Etiket arşivi: Atatürk Orman Çiftliği

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Ağustos 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

GERİ ZEKALI

Hilafet çağrısı yapmasıyla ve kadınları hedef alan açıklamalarıyla tepki çeken İmam Halil Konakcı, şimdi de dövme yaptıranları “geri zekalı” olarak niteledi.

Dövme yaptırmayıp geri zekalı olanlar da az değil…

CEMEVİ

RTE’nin 20 yıllık iktidarında ilk kez Cemevi ziyaret edişinde Atatürk-Hz. Ali-Hace Bektaşı Veli tabloları kaldırıldı.

Orası Cemevi olmaktan çıktığı için ziyaret gerçekleşmemiş oldu…

BEKTAŞİ

RTE, Cemevi ziyaretinden sonra bu kez de Hace Bektaşı Veli etkinliğine katıldı.

  1. Birlik, beraberlik 20 yıl sonra, oylar düşünce mi aklına geldi?
  2. Kılıçdaroğlu’nu, Alevi olduğu için küçümseyen açıklamalar yaptıktan sonra bu ziyaretlerin içtenliğine kim inanacak?..

GENÇLİK

TÜİK ‘e göre genç işsiz oranı %20.4

Gençlerinden yararlanamayan bir ülke gelişebilir mi?..

SONDAJ

Abdülhamit Han adı verilen sondaj gemimiz denize açıldı.

Gemiye isim verenler önce ismi sondajlasa…

TALİMAT

Saraydan yapılan açıklamaya göre, Balıklı Rum Hastanesi’nde çıkan yangın RTE’nin talimatıyla söndürülmüş.

Yanan binlerce hektar ormanlık alanlar için neden talimat vermemiş?…

İNDİRİM

RTE bir talimat da Tarım Kredi Kooperatiflerine verdi. Fiyatları düşürerek piyasayı düzeltecekmiş.

İş bu kadar kolaydı da ne bekledi?.. (AS: Hani fiyatları Allah belirliyordu? RTE Allah mı ??!!)

İMAM

Burhaniye’nin İmam Hatip kökenli kaymakamı İlyas Memiş, İlim Yayma Cemiyeti’nin yakınması üzerine, onlarca sanatçının katılacağı Zeytinli Rock Festivali’ni iptal etti.

İmamdan kaymakam Memiş, iyi … etmiş?

MAFYA

Vatan Partisi, Veryansın TV’yi Mafya lideri Sedat Peker’in savunuculuğu ile suçladı.

  1. Sedat Peker’le kanka pozunu Veryansıncılar mı verdi, VP’li gençler mi?
  2. Mafya kankası Mehmet Ağar’a Veryansıcılar mı kefil oldu, Perinçek mi?
  3. Ağar’ın ve Cumhur İttifakı’nın kankası Çakıcı’nın yanına geçince mi Sedat Peker’in kim olduğunu anımsadılar?
  4. “Akım” derken ne dediklerinin ayırdındalar mı?..

REZALET

MEB‘in sözleşmeli öğretmen alımı için yaptığı mülakat sürerken sonuçlar açıklandı.

Polis Amirleri Eğitim Merkezi 7. Dönem sorularının 18 adedinin önceden yayınlandığı ileri sürüldü.

  1. Sınav güvenliğine inancı sıfırladılar.
  2. Sınavların, özellikle mülakatların formalite için yapıldığı, alınacakların önceden belirlendiği biliniyordu, salakça doğruladılar…

SURİYELİ

Gaziantep Barosu’na kayıtlı Suriyeli avukat Mustafa Bayırlı, Göç İdaresi’ndeki memurlara “kuduz köpek” diye hakaret etti.

Yetmedi, ”İktidara geldiğimizde Kılıçdaroğlu’nu Suriye’ye göndereceğiz” dedi.

Karga mı, yılan mı?..

ÇİFTLİK

Mülkiyeti Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğüne (AOÇ) ait halka açık spor tesisleri ve alanlarıyla halkın yiyecek-içecek gereksiniminin karşılandığı yerler ihaleyle 10 yıllığına kiraya verilecek.

Her şey para için değil.

Orası da babanızın çiftliği değil, Atatürk Orman Çiftliği

MAFYA

Devlet Bahçeli‘yi vatandaşa sorduğu için MHP’li vekillerce tehdit edilen Sokak Kedisi Kanalı’nın muhabiri, kendisine silahlı kişilerce saldırı düzenlendiğini iddia etti.

Devlet-mafya

DOĞRU

RTE, ”Bu ülkenin en önemli sorunu, kutuplaştırıcı siyaset tarzıdır.”

Adam ne yaptığını biliyor…

KÖPEK

TBMM’de muhalefet sıralarına ’Köpek giremez” yazılı afiş göstermesiyle gündem olan eski AKP Antalya Milletvekili Gökçen Enç, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun danışmanlığına getirildi.

Köpeklerle yakından ilgilenir…

TÜRKİYE İŞ BANKASI

TÜRKİYE İŞ BANKASI 

Suay Karaman

Suay Karaman

Eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk‘ün direktifleriyle ve sermayesine bizzat katılımıyla, 26 Ağustos 1924’te Türkiye İş Bankası kurulmuştur. Genç cumhuriyetimizin tüm bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek, ulusal tasarrufları harekete geçirmek, temel ekonomik atılımları finanse etmek, kredi gereksinimlerini karşılamak ve sanayi ile ilgili gelişmeyi başlatmak için kurulan Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası olma niteliğini taşımaktadır.

Türkiye İş Bankası, finans sektörünün yanı sıra Türkiye’de sanayinin gelişmesine de büyük katkılar sağlamıştır. Sanayileşme tarihinin mimarı ve lokomotifi olan Türkiye İş Bankası, Türk özel sektörünün varlık ve gelişimine de büyük destek vermiştir.  Türkiye İş Bankası’nın finans, cam, telekomünikasyon ile sanayi ve hizmet ana gruplarında faaliyet gösteren 23 şirkette doğrudan ortaklığı bulunurken, 95 şirkette de dolaylı ortaklığı vardır. Bugün bankacılık alanında ülkemizin en büyük bankası olmanın ötesinde, birçok büyük şirketin ortağı olarak da ülkemizin en büyük holdingi sayılmaktadır. Bu holdingin %28.09 hissesi Atatürk’ün, %40.12 hissesi banka çalışanları ve emeklilerinin olup, geri kalan %31.79 payı ise halka açılmıştır. Yani bu holdingin patronu yoktur.

Bankanın kurucularından Atatürk’e ait hisseleri, Cumhuriyet Halk Partisi temsil etmektedir; bu temsil, Atatürk’ün vasiyetine dayanmaktadır. Bankadan elde edilen gelirler ise Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na bağışlanmıştır.

  • Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Türkiye İş Bankası’ndan hiçbir gelir gelmemektedir.

Banka Yönetim Kurulu 11 kişiden oluşmaktadır; 7 üye bankanın kendi içinde çalışanlarından seçilmektedir, kalan 4 üye ise Cumhuriyet Halk Partisi temsilcileridir.

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, ekonomik krizin derinleşmeye devam ettiği süreçte Türkiye İş Bankası’nı hedef alan bir açıklama yaparak, bankadaki Cumhuriyet Halk Partisi hisselerinin Hazineye devredilmesi gerektiğini söyledi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik; “Bir partinin niye bir bankanın yönetiminde koltuğu olur? Atatürk’e saygı gereği CHP’nin bu pozisyondan vazgeçmesi gerekir.” derken, Atatürk’e ve anısına yapılan büyük saygısızlıkları görmek istememektedir.

Atatürk’ün mirasçısı Türk Milletidir. CHP, İş Bankası hisselerini Türk Milleti’ne iade etmelidir.” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Atatürk Orman Çiftliği’nin de Atatürk’ün mirası olduğunu unutmuştur.

  • Milliyetçilik; ülkesinin topraklarına sahip çıkmaktır, ulusal değerlerini korumaktır, ülkesinin kurucusuna saygı duymaktır; mafya ortaklığıyla milliyetçilik yapılmaz.

Büyük önderimiz Atatürk’ün kurduğu Sümerbank, Etibank, Atatürk Orman Çiftliği gibi daha nice ulusal değerimizi yok edenler, şimdi gözlerini Türkiye İş Bankası’na çevirdiler. Ekonominin durumu her geçen gün kötüye giderken şimdi Türkiye İş Bankası’nı alıp Varlık Fonu‘na devrederek, bu büyük kuruluşun içi boşaltılarak, yok edilmek istenmektedir.

8 Ağustos 1951’de Demokrat Parti iktidarınca çıkarılan 5830 sayılı yasa ile 4819 şubesi olan Halkevleri kapatılmış ve mallarına el konmuştu. Ülkenin birçok yerinde siyasal etkinliklerine Halkevlerine ait binalarda devam eden Cumhuriyet Halk Partisi, bu yasa ile parti binalarını boşaltmıştır. Demokrat Parti’nin 14 Aralık 1953’te çıkardığı 6195 sayılı yasa ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin mallarına el konmuştu. Ancak Türkiye İş Bankası hisselerine, kamuoyunda büyük gürültü çıkacağı endişesiyle dokunulmamıştı.

27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonra Cumhuriyet Halk Partisi, 21 Şubat 1963’te, 6195 sayılı yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, 6195 sayılı yasayı tümüyle anayasaya aykırı bularak, 11 Ekim 1963’te iptal etti.

12 Eylül 1980 döneminde malvarlığı elinden alınarak kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi, 9 Eylül 1992’de yeniden açıldıktan sonra dava açmış, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin verdiği kararla mal varlığını ve Türkiye İş Bankası’ndaki hisselerini tekrar geri almıştı. Bu yüzden Atatürk’ün mirasına ve kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşın, Türkiye İş Bankası hisselerinin devrine ilişkin tartışmaların hiçbir hukuksal gerekçesi yoktur. Buradaki asıl amaç Atatürk’ün hisseleri değildir;

  • Türkiye İş Bankası’nın dev yatırımlarını satarak, yerel seçimlere dek ekonomik olarak günü kurtarmaktır.

Güven duyulan kuruluşların başında bankalar gelmektedir. Bu güvenin ulusal ve uluslararası kamuoyunda titizlikle korunmasının bankalardan çok ulusal ekonomi açısından büyük önem taşıdığı bilinmelidir. Siyaset malzemesi yapılamayacak önemde bir kuruluş olan Türkiye İş Bankasını hedef almak, aynı zamanda ülke ekonomisini de hedef almak anlamına gelmektedir. Gündem değiştirmeye ve akçeli getiriler sağlamaya çalışılan bu gibi sözlerden kaçınmak gerektiği bilinmelidir. (24.9.18)
==================================
Dostlar,

Değerli dostumuz sevgili Suay Karaman’ın bu yazısı da öbürleri gibi 4/4’lük!
Ekleyecek – çıkaracak – düzeltecek yanı yok:
Kendisini kutluyor, içeriğini ay-nen onaylayarak sitemizde paylaşıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 24 Eylül 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

NECATİ DOĞRU: Dişleme!

NECATİ DOĞRU: Dişleme!

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır.)
Tümgeneral Mehmet Dişli 15 Temmuz’da darbecilerin yanında yer aldığı suçlamasıyla tutuklandı. Cumhurbaşkanı da kalktı onun büyük kardeşi Şaban Dişli‘yi ekonomi baş danışmanı yaptı. Bu haber üzerine iktidar yağcılığı için her gün uyarım kollayan yazarlar; “Gördünüz mü adalete saygılı lideri… Suç kişiseldir, kardeşi bağlamaz, Reis adalet dersi verdi” diye 3-4 gün yazı döktürdüler. İnsan beyni böyle işliyor:
Uyarımı alıyor. Ona göre hatırlıyor.
Benim beynim ise, “adalete ne kadar da saygılı cumhurbaşkanımız var, ne mutlu bize” diye gevşeyip rahatlayamadı. Bendeki beyin nedense hep gerilimli işliyor.
9 yıl önceki uyarımı hatırladı. 9 yıl önce VATAN Gazetesi’nde “Arsa Dişleme” diye bir yazı yazmıştım. İşte o yazı:
* * *
“Arsa dişleme!”
Eski hortumcular laik ve Atatürkçü geçiniyorlardı. Atatürkçülüğün arkasına saklanarak; sıfır kuruş para, sıfır kuruşluk emekle bir gecede 10 milyon dolar, 20 milyon dolar, 100 milyon dolar vuruyorlardı. Hortum büyükse! Rüşvet irileşiyordu.
Halk uyandı, laik hortumcuların hesabını seçim sandığında kesti. Şimdi “dişleme” var.
Arsa dişleme! Arsa dişleme hortumculuğa çok benziyor. Şablon aynı. Götürücüler değişti. Laikler gitti, yerlerini her fırsatta Allah’ın adını ağızlarından eksik etmeyen ve “durmak yok çalışmaya devam” diyen dini bütünler aldı.
Arsa dişleme nedir? Arsaya diş nasıl atılır?
Cepten bir kuruş çıkmadan, taş atıp yorulmadan bir arsa bir gecede 13 milyon dolar değere çıkarılıp, Türkiye’nin perakende piyasasına “diş atmaya gelmiş yabancı sermaye şirketine” nasıl satılır? Bizim gazete VATAN’ın Yayın Koordinatörü Atilla Güner ile ekibinin temiz bir gazeteciliğin “halk uyansın” diye yazdığı “Beş Kuruş Harcamadan 10 Milyon Doları Vurdular” haberini okuyun.
İşte “Arsa Dişleme” odur.
Yabancı şirket gelmiş. Büyük market kuracak. Ona büyük arsa lazım.
Büyük arsa bulunur: 3.4 milyon dolara anlaşılır. Bankaya gidilir, kredi alınır, köylünün imar görmemiş arsası sahibinden kapatılır. İktidar Partisi AKP’nin yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden imar planı değiştirilir ve arsanın değeri bir gecede 13 milyon dolara çıkar, yabancı şirket TESCO‘ya satılır. Bu işin bitirilip tamamlanmasından sonra Başbakan’ın (o zaman Tayyip Erdoğan) adamı ve Cumhurbaşkanı’nın (o zaman Abdullah Gül) parti arkadaşı AKP Milletvekili ve partinin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli‘ye iş bitiriciliğinin karşılığı olarak 1 milyon dolar ödeme yapılır.
Arsa dişleme tamamlanır.
Belgeler açıklanıyor. Dişleme, geliyor, geliyor. En tepeye ulaşıyor…”
(13 Ağustos 2008 VATAN Gazetesi-Necati Doğru)
* * *
Tam 9 yıl önce böylesine bir “arsa dişleme” işine adı karıştığı ve bu da basında o zaman muhalefet yapan VATAN’da belgeleriyle yazıldığı için ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli parti görevinden uzaklaştırmıştı. 9 yıl sonra “metal yorgunluğunu” gidersin diye Şaban Dişli Cumhurbaşkanı’na ekonomi baş danışmanı yapıldı.
Metal yorulmasına eski dişleme!
Benim beyin böyle işliyor. Kuşkusuz suç, kişiseldir!
Günün sorusu : SARAY AHIR OLMALI!
Daha önce Kemal Kılıçdaroğlu “İktidara gelirsek Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı üniversiteye (ODTÜ’ye) vereceğiz” demişti. Arkadaşlarıyla beraber yeni bir parti kurma hazırlığında olan Ümit Özdağ da “ İktidar olursak sarayı üniversite yapacağız” sözünü veriyor. Orman Çiftliği’ni Atatürk, millete emanet edip “tarım ve hayvancılığımızın gelişmesine katkısı olsun” diye Hazine’ye bağışladığına ve saray da Atatürk Orman Çiftliği tarımsal arazisi üzerinde kurulduğuna göre, ahır yapılması daha uygun olmaz mı? (SÖZCÜ, 03.09.2017)
========================================
Dostlar,
Sayın Necati Doğru‘nun SÖZCÜ‘deki yazıları son günlerde daha da bir nitelik kazandı. Türkiye’deki soygun – talan, DİN – DİNCİLİK maskesiyle acımasız ve ölçüsüz sürdürülüyor. Öyle ki, ülkenin serveti büyük ölçüde el değiştirdi ve laik kesimden dincilere aktarıldı.
Dişli – Dişili skandalı, öyle Ceza Hukukunun bir ilkesinin ardına saklanarak örtülemez!
AKP = RTE‘nin tükenişine ilişkin somut kanıtlardan biridir. Politikacı Dişli gerçekten ”dişli” çıkmıştır ve sahip olduğu ”sırlar” nedeniyle bir tür eylemli (de facto) dokunulmazlık kazanmıştır. Kardeşi Tümg. Dişli ”şimdilik FETÖ’den tutukludur.. Hele biraz sabır, Allah büyüktür bizim balık belekli toplumumuzda.. Politikacı Dişli AKP’deki Ekonomiden sorumlu MYK üyeliği (eski Genel Bşk. Yrd.) gibi kritik bir görevden alınmıştır..
Haydi biz de 1 kezlik ”yandaş basın” aklıyla (!?) yazalım..

– Reis, aslında politikacı Dişli’yi akıllıca tasfiye etti.. Doğrudan görevden alsa idi AKP ve kamuoyunda büyük gürültü çıkabilirdi.. Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlığına çekerek ustaca kızağa alındı..

Bakalım ağabey Dişli’nin sahip olduğu kritik bilgiler, Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Başkanı tutuklu Tümgeneral Mehmet Dişli’yi kurtarmaya yetecek mi? Bir de TBMM’de dokunulmazlığını kaldırmayı isteyen fezleke hala, aylardır, bekletilirken..

Bir de, FETÖ ile böylesine didişen bir gazete olan SÖZCÜ‘nün FETÖ‘cülükle ilişkilendirilmeye kalkılması var.. 2 yazarı 3 ayı aşkın zamandır hapiste! Yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasına bundan ala örnek mi olur? Gökmen ve Mediha salıverilmeli, gerçekte yargılanması gerekenlerden şimdilik vazgeçelim; hiç olmazsa tutuksuz yargılanmalıdır. Ama AKP‘yi kesmez.. Karşıtları susturmak için az gelir tutuksuz yargılama..
Biraz hatta epey, en iyisi olabildiğince zulüm gerek!

Sevgi ve saygı ile. 04 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Atatürk’ün emanetini ABD’ye sattılar!

Atatürk’ün emanetini ABD’ye sattılar!

Atatürk Orman Çiftliği arazisinde bulunan 37 bin metrekarelik alan, yeni büyükelçilik binası yapılması için ABD misyonuna satıldı. Mimarlar Odası Ankara Şubesi satış protokolünü istedi ancak ‘ticari sır’ denilerek reddedildi

Yavuz ALATAN
SÖZCÜ, 14 Ağustos 2017
Atatürk’ün emanetini ABD’ye sattılar

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Atatürk Orman Çiftliği, 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk‘ün talimatıyla, Türk tarımına öncülük etmesi için kuruldu. Arazi, Mustafa Kemal Atatürk tarafından farklı kişilerden parça parça satın alındı. Çiftlik 1937’de Atatürk tarafından Türk Milleti’ne emanet edilerek, Hazine’ye bağışlandı. Çiftlik arazi, 1950’li yıllardan başlanarak çeşitli kurumlara tahsis edilerek ya da satılarak amacı dışında parça parça talan edildi. Ve bugün…

ÇUKURAMBAR’DA İNŞAAT

Emparyalizmle mücadele ile yoktan bir ülke kuran Atatürk‘ün milletine emanet olarak bıraktığı Atatürk Orman Çiftliği‘nin 37 bin metrekarelik arazisi, yeni büyükelçilik binası yapılsın diye ABD’ye satıldı. Çukurambar semtindeki geniş arazide inşaat çalışmaları sessiz sedasız başladı. Arazinin çevresi yüksek tel örgü ve duvar ile çevrildi. Büyükelçilik alanında, otopark ve sosyal tesisler de bulunacak. SÖZCÜ‘ye açıklamalarda bulunan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Bu alan Atatürk Orman Çiftliği arazisi iken, 12 Eylül darbesinden sonra Kenan Evren‘in imzasıyla Gazi Üniversitesi’ne eğitim alanı olarak devredildi” dedi ve şunları söyledi:

MİMARLAR ODASI ŞİKAYET ETTİ

“Daha sonra Gazi Üniversitesi TOKİ’ye devretmiş, sonrasında da arazi ABD Büyükelçiliği’ne satılmış. Bu süreç Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin nasıl talan edildiğini de gösteriyor. AOÇ arazisinin, ABD Büyükelçiliği’ne satılması sürecinde, Bilgi Edinme Kanunu‘na göre satış protokolünü istedik, ‘ticari sır’ diye vermediler. Bir üst kurula şikâyet ettik, onlardan da bilgi edinemedik, hukuksal süreç başlattık. Yargı yoluyla bize imzasız
mühürsüz bir protokol gönderdiler.”

ÇALIŞMALAR SESSİZ SEDASIZ BAŞLADI ABD'nin Kavaklıdere semtindeki büyükelçilik binasına yönelik saldırının ardından güvenlik gerekçesiyle arazi arayışına girişilmişti. Çukurambar'daki bölgede yeni binanın inşası sessiz sedasız sürüyor.

ÇALIŞMALAR SESSİZ SEDASIZ BAŞLADI

ABD’nin Kavaklıdere semtindeki büyükelçilik binasına yönelik saldırının ardından güvenlik gerekçesiyle arazi arayışına girişilmişti. Çukurambar’daki bölgede yeni binanın inşası sessiz sedasız sürüyor.

AOÇ ARAZİLERİ
AMACI DIŞINDA KULLANILAMAZ

Atatürk’ün vasiyeti ve şartlı bağışı ile Atatürk Orman Çiftliği’nin her bir metrekaresinin değerli olduğunu kaydeden Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan,

  • AOÇ arazileri amacı dışında kullanılamaz ve ABD elçiliği de yapılamaz.
  • Atatürk emperyalizme karşı tam bağımsızlık mücadelesi verdi.
  • O’nun halkına emanet ettiği AOÇ arazisini bir metrekaresinin bile ABD elçiliğine verilmesi kabul edilemez. Dava açmak için süreci takip ediyoruz.” dedi.
    ==================================================

Dostlar,

Atatürk’ün Emaneti Orman Çiftliğinden
ABD Büyükelçiliği İnşaatı İçin 37 Dönüm Toprak Satışı 
Hukuk Dışı ve Gayrımeşrudur!

AKP iktidarı halkın sinir uçlarına basmayı özellikle sürdürüyor sanki..
Çıkabilecek olası sokak eylemlerinden medet umar görünüyor.
Bunlar rahatlıkla OHAL’in uzatma gerekçesi yapılabilir.

AOÇ arazisi ve donatıları koşullu bağış (Şartlı hibe) ile Hazine’ye bırakılmıştır Atatürk tarafından. 6098 sayılı Borçlar Yasası hükümlerine göre (md. 285-298), bağışlayanın koyduğu koşul dışında kullanılamaz. Üstelik söz konusu taşınmaz Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtarıcısı ve kurucusu Büyük ATATÜRK‘e aittir. Esprisi de bellidir; Türk Ulusuna bir örnek sunmak ve rol modeli olmak. Bataklık bir arazinin ıslah edilerek tarıma kazandırılabileceğini göstermek, güven verip halkı güdülemek (motive etmek).. Ayrıca üretilen tarım ürünlerinin ham madde olarak satılması yerine, AOÇ’de kurulu endüstriyel yapılarda işlenmesi ile katma değerli ürüne dönüştürülmesi ve üreticinin kazancının daha da artırılması.. Bütüncül bir tasarım (entegre bir proje)..

Yetmedi, ABD gibi sözde müttefik maskesi ile altımızı oyan bir ülkeye.. Zaten bir Büyükelçilik binaları var Kavaklıdere’de. Hemen karşısında 25 katlı BDDK ve 18 katlı Ankara Sanayi Odası var. Belediyeden yeni bir ruhsat ister, tadilatını yapar, çok katlı binasını diker oraya. Ayrıca İstanbul İstinye’deki Başkonsolosluk binası kale gibi maazallah! Neden böyledir? Ortadoğudaki en büyük – muazzam Konsolosluk binası, herhalde İstanbul’un 15 milyon nüfusu gözetilerek o ölçüde devasa tutulmuştur??

Ayrıca 37 dönüm ciddi bir alandır ve burası satılarak yabancı mülkiyete devredilmektedir. Diyelim ki 49 yıllığına kiralama olanağı mevzuatta yok mudur? Yoksa düzenlersiniz!..

Tüm bunlar, ülkemizin ne mene bir iktidar tarafından yönetildiğinin sayısız kanıtlarından biri. Ülkenin tarihsel değerlerine, Kurucusunun yasal mirasına, kendi hukukuna ve halkına karşıt ve yabancılaşmış; buna karşılık ABD hayranlığı – teslimiyeti dizginlenemeyen bir AKP iktidarı!

O ABD ki; bir yandan BOP ile ülkemizi parçalama haritaları ve eylemleri yapar; eşbaşkanı kendi ağzıyla onlarca kez itiraf ettiği üzere R.T. Erdoğan’dır!
O ABD ki; sınır komşumuz Irak’ta PKK’yı Kandil’de üstlendirip – silahlandırıp üstümüze salar; kara harekatı yapmamızı engeller!
O ABD ki; NATO’da sözde askeri müttefiktir ama Suriye’yi BOP kapsamında bölme harekatında üstüne iyilik AKP = RTE’yi de katar hatta öncü birlikleri gibi kullanır!
O ABD ki; ülkemizdeki darbelerin, son olarak FETÖ 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin mimarıdır!
O ABD ki; 1950’lerden beri ülkemizde mafya – gladyo – kontrgerilla kumpaslarının aktörü, aydın cinayetlerinin, toplu kırımların, iç çatışma provokasyonlarının yüzsüz ama eli kanlı maşasıdır!
……..
Böylesine emperyalizmin ağababası bir ülkeye, kendi sarayınız yetmiyormuş gibi, Gökçek’in ilkel sirk görünümlü ucubeleri yetmiyormuş gibi, ATATÜRK’ün mirası, yasal olarak çiftlik amaçlı koşullu bağışını, bilmem kaçıncı kez çiğneyerek 37 dönüm yurt toprağını satarsınız!

Bilgi Edinme Yasası başvurularını da ”ticari sır” kalkanıyla geri çevirirsiniz…  Sorun İdari Yargıya taşınınca da mahkemeye bile ”mühürsüz bir protokol”ü zoraki yollarsınız.. İşte hukuka saygınız da bu kadardır ve mutlaka saklamak istedikleriniz vardır ki, protokolü mühürsüz gönderirsiniz! Taşınmazın satış sözleşmesinin neresi ticari sırdır? Karşımızda hangi ticari şirket vardır ki ticari sırrı olsun? Satış tapuda resmen yapıldı ise satılan yerin ada – parseli, satış bedeli neden sırdır? Belediyenin verdiği inşaat ruhsatının neresi ticari sırdır?? Bütün bunlar halkla alay etmek değil midir? Hangi demokratik ülkede ”halkın oyu ile gelen’‘ iktidarlar halkı ile alay edebilir??

Bu ülkeye ve insanına bunca zulüm; akıl, vicdan, din, namus, vefa ve de haya(l) ötesi olmalı!

Tanrı bize sabır, size insaf ve sağduyu ihsan eyleye ve bu firavun saltanatına artık bir son vere!

Sevgi ve saygı ile. 15 Ağustos 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ankara Tabip Odası Atatürk Orman Çiftliğine Sahip Çıktı

Gazi Tıp Fakültesi Hastanesi Bahçesindeki
Yeşil Alanın
Ranta Kurban Edilmesine
İzin Vermeyeceğiz!

ATO_logosu

 

 

 

Ankara Tabip Odası Atatürk Orman Çiftliğine Sahip Çıktı

ORTAK BASIN AÇIKLAMASI
ATO ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi

4 AĞUSTOS 2015, Ankara

Gazi Tıp Fakültesi Hastanesi Bahçesindeki Yeşil Alanın
Ranta Kurban Edilmesine İzin Vermeyeceğiz!

Mülkiyeti Atatürk Orman Çiftliği’ne ait olan, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi yerleşkesi içinde bulunan, hasta ve hasta yakınları ile üniversite personelince otopark olarak kullanılan ağaçlık alan ile ilgili olarak; Ankara Büyükşehir Belediyesi 2012 yılında imar planı değişikliği yaparak söz konusu yerin dini tesis alanı olarak kullanılması ve bu taşınmaz üzerinde cami ve
altında çok katlı otopark yapılabileceği yönünde belediye meclisi kararı almıştır.

Yapılan imar planı değişikliğinden sonra Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü ile Ankara Büyükşehir Belediyesi arasında söz konusu bahçenin Ankara Büyükşehir Belediyesine tahsisi için protokol imzalanmış ve ardından da bu alan Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından
Emek Yunus Emre Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne kiralanmıştır.

Rantçılar bu araziye cami inşa edilmesi girişimlerine başlamıştır.
Oysa cami yapımı rantın yalnızca maskesidir.
Çünkü hem hastane içinde hem de yakın çevrede ibadet için kullanılabilecek yeterli sayıda ve kapasitede tesis vardır. Hastane içinde 450 kişinin yararlanabileceği bir mescit, hemen yakında Emek Köşe Camii ve İlahiyat Fakültesi içinde 1500 kişilik ibadet tesisi vardır!.
Kamuoyunda tartışmalara yol açan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın önünde yapılan
Beştepe Halk Camisi de buraya oldukça yakındır. Dolayısıyla doğrudan hastane bahçesinde
böyle bir inşaata gereksinim olmadığı çok açıktır.

Bu hastanemizin inşaattan daha öncelikli gereksinimleri vardır. Bunlardan biri hastalarımızın, onların yakınlarının ve hastane çalışanlarının kullanabileceği serbest sosyal alanlar ve yeşil alanlardır. Zaten sınırlı olan bu ağaçlıklı alanın rant amacıyla ortadan kaldırılması kararı kamu yararı anlayışı ile bağdaşmamaktadır.

Bilindiği gibi, Ankara hava kirliliği açısından son derece kötü bir karneye sahiptir. Özellikle kış aylarında, Ankara’nın birçok bölgesinde olduğu gibi Bahçelievler bölgesinde de hava kirliliği parametreleri sağlığı tehdit edecek düzeylere çıkmaktadır. Kuşkusuz, hastane çevreleri temiz hava gereksiniminin en fazla olduğu bölgelerdir. Havamızı temizleyen bu ağaçların kesilmesi, hastalarımızın, onların yakınlarının ve hastane çalışanları olarak bizlerin nefes alabildiği yegane yer olan bu alanın ortadan kaldırılması Ankaralıların, daha da önemlisi hastanemizden hizmet alan hastalarımızın sağlık hakkını ihlal etmek demektir. Unutulmamalıdır ki ranta kurban edilmek istenen çok sayıdaki ağacımız Cumhuriyet ile yaşıttır ve bu anlamda çok önemli bir sembolik değer de taşımaktadır.

Çevresel gürültü ile ilgili yönetmelikte de belirtildiği üzere hastaneler nitelikleri itibarıyla gürültüye hassas yerlerdir. Zaten fazla olan yapı yoğunluğunu daha da artırmanın hastanemizden hizmet alan hastalarımızın sağlığına olumlu katkı yapmayacağı çok açıktır.

Tüm bu gerçekliklerin yanı sıra, EN DEĞERLİ GERÇEKLİK SÖZ KONUSU ARAZİNİN AOÇ MÜLKİYETİNDE BİR ALAN OLMASIDIR. AOÇ İLE İLGİLİ YAPILAN TÜM PLAN VE İTİRAZLAR BU ALAN İÇİN DE GEÇERLİDİR.

Bu alana ilişkin TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesinin açtığı plan değişikliği davasında, dava kazanılmış olmasına rağmen hukuk dolambaçlığı ile ün yapmış olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı “karar bozma” davası açmış,  T.C. Danıştay 6. Dairesi tam da Ankara Büyükşehirin istediği hali ile meslek odalarının taleplerinin lehinde olan kararı bozmuştur.

Danıştay 6. Dairesinin karar bozma dayanağında, AOÇ Koruma Amaçlı Nazım İmar Planında, şu an fiilen otopark olarak kullanılan alanın “park” niteliğinin kaldırılmasını dayanak olarak kullanılmıştır.

Ancak Ankara 5. İdare Mahkemesi 03.08.2015 GÜNÜ AOÇ TARİHİNE ALTIN HARFLERLE YAZILACAK KADAR ÖNEMLİ BİR İZ DÜŞMÜŞTÜR. ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TARAFINDAN 2010 YILINDA YAPILMIŞ OLAN KORUMA AMAÇLI NAZIM İMAR PLANININ “imarmevzuatı, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırıolduğu” sonucuna varıldığından dava konusu işlemlerde hukuka uyarlıkbulunmamaktadır diyerek PLANI İPTAL etmiştir.

Ankara 5. İdare Mahkemesi tarafından AOÇ Alanları Koruma Amaçlı Nazım İmar Planının iptal edilmesi ile söz konusu alandaki DANIŞTAY 6. DAİRENİN KARARI KONUSUZ KALMIŞTIR.

AOÇ’YE AİT OLAN ARAZİDEKİ TÜM VARLIKLAR DA DOLAYISI İLE DOKUNULMAZDIR.

Kentsel ekolojiye katkıları yadsınamaz olan ve yarım asırdır tarihe tanıklık yapmış ağaç varlığına sahip olan otopark alanındaki her bir ağaç Ankara halkına aittir,  kimse dokunamaz. 1. Derece doğal ve tarihi sit statüsü bulanan Gazi Hastanesi bahçesi ağaçlarının kesileceği yönünde gelen haberler karşısında bu gün burada bulunan tüm ağaçlar kırmızı kurdele ile işaretlenecek ve dokunulmazlıkları ilan edilecektir.

Bugün buradan meslek odaları ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri olarak şöyle sesleniyoruz:

Öğrencilerimizin öğle molalarında gölgesinden yararlandığı bu asırlık ağaçların kesilmesini istemiyoruz!

Bu ağaçlar hastane çalışanlarının, hastaların ve yakınlarının soluk kanallarıdır.
Nefesimizi tıkamanıza izin vermeyeceğiz!

Hastanede yeterli kapasitede mescit varken, bahçesinde cami inşaası kılıfı altında rant yapılaşmasına göz yummayacağız!

Saygılarımızla, 04.08.2015

Ankara Tabip Odası İlahiyat Fakültesi içinde 1500 kişilik ibadet tesisi vardır!

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri

==================================

Dostlar,

Bu basın açıklamasında bulunduğumuzu bu yazıdan önceki yazımızda sitemize koyduk. Fotoğrafları, ağaçları korumaya almak bağlamında kırmızı kurdele ile bağlayarak “dokunulmaz” kılmaya çabaladığımızı da.. Fotoları ile..

http://ahmetsaltik.net/2015/08/04/gazi-hastanesi-bahcesi-yesil-alaninin-ranta-kurban-edilmesine-izin-vermeyecegiz/

Gazi_Tip_bahcesi_agacima_dokunma_20150804
2 dosyanın birlikte değerlendirilmesi uygun olacaktır.

Sevgi ve saygı ile.
5 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

BAY RTE’nin KAÇAK SARAYININ KAÇACAK YERİ KALDI MI??

‘Kaçak Saray’ın kaçacak yeri kalmadı’

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu,
meslek odalarının ‘Cumhurbaşkanlığı Sarayı
proje alanı’ itirazlarını haklı buldu

Atatürk Orman Çiftliği alanının, Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılabilmesi için “T.C. Başbakanlık Gazi Yerleşkesi (OGM) Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” ilan edilmesine ilişkin 2012/3074 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali hakkında 5 meslek odasının itirazını, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu meslek odalarını haklı buldu, oy çokluğu ile itirazlarını kabul etti.

“KAÇAK SARAY’IN KAÇAKLIĞINDA KARAR BÜYÜK YERDEN”

Atatürk Orman Çiftliği alanında, Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılabilmesi için Bakanlar Kurulu’nun  27 Nisan 2012 tarih ve 28276 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “T.C. Başbakanlık Gazi Yerleşkesi (OGM) Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” ilan edilmesine ilişkin 2012/3074 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına yürütmesinin durdurulması ve iptali hakkında Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ziraat Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Çevre Mühendisleri Odası  Ankara Şubesi ve Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis Kararına ve Başbakanlığa dava açmıştı. Danıştay 14. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararı vermemesi üzerine 5 meslek odası, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na itiraz etmişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu meslek odalarını haklı buldu, oy çokluğu ile itirazlarını kabul etti.

“KAÇAK SARAY’IN KAÇACAK YERİ KALMADI”

Kararla ilgili yazılı açıklama yapan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan,

“Kaçak Sarayın kaçacak yeri kalmadı, karar büyük yerden, Kaçak Saray acilen boşaltılmalı ve Cumhurbaşkanlığı Çankaya’ya taşınmalı..”

diyen Candan, şöyle devam etti:

“Bu ülkede hukuk  yeniden inşa edilecekse, öncelikle Atatürk Orman Çiftliği’nde herkesin gözü önünde yapılan bu hukuksuzluğun  sonlanması lazım. Her dava süreci ve lehimize çıkan her karar, bu ülkenin yöneticilerinin hukuksuzluğunun altını kalın çizgilerle çiziyor. Danıştay İdari Dava Daireleri, Kaçak Saray yapmak için Bakanlar kurulu tarafından Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen alanın AOÇ 5659 sayılı kanununa göre,  Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin planlama ve uygulama bütünlüğü içinde korunmasına aykırı olduğunu  ifade ederek,  Bakanlar Kurulu kararının hukuka uygun olmadığına karar vermiş ve bizim itirazımızın haklılığını kabul etmiştir. Kaçak Saray ivedilikle boşaltılmalı bu hukuksuzluk sonlanmalıdır.”

“KARAR, ATATÜRK’ÜN ŞARTLI BAĞIŞININ 78. YILINDA
DERS NİTELİĞİNDE BAYRAM HEDİYESİDİR”

“Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray mücadelesindeki bu karar halkımıza sunulan bir bayram hediyesidir.” diyen Candan “Danıştay İdari Dava Dairleri genel kurulunun kararının  Atatürk Orman Çiftliği’nin  taşıdığı değerler, 1. derece doğal ve tarih sit alanı özellikleri, Atatürk’ün vasiyeti ve şartlı bağışına ilişkinde ders niteliğinde 13 sayfalık bir karar.” dedi. Ayrıca davacı 5 meslek odasının yürütmesi durdurulması talebinin haklılığını kabul ederek yürütmenin durdurulmasına karar verildiğinin altını çizen Candan,  “Hukuk kararlarına herkes uymak zorunda. Başka türlü bu ülkeye demokrasi ve özgürlük gelemez.” dedi.
(Cumhuriyet internet haber portalı, 10.07.2015)

=====================================

Dostlar,

BAY RTE’nin KAÇAK SARAYININ KAÇACAK YERİ KALDI MI??

Öncelikle, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin harman yürekli başkanı Tezcan Karakuş Candan‘ı kutlamak ve savaşımını saygı ile selamlamak gerek. O bir Cumhuriyet kadını, bu yönüyle de göğsümüz övünç doluyor. Hele son zamanlarda O’na yönelen tehditleri ise alçakça buluyoruz. Dolayısıyla bu tehditleri yöneltenler alçaktırlar; o yüzden eylemleri de alçak ver aşağılıktır.

T.C. Devleti, her yurttaşının can – mal güvenliği ile hak arama özgürlüğünü mutlaka sağlamak zorundadır! (Anayasa m. 36 : “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”) Ayrıca adı geçen davacı 5 meslek odası, yasal ile kurulu TMMOB birimleridir ve Anayasa md. 135’in koruması altındadırlar. “Kamu kurumu niteliğinde” meslek kuruluşlarıdır.

Biz bu borcumuzu yerine getiriyoruz; saygı ile selamlıyoruz Tezcan Karakuş Candan ve birlikte davrandıkları dava arkadaşlarını!

Sonra da Danıştay İdari Dava Dairleri Kurulu‘nun karara imza koyan ve Yürütmeyi Durdurma (YD) kararı veren yiğit yargıçlarını selamlıyoruz.

Her şeye karşın bu ülkede hala “Yargıçlar var”! Ve hukuku yüreklilikle savunmaktalar.

Danıştay 14. Dairesi’nin YD istemini reddedişi kuşkusuz bir ara karardır. Ancak kimi idari işlemler vardır ki; uygulamakla zaman içinde etkisi tükenmekte ve daha sonra gelebilecek iptal kararı maddi ve / veya hukuksal olanaksızlıklar karşısında uygulanma olanağından yoksun kalabilmektedir. Bu durumda hukuka uygun olmayan işlemi yapan idareden ancak maddi giderim (tazminat) istenebilmektedir. Söz konusu giderim ödense bile hukuk dışı sorun çözülmüş olmamaktadır gerçekte.

YD kurumu bu nedenle, bir hukuksal koru(n)ma aracı olarak İYUK md. 27’de (İdari Yargılama Usulleri Kanunu) düzenlenmiştir. 2 ağır koşula dayanmıştır ilgili madde :

– Söz konusu idari işlem – eylem AÇIKÇA hukuka aykırı olacaktır;
– Yürütülmesi durumunda ileride telafisi olanaksız zararlar doğabilecektir.

Yasa ve Anayasa m. 125/6-7, her 2 koşulun birlikte gerçekleşmesini öngörmektedir.

Davaya bakan ilk derece görevlisi mahkeme (Bakanlar Kurulu kararları için böyle..) olarak Danıştay 14. Dairesi, ilgili 5 Meslek Odası’nın YD istemini reddetmişti. Buna 7 gün içinde yapılan itiraz üst yargı yerinde, Danıştay İdari Dava Dairleri Kurulu’nda karara bağlanmıştır. Bu karara ilgili 14. Daire’nin direnme hakkı yasal olarak olmadığı gibi, davalı Bakanlar Kurulu’nun da itiraz hakkı yoktur. Taraflardan birinin (örnek olayda YD istemi reddedilen davacının) itirazı üzerine verilen kesindir. (İYUK m. 27/7).

Bay RTE, Anayasayı apaçık çiğneyerek 7 Haziran 2015 genel seçimi öncesinde partisi AKP için propaganda yapar ve oy isterken, bir konuşmasında Kaçak Sarayı için “Danıştay’ın izin verdiğini” belirtmişti. Biz de bunun doğru olmadığını, Bay RTE’nin gerçek dışı bildirimle gelişmeleri yeterince izle(ye)meyen halk yığınlarını aldattığını yazmıştık. Başka ne diyelim? “12. CB Bay RTE halka yalan söyledi!” mi diyelim?? Hemen davalar geliyor ardından.. Psikolojik yıldırma amaçlı açık faşist baskı uygulanıyor. Bay RTE’nin bu davranışının adının ne olduğunu halkımız ve tarih bilmektedir ve koymaktadır.

Ülkede demokrasi bırakılmamıştır ve bizim yurttaşlar olarak, bu fiili gayr-ı meşru duruma EVRENSEL meşru direnme hakkımız vardır!

Çooook yazık değil mi? Bir ülkenin devlet başkanı meydanlarda hiç sıkılmadan halkına gerçek dışı bildirimde bulunuyor!? “…….. mumu yatsıya dek..” demiş atasözü.. Bu üst karar, bu bakımdan da bir onaylama (tescil) anlamındadır ve siyaset bilimi, yargı tarihi, AKP sefaletleri, Bay RTE “klasikleri” içinde yerini alacaktır.

Sormak isteriz                     :

Bir Müslüman halkına göz göre göre yalan söyler mi?
– Yönetici yalan söylerse bunun dinsel ve hukuksal yaptırımı nedir?
– Yalan söylemenin, halkı yönetici olarak aldatmanın Kuran’da karşılığı nedir?
– Halkına kininizi ve nefretinizi eksik etmeyin diyen birisi, Kuran’ın hangi açık ayetlerini çiğnemektedir ve hala din içinde midir, hala mümin midir??
– DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) bu sorularımıza yanıt  verebilir mi yoksa Başkan Prof. Görmez bunu da mı görmez ??
– Bu davranışın en azından ahlak – etik dışı oluşu bakımında  politik ve insani bir yaptırımı yok mudur? Haydi bu gün “yok” diyelim… Gelecekte mutlaka olacaktır. Tayyip bey bu faturayı da ödeyecektir.. Kendimizi O’nun yerine koydukça, bunca günah altında ezilip bitmiş duyumsuyoruz . Aslında Tayyip beyin davranış ve mimiklerine de yansıyor bu saklanamayan ve bastırılamayan suçluluk psikolojisi.. O’nu eziyor

Sonuç                  :

– AK SARAY artık hukuk dışı bir kaçak saraydır.  Dileriz iptal kararı da ivedilikle ardından gelecektir.
– Bu bina hemen terk edilmeli, Çankaya Köşkü’ne dönülmelidir. Yerleşkede (ne yazık ki Bay RTE Osmanlı – İslamcı dürtü ve özentileriyle “Külliye” diyor.) tek bir çivi bile YD kararı gereği çakılmamalıdır.
– Tayyip bey kendiliğinden bir “zoraki” jest (!) yaparak bu kaçak binayı terk ederse, ağır imaj zedelenmesini ve kaçınılmaz faturayı bir ölçüde onarabilir.
Zararın neresinden dönülse kârdır.. sözü de önemli bir ata deyişidir. Tayyip beyin kulağına küpe olmalıdır.
– Bu yerleşkenin ne yapılacağı da kamuoyunda tartışılmalı, özel bir yasa ile bir rüçhan hakkı olarak arazisi hukuk dışı biçimde, Yüce Atatürk’ün vasiyetinin çiğnenmesi nedeniyle
gasp edilen AOÇ’ye devredilmeli ya da

“Türkiye Cumhuriyeti 100. Yıl ATATÜRK Anıtsal Müzesi”

olarak 2023’e hazırlanmalıdır.

Fakat öncelikle, “Beraber yürüdük biz bu yollarda; HEDEF 2023” saklı – örtük gündemi ile yürüyen Cumhuriyet yıkıcılarını yönetimden yasal yollarla hızla uzaklaştırarak..

Sevgi ve saygı ile.
10 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : BAY_RTE’nin_KACAK_SARAYININ_KACACAK_YERI_KALDI_MI

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 29.01.2014


ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 29.01.2014

portresi_kucuk

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

 

O.Ç.

Ankara Büyükşehir Belediyesi,
Atatürk Orman Çiftliği Kavşağı levhasını
“OÇ KAVŞAĞI” şeklinde yazmış.

Vatandaş İ. Melih’i ansın diyedir.…

BALIK

RTE Üniversitesi, yeni bulduğu sazan türüne “Emine” ve “Recep” isimlerini vermiş.

Beyinlerini incelemişlerdir herhalde…

MÜDAHALE

Adalet Bakanlığında görevli B.B., Müsteşar İpek’in savcıya

”Soruşturmayı durdur, savcıyı değiştir yoksa neticesine katlanırsın..”
ifadesini yargıya müdahale olarak değerlendirmedi.

Paralel çalışma alışkanlığının neticesi…

HIRS

CHP’li vekiller yolsuzluk belgesini ortaya koyunca
AKP’liler yumrukla yanıtladı.

Yolsuzluğu savunma yolu…

VİLLALAR

RTE’nin villaları ortaya çıkmaya başladı.

Ne demişti,”Hırsızlık babadan evlada geçer”…

KAYIŞ

TRT, Kış olimpiyatlarını buz patenindeki “KIYAFET HASSASİYETİ” nedeniyle yayımlamıyor.

Vergilerimizle neler yapılıyor…

HSYK (Cihangir Dumanlı’dan)

HSYK; hükümetin işine gelmeyen hakim ve savcıları değiştiriyor.

HSYK’nın yeni açılımı; Hükümeti Seven Yargı Kurulu

BİLGİLİ

RTE, Cemaatçi TUSKON’un “Ananas“ kod adıyla yolsuzluk yaptığını ima etti.

Nasıl da bilir…

MENKUL

RTE ve FETO taraflarının, menkul-gayrı menkul yolsuzluk suçlamaları
birbirini izliyor.

%50 yaşamından hoşnut, izliyor…

CEMAATLER

B. Arınç, cemaatlere seslendi, “Biz varsak siz de varsınız.”

İsabet.

ADD Genel Yönetim Kurulu Toplantısı Sonuç Bildirgesi – 29.06.2013

Dostlar,

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği), aylık olağan toplantısını bu gün yaptı ve akşam saatlerinde  bir sonuç bildirgesi yayımladı.

İçeriğini bizim de paylaştığımız bildirge aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
29.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
ADD Bilim – Danışma Kurulu Üyesi
Eski Genel Başkan Yardımcısı
www.ahmetsaltik.net

=========================

ADD Genel Yönetim Kurulu Toplantısı
Sonuç Bildirgesi – 29.06.2013

29.06.2013 tarihinde yapılan ADD Genel Yönetim Kurulu toplantısında örgütümüz sorunları tartışılmış, ülkemizde yaşananlar mercek altına alınarak aşağıdaki konuların kamuoyuna duyurulmasına karar verilmiştir:

Taksim Gezi Parkı‘ndaki rant çalışmaları ile başlayan, iktidarın on yıllık uygulamalarına tepki olarak tüm yurda yayılan, herhangi bir suç örgütünün parmağının bulunmadığı gençlik hareketinin masumiyetinin, Papua Yeni Gine başbakanı tarafından bile anlaşılmasına karşın, ülkemizi yönetenlerce anlaşılamaması derin bir çelişkidir.

Aynı zamanda bu gençlerin sırtlarında çantaları, ellerinde karanfiller ve su şişeleriyle başlattıkları eylemde iktidar tarafından ısrarlı bir biçimde suç unsuru yaratılmaya çalışılmış, bu gençlerin suç örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanmaları istenmiştir. Çünkü suç örgütüne mensup olmak, ceza yasasına göre ağır bir suçtur. Oysa ortada bir suç örgütü yoktur. Eğer bir örgüte mensup olmak suçsa, siyasi partiler de demokratik kitle örgütüdür. Yani bu durumda meydanlarda miting yapan ve AKP’ye üye olan kişileri de örgüt mensubu diye tutuklanmaya sevk etmek mi gerekmektedir?

Taksim Gezi Parkı’nda, Atatürk Orman Çiftliği’nde yeşili katledenlerin, rengini şehitlerimizden alan al bayrağımızı yeşile boyama çabaları utanılacak niteliktedir.

Ülkemiz başbakanının Gezi Parkı eylemlerinde yaşanmamış çirkinlikleri, ısrarla ve miting meydanlarında dile getirmesi, ortamı giderek germesinin ekonomiye çıkan
ağır faturasının da göz önüne alınması karşısında gerçek suçlunun ülkemiz başbakanının olduğunu ayrıca açıklamaya gerek yoktur.

Bir yandan 1990’lı yılların gençliği, karşısında yine aynı yılların emniyet güçleri karşı karşıya getirilmiş, “destan yazdıkları” gazıyla masum gençler öldürülmüş, yaralanmışlardır. Şimdi de destan yazan bu polislere ulufe dağıtırcasına ikramiye verilmesi garabeti ortaya çıkmıştır.

Sürekli gündem değiştiren hükümetin karanfil atan gençlere bomba ve plastik mermi attıkları, bu arada Güneydoğu’da yaşananları görmezden geldikleri, oralarda göstericiler tarafından taşınan terörist başının posterleri ile terör örgütü PKK’nın paçavralarını
suç saymadıklarını
, hatta bu kentlerdeki TOMA’ları İstanbul’a, Ankara’ya göndererek emniyet güçlerini zayıflattıkları, sonucunda komutanları taşıyan bir helikopterin kurşunlandığı ve karakolların basıldığı düşünüldüğünde; oluşturulan “bizden-onlardan” ayrımını ısrarla dile getirdikleri, böylece olayların durmayacağını,
hatta giderek tırmanacağını tahmin etmek önbilicilik (kehanet) sayılmamalıdır.

Üzerlerindeki psikolojik baskıya, özel yaşamlarına karışılmasına karşı forum düzenleyen gençlere çivili sopalarla, bıçaklarla saldıranların kimden olduğu bilinmektedir.
Ülkenin başbakanının yalnızca kendisine oy verenlerin başbakanıymış gibi
“onları evlerinde zor zapt ettikleri” söylemi de çok vahimdir.
O zaman bizlerin aklına şu soru gelmektedir:
Acaba gençlere saldıran bu eşkıya takımı, başbakanın evde zapt ettiği
kesime mi mensuptur?

Plastik mermiyle şehit edilen gencimizin polis kurşunuyla öldürüldüğünün otopsi sonucu saptamasına karşın, suçsuz kahramanlarımızı gerekçesiz tutuklayan, Silivri’de Hasdal’da ve Sincan’da tutsak eden düşünce sahibi kişilerce gencin katili polisin serbest bırakılması, şehit gencimiz hakkında O’nu kötüleyici dedikodular yayılması, tanıkların gözaltına alınarak, birinin tutuklanması yurtta demokrasi ve hukukun da katledildiğinin açık göstergeleridir. 2 Temmuz’da 20. yılını yaşayacağımız Sivas katliamı sanıklarının da bu zihniyetle yargılandıkları bilinmelidir.

Cizre‘de yaşananlar ve Diyarbakır’daki “kongre”, hükümet tarafından “açılım” sürecine gölge düşürülmemesi gerekçesiyle görmezden gelinmekte, bu vb. hükümet eylem
ve söylemlerinden cesaret alan terör örgütü ve uzantılarının isteklerini giderek yükselttikleri, başbakanın 63 akil adamının hazırladığı sonuç raporundaki istekleriyle, terörist başının bile önüne geçtikleri korkutucu bir biçimde görülmektedir.

Doğru olmadığını kendileri de bilen kişiler tarafından başlatılan, siyasi davalarda
karar aşaması, hükümetin terör örgütüyle birlikte yürüttüğü açılım sürecine uygun bir seyir izlemektedir.

ADD olarak, 15 Temmuz’da Yargıtay’da ve 5 Ağustos’ta Silivri’de, kamuoyunda Ergenekon ve Balyoz olarak bilinen davaların duruşmalarına seyirci kalmayacağımızın, etkin biçimde demokratik tepkilerimizi dile getireceğimizin herkes tarafından
bilinmesi gerekir.

Bu bağlamda, Taksim Gezi Parkı eylemleri sırasında şehit olan polis ve gençlerimiz ile
2 Temmuz’da Sivas katliamında öldürülen şehitlerimizi de saygıyla anıyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 29.06.2013

ADD Genel Yönetim Kurulu

TARİHE GEÇECEK DİRENİŞ


TARİHE GEÇECEK DİRENİŞ

portresi

 

Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ
ADD Genel Başkan Yardımcısı
http://add.org.tr/tarihe-gececek-direnis.html, 5.6.13

Kepçe girdi, ağaçları sökecekler!

Tarihe geçecek direnişin öyküsü işte bu cümle ile başladı…

27 Mayıs’ta (2013) Taksim Gezi Parkı duvarının 3 metrelik bölümü gece saat 22.00 sıralarında yıkılıp aynı zamanda 5 ağaç da yerinden sökülünce önce bir grup gönüllü
iş makinalarının önüne geçerek daha fazla yıkım yapılmasını engelledi. Ardından
bu gruptan 50 kişi parkta çadır kurarak sabaha kadar nöbet tuttu. 28 Mayıs sabahı parka çevreye duyarlı daha fazla insan gelmeye başladı ve öğlen saatlerinde yıkıma devam etmek isteyen ekip protestocularla tartışmaya girdi ve hiç bir arbede olmamasına karşın polisin biber gazlı müdahalesi geldi.

İşte park protestolarının simgesi olan ve yüzüne doğru biber gazı püskürtülen Kırmızılı Kadın fotoğrafı da o anda çekildi. Ancak sağduyulu hareket eden
Taksim Dayanışmasına uygulanan şiddet çok yoğundu. Ama bilmedikleri bir şey vardı ve 29 Ekim’de (2012) barikatlarla birlikte yıkılan korku duvarları da aşılmıştı. Neyse ki bir türlü sansür uygulanamayan sosyal medya aracılığıyla fotoğraflar ve çağrılar hızla yayıldı ve daha kalabalık gruplar toplanmaya başladı.

Sonunda Gezi Parkı direnişi, ünlüsüyle ünsüzüyle, genciyle yaşlısıyla, dindarıyla ateistiyle, sağcısıyla solcusuyla bir toplumun ortak noktası oldu. Gezi Parkı şimdiye dek, çınarlarının altında, çimlerinin üstünde, omuz omuza duran barış dolu binlerce insanı ağırlamıştı. Herkes kararlıydı, halk burada oldukça ağaçlar da rahat edecekti. Sabaha kadar şarkılar söylendi, kitaplar okundu. İnsanların gözünde umut, ellerinde inançları vardı. Ancak sabah 5’te Gezi Parkı’nı dolduran kalabalık tam uykuya dalacakken, bir ses duyuldu.

Birden ortalık duman içinde kaldı. Biber gazı çadırların içini doldurdu, halk kendine ait yerden zorla çıkarıldı. Bundan sonra, Türkiye tarihinde eşi görülmemiş bir hareket başladı: İnsanlar, yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü için sokaklara döküldü. 31 Mayıs’tan sonraki olaylar bu hakları geri almak için insanların ne kadar kararlı olduğunu gösteren günlerdir. Uygulanan şiddet, insanları sindirmek yerine, sağduyularını ve özgürlük inançlarını canlandırıyor.

  • Bu uğurda canlar da feda ediliyordu. 

Gezi Parkı Direnişi Yalnız Çevreyi Korumak Amaçlı Bir Eylem Değildir!

Yıllardır iliklerine kadar baskıyı hissetmiş olan insanların gösterdiği bu tepkiyi yalnızca “birkaç ağacın kesilmesine karşı koyma” olarak göstermek ayağa kalkmış bu toplumu tanımamaktır.

  • Bu direniş 31 Mart gerici ayaklanmasının simgesi olan Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmasına karşı bir duruştur.
  • Bu direniş yıllardır Türklerin gurur kaynağı olmuş İstanbul’un siluetini yıkan bir zihniyete karşı koyuştur.
  • Bu direniş Atanın yadigârı Atatürk Orman Çiftliğine padişah sarayı yapılmasına karşı bir tepkidir.
  • Bu direniş %50 oy alarak öbür %50’ye yapılan zulme karşı bir başkaldırıdır.
  • Bu direniş Atatürk ve milli mücadele kahramanlarını küçük görmeye karşı gösterilen bir tepkidir.
  • Bu direniş Cumhuriyetin ve kazanımlarının yıkılmasına karşı bir duruştur.
  • Bu direniş ulusal bayramların iktidarla kavga ederek kutlanmasına karşı bir tepkidir.
  • Bu direniş yıllardır derin devletle hesaplaşacağız diyerek kendi derin devletini yaratan bir zihniyete karşı bir duruştur.
  • Bu direniş 2023’ü hedef göstererek önce Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti
    yok etmeye ve 2071’i hedef göstererek Türklerin Anadolu’ya geçişinin yıldönümünde onları Anadolu’dan atmayı hedef koyan hastalıklı yapıya karşı bir yanıttır.
  • Bu direniş doğayı katledecek üçüncü köprüye adı Alevi-Türkmen katliamının baş sorumlusu olan ve halifeliği getiren bir padişahın
    adının (Yavuz Sultan Selim) verilmesine duyulan bir tepkidir.
  • Bu direniş milliyetçiliği ayakları altında alan ümmetçi bir kafaya verilen yanıttır.
  • Bu direniş uyguladığı yanlış politikalarla komşularımızla
    bizi emperyalist savaşın eşiğine getirenlere karşı duyulan bir tepkidir.
  • Bu direniş yaşama hakkı ve ifade özgürlüğünün elinden alınmasına karşıdır.
  • Bu direniş yasa ve kural tanımaz, ağzından çıkan her sözü kanun olarak gören bir zihniyete karşı verilen bir mücadeledir.

Atatürk Gençliği Görevinin Başındadır..

Atatürk’ün Cumhuriyetin korunmasında görev verdiği gençler 12 Eylül 1980 darbesinin apolitik gençlik yetiştirme projesini yırtmış ve vatan müdafaasında ön saflarda yerlerini almışlardır. Sınavlarına girmeme ve mezuniyetlerini yakma pahasına kendilerini sokağa atmışlar ve büyüklerine de örnek olmuşlardır. Hiç kimse boş yere önder aramasın.

Gençlik geleceğine sahip çıkmaktadır.

Bu direnişin önderleri gençlerdir.

Demokratik Kitle Örgütleri ve Muhalefet Partilerine Düşen Görev

Halk ayaklanmıştır.

Artık bu şekilde yönetilmek istememektedir. Gençlik görevi başındadır.
Sırada demokratik kitle örgütlerinin tüm yurtta genel grev ilan ederek gençliğe destek çıkmaları ve en önemlisi de Meclisteki

  • sağduyulu milletvekillerinin istifa ederek sine-i millete dönmeleridir.

Çünkü mevcut iktidarın sorumluluğu kabul ederek
istifa etmeye gönlü yoktur. O halde sizler seçenek bir mücadele örneği ortaya koyun ve sonunda bu başımızdaki hastalıklı zihniyetten kurtulalım.

Aksi takdirde yarın çok geç olacaktır.

TOPÇU KIŞLASI İRTİCANIN SİMGESİDİR


TOPÇU KIŞLASI İRTİCANIN SİMGESİDİR

portresi

 

 

 

 

 

Şahin MENGÜ

Hükümetin Taksim Topçu Kışlasını yeniden inşa etme isteğini yalnızca
AVM inşa ederek kimi yandaşlara rant sağlama çabası, halkın buna tepkisini de
yalnızca yeşili korumak olarak görürsek, yaşananları yanlış değerlendirmiş oluruz.

Taksim Kışlası yakın tarihimizde yaşanmış iki olayın simgesidir.
Bunlardan ilki, bir gerici ayaklanması olan 31 Mart İsyanı’nda yobazlar bu kışladan çıkarak isyanı başlatmışlardır. Yani kışla irticanın simgesidir.
İkincisi ise İstanbul’un işgali sırasında Fransızların emrindeki Senegalli askerlerin kışlası olarak kullanılırken aynı zamanda, bağımsızlıktan yana olanlara da işkencehane olarak kullanılmasıdır.

Bu binanın yeniden yapılmak istenmesi,
yenileşmeye ve Cumhuriyete karşı duyulan düşmanlığın dışa vurumudur.
İşte halk buna izin vermeyeceğini göstermiştir.Dokuz bin yıllık İstanbul tarihinin
gün ışığına çıkartılmasını, “Çanak Çömlek” diye izah eden bir kafa yapısının,
“Topçu Kışlası”nın yeniden yapımını istemesini yalnızca yeşil katliamı olarak görmek büyük bir yanlıştır.Bu laik ve demokratik Cumhuriyete duyulan düşmanlığın simgeleştirilmesidir.Gerek Tayyip Erdoğan ve gerekse AKP yetkilileri, her ağızlarını açtıklarında,
devletin temel değeri olan laikliği hedef alan söylemlerde bulunmaktadırlar.
Başbakan laikliğe aykırı bir şekilde, bir yasanın getirilme nedenini “dini” gerekçelere dayandırırken, Bakanı da, laikliği de içinde barındıran Anayasa’nın ilk üç maddesine ellenebileceğini söyleyebilmiştir.

Tayyip Erdoğan iktidarının ilk gününden beri yapmak istediği, adım adım
laik Cumhuriyetin izlerini silmekti; ama halk buna izin vermeyeceğini,
“Yeter artık” diyerek ortaya koydu.

Yeşil elbette çok önemlidir, onun korunması çağdaş insanın görevidir.

AKP İktidarının yeşile düşmanlığı yalnızca Taksim Gezi Parkıyla mı sınırlı?
Atatürk’ün Devlete bağışladığı Atatürk Orman Çiftliğinde yapılan “Saray Yavrusu” için kesilen ağaçlar da bir katliamdır.

Dayanışma haklarından olan “Çevre hakkı” 3. kuşak insan haklarındandır.

Elbette ona sahip çıkacağız.
3. Köprüye Atatürk adını vermeyip, aslında toplumun en azından bir bölümünün tepkisini çeken Yavuz Sultan Selim adının verilmesi de iç barışı
sabote etmeye yöneliktir.

Bir yandan Genç Cumhuriyet’in kendisini koruma refleksini görmezden gelip,
buradan hareketle Atatürk ve O’nun en yakın çalışma arkadaşlarını katliamcılıkla suçlayacaksın; öbür yandan da, Alevileri hunharca katlettiği söylenen bir padişahın
adını 3.  köprüye vereceksin.

Bu davranış Türkiye’yi gerer, ayrıştırır. Türkiye’de bir dönem denenmiş ama
başarılı olunamamış gerginliklerin yeniden yaşanmasına neden olabilir.

Bunların yapılmasının nedeni, laik Cumhuriyete, onun kurucularına ve laik Cumhuriyetin baştan beri sadık destekçisi olan insanlara duyulan düşmanca duygulardır.
İktidarın bu fütursuzluğunun nedeni, dayatmalarına, zorlamalarına karşı ortaya çıkıp
“Ey efendi kendine gel, yanlış yapıyorsun” diyebilecek güçlü bir muhalefetin olmamasıydı, ama milyonlar kendiliğinden sokaklara dökülerek
güçlü bir halk muhalefetinin varlığını iktidara da, muhalefete de gösterdi.

AKP Milli Bayramları iptal ederek, katılmayarak, Cumhuriyete ve onun kurucularına duyduğu nefreti en sonunda da “iki sarhoşun yaptığı yasa” diyerek ortaya koyması üzerine, milyonlar sokaklarda “Atatürk’ün askerleriyiz” diye slagonlar atarak
artık bunlara göz yummayacağını, her şeyin farkında olduğunu gösterdi.

AKP iktidarı bilerek ve isteyerek toplumun dikkatini başka noktalara çekerek, Cumhuriyetin temel değerlerini tahrip ederken, bir bölüm yandaş yardakçı,
gerçeği halkın gözünden saklayarak, olayları başka noktalara çekerek AKP iktidarına hizmet etmek için birbirleriyle yarışmakta ve Türkiye’nin ileri demokrasiye geçtiği yalanını söyleyebilmektedirler.

Türkiye’de demokrasi ileri falan değildir. Gelişmiş, ileri demokrasilerin en önemli göstergeleri,

tüm özgürlüklerin güvencesi olan, bağımsız yargı ve özgür basındır.

Bugün Türkiye’de ne özgür basından ve ne de bağımsız yargıdan söz edebilmek mümkün değildir.

İktidarın tek hedefi vardır; o da laik demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmak,
tek adam istibdadını yaşama geçirebilmektir.

Milyonlar buna izin vermeyeceğini, Atatürk’ün Bursa Söylevi‘nin gereklerini yapmaya başlayarak göstermiştir.
http://sahinmengu.blogspot.com/