Etiket arşivi: asimetrik psikolojik harekat

SON YAŞANAN UÇAK KAZALARI ÜZERİNE…


SON YAŞANAN
UÇAK KAZALARI ÜZERİNE…

Ucaklar_ve_bayragimiz

 

 

 

 

 

Osman Başıbüyük
E. Hv. Plt. Kur. Alb.

9 gün arayla 6 pilotumuzu ve 3 uçağımızı kaybettik.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine baş sağlığı diliyorum.
Son zamanlarda Hava Kuvvetleri’nde neden bu kadar çok kaza oluyor?
Gerçekleri öğrenmek ister misiniz?

Asimetrik psikolojik harekât

Hatırlayınız! Genelkurmay Başkanımız Org. İlker Başbuğ 2009’da
“TSK’ne asimetrik bir psikolojik harekât yapılıyor.” demişti.
Aslında bu operasyon AKP iktidarıyla birlikte başladı.
İktidar ortağı olan Cemaat, TSK’da kadrolaşmak için büyük bir fırsat yakalamıştı.

2000’li yılların başında “Paşa Keyfi”, “Bulut Altı”, “Kara Net”, “Kirli Oyunlar”, “Askerler Anlatıyor” gibi bir sürü internet sitesi kuruldu. Bu siteler üzerinden
generallik sırası gelen albaylar hakkında akıl almaz karalama kampanyaları yapıldı. Cemaat rakiplerini saf dışı etmek istiyordu.

Bu kampanyalar en çok Hava Kuvvetleri’ni vurdu. Lekelenmemeye çalışan kara ve denizci subaylar, sivilde iş bulmakta zorlandıkları için ayrılmıyorlardı, ama havacılar için durum farklıydı. Türkiye’nin artan sivil pilot ihtiyacı, sicilinin bozulduğunu düşünen kurmay pilotları istifa ve emekli olmaya teşvik etti. Böylece daha Balyoz operasyonu başlamadan 1984 – 89 arasında mezun olan general adayı 100’e yakın kurmay subay tasfiye edilmişti.

Asıl operasyon başlıyor!

2007-10 arasında itibarsızlaştırma operasyonları hız kazandı. Karargâha, bütün birliklere imzasız mektup ve e-postalar yağıyordu. Personelin bir kısmı çarpıtılmış bilgilerle,
çoğu zaman da iftiralarla karalanıyordu. Komuta kademesi işi gücü bırakmış,
üzerine çamur atılan personeli sorgulamakla uğraşıyordu.
Birileri, istemediği personeli sistemden kaçmaya zorluyordu.

2010’da Hava Kuvvetleri Komutanı ile birlikte uçma fırsatını buldum. Kendisine;

“Komutanım, Hava Kuvvetlerini bu imzasız mektuplarla mı idare edeceğiz?”

diye sordum. Bana; “Başıbüyük, sen biliyor musun biz o mektuplardan neler neler öğreniyoruz??” diye cevap verdi. Bu cevap üzerine sanki dünya başıma yıkılmıştı. Koskoca Orgeneral, komuta ettiği Kuvvetin başına ne çorap örüldüğünü anlayamayacak kadar saftı veya daha kötüsü tasfiyeyi yürüten ekiple paralel hareket ediyordu.
O dönemde bu imzasız mektuplara en ağır işlemler yapılarak operasyona alet olundu. Örneğin genç pilotlardan biri, bir yerlerde alçak uçmuş veya uygunsuz bir ilişkisi varmış. Evet, bu bir disiplinsizlik; bir ceza verilir. Onun cezasını, filo komutanı olarak
ben veririm, benim cezamı yeterli bulmuyorsanız harekât komutanı versin; o da olmadı
üs komutanı versin; siz niye gencecik delikanlıları en yüksek organ Hava Kuvvetleri
Uçuş Kuruluna çıkartıp uçuştan ayırıyor veya Ordudan atıyorsunuz? Bu muamele,
kırmızı ışıkta geçen birine idam cezası vermeye benziyordu. İşin ilginç yanı o cezaları veren komutanların istisnasız tamamı gençliklerinde benzer hataları yapmışlardı.

Asıl sorun bu da değildi; içerideki kimi kalleşler, arkadaşlarının VTR (uçuş görüntü) kayıtlarını, radar plot (uçuş rotası izi) kayıtlarını, ortam ve telefon dinlemesi kayıtlarını veya fotoğraflarını bir ekip çalışmasıyla topluyor, uygun bir senaryo haline getirerek komuta katına imzasız mektuplarla iletiyordu. Kurbanlara en ağır işlemler yapılırken
“bu kadar bilgi toplama yeteneğine sahip, bu kalleşler kim?” diye
hiç kimse araştırıp sormadı!

Türk subayına Harp Okulunda mert olmak öğretilir. Onun kitabında arkadaşını satmak yoktur. Çünkü o, gerektiğinde silah arkadaşıyla omuz omuza, aynı kolda ölüme gidecektir. Fakat bu operasyonlarla birlikte Silahlı Kuvvetlerde kalleşlik pirim yapmaya başlamıştı; kalleşlerin önü açılıyor, onlar yükseliyordu. Böylece gençlerin sistem ile gönül bağları kopmaya başladı.

Çok acı bir örnek

Bu noktada kanıma dokunan, aklıma her geldiğinde gözlerimin dolduğu çok acı başka bir örneği daha sizinle paylaşmak istiyorum. Ütğm. N.D. 29 yaşında, 1 çocuk sahibi,
dul bir bayan subaydı. Düşman silahlı kuvvetleri hakkında bilgi toplaması gereken
Hava Kuvvetleri İstihbaratı, kızcağızın 6 yıl geçmişe dönük telefon mesajlarını incelemiş ve kızın iffetsiz olduğuna karar vererek Ordudan atmıştı. Ütğm. N.D. çocuğuna, annesine, ne diyecekti? Annesine telefon etti,

  • “Beni Ordudan attılar.” dedi ve beylik tabancasıyla kafasına sıktı.

Sen kimsin ki, telefon mesajlarına bakarak bekâr bir kadına iffetsiz diyorsun?
Buradan suç duyurusunda bulunuyorum o hanım subayı Ordudan atmak kararının altında kimlerin imzası varsa hepsi suçludur.

Kalanları “Balyoz”la temizlediler!

Bütün bunların üzerine 2010’da Balyoz operasyonu başlayınca 15 yıl zorunlu hizmetini dolduran 1995 ve daha önceki yıllarda mezun olan pilotlar “Bizim de başımıza
bir iş gelmesin” diye hemen istifa ederek sistemden ayrıldılar.

2011’e gelindiğinde Hava Kuvvetleri, kuruluşunun 100’üncü yılını kutlamaya hazırlanıyordu. 4-5 Haziran günlerinde 2’nci Ana Jet Üs K.lığı Çiğli/İzmir’de büyük
hava gösterileri yapılacaktı. Nasıl tesadüfse, gösterilerden tam 5 gün önce Balyoz operasyonu kapsamında ilk havacı tutuklamaları gelmeye başladı. 3 ay sonra
Hava Kuvvetleri Komutanı olacak Org. Bilgin Balanlı ile birlikte 1 korgeneral,
4 tümgeneral, 2 tuğgeneral ve 4 albay tutuklandı. Komuta katının geri kalanı sanki
hiçbir şey olmamış gibi gösterileri izlemeye gitti ve uçaklara alkış tuttular.
Ama Hava Kuvvetleri mensuplarından bazıları kutlamaları bir başka alkışlıyordu.
Onlar, kuruluşunun 100’üncü yıldönümünde, Komutanlığı ele geçirmek için
çok önemli bir engeli aşmış olmalarını kutluyorlardı.

Bu olaya gençlerin tepkisi büyük oldu. 15 yıl zorunlu hizmetini dolduran 1996 mezunları da apar topar istifa ederek sistemden ayrıldı. Darbenin büyüğü daha gelmemişti.
Hükümet 1 yıl sonra 2012’de zorunlu hizmet süresini 10 yıla indirdi. Böylece geride kalan 1997-2002 mezunlarına da kapıyı gösterdiler. Pilotlar akın akın  istifa ediyordu.
2010-14 arasında 824 pilot istifa etti. Bu rakam Hava Kuvvetlerinin filolarda aktif görev yapan pilotların yarısına denk gelir. Savaşsaydık bu kadar adam kaybetmezdik.

Hava Kuvvetlerinin tecrübesi yok edildi

İşin daha kötüsü, gidenler deneyimli ustalardı. 14 yıl F-16 uçaklarında öğretmenlik yapmış biri olarak söylüyorum; savaş pilotları tümüyle usta-çırak ilişkisiyle yetişirler.
Bir ustanın yetişmesi en az 10 yıl alır. Ancak 10 yıl sonunda 4’lü kol lideri, paket lideri ve uçuş öğretmeni olmuş bir pilot, alttan gelen gençleri yetiştirecek ehliyet düzeyine ulaşır. Anlayacağınız geride kalan gençlerin ne liderleri, ne de öğretmenleri kalmıştı.

Şimdilerde deneme yanılma yoluyla tekerleği yeniden keşfetmeye çalışıyorlar;
Haliyle kazalar birbirini takip ediyor…

Balyoz davasında 16’sı general, toplam 41 havacı subay tasfiye edildi.

Hava Kuvvetlerinden 41 subay eksilse ne olur? Yetiştirdiğimiz gençler bizlerin yerini alır her şey normal devam ederdi. Ama asıl tasfiyeyi başka türlü yaptılar.
Komutanlığın imzasız ihbarlara yaptığı işlemler, istihbaratın özel hayatlara, etnik ve mezhep kökenlerine göre yaptığı fişlemeler, sorgulamalarla tasfiye gerçekleştirildi.

Savaş pilotluğu zor iştir, parayla pulla değil, vatan aşkıyla yapılır; bu aşkı söndürdüler.

Ben Balyoz davasında 16 yıl ceza aldım. Hava Kuvvetlerinden bir Allah’ın kulu açıp da “geçmiş olsun” bile demedi. Kimse “Bu adamın çoluğu çocuğu ne yapar?” diye
merak edip sormadı. Hani biz silah arkadaşıydık, hani ölüme beraber gidecektik?
Bunlar silah arkadaşlığını bitirdiler, şövalyelik olan savaş pilotluğunu para kazanılan sıradan bir meslek haline getirdiler. Kahramanları zorunlu hizmetin sonunu bekleyen memurlara dönüştürdüler.

Komutanlık F-16’ya binip akrobasi yapmakla, Ege denizi üzerinde alçak uçmakla olmuyor. Önce mertle, kalleşleri birbirinden ayıracaksın.
Yoksa bu baş aşağı gidişi durdurmak mümkün olmaz.

Asıl sorumlu AKP’dir!

Buradan hükümete de birkaç sözüm olacak :

Siz değil miydiniz 1990’lı yıllarda Güneydoğu’da operasyonlara katılan
TSK personelinin adlarını toplayan.

Oslo görüşmelerinde özel temsilciniz PKK’ya;

“O bölgede sizi rahatsız eden vali ve kaymakam varsa, söyleyin değiştirelim..”
demedi mi?

Açılımda sorun yaratır düşüncesiyle,
PKK ile mücadele etmiş askerlerden kurtulmak istemediniz mi?

  • Açtınız Cemaatin yolunu;
    onlar da her taşın altında silah, bomba buldular;
    çukurlardan çıkan hayvan kemiklerini PKK’lı kemiği yaptılar.

Ergenekon, Balyoz derken çatışma tecrübesi olan ne kadar TSK personeli varsa
tasfiye ettiniz.

MİT müsteşar yardımcınızın yine Oslo’da PKK’lilere “Devleti hazırlıyoruz..” demesi
bu yüzden miydi?

Alın size problemsiz (?) bir Ordu!!!

Bakın, geride bıraktığınız adamlar, 37 km ötedeki Süleyman Şah Türbesindeki emanetleri getirmek için 4 saatlik operasyon planladılar, 10 saatte geri dönemediler.
Tankları yollarda kaldı. Hayatında tank görmemiş fotoğrafçı bir astsubayı
tanka bindirip şehit ettiler.
Niye? Operasyon tecrübesi olan adam bırakmadınız da ondan!

Düşen uçakların, verdiğimiz şehitlerin asıl sorumlusu sizsiniz!
Bu arada Musul’a falan gideyim demeyin yarı yolda kalırsınız, benden söylemesi…

Asıl darbe Hava Kuvvetlerine yapıldı

Herkes operasyon ve davalardan en çok Deniz Kuvvetlerinin zarar gördüğünü zannediyor. Asıl Hava Kuvvetleri yok edildi haberiniz yok. Üstelik operasyonlar hala devam ediyor. Gidin bir bakın disiplinsizlik ayaklarına kimler Hava Kuvvetlerinden atılıyor,
sistemi terk etmeye zorlanıyor.

Tedbir almazsanız çok zaman geçmez, polis okullarını kapattığınız gibi
askeri okulları da kapatmak zorunda kalırsınız, haberiniz ola.

=====================================

Dostlar,

E. Hv. Plt. Kur. Alb. Osman Başıbüyük albayımızdan yukarıdaki mektup bize de ulaştı.

İbretlik derslerle dolu, tarihe geçecek bir mektup..
Biraz geç olmadı mı acaba?? Belki de bize geç ulaştı..
Zararın neresinden dönülürse yine de kazançtır..

AKP kadrolarından bu hesap mutlaka (yasal zeminde) sorulmalı ve
benzer yıkımların kesinlikle önüne geçilmelidir..

TSK vargücüyle onarım – giderim çabası içinde olmalıdır.

7 Haziran 2015 genel seçimlerinin ne denli YAŞAMSAL duruma geldiği
bu örnekle de apaçık görülüyor..

Haydi halkım; silkin ve AKP zulmü – yıkımından artık kurtulalım..

Sevgi ve saygı ile.
03 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AKP anayasayı ihlal ediyor

AKP anayasayı ihlal ediyor

portres_yakisikli

 

Av. Şahin MENGÜ
AYDINLIK, 26.2.15

 

 

ABD ile imzalanan ve Mart ayında (AS : 2015) uygulanmaya başlanacak “Eğit-Donat” protokolü/anlaşmasının 2 Ekim 2014’te TBMM’de onaylanan Tezkere kapsamında olduğu kabul ediliyor ki, iktidar bu protokolün TBMM’de onaylanmasına gerek duymuyor.

2 Ekim 2014 tezkeresi incelendiğinde “Suriye ve Irak’taki terörist örgütlere karşı ülkemizin güvenliğinin sağlanması amacıyla TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesine ve aynı amaçla, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verildiği..” görülecektir.

Ayrıca TSK, açılan kumpas davaları ile asimetrik psikolojik harekata maruz bırakılarak yıpratılmasına karşın, hiç kimsenin yardım ve desteği olmadan, gerek İŞİD’i gerekse PKK ve PYD’yi rahatlıkla tepeleyip yok edebilecek ve kabiliyete (AS: olanak ve yeteneğe) sahiptir.

“Eğit-Donat” projesinde Türkiye’de sığınmacı olarak bulunan Suriyeliler arasından seçilecek “savaşçıların” eğitilmesi ve silahlandırılması vardır.

2 Ekim tezkeresinde böyle bir hüküm yoktur, çünkü içeriği bilinmeyen bir sözleşmeye
peşin peşin onay verilmesi söz konusu olamayacağı gibi, bu hukuksal olarak da olanaklı değildir.

Bu protokol Türkiye ile ABD arasında imzalanan yeni bir anlaşmadır. Bu nedenle TBMM’nin görev ve yetkilerinin sayıldığı Anayasa‘nın 87. maddesine göre, bu anlaşmanın onaylanmasının TBMM tarafından uygun bulunması gerekmektedir.

Nitekim, anayasamızın “Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla
uygun bulmasına bağlıdır”
demektedir.

Bu protokol / anlaşma 2 Ekim 2014 günü Meclis’te onaylanan tezkerenin izin verdiği bir durum değil, yeni bir anlaşma ve yeni bir durumdur. Çünkü ABD’li bir grup askerin bu Protokole dayanarak Türkiye’ye gelmeleri ve ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacılar arasından seçilecek “savaşçıları” eğitmeleri söz konusudur.

Bu nedenle de TBMM’nin onayına gerek vardır. Bu Protokolün Meclisin onayı olmadan uygulanması hukuksal olarak olanaklı değildir, anayasayı ihlaldir (AS: çiğnemedir).

Şu an için Suriye’den Türkiye’ye bir saldırı söz konusu değildir. Bu nedenle Türkiye’nin
meşru savunma hakkını ileri sürmesi olanaklı olmadığı gibi, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün de bu yönde almış olduğu bir kararı yoktur.

Yani, anayasanın 92. maddesinde sözü edilen ‘uluslararası hukukun meşru saydığı bir durum’ söz konusu değildir.

AKP iktidarı bu Protokolü uygulamaya başlayarak yalnızca anayasayı çiğnemekle kalmıyor; Eğit-Donat projesinin arkasına sığınarak, Türkiye’yi bir savaş tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak şekilde, yabancı bir devlete, yani Esad rejimine karşı rejim muhaliflerini eğitip donatma yani silahlandırma çabasına girerek Türk Ceza Kanunu’nun 306. maddesini de
ihlal ediyor. Çünkü TBMM’den ONAY almadığı için bu konuda yetkisi de yoktur.

AKP iktidarının uyguladığı Suriye politikası iflas ettiğinden onlar kendilerini bu iflastan kurtarmak için her çareye başvurabilir.

IŞİD’e zamanında lojistik destek verdiği iddia edilen de bu iktidardır,
Esad yönetimini 3 günde devirip Şam’da cuma namazı kılmak hayalleriyle yaşayan da…

Ama asıl hayret edilecek durum muhalefetin, açıkça anayasaya aykırı olan bu konuda
en ufak bir tepki vermemesidir.

Siyasal iktidar gaflet (AS: aymazlık) içinde kendi kısır çıkarlarını, ülkenin ulusal çıkarlarının önünde görebilir, ama muhalefet ulusal çıkarların bu denli görmezden gelindiği, ayaklar altına alındığı, hukukun açıkça çiğnendiği bir durumda bile sessiz kalıyorsa;
acaba bunun altında başka şeyler mi aramak gerekir, ABD’ye şirin gözükmek gibi…

Amerika’nın Ortadoğu’ya olan ilgisi yerin altındaki zengin enerji kaynakları ve İsrail’in güvenliğiyle sınırlıdır. Bağımsız Kürdistan kurulup İsrail ve bu enerji kaynakları
güvence altına alındığı zaman, bu ilgisi çok azalacak ve çekip gidecek, bölgeyi yazgısıyla
baş başa bırakacaktır ama biz Suriyelilerle sonsuz dek bu coğrafyada birlikte yaşayacağız.