Etiket arşivi: Bağdat merkezli Abbasi Devleti

ADALETLE HÜKMETMEK..


ADALETLE HÜKMETMEK..

22.05.2008 Ankara

Duran Aydoğmuş

 

 

Değerli Dostlar,

Tarih derslerimizden anımsayalım; Hz. Peygamber’den sonraki Dört Halife Devri’nin
(Hülafa-yı Raşidin) ardından Suriye ve Irak’ta kurulan iki devlet vardı :
Emevi ve Abbasi Devletleri.

Bunları kısaca anımsayalım; sonra da zamanımıza gelelim, ders çıkaralım…

*****

Bilindiği gibi, Peygamber düşmanı Ebu Süfyan’ın oğlu I. Muaviye, Halife Ömer döneminde 641’de Şam valisi olmuş ve Suriye’yi denetimi altına almış, Şam şehrini Emevi Devleti’nin başkenti yapmıştı.

Muaviye, 656’da başa geçen Hz. Ali’nin halifeliğini tanımamış, O’nu yani Ali’yi 3. Halife Osman‘ın öldürülmesine engel olamamasından ve katillerinin bulunamamasından
sorumlu tutmuştu. Ancak, gerek Muaviye ve gerekse kendisinden sonrakilerin yaptıkları adaletsizlikler vs. yüzünden, MS 750’de Bağdat merkezli Abbasi Devletine yenilmiş
ve İspanya’ya kaçarak orada Endülüs Emevi Devletini kurmuşlardı.

Peygamber’in amcası Abdul Muttalib’in oğlu Ebul Abbas, Şam merkezli Emevi Devleti’ne MS 750’de son verdikten sonra, Abbasi Devletini kurmuş, başkenti Şam’dan Bağdat’a taşımış; ancak, Orta Asya Türklüğünü kılıç zoruyla Müslüman etmiş,
1258’de Abbasi Devleti de tarihe karışmıştır.

İşte yaklaşık 150 yıl Şam’da hüküm süren Muaviye (Emevi) Devleti’nin başı I. Muaviye zamanındaki adaletin ne durumda olduğunu anlatan buradaki kısa öykünün bize anlattığı;

  • “Adaletle hükmetmeyen devlet ve başındakiler ne kadar güçlü olursa olsun bir gün gelir yıkılır; ama, olan da o devletin milletine olur!!!”

Saygılarımla. 21.07.2014

**********

Sumru N. Akgür sumruakgur@………. şöyle yazdı : 16.7.14)

Bilinen bir fıkra ama, güne uygun..

Bir gün Hz. Ali‘nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den (Irak) bir Arap,
devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri O’na yanaşmış :

– “Ver o dişi deveyi bana!” demiş. Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam,

– “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye’ye yansımış.

Halk meydanda toplanmış… Muaviye, Küfe’den gelenle Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış :

– Bu dişi deve Şam’lınındır!

Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş :

– Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?

Cemaat hep birlikte bağırmış:

– Şam’lınındır!

Küfeli şaşkınlıkla, devesinin ardından bakakalırken, Muaviye O’nu yanına çağırmış :

– Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir.
Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki:

“Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, O ne derse evet diyen
10 bin adamı var! Ayağını denk al!”

========================================

Dostlar,

Sevgili ve çok birikimli arkadaşımız Sn. Duran Aydoğmuş’a
sitemizde bizimle paylaştığı iletisi için teşekkür ederiz..

Yazıda “hükmetmekten söz edilmekte ve bunun “adaletle” olması gerektiği belirtilmekte.
Artık bu “hükmetme” sözcüğünü de sorgulamalı.
Geçelim doğrudan – yarı doğrudan demokrasileri, temsilli demokrasilerde bile
artık “Hükümet” sözcüğünü bırakmak gerek. Batı’daki “Government” sözcüğü de Arapça “hükmetme” anlamında değil. “Çekip çevirme, yönlendirme” (Governing) anlamında.
Bu işi (Governing) yapan kişi de “Hükmeden” değil! Orkestra şefi..
Bakanlar (belli işlerden sorumlu olanlar, o işe bakanlar) Kurulu’nun orkestra şefi.

Günümüzde siyasal rejim biçim, işleyiş ve teknik olarak doğrudan – yarı doğrudan demokrasi olmasa bile; temsilli demokrasilerde bile kamuoyunun yönetime – hükümete giderek daha çok katılabildiğini izliyoruz. Türkiye’de biçimsel (formel) medyaya ne yazık ki büyük ölçüde AKP iktidarınca “hükmedilmekle” birlikte; özellikle sosyal medya ve “direnen medya” üzerinden kamuoyu, dileklerini Bakanlar Kurulu’na – Kabine’ye ulaştırabilmekte ve belli ölçülerde baskı kümeleri epey işlevsel olabilmektedir.

Bu bakımdan “hükmetme” yerine “yönetme, yönlendirme, ortak yönetim” hatta
belli çekincelerle “Yönetişim” (Prof. Peter Drucker, Governance, 1970’ler) sözcüklerini kullanmalıyız.

  • Çağımızda kimse kimseye “hükmetmemeli”, hükmedeMEmeli”..

– “Hukuk içinde yönetim” 
– “Gün ışığında yönetim” (Prof. İl Han Özay)
– “Katılımcı yönetim”..

özlemlerimizi dileklerimizdir. Rejim tümden doğrudan – yarı doğrudan” demokratik yapıya dönüştürül(e)mese de, eldeki teknik olanaklar sıklıkla ve pek çok konuda geniş kitlelerin hızla, güvenle ve yüksek olmayan bedellerle görüşlerinin alınmasına olanak vermektedir.
Cep telefonlarının halkoylamalarında (referandum, plebisit) kullanılması olanaklıdır.

Nitekim partiler, kurumlar sıklıkla kamuoyu yoklamalarına (public opinion) başvurmaktadırlar. Geliştirilen istatistiksel yöntemler, kamuoyu yoklamalarının yeteneklerini artırmıştır. Oldukça yüksek güven düzeyi ile (%90, 95, 99 veya 99.9) olabildiğince küçük bir sapma ile dar bir güven aralığı içinde kestirimler yapılabilmektedir. Üstelik 3 bini bile bulmayan örneklem (sampling) kümeleriyle..

Belli bir süre için hukuk içinde seçimle yönetime gelenlerin çağın olgularını dikkate alarak
elden geldiğince “ulusal egemenlik” ilkesine bağlı ve sadık kalmaları beklenir ve gerekir.

  • “Ulusal Egemenlik öyle bir nurdur ki; onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar
    her tarafta yıkılmaya  mahkumdur.” “Yeni Türk Devleti’nin yapısal özü
    Ulusal Egemenliktir.”  
    (1 Nisan 1923) (Gazi Mustafa KEMAL)

Sevgi ve saygı ile.
22 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net