Etiket arşivi: Avrupa Konseyi

AKP’nin 11 yıllık iktidarında cezaevlerinde 1989 kişi yaşamını yitirdi


Dostlar,

Cumhuriyet iyi bir habercilik yaptı.. Cezaevinde ölümler…

Birkaç tane de biz ekleyelim..cezaevinde_olum_albay_mehmet_hasimoglu
Albay Mehmet Haşimoğlu..

 

Kuddusi_Okkir_cinayeti_gorduk

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

portresi

 

Ölümü bekleyenlerden..

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu

 

 

Ve de konuya ilişkin açık yasa hükmü..

Ceza_Muhakemeleri_Yasasi_infazi_erteleme

 

Cezaevlerinde 258 ağır hasta, bakıma muhtaç tutuklu ve hükümlü bulunuyor

Ölümü bekliyorlar

 

 

Sevgi ve saygı ile.
23.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

AKP’nin 11 yıllık iktidarında cezaevlerinde 1989 kişi yaşamını yitirdi

Ceza değil ölümevi

464’ü tutukluydu Cezaevindeki hastalar hastalıktan önce duyarsızlıktan yaşamını yitiriyor. Son 8 yılda ölenlerin 464’ü daha suçlu olup olmadıkları bile belli olmayan tutuklular. Ölen hükümlü ve tutuklu sayısının her yıl neredeyse düzenli biçimde arttığı gözlendi. Adalet Bakanlığı ise, ölüm oranının Avrupa ortalamasının altında olduğu savunmasını yaptı.

  • Cezaevlerinde halen ağır hasta ve bakıma muhtaç 196 hükümlü ve 62 tutuklu olmak üzere 258 kişi ölümü bekliyor.

Cezaevlerinde 258 ağır hasta, bakıma muhtaç tutuklu ve hükümlü bulunuyor

Ölümü bekliyorlar

*Cezaevlerinde son 11 yılda 1989 kişinin yaşamını yitirmesine karşın Adalet Bakanlığı, ölüm oranının Avrupa’nın altında olduğu savunmasını yaptı.

Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre AKP’nin iktidarda olduğu 11 yılda cezaevlerinde 1989 kişi yaşamını yitirdi. Son 8 yılda ise ölenlerin 464’ü daha suçlu olup olmadıklarına ilişkin hüküm verilmeyen tutuklulardan oluştu. Cezaevlerinde halen ağır hasta ve bakıma muhtaç olan 196 hükümlü ve 62 tutuklu olmak üzere 258 kişi bulunuyor. Adalet Bakanlığı, Türkiye’deki cezaevinde ölüm oranının Avrupa ortalamasının altında olduğu savunmasını yaptı.

CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in verdiği bilgiye göre, 2002 yılında 89, 2003 yılında 163, 2004 yılında 54, 2005 yılında 59 olmak üzere 368 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi.
Cezaevlerinde yaşamını yitiren hükümlü ve tutuklu ayrımının UYAP kayıtları üzerinden 2006 yılında yapılmaya başlandığını belirten Ergin, 2006 yılından sonra yaşamını yitiren hükümlü ve tutuklu sayısını da şöyle açıkladı:

“2006 (69 tutuklu, 88 hükümlü), 2007 (58 tutuklu, 118 hükümlü), 2008 (75 tutuklu, 136 hükümlü), 2009 (66 tutuklu, 130 hükümlü), 2010 (70 tutuklu, 182 hükümlü), 2011 (67 tutuklu, 201 hükümlü), 2012 (53 tutuklu, 207 hükümlü), 2013 (20 Mayıs itibarıyla 6 tutuklu, 95 hükümlü).”

Şaşırtan açıklama

Ergin, Avrupa Konseyi Yıllık Ceza İstatistikleri 2009 yılı verilerine göre Türkiye’de cezaevlerinde yaşamını yitiren tutuklu ve hükümlü oranının Avrupa ortalamasının altında olduğunu bildirdi. Her 10 bin hükümlü ve tutukluya göre ölüm oranının Avusturya’da 29.7, Belçika’da 41.3, Danimarka’da 29.6, Almanya’da 21.8, İtalya’da 24.7, Hollanda’da 24.9 olduğunu kaydeden Ergin, Avrupa Konseyi üye ülkeler ortalamasının 28.9, Türkiye’de ise 21.8 olarak gerçekleştiğini bildirdi.

İki bin kişi yaşamını yitirdi!

cezaevinde
AKP’nin iktidarda olduğu 11 yılda cezaevlerinde 1989 kişi yaşamını yitirdi.
Son 8 yılda ise ölenlerin 464’ü
daha suçlu olup olmadıklarına ilişkin
hüküm verilmeyen tutuklulardan oluştu.

(Cumhuriyet, 23.9.13)

Ömer Faruk Eminağaoğlu : Demokraside barajlar sorunu!


Demokraside barajlar sorunu!

portresi

Ömer Faruk Eminağaoğlu

Ele aldığım bir konuyu yer sorunu nedeniyle tek yazıya sığdıramayınca, konuya seri yazılarla devam ederim diyorum. Bu düşünceyle yazmaya başlayınca bazen ayrıntıya da dalıyorum. Ancak hızlı değişen gündem karşısında, gündeme ilişkin de birkaç söz etme gereksinimi, önceki her bir yazının öylece kalmasına neden oluyor. Bu hafta da böyle oldu… Seçim barajlarının kaldırılmasına yönelik bir yasa teklifi, bu hafta AKP’nin engellemesi nedeniyle TBMM gündemine giremedi. Açılımlar yapan iktidarın kafası nedense çok karışık…

Avrupa’ya bakıldığında genel kabul gören uygulama, bir ülkede ya seçim barajı olmaması veya bu barajın % 5’in altında olması yönünde. Türkiye % 10 olarak en yüksek baraj öngören tek örnek. AKP, her nedense ısrarla bu oranın korunmasından yana. Bu barajla nasıl bir demokrasi ortaya çıkabilir ki! Siyasi partilere ve seçimlere ilişkin yasalar, 12 Eylül döneminden kaldığı için, siyaset ve seçimler de, seçim barajları da dahil olmak üzere hala daha 12 Eylül kurallarıyla yapılıyor ve demokrasi de
o mantıkla işliyor.

12 Eylül, % seçim barajını öngörürken yegane amacı, merkez düşünceler ekseninde örgütlenen partilerin yasama organına girebilmesiydi. Bu yolla daha az sayıda parti yasama organına girecek ve güç de bölünmeden kullanılacağı için, yönetimde istikrar unsuru öne çıkarak koalisyon düşüncesi dışlanmış olacaktı. Radikal, sert, kutuplarda siyaset yapan görüşler ise, baraj nedeniyle yasama organı dışında kalacaktı. İşte bu baraj uygulamasıyla, siyasetin dinamik yapılanmalarının önüne set çekildiğinden,
böyle partiler yasama organı dışında kaldı. Genelde merkezde siyaset yapan partiler yasama organında temsil edildi. Baraj nedeniyle ortaya çıkan temsil, söylendiğinin aksine hiç bir zaman temsilde adalet ilkesiyle bağdaşmadı. Aksine hem aşkın temsillere hem de barajı aşamayan partilere verilen oyların boşa gitmesine neden oldu.

* * *

Demokrasi için, siyasi partilerin ve partiler arasında da eşit rekabet ortamının varlığı kaçınılmazdır. Ortak yaşama kültürü olan demokrasi, uzlaşının ve çoğulculuğun
öne çıktığı bir sistemdir. Toplumsal yaşamdan başka, yönetimlerde de çoğulculuk gereği koalisyon söz konusu oluyorsa, bu durum gücü kullanmada, yönetimde de uzlaşıyı zorunlu kıldığı için, demokratik gelecek yönünden kuşkusuz olumlu izler bırakmaktadır.

Çok partili yaşam içinde çoğulculuktan ve koalisyondan kaçıp, aşkın temsilleri yaratan barajlı seçim sistemleri ile gücü tek elde – tek partide toplama amacı, demokrasinin ve çok partili yaşamın görünürde sürdürülmesi demektir.

Tek parti varken yönetimin tek parti eliyle yürütülmesi ile çok partili yaşamda yönetimi tek parti eline terk etme anlayışı özde birbirinden çok da farklı değildir. Çünkü her ikisi de çoğulculuğu olabildiğince dışlamaktadır. Şu an Türkiye bu sancıyı yaşamaktadır.

* * *

  • Seçim barajı için başlangıçta doğrudan düşünülmese de, bu uygulama zamanla Kürt siyasal hareketini de etnik bir siyasete sıkıştırmıştır.
  • Bu da etnik konu ve sorunlardan hareketle kürt siyasal hareketinin, ilgili siyasal düşüncelere ait ilgili siyasal partiler içinde değil, aksine baraj ve dışlanmışlık, ötekileştirme, temsil dışı bırakma anlayışı nedeniyle, siyaset / ideolojik temeli ve bütünlüğü olmayan tümüyle etnik paydada yani alt kimlik temelinde yapılanan partilerde örgütlenmelere neden olmuştur.

Böyle partilerde de, bir siyasi parti disiplin ve düşüncesine aykırı olarak her türlü siyasi düşünceden kişi bulunabilmektedir. Bu yapılanmalar, siyasetsiz parti yani 12 Eylül anlayışıyla örgütlenen parti demek olup, etnik temelde ortaya çıkan böyle partileri de
çok partili yaşamda iktidar gücünü elinde tutan tek parti modelinin temelini de,
yine 12 Eylül atmış ve yaratmıştır.

12 Eylül, siyasi partilere Hazine yardımı yapılabilmesini de % 7 ülke barajının aşılması koşuluna bağlamış olup, büyük partilere yapılan yardımlar göz önüne alındığında, seçimlerin eşit koşullardaki rekabet ortamında ve adalet anlayışıyla gerçekleştirildiği de söylenemez.

  • İşte bu gibi 12 Eylül barajları demokrasiyi kurutuyor ama dinleyen kim…

Avrupa Konseyi’nde 2007’de alınan bir kararda seçim barajının %3’ü aşmaması önerilmişti. Aynı yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Türkiye’de istikrar sağlandığı için, seçim barajı konusunun ele alınabileceğini söylemişti. Bu fotoğrafa rağmen seçim barajına ilişkin yasa teklifinin gündeme alınmamasını nasıl yorumlamak lazım…

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/omer-faruk-eminagaoglu/demokraside-barajlar-sorunu-74116

Türkiye Barolar Birliği’nin Avrupa Konseyi’ne Başvurusu Üzerine

Dostlar,

TBB (Türkiye Barolar Birliği), Avrupa Konseyi‘ne başvuruda bulunarak
Türkiye’de halka uygulanan ölçüsüz polis şiddetinin kınanmasını ve
uluslararası hukuka uygun yasal girişimlerde bulunmasını İVEDİ kaydıyla istedi 17.6.2013). Bu girişim AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 52. maddesine dayandırılmakta ve 3, 5, 10 ve 11. maddelerin çiğnemi (ihlali) sorgulanmakta.

Şöyle girilmekte :

tbb_logosu

“Ekselansları Sayın Jagland, 

  • Sizi Türkiye’de son dönemdeki bazı gelişmeler hakkında bilgilendirmek istiyorum;
  • 1. Topçu Kışlası inşası için 27 Mayıs 2013 gecesi İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’nın bir duvarının yıkılmaya başlanması ve bazı ağaçların taşınması üzerine yaklaşık 50 kişi Gezi Parkı’na giderek tamamen barışçıl ve kimseye zarar vermeyecek şekilde gösteriler ile parkın yıkımına engel olmak istemişlerdir…”

Şöyle bağlanmakta :

UCHR

  • “…Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 52 nci maddesi uyarınca, “Her Yüksek Sözleşmeci Taraf, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’nin istemesi üzerine, bu Sözleşme’nin bütün hükümlerinin fiilen uygulanmasının kendi iç hukukunca nasıl sağlandığı konusunda açıklamalarda bulunur.” Taksim Gezi Parkı protestoları kapsamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3 üncü, 5 inci, 10 uncu ve 11 inci maddelerinin fiilen nasıl uygulandığı konusunda, Yüksek Sözleşmeci Taraf Türkiye Cumhuriyeti’nden açıklama talep etmenizi ve buna göre gereğinin yapılmasını saygılarımızla dileriz…”

Bu başvuru metni (Türkçe ve İngilizce) pdf dosyası olarak tümüyle aşağıda..

Avrupa_Konseyi’ne_Basvuru_17.6.2013

Avrupa_Konseyi’ne_Basvuru_Ingilizce_17.6.2013

Sn. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu başkanlığındaki Barolar Birliği’ne teşekkür borçluyuz.

İnsan hakları şampiyonu Avrupalı dostlarımızın içtenlikli tutumlarını bekliyoruz.

Umarız düşkırıklığına uğramayız.

2 çift sözümüz de içişlerimize karışma ile ilgili :

  • İNSAN HAKLARI EVRENSELDİR!

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 10 Aralık 1948‘de yayımlanmıştır.

UDHR_IHEB

Avrupa Konseyi, Türkiye’nin de kurucusu olduğu bir uluslararası kurumdur.

Ülke içinde 3 haftadır en vahşi biçimde kolluk şiddeti milyonlarca insana uygulanacak;

Bilinen 4 +1 genç insan insan yitiğimiz olacak!

10’u aşkın insan kör olacak!

10’u aşkın insan kalıcı olarak engelli olacak!

Onlarca ağır yaralı hala sağaltımda olacak!

  • Plasitk mermiler ve gaz bombaları hedef gözetilerek
    insanların yüzüne – gözüne sıkılacak..

TOMA‘lar suya kimyasal madde karıştırarak yüksek basınçla doğrudan halka sıkacak; apaçık insanlık suçu işleyecek

  • Çivili sopalarla polisin içine sızan birileri, hallkı acımasızca dövecek!

Evlere baskın yapılarak insanlar gözdağı için toplanacak!
Çok sayıda insan “kayıp” olacak, günlerdir hiçbir haber alamayacaksınız!

Sosyal medya iletişimi baskılanacak!

Hastanelere, otellere, revirlere bile gaz sıkılacak;
gaz kullanımı AİHM kararlarıyla suç sayılmışken, Türkiye mahkum edilmişken..

Devletin yapması gereken yerinde acil sağlık hizmetini, meslek örgütleriyle gönüllü – ücretsiz veren hekimlerin ellerini arkadan kelepçeleyecek;
Savaş hukukunu bile çiğneyeceksiniz!

Çağlayan Adliyesinde görev başındaki avukatları cübbelerinden tutup
yerlede sürükleyecek ve kelepçeleyeceksiniz..

**********

Bunların yakın benzeri daha önce hangi açık faşist rejimde görüldü?

Ve çağdaş dünya olup bitenleri seyredecek.. Hem de meşhur Küreselleşme çağında!?

Dahası, AB Avrupa Parlamanentosu‘nun sayısız onur kırıcı kararını – dayatmasını geçmişte yutmuş olacaksınız; 500’ü aşkın yasa ile içselleştirmiş olacaksınız!

******************

Bu denli iki yüzlülüğü, çifte standardı tarihte göstermek neredeyse olanaksız..

Evet, Batılı dostlar, içişlerimize karışmadan, uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmek..

Anayasa madde 90                                :

D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

Madde 90 –  ……………………….

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

İşte sizin sınavınız..

Biz Türkiye’de direnmeye devam ediyoruz. Kendi göbeğimizi de keseriz.

“DURAN TÜRKLER”.. daha nice yaratıcı eylemler sergileyerek haklarını savunacak ve alacaklar..

Duran_adam

Üstelik dünyaya da örnek olarak..

Sevgi ve saygı ile.
21.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Bilimsel Araştırma Hukuku ve Mevzuatı / Scientific Research Law and Regulation

bilimsel_arastirma_hukuku_ve_mevzuati