Etiket arşivi: Ataol BEHRAMOĞLU : “Yukarıdaki Allah”…

Bir pazar şiiri…


Bir pazar şiiri…

portresi2

 

ATAOL BEHRAMOĞLU

 

 

Yazı başlığının Nâzım Hikmet’in “Bugün Pazar”ını anımsatması doğaldır.
Kısa, fakat olağanüstü güzel bir şiirdir gerçekten. Güzelliği her şeyden çok,
duyumsattığı gerçeklik duygusuyla ilgilidir.

Siz de şairle birlikte o güneşli Pazar günü sırtınızı hapishane avlusundaki duvara dayamış gibi olursunuz…

Bir sanat yapıtının ölümsüzlük ya da çok uzun ömre sahip oluşunun sırrının en çok
hangi özelliğinde olduğu çok tartışılmıştır ve herhalde sonsuzca tartışılacaktır.
Ben bu sırrın, gerçeklik duygusu uyandırmakta olduğunu düşünüyorum.
Gerçeklik duygusunu uyandırış, şiirde anlatılan şeyin ille de bir olay olarak yaşanmış olmasını gerektirmeyebilir. İnsan yaşamadığı bir şeyi de yaşamış, ya da yaşıyormuş gibi bir duyguya sahip olabilir.

Önemli olan, öyle sanıyorum ki, sanatçıyla ürünü arasındaki özdeşlik,
ürünün içselleştirilmiş olmasıdır.

Öyle olunca bu duygu okura ve izleyiciye de geçiyor.

Yukarıdaki Pazar şiirine gelirsek, böyle bir şiir yaşanmadan yazılabilir mi?
Sanmıyorum… Gerçi bunu söylerken aklıma aynı anda Oscar Wilde’ın (H. Yağcıoğlu çevirisiyle yıllar önceden belleğimde kalmış) “Reading Zindanı Baladı” adlı şiiri geliyor… Wilde (yalnızca giriş bölümü olduğunu sonradan öğrendiğim) bu şiirde,
sevdiği kadını öldüren bir idam mahkûmunu anlatır. Anlattığı şey kendi yaşamına ilişkin olmasa da, yine kendi hapishane yaşantısı sırasındaki güçlü ve somut gözlemidir..
Şiire gerçeklik duygusunu kazandıran da bu olmalı…

***

Nâzım’ın şiiriyle başlayıp Wilde’ın şiirine gelmiş olmakla birlikte, amacım o şiirlerin irdelenmesi değil. Zaten yine bu sütunda “Bugün Pazar” üzerine yanlış anımsamıyorsam iki yazım yayımlandı. Oscar Wilde’ın ünlü şiiri ise (Ö. Asaf, T. Alkan çevirileriyle)
kitap olarak da yayımlanmış.

Bu Pazar yazısında ben, cezaevlerindeki dostlarla yurtseverlerle, 1982 Nisan’ında Maltepe Cezaevinde yazdığım (şiiri esinleyen Joan Baez’e ithaf edilmiş)
“Bir Pazar” adlı şiirimi paylaşmak istiyorum…

divider_yesil_fiyonk

BİR PAZAR

Joan Baez’e

Tozlu, havasız, ışıksız koğuşta
Oturmadaydık suskun, kederli
Pazar günü tekdüze üzüyordu
Herkes kendi küskün düşündeydi

Küçük, transistörlü radyodan
Ansızın ışıklı bir insan sesi yükseldi
Işıdı durgun yüzler
Gün aydınlığınca gülümsedi

“Geçmiş günler” diyordu şarkıcı
Ama diriydi, umut doluydu sesi
Tutunup bu özlemli ezgilere
Aştık zindanın duvarlarını sanki

Karanlık koğuş aydınlanıverdi
Umutla canlandı yürekler
İnsana yaraşan özgürlüktür
Anladım bir daha ve sevinçle dolu gelecekler.

Kederli, bungun günlerim benim
Gün olup geçeceksiniz siz de
Ama ben herkes için istemekteyim
Özgürlüğü, kendim için değil sade

Işıklı sesi o şarkıcının
Bir insan yüreğinden taşan sevgi
İnanıyorum, yıkacak duvarlarını zindanların
Kurulacak sevginin ve özgürlüğün egemenliği

divider_yesil_fiyonk

ataolb@gmail.com
www.ataolbehramoglu.com.tr
http://behramogluataol.blogspot.com

Cumhuriyet PAZAR eki, 29.9.13

Ataol BEHRAMOĞLU : “Yukarıdaki Allah”…

Ataol BEHRAMOĞLU
file:/Users/apple/Desktop/1412%20pazar/indd/14PD02/%2014%20NISAN%202013:KELLE%20FOTOLAR:DATAOL.jpg

“Yukarıdaki Allah”…

Sesin tınısındaki ikiyüzlülük, riya; şivedeki lumpen bozulma hâlâ kulaklarımda…

Konuştukları neydi, bilmiyorum. Yanımdan geçen ya da yanlarından geçtiğim iki kişiden birinin, galiba daha hırpani kılıklısının söylediği sözlerin bir bölümü çarpmıştı kulağıma…

Bedenini yere doğru eğip başını hafiften göğe doğru kaldırarak kurduğu cümlenin
ilk sözcükleri şöyleydi: “Yukarıdaki gurban olduğum Allah…”

Bu sözlerde beni tedirgin eden şey neydi? İçerik mi? Söyleyen kişinin sesinin tınısından, söyleyiş biçiminden taşan riya mı? Bu sözlerin bir sokak konuşmasında uluorta söylenişi mi? Sanırım hepsi birden… Ama yine de içerikten çok, söyleyişteki tonlama…

Tanrı kavramının böylesine ayağa düşürülmüş olması….

Diyelim ki yine bir halk insanı, bir haksızlığı dile getirerek ilenirken, dertlenirken, sayısız kez tanık olduğumuz böyle bir cümle kurmuş olsun… Yine tedirgin olur daha da çok üzülürdüm. Ama bu kez tedirginlik ya da üzüntümün nedeni, biçim değil, içerik olurdu.
Haksızlıklara karşı çıkmanın yolu onları Tanrı’ya havale etmek değil, onlara karşı savaşmak olduğundan…

***

İnsanlar uğradıkları ya da tanık oldukları haksızlıkların giderilmesini, cezalandırılmasını Tanrı’ya havale ederken bunu çaresizlik, bilinçsizlik gibi nedenlerle yaparlar…
Burada irdelemek istediğim konu bu değil… Yukarıdaki örnekle anlatmak istediğim, özellikle son zamanlarda, Tanrı’yla, dinle, bu türden kutsallıklarla ilgili konuların ve sözlerin tam anlamıyla ayağa düşürülmüş olması…

Günlük yaşam konuşmalarımızda “şükür”den, “kısmet”ten, “Allah’ın izniyle”den, “yukarıdaki Allah”tan geçilmez oldu… Birkaç gün önce İstanbul trafiğiyle boğuşarak havaalanına ulaşmaya çalışırken içinde bulunduğum otobüsün sürücüsü ve yakın koltuklardaki birkaç yolcu, ağız birliği etmişçesine, Allah’ın izniyle, Allah kısmet ederse, evvel Allah inşallah, kısmetse, alana zamanında ulaşacağımızı söylüyorlardı….

Konuşmalarda trafiğin neden bu duruma gelmiş olduğuna, nasıl çözümlenebileceğine ilişkin tek bir sözcük, bir düşünce kırıntısı yoktu…

***

Allah yukarıda mı, aşağıda mı, güneşin çevresinde dönüp duran gezegenimizin yukarısı nere, aşağısı nere?

Yerçekimi sayesinde ayaklarıyla yere çakılı olan bizler, gezegenimizle birlikte dönmekteyken hangi durumlardan geçmekteyiz?

Bu durumda bazen yukarıdaki Allah tepemizin altında mı kalıyor?
Kapı komşusundan söz eder gibi yukarıdaki Allah’tan söz eden insanlarımızla
böyle şeyler konuşmanın bir yararı olmayacağı gibi başınız derde de girebilir…
Bu insanlar, sadece, sıradan yurttaşlarımız mı?
Bir gazete haberinden öğrendiğimize göre, birkaç hafta önce bir öğrenci yurdunun açılışı için bir üniversiteye giden Gençlik ve Spor Bakanı sıfatlı kişi, “Evrim” konusunda uygulanmaya başlanan sansüre ilişkin olarak kendisine soru yönelten öğrenciyi
şöyle yanıtlıyor:

  • “Evrimi tabii ki sansürleyeceğim. Sen evrime mi inanıyorsun?
    Maymundan mı geldin? Yukarıda Allah var.”

Maymundan gelmedik belki… Fakat bütün bir toplumca maymun türünden
daha aşağılara doğru yol almakta olduğumuzda kuşku yok…

ataolb@cumhuriyet.com.tr, 14.4.13

Sayın Behramolu’na katkı :

Charles Darwin‘in “Evrim Kuramı”;

  • insanların maymun soyundan geldiğini savlamıyor

Charles Darwin‘in “Evrim Kuramı”;

  • İnsan ve maymunun “ortak ata”dan geldiklerini,
    “atalarının ortak” olduğunu savlıyor.

Charles Darwin‘in “Evrim Kuramı”;

  • İnsan ve maymun türü, “ortak atadan” evrimleşerek farklılaşmışlardır.. diyor.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 16.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net