇİN ADRES:
3.KOLORDU KOMUTANLIGI ASKERİ CEZA VE TUTUKEVİ MD.LÜGÜNE
HASDAL –  İSTANBUL

HADIMKÖY ASKERİ CEZAEVİ İÇİN ADRES:
GANİ AKMAN KIŞLASI, CEZAEVİ HADIMKÖY – İSTANBUL

MALTEPE ASKERİ CEZAEVİ İÇİN ADRES:
MALTEPE ZIRHLI TUGAY ASKERİ CEZA VE TUTUKEVİ MALTEPE- İSTANBUL

MAMAK ASKERİ CEZAEVİ İÇİN ADRES: MAMAK ASKERİ CEZAEVİ
TURGUT ÖZAL BULV. ORGENERAL EŞREF AKINCI KIŞLASI, MAMAK/ANKARA

ŞİRİNYER ASKERİ CEZAEVİ İÇİN ADRES:
EGE ORDU KOMUTANLIĞI, ŞİRİNYER ASKERİ CEZA VE TUTUKEVİ BUCA/İZMİR

SİLİVRİ İÇİN ADRES : SEMİZKUMLAR MAHALLESİ, SİLİVRİ CEZA İNFAZ KURUMLARI KAMPÜSÜ  … NO.LU L TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU, KOĞUŞ …- …  SİLİVRİ / İSTANBUL

NOT: (Silivri’de koğuşlar ve bloklar için ayrı yazmak gerekiyor ve oraya mektuplar
en erken 1 ayda gidiyor …!!!)

ASKERİ CEZAEVLERİ İÇİN ADRES: KİŞİLERİN İSİMLERİNİ YAZIP göndermek yeterli.

SİNCAN İÇİN ADRES: ANKARA 1 NOLU F TİPİ YÜKSEK GÜVENLİKLİ KAPALI
CEZA İNFAZ KURUMU 
SİNCAN / ANKARA

İZMİR BUCA KAPALI-AÇIK CEZA İNFAZ KURUMU İÇİN ADRES:
BARIŞ MAH., MENDERES CAD., NO: 108 BUCA / İZMİR
TEL: 0 232 487 1366  FAKS: 0232 487 1365  GSM : 0 506 600 6280

HASDAL, HADIMKÖY ve MALTEPE’DE KALANLAR (Balyoz)

(LİSTE RÜTBE SIRASINA GÖRE KENDİ İÇİNDE SOYADINA GÖRE ALFABETİKTİR)

Adı Soyadı                                                                   YERİ

Turgut ATMAN
Koramiral Deniz CORA                                                  Hadımköy

Erdem Caner BENER
Tümamiral Ahmet Sinan ERTUĞRUL                               Hadımköy

Ayhan GÜMÜŞ

Gürbüz KAYA
Hv.Tümgeneral Bülent KOCABABUÇ                              Hadımköy

Kubilay BALOĞLU
E.Tuğa. Abdullah GAVREMOĞLU                                   Hasdal
Tuğamiral Ali Sadi ÜNSAL                                              Hadımköy

Fahri Can YILDIRIM

Dz.Kur.Alb. Kadri Sonay AKPOLAT                                Hadımköy

Dz.Kur.Alb. Enver AKSOY                                             Maltepe

Dz.Kur.Albay Muharrem Nuri ALACALI                          Hadımköy
Dz.Kur.Albay Nihat ALTINBULAK                                  Hadımköy

Dz.Kur.Albay Utku ARSLAN                                          Hasdal

Erdinç ALTINER

Dz.Kur.Albay Ergün BALABAN                                     Hasdal

Mustafa Haluk BAYBAŞ
Dz.Kur.Albay Servet BİLGİN                                         Hasdal

Hv.Kur.Alb. Şenol BÜYÜKÇAKIR                                   Hadımköy

Dz.Kur.Alb. Yaşar Barbaros BÜYÜKSAĞNAK                Hasdal

Çetin CAN
Alpay ÇAKARCAN
Dz.Kur.Alb. Taylan ÇAKIR                                            Hadımköy

Önder ÇELEBİ
Davut İsmet ÇINKI
Mehmet ÇOLPAN
Dz.Kur.Alb. Mehmet Cenk DALKANAT
Ahmet DİKMEN
J.Kur.Alb. Kahraman DİKMEN                                       Hasdal

Hv.Per.Kur.Alb. Hüseyin DİLAVER                                 Hadımköy

Dz.Kur.Alb. Faruk DOĞAN                                             Hasdal

Dz.Kur.Alb. Tayfun DUMAN                                           Hadımköy

Hv.Hak.Albay Ahmet ERDEM                                         Hadımköy

Celal Kerem EREN
Hv.Kur.Alb. Mehmet ERKORKMAZ                                 Hadımköy

Ayhan GEDİK
Ramazan Kamuran GÖKSEL
Dz.Kur.Alb Derya GÜNERGİN                                       Maltepe

Dz.Kur.Alb. Ender GÜNGÖR                                         Hadımköy

Bülent GÜNÇAL
Alb. Yüksel GÜRCAN
Ahmet HACIOĞLU
Hüseyin HANÇER
Cenk HATUNOĞLU
Dz.Alb. Meftun HIRACA                                                Hasdal

Dz.Kur.Alb. Zafer Erdim İNAL                                       Maltepe

Ender KAHYA
Alpar KARAAHMET
Bahadır Mustafa KAYALI
Engin KILIÇ
Dz.Kur.Albay Kıvanç KIRMACI                                     Hasdal

Mehmet Cem KIZIL
Jnd.Alb. Mustafa KOÇ                                                  Hadımköy

Dz.Kur.Albay İbrahim Özdem KOÇER
Dz.Kur.Alb. Ayhan Türker KOÇPINAR                           Hasdal

Cengiz KÖYLÜ
J.Kur.Alb. Erhat KUBAT                                               Hadımköy

Alb. Sefer KURNAZ                                                      Maltepe

Kur.Albay Dr. Ahmet KÜÇÜKŞAHİN                              Hasdal

Mehmet Baybars KÜÇÜKATAY
Abdullah Cüneyt KÜSMEZ
Dz.Kur.Albay Ümit METİN                                             Hadımköy

Rafet OKTAR
Dz.Kur.Albay Mehmet Cem OKYAY
Dz.Kur.Albay Bülent OLCAY                                         Maltepe

Dz.Kur.Albay Derya ÖN                                               Hasdal
Dz.Kur.Albay Mehmet ÖRGEN                                      Hadımköy

Emin Hakan ÖZBEK
J.Kur.Alb. Murat ÖZÇELİK                                            Hadımköy

J.Kur.Alb. Hüseyin ÖZÇOBAN                                       Hasdal
Dz.Kur.Alb. Hasan ÖZYURT                                          Maltepe

Dz.Müh.Alb. Devrim REHBER                                       Hasdal

Dz.Kur.Alb. Murat SAKA
Mesut Zafer SARI
Hv.Plt.Kur.Alb. Namık SEVİNÇ                                     Hadımköy

Dz.Kur.Alb. Aydın SEZENOĞLU
Dz.Kur.Alb. Hannan ŞAYAN
Dz.Hak.Alb. Ali Cengiz ŞİRİN                                       Hasdal

Dz.Albay Dora SUNGUNAY
Dz.Kur.Alb. Bayram Ali TAVLAYAN                              Hadımköy

Dz.Kur.Alb. Aykar TEKİN                                             Hasdal

Dz.Kur.Alb. Ali Yasin TÜRKER                                     Maltepe

Dz.Kur.Alb. Ali TÜRKŞEN
Levent Kerim UÇA
Dz.Kur.Alb. Ertuğrul UÇAR                                          Hasdal

Dz.Hak.Alb. Onur ULUOCAK                                       Hadımköy

Dz.Kur.Alb. Fahri Yavuz URAS                                    Maltepe

Dz.Kur.Alb. Murat ÜNLÜ
Dz.Alb. Fatih Uluç YEĞİN
Hanifi YILDIRIM
Necmi YILDIRIM
Albay Recep YILDIZ
Aziz YILMAZ
Dz.Yb. Armağan AKSAKAL
Dz.Kur.Yb. Mehmet AYGÜN
Dz.Yarbay Levent ÇEHRELİ
Yarbay Mehmet Ferhat ÇOLPAN
Yüksel GÜRCAN
Nail İLBEY
Dz.Kur.Yb. Ercan İRENÇİN
Dz.Yb. Ercan KİREÇTEPE
Gürkan KOLDAŞ
Süleyman Namık KURŞUNCU
Necdet Tunç SÖZEN
Fatih ALTUN
Mehmet Cem ÇAĞLAR
Eren GÜNAY
Erme ONAT
Özgür Ecevit TAŞÇI
Refik Levent TEZCAN
Kemalettin YAKAR
Mehmet ULUTAŞ
Muhammed SARIKAYA
Cihan ARIK
Teğmen Emre BALTACI
Mehmet Ali ÇELEBİ
İlhan BULAYIR
Astsubay Ali Oktay ŞAHBAZ                                        Hasdal

HASDAL’da KALANLAR (Gizli Belge Davası)

J.Mu.Yzb. Hamza KAYA                                              Hasdal

MAMAK CEZAEVİNDE KALANLAR – (Sözde Balyoz)

Hv.Tuğgeneral Mehmet ELDEM
Şafak YÜREKLİ
Yusuf AFAT
Gürsel ÇAYPINAR
Hakan İsmail
Hüseyin Ali DEMİR
Haldun ERMİN
Dz.Albay Cahit Serdar GÖKGÖZ
Dz.Kur.Albay Nuri Selçuk GÜNERİ
Taner GÜL
Yavuz KILIÇ
Dz.Kur.Albay Hakan Mehmet KÖKTÜRK
J.Kur.Alb. Mustafa ÖNSEL
Dz.Kur.Albay Murat ÖZENALP
İbrahim Koray ÖZYURT
Erhan ŞENSOY
Dz.Kur.Albay Berker Emre TOK
Hüseyin TOPUZ
Dz.Kur.Alb. Sinan TOPUZ
Yusuf Volkan
Dz.İsth.Yb. Cemalettin BOZDAĞ
Kürşad Güven ERTAŞ
Yusuf KELLELİ
Hüseyin TOPUZ
Ayhan Erdinç ATİK

MAMAK CEZAEVİNDE KALANLAR – (Sözde Gizli Belge)

Bülent ACACelalettin AKÇİL
Top.Kur.Alb. İrfan BULUT
Hami ÇETİNER
Engin ÇIRAKOĞLU
Mete Varol GÜNEŞ
J.Mu.Alb. Erdal ÖZKAN
İsth.Kur.Alb. Erdal ŞENER
Hv.Plt.Kur.Yb. Oğuz OKUYUCU
P.Bnb. Merdin KIŞKAN

SİLİVRİ CEZAEVİNDE KALANLAR (Sözde Balyoz ve Ergenekon)

Sevgi ERENEROL

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 8 nolu L Tipi Cezaevi, C-1 Koğuşu Silivri/İSTANBUL

E.Orgeneral Çetin DOĞAN
E.Tümamiral Deniz KUTLUK
E.Tümamiral Aydın GÜRÜL

Semizkumlar mahallesi, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş F-9 Alt Silivri/İSTANBUL

E.Org. İlker BAŞBUĞ
E.Org. Hurşit TOLON
E.Org. Tuncer KILINÇ

Semizkumlar mahallesi, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş F-9 Üst Silivri/İSTANBUL

Cem GÜRDENİZ
S. Okan KIRÇİÇEK
E.Tuğa. Alaettin SEVİM
E.Hv.Tuğg. Haluk SELVİ
Levent ERKEK
Dursun ÇİÇEK
E.Jan.Alb. Cemal TEMİZÖZ
E.Hv.Alb. Yusuf Ziya TOKER
E.Alb. Fuat SELVİ

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş C-10 Silivri/İSTANBUL                           

E.Orgeneral Hasan IĞSIZ

E.Tuğamiral Hasan HOŞGİT
E.Tuğamiral Hüseyin HOŞGİT
E.Tümamiral Özer KARABULUT
E.Koramiral Feyyaz ÖĞÜTÇÜ
E.Tümamiral Engin BAYKAL
E.Dz.Kur.Alb. Ümit ÖZCAN    5 B8 de mi?
Turgut KETKEN

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş C-19 Silivri/İSTANBUL

E.Hv.Korg. Korcan POLATSÜ
E. Hv.Korg. Ziya GÜLER
E.Tümg. Nuri Ali KARABABA
Beyazıt KARATAŞ
E.Hv.Tümg. Nedim Güngör KURUBAŞ
E.J.Alb. Kubilay AKTAŞ
E.P.Kur.Alb. Suat AYTIN
E.Alb. Mehmet YOLERİ

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş C-8 Silivri/İSTANBUL

Nuri ÜSTÜNER
E.Yb. Mehmet Seyfettin ALEVCAN

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş C-7 Silivri/İSTANBUL

E.Kora. Lütfü SANCAR
E.Korg. Hayri GÜNER
E.Korg. Doğan TEMEL
E.Tüma. Taner BALKIŞ
E.Tuğa. Mustafa KARASABUN
E.Tuğa. Turgay ERDAĞ
Sencer BAŞAT

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş C-4 Silivri/İSTANBUL

Hakan SARGIN

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş C-3 Silivri/İSTANBUL

E.Tümg. Uğur UZAL
E.Tüma. Fikret GÜNEŞ
E.Tuğa. Cem Aziz ÇAKMAK
E.Tuğa. Hakan ERAYDIN
E.Tuğa. İsmail TAYLAN
E.Tuğa. Fatih ILGAR

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 5 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş C-2 Silivri/İSTANBUL

E. Org. Bilgin BALANLI
A.Can ERENOĞLU
İsmail TAŞ
E.Tüma. Ali Semih ÇETİN
Yalçın ERGÜL
Osman KAYALAR
Mustafa Erhan PAMUK

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 5 nolu Kapalı Cezaevi, Koğuş B-8 Silivri/İSTANBUL

E.Tümg. Tuncay ÇAKAN

E.Tuğg. Mehmet Kaya VAROL
E.Tuğg. Halil KALKANLI
E.Tuğg. İzzet OCAK
E.Alb. Bülent TUNCAY

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 5 nolu Kapalı Cezaevi, Koğuş B-10 Silivri/İSTANBUL

E.Korg. Mehmet ERÖZ
E.Tümg. Ahmet YAVUZ
E. Tümg. Hasan Fehmi CANAN
E.Tuğg. Suha TANYERİ
E.Tuğg. İhsan BALABANLI

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 4 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş B-11 Silivri/İSTANBUL

Mustafa DÖNMEZ

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 4 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş B-9 Silivri/İSTANBUL

E.Korg. Ayhan TAŞ
E.Korg. Metin Yavuz YALÇIN
E.Tümg. Abdülkadir ERYILMAZ
E.Tümg. Behzat BALTA
E.Tümg. R.Rıfkı DURUSOY
E.Tuğg. Bulut Ömer MİMİROĞLU
E.Tuğg. Faruk Oktay MEMİOĞLU
E.Tuğg. Süha TANYERİ

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 4 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş B-8 Silivri/İSTANBUL

E.Ora. Özden ÖRNEK
E.Org. Halil İbrahim FIRTINA
E.Org. Şükrü SARIIŞIK

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 4 nolu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Koğuş B-7 Silivri/İSTANBUL

Mehmet OTUZBİROĞLU
Kadir SAĞDIÇ
Korkut ÖZARSLAN
Yurdaer OLCAN
Haydar Mücahit ŞİŞLİOĞLU
A. Bertan NOGAYLAROĞLU
Mustafa İLHAN
Hakan BÜYÜK

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 4 no.lu L Tipi Cezaevi, B-5 Koğuşu, Silivri/İSTANBUL

E.Tuğg. Mustafa Kemal TUTKUN
Mustafa ÇALIŞ

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 4 no.lu L Tipi Cezaevi, B-4 Koğuşu, Silivri/İSTANBUL

E.Alb. Muzaffer TEKİN
Mehmet Fikri KARADAĞ

Semizkumlar Mah., Silivri Kapalı Cezaevi ve İnfaz Kurumları Kampüsü, L Tipi, 1 nolu Cezaevi, F-9, Üst koğuş, Silivri/İSTANBUL

Kemal AYDIN
E.Kur.Alb. Orhan ÇOBAN

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 1 nolu Kapalı Cezaevi, Koğuş F-8 Silivri/İSTANBUL

Ahmet Tuncay ÖZKAN
Hikmet ÇİÇEK
Mehmet Deniz YILDIRIM

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 1 nolu Kapalı Cezaevi, F-7 Koğuşu Silivri/İSTANBUL

Semih Tufan GÜNALTAY

Semizkumlar Mah., Silivri Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumları Kampüsü, L Tipi, 1 nolu Cezaevi, F-6 Üst Koğuş, Silivri/İSTANBUL

Doğu PERİNÇEK
Mehmet Bedri GÜLTEKİN
Erkan ÖNSEL

Semizkumlar Mah., Silivri Kapalı Cezaevi ve İnfaz Kurumları Kampüsü, L Tipi, 1 nolu Cezaevi, F-3, Silivri/İSTANBUL 

E. Bnb. Fikret EMEK

Semizkumlar Mah., Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 1 nolu L Tipi Cezaevi, F-3 Üst Tecrit Hücresi, Silivri/İST

E.Astsb. Oktay YILDIRIM
Turhan ÖZLÜ
Mehmet DEMİRTAŞ

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 1 nolu Kapalı Cezaevi, Koğuş F-2 Silivri/İSTANBUL

Gazi Üsteğmen Av.Serdar ÖZTÜRK (Ankara’ya gelmek için müracaat etti)

E.Dz.Bnb. Levent BEKTAŞ
E.Alb. Mustafa Levent GÖKTAŞ

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 1 nolu Kapalı Cezaevi, Koğuş B-4  Silivri/İSTANBUL

Prof. Dr. Yalçın KÜÇÜK – Oda TV – Ergenekon 2
Prof.Dr. Fatih HİLMİOĞLU – Ergenekon 2
Durmuş Ali ÖZOĞLU

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 1 nolu Kapalı Cezaevi, Koğuş B-2  Silivri/İSTANBUL

Prof.Dr. Kemal ALEMDAROĞLU
E.Alb. Hasan Atilla UĞUR – Ergenekon 2
E.Dz.Yzb. Hasan Ataman YILDIRIM – Ergenekon 2 ve İnternet Andıcı

Semizkumlar Mah., Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Silivri 1 nolu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Koğuş B-1 Silivri/İSTANBUL

SİLİVRİ’DE OLAN ANCAK CEZAEVİ VE KOĞUŞU BELLİ OLMAYANLAR

Soner POLAT
E.Dz.Kur.Alb. Halit Nejat AKGÜNER
E.Hv.Kur.Alb. Osman BAŞIBÜYÜK
E.Öğr.Alb. Berna DÖNMEZ
E.Dz.Kur.Alb. Osman Fevzi GÜNEŞ
E.Kur.Alb. Emin KÜÇÜKKILIÇ
E.Dz.Kur.Alb. Aşkın ÖZTÜRK
E.Alb.Erden ÜLGEN
E.Bnb. Gürkan YILDIZ
E.Dz.Yb. Binali AYDOĞDU
E.Dz.İk.Yb. Turgay YAMAÇ

SİNCAN CEZAEVİNDE KALANLAR – (Sözde Balyoz)

E.Korg. Nejat BEK
E.Korg. Engin ALAN
E.Hv.Korg. Rasim ARSLAN
Rıdvan ULUGÜLER
E.Tümg. Bekir MEMİŞ
E.Tümg. Salim Erkal BEKTAŞ
E.Alb. Erdal AKYAZAN
E.Dz.Alb. Ökkeş Alp KIRIKKANAT
E.Hv.Hak.Alb. Ahmet Zeki ÜÇOK
Memiş Yüksel YALÇIN

SİNCAN CEZAEVİNDE KALANLAR – (Sözde Ergenekon)

Mustafa BALBAY, CHP İzmir Milletvekili
Sincan L Tipi 1 No.lu Nizamiye, F-6 Alt Koğuş

ŞİRİNYER ASKERİ CEZAEVİNDE KALANLAR

(İZMİR Sözde-Gizli Belge Davası)

Bülent ACAR
İdris ACARTÜRK
Celalettin AKÇİL
Erhan Murat AKDENİZ
Top.Kur.Alb. İrfan BULUT
Hami ÇETİNER
Engin ÇIRAKOĞLU
Ömer Faruk ERDOĞAN
Mete Varol GÜNEŞ
J.Kur.Alb. Durmuş Eray GÜÇLÜER
J.Mu.Alb. Erdal ÖZKAN
Tbp.Kd.Alb. Ergün ÖZKAN
İsth.Kur.Alb. Erdal ŞENER
Hv.P.Alb. Aydın ŞİT
Kr.Plt.Kur.Alb. Mehmet Metin TURAN
Özgür Özcan ALTINBULAK
Hv.Plt.Kur.Yb. Nuri DERELİ
Bkm.Yb. Tamer NALBANT
Hv.Plt.Kur.Yb. Oğuz OKUYUCU
J.Yb. Emin Uğur ÖZAÇIK
Hv.Plt.Kur.Yb. Murat POLAT
P.Yb. Ümit TOPALOĞLU
Bülent AKBAŞ
J.Mu.Bnb. Süreyya DOĞAN
P.Bnb. İhsan GÖKOĞLAN
P.Bnb. Merdin KIŞKAN
Hv.Per.Bnb. Yavuz PEHLİVAN
Asuman ÜNLÜ
Engin KARATEKİN
Öğr.Yzb. Andaç KESKİN
Kr.Plt.Ütğm. Emre ASLAN
Dz.Kd.Ütğm. Anıl BİLGİN
Onur SÜER
Sunay AKKAYA
Hv.Bşçvş. İlter HALAÇ
Sağ.Üçvş. Davut YILDIZ
Hv.Kd.Çvş. Serhat HASTÜRK
Hv.Kd.Çvş. Saygın ÖZDEMİR

Şirinyer Askeri Cezaevi – (Sözde Balyoz)

Dz.Alb. Mete DEMİRGİL
Dz.P.Kur.Alb. Mücahit ERAKYOL (Bayramdan sonra)
Dz.Kur.Alb. Mehmet Koray ERYAŞA (Bayramdan sonra)
Dz.Alb. Aşkın ÜREDİ
Oğuz TÜRKSOYU

BUCA CEZAEVİ

Atilla ÖZLER

MUĞLA E TİPİ CEZAEVİ

Merdan YANARDAĞ

28 ŞUBAT SORUŞTURMASI (TOPLAM 20 TUTUKLU)

SİNCAN CEZAEVİ  (18 kişi)                    

E. Orgeneral Çevik BİR
E. Orgeneral Orhan YÖNEY (13 Şubat 2013)
E. Korgeneral Vural AVAR
E. Korgeneral Tevfik ÖZKILIÇ (Balyoz’dan tahliye)
E. Korgeneral Köksal KARABAY (13 Şubat 2013)
E. Koramiral Altaç ATILAN (13 Şubat 2013)
E. Koramiral Aydan EROL (15 Şubat 2013)
E. Tümgeneral Erol ÖZKASNAK
E. Tümgeneral Çetin DİZDAR
E. Tümgeneral Kenan DENİZ
E. Tümgeneral Ayhan CANSEVGİSİ (14 Şubat 2013)
E. Tümgeneral Şevket TURAN (15 Şubat 2013)
E. Tuğgeneral Refik ZEYTİNCİ (14 Şubat 2013)
E. Tuğgeneral Ünal AKBULUT
E. Tuğgeneral İdris KORALP
E. Albay Hüsnü DAĞ
E. Albay Ruşen BOZKURT
E. Albay Cengiz ÇETİNKAYA

SİLİVRİ CEZAEVİ (2 kişi)

E. Orgeneral Çetin DOĞAN
E. Orgeneral Şükrü SARIIŞIK

28 Şubat Davasından 37 kişi TAHLİYE oldu. – 14 Haziran 2013

Ergenekon Davasında 13 kişi TAHLİYE oldu – 05 Ağustos 2013

28 Şubat Davasında 1 kişi TAHLİYE oldu – 02 Eylül 2013

28 Şubat Davasında 9 kişi TAHLİYE oldu – 05 Eylül 2013

İzmir Gizli Belge Davasından 13 kişi TAHLİYE oldu – 27 Eylül 2013

28 Şubat Davasından 8 kişi TAHLİYE oldu – 01 Ekim 2013

Balyoz Davasından 88 kişi TAHLİYE oldu – 09 Ekim 2013

Hukuk yıkıldı ama biz yıkılmadık! Ne yapılmalı??


Dostlar
,
Sn. Nilgül Doğan örnek bir dik duruş sergilemekte.
Kendisini saygı ve hayranlıkla selamlıyor ve destekliyouz.,

Dağılmanın ve savaşımı büsbütün teslim etmenin zamanı değildir.Her şeye karşın direnilecek ve bu karar hukuk tarihinin,
dünya insan hakları savaşımları tarihinin çöplüğünde yerini alacaktır.

Bu karar, başında “TÜRK MİLLETİ ADINA” denilmekle birlikte gerçek böyle değildir.

Yüksek yargıya da siyaset bulaşmış ve adalet, hukuk dışı kimi gerekçelere
gözü kapalı kurban edilmiştir. Yüz kızartıcı bir tablo ile karşı karşıyayız.

Bize göre karar düzeltimi (tashih-i karar) isteminin anlamı yoktur, zaman yitiğidir;
aynı Daire (9. Ceza Dairesi) bu kararında herhangi bir düzeltme yapmayacaktır.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru da (md. 148) çıkmaz sokaktır.
Gerek Yargıtay gerekse Danıştay 12 Eylül 2010’da yapılan referandumla onaylanan
26 maddelik anayasa değişikliği kapsamında yeniden yapılandırılan HSYK tarafından adeta baştan kurulmuş gibidir. Yargıtay’a yeni atanan 160 üye blok olarak davranmış,
1. Başkan ve Daire Başkanları böylelikle belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi ise Cumhurbaşkanı’nın (Abdullah Gül) atamaları ile eski 2-3 üyesi dışında tümüyle yenilenmiştir.

Bu bakımdan, İHAS (İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi) bağlamında AİHM’ne (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) “ivedi” kaydı ile özel bir başvuru yapılması uygun olur. Bu başvuruda gerekçe olarak, iç hukuk yollarının biçim olarak bitmemekle birlikte gerçekte bittiği, sonucun belli ya da kuvvetle öngörülebilir olduğu,
bu yolda oyalanmanın en az 2 yıl gibi bir süre daha yersiz ve haksız gecikme anlamına geleceği, çoğu yaşlı olan hükümlülerin bu süre içinde sağlıklarının daha da bozulabileceği hatta yaşamdan kopabilecekleri, adaletin gerçekleşmesinin 2 yıl daha geciktirilmesinin kabul eilemeyeceği, adaletin zaten uzun yıllardır katledilmekte olduğu… içerikli savunma yapılabiir.
Bir başka yol… bir başka yol… Hukuk uzmanları bulmalıdırlar..”Yargılamanın yenilenmesi”nin olanağı var mıdır?
Özellikle 11. CD verilerinin yüzlerce sahtecilik içermesi karşısında
ek-yeni bilirkişi raporlarıyla bu istem ileri sürülebilir mi?

  • KÖKLÜ ÇÖZÜM                                         :

1. Türk Ulusu, tüm bu karabasan tablosunun AKP iktidarının ürünü olduğunu görmeli
ve 30 Mart 2014’teki yerel seçimden başlayarak bu partiyi alaşağı etmelidir.
2. Bu amaçla AKP karşıtı tüm siyasal partiler MUT – LA – KA seçim işbirliği
yapmalıdır.
3. AKP karşıtı tüm siyasal partiler yaygın mitinglerle halkı yerel seçimlere taşımalıdır.
4. Genel seçimlerde de yine AKP karşıtı tüm siyasal partilerin MUT – LAK seçim
işbirliği
ile bu taşeron siyasetten kurtulmak ve kurbanların saygınlıklarını
hızla iade etmek.. Ardından da tüm hukuksuzluk yapanlardan hesap sormak..

Türkiye’yi çok daha zor yıllar bekliyor..
Fakat ülkemiz bu cendereden de çıkacak ve daha da güçlenerek
Cumhuriyetimiz sonsuza dek yaşayacak, yaşatılacaktır..

Büyük ATATÜRK‘ün öngörüsü – vasiyeti bu yöndedir.

Yıllardır zindanda en ağır bedelleri ödeyen
Mustafa Kemal’in askerleri birer onur anıtı gibidirler..
İŞGAL ya da DÜŞMAN HUKUKU’nu göğüslemektedirler.

Mustafa Kema’in askerleriyiz; VATAN SAĞOLSUN!

Sizlere selam olsun en ağır koşullarda bile “vatan sağolsun” diyebilen
Mustafa Kemal’in gerçek askerleri!

Hep birlikte bir kez daha kazanacağız; omuz omuza, el ele ve yürek yüreğe!
Çünkü bizler tarihsel ve evrensel olarak doğru olanın, ilerlemenin savunucularıyız.
Ne yazık ki insanlık tarihinde AYDINLANMA süreci çoook uzun yıllar alıyor ve çoook sancılı oluyor..

Tek bir örnek : 1789’un Fransız şanlı devrimini General Napolyon yıkmış,
halk yeniden kurmuştu. Son olarak 1958’de bir başka general DeGaulle‘in kurduğu
5. Cumhuriyet, tüm görkemiyle ve giderek pekişerek Fransız insanının
başını taçlandırmakta.

Sevgi ve saygı ile.
10.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Hukuk yıkıldı ama biz yıkılmadık!

“Ülke gitti eşler içeride olsa ne olur?”

Türk Ordusu’na inen “Balyoz” Yargıtay kararınca onandı.
Genelkurmay Başkanlığı karar duruşması öncesi tutuklu komutanların yakınlarına çikolata gönderdi.
Tutuklu yakınları hem Genelkurmay’a hem de kararlara tepki gösterdi.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde Balyoz Davası’nın karar duruşması yapıldı.Karar öncesi polis Yargıtay binası önünde sıkı güvenlik önlemleri aldı.Balyoz kararı öncesi Yargıtay binası önünde ilginç bir olay yaşandı.
Genelkurmay Başkanlığı, Balyoz Davası sanıklarına da
duruşmadan bir gün önce Kurban Bayramı nedeniyle çikolata gönderdi.

Balyoz sanığı gazi Albay Hasan Basri Aslan’ın eşi Nefise Aslan,
çikolatayı kapıda bekleyen basın mensuplarına dağıttı.

Nefise Aslan, üzerinde Türkiye haritası ve ay-yıldız bulunan kutuyu sinirlenip yere atınca polisler tutanak tutmak istedi. Aslan, kutuyu yerden aldı ve tutanak tutulmadı.

Nefise Aslan, “Geçen bayram, yap-boz kule (jenga) tahta oyuncak hediye gönderdiler. Hayatımız gibi. Yapın bozun diyorlar. Hayatımız karardı. Bu bayram da duruşmadan önce Genelkurmay’dan çikolata gönderdiler. Çikolatayı dışarıda basın mensuplarına dağıttım. Kutuyu da sinirlendim yere atım. Kutunun üzerinde bayrak olduğunu görseydim zaten yere atmazdım. PKK ile mücadele ederken, aslansın kaplansın diye Doğu’ya gönderdiler, şimdi PKK’lılar başköşede bizimkiler hapiste.” diye konuştu.

Karar öncesi Yargıtay’a gelen eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi Nilgül Doğan,

  • “Ülke gitti, bitti. Eşler içeride olsa ne olur olmasa ne olur?”
    diye tepki gösterdi. 

Kararı tutuklu komutanların yakınları ve basın mensuplarının yanı sıra CHP Milletvekilleri Mahmut Tanal, Gürkut Acar, Atilla Kart ve Dilek Akagün Yılmaz da izledi.

Karar açıklandı. 237 komutana verilen hapis cezasını onayan Yargıtay kararı tutuklu komutanların yakınlarını gözyaşlarına boğdu.

ulusalkanal.com.tr

======================================