Etiket arşivi: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi

Suay Karaman : SAY SAY

Suay Karaman

portresi2

SAY SAY

Dünyaca ünlü sanatçılarımızdan Fazıl Say’ın “üç büyük dinin inananlarına alenen hakaret ettiği” gerekçesiyle, İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından
on ay hapis cezasına çarptırılması, herkeste büyük tepki oluşturdu.

Mahkemenin gerekçeli kararı şöyleydi :

  • “İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerince önem addedilen değerlerin hafife alındığı, aşağılandığı, cennet ve cehennemde alkollü içecek olarak bilinen rakı ve viski varlığı ve yokluğuna vurgu yapılarak hafife alındığı, alay edildiği, mensup olduğu dine inanan insanlara Allahçı sıfatı addedilerek hakaret edildiği anlaşılmıştır.”

Mahkemenin gerekçeli kararında dinlerce önem addedilen değerlerin hafife alındığı ve aşağılandığına dayanak gösterilen

  • “Nerde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı;
    bu bir paradoks mu?”

ifadesinin Fazıl Say’a ait olmaması hiç dikkate alınmamış ve on ay ceza verilmiştir.

Fazıl Say’ın aldığı on ay hapis cezası, Avrupa’da yankı bulmuştur. Hatta Fazıl Say’ın aldığı cezanın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 22-26 Nisan 2013 arasında yapılacak genel kurul toplantısı sırasında oylanacak Türkiye raporuna da girmesi beklenmektedir.

Anayasa Mahkemesi kararlarına göre siyasal İslam’ın simgesi olan türban
ile bugün yükseköğretimde derslere girmek yasaktır. Bu konuda Danıştay ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da, siyasal İslam’ın simgesi olan türbana geçit vermemektedir. Ancak Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencileri sınıfa almadığı gerekçesiyle açılan davada, İzmir
4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar sonucunda iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Halbuki öğrenciler derse girmiş, Rennan Pekünlü yalnızca türbanlı olarak derse girdikleri için tutanak düzenleyerek, dekanlığa göndermiştir.

Türbanlı öğrenciler, ifadelerinde derslere alınmadıklarını söylemişler ve mahkeme de türbanlı öğrencilerin eğitim hakkının engellendiği savıyla ceza vermiştir.
Rennan Pekünlü, anayasal kuralları ve yüksek mahkeme kararlarını uygulayarak
görevini yapmıştır. Rennan Pekünlü’ye verilen ceza, süresi ne olursa olsun
hukuka uygun düşmemektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkinliğinin azaltılması için düzmece kanıtlarla,
sahte Balyoz Davası senaryoları düzenlenerek 325 suçsuz insana hüküm giydirilmiştir. Silivri mahkemeleri, hukuk ve adaletin olmadığı duruşmalar sonucunda 1560 maddi hatanın yanı sıra, 23 bilirkişi raporunu da görmezden gelerek yaptıkları yargılama sonucunda karar vermiştir.

Yargıtay aşamasında olan Balyoz davası, 2003 yılında hazırlandığı iddia edilen
Balyoz Darbe Planı metninde kullanılan “Calibri” yazı şeklini Microsoft Yazılım Şirketi’nin 2007 yılında üreterek, satışa çıkardığını açıklamasıyla, ilginç bir konuma gelmiştir.

Emperyalist ABD’nin isteğiyle ılımlı İslam’ı benimsemesi istenen ülkemizde,
buna karşı çıkacak güç olan Türk Ordusu ile ulusalcı aydınların tasfiye edilmeleri için hazırlanan senaryolardan biri de Ergenekon Davasıdır. Ne ile yargılandıkları belli olmadan subaylar, eski kuvvet komutanları, genel kurmay eski başkanı, gazeteciler, yazarlar, siyasal parti yöneticileri, milletvekilleri, akademisyenler, eski rektörler yıllardır sahte belge ve gizli tanıklarla Silivri’de zulüm altında tutulmaktadırlar.
Bu davada da yakın bir zamanda Balyoz davasında olduğu gibi hüküm verilecektir.

Say say bitmeyecek bütün bunlara benzer hukuk dışı süreci görmek istemeyen
ABD ile AB, bu sürece el altından destek vermektedirler.

Çünkü PKK terör örgütüyle görüşülmesi ve ardından iç savaş ile ülkemizin bölünmesi planları, emperyalizmin yıllardır bilinen kirlenmiş oyunlarındandır.

Ancak başaramayacaklarını henüz anlamamışlardır ya da anlamak istememektedirler.

  • Emperyalist güçlerin desteğiyle, hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla
    Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek, parçalamak görevi verilen siyasal iktidar;
  • bu ihanetin hesabını verecektir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukları, bu ihanete karşı yurtsever oluşumlarıyla
yeniden aydınlık günlere ulaşmamızı sağlayacaklardır.

Büyük önderimiz Atatürk’ün dediği gibi, ülkemizin sorunları
ancak Türk milletinin azim ve kararlılığıyla çözülecektir…

(İlk Kurşun Gazetesi, 22 Nisan 2013?

TEK ADAMLA DEMOKRASİ


Rifat Serdaroğlu

portresi3

TEK ADAMLA DEMOKRASİ

Türkiyeli Başbakan için;

Lâiklik; “Benim referansım İslam’dır. Bir insan hem lâik hem Müslüman olamaz!

Yasama; Grup Başkanvekillerine; “Benim onayım olmadan kimse parmağını oynatmasın, ben ne dersem o, tamam mı?”

Yürütme; “Söyleyin o Bakanları bana, onları hemen kapının önüne koyayım.”

Yargı; “Bürokratik oligarşi bunlar. Sizin işiniz bize engel çıkarmak değil.

Bizim atadığımız adamlar, bizi denetleyecekler. Böyle iş olur mu?

Basın; “Bunların tasmaları vardı, ben çıkarttım. Terörist bunlar, banka soyguncusu.

Sivil Toplum Örgütü; “Herkes kendi işine baksın. Bitaraf olan bertaraf olur.”

Başkanlık Sistemi; “Biraz ondan biraz bundan alırız, Türk işi Başkanlık yaparız.”

Belediyeler; “Ya benimsin ya da mahpushanenin.”

Türkiyeli Başbakan için Demokrasi demek, onun kafasındaki gibi bir rejim demektir!

Lâiklik, O’nun istediği gibi uygulanacak. Hukuk, O’na ve adamlarına dokunmayacak ama O’nun adına siyasi rakiplerini “yok etme aracı” olarak kullanılacak. Sosyal Devlet, yalnızca sadaka verir gibi yardım dağıtan devlet demektir. Seçim yoluyla millet iradesinin sandığa yansıması demek, “Seçsis” gibi sabıkalı bir bilgisayar programında ısrar etmek demektir. Hesap sormak var, hesap vermek yoktur.
Kim ki eleştirir, iktidara biat etmez, devletin polisi-savcısı-vergi müfettişi tepesine biner…

İktidar ona babasından miras kalmış gibi, padişahmış gibi demokrasiyi de istediği kalıba sokabileceğini, herkesi kandırabileceğini zanneder. Sonucu önceden belli yandaş anketlerle avunur.

Hâlbuki Evrensel Demokrasinin olmazsa olmaz şartları vardır. Bunlardan biri olmadı mı, sizin rejiminizin adı “Demokrasi” olmaktan çıkar, “Debokrasi” olur.
Herkes de sizle alay eder.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye Raportörü Durrieu,
hazırladığı raporunda şunları söyledi:

  • “Türkiye demokrasi ve lâiklikten ayrıldı.
  • AKP Hükümetinin eylemleri ve niyetleri farklıdır.
  • Türkiye daha kişisel bir sisteme gidiyor..”

Yani elin oğlu, Türkiyeli Erdoğan’a diyor ki;

“Arkadaş, bu hali ile senin rejiminin adı demokrasi değildir.
Sende tek adam faşizmi var. Gidişin gidiş değil.
Bu kafayla gidersen, seninle selamı-sabahı keseriz. Ayağını denk al.”

Türkiyeli Erdoğan, İngiltereli Şimşek ve Avrupa’dan sorunlu Amerikalı Bağış balığa çıkmışlar. Çok balık yakalamışlar. Ertesi gün yine balığa çıkarlarken
Erdoğan, bakanlarına sormuş;

“Ha uşaklar, dün balık tutuğumuz yere işaret koydunuz mu?”

İngiltereli, “Kayığın orta yerine çarpı işareti koymuştum.” demiş.

Amerikalı; “Yuh be, ya başka kayıkla balığa çıksaydık ne yapacaktık?”

Türkiyeli; “Ulan size kalsak yönümüzü şaşıracağız yahu. Bereket tedbirimi alıp,
dünkü yere şapkamı bırakmıştım. Korkmayın dümen bende…”

Değerli Okurlar;

Türkiye’nin kötülüğünü isteyen bir ekibi yıllarca arasanız, bunlar gibisini bulamazsınız.

Allahtan memleketin mayası sağlam da tümüyle bozamadılar.

Her gittiğim yerde, bunlara oy veren var mı, diye soruyorum.
Bir Allahın kulunun çıkıp da, göğsünü gere-gere “ben verdim” diyenine rastlamadım.

Peki, Türkiyeli Erdoğan nasıl “oyumuz % 54” diyor?

Adam köy kahvesinde otururken, dağa doğru bakıp,
“Bu yıl armut çok mahsul verecek” demiş.

Nereden bildin, demişler. Adam cevap vermiş; “Canım öyle istiyor!..”

Sağlık ve başarı dileklerimle.
01 Şubat 2013