Etiket arşivi: Atatürkçüler

30 Ağustos Savaşı’nın önemi ve Cumhuriyete giden yol

Alev CoşkunAlev Coşkun

30 Ağustos 2022,
Cumhuriyet

 

30 Ağustos Savaşı, 9 Eylül 1922’de zaferle sonuçlandı. Bu savaş Türk tarihinin, yeni Türkiye’nin, Türkün geleceğinin bir dönüm noktasıdır.

Atatürk, 30 Ağustos Savaşı için şöyle diyor:

  • “Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli bu savaşla atılmıştır.”

30 Ağustos Savaşı’yla Milli Mücadele’nin ilk dönemi olan “silahla savaş” aşaması zaferle sonuçlanıyordu.

Artık ikinci aşama, Cumhuriyetin ilanı, toplumsal devrim ve dönüşümler, çağdaşlaşma başlayabilirdi.

Atatürk, daha Harp Okulu öğrencisi iken “Dava, yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan yeni bir Türk devleti yaratmaktır.” demişti.

Atatürk Samsun’a çıktığı zaman, “Milli egemenliğe dayanan, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak gerekir. Onun için ‘Ya istiklal ya ölüm’” demişti.

30 Ağustos Savaşı ve 9 Eylül Zaferi ile yalnız vatan topraklarını işgal eden düşmanlar ve onları destekleyen emperyalist devletler yenilmedi.

Bu zafer, aynı zamanda Meclis’te bulunan padişah ve halife düşüncesinin de yenilgisidir.

O günlerde Meclis’te örgütlenen ve bugünlere kadar gelip “Keşke Yunanlar kazansaydı ve halifelik yaşasaydı” diyen zihniyet de yenilmiş oluyordu. Bu zaferden sonra, Türkler bağımsızlıklarını kazandılar ve Atatürk, Aydınlanma devrimlerini başlatmak için güç ve moral kazandı.

Atatürk, 30 Ağustos Dumlupınar Savaşı’ndan iki yıl sonra 1924 yılında savaşın geçtiği yerde bir konuşma yaptı. Zaferi anlattı ve daha sonra yapılacak devrimlerden söz etti. Bu çok önemli konuşmayı gazetemiz bugün aynen veriyor. Atatürk 30 Ağustos için, Dumlupınar tepesinde şöyle diyor:

  • “Milli tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçları olan ve bütün tarihe, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine de yeni hareket vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.”

Devam ediyor:

  • “Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı. Sonsuz hayatı burada taçlandırıldı…
  • Efendiler, bu muazzam zaferin çeşitli etkenleri üzerinde en önemlisi ve en yükseği, Türk milletinin kayıtsız şartsız egemenliğini eline almış olmasıdır.”

EKONOMİK BAŞARI

Atatürk, şöyle devam ediyor:

  • “Efendiler, milletimiz burada kutladığımız zaferden daha önemli bir zafer peşindedir. O zaferin anlamı milletimizin ekonomi sahasındaki başarılarıyla mümkün olacaktır.
  • Efendiler, artık bugün hayat ve insanlık bütün gerçeğiyle ortaya çıkmıştır. Safsatalar, hurafeler kafalardan çıkarılmalıdır.”

Bilindiği gibi, savaş aşaması bitince Aydınlanma aşaması başladı ve devrimler birer birer gerçekleşti.

Önce saltanat kaldırıldı, sonra Cumhuriyet ilan edildi.

Daha sonra halifelik kaldırıldı. Mahalle mektepleri, medreseler kaldırıldı. Öğretim Birliği sağlandı.

Atatürk’ün 1905 yılında yüzbaşı iken söylediği, “Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden yeni ve genç bir Türk devleti kurulmalıdır.” düşüncesi gerçekleşiyordu.

15 yılda gerçekleştirilen Aydınlanma devrimleriyle, Türk toplumu laik bir hukuk düzenine kavuştu, çağdaş ve uygar bir topluma dönüştü.

DEVRİMLERİ GERİ ALAMAYACAKLAR

Atatürk Devrimlerinin özellikle çok partili sisteme geçildikten sonra kemirilmeye, tırpanlanmaya, geri götürülmeye, yok edilmeye çalışıldığı biliniyor.

DP’nin Atatürk Devrimlerini, “halkın kabul ettiği ve etmediği” diye ikiye ayırdığı biliniyor. Son 20 yıldır Atatürk’ün adının havaalanlarından, stadyumlardan, okullardan silindiği biliniyor. Ama bunlar nafiledir.

Aydınlanma devrimleri ve laik Cumhuriyet bazılarının sandıklarının tersine
bu topraklarda öyle kökleşmiştir ki ne yaparlarsa yapsınlar
bu devrimleri yıkamayacaklar, onu geri alamayacaklardır. 

Güneşi tersten doğuramazsınız, nehirleri tersine akıtamazsınız. Doğanın evrensel kuralları geçerlidir. Atatürk ne diyor?

  • “Uygarlığın coşkun seli karşısında direnme boşunadır. Ortaçağa ait düşünüş biçimleriyle ilkel hurafelerle yürümeye çalışan milletler yok olmaya ya da tutsak olmaya mahkûmdur.”
Arkadan gelen bir gençlik var. Bir dip dalgası var. Türk halkı halifecilerin, yeni
Osmanlıcıların isteklerine uyup geriye gitmeyecektir…
Kuvayı Milliyeciler ölmez, Atatürkçüler tükenmez…

Muharrem İncenin Yeni Çıkışı: ZAMANSIZ BİR EGO PATLAMASI

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com, 12.8.2020

CHP’nin ele avuca sığmaz çocuğu Muharrem İnce, haftalardır gündemde kalmayı başardı. Hedefleri büyüktü. CHP’de aldığı bazı görevler ona yetmemişti.  Genel Başkanı olmak istiyordu. Üç genel başkanlık yarışına girdi. “Hadi bir de bunu deneyelim” diyen CHP delegelerinden aldığı oy da azımsanamazdı. Ama üçünde de Kemal Kılıçdaroğlu karşısında yenildi. CHP yönetiminin onu cumhurbaşkanlığına aday göstermesinin nedeni ise çaresizlikti. Öteki muhalefet partilerinin seçmenlerinden de oy alacak bir aday üzerinde anlaşmaya varılamayınca, ortada ısrarla aday olmak isteyen İnce’ye fırsat doğdu. Hareketli bir seçim kampanyası da yürüttü. Erdoğan’ın karşısında 2. tura bile kalmayı başaramadan 1. turda elenmiş oldu.

Fakat bu yenilginin nedeni İnce değildir. Türkiye’deki tarihi sağ – sol konuşlanmasının devam etmekte oluşudur. Erdoğan MHP’yi yanına alarak İttifak siyasetinin önünü açınca, CHP’ye de muhalefetten bir blok oluşturma düştü ve son yerel seçimde Erdoğan’ın önünün ancak bu yolla kesileceği anlaşıldı. Bu politika CHP içinde Kılıçdaroğlu’na muhalif olanların seslerini kesmelerine neden oldu. Son genel kurulda İnce de içinde olmak üzere Kılıçdaroğlu’na karşı hiçbiri aday olma cesaretini gösteremedi.

Tam da bu aşamada İnce yeniden piyasaya çıktı. CHP’ye genel başkan olamadıysa bir parti kurup seçime girmesinin önü de kapalı değildi ya! Kendisine yar olmayan varsın başkalarına da yar olmasındı! Basına bu yolda haberler sızdırarak nabız yoklamaya başladı. Önce İktidar yanlılarının ağızlarından sular aktığı görüldü. TV kanallarında sayıp döktüler: Muharrem İnce iyi bir insandı ve CHP yönetimi ona haksızlık yapmıştı. Parti kurması en doğal hakkıydı… Sonra Kılıçdaroğlu ve ekibinin politikalarına muhalif bazı CHP seçmeninin de umuda kapıldığını gördük. Anketler yapıldı. %4’ten %15’e dek oy alabileceği ilan edildi. Cumhuriyet gazetesi bile, yazarlarını görüşlerinde serbest bırakmakla birlikte İnce ile CHP arasında tarafsız kalacağını ilan etti!

İNCE’NİN DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR?

14 yaşından beri CHP’li olduğunu, ne pahasına olursa olsun bu partide kalacağını ilan etmiş olan Muharrem İnce, CHP ile yolunu ayırmaya niçin karar vermişti? Bunun zamansız bir ego patlaması olduğu, CHP’ye başkan olamayınca ondan ayrılıp bir parti kurarak şansını denemek istediği açık iken, bu ayrılığı sırf buna dayandırmak yakışık almazdı. Politik başka gerekçeler bulunmalıydı. Yeni partinin “Atatürkçülerden” oluşacağı, “bir ayağının Kandil’de olmayacağı” gibi CHP’yi suçlayan ifadeler basına sızdırıldı. Gerçekte bu 2 tanımlama tek bir tutumun ifadesi. İnce, CHP’yi, Atatürkçülükten sapmakla suçluyor. Genel merkezin Atatürkçü olmayanlar tarafından ele geçirildiğini ileri sürüyor.

CHP’nin bir ayağının Kandil’de olduğunu, kendi kuracağı partinin ayaklarının Ankara’da olacağını ilan etmesi, çıkmaya hazırlandığı yeni yolculukta Kürt karşıtı milliyetçi oylara da göz diktiğini açıklıyor. Bu suçlama şimdiye dek CHP’ye iktidar tarafından yöneltiliyordu.  Bir ayağın Kandil’de olması iftirasının anlamı gerçekte bu ayağın Diyarbakır’da olmasıdır. İnce böylece CHP ile HDP’nin güçbirliğini de hedef alıyor. Oysa kendisi Cumhurbaşkanı adayı olduğu zaman ilk iş olarak Edirne’de tutuklu Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmiş, ilk mitingini de Diyarbakır’da yapmıştı. Türk milliyetçisi CHP’liler, buna itiraz etmemişlerdi. Amaç, Kürtlerin oyunu almaktı. Onların bir bölümü, bu politikayı iktidar umuduyla daha sonra da savundular, bir bölümünün ise alttan alta eleştirileri sürdü.

İnce şimdi, CHP ile yollarını ayırırken buna ideolojik bir gerekçe arıyor. Bundan önceki Kürt politikasında da ne denli içtenliksiz olduğunu kanıtlıyor. İnce’nin, genel, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhur İttifakının önünün nasıl kesileceği, iktidara nasıl gelineceği konusunda tutarlı bir öngörüsünün de bulunmadığı anlaşılıyor. Elde kala kala, 1930 modeli bir Atatürkçülük kalıyor. Oysa bunun seçim kazanmaya yetmeyeceğini, geçmiş bütün seçimler gösteriyor.

CHP’DEKİ KAÇINILMAZ AYRIŞMA

İnce’nin çıkışı, bir ego patlamasının sonucu olmakla birlikte, CHP’de ileride bir ayrışmanın da ipuçlarını veriyor. Bu ayrışmanın bir tarafı Turhan Feyzioğlu’nun Ortanın solu hareketine karşı Güven Partisine benzeyecektir. Sloganı, içine halkın giremediği “Cumhuriyetçilik”tir. Öteki taraf ise “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak” hedefini güdüyor. Daha solda olanlar buna “Demokratik Cumhuriyet” diyorlar. Bu iki eğilimin ayrı siyasi partiler haline gelmesi herhalde CHP’nin yararınadır. Bundan önce paylaştığım “CHP Nasıl İktidar Olabilir?” yazımda da vurguladığım gibi CHP, emekçi kitlelerin (yoksulların) gözünde kendisi için ayak bağı olan bagajındaki yüklerinden de kurtulabilir.

Muharrem İnce gibi bir figür, sonradan ağız değiştirip parti kurmayacağını, Anadolu’yu dolaşacağını söylese de, CHP için bir kangren haline gelmiş bulunuyor. Bir partinin başına geçmenin yolu, parti içinde seçimlere girip delegelerden yeterli oyu almaktır. Bunu başaramayanların yapacağı şey, yerlerine oturmak ve parti yönetimlerine eleştirileri varsa bunu parti içi organlarında dile getirmektir. “Başkan olmazsam yeni parti kurarım” diyen bir kişi bunu söyledikten sonra hâlâ bu partide durabilir mi? CHP’ye daha fazla askıntı olmadan istifa etmesi gerekmez mi? Onu partide tutmaya çalışmanın partiye ne yararı vardır?

Kongre salonunda hela önüne oturtulmuş! Eski bir cumhurbaşkanı adayı olduğu için genel başkanın yanına oturtulmalıymış! Bundan daha gülünç bir eleştiri olamaz. Partide eski cumhurbaşkanları adaylarının oturacağı yeri belirleyen bir yönetmelik mi vardır? Delege arkadaşlarıyla aynı sırayı paylaşmayı küçüklük sayan bir adayın ileride önemli bir makam sahibi olunca halkla neleri paylaşabileceği merak konusudur.

CHP’de genel başkanlığa ilk adaylığını koyduğu zaman “Onu Hiç Gözüm Tutmamıştı” diye yazmıştım. Beni Allah söyletmiş olmalı! (12 Ağustos 2020)

Onur ÖYMEN : MİT’in CHP’yi karıştırdığı iddiası hakkında düşünceler


MİT’in CHP’yi karıştırdığı iddiası hakkında düşünceler

Portresi_ATA_ile

 

Onur ÖYMEN

Ajans Haber’in MİT’in CHP içinde kimi operasyonlar yaptığı savıyla ilgili olarak yönelttiği sorulara verdiğim yanıtları içeren haberi aşağıdadır:

 

Kılıçdaroğlu dememiş miydi ‘Hepimiz ulusalcıyız’ diye”?

Kılıçdaroğlu’nun gündeme oturan ‘MİT’ açıklamaları ve CHP’de yaşanan
‘ulusalcı’ tartışmaları sorunların farklı noktalara taşınmasına neden oldu.

CHP içinde yaşanan ‘ulusalcı’ tartışmaları, partinin dönüşümü ile ilgili tartışmalara neden oluyor. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun son dönemde destekleyerek partiye davet ettiği isimlerin ulusalcı vekiller nezdinde rahatsızlık yaratması ile başlayan süreç, Muharrem İnce’nin genel başkanlığına adaylığını koyması ile seçime kadar uzadı.

YÜKSELEN ‘CHP’ GÜNDEMİ

Emine Ülker Tarhan’ın partiden istifa ederek yeni bir parti kurması ve ulusalcı olarak gösterilen milletvekili Süheyl Batum’un ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevki de partinin ve Türkiye siyasetinin en sıcak olayları arasında yer aldı.

Son gündem ise Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları ile tartışılan ‘MİT’.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun MİT’in CHP’yi parçalamak için bir faaliyetin içinde olduğunu ve bunun AK Parti’nin derin devleti ile işbirliği içinde yapıldığını belirten açıklamaları tartışılan ana konular arasında. Parti üyelerinin dinlenilmesi iddialarının da açıklamaların içinde yer alması geçmiş dönemde de dile getirilen iddiaları ve
yaşanan olayları (Deniz Baykal olayı) da tartışılır kılıyor.

Eski diplomat ve CHP Eski Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, bu gelişmeleri AjansHaber’e değerlendirdi.

“KILIÇDAROĞLU DEMEMİŞ MİYDİ, ‘HEPİMİZ ULUSALCIYIZ’ DİYE”

CHP içindeki bazı kişilere yönelik olarak kullanılan ‘ulusalcı’ sözü hakkında değerlendirmelerde bulunan Öymen, “Ulusalcı sözünü, gerçek Atatürkçülerin küçük bir grup olduğu izlenimini yaratmak için kullanıyorlar gibime geliyor. Halbuki Atatürkçüler, Atatürk milliyetçileri, Atatürk’ün görüşlerini ilkelerini savunanlar bir grup değil CHP’de partinin gövdesidir. Sayın Kılıçdaroğlu dememiş miydi, ‘hepimiz ulusalcıyız’ diye?” dedi.

“ULUSALCILIĞI, İKTİDAR PARTİSİ KÜÇÜK BİR FRAKSİYON GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞIYOR”

Ulusalcılığın CHP için önemini vurgulayan Öymen, “Ulusalcılığı aslında iktidar partisi ve başkaları, küçük bir fraksiyon gibi, bir grup gibi göstermeye çalışıyorlar. Oysa CHP’nin esası bu. Atatürkçü, Atatürk’ün ilkelerine sahip çıkan, ulusal çıkarlarına sahip çıkan insanlar.” diye konuştu.

“ESAS SÖYLENMESİ GEREKEN, BAYKAL’A YÖNELİK KOMPLOYU
KİMİN YAPTIĞIDIR”

MİT’le ilgili tartışmalar yaklaşık 4 yıl gecikerek yapılıyor’ diyen Öymen,

“Esas söylenmesi gereken Baykal’a yönelik komplo sırasında, bu komployu kimin yaptığıdır. Yurt dışında mı, yurt içinde mi yaptılar? Kimler yaptı, kimler sorumluydu, bunların o zaman tartışılması gerekliydi. Öbür bütün komplolar paralel devletin işidir falan, fakat o vesileyle gözaltına alınanlardan hiçbiri Baykal’a yönelik komplo ile ilgili olarak suçlanmadı. Demek ki başkalarıymış. Kim acaba? Bu unutturuldu.”
şeklinde konuştu.

MİT TARTIŞMALARI VE BAYKAL’A KOMPLO

MİT’in CHP’ye yönelik operasyonları iddialarının esas olarak Baykal üzerinden araştırılması gerektiğini ifade eden Öymen, “İç veya dış istihbarat örgütlerinin CHP’yle ilgili bir operasyondan bahsedilecekse ilk akla gelenin Baykal’a yönelik komplo olması gerek. Şu anda iktidar MİT üzerinden CHP’ye bir operasyon düzenliyor dediğiniz zaman bunun açıklaması o denli kolay olmuyor. Şöyle: Sanki CHP şu anda öyle bir hale gelmiştir ki, seçimi mutlaka kazanacaktır, fakat birtakım böyle tertiplerle seçimi kazanması engellenmek isteniyor. Bunu söylemek çok zor. Çünkü kamuoyu yoklamaları maalesef seçimlerde CHP’nin en güçlü parti olacağı izlenimini vermiyor. O bakımdan bunun bir gerekçesi olması lazım. Böyle bir şey yapılacaksa, niye CHP’yi parçalamak, yıpratmak, bölmek istesinler. Bunun bir nedeni olacak. Benim kanaatimce bunu
esas olarak Baykal’a yönelik komplo bağlamında değerlendirmek lazım” dedi.

“WIKILEAKS BELGELERİNİ OKUMALARINI TAVSİYE EDİYORUM”

CHP’nin Türkiye’nin en köklü partisi olduğunu söyleyen Öymen,

“Bu partinin yıpratılması, ancak Cumhuriyetten rahatsız olanların işine gelir.
O nedenle polemiklerle bu işleri çözmek uygun bir yöntem değil. CHP üzerinde
bir operasyon yapılmış mıdır? diye illa bir araştırma yapılması gerekiyorsa,
ben o söylemlere Wikileaks belgelerini okumalarını tavsiye ediyorum.”
açıklamalarında bulundu.

Saygılar, sevgiler.

Onur Öymen

Türker Ertürk : KİMDEN YANA OLMALI?

 

Displaying 1503752_192830067587613_1471839188_n.jpg


KİMDEN YANA OLMALI?

portresi_gulumseyen

Türker Ertürk

 

Her ikisi de iliklerine ve hücrelerine dek emperyalizmin taşeronudur.
Yok, esasında birbirlerinden farkı!
Fakat göreve başlama tarihi itibarıyla Cemaat AKP’den
daha eski ve kıdemlidir!

Emperyalizm her ikisini de kendi çıkarları için destekledi.
Cemaat ve AKP de gizli gündemlerini ancak emperyalizmi kendi akıllarınca
kullanarak gerçekleştirebileceğini sandı.

2002’den beri AKP ve Cemaat işverenlerinin kendilerine verdiği görevleri büyük uyum içinde yerine getirdiler. Şiir gibi çalıştılar, Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmeye yönelik golleri paslaşarak attılar ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı kumpası birlikte kurdular.

Niçin Erdoğan’ı istemiyorlar?

Bugün ise geldiğimiz yerde emperyalizmin iki taşeronu birbirlerine karşı savaş ilan etmiş durumdadır. Karşılıklı operasyonlar birbirini izlemekte. Bu savaşın görünürdeki
en büyük nedeni pastanın (Devlet gücünün) paylaşılması sorunudur. İlk bakışta görünmeyen gerçek neden ise,

  • artık emperyalizmin Erdoğan ile yola devam etmek istememesidir.

Erdoğan ile yola devam edilmek istenmemesinin nedenleri;

1. Türkiye’nin çıkarına, doğasına, kurucu ideolojisine, kırmızı çizgilerine ve çıkarlarına uygun olmayan projelerle Erdoğan’ın çok yıpranmış olması ve bu projelere ancak
yeni bir yüzle devamın olanaklı görülmesi,

2. Erdoğan’ın denetimsiz  ve öngörülemez davranışları,

3. Başta laiklik karşıtı girişimleri ve Ortadoğu politikası olmak üzere
Erdoğan
’ın gerçekleştirmeye çalıştığı gizli gündemi,

4. Terör başta gelmek üzere Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’de suça bulaşan tetikçiden veya kiralık katilden kurtulma isteği..

Erdoğan’ın ipinin çekilmesinde belirleyici olmuştur.

Misyoner okullarına ihtiyaç var

  • Erdoğan’ın deliğe süpürülmesi için emperyal direktif verilmişama öbür işbirlikçi için destek sürmektedir

Çünkü Cemaate gerek Türkiye ve Ortadoğu’da gerekse misyoner okulları aracılığıyla Afrika, Avrupa ve Asya’da gereksinim artarak sürmektedir. 

Amerika’da Cemaat okullarına karşı yapılan operasyonlar bir ölçüde balans ayarı ve kimi toplumsal tepkileri yatıştırmak içindir. Bu operasyonları Amerikan sistemi içindeki farklı yapıların girişimi olarak yorumlamak biraz saflık olur.

  • Bugün Erdoğan’a yönelik deliğe süpürme operasyonu;

yolsuzluk, hırsızlık, hortumlama ve rüşvet üzerinden yapılmaktadır.
Halbuki bu suçlar yeni değildir. 11 yıllık AKP icraatı içinde bu suçlar peynir ekmek
yer gibi işlenmiştir. Peki, niçin şimdi ortaya çıktı? Demek ki, Erdoğan’ı kullananlar zamanı gelince işini bitirebilmek için dosyasını da tutmuşlar. İşte o zaman geldi!

Bakınız Erdoğan liderliğinde kurulan AKP hükümetleri döneminde Türkiye
kimisi yaşamsal, onmaz ve geriye döndürülemez olmak üzere çok büyük zararlar gördü. Bu süre içinde ülke olarak gördüğümüz tüm zarar ve ziyanı yüz birim kabul edersek bunun yalnızca bir birimini yani %1’ni yolsuzluklar ve hırsızlıklar oluşturuyor.

Cerrahi operasyon kime?

Şimdi bir operasyon yapılıyor ve bu operasyonda halk ve ülke, gördüğü zararın %99’u üzerinden değil % 1’i üzerinden yönlendirilmeye çalışılıyor. Çünkü operasyonun arkasında ve içinde bulunanlar hem suç ortağı ve hem de Erdoğan sonrası aynı suçların işlenmesine devam etmek istiyorlar.

Anlayacağınız Erdoğan günah keçisi yapılmış.

Amaç Erdoğan ve çevresindeki çelik çekirdeği cerrahi bir operasyonla götürmek ve yerine aynı emperyalist işbirlikçi zihniyetle yola devam etmektir.

  • Halen Türkiye’de büyük bir savaş devam ediyor.

Bu savaşın bir yanında Cemaat öbür yanında Erdoğan var!
Halk büyük bir ikilem içinde!

“Kimden yana olmalı?”

Dürüst ve onurlu insanlar, vatansever siyasiler ve aydınlar, Milliciler, Atatürkçüler, askerler ve polisler bilmeli ki; bu savaşın her iki yanı da suçludur.

Bunların ülkemize kan, kin, gözyaşı ve kavgadan başka verebilecekleri bir şey yoktur.

  • Doğru seçim her ikisine karşı olmak,
    ülkemizden ve halkımızdan yana tavır göstermektedir.

Saygılar sunarım. 4.1.14