Etiket arşivi: ‘Bağımsız Kürdistan’

AKP anayasayı ihlal ediyor

AKP anayasayı ihlal ediyor

portres_yakisikli

 

Av. Şahin MENGÜ
AYDINLIK, 26.2.15

 

 

ABD ile imzalanan ve Mart ayında (AS : 2015) uygulanmaya başlanacak “Eğit-Donat” protokolü/anlaşmasının 2 Ekim 2014’te TBMM’de onaylanan Tezkere kapsamında olduğu kabul ediliyor ki, iktidar bu protokolün TBMM’de onaylanmasına gerek duymuyor.

2 Ekim 2014 tezkeresi incelendiğinde “Suriye ve Irak’taki terörist örgütlere karşı ülkemizin güvenliğinin sağlanması amacıyla TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesine ve aynı amaçla, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verildiği..” görülecektir.

Ayrıca TSK, açılan kumpas davaları ile asimetrik psikolojik harekata maruz bırakılarak yıpratılmasına karşın, hiç kimsenin yardım ve desteği olmadan, gerek İŞİD’i gerekse PKK ve PYD’yi rahatlıkla tepeleyip yok edebilecek ve kabiliyete (AS: olanak ve yeteneğe) sahiptir.

“Eğit-Donat” projesinde Türkiye’de sığınmacı olarak bulunan Suriyeliler arasından seçilecek “savaşçıların” eğitilmesi ve silahlandırılması vardır.

2 Ekim tezkeresinde böyle bir hüküm yoktur, çünkü içeriği bilinmeyen bir sözleşmeye
peşin peşin onay verilmesi söz konusu olamayacağı gibi, bu hukuksal olarak da olanaklı değildir.

Bu protokol Türkiye ile ABD arasında imzalanan yeni bir anlaşmadır. Bu nedenle TBMM’nin görev ve yetkilerinin sayıldığı Anayasa‘nın 87. maddesine göre, bu anlaşmanın onaylanmasının TBMM tarafından uygun bulunması gerekmektedir.

Nitekim, anayasamızın “Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla
uygun bulmasına bağlıdır”
demektedir.

Bu protokol / anlaşma 2 Ekim 2014 günü Meclis’te onaylanan tezkerenin izin verdiği bir durum değil, yeni bir anlaşma ve yeni bir durumdur. Çünkü ABD’li bir grup askerin bu Protokole dayanarak Türkiye’ye gelmeleri ve ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacılar arasından seçilecek “savaşçıları” eğitmeleri söz konusudur.

Bu nedenle de TBMM’nin onayına gerek vardır. Bu Protokolün Meclisin onayı olmadan uygulanması hukuksal olarak olanaklı değildir, anayasayı ihlaldir (AS: çiğnemedir).

Şu an için Suriye’den Türkiye’ye bir saldırı söz konusu değildir. Bu nedenle Türkiye’nin
meşru savunma hakkını ileri sürmesi olanaklı olmadığı gibi, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün de bu yönde almış olduğu bir kararı yoktur.

Yani, anayasanın 92. maddesinde sözü edilen ‘uluslararası hukukun meşru saydığı bir durum’ söz konusu değildir.

AKP iktidarı bu Protokolü uygulamaya başlayarak yalnızca anayasayı çiğnemekle kalmıyor; Eğit-Donat projesinin arkasına sığınarak, Türkiye’yi bir savaş tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak şekilde, yabancı bir devlete, yani Esad rejimine karşı rejim muhaliflerini eğitip donatma yani silahlandırma çabasına girerek Türk Ceza Kanunu’nun 306. maddesini de
ihlal ediyor. Çünkü TBMM’den ONAY almadığı için bu konuda yetkisi de yoktur.

AKP iktidarının uyguladığı Suriye politikası iflas ettiğinden onlar kendilerini bu iflastan kurtarmak için her çareye başvurabilir.

IŞİD’e zamanında lojistik destek verdiği iddia edilen de bu iktidardır,
Esad yönetimini 3 günde devirip Şam’da cuma namazı kılmak hayalleriyle yaşayan da…

Ama asıl hayret edilecek durum muhalefetin, açıkça anayasaya aykırı olan bu konuda
en ufak bir tepki vermemesidir.

Siyasal iktidar gaflet (AS: aymazlık) içinde kendi kısır çıkarlarını, ülkenin ulusal çıkarlarının önünde görebilir, ama muhalefet ulusal çıkarların bu denli görmezden gelindiği, ayaklar altına alındığı, hukukun açıkça çiğnendiği bir durumda bile sessiz kalıyorsa;
acaba bunun altında başka şeyler mi aramak gerekir, ABD’ye şirin gözükmek gibi…

Amerika’nın Ortadoğu’ya olan ilgisi yerin altındaki zengin enerji kaynakları ve İsrail’in güvenliğiyle sınırlıdır. Bağımsız Kürdistan kurulup İsrail ve bu enerji kaynakları
güvence altına alındığı zaman, bu ilgisi çok azalacak ve çekip gidecek, bölgeyi yazgısıyla
baş başa bırakacaktır ama biz Suriyelilerle sonsuz dek bu coğrafyada birlikte yaşayacağız.

Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir?


Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir?

2 Ekim 2014 Tezkeresi daha 1. haftasını doldurmadan, nedense??
Tezkereye ilişkin olarak daha önce de yazdık.. (02 Ekim 2014 Tezkeresi ve Kritik Noktalar… http://ahmetsaltik.net/2014/10/03/02-ekim-2014-gunu-tbmm-genel-kurulunda-kabul-edilen-basbakanlik-tezkeresinin-metni/)

AKP – RTE ülkemizi 12 yıldır son derece kötü yönetmekteler.

  • Temel sorun şu :
  • AKP – RTE Türkiye’de bir “İslami rejim” kurmak istiyor.
    Batı emperyalizmi de “ANADOLU FEDERE ILIMLI İSLAM DEVLETİ” peşinde.

2 aktörün de beklentileri uyumlaştırıldı ve AKP – RTE 12 yıldır üzerine düşeni tam bir teslimiyet içinde yürütüyor. Yapmazsa “DELİĞE SÜPÜRÜLECEĞİNİ” çok iyi biliyor (Cüneyd Zapsu’nun itirafı; http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html).
Ya da Obama’nın güncel aracı “beyzbol sopası” ile kafasının – gözünün dağıtılacağını iyi biliyor.

Dahası, bu süreçte AKP – RTE takımının birtakım zaafları da -hep yapıldığı- gibi kullanıldı ve suçları belgelendi; Batı’nın elinde. Bu yüzden AKP – RTE apaçık şantaj ve tehdit altındadır ve görüldüğü gibi Türkiye Ortadoğu’da ateş çemberinin içine çekilmiştir. Bu siyasal kadro iktidarda iken Türkiye’nin bataklıktan çıkma olanağı yoktur, tersine daha da saplanacak ve bölünmeye, bağımsız Kürdistan‘a sürüklenecektir.

Konu TBMM’de derhal değerlendirmeye alınmalıdır.

Ordumuzun sağduyusunun bu süreçte yaşamsal nitelikte ve değerde olduğunu belirtelim.

Özal’ın TSK’yı Irak’a sürme isteği karşısında onurlu Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa ederek bu çılgınlığı önlemişti. (30 Ağustos 2011 : Büyük Zafer 89 Yaşında ve Onurlu Komutan Necip Torumtay Paşa. www.odatv.com, 30.8.2011)
Şimdi de TSK’nın “çok çaresiz” kaldığında siyasal iktidarın serüvenci baskılarını kamuoyu ile paylaşıp benzer yolu seçmesi gerekebilir.

Son 1-2 günde 18 yurttaş yaşamını yitirmiştir, 145+ yaralı vardır. Yazıktır, bu kişiler
yanlış politikaların kurbanı olmuşlardır. Sorumlusu doğrudan AKP – RTE’dir.

Son söz                           :

AKP – RTE bir kez daha şapkasını önüne koyup yaşamsal önemde, ülkemizi
kan gölüne sürükleyen dış güdümlü politikalarını gözden geçirmeli ve kendilerinin de pek ala bildikleri yanlışlardan artık dönmelidirler. Masum insanlar telef olmaktadır.

Sıra artık can – kan ile bedel ödemeye gelmiştir;
Mehmetçiği ateşe sürmemiz istenmektedir!
Bu işbirlikçi emperyal kumpas kabul edilemez!

İktidar dahil hangi kişisel çıkar, hırs bu iğrenç kanlı-fatura ile sürdürülebilir?

Eğer gerçekten içtenlikli Müslüman iseler;

  • İslamın neresinde var bu iğrenç kanlı pazarlık??

Ya yanlışlardan dönün; ya da istifa ederek ülkede emperyalizme diyet borcu olmayan namuslu ulusal kadroların sorumluluğu üstlenmesine  – ateşten gömleği giymesine
fırsat verin.

(www.add.org.tr, 8.10.12)

Yapılacak şey bellidir :

Emperyalizmin güdümünden çıkmak!
– Ve İran – Suriye – Irak ile BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ‘ne giderek sorunları elbirliğiyle çözmek..

Hiç ama hiç başka yol yok!

Sevgi ve saygı ile.
08 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türker Ertürk : “KİMİN ÖNCELİĞİ?” ve Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir?


Dostlar
,

Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir?

Türker Paşa 2 Ekim 2014 Tezkeresini değerlendiriyor aşağıdaki yazısında..
Her zamanki gibi net, kararlı ve keskin..

Biz de benzer içerikleri Tezkereye ilişkin olarak değişik yazılarımızda
bu siteden sizlere sunduk.. (02 Ekim 2014 Tezkeresi ve Kritik Noktalar…
http://ahmetsaltik.net/2014/10/03/02-ekim-2014-gunu-tbmm-genel-kurulunda-kabul-edilen-basbakanlik-tezkeresinin-metni/)

Sayın Ertürk’ün yazdıklarını içerik olarak paylaşıyoruz.

AKP – RTE ülkemizi 12 yıldır son derece kötü yönetmekteler.

  • Temel sorun şu : AKP – RTE Türkiye’de bir “İslami rejim” kurmak istiyor.
    Batı emperyalizmi de “ANADOLU FEDERE ILIMLI İSLAM DEVLETİ” peşinde.

2 aktörün de beklentileri uyumlaştırıldı ve AKP – RTE 12 yıldır üzerine düşeni tam bir teslimiyet içinde yürütüyor. Yapmazsa “DELİĞE SÜPÜRÜLECEĞİNİ” çok iyi biliyor.
Ya da Obama’nın güncel araç “beyzbol sopası” ile kafasının – gözünün dağıtılacağını (iktidardan alaşağı edileceğini!) iyi biliyor.

Dahası, bu süreçte AKP – RTE takımının birtakım zaafları da hep yapıldığı gibi kullanıldı ve suçları belgelendi; Batı’nın elinde. Bu yüzden AKP – RTE apaçık şantaj ve tehdit altındadır ve görüldüğü gibi Türkiye Ortadoğu’da ateş çemberinin içine çekilmiştir.
Bu siyasal kadro iktidarda iken Türkiye’nin bataklıktan çıkma olanağı yoktur,
tersine daha da saplanacak ve bölünmeye, bağımsız Kürdistan‘a sürüklenecektir.

Konu TBMM’de derhal değerlendirmeye alınmalıdır.

Ordumuzun sağduyusunun bu süreçte yaşamsal nitelikte ve değerde olduğunu belirtelim. Özal’ın TSK’yı Irak’a sürme isteği karşısında onurlu Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa ederek bu çılgınlığı önlemişti. (30 Ağustos 2011 :
Büyük Zafer 89 Yaşında ve Onurlu Komutan Necip Torumtay Paşa. www.odatv.com, 30.8.2011) Şimdi de TSK’nın “çok çaresiz” kaldığında iktidarın serüvenci baskılarını kamuoyu ile paylaşıp benzer yolu seçmesi gerekebilir…

Son 1-2 günde 18 yurttaş yaşamını yitirdi, 45+ yaralı var. Yazıktır, bu kişiler
AKP’nin yanlış politikalarının kurbanı olmuşlardır. Sorumlusu doğrudan AKP – RTE’dir.

Son söz    : AKP – RTE bir kez daha şapkasını önüne koyup yaşamsal önemde,
ülkemizi kan gölüne sürükleyen “tümüyle dış güdümlü politikalarını
gözden geçirmeli ve kendilerinin de pek ala bildikleri yanlışlardan artık dönmelidirler. Masum insanlar telef olmaktadır. Sıra artık can – kan ile bedel ödemeye gelmiştir; Mehmetçiği ateşe sürmemiz istenmektedir! Bu kumpas kabul edilemez! İktidar dahil hangi kişisel çıkar, hırs bu kanlı fatura ile sürdürülebilir??
Eğer gerçekten içtenlikli Müslüman iseler, İslamın neresinde var bu iğrenç,
kanlı pazarlık??

Ya yanlışlardan dönün; ya da istifa ederek ülkede emperyalizme diyet borcu olmayan namuslu ulusal kadroların sorumluluğu üstlenmesine  – ateşten gömleği giymesine
fırsat verin.

Yapılacak şey bellidir :

– Emperyalizmim güdümünden çıkmak
– Ve İran – Suriye – Irak ile BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ‘ne giderek sorunları
elbirliğiyle çözmek.. Hiç başka yol yok!

Sevgi ve saygı ile.
08 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================================

KİMİN ÖNCELİĞİ?

portresi_papyonlu

 

Türker Ertürk

Geçtiğimiz perşembe Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) Irak ve Suriye’de sınır ötesi operasyon yapma yetkisi veren tezkere Meclis Genel Kurulu’ndan geçti. Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına iyice girişine verilen vizedir bu!
Normal olarak bu tür kararlardan sonra hayırlı olsun demek lazım ama emin olun
bu tezkere ülkemize beladan ve felaketten başka bir şey getirmez.Tezkere hakkında Meclis’e bilgi veren Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz,

“Tezkerenin hedefi ülke huzuruna saldıran teröristlerdir. IŞİD’in mağdur ettiği herkese yardım etmekteyiz.” diyor.

Acaba söylediklerine inanıyor mu? Tezkerede terörist olarak gösterilen
PKK ile görüşenler, masaya oturanlar, pazarlık edenler ve açılımları götürenler kendileri değil mi? IŞİD’le gönül birlikteliği olanlar ve lojistik destek sağlayanlar
siz değil misiniz?

Metne, satır aralarına, söylenenlere, söylenemeyenlere ve büyük resme baktığımızda

Meclis’ten geçen tezkerenin anlamı şudur           :

1. Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşıdır ve Esad’a düşmanlık yapılmaktadır.
Bu pratikte Türkiye’ye düşmanlık demektir.

2. PKK ve IŞİD’i hedef göstermek yetmez. Çünkü her ikisi de ABD’nin bölge
hedeflerine yönelik olarak yaptığı operasyonların enstrümanlarıdır.
PKK ve IŞİD’in savaşıyor olması bu gerçeği değiştirmez. Bunları aynı babanın
çıkarları çatıştığı için birbirini yiyen çocukları gibi düşünün.

13 Yıl sonra tamam!

3. TSK’nın bölgeye girmesi savaşı yaygınlaştırır;
İstanbul, Ankara ve İzmir’i gibi illerimizi bile savaş alanı içine alır.

4. Türkiye’de yabancı silahlı kuvvetlerin bulundurulmasına izin verilmesi
    ülkemize yönelik en büyük tehdittir. 1 Mart 2003 tezkeresi ile yapılamayan
13 yıl sonra bu tezkere ile yapılmıştır. Burada kastedilen Amerikan askeridir.

5. Suriye’ye topraklarına girmek ve burada tampon bölge oluşturmak için
uluslararası hukuk açısından meşruiyet yoktur. Rusya ve Çin vetoları
nedeniyle de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bu hukuksal yetki
alınamaz. Böyle olduğu halde bu tezkere ile Suriye topraklarına giriş
Türkiye’yi uluslararası hukuku çiğneyen haydut devlet konumuna sokar.

6. Bu tezkerenin bir başka anlamı da, bölgenin siyasal haritasını değiştirmeye çalışan
ABD’nin öncülüğünde kurulan koalisyona fiilen katılmaktır.
    IŞİD gerçekten bahanedir.

7. Bölgede yaygınlaşan terörizmi ve istikrarsızlığı engellemenin yolu bölge ülkeleri ile
işbirliğinden geçer. İran, Irak ve Suriye merkezi güçleri ile işbirliği ve eşgüdümü
esas almayan hatta satır aralarında düşmanlık eden bu Tezkere, sorun çözücü
değil problem yaratıcı ve arttırıcıdır.

Ağır şantaj altındalar!

8. Sonuç olarak;

Tezkere bu içeriği ile ülkemizin ve bölgemizin değil,
Türkiye dahil bölgemizi şekillendirmeye çalışan emperyalizmin çıkarınadır.

Meclis’te yapılan tezkere görüşmeleri sırasında HDP temsilcisini büyük bir dikkatle dinledim. Tezkereye ilişkin endişesi ve itirazı Türkiye’nin güvenliğine yönelik değil. Endişeleri; Suriye’de PKK’nın kolu olan PYD’nin kazanımları yok olmasın ve fiili özerk bölgeye bir şey olması. Tampon bölge itirazları bile ondan! Meclisimizde böyle vekiller varken başka düşmana ihtiyacımız yok. En çok ağrıma giden ise bu zatın Meclis kürsüsünden terörist başı ve bebek katili Öcalan’ın sözcülüğüne soyunurken hiç tepki almaması ve protesto edilmemesiydi. Böyle bir kepazelik, maskaralık ve ülkeye karşı açıktan düşmanlık dünyanın hiçbir meclisinde olmaz, olamaz ve müsaade edilmez.

TBMM’nin yeni yasama döneminin açılışında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada “Önceliğimiz Esad’tan kurtulmak” demiş. Bu öncelik ülkemizin ve devletimizin çıkarlarının değil,

  • Erdoğan ve Davutoğlu’nun kişisel bekalarının ve siyasal geleceklerinin güvence altına alınmasının önceliğidir. Her ikisi de ağır şantaj altında olup uluslararası mahkemelerde yargılanma tehdidi nedeniyle ülkemizi ve
    can verecek evlatlarımızı satmışlardır.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Sonuç Bildirisi : 25-26 Mayıs 2013


Dostlar,

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Yönetim Kurulu,
geçtiğimiz hafta sonunda aylık toplantısını yaptı ve aşağıdaki açıklamayı
web siteleri aracılığıyla paylaştılar..
(http://add.org.tr/ataturkcu-dusunce-dernegi-genel-yonetim-kurulu-sonuc-bildirgesi-25-26-mayis-2013.html)

Birlikte okuyalım, okutalım, dağıtalım, ADD’ye destek olalım, üye olalım..

Metin aşağıda..

İçinde bulunduğumuz koşullar, bir köşede olup biteni izlemeye elvermiyor..

Sevgi ve saygı ile.
29.5.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Atatürkçü Düşünce Derneği 
Genel Yönetim Kurulu Sonuç Bildirgesi, 25-26 Mayıs 2013

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Yönetim Kurulu, 25-26 Mayıs 2013 tarihinde toplanmış ve aşağıdaki konularda görüş birliğine varmıştır:

Ne yazık ki, emperyalizmin hararetli desteği sayesinde Ortaçağ karanlığı gitgide yoğunlaşmaktadır.

Bilindiği üzere Ortaçağ cehalet üzerine kurulur ve cehaletten beslenir.

Eğitim sisteminde yapılan 4+4+4 uygulamaları da bu cehaleti beslemeye yöneliktir.

Ortaçağ aynı zamanda sanat ve kültür düşmanıdır.

– İstanbul’da operanın uzun zamandır kapalı olması,
Emek Sineması’nın yıkılması,
– Dostlar Tiyatrosu’nun kapatılması,
– Ankara’da AKÜN ve Şinasi sahnelerinin satışa çıkarılmasıyla birlikte
– Devlet Opera Balesi’nin ve Devlet Tiyatroları’nın yok edilmesi hazırlıkları

bir rastlantı değildir, Ortaçağın gereğidir.

Dünyaca ünlü piyanist ve bestecimiz Fazıl Say‘ın
engizisyon tipi bir yargılamaya maruz bırakılması da bu tablonun bir parçasıdır.

İçki yasakları da aynı biçimde
şeriat diktatörlüğüne doğru yol almakta olduğumuzu göstermektedir.

İktidar, IMF borçlarını ödemiş olmakla övünmekle birlikte,
Türkiye’nin borçları durmadan katlanmaktadır.

  • Türkiye borçsuz yaşayamayan ‘borçkolik’ bir ülke haline gelmiştir.
  • Bu yüzden de bağımsızlığını yitirmiştir.

Suriye politikası ve Reyhanlı patlamaları bu bağımlılığın bir sonucudur.

Yine bu bağımlılığın başka bir sonucu da, emperyalizmin Sevr’den beri kafasına koyduğu ‘Bağımsız Kürdistan’ amacının iktidar eliyle yürütülmek istenmesidir.

Bölünme anayasası, tasarlanmakta olan bölgesel planın bir aracıdır.

Ancak ne mutlu Türkiye’ye ki;
bu korkunç tablonun karşısına dikilen güçler her şeye karşın ayaktadır.

Bunların başında da kuşkusuz ADD bulunmaktadır.

ADD, Reyhanlı patlamalarının gerçekleştiği gün, Genel Başkanı, bölge şubeleri ve gençlik örgütüyle olay yerine giderek, yaralananlara insansal yardım çalışmalarını yönlendirmiş ve yakınlarını yitirmiş ailelere şefkat elini uzatmıştır.

Aynı zamanda ADD, bu korkunç gidişe “hayır” demek için
aynı anda birçok yerde kitlesel toplanmaların öncüsü olmuştur.

Öyle ki; ADD 19 Mayıs günü gençlik örgütüyle birlikte Samsun’da,
Vatan Cumhuriyet ve Emek Birlikteliğiyle Ankara’da,
Antalya’da ve daha pek çok yerde aydınlık halkıyla kucaklaşmıştır.

Aynı biçimde Silivri’deki yargı komedisine karşı da yine halkla birlikte
tutsak aydınlarıyla kucaklamıştır.

Ulusumuzun Ortaçağ karanlığına karşı kesin zafer kazanacağı günler uzak değildir.

ADD, bu uğurdaki bütün başkaldırıların yanında olacaktır.

Bu da bütün ADD’lilerin andıdır.

Yaşasın Atatürk devrimi, yaşasın Atatürkçü Düşünce Derneği !