Etiket arşivi: Aylan Kurdi

ÖDÜL

ÖDÜL

(Bir Resmin Düşündürdükleri)

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar    

Bir kare fotoğraf, kimi kez dünyanın en güzel değeridir. Kimi kez her şeydir. Kimi kez mutluluğun güzelliğin, barışın, sevginin, aşkın, güzel insan olmanın, güzel duymanın, güzel düşünmenin resmidir. Kimi kez mutluluğun resmidir. Büyük Ozan Nazım’ın, Ressam Abidin Dino’ya Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?  dediği resim olabilir.

CHP Lideri Sayın Kılıçdaroğlu 21.4.2019 günü hain bir güruh tarafından alçakça saldırıya uğramış, linç edilmek istenmişti. Taşlı – sopalı saldırı ile..

Cehalet doruğa ulaşmıştı. Hatta bir kadın, kafası büyüklüğünde taşları Kılıçdaroğlu’nun arabasına atarken, çılgınca ve vahşice bağırıyor, Kılıçdaroğlu’nun içinde olduğu evi işaret ederek “Yakın o evi” diye çığlıklar atıyordu! Elbetteki bu bir vahşetin, linç girişiminin, kışkırtmanın, ilkelliğin, dahası barbarlığın resmiydi. Oysa kendisini de ilkelliğin harmanından çekip alacak, bir güzel insana, böylesine gözü dönmüş saldırıyı, hangi Türkiye düşmanları tetiklemiş ve programlamıştı.

Image result for Çubuk'ta Kılıçdaroğlu'nun arabasına taş atan kadın

Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının başına gelecek kötü bir olayda, ülkenin nasıl bir karmaşaya sürükleneceğini aklı başında herkes bilir. İyi ki de uçurumun kenarından dönüldü.

Beni düşündüren iki kare fotoğraf, birisi; Nefreti, gözü dönmüşlüğü, cehaleti, vahşeti, kini zavallığın, kullanılmışlığın, kışkırtılmışlığın fotoğrafı. Elinde kafası büyüklüğündeki taşla Kılıçdaroğlu’na saldırıyor, Çubuk ilçesinde bir kadının fotoğrafı.

Öbürü dünyanın en masum, en doğal haliyle gözlerinin içi gülen kollarını açmış, topladığı kır çiçeklerini otobüsten elini uzatan Kılıçdaroğlu’na vermek için çırpınıyor. Öbür elinde Mustafa Kemal’in, Ata’sının resmi. Bu da bir köylü kadını, belli ki bir güzel anne. Peşinde yine kollarını açmış gözlerinin içi gülen, koşarken ayakları yerden kesilmiş, sevdiği insanı görmekten çılgına dönmüş iki güzel anne. İşte aşk bu, mutluluk bu, sevgi bu, Türkiye’nin geleceğine umut bu. Eminim ki biz buyuz. Kin, nefret, cehalet değil; bu güzel kare doğal fotoğrafın içtenliği, anlayışı kurtaracak ülkeyi.

Sayın Kılıçdaroğlu o kır çiçeklerini olasılıkla almıştır. Fakat arabasından inip o iki güzel annenin çiçeklerini alıp, sarılıp alınlarından öptü mü bilmiyorum? Yapmadıysa kare eksik kalmıştır bizce.

1974 seçimleriydi. O zamanki CHP Genel Başkanı rahmetli Bülent Ecevit Sungurlu üzerinden Çorum’a geçiyordu, konvoy sevgi gösterilerinden güçlükle ilerliyor, yaşlı bir kadın Sarımbey Köyü yakınlarında Ecevit’e dokunmaya çalışıyor kalabalıktan yetişemiyor, güçlükle bir an elinden tutabiliyor, hepsi o kadar. Sonra Ecevit’e dokunduğu elini dudaklarına götürüp kezlerce öpüyordu. O kareyi anımsadım, elinde kır çiçekleri ile kollarını açıp koşan anneleri görünce.

Kimi kez tek kare bir fotoğraf dünyayı sallayabilir. Öyle de olmuştur. Örneğin çok yakında kıyıya vuran Suriyeli Aylan bebek dünya gündemine oturmuştu. Bodrum’dan Kos’a botla gitmeye çalışan 3 yaşındaki Aylan Kurdi‘nin cansız bedeni dünya gündemini sarsmıştı. Yine İsrail askerlerinin, savunmasız bir Filistinli çocuğu kemiklerini kırarcasına dövmesi, Amerikan askerlerinin Vietnam’da savunmasız bir kadının beynine silah dayayan fotoğrafı…. belleklerimizden çıkmış değil. Atom bombası sonrası, Hiroşima’da çekilen fotoğraflara girmeyeyim. Bu fotoğrafların her biri dünyayı ve insanlığın vicdanını ayağa kaldırmıştı.

Doğal olarak o fotoğraflar içimizi karartmıştı. Ama söz ettiğim bu fotoğraf Muğla’nın Bafa köyünden… Bir insanın bir elinde Atatürk portresi, öbür elinde kır çiçekleri ile ayakları yerden kesilerek umut diye Kılıçdaroğlu’na doğru koşmasından daha anlamlı ve daha masum ne olabilir? İçimize umut ve çoşku veren bu fotoğraf öyle sanıyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaşamınınen anlamlı ödülüdür.

Bu ölümsüz kareyi çektiği için fotoğrafçı Ziya Köseoğlu’na teşekkür ediyoruz. Bu kare salt Kılıçdaroğlu’na bir ödül değil, Cumhuriyetseverlere ve Türkiye halkına da bir ödüldür.

Cumhuriyet bilinci köydeki kadınlarımıza dek ulaşmıştır. Yüreğinde kin, içinde nefret, elinde taş olan kötülük simgeleri, ilkel akıllar; çabanız boşuna..

Barış, sevgi, dostluk, insanlık kazanacak.

İnsanlığın öldüğü kumsal

İnsanlığın öldüğü kumsal

Veysi Şahin

Veysi Şahin
YURT, 04 Eylül 2015

Bodrum Akyarlar’da lastik botla, Kos Adası’na ‘umuda gitmek üzere’ yola çıkmıştı
küçük Aylan
Ailesi belki de etnik nedenlerle Türkiye’deki kamplarda yer bulamamıştı.
Dün Yurt Gazetesi’nin 1’inci ve 7’nci sayfalarında de yer alan minik Aylan’ın kıyıya
bir yaprak gibi vurmuş cansız bedeni gören herkesi darmadağın etti. Dünya’yı da.
Acaba hepimizi mi?
Resim yayınlanmalı mıydı? Minik Aylan’ın cesedi kapatılmalı mıydı? Sonuç ne olursa olsun dünya basınını da ikiye bölen bu fotoğrafa kayıtsız kalamazdık. Çünkü tarihe kayıt düşmek gerekiyordu. Tarihin kara sayfasıydı bu ve maalesef Türkiye’de yaşanıyordu.
Unutulmasın, unutturulamasın diye…  İçimiz yanıp kavrulsa, yüreğimiz kan ağlasa da
3 yaşındaki Aylan’ın o sarsıcı fotoğrafını yayınladık.

2 Eylül sabahı saat 06.00 sıralarında Bodrum Akyarlar sahilinde çektiği o sarsıcı fotoğraf; için Doğan Haber Ajansı muhabiri Nilüfer Demir,

“Sahile vuran 3 yaşındaki Aylan’ın cansız bedenini gördüğümde kanım dondu.
Ama deklanşöre bastığım anda gazetecilik görevini yapabilmek dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu.”
demiş.

Hayatının sonuna kadar o anı unutamayacağını emin olduğum genç meslektaşımın yapabileceği başka bir şey yoktu ama üç yaşındaki Aylan’ın minicik cesedinin insanlığın öldüğü o kumsala vurmasına neden olan savaşa yol açan tetiğe basanların “savaş” dışında seçenekleri de vardı. Ama kullanmadılar, kullandırtmadılar.

Merak ediyorum. Yüreğimizi küle çeviren bu fotoğrafa yol açan IŞİD’e El Nusra’ya eğitim verenler, her türlü silah ve lojistik desteği sağlayanlar bu fotoğrafı görünce neler hissettiler acaba?

2 yaşındaki çocukları canlı canlı yakan, diri diri kaynar su ve yağ dolu kazanlara sokarak
etlerini lime lime eden bu caniler, gün gelir Türkiye’yi de Suriye’ye çevirirlerse ne yapacaklar.

Lafı uzatmadan buradan sormak, bizi telefon ve mesaj yağmuruna tutan okurlarımızın adına moda deyimle  haykırmak istiyorum:

– Ey Recep Tayyip Erdoğan
– Ey Ahmet Davutoğlu
– Ey Kemal Kılıçdaroğlu
– Ey Devlet Bahçeli
– Ey Selahattin Demirtaş…

Sizler, çocuğunuzu, torununuzu kucağınıza aldığınızda minik Aylan’ın fotoğrafını hatırlayıp  içiniz yanmayacak mı? Burnunuzun direği sızlamayacak mı? Bu fotoğrafı gördüğünüzde yüreğiniz kor alev olup yanmayacak mı?

– Ey, Rabia için ağlayanlar… Aylan için de ağladınız mı?

Sayın Davutoğlu, Sayın Kılıçdaroğlu…

Bugün torununuzu bağrınıza bastığınızda aklınıza minik Aylan düştü mü?
Sayın Bahçeli, peki ya siz?
Sizin böyle bir sıkıntınız yok sanmayın! Siz de yeğenlerinizi, arkadaşlarınızın çocuklarını  kucağınıza aldığınızda yüreğiniz acıyla sıkıştı mı?

  • Ey Selahattin Demirtaş
    Senin de feryat figan etmen için çocukların illa kurşunla mı ölmesi gerek?

    Vicdanlara sesleniyoruz, hani toplumsal vicdan nerede?

    Minik Aylan, Bodrum koylarını dolaşan bir mavi yolculuk teknesinde ölmedi.
    Gittiği yol mavi yolculuk değil, umuda yolculuktu.

  • Kim bilir, belki de gerçek etnik kimliğinden dolayı Türkiye’deki göçmen kamplarına alınmayan bir ailenin çocuğuydu

    Türkiye’de ne yazık ki anormal ölümler normal ölümlerin önüne geçti.
    Bir savaştan bile daha çok ölüm gerçekleşiyor bu ülkede. Duble yollarda, erkek zorbalığında,
    iş kazalarında (AS: iş cinayetleri!) ölenler… Şehit cenazelerine ve ‘gerilla’ diye övünerek PKK’lı ölümüne gidenler…

    Alıştınız beyler bayanlar, ölümlere alıştınız.
    Alıştırdınız beyler, bizi bu ölümlere alıştırdınız.
    Ama yemin olsun ki biz alışmayacağız.
    Bunda hepinizin suçu var.

Olağandışı ölümler vicdanlarımızı kanatıyor.

Tezkere için PKK ve IŞİD gerekçelerini ortaya koyup daha nice minik Aylan’lara
zemin hazırlayanlar… Ölüm üzerinden siyaset yapanlar… Ölümün gölgesinde Dolar kuruyla oynayanlar… Gün gelir arkasına saklandığını sandığınız o duvarlar sizin için de yıkılır.
Paranın ve para sahiplerinin bir gün nasıl sefalet içine düştüklerinin çok örneğini gördü
bu topraklar.

Adriyatik’ten Çine uzanan Osmanlı Hanedanı’nın şehzadelerini de…
İstanbul Pera’da hizmetçilik yapan Çarlık Rusya’sının prens ve prenseslerini de…

Çocukların geleceği için vicdanlarınızı harekete geçirin beyler. (AS: ve de hanımlar!)

Minik Aylan’ı hiç unutmayın. Çünkü biz unutmayacağız.
Bunun peşini bırakmayacağız. Kimliğinin ne önemi var?
Denize bir minik can düştü. O minik beden sahile vurdu. Dünya seyretti, hepimiz seyrettik.
Adı mı? Çocuk…

==========================

Dostlar,

YURT Gazetesinin çiçeği burnunda genel yayın yönetmeni Sayın Veysi Şahin‘in
yüreğimize dokunan makalesini paylaşmak istedik..

Bir dizi soruya ek olarak Sayın Şahin’in yazısında 2 kez dillendirdiği bir sorunun inatçı çengeli aklımıza takılı kaldı :

  • Kim bilir, belki de gerçek etnik kimliğinden dolayı Türkiye’deki göçmen kamplarına alınmayan bir ailenin çocuğuydu

Dileriz doğru değildir!?.. Aksi, dehşet verici bir ayrımcılık = DİSKRİMİNASYON‘dur ki;
en ağır insanlık suçları içinedir.
Ama karineler (tersi kanıtlanan dek geçerli sayılan kanıt) var elde :

– Esad Suriye Arap Alevisiydi (Nusayri) değil mi?
– Esad’ı devirip Şam’da Muaviye camisinde namaz kılacaklardı değil mi?
– Hedef Suriye, Mısır, Irak’ta Müslüman Kardeşler – Hamas çizigisinde yobaz İslami rejimler..
– Bay RTE, Reyhanlı katliamında “32 Sünni kardeşimizi öldürdüler..” demedi mi?
– Sonra aynısı Türkiye’de… veeee Hazret bölgede Halife – Sultan..

*****

Ham ama –çoook kanlı ve tehlikeli– hayaller bunlar..
Ancak uğruna bunca kan dökülen..

Bilmek gerek acı gerçeği.. Halka anlatmak gerek tane tane..
Özellikle AKP’ye oy veren milyonlarca mütedeyyin insanımıza..
Bunca kanın neden döküldüğünü, BOP’un ve Bay RTE’nin BOP eşbaşkanlığının
tam da bu ateş çemberi ve kan deryası.… demek olduğunu..
Şehit – gazi ailelerine özellikle anlatmak gerek..
Şehit cenazelerinde artık gerçekler haykırılıyor ama onlar bile boğulmak isteniyor.
“CB’na hakaret” kılıfı uydurularak şehit amcaları bir hapse atılıyor..
Gözdağı acımasız çünkü korku salt dağları değil, Sarayları, Külliyeleri de sardı..

Şafak yakındır..

Sevgi ve saygı ile.
04.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmailcom