Etiket arşivi: Atatürk İlke ve Devrimleri

Laikliğe Çağrı Birlikteliği…

Laikliğe Çağrı Birlikteliği’nden Uyarılar

24 Mart 2022 tarihli Resmi Gazetede Diyanet İşleri Başkanlığı hakkındaki yasada değişiklik yapan 7383 sayılı yasa yayımlanmıştır. Bu yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak Diyanet Akademisi kurulmuştur.

7 Nisan 2022 tarihli Resmi Gazetede de 1 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde değişiklik yapan 98 no’lu Kararname ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir bölüm yetkilerinin devredilmesi yoluyla, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün görevleri genişletilmiştir.

1-3 Aralık 2021’de gerçekleştirilen 20. Milli Eğitim Şûrası’nda, okul öncesi çocuklar için de zorunlu din eğitimi tavsiyesinde bulunulduğu ve uygulamaya da hızla geçildiği ortadadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, giderek hızlanan bu ve benzeri düzenlemeler ve uygulamalarla, tabi olduğu Anayasa hükümleriyle (AS: açıkça) çatışan bir kurum durumuna getirilmiştir.

Cumhuriyet’in bir kurumu olarak (AS: Atatürk döneminde yasayla) kurulmuş olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uzunca bir süredir varlık nedeni dışında görevlerle (AS: yetkilerle) donatılması ve giderek bir Şeyhülislamlık mercii haline gelmiş olması hiç kuşkusuz, Anayasa’nın en başta laiklik olmak üzere (AS: m24), değiştirilemez hükümleriyle (AS: m.2 ve m.174) aykırılık yaratmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin her biriminin, her kurumunun görevleri ile toplumsal yaşama ve siyasete ilişkin açıklama yaparak kendini bir fetva makamına çevirmiştir.

Laiklik ilkesi, devletin dinler karşısında (AS: aktif biçimde) yansız kalmasını gerektirmektedir. Buna rağmen (karşın) her geçen gün artan düzenleme ve uygulamalarla gerek devlet organlarında, gerek siyasette, gerekse de toplumsal yaşamda bu (AS: zorunlu) yansızlık ortadan kaldırılmaktadır.

Eğitim, okul öncesinden başlayarak adeta mahalle mekteplerini andıran bir yapıya dönüştürülmüş iken, şimdi bir de Diyanet Akademisi kurulmuştur. “Biz yolumuza devam edelim, hukuk arkadan gelsin” diyerek Anayasa’yı ve hukuku hiçe sayarak hareket eden iktidardaki partinin, “Diyanet Akademisi” adını verdiği kurumun gerçekte medrese olduğu bilinmelidir. Ülkemizde tarikat ve cemaatlerce işletilen onlarca sibyan mektebi ve medrese bu düzenlemelerle yasal ve meşru duruma getirilmeye çalışılmaktadır.

Öte yandan, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün yetkilerinin genişletilmesi ile Anayasa’ya aykırı olan tarikat ve cemaatlerin bütün eğitim sistemine katılmasının yolu açılmak istenmektedir.

Siyasal partilerin demokrasinin vazgeçilmezi, demokrasinin de anayasanın değiştirilemez ilkelerinden olduğunu, ancak laiklik ilkesinin bütün bunların güvencesi olduğunu bir kez daha vurgulayarak;

  • Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerinin korunması,
  • Aykırılıkların artarak sürmemesi,
  • Atatürk ilke ve devrimlerinin, demokratik ve laik Cumhuriyet’in hukuk ve demokrasi yoluyla korunması için, TBMM’de yer alan siyasal partilere görevlerini anımsatıyor,
  • Anayasa’nın üstünlüğünü ve değiştirilemez hükümlerini gözeterek, 7383 sayılı Yasa ve 98 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmaya çağırıyoruz.

Laikliğe Çağrı Birlikteliği
9 Nisan 2022, Ankara

===========================================
Dostlar,

Sitemizde daha önce yayınladığımız “Diyanet ‘AK’ademisi” başlıklı yazı ile birlikte okunmasını dileriz..

Diyanet ‘AK’ademisi  | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

CHP, Diyanet Akademisi yasasını mutlaka AYM’ye götürmeli.
Bu yasa Anayasa m .2, 5, 6 ,24, 42, 130,136, 174’e açıkça aykırı.

  • Şeriatçı darbe bu, AKP’nin duracağı yok.

CB kararı ile DİB’in kimi yetkileri MEB Dinişleri Gn. Md.ne devredildi.

  • Türban, okul öncesi bebelere dek indirildi. 
  • Okullarda haremlik – selamlık dayatılmakta..

DİB, “minber dokunulmazlığı” isteyecek ölçüde kantarın topuzunu kaçırdı!

Bu arada AİHM, bir kez daha, zorunlu din dersi insan haklarına aykırı dedi!

Sevgi ve saygı ile. 10 Nisan 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

HEM ARSIZ HEM HIRSIZ

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı
11.12.2021

Arsız kişi gücü eline geçirdiğinde, adalet de susturulmuşsa, haklı olan suçlu durumuna düşer!
Arsız kişi durmaz ve suç işlemeye, insanları ezmeye devam eder!
Arsız kişi, suçlarının ortaya çıkmaması, çalmaya devam edebilmesi için sürekli kavga, kargaşa ortamına ihtiyaç duyar.

Adalet yok, Polis de Arsız’dan yana ise, ne yapacaksınız da hem Arsız’dan kurtulacaksınız, hem de suç işlemeden huzura kavuşacaksınız?

Öncelikle, Arsız kişi gibi düşünüp onun nelerden çekindiğini bulacaksınız. Arsız’ın korktuğu, karşısında birlik olunması ve açıklıktır. Eğer, demokrasisi gelişmiş ülkelerdeki gibi polisin, yargının gelip görevlerini yapmalarını beklerseniz, çok beklersiniz ve çok üzülürsünüz.
İlk işiniz mahallenizdeki namuslu insanlarla biraraya gelip, güçlerinizi birleştirmektir.
Arsız kişiyi, kırmadan dökmeden etkisiz duruma getirip elindeki gücü (silahı) alacaksınız ve polise teslim edeceksiniz. Yasal protesto haklarınızı kullanıp haklarınızı ve sorumluluklarınızı bilen bireyler olarak herkese olayı duyuracaksınız, polisin ve adalet mekanizmalarının düzgün çalışmalarını sağlayacaksınız…

Bu anlatılan basit bireysel bir sorun!
Ama ülkenizi, seçimle işbaşına gelip bir organize suç örgütüne dönüşen bir parti yönetiyorsa daha organize ve dikkatli olup elinizi çabuk tutmanız gerekir.
Ülkenizde, anayasayı, hukuk devletini, laikliği, özgürlükleri askıya alan bir yönetime karşı, Danimarka’da muhalefet yapar gibi davranırsanız, hem Arsız-Hırsız takımını azdırırsınız, hem de özgürlüğünüzü kaybedersiniz.

Şu gerçeği hep aklınızda tutun:

Ortaçağ kalıntısı tarikat-cemaat-ihvan ve Muaviye kafalı yobazlar nasıl ki “Cumhuriyeti yıkıp, İran tipi bir din devleti kurmayı” kendileri için hak olarak görüyorsa, bizlerin yani vatanseverlerin-demokratların-Atatürkçülerin-hukuk devleti ve laik cumhuriyeti-kadın erkek eşitliğini savunanların da Cumhuriyeti korumak gibi çok kutsal bir hakkımız ve görevimiz vardır.

Genelkurmay Komuta Heyeti “Lozan’ı, Montrö’yü” savunan Atatürkçü Amiral ve Generalleri suçlayacak kadar ihanet içinde olabilir. Yüksek Yargı, Yüksek Seçim Kurulu, Emniyet, MİT kendi milletinin aleyhine çalışabilecek kadar Saray’a bağlı olabilir.
Tüm bu olumsuz şartlar karşısında asla umutsuzluğa kapılmayacak ve tek güç kaynağımız olan Türk Milletine gerçekleri anlatacağız. Hem de sokak-sokak, ev-ev, fert-fert gerçekleri anlatacağız.

Türk Milleti, kendi sesiyle uyumlu, namuslu siyasetçilerin sesini çok çabuk anlayacaktır. Tıpkı Kurtuluş Savaşında Atatürk’ü anladığı gibi…

Tüm Milletini ayağa kaldırdığımızda, onun gücünü yanımıza aldığımızda, tüm hırsız-katil-yobaz-emperyalist devletlerin paralı uşakları yer altına kaçacaklardır.

Sonra, Atatürk İlke ve Devrimlerinin devletimizde yeniden etkin olması sağlanacak ve hem ülkemizin yeniden imar ve inşasına milletimizle birlikte başlanacak, aynı zamanda devletimizi-milletimizi soyan Müslüman mintanı giymiş seccade şeytanlarının tümünden hukuk önünde hesap sorulacaktır.

Bunun için mutlaka ve mutlaka bir ve beraber olmamız şarttır.
Kimseyi dışarda bırakmadan sağlanacak birlik, başarının altın anahtarıdır…

DOĞRU Parti bu amaçla kurulmuş Milli bir Partidir.
Hiçbir şart koşmadan, bu birliğe katkı sağlarız.

Bu yapılmazsa ne olur?
Bu çete, herkesi tek-tek avlar. Çünkü bunların utanmaları yoktur. Tarihimizin en büyük casusluk olayı olan “Kozmik Oda” hırsızlığına izin verip yapanlar, herkesi casuslukla suçlar ve zindana atar.
Türk Devletine “Barzani-PKK/PYD” işbirliğiyle ihanet edenler, dürüst siyasetçileri bir sahtekar polis, bir tetikçi Savcı ile sahte deliller üretip zindana atar.
FETÖ denen CIA uşağı ile 11 yıl aynı yatağa giren alçaklar, Atatürkçü siyasetçileri FETÖ’cu diye damgalayıp hapsederler.

Tüm deneyimlerimle ve tüm samimiyetiyle söylüyorum ki; bu çağrımıza yanıt vermeyen küçük kafalılar, Cumhuriyetimizin yıkılmasına neden olurlar.

  • Demokratik rejim ve Cumhuriyet yıkıldıktan sonra, partiniz olsa ne olur, olmasa ne olur?

Lütfen, aklımızı başımıza alıp, hırs ve küskünlükleri geriye atıp, her birimiz birer Kuvvacı gibi el ele verelim ve ülkemize yapılmakta olan emperyalist saldırıyı birlikte defedelim.
Sonra mı? Nam da, şan da, makamlar da sizlerin olsun!
DOĞRU Parti budur ve üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirecektir…

Not: Bugün Muğla’dayız. Sesimizi duymak isteyen herkesi bekleriz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 11 Aralık 2021

KURBAN BAYRAMI

Suay Karaman

1400 yıl önceki İslami yaşam biçimini, bugün her yönüyle yaygınlaştırmak isteyen anlayış, laik devlet ilkesi ile çatışmaktadır. Bugün ortaçağ karanlığına dönmek isteyenlerle, çağdaş uygarlıktan yana olanlar arasında süregelen bir çatışma söz konusudur. Atatürk ilke ve devrimlerini, özellikle laikliği kavrayamayan küçük beyinler, günümüzde toplumu din ile kandırarak, karanlığa doğru sürüklemektedirler.

İşin özü, dini yaşanılan çağa göre yorumlamak gerekir. 1982 yılında Müslüman olan Fransız siyasetçi ve yazar Roger Garaudy (1913-2012), İslam dini için şöyle bir yorum yapmıştır:

  • “İslam’ın özü ile o özden yola çıkarak o günün koşullarına göre üretilmiş çözümleri birbirine karıştırmamak gerekir. Ben 1400 yıl öncesinin koşulları içinde konulmuş kurallara uymak için dinimi değiştirmedim. O özü beğendiğim için Müslüman oldum. 1400 yıl öncesinin koşullarına getirilmiş olan çözümleri dahice buluyorum. Ama onların bugün de uygulanmasını savunmayı da aptalca buluyorum.”

Yaşadıkları çağa ayak uyduramayan bazı ilahiyatçılar İslam dinine göre kurbanın, Tanrı’ya yaklaşmak ve rızasına ermek niyetiyle kesilen hayvan olduğunu savunurlar. Bu ilahiyatçılara göre kurban kavramı, çok genel bir adanmışlığı, Tanrı için bireyin her şeyini feda edebilecek olmasını ifade etmektedir. Ancak yaşadıkları çağa uygun düşünen ve kendilerini geliştiren bazı ilahiyatçılar ise, Kuran ayetlerinin hatalı yorumu sonucunda böyle bir uygulamanın yapıldığını, bunun ise tümüyle yanlış olduğunu ileri sürerek, İslam dininde “hayvan kesmek” gibi bir ibadet olmadığını bildirmektedirler.

Çağdaş ilahiyatçılar, Arapça dualar eşliğinde sürdürülen hayvan katliamının, Muhammed Peygamber’in yaşamı boyunca hiç yapılmayan bir uygulama olması nedeniyle din dışı olduğu konusunda fikir birliği içindedirler.

  • Geçmişten gelen bir gelenek olan kurban kesimi, dinsel bir gereklilik değildir.

Gündelik yaşamın dinsel kurallara göre yönlendirilmesi, laiklik ilkesinin çiğnenmesini doğurmaktadır.

Kurban kesmek bir ibadet olarak değil, yoksulun et yemesi olarak düşünülen sosyal yardımlaşmanın bir türü olarak algılanmalıdır. Ancak bu sosyal yardımlaşma unutulmuştur. Yaşadığımız bu çağda kurban kesimleri, hayvanlara işkence anlamına gelmektedir ve bazen katliama dönüşmektedir. Kurban bayramlarında, hayvanlara eziyet ile her türden kötü davranış görülmektedir. Bu nedenle

  • .. kurban bayramı, yüreğinde sevgi taşıyan insanlar için sıkıntılı bir süreç olarak algılanmaktadır.

Türkiye’de Kurban Bayramlarında çok sayıda hayvan kesilmektedir. 2020 yılı verilerine göre ülkemizde yaklaşık üç milyon küçükbaş, bir milyon büyükbaş hayvan kurban edilmiştir. Ülkemizin tarihinde ilk olarak 2010 yılında, daha sonra 2011, 2017, 2018 yıllarında kurbanlık amaçlı hayvan dışalımı (ithalatı) yapılmış ve bu dışalımlara yaklaşık 4 milyar Dolar ödenmiştir. Ülkemiz, kurbanını bile yurtdışından alacak duruma getirilmiştir. Türkiye’yi her alanda dışa bağımlı duruma getiren yanlış politikalar, bugünkü sıkıntılı günlerin ve ekonomik krizin nedenidir. Bu şekilde Kurban Bayramı kutlamanın da mantığı yoktur.

Bayram özünde sevgidir, dostluktur, saygıdır.

Bayram doğayı ve vatanını sevmektir, ulusal değerlerimize sahip çıkmaktır.

Ormanlarına, denizlerine, kıyılarına, topraklarına, doğal güzelliklerine, kadınlarına, çocuklarına, insanlarına, laik cumhuriyetine ve eşsiz liderimiz Atatürk’e sahip çıkamayan bir toplumda bayram kutlamak da ilginçtir.

Bayram, bu olgulara sahip insanlarımız için olmalıdır.
(Azim ve Karar, 19 Temmuz 2021)
========================================
Bizim eklememiz aşağıda..

Dr. Ahmet Saltık
20 Temmuz 2021

102 emekli Amiral’den Yüce Türk Milletine

102 emekli Amiral, son dönemde gündeme gelen “tekkedeki amiral“,
Montrö’nün tartışmaya açılması” ve Atatürk
ilke ve devrimleri konusunda açıklama yaptı


(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Kamuoyuna yapılan 103 imzalı açıklamada şöyle denildi :

Yüce Türk Milletine,

Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir.

  • Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.

Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.

04 Nisan 2021
Deniz Şehitlerimizi anarak Saygıyla duyururuz.”

KATILAN EMEKLİ AMİRALLER

1. E. Amiral Ergun MENGİ                               2. E. Amiral Alaettin SEVİM
3. E. Amiral Nazif ÖZDAĞDEVİREN             4. E. Amiral Işık BİREN
5. E. Amiral Ahmet ŞENOL                              6. E. Amiral Hasan HOŞGİT
7. E. Amiral Vedat ERSİN                                 8. E. Amiral Metin AÇIMUZ
9. E. Amiral Atilla KEZEK                              10.E. Amiral Nurhan KAHYAOĞLU
11.E.Amiral Önder ÇELEBİ                            12.E.Amiral Metin POYRAZLAR
13.E.Amiral Mücahit ŞİŞLİOĞLU                  14.E.Amiral Engin BAYKAL
15.E.Amiral Hüseyin ÇİFTÇİ                          16.E.Amiral Atilla KIYAT
17.E.Amiral Vehbi ALPMAN                          18.E.Amiral Celal PARLAKOĞLU
19.E.Amiral Mustafa Ekmel ÖZDENGİL        20.E.Amiral Serdar DÜLGER
21.E.Amiral Abdullah METE                           22.E.Amiral Ertan DEMİRTAŞ
23.E Amiral Orhun ÖZDEMİR                        24.E.Amiral Ersin GÜLER
25.E.Amiral Nadir KINAY                               26.E.Amiral Hüseyin HOŞGİT
27.E Amiral İlker GÜVEN                               28.E.Amiral Baha EREN
29.E.Amiral Abdullah GAVREMOĞLU          30.E.Amiral Şükrü BOZOĞLU
31.E.Amiral Hakan ERCAN                            32.E.Amiral Mesut ÖZEL
33.E.Amiral Taner EZGÜ                                 34.E.Amiral İbrahim AKIN
35.E.Amiral Ömer AKDAĞLI                         36.E.Amiral Mehmet OTUZBİROĞLU
37.E.Amiral Taner BALKIŞ                             38.E.Amiral İzzet ARTUNÇ
39.E.Amiral Hakan ERAYDIN                        40.E.Amiral Mehmet Ali ÇINAR
41.E.Amiral Deniz DAĞLILAR                      42.E.Amiral Yalçın ERTUNA
43.E.Amiral Türker ERTÜRK                         44.E.Amiral Aydın CANEL
45.E.Amiral Sami ÖRGÜÇ                             46.E.Amiral Yalçın KAVUKÇUOĞLU
47.E.Amiral Nazım ÇUBUKÇU                     48.E.Amiral Ahmet AKSOY
49.E.Amiral Can ERENOĞLU                       50.E.Amiral Doğan HACİPOĞLU
51.E.Amiral Abdullah AKGÜL                       52.E.Amiral Aziz ÖZTÜRK
53.E.Amiral A. Serdar AKINSEL                   53.E.Amiral İlker GÜVEN
54.E.Amiral Mustafa İPTEŞ                           55.E.Amiral Caner BENER
56.E.Amiral Nejat BERKSUN                       57.E.Amiral Kadir SAĞDIÇ
58.E.Amiral Tayfun TANSAN                       59.E.Amiral İskender YILDIRIM
60.E.Amiral Ali Yüksel ÖNEL                       61.E.Amiral Uğur YİĞİT
62.E.Amiral Mustafa ÖZBEY                        63.E.Amiral Cem GÜRDENİZ
64.E.Amiral Bülent BOSTANOĞLU             65.E.Amiral Murat BİLGEL
66.E.Amiral Cengiz ALPÖZÜ                       67.E.Amiral Serdar Okan KIRÇİÇEK
68.E.Amiral Tufan MİMİR                            69.E.Amiral Turgut TUFAN
70.E.Amiral Turhan ÖZER                            71.E.Amiral Alper TEZEREN
72.E.Amiral Mustafa ÜLTANUR                  73.E.Amiral Ruhsar SÜMER
74.E.Amiral Cemal ÜREN                            75.E.Amiral Gündüz Alp DEMİRUS
76.E.Amiral Deniz CORA                             77.E.Amiral Gürkan İNAN
78.E.Amiral Atilla TONGUÇ                        79.E.Amiral Mustafa KARASABUN
80.E.Amiral Erol YÜKSEL                           81.E.Amiral Özbek GÜRGÜN
82.E.Amiral Bülent OLCAY                         83.E.Amiral Nejat GÜLDİKEN
84.E.Amiral Turgay ERDAĞ                        85.E.Amiral İsmail TAYLAN
86.E.Amiral Aydın GÜRÜL                          87.E.Amiral Raif NALDEMİR
88.E.Amiral Numan ALANSAL                   89.E.Amiral Tanzar DİNÇER
90.E.Amiral Erol ADAYENER                     91.E.Amiral Haluk Sayın
92.E.Amiral Ferhat FERHANOĞLU            93.E.Amiral Mehmet Ali ÖZGÜVEN
94.E.Amiral Ali Sadi ÜNSAL                       95.E.Amiral Doğan DENİZMEN
96.E.Amiral Taner AKKAYA                        97.E.Amiral Necati KURT
98.E.Amiral Tayfun URAZ                           99.E.Amiral Engin HEPER
100.E. Amiral Hayati Bilgiç                        101.E. Amiral Hasan Nihat DOĞAN
102.E. Amiral Ömer Bayram ÇETİN
==========================================
Dostlar,

Bu açıklamayı biz de bütünüyle paylaşıyoruz..
126 emekli büyükelçinin basın açıklaması gibi..
(126 emekli Büyükelçimizin KAMUOYUNA DUYURUSU – Prof. Dr. Ahmet SALTIK)

Bu metni web sitemizde yayınladık. Hukuk dışı hiçbir yön göremediğimiz gibi; tersine, Anayasa’dan kaynaklanan Cumhuriyete sahip çıkma hak, yetki ve sorumluluğumuzun gereğini yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.

Anayasanın, metne dahil olan BAŞLANGIÇ bölümünün son tümcesi aynen aşağıdadır :

“TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

Dolayısıyla bu açıklama Anayasanın yüklediği bir yurttaşlık görevinin kaçınılmaz gereğidir.

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

ÇAĞRI

ÇAĞRI

Rifat Serdaroglu

Dünyanın hiçbir yerinde, üzerinde irili ufaklı bu kadar çok devletin kurulup tarih olduğu ikinci bir coğrafya yoktur.

İnsanların ilk kez toplu yaşama geçip, şehirler kurdukları Mezopotamya
(İki nehir arasındaki bölge demektir, Dicle-Fırat) Anadolu toprağıdır.

Anadolu, ilk tarımın yapıldığı “Bereketli Hilal’in” bir parçasıdır.
Sümerler, Hitit, Frig, Lidya, Babil, Akad, Asur, Elam, Truva, Efes, Milet, Urartu, Selüsidler, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı bu topraklarda yaşamış ve Anadolu hepsini bitirmiştir.

Bu topraklarda yaşamanın çok zor olduğunu, yöneticilerin “Tarihi ve Bölge insanını” çok iyi tanımaları gerektiğini, bu iki unsur iyi kullanılmazsa, geri tepen silah gibi yönetenleri vurduğunu daha önceki yazılarımda belirtmiştim.

Osmanlı Devlet’ini yıkan emperyalist devletler, Anadolu’nun tamamını yutmak istediler fakat tarihi ve insanımızı çok iyi tanıyan Büyük Atatürk buna engel olup, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu ve bu oyunu bozdu!

Türk Devleti 98 yıldır, her türlü engele – oyuna, iç ihanetlere, dış müdahalelere, darbelere rağmen ayakta kalmayı ve dünyanın saygın devletlerinden biri olmayı başardı.
2021 yılının Ocak ayını yaşadığımız bu günlerde, 19 yıllık İhvancı AKP ve dış destekli ortakları, Türk Devletini çok tehlikeli bir konuma getirdiler.

Bugün Laik Cumhuriyet, demokrasi, sosyal hukuk devleti, özgürlüklerimiz ciddi tehdit altındadır.
Türk Ordusu ve Türk Yargısı, AKP tarafından çok ağır operasyonlara tabi tutulup, devletimiz şeriat devletine dönüştürülmek istenmektedir.
Türk Milletinden maaş alan dinamik kurumlar felç edilmiş ve sadece gelişmeleri izleyerek ölümü bekler haldedir.
Anadolu, son Türk Devletini de yutmak üzeredir!

Ne Aziz Türk Milleti, ne de Siyasi Partiler durumun ciddiyetinin farkında değildir.
Şeriat bildirileri şehirlerimizde dağıtılmakta, gazeteciler ve siyasetçiler sokak ortasında dövülmekte, toplumun belli bir kesimi silahlandırılmakta, ülke bir iç çatışmaya bilerek ve planlanarak götürülmekte, iktidardan tek ses bile çıkmamaktadır.
DOĞRU Parti olarak halkımızı uyandırmaya, direnmeye ve T.C. Devletine sahip çıkmaya gayret ediyoruz. Henüz istenen seviyeye gelinemedi!

Aziz Türk Milletine, muhalefet partilerine, sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara, üniversitelere, aydınlarımıza önümüzdeki günlerde DOĞRU Parti olarak önemli ve samimi bir çağrı yapacağız.
Çağrının tarihi ve zamanı kamuoyuna duyurulacaktır.

Bu çağrı yapılmadan önce şu konularda ittifak edebilmeliyiz.
-Türkiye’yi borca batırıp, dışa bağımlı kılan sistem ve bu sistemi yeniden borçlanma ile sürdürmeye çalışanlar, bugünkü ekonomik durumumuzun sorumlularıdır.

-Cehalet, görgüsüzlük, ahlaksızlık ve beceriksizlik, Türk Devletini güçsüz bırakmış ve Türkiye’nin elini, Mavi Vatan, Suriye, PYD/YPG/PKK, AB, ABD şantajlarına karşı zayıflatmıştır.

-Ne yazık ki, ülkemizi reformlarla kurtarmak eşiği çoktan geçilmiştir.
Atatürk ilke ve devrimlerinin Türk Devletine yeniden hakim olduğu, temelden bir yapılanma gerekmektedir.

İhvan ve Siyasi İslam temsilcisi AKP ve ortaklarıyla, Demokrasi ve Hukuk Birliği olarak bir hesaplaşma yaşanacaktır. Temennimiz bu hesaplaşmanın Anayasa, yasalar ve demokratik rejim içinde ve en kısa zamanda sandıkta yapılmasıdır.
Bu hesaplaşma gelecek nesillere bırakılamaz.

  • İkinci bir Kuvayı Milliye hareketi silahsız olarak mutlaka yapılacaktır.

Herkes tarafını belli etmek zorundadır!

Sağlık ve başarı dileklerimle 18 Ocak 2021
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

 BAYRAM İÇİN

 BAYRAM İÇİN

Suay Karaman

Suay Karaman 

Bugün bayram öncesi, yarın bayram; bayramınız kutlu olsun. Ramazan adı verilen otuz gün oruç tutma sürecinin ardından Ramazan Bayramı kutlanıyor. Ancak bu bayrama, 17 Mart 1981’den önce Şeker Bayramı adı veriliyordu.

Her yönüyle ülkemizi karanlığa sürükleyen 12 Eylül 1980 darbesinden altı ay sonra 17 Mart 1981’de kabul edilen 2429 sayılı “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Yasa” ile dinsel boyut öne çıkartılarak, şeker bayramı kavramı terk edilmiş ve bu bayramın adı, hicri takvimden hareketle ramazan bayramı yapılmıştır.

26 Aralık 1925’te çıkarılan 698 sayılı yasayla Miladi takvim kabul edildi ve 1 Ocak 1926’dan başlayarak Hicri takvimin kullanımına son verilerek, Miladi takvim kullanılmaya başlandı. Miladi takvime göre genel tatil günleri belirlenirken, ramazan bayramı adı yerine iki haklı gerekçeyle şeker bayramı adı uygun bulunmuştur: Bu gerekçelerden biri, kullanımına son verilen bir takvim sistemindeki adın benimsenemezliği ilkesidir. Öbürü ise, tüm dinlere eşit uzaklıkta yaklaşan laik devletin, bu bayramı ulusal yaklaşımla yorumlama ilkesidir.

Otuz gün oruç tutma sürecinde iftar zamanında yapılan savurganlıkların, dinle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.
– İnsan onuruyla bağdaşmayacak işlere bulaşanların,
– kadınlara ve çocuklara tecavüz edip öldürenlerin,
– hırsızlık yapanların,
– ulusal varlıklarımızı satanların,
– vatanlarını talan edenlerin
tuttukları orucun da, kıldıkları namazın da, yaptıkları şov kokan ibadetin de hiçbir değeri yoktur.

Aslına bakılırsa dini, yaşanan çağa göre yorumlamak gerekir. 1982’de Müslüman olan Fransız siyasetçi ve yazar Roger Garaudy (1913-2012), İslam dini için şöyle bir yorum yapmıştır:

  • “İslam’ın özü ile o özden yola çıkarak o günün koşullarına göre üretilmiş çözümleri birbirine karıştırmamak gerekir. Ben 1400 yıl öncesinin koşulları içinde konulmuş kurallara uymak için dinimi değiştirmedim. O özü beğendiğim için Müslüman oldum. 1400 yıl öncesinin koşullarına getirilmiş olan çözümleri dahiyane buluyorum. Ama onların bugün de uygulanmasını savunmayı da aptalca buluyorum.”

Günümüzde 1400 yıl önceki İslami yaşam biçimini her boyutu ve yönüyle yaygınlaştırmak isteyen anlayış, laik devlet ilkesi ve ulusal dayanışma ile çatışmaktadır. Bugün ortaçağ karanlığına dönmek isteyenlere karşı ulus kimliğinin korunması ve yaşatılması gerekmektedir. Çünkü Atatürk ilke ve devrimleri, ulusallığın, ulusal kimliğin, ulusal dayanışma ve bütünleşmenin, ulusal değerlerle sağlanabileceği ilkesine dayalıdır.

Atatürk ilke ve devrimlerini, özellikle laikliği kavrayamayan ve din adına yolsuzluk yapan küçük beyinler, günümüzde toplumu kandırarak, hep karanlığa doğru gitmektedirler. Bunu önlemenin yolu bilinçli mücadele ile aydınlık için güçlerimizi birleştirmek ve eyleme geçmektir.

Bayramlarda bunları da düşünmeliyiz.

Bayram dostluktur, sevgidir, saygıdır, iyi niyettir.
Bayram doğayı sevmektir ve sevdiklerinle birlikte olmaktır.
Bayram sanattır, eğitimdir, adalettir.
Vatanını sevmektir bayram.
Bayram, alın teriyle yaşamını sürdürüp, ülkemize ve değerlerimize sahip çıkmaktır.

Mutlu bayramlar dilerim. (03.06.19)

Ankara’nın başkent yapılışının 95. yıldönümü kutlu olsun..

Ankara’nın başkent yapılışının 95. yıldönümü kutlu olsun..

ANKARA BAĞIMSIZLIĞIMIZIN SİMGESİDİR

Ulusumuzun yürüttüğü bağımsızlık ve özgürlük savaşının merkezinde yer alan Ankara, bu mücadelenin kazanılmasında konumu ve üstlendiği işlevle yaşamsal bir rol oynamıştır.

Yüce Meclisimizin aldığı kararla Ankara’nın başkent olması, yurttaşlarımızı çağdaş yaşamın değerleriyle buluşturan Cumhuriyet’in kuruluşu yolunda atılan önemli adımlardandır.

Cumhuriyet’in ilânıyla birlikte Atatürk ilke ve devrimleri ışığında gerçekleştirilen ve dünyada övgüyle karşılanan büyük devrimlerin başlatılmasına öncülük eden Ankara, başkent olmasının ardından çağdaş bir kentleşme sürecine girmiş, diğer kentlerimiz için de her yönden örnek oluşturmuştur.

Cumhuriyetin ilanının hemen ardından hayata geçirilen planlı kent uygulamasının en iyi örneklerinden biri olan Ankara, ne yazık ki 23 yıl boyunca Büyükşehir Belediyesini yöneten Gökçek dönemindeki rant planları nedeniyle hem tarihini hem de kimliğini kaybetmek üzeredir. Cumhuriyet döneminden bize hatıra olarak bırakılan alanlarda ve mekanlarda yürütülen tahribatlarla Ankara koskoca bir karmaşa şehrine dönüştürülmüştür.

Ankara’nın, kültürel kimliğinin ve tarihsel zenginliklerinin korunması, çevre değerlerine zarar verilmeden geliştirilmesi, yalnızca Ankaralıların değil tüm yurttaşlarımızın görev ve sorumluluğudur.

Ankara, sonsuza kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş başkenti olarak kalacak, öncü niteliğini korumayı gelecekte de sürdürecektir.

Bağımsızlığımızın, laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi Ankara’nın Başkent oluşunun 95. yıldönümünü kutluyoruz.

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU

======================================
EĞİTİM-İŞ‘e teşekkür ederiz…

Ankara’yı Türkiye’nin başkenti ilan eden Mustafa Kemal ve devrimci arkadaşlarına da…

Ahmet SALTIK
EĞİTİM-İŞ Üyesi

ADD Kocaeli Şubeleri adına Genel Seçim Bildirgesi

ADD Kocaeli Şubeleri adına
Genel Seçim Bildirgesi

24 Haziran 2018’de yapılacak olan genel seçimler demokrasi yolunda laik cumhuriyetin yazgısını belirleyecek son dönemeçtir. Bu seçim normal bir seçim değildir. Halk oylamasının devamıdır.  Seçimde hedefimiz:

  • Yeniden Cumhuriyet rejimini çok daha güçlü olarak yerine oturtmak, egemenliğin saraydan alınıp tam yetkili Gazi Meclis’e devrini sağlamaktır.
  • 16 yıldır devleti yöneten siyasal iktidar, kilitlendiği “Yeni Türkiye” hedefini gerçekleştirmek adına iktidar koltuğundan kalkmaya hiç niyetli gözükmemektedir. Bu durum karşısında laik, demokratik Cumhuriyet’in korunması adına bütün Cumhuriyetçi güçlerin her koşul altında kararlı, uyanık ve bütün kalması zorunludur.
  • Bu seçime; ekonomideki kötü gidiş ve yoksullaşan halkın, esnafın, iş adamlarının, çiftçinin ve devletin yüksek borçları damgasını vuracaktır.
  • Ekonomideki bu kötü gidişin durdurulması konusunda iktidar güvenilirliğini, içeride ve dışarıda yitirmiş ve devleti her gün zarara uğratmıştır.
  • Demokrasi ve laik cumhuriyetin varlığı, milli barış ve halkımızın refahı için seçimlere giren siyasal partilerden:
  • Vatanın ve milletin bölünmez bir bütün olduğunu, Laiklik ilkesine uyacaklarını ve devleti tarikatlara, cemaatlere, vakıflara teslim etmeyeceklerini,
  • Atatürk ilke ve devrimlerine ödün vermeksizin sahip çıkacaklarını,
  • Ne ABD ne AB, Tam Bağımsız Türkiye” ve özgürlüğümüz için sömürgeciliğe karşı sonuna kadar savaşacaklarını,
  • Milli çıkarlarımız ve değerlerimize sahip çıkacaklarını,
  • Başkanlık sisteminden vazgeçilerek gerçek anlamı ile demokratik parlamenter sistemin yeniden kurulacağını,
  • Sağlık ve eğitimin parasız hale getirilerek tüm yurttaşların eşit olarak yararlanabileceği ve Cumhuriyet değerlerine uygun biçimde yeniden yapılandırılacağını,
  • Çağdaş bir yargı sistemi kurularak hızlı, bağımsız – yansız ve güvenilir olarak halka hizmet edilmesinin sağlanacağını,
  • Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün sağlanacağını ve medya patronlarının başka bir ticaret alanı ile ilgilenmelerinin yasaklanacağını,
  • Devletin vatandaşlara sağladığı olanaklardan din, mezhep ve etnik kökene bakılmaksızın herkesin eşit olarak yararlanacağını,
  • Faşizme, gericiliğe, bölücülüğe ve her türlü akıl ile bilim dışı eğilimlere karşı olacaklarını,
  • Kürsü dokunulmazlığı dışında bütün dokunulmazlıkların kaldırılacağını,
  • Ulusal kaynaklarımızın haraç – mezat satılmasından vazgeçileceğini ve satılanların geri alınarak dışarıya bağımlı olmayan, ulusal ve devletçilik ilkesine uyan bir ekonomik sistem kurulacağını,
  • Vergi adaletinin sağlanacağını,
  • Siyasi partiler ve seçim yasasında değişiklik yapılarak demokratik bir düzenleme getirmesini,

    Atatürkçü Düşünce Dernekleri Kocaeli Şubeleri olarak diliyoruz.

Bugün Atatürkçü Düşünce Derneği’ne saldırarak, aslında seçim sürecinde mağduriyet algısı oluşturmak isteyenler; ne yazık ki FETÖ’cü – darbeci ve emperyalist zihniyetin işbirlikçileridir.

Bu süreçte Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kirli siyasete bulaştırmak isteyenlere karşı
tüm örgütümüz ve Atatürkçü’ler birlikte yılmadan mücadeleyi sürdürecektir.

Kamuoyunun bilgisine saygı ile duyurulur. 30.05.2018

ADD DERİNCE ŞUBESİ,
ADD GEBZE ŞUBESİ,
ADD GÖLCÜK ŞUBESİ,
ADD İZMİT ŞUBESİ,
ADD KARAMÜRSEL ŞUBESİ,
ADD KOCAELİ ŞUBESİ,
ADD KÖRFEZ ŞUBESİ,
ADD YAHYAKAPTAN ŞUBESİ
================================================
Dostlar,

Dava arkadaşlarımızın açıklamasını ve çağrısını biz de paylaşarak site okurlarımızın bilgi ve ilgisine sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 31 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Genel Başkan Yardımcısı 2004-2006
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASI LAİK VE BİLİMSEL EĞİTİMİN TEMİNATIDIR

ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASI LAİK VE BİLİMSEL EĞİTİMİN TEMİNATIDIR

3 Mart 1924, TBMM’de 3 devrim yasasının kabul edildiği ve devrimci cumhuriyetin hedeflerine ulaşmada önemli bir kilometre taşı olan dönüşümün tarihi olarak kayıtlara geçmiştir. Ulusal birliğin mihenk taşı Tevhid-i Tedrisat ile ülkedeki eğitim kurumları tek elde toplanmış, Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılmasıyla modern hukukun önü açılmış ve Halifeliğin kaldırılmasıyla da laik devlet mekanizması için en gerekli adımlardan biri atılmıştır.

Ulusal egemenlik ile bağdaşmayan ve toplumsal gelişmenin önünde engel olan çağdışı kurumlar kaldırılmış, devletin ve toplumsal düzenin akla ve bilime dayalı ilkelerce düzenlenmesinin yolu açılmıştır.

Kuşkusuz 3 Mart 1924, ülkemizde laikliğin doğum günü olarak kabul edilebilecek kadar önemli bir içeriğe sahiptir. 93 yıl önce çıkarılan 3 devrim yasası ile İslam coğrafyasındaki ilk laik ülkeyi kurarak bulunduğu bölgede örnek olan ülkemiz, ne yazık ki bugün, AKP iktidarının laikliğe ve cumhuriyet devrimlerine karşı antidemokratik uygulamaları ile diktatörlükle yönetilen ülkeler düzeyine getirilmiştir.

AKP’nin eğitim alanındaki uygulamaları, Cumhuriyet atılımlarını tasfiye etmeye, eğitimimizin temel niteliklerini değiştirmeye yöneliktir. Hazırlanan programlar ve kitaplar bilimsellikten uzak, çağdaş ve laik ölçütlerden yoksundur. Eğitim yönetimi kadroları da bu anlayışla oluşturulmaktadır. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı, karşı devrimin üssü haline getirilerek ulusal değerlerimiz, eğitim sistemimiz içinden yasa ve yönetmelikler aracılığı ile bir bir çıkarılmaktadır. Kanun Hükmünde Kararnameler ile öğrencileri “insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaş” olarak yetiştirmekten vazgeçilmiştir.

Akılcı ve bilimsel düşünen, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişiliği gelişmiş, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve üretken bireyler yetiştirmek; Türk Milli Eğitiminin temel amaçları arasında yer almaktadır.  AKP iktidarının milli eğitimdeki uygulamaları,  öğrencileri cemaatlerin ve tarikatların kucağına iterek çağdaş, bilimsel, akılcı, laik eğitim sistemini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Siyasi iktidar, karma eğitime son verme amacını gerçekleştirmek için adım adım ilerlemektedir. Karma eğitime son verilmesi durumunda,  Atatürk’ün liderliğinde kurulan cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan ve milli eğitimde birliği esas alan Tevhid-i Tedrisat ortadan kaldırılacak ve tekrar çok başlı eğitim sistemine dönülecektir.

Eğitim-İş, tüzüğümüzde de belirtildiği üzere, Atatürk ilke ve devrimleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesi üzerinde yükseldiğinin bilinciyle, laiklik ilkesinin korunmasına büyük önem verir. Kişilerin inanç ve vicdan özgürlüklerini savunurken, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanmalarını ya da baskı altına alınmalarını da kabul edilemez bulur. Bu nedenle de ülkede yaşayan herkesin çağdaş, bilimsel, laik, demokratik, eşit, parasız ve nitelikli eğitim hakkı olduğunu savunur ve bu hakkın yaşama geçirilmesi için mücadele eder.

Eğitim-İş olarak, öğretim birliğine son vererek, medrese-mektep ikilemini günümüze taşımak isteyen bu anlayışa karşı, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ülke bütünlüğüne, laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitime sahip çıkmaya devam edeceğiz; bu kararlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz.

EĞİTİM-İŞ Merkez Yönetim Kurulu
=============================
Dostlar,

3 Mart 1924 günü 3 Devrim Yasasının TBMM’de kabulü nedeniyle, bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ’in web sitesinde yer verdiği basın açıklamasına aynen katılarak paylaşmak istiyoruz..

Geçen yıl 3 Maer 1924 devrimlerinin 92.yılı nedeniyle yazdığımız yazının da okunmasını dileriz :

Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası 92. Yılını Bitirdi!

Sevgi ve saygı ile. 06 Mart 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – EĞİTİM İŞ Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

3 MART’TA OKULLARDA DERSİMİZ “LAİKLİK” OLACAK


3 MART’TA OKULLARDA DERSİMİZ “LAİKLİK” OLACAK

3 MART’TA OKULLARDA DERSİMİZ “LAİKLİK” OLACAK
“Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir.
Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.” 

diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli devrimlerindin biri Laikliktir.
İnsanların inançlarına saygı gösterilmesi gerektiğini savunan Eğitim-İş, Atatürk’ün söz konusu tanımını benimsemiştir ve devlet yönetiminde inançların öne çıkmasına karşıdır.
Laik düzlemde inançlar, eğitim, hukuk, bilim ve ekonomiye etki etmemelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumları ve kuralları, dine, etnisiteye göre değil,
laiklik ilkesine göre biçimlenmiştir ve bu yapı korunmalıdır.
Ancak bugün gerici düzenleme ve uygulamalarıyla laik eğitime darbe vuran AKP iktidarı, “dindar ve kindar nesil” yetiştirme hedefine uygun olarak dinci eğitimi yaygınlaştırmaya
hızla devam etmektedir.

  • Akılcı ve bilimsel düşünen, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı,
    kişiliği gelişmiş, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve üretken bireyler yetiştirmek;

Türk Milli Eğitimi’nin temel amaçları arasında yer almaktadır.
Ancak AKP iktidarının hedefi öğrencileri cemaatlerin ve tarikatların kucağına iterek
çağdaş, bilimsel, akılcı, laik eğitim sistemini ortadan kaldırmaktır.

Karma eğitime son verilmesi durumunda, Atatürk’ün liderliğinde kurulan Cumhuriyetin
en önemli kazanımlarından olan ve Milli Eğitimde birliği esas alan Tevhid-i Tedrisat
ortadan kaldırılacak ve yeniden çok başlı eğitim sistemine dönülecektir.

Eğitim-İş, tüzüğümüzde de belirtildiği üzere, Atatürk ilke ve devrimleri ile
Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesi üzerinde yükseldiğinin bilinciyle,
laiklik ilkesinin korunmasına büyük önem verir. Kişilerin inanç ve vicdan özgürlüklerini savunurken, dinsel inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanmalarını ya da baskı altına alınmalarını da kabul edilemez bulur. Bu nedenle de ülkede yaşayan herkesin

– çağdaş,
– bilimsel,
– laik,
– demokratik,
– eşit,
– parasız ve
– nitelikli eğitim hakkı

olduğunu savunur ve bu hakkın yaşama geçirilmesi için mücadele eder.

Bu amaçla, AKP iktidarının bilimsel, laik, ulusal ve demokratik eğitimi tasfiye etme girişimlerine karşı başta Eğitim-İş üyesi öğretmenler olmak üzere tüm öğretmenler;

3 Devrim Yasası’nın kabulünün 91. Yıldönümü olan 3 Mart 2015 tarihinde,
yakalarına “Laiklik Özgürlüktür” sloganının bulunduğu kokartları takacak,
Eğitim-İş tarafından hazırlanan ders planı içinde ülke genelinde tüm okullarda ilk ders saatinde “Laiklik” konusunu anlatacaklardır.

Eğitim-İş olarak, Öğretim Birliğine (Tevhid-i Tedrisat) son vererek, medrese-mektep ikilemini günümüze taşımak isteyen bu anlayışa karşı, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ülke bütünlüğüne, laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitime sahip çıkmaya devam edeceğiz; bu kararlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz.

EĞİTİMİŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
http://www.egitimis.org.tr/haber-arsiv/3-mart-ta-okullarda-dersmz-laklk-olacak#.VO-V1fmUdrs

Ders planları için lütfen tıklayınız…

3_Mart_2015_LAIKLIK_Egitimi_Ders_Programi_Ilk_4_Yil

3_Mart_2015_LAIKLIK_Egitimi_Ders_Programi_5-6-7-8._Yillar

3_Mart_2015_LAIKLIK_Egitimi_Ders_Programi_Liseler

======================================

Dostlar,

logo

Biz de bir EĞİTİM-İŞ üyesi olarak
(Ankara 1 Sayılı Şube), Genel Merkezimizin
bu açıklamasını ve eylemini son derece yerinde buluyoruz…

 Laik rejim, Batı’da yüz yılı aşan son derece kanlı mezhep savaşlarının ardından

çoook acılı deneyimlerle öğrenilmiş bir devlet ve toplum düzenidir.

Gökten inmediği gibi “Laikçilerin” (!) “inananlara” dayattığı bir dinsiz yönetim asla değildir.

Avrupa’da yüz yılı aşan Katolik – Protestan savaşları sonunda, 1453’te Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans’ın) başkenti Konstantinapolis düşünce (Osmanlı Padişahı
Fatih Sultan Mehmet tarafından tarihinin en zayıf döneminde yakalanarak fethedilince)

Avrupalı Hırıstiyanlar sonunda uyanmış ve

“Ne senin Katolik şeriatın ne de benim Protestan şeriatim” diyerek uzlaşmış;

toplum laikleşerek devlet de sekülerkeşerek kadim sorunu sonsuza dek çözmüşlerdir.

İngiltere, Roma’dan ayrılarak kendi Anglikan Kilisesini kurmuştur..

İslam Dini ve Muhamet Peygamber ise dinsel önder olmakla yetinmeyip, siyasal önder –
devlet başkanı da olmak istediğinden – olduğundan, İslam Dünyasında böylesi bir Laikleşme süreci yaşanamamaktadır.

Fakat laiklik olmadan barışa ve demokrasiye erişme olanağı yoktur..

Bizim Dincilerin – şeriatçıların 500 yıllık bu yaşam gerçeğini kavramaları için ne yapılmalıdır??
Daha kaç zaman İslam Dünyası karanlıklar içinde debelenecektir??
Aydın din bilginleri ve Müslümanların topluma önder olmaları tarihsel bir görevdir.

İslam’da reform Hırıstiyanlıkta olduğu gibi mutlaka yaşanacaktır..

Er ya da geç..

Sevgi ve saygı ile,
26.02.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net