Etiket arşivi: Asteğmen Kubilay

Cumhuriyetin boğazına dayanan bıçak: MENEMEN OLAYI 

Cumhuriyetin boğazına dayanan bıçak:
MENEMEN OLAYI
 

SİNAN MEYDAN
SÖZCÜ, 24 Aralık 2018
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/sinan-meydan/cumhuriyetin-bogazina-dayanan-bicak-menemen-olayi-2835258/ 

Derviş Mehmet, cami avlusunda, sağ eliyle kavradığı o kör taassup bıçağını, tekbir getire getire, yalnızca genç öğretmen Kubilay‘ın boğazına değil, aynı zamanda Laik Cumhuriyet’in boğazına dayamıştı…

Halk Dostu Gazetesi 28 Aralık 1930.

88 yıl önce, 23 Aralık 1930’da, Menemen’de yedek subaylığını yapan genç öğretmen Asteğmen Kubilay, Cumhuriyet düşmanı bir grup tarikat mensubunca vahşice katledildi. Ancak gelin görün ki Menemen Olayı, 1950’lerden beri sürekli çarpıtıldı. Bugün ise hem çarpıtılıyor hem unutturulmak isteniyor. Peki, ama 88 yıl önce Menemen’de gerçekten ne oldu? Kubilay neden ve nasıl şehit edildi?

İSYANA HAZIRLIK

1930’da Manisa’da Giritli Derviş Mehmet adında biri ortaya çıkıyor. Nakşibendi tarikatına giriyor. Çevresindeki birkaç kişiyi “mehdi” olduğuna inandırıyor. Derviş Mehmet, 7 Aralık’ta, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan ve Çakıroğlu Ramazan adlı 7 müridiyle birlikte “mehdiliğini” ilan etmek için harekete geçiyor.

7 Aralık sabahı Derviş Mehmet ve müritleri Manisa’dan Paşaköy’e geçiyorlar. Birkaç gün burada Derviş Mehmet’in bacanağının evinde kalıyorlar. Burada bir yandan zikirlere devam ederken, öbür yandan silahlanıyorlar. Birkaç gün sonra Kıtmir adlı köpeği de yanlarına alıp müritlerden Sütçü Mehmet’in köyü Bozalan’a gidiyorlar. Bu köye geldiklerinde müritlerden Çakıroğlu Ramazan gizlice kaçıyor. Böylece 6 kişi kalıyorlar. Burası Rumeli göçmenlerinin yaşadığı bir köydür. Köy halkı fazla dindar değildir. Derviş Mehmet ve müritleri bu köyde göze batınca Sümbüller Dağı’nda bir kulübe yaptırıp 15 gün kadar orada kalıyorlar. Her gün zikir yapıp esrar içiyorlar. Derviş Mehmet, burada “mehdiliğini” ilan ediyor. 22 Aralık gecesi, Kıtmir’i de yanlarına alarak Bozalan Köyü’nden ayrılıyorlar. Şimdiki hedefleri Menemen’dir. Plana göre orada bir gece Hoca Saffet Efendi’nin yanında kalıp gerekli öğütleri ve telkinleri alacaklar, sonra da İstanbul’daki Nakşi Şeyhi Hoca Esat Efendi’ye telgraf çekip isyanı başlatacaklar.

MENEMEN’DE İSYAN

Tarih: 23 Aralık 1930, Salı, Yer: Menemen
Derviş Mehmet ve müritleri 3 tüfek, 4 tabanca, yüzlerce mermi, balta, testere, kılıç ve bıçak gibi silahlarla şafak vakti Menemen’e varıyorlar. Çektikleri esrar nedeniyle dumanlı kafalarla Menemen’e giriyorlar, ancak ne yaptıklarının farkındalar.

Saat: 07:15. Derviş Mehmet ve müritleri, sabah namazında Müftü (Gazez) Camisine giriyorlar. Başı sarıklı Derviş Mehmet cemaatin şaşkın bakışları arasında şunları söylüyor: “Aziz cemaat! Ben mehdiyim! Dinimizi korumak için buraya geldim! Beni dinleyin!” Bu sırada müritlerden Nalıncı Hasan, camide mihrabın yanında duran ve üzerinde Fetih Suresi’nin birinci ayetinin yazılı olduğu yeşil sancağı alıyor. Derviş Mehmet ve müritleri tekbir getirerek ellerindeki yeşil sancakla camiden çıkıyorlar. Menemen sokaklarında dolaştıktan sonra Belediye Meydanı’na geliyorlar. Halkı o yeşil sancak altında toplanmaya çağırıyorlar.

Saat: 07:40. Belediye Meydanı’nda 80-100 kişi birikiyor. Meydana bir çukur kazıp ellerindeki sancağı oraya dikiyorlar. Derviş Mehmet meydana toplanan halka, “Ey ahali! Başlarınızdaki şapkaları atınız ve şu sancağın altından geçerek bize katılınız!” diye sesleniyor. Öğleye kadar o sancağın altında toplanmayanların, arkalarındaki 70 bin kişilik halife ordusu tarafından kılıçtan geçirileceğini söylüyor. Toplanan kalabalığın bir bölümü müritlere katılıp zikre başlıyor. Bu sırada bazı duyarlı vatandaşlar olayı emniyet güçlerine haber veriyor.

Tekbir seslerinin yükseldiği meydana önce Bölük Komutanı Jandarma Yüzbaşısı Fahri Bey, geliyor. Niçin toplandıklarını soruyor. Derviş Mehmet, “Ben mehdiyim! Şeriatı ilan ediyorum! Bana kimse dokunamaz! İzmir-Bergama yolu adamlarım tarafından tutulmuştur. Yolumdan çekil!” diyor. Yüzbaşı Fahri Bey, kalabalığın dağılmasını istiyor, ancak kalabalık dağılmıyor. Fahri Bey tedbir almak için oradan ayrılıyor. Bunun üzerine halkın bir bölümü Derviş Mehmet’i alkışlıyor. Böylece Derviş Mehmet ve müritleri daha da cesaretleniyor.

23 Aralık 1930’da Menemen’de vahşice katledilen Asteğmen Kubilay 
KUBİLAY’IN KATLEDİLMESİ

Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Fahri Bey, telefonla 43. Alay’dan yardım istiyor. Alay Komutanlığı da asıl işi öğretmenlik olan yedek subay Asteğmen Kubilay’ı bir müfrezeyle olay yerine gönderiyor. Kubilay, silahını bile almadan ve emrindeki erler de sadece manevra mermileriyle olay yerine hareket ediyorlar.

Saat: 08:30. Kubilay, birliğini meydanın bir köşesinde bırakarak tek başına cezbeye tutulmuş öfkeli kalabalığa doğru ilerliyor. Kalabalığın ortasındaki Derviş Mehmet’in yakasına yapışıp “Siz kimsiniz? Hükümete isyan mı ediyorsunuz? Çabuk dağılın!” diye bağırıyor. Kubilay’la Derviş Mehmet arasında itiş-kakış yaşanıyor. Derviş Mehmet, tabancasını çekip Kubilay‘ı
vuruyor. Genç asteğmen kanlar içinde yere yıkılıyor. Mustafa Muğlalı‘nın Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği 26 Aralık 1930 tarihli rapora göre birliğin başındaki çavuşlar
önce hareketsiz kalıyor, sonra firar ediyorlar. Böylece Derviş Mehmet ve müritleri daha da cesaretleniyor. Bu sırada yaralı Kubilay, camiye sığınmak istiyor, ancak cami avlusuna dek  gelebiliyor ve orada düşüyor. Hiç kimse Kubilay’a yardım etmiyor. Cumhuriyet’in genç asteğmeni, “yobaz öfkeye” teslim ediliyor.

Derviş Mehmet ve müritleri, Kubilay’ın yanına gidiyorlar. Müritlerden Alioğlu Hasan torbasından bir bıçak çıkarıp Derviş Mehmet’e veriyor. Bu, çiftçilerin bağ bahçe işlerinde kullandıkları, asma budadıkları, ucu kıvrık, tırtıllı büyük bir bıçaktır. Derviş Mehmet, sağ eliyle kavradığı o kör taassup bıçağıyla tekbir getirerek genç Cumhuriyet’in genç öğretmeni Asteğmen Kubilay’ın başını gövdesinden ayırıyor. Bazı görgü tanıklarının anlatımına göre Derviş Mehmet, avuçlarıyla Kubilay’ın kanını içiyor.

Olayın kan donduran ayrıntıları şöyle:

Mehdi, genç ve yaralı zabiti yüzükoyun yatırdıktan sonra bir ayağını yaralı omzuna koydu, bir eliyle saçlarından tutup Kubilay’ın diri diri boğazını kesti. Sonra da elindeki başı caminin önündeki büyükçe bir taşın üzerine koyarak ‘Gördünüz mü? Kafirlerin akıbeti işte budur!’ diye bağırmaya başladı. Sonra, ‘Getirin bir ip!’ diye bağırdı. İp getirildi. Kesilmiş başı bayrağın tepesine bağladılar.” (Hâkimiyet-i Milliye, “Korkunç Bir Sahne, İrtica Çetesi Kubilay’ın Başını Nasıl Kesti?”, 29 Kanun-u Evvel -Aralık- 1930, s. 1.)

Derviş Mehmet “Kalkın ahali! Müslümanlığı kurtaralım!” diye bağırıyor. İşin acı yanı yoradaki kalabalık Derviş Mehmet’i alkışlıyor. Bu sırada olay yerine gelen iki bekçi; Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki, isyancı yobazlara ateş etmeye başlıyorlar. İsyancılardan birini yaralayan bekçiler, isyancıların açtığı ateşle öldürülüyor. Bir süre sonra Yüzbaşı Ragıp ve Yüzbaşı Bahri Bey komutasında makineli tüfek takviyeli iki bölük olay yerine geliyor.

Teslim olun!” çağrısına Derviş Mehmet, “Ben mehdiyim! Bana kurşun işlemez!” diye cevap veriyor. Derviş Mehmet’in üzerinde Şeyh Ahmet Muhtar’ın yazdığı bir muska var. Derviş Mehmet buna güveniyor. Başlayan ateşte Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet öldürülüyor. Mehmet Emin yaralanıyor. Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan ise kaçıyorlar, ancak çok geçmeden yakalanıyorlar.

ATATÜRK’ÜN MENEMEN TEPKİSİ

Menemen Olayı gerçekleştiğinde Atatürk, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yla birlikte Trakya gezisindedir. Edirne‘de Kemalköy’de belediyede olayı öğrenen Atatürk’ün ilk tepkisi şudur: “Bu ne haldir! Bu, Cumhuriyet’in ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasaba ‘ville modite’ (lanetli şehir) ilan edilmeye müstahak olmuştur.

Atatürk, 28 Aralık 1930’da Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’ya gönderdiği yazıda da Kubilay şehit olurken, “mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında” Menemen halkının bir kısmının alkışlamasının “bütün Cumhuriyetçiler ve yurtseverler için utanılacak bir durum” olduğunu belirtiyorTBMM, 1 Ocak 1931’de Menemen Olayı’nı görüşmek için toplanıyor. Başbakan İsmet Paşa, Menemen Olayı’nın üç aylık bir hazırlığın sonucu  olduğunu, bu olayla bir kez daha dinin kullanılmak istendiğini belirtip “laikliğe” vurgu yapıyor. Konuşmalardan sonra yapılan oylamada Menemen ile Balıkesir ve Manisa merkezinde sıkıyönetim ilan edilmesi kabul ediliyor.

Atatürk 7 Ocak 1931’de Çankaya Köşkü’nde bir toplantı yapıyor. Toplantıya Başbakan İsmet Paşa, Meclis Başkanı Kazım Paşa, Milli Müdafaa Vekili Zeki Bey ve Sıkıyönetim Komutanı Fahrettin Paşa katılıyor. Bu toplantıda Atatürk, olayın siyasal boyutunun araştırılmasını, Nakşibendi tarikatının yok edilmesini, olayla ilgisi olanların mutlaka cezalandırılmasını, verilen idam hükümlerinin hemen infaz edilmesini, alkışlayan ve olaya seyirci kalan Menemen halkının göç ettirilmesini, hatta bazı gazetelerin de sorgulanmasını istiyor. İsmet Paşa, çok ağır yaptırımlara karşı çıkıyor. Bunun üzerine Atatürk, Menemen’in ‘ville modite’ (lanetli şehir) ilan edilmesi ve halkının göç ettirilmesi gibi ağır yaptırımlardan vaz geçiyor.

Korgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığında bir askeri mahkeme kuruluyor. Menemen’de 15 Ocak 1931’de başlayan duruşmalar 24 Ocak 1931’de tamamlanıyor. Mahkeme 105 sanıktan 37’sine idam cezası veriyor. Öbür sanıkları ise değişik cezalara çarptırıyor. 27 sanık beraat ediyor. TBMM, 2 Şubat 1931’de 28 kişinin idamını onaylıyor. İdam cezaları 4 Şubat 1931’de Menemen’de infaz ediliyor.

Kubilay’ın ölümüne ilişkin keşif raporu.
MENEMEN OLAYI VE TARİKAT-CEMAAT BATAKLIĞI

Menemen, hem 1929 ekonomik buhranından en çok etkilenen hem de -kapatılan- 1930 SCF muhalefetinin en güçlü olduğu yerlerden biridir. Ayrıca göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bir yerdir. Göçmenlerin hem geçim hem uyum sorunları vardır. Menemen‘de, halifeliğin kaldırılması, kılık kıyafet devrimi, tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi laik nitelikli devrimlere içten içe tepki duyan insanlar var. Burada Nakşibendi tarikatının etkinlikleri gizliden gizliye sürüyor. Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendiliği yaymak için görevlendirdiği Laz İbrahim Hoca bölgede bir tarikat iklimi yaratıyor. Nitekim Menemen Olayı öncesinde Manisa’da tarikat toplantıları, zikir ayinleri yapılıyor.

Menemen iddianamesinde “tarikat ağacının zehirli meyvesi” denilerek olayın, tarikat temelli bir “irtica olayı” olduğu belirtiliyor. Atatürk, İsmet Paşa ve hükümet ile dönemin basını, olayın bir “irtica olayı” olduğunda hemfikir… Menemen yargılamaları sırasındaki ifadelerden de olayın temelinde medrese kültürünün ve tarikat yapılanmasının yer aldığı görülüyor.

Kubilay’ın başını kesen yobazlar, Kehf Suresi’ndeki “Ashab-ı Kehf” kıssasına dayanmak istiyorlar. Derviş Mehmet’in Manisa’dan Menemen’e gelişindeki dinsel simgeler bunu kanıtlıyor: Derviş Mehmet’in kendini “mehdi” ilan etmesi, ayın 7′sinde 7 kişi yola çıkmaları (hicret etmeleri), sürekli zikirler ve tekbirlerle motive olmaları, yanlarına “Kıtmir” adlı bir köpek almaları, camiden aldıkları yeşil sancak, “bana mermi işlemezsöylemi, muska ve son olarak kesik baş bir dinsel sahne oluşturuyor. Bu sahnede Ashab-ı Kehf Mağarası yerinde ise Bozalan’da sığındıkları ahşap kulübe var.

Demem o ki;

  • 23 Aralık 1930’da Menemen’de yalnızca genç öğretmen Asteğmen Kubilay’ın değil, O’nun kişiliğinde gerçekte Atatürk’ün kurduğu Laik Cumhuriyet’in boğazı kesilmek istendi.
  • Tarikat, cemaat bataklığı kurutulmadıkça Laik Cumhuriyet’in boğazını kesmek isteyen yeni Derviş Mehmetler yetişmeye devam edecektir.
  • O bataklıkta yetişen FETÖ, daha dün Cumhuriyet’in boğazını kesmek istemedi mi?

Tıbbiyeli Hikmet : Darbenin Gerçek Yüzü

Tıbbiyeli Hikmet :
Darbenin Gerçek Yüzü

15 Temmuz gecesi, bugün bile gerçekten darbe miydi, uydurma bir senaryo muydu? Diye tartışılan tarihe kara bir leke olarak geçecek bir gece yaşadık… Asker ve polis karşı karşıya geldi. Halk sokağa çıktı. Kurtuluş savaşında bile bombalanmayan Meclis bombalandı. Üstünde Türk ordusunun üniforması olan emir kulu 20 yaşındaki askerler linç edildi.

Tarihte eşi benzeri az görülen kara gecenin bilançosu: 208 şehit, 1491 yaralı! Dile kolay… 208 insanımızı kaybettik. 1491 insanımız yaralandı. Böyle bir kayıp ancak savaşlarda verilir. Bir savaş için bile 1 günde 208 şehit vermek büyük kayıptır. Nasıl bir gece yaşadığımızı bu rakamlar ortaya koyuyor.

Peki, neden böyle bir gece yaşadık? Efendim Fettullah Cemaati hükümeti devirmeye çalışmak için darbe girişimi yapmış. Bu mevzunun görünen yüzü… Asıl gerçek her zaman olduğu gibi derinlerde. Şeytan ayrıntılarda gizli… Neden böyle bir gece yaşadığımız için meselenin köküne inmemiz gerekiyor. Yani Fettullah Gülen cemaatinin ideolojik altyapısına ve amacına…

Fettullah Gülen cemaati, 1980 darbesi sonrası ABD’nin ılımlı İslam projesi için kullandığı bir örgüttür. 1950 de Menderes ile başlayan karşı devrim hareketinin en tehlikeli ve sinsi parçalarından biridir. Çünkü Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki isyancılar gibi silahlı bir örgüt değildir. Silah gücüyle Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti yıkamayacağını anlayan emperyalizm, ılımlı İslam projesiyle Laik Cumhuriyeti, İslamcı Cumhuriyete dönüştürme yolunu seçmiştir. Fettullah Gülen cemaati de bu amaç için kullanılan bir piyondur. Görünürde hayırsever dini bir cemaat olan Fettullah Gülen hareketi karşı devrimci bir harekettir.

Bugün, Gülen cemaatine terör örgütü diyen iktidarın ideolojik altyapısına baktığımızda da farklı bir şey yok. Onlar da cemaat gibi 1980 sonrası ılımlı İslam projesini hayata geçirmek için yetiştirilen Milli Görüşçüler… Amaçları aynı… Atatürk Cumhuriyetini, İslamcı Cumhuriyetine dönüştürme… Laikliği yıkıp şeriat düzenine dayalı bir devlet kurmak…

Cemaatin ve İktidarın sahiplendiği tarihi şahsiyetlere ve fikir önderlerine baktığımızda da farklılık yok…

  • Lozan hem AKP ye hem Fettullah cemaatine göre bir hezimettir.
  • Atatürk, hem AKP ye hem de Fettullah cemaatine göre Osmanlı’yı yıkan İslam düşmanı bir dinsizdir.
  • Şeyh Said, hem AKP ye hem Fettullah cemaatine göre bir İslam şehididir.
  • Vahdettin, hem AKP ye hem Fettullah Cemaatine göre büyük vatanseverdir.
  • İskilipli Atıf, hem AKP ye hem Fettullah Gülen cemaatine göre şapka devrimi yüzünden idam edilen bir âlimdir
  • Laiklik hem AKP ye hem Fettullah cemaatine göre dinsizliktir.
  • Türk Milliyetçiliği hem AKP ye hem Fettullah cemaatine göre ırkçılıktır.
  • Said-i Nursi hem AKP ye hem Fettullah cemaatine göre büyük İslam âlimidir.

Günümüz açısından baktığımızda da bir fark yok… 17 25 Aralık davasından sonra bile Atatürk’e ve Cumhuriyet’e iftiralar atan Mustafa Armağan’ın hem AKP yandaşı olup hem Zaman gazetesi kapatılana kadar yazılarına devam etmesi AKP ve Cemaat arasındaki ideolojik kardeşliğin hala devam ettiğinin açık kanıtıdır.

15 Temmuz gecesi yaşanılan olay görünürde bir darbe girişimi olsa da gerçekte aynı amaç için çalışan iki kardeşin kavgasından başka bir şey değildir. Ortada kesinlikle devlete yapılmış bir darbe yok. Devleti ele geçirme kavgası var. Mevzu devleti ben yöneteceğim mevzusudur

Türk milleti 15 Temmuz gecesi iki dinci grubun kavgasına tanık olmuştur. Her şerde bir hayır derler. Bu olay sayesinde dincilerin kavgasının nasıl pis ve kanlı olduğunu da gördük. Kurtuluş savaşında bile bombalanmayan meclis bombalandı… Askerler Allahu Ekber diye bağırılarak linç edildi… Sokaklar kan gölüne döndü.

Bizim yıllardır anlatmaya çalıştığımız buydu. Atatürk Laik bir Cumhuriyet kurarken bugünleri düşünerek kurdu. Çünkü dinciliğin Türk milletini nasıl felakete sürüklediğini yaşayarak öğrendi. 90 yıl boyunca Ortadoğu ülkeleri gibi yaşamadıysak bunun nedeni laikliktir. 15 Temmuz gecesi yaşananların Suriye’den, Irak’tan ne farkı vardı söyler misiniz?

İşte iki dincinin kavgası böyle olur… Meclis bombalanır. Sarıklı sakallı şeriatçı gruplar sokaklarda Allahu ekber diyerek askerler linç edilir. 15 Temmuz’a kadar en son kafası kesilerek şehit edilen Asteğmen Kubilay‘dı. 86 yıl önce Kubilayı şehit edenler ile bugün askerleri linç ederek öldürenlerin şeriatçı olması kesinlikle tesadüf değildir. Günümüzün derviş Mehmetleri sokaklarda tıpkı Derviş Mehmet gibi tekbir getirerek bir Türk askerinin kafasını kestiler.

İster darbe girişimi olsun, İster senaryo… 15 Temmuz Türk milleti için bir uyarıdır. Eğer Atatürk’e, Laikliğe, Cumhuriyet’e sahip çıkmazsak gelecekte çok daha kötü olayların yaşanacağından kimsenin şüphesi olmasın.
(17 Ağustos 2016)

TIBBİYELİ HİKMET

MENEMEN OLAYI ve ŞEHİT ASTEĞMEN KUBİLAY

MENEMEN OLAYI ve ŞEHİT ASTEĞMEN KUBİLAY

Dr. M. Galip Baysan
23.12.12

Tam 82 yıl önce, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasından beş gün sonra
23 Aralık 1930 günü, Nakşibendî tarikatı mensubu bir grup insan, Menemen’de gerici bir ayaklanma başlatmışlardır. Zaman zaman irticayı teşvik eden unsurlarca mümkün olduğu kadar göz ardı edilmeye, unutturulmaya çalışılan bu olay; Cumhuriyet döneminin en önemli irtica olayı kabul edilmelidir. Belki çapı o kadar büyük değildir, ancak böyle akıl dışı iddialarla ortaya çıkan 5-6 kişilik bir grubun yerli halk tarafından böylesine içten desteklenmesi düşündürücüdür ve fanatik dinci kesimin harekete geçtiği zaman neler yapabileceğinin en önemli göstergesidir. Bu nedenle çağımız Türkiye’sinde Laiklik, özgürlükler ve insan haklarına saygı duyan herkesin mutlaka bilmesi ve unutmaması gereken bir olaydır. Bu gün size biraz bu olaydan bahsetmek istiyoruz.

Olayların temelinde Saltanat’tan Cumhuriyet dönemine geçiş ve Atatürk İnkılâpları olarak adlandırdığımız inkılâplara karşı, bu konularda tümüyle cahil halkın ve din adamlarıyla onların yanında bütün karşıt güçlerin yarattığı atmosfer bulunmaktadır. Serbest Cumhuriyet fırkası bu kesimler için bir umuttu. Onlara göre; tepeden inme bir şekilde halkın önüne konan zorlamalar, bu parti iktidara gelince değiştirilebilecekti. Mesela şapka kaldırılacak, kıyafet serbest bırakılacak,tekke ve zaviyeler, eski yazı, Hilafet, Şeyhülislamlık gibi kurumlar hatta saltanat tekrar geri gelebilecekti. Kadın erkek eşitliği ne demekti? Hiç kadınla erkek bir olur muydu? Kadının yeri evi ve çocukları olmalıydı ve kocasına itaat etmeli ve onu memnun etmeye çalışmalıydı. Böylece bozulan aile düzeni yeniden özlenen seviyeye getirilebilecekti. Serbest Fırka bu nedenlerle birkaç ay içinde çığ gibi büyüdü. Bu gelişmelerin ardından,
Partinin kapatılma ihtimali belirince bazı tarikatlar bundan büyük rahatsızlık duydular.

Yargılama sırasında olayın Nakşibendî Tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları tarafından planlandığı ve Manisa’da günler öncesinden hazırlanan Derviş Mehmet adında bir kişinin liderliğinde bir grup tarafından icra edildiği anlaşılmıştır. Bu grup,
Şeyh Esat’ın Manisa’daki örgütlenmeyi yapan temsilcisi Laz İbrahim tarafından yönlendirilmekteydi. Dördünün ismi Mehmet (Muhammet), ikisinin ismi Hasan olan bu grup günlerce Manisa çevresindeki köylerinde, birlikte içki ve uyuşturucu âlemleri yaptıktan sonra yine hep birlikte 23 Aralık sabahı Menemen’e gelmiş ve saat 06:20de sabah namazı için Müftü camisindeki cemaatin arasına katılmışlardır.

Burada bir not olarak şu hususu da eklemek isteriz : Aslında grup 7 kişi olarak
yola çıkmıştı. Belirtildiğine göre bir de köpekleri varmış ve köpeğin de ismi Kıtmir imiş. Bu size ünlü dinsel “Yedi uyuyanlar” efsanesini hatırlatmıyor mu? Yedinci kişi Çakıroğlu Ramazan grupla birlikte gelmemiş, daha önce aralarından kaçarak ayrılmıştır. İfadeler Camiye gelinmeden önce çifter çifter esrarlı sigara içildiğini belirtmektedir.

Namazdan hemen sonra Derviş Mehmet; mihraba asılı bir durumda olan ve üzerinde “La İlahe İllallah, inna fetehnake” ayeti yazılı yeşil bayrağı alarak kendisinin
Mehdi olduğunu, arkasında 70.000 kişilik Halife Ordusu bulunduğunu, öğlene kadar
bu bayrağın altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylemiş ve bütün Müslümanları eylemlerine katılmaya davet etmiştir. Hep birlikte cami dışına çıkan grup yüksek sesle tekbir getirerek yürümeğe başlayınca, diğer camilerden çıkan ve işine giden pek çok insan ne olduğunu anlamak için toplanmaya başlamışlardır.
Gelişmelerin olumsuz bir yöne doğru kaydığını gören bir Jandarma subayı, durumu Alay Komutanlığına bildirmiş ve Komutanlık o an eğitime gitmekte olan yedek subay, Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve askerlerini şehre göndermiştir.

Durumun pekiyi olmadığını gören Kubilay, gözdağı vermek için (mermileri olmadığından) askerlerine süngü taktırmış, hem halkı ve hem de askerlerini korumak istediğinden bizzat kendisi nümayiş yapan grupla temasa geçmiş ve onların yaptıklarının kanunsuz olduğunu, dağılmaları gerektiğini söylemiştir. O anda hiç beklenmedik bir çıkış yapan Derviş Mehmet silahını ateşleyerek Kubilay’ı vurmuştur. Yaralı Asteğmen acı içinde kendisini Caminin Musalla taşı arkasına atabilmiş ancak oraya yetişen asiler çılgınca haykırışlar ve tekbir sesleri arasında çantalarından çıkardıkları bir bağ bıçağının testereli kısmıyla
Türk subayının başını kesip ayırmış
ve bayrak sopası üzerine dikmişlerdir
. Baş, bayrak direğinde durmayınca çevredeki bir dükkândan getirilen bir iple sıkıca bağlanmış ve kalabalık avuç avuç şehidin kanını içen, tekbir getiren kendisinin Mehdi olduğunu ve bu nedenle kendisine kurşun işlemeyeceğini iddia eden Derviş Mehmet’in peşinde dolaşmaya başlamıştır.

Kalabalığın yaptıklarını gören Bekçi Hasan Kubilay’ı kurtarmak için ateş edip birini yaraladıysa da karşı ateşle O da ve hemen arkasından diğer bir bekçi Şevki de
açılan ateşlerle şehit edilmişlerdir.

Durumun ciddiyetini anlayan Alay komutanı gönderdiği silahlı birliklerle çevreyi kuşattı. İsyancılara teslim olmaları ihtarı yapıldı. Teslim olmayı reddeden, bana kurşun işlemez..korkmayın diye direnen Derviş Mehmet, açılan ateş sonucu  yere serilen ilk insanlardan biri oldu. Bütün suçlular yakalandı ve dava ile ilgili görülen 105 sanık, General Mustafa Muğlalı Başkanlığında kurulan Sıkı Yönetim mahkemesinde yargılandı. Esat Hoca İstanbul’dan getirildi, 90 yaşındaydı. Yargılama sırasında öldü.

Mahkemenin kararı 29 Ocak günü açıklandı. 36 kişi idam, 41 kişi çeşitli hapis cezalarına mahkûm edildiler, 40 kişi de beraat etti. TBMM yaşları küçük olduğu için 6 idam cezasını hapse, ikisini de 2 yıl hapse dönüştürdü. İdamların çoğu Kubilay’ın şehit edildiği yerde infaz edildi. Bir idamlık infaz anında firar etti. 15 gün kadar dağlarda saklandı. Yakalanınca o da Meneme’nde idam edildi.(Detaylı bilgi için bakınız; Kemal Üstün, Menemen Olayı ve Kubilay, Çağdaş Yayınları, İstanbul- 1977)

Dinsel bağnazlık ve uyuşturucu karışımı ayinlerle kontrollerini kaybeden fanatik bir grubun isyan ederek askerlere ateş edip, Asteğmen Kubilay’ı önce yaralamaları,
sonra da vahşice öldürmeleri daha sonra da iki Emniyet Mensubu görevlinin ard arda öldürülmeleri inanılması güç bir olaydı. Askerler Milli Mücadele döneminde de subaylara yönelik bu tip çılgın davranışlarla karşılaşmışlardı. Ancak cehaletten kaynaklanan bu tip dinsel fanatik davranışların gerilerde kaldığına inanılıyordu.
Hele yeşil bir bayrak altında, tekbir sesleri arasında şehirde tur atan, cinayetler işleyen bu gruba yerli Halkın karşı çıkacak yerde sessiz kalması, hatta isyancıları destekler gibi görünerek onlara katılması Mustafa Kemal Paşa’yı ve
Ordu mensuplarını çok üzmüştü. Mustafa Kemal Paşa Orduya hitaben olayı telin eden bir bildiri gönderdi. Kazım (Özalp) Paşa olayı ve Mustafa Kemal Paşa’nın reaksiyonunu
şu sözlerle anlatmaktadır:

Bu haber Ankara’da bir bomba tesiri yaptı. Derhal köşke çağrıldım. Mustafa Kemal Paşa görülmemiş şekilde kızgın, üzgün ve heyecanlıydı. Başvekil İsmet Paşa,
Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey (Apaydın) Ordu Müfettişi Fahrettin Paşa (Altay) da köşke geldiler.
Mustafa Kemal Paşa çok sinirli bir durumda söze başladı: 

  • “Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenliden kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis tekbirle teşvik ediliyorlar. Yunan idaresi altındayken
    bu hainler neredeydiler?
     Onların namusunu ve dinini kurtaran Ordunun
    bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir. Bu, Cumhuriyetin ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur.
    Bu kasaba da “Vilmodit”
    ilan edilmeye müstahak olmuşturFransızca olan “Ville Maudite” kelimesinin karşılığı cezalandırılmış şehirdir. Vilmodit kasaba demek,
    o kasabanın bütün halkı şehir
     dışına çıkarılır, 
    aileler birer ikişer memleketin başka şehirlerine dağıtılır, tam boşaltılmış şehir tümüyle yakılır, bugünkü ve yarınki nesillere ibret olmak üzere hükümet meydanında büyük bir siyah taş, sütun olarak dikilir. Derhal harekete geçmeliyiz.” 

dedi. Vakit kazanmak ve havayı biraz yumuşatmak için “acaba ayrıntılı raporların gelmesini beklesek mi?” diye bir görüş ortaya attım. Aramızda bir-iki gün beklemeyi, Paşa’nın tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini görmeyi uygun gördük. Ancak normal kanuni işleri hemen başlattık. Paşa bir daha “Vilmodit”ten bahsetmedi. Derviş Mehmet ve arkadaşları yakalandı., kurulan Divanı Harp’te mahkeme edilerek idam edildiler. Mustafa Kemal Paşa bu olayı hiçbir zaman unutmadı. Bir daha da çok parti denemesine girişmedi”. (Kazım Özalp, Atatürk’ten Anılar s.47-48,
T. İş Bankası yay., Ankara-1992)

Şehitlere Tanrıdan rahmet ve ülkemizde bir daha bu tip acı irticai olaylarla karşılaşılmamasını yürekten dileriz.

(Bu yazıyı 4-5 yıl önce ilk yazdığımızda bu dilekte bulunduk ama Komutanlar ve sivil aydınlar aleyhinde bildiğimiz amaçlarla yapılan tutuklamalar ve karmakarışık yargılamalar bu ülkenin mürtecilerden daha çook çekeceğini göstermektedir.)

===========================================

Dostlar,

23 Aralık 1930, Cumhuriyetimiz daha  7 yaşında iken yaşanan çok hazin bir gerici kalkışmadır. Türk Devrim tarihinin bir kırılma tarihi ve olayıdır. Dr. M. Galip Baysan‘ın yukarıdaki makalesi özlü bir derlemedir..

Kin ve nefret tutmayalım yeni kuşaklara aktarmayalım..
Ama tarih bilincimizi de eksik etmeyelim..
Gerekli önlemleri alalım ki, tarih acımaksızın yinelemesin..
Unutmayalım; tarih aptallar için yinelemedir (tekerrür)..

Kubilay’a, Tüm Devrim şehitlerine, başta önder Gazi Mustafa Kemal Paşa
olmak üzere; minnet ve şükran dolu selam ve rahmet olsun..

Atatürk’ün Anadolu Aydınlanma Devrimi’ni koruma kararlılığımızı da
tüm dünya alem bilsin..

Sevgi ve saygı ile.
23.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net