Etiket arşivi: Ankara Dr. Ahmet SALTIK www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com

Hendekler kazılırken devlet neredeydi?

Hendekler kazılırken devlet neredeydi?

Güneydoğu’da yaşanan terör ve sokağa çıkma yasakları ve beraberinde gelen büyük göç, muhalefetin de gündemindeydi.

Saadet Partisi lideri Mustafa Kamalak, Doğu Anadolu’daki sokağa çıkma yasaklarının, bölgedeki sorunları çözmediğini, aksine daha da derinleştirdiğini söyledi. Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendiren Kamalak, güvenlikçi politikaların sorunları çözemediğini vurguladı. Kamalak, “Sokağa çıkma yasaklarının problemi çözemediği, hatta tam tersine hendeklerin daha da arttığı, uygulanan yöntemin sorunu daha da derinleştirdiği görülmüştür. Okullar kapanıyor, öğretmenler süresiz izne gönderiliyor. Kardeşlik duygularının yerini, korku ve öfke alıyor. Söz konusu hendekler, sadece mahalleleri değil, gönülleri birbirinden koparıyor. ‘Gardiyan devlet’ yaklaşımıyla değil, şefkat ve kardeşliğin esas alındığı ‘kerim’ devlet anlayışıyla hareket edilmelidir. Ne olursa olsun hukuktan ayrılmamalı, çözüm süreci sürdürülmelidir. Ancak bunun yöntemi ve metodu değiştirilmelidir.” dedi.

Oktay Vural: ŞEHİRLERE bu hendekler kazılırken DEVLET NEREDEYDİ?

MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural da, göç dalgası üzerinden iktidara yüklendi. Meclis’te düzenlediği basın toplantısında konuşan Vural, halkın PKK’nın kucağına itildiğini kaydetti. Öğretmenlerin bölgeden çekilmesine de tepki gösteren Vural, “Vatandaşlarımızın bölgeyi
terk etmesi büyük bir sorundur. İşin bir başka boyutu da devletin özellikle eğitim ordumuzun öğretmenlerimizin bölgeden çekilmesidir. Devletin bu şekilde geri çekilmesi vatandaşlarımızı
o yöreden kopma sonucu doğurabilir. Devlet neden geri çekiliyor, öğretmenler neden geri çekiliyor? Öğretmenler geri çekiliyorsa okuttukları çocuklar ve aileleri ne düşünür?
Bu geri çekilme ile ilgili bu ortam gerçekten kamu düzenini olduğu gibi devletin egemenlik alanı konusunda şüpheler doğurur. Kaldı ki, bu hendekler kazılırken, evlere bombalar, silahlar yüklenirken devlet ne yapmıştı? Bunlar nereden geldiler?

Hükümet, PKK’yla müzakere ederken halkı terör örgütünün kucağına itmiştir.
ifadelerini kullandı.

CHP’Lİ ENGİN ALTAY: PKK, HENDEK KAZMAKTAN VAZGEÇMELİDİR

CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay ise, PKK’ya, Doğu ve Güneydoğu’da sokaklara hendek kazmaktan vazgeçmesi çağrısında bulundu. Altay, “PKK terör örgütü, bir an önce silahları bırakmalıdır. Hendek kazmaktan vazgeçmelidir. Suriyeli göçmenler gibi bölgeden Türkiye’nin batı illerine bir göç dalgasının başlaması Türkiye’yi dünyaya rezil eder.” dedi.

Devletin, terörle mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Altay, ancak bunun,
temel hak ve özgürlüklerin çiğnenmeden yürütülmesi gerektiğini hatırlattı.
(Zaman gazetesi haber kapısı, 17.12.15

=======================================

Dostlar,

3 farklı görüşü bir arada görüyoruz..
Doğu ve Güneydoğu’da bunca büyük çapta askeri operasyon yapıldığını Kürt isyanları tarihinde anımsamıyoruz. PKK’nın klasik olduğu üzere Batı emperyalizmi güdümünde Kürt ayrılıkçı hareketinin silahlı taşeronluğunu üstlenmesi 30 yılını geçti.. Giderek şiddeti arttı ve artık “orta yoğunluklu bir çatışma” düzeyine ulaştı.

Askeri harekat polis ve korucu desteğiyle yürüyor ve on bini aşkın bir silahlı güç,
yüksek teknik yetenekli silah ve savaş gereçleriyle desstekleniyor. 2 tuğgeneral sahada “operasyonu” yönetiyor. Bölge sokak sokak, ev ev, tepe tepe, mağara mağara…
işgal edilmiş silahlandırılarak mühimmat deposu durumuna getirilmiş..

Apaçık söylemek gerekiyor, bu silahlı ayaklanma ve bölünme planı ve hazırlığı AKP iktidarında oldu. AKP 2002 Kasım’ında iktidar olduğunda PKK askeri olarak bitmek üzere idi. Silahlı örgüt silah bırakmadan mücadelenin yerini müzakere alınca, son 4 yıldır da “ÇÖZÜM SÜRECİ” denen aymaz çözülme süreci devreye girince gelişmeler bu boyuta vardı..

Anlaşılan, BÜYÜK SERHİLDAN (Kürt intifadası) başla(tıl)mak üzere idi.. Bıçak artık kemiği kesmeye başlamıştı. Belki de ilkbaharda bu “kutlu” (!) girişim yapılacak ve halk oylaması ile kendi yazgısını belirleme (self determinasyon) hakkı kullanılarak BM zeminine ve kimi uluslararası andlaşmalara dayanılacak, Türkiye Cumhuriyeti uluslararası hukuk önünde
açmaza düşürülmeye çalışılacaktı. Bu olası gelişmeler, ister istemez AKP – RTE’ye çark ettirerek AÇILIM’dan uzaklaşmayı dayatmış oldu.. Şimdi umut TSK + Polistedir, Korucu desteğindedir.

HDP’nin elinde stratejik bir pazarlık gücü olan PKK ve silahlı ayaklanma şantajı oyuncağının alınması gerekmektedir. Dahası, bu süreçte HDP’nin altı boşaltılaak zayıflatılması ve güç olarak AKP’nin bırakılması bir başka orta (yerel seçimler) ve uzun (2019 ve 2023 seçimleri!) erimli hedef olabilir..

Hatta, kandi tabanı önünde “acze düşürülerek” kıstırılan HDP, perde gerisinden AKP ile
“Yeni anayasa” ve “Başkanlık” için örtük uzlaşmaya zorlanıyor olabilir..

Ne yazlesık ki AKP – RTE ve HDP açık ve saydam politikalar izlemiyorlar.
Ancak her durumda bölgenin silahtan arındırılması ve hendek, tunel, mağara üsler vb. yapılanmalardan arındırılması zorunludur. Hukuk devletinde silah ve silahlı güç kullanma tekeli yalnızca ve yalnızca devletindir. Silahların gölgesinde Devlete şantaj ile hiçbir görüşme yapılamaz. Sonunda TSK – polis – korucular  bu çok büyük ölçekli tahkimatı yerle bir edeceklerdir. Ne yazık ki bölgede masum sivil halk da ağır bedeller ödemektedir.
Devletin silahlı güçlerinin bu bağlamda en üst düzeyde özen gösterdiklerinden kuşku duymak istemeyiz.

Hukuk devleti her durumda korunmak zorundadır.

Bunun tersine uygulamalar Türkiye’nin haklılığına gölge düşürebilir ve ayak bağı olabilir.
Bölge temizlenmeli ve güvenlik sağlanarak göç eden yurttaşların geri dönmesi sağlanmalıdır.
Bu zorlu sürecin başarıyla bitirilmesi Türkiye’nin geleceği açısından yaşamsaldır.
Ancak “başarı” asla AKP – RTE’nin olmayacaktır. Tersine, ülkeyi uçurumun eşiğie getiren bu siyasal kadroların kendi pisliklerini temizleme süreci olacaktır. Buradan herhangi bir siyasal rant çıkmamalıdır.

HDP için de fırsattır, kendini AKP’ye asla satmamalı, bu vesile ile PKK vesayetinden kurtularak etnik siyasetten uzaklaşmalıdır.

Türkiye’de HER -KES için 1. sınıf dengeli bir politik ve ekonomik demokrasi için siyasal uğraş veren solda bir parti olarak HDP, kendine Türk siyasal yelpazesinde önemli yer bulabilir.

Öte yandan bu iç gelişmelerin sınırlarımız ötesinde güneydeki çok sıcak oluşlardan ayrı düşünülmesi de olanaklı değilir. Türkiye kaç cephede sıcak çatışma yürütebilecektir?
Buna gerek var mıdır?

Dış politika gerilimleri üzerinden iç gündemi yönetmeye kalkışmak çok tehlikeli bir kumardır.

BOP eşbaşkanlığı misyonu R.T.Eedoğan tarafından DERHAL bırakılmalıdır.
Komşularda iç savaş kışkırtması gibi ağır ve hukuk dışı, onur kırıcı girişimler Türkiye’ye yakışmamaktadır. Geçtiğimiz yüzyıl başında tarihte benzersiz bir anti-emperyalist kurtuluş savaşını Büyük ATATÜRK öncülüğünde başaran Ulusumuz, emperyalizmin maşalığına indirgenen onur kırıcı politikalardan kesin olarak uzak durmalıdır.

Türkiye, hızla kalkınmak ve insanıın refahını artırmak zorundadır.
Bu vazgeçilmez eksen, savaş ve çatışmayı değil, barış ve uzlaşmayı, komşularla iyi ilişkileri zorunlu kılıyor..

YURTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ!

Sevgi ve saygı ile.
17 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Çin stratejileri: Seçimin gölgesinde meralar apartman olacak kararı çıktı

Çin stratejileri: Seçimin gölgesinde,
meralar apartman olacak” kararı çıktı

Çinlilerin binlerce yıldan kalma savaş stratejileri vardır. Bunlar yöneticilere öğretilir. Yayınlanan kitaplarla dünya da bunları öğrendi. Bunlardan en meşhuru Lao-Su’nun
“Savaş Sanatı” adlı eseridir. Türkçesi de var.

Uluslararası bir toplantıda bir Çinli ile sohbet ediyorduk. Bir numaralı stratejiyi bilip bilmediğimi sordu. Meğerse “zor durumda isen kaç” imiş bu strateji. Şaka bir yana ülkemizde de bu stratejilerin epeydir uygulandığını görüyoruz. Bu stratejilerin tuhaf adları da vardır. Örneğin “imparatora farkına vardırmadan denizi geçirmek” gibi. İşte 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi böyle bir Çin stratejisine şahit olduk. Seçimden hemen iki gün önce 30 Ekim 2015’te Resmi Gazetede yayınlanan yönetmelik ile mera ve yaylak alanları kentsel dönüşüme açıldı. Yani apartmanlaşabilecek. Şimdi bunu yayınlayanlar tümüyle rastalantı diyeceklerdir. Bilmiyoruz. Çok küçük bir olasılıkla olabilir. Ancak bu tür stratejilere o denli çok tanık olduk ki, yönetime bu konularda destek veren, bu stratejilere çok egemen bir kadronun (belki içlerinde yabancılar da vardır!?) olduğunu tahmin ediyoruz. Seçimin sonuçları uzunca bir süre tartışıldığına göre bu konunun da gündeme çıkamadan kaybolması son derece normal.

Yönetmeliğe göre, durumu ve sınıfı çok iyi veya iyi olan mera, yaylak ve kışlaklarda tahsis amacı değişikliği yapılamadığı için; bölge kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilmeden önce 1/5000 ölçekli haritası ile Mera Komisyonuna başvurularak uygun görüş alınacak.
Tahsis amacının valilikçe değiştirilmesinin ardından 20 yıllık ot gelirinin yatırılması sağlanacak. Ot bedeli yatırıldıktan sonra iki yıllık süre içinde kesinleşmiş uygulama imar planı komisyona sunulacak. Bu süre içinde söz konusu planların sunulmaması durumunda tahsis amacı değişikliği iptal edilecek. Konu ile ilgili açıklama yapan Köy-Koop Başkanı Yakup Yıldız da
bu düzenlemenin hayvancılığa darbe anlamına geldiğini söyledi.
Yıldız “bu uygulama kötü kullanımlara da açık” dedi.

Belleğinizi bir yoklayın. Bu sözünü ettiğimiz olay hakkında bir şey hatırlıyor musunuz?
Hayır, çünkü seçim bunun görülmesini engelleyen büyük bir kamuflaj oluşturdu.

Hep sözünü ediyoruz. Hayvanlar merada otlamak yerine mısır, soya, küspe, şeker pancarı posası gibi yoğun yemlerle beslenirlerse etleri, sütleri, yumurtaları insan sağlığı için zararlı oluyor. Diğerinde ise bunlar sağlık için çok büyük bir destek oluşturuyor. Ayrıca bu yoğun yemler maliyetleri de artırıyor. Çünkü çoğunu ithal ediyoruz. Ucuza gelmeleri söz konusu değil.
Geniş ve zengin meralara sahip ülkelerde hayvansal ürünlerin maliyetleri çok düşük. Ülkemizdeki meralar yüzyıllardır çok yıpranmış, erozyonla aşınmış halde.
İşimiz hiç kolay değil. Ancak şimdi başlarsak yıldan yıla hep daha iyi bir duruma geleceğiz.
Meraları yitirmememiz gerek. Yetmez, meraları otça zenginleştirmek için çaba göstermeliyiz. Bu yönde değil ters yönde gelişmeler izliyoruz.

=====================================

Dostlar,
Sevgili Köylülerimiz,

6330 sayılı Büyükşehir ya da Bütünşehir Yasası ile uygulamaların bu yönde gelişeceği
bu sitede kezlerce yazıldı. Dahası, söz konusu Yasanın amacının Köy tüzel kişiliğinin
otlak, yaylak, mera, sulak, çeşme, su kaynakları… gibi doğal kaynaklarına el konması olduğunu açık açık yazmıştık :

– MERALARI YOK ETMEK HALKA SON İHANET OLUR
(http://ahmetsaltik.net/2015/01/31/meralari-yok-etmek-halka-son-ihanet-olur/)
– Geçmişimiz ve Geleceğimizdir Köylerimiz
(http://ahmetsaltik.net/page/2/?s=6330)
….

30 Mart 2014 yerel seçimlerini izleyen gün olan 31 Mart 2014 sabahı 17 bin dolayında
köy mahaleye dönüştürüldü ve nüfusu 750+ bin olan 30 ilde bu uygulama yürürlük aldı.
“Köy” tabelaları 1 günde “Mahalle” ye dönüştü, Köy Tüzel kişiliği, dolayısıyla mülkiyet ve
dava hakkı gibi yasal haklar ortadan kaldırıldı. Mahalle muhtarlığının tüzel kişiliği,
taşınmaz mülk edinme ehliyeti yok..

Dolayısıyıyla 30 ildeki 17+ bin köyda yaşayan milyonlarca insanın ortak mal varlığı Büyükşehir Belediyesinin mülkiyetine geçti.. Sıra bu alanlara ilişkin olarak belediye meclislerinde
imar planı değişikliklerine ve yağmaya – talana geldi. Belediyeler binlerce dönüm mera vb. alanı imara – betonlaşmaya açarak satıyor artık.. Tapuyu alan dikenli telle çeviriyor..
İngiltere’de birkaç yüzyıl önce yaşanan “çitleme” (fencing) vahşetini günümüzde Türkiye’de AKP köylülerimize dayatıyor.. O zaman köylü kente çekilerek sanayi devriminin ucuz emek geeksinimi karşılandı İngiltere’de. Bizde, kente kaçacak topraksızlaştırılan köylüye iş var mı??

Bakalım yargı ne diyecek? Bir yanda “kutsal” ve Anayasada korunan mülkiyet hakkı (md. 35);
bir yanda bir yasa ve bir uygulama yönetmeliği ile milyonlarca köylü insanımızın, hayvancılığımızın, tarımımızın belini kıran süreç..

Aaaaah halkımız ahh… Anlatmaya çalıştık, dinledin mi, kulak kabarttın mı, anlamaya
çabaladın mı? “Şehirli” olma masalına kandın, Belediye su getirecek, yol ve ulaşım sağlayacak, atıkları toplayacak… belediye başkanı ve meclis üyelerinin seçimine katılacaksın…
diye turpun heybedeki bölümünü görmedin..

Hep deneme yanılma ile mi öğreneceksin? Şimdi oyunun vahşetini, acımasılığını ve muazzam boyutlarını gördün.. Ama bunları yapacağını söylediğimiz AKP’yi bir kez daha iktidar ettin.. Hem de tek başına.. Muhalefetin de eli kolu bağlı.. Şimdi AKP’li belediyelerce yandaşlara satılan ve etrafı yeni malsahiplerince dikenli telle çevrilen meralarını kurtarmak için dağda taşta ölüm – kalım savaşımı veriyorsun.. “Meramız için ölürüz” diyorsun.. Çok geç kalmadın mı??

Ülkenin aydınlarını eleştiren çoktur ve bu iş çok da kolaydır..
Beylik, okkalı söylemler arka arkaya hızla konabilir pek çok insan tarafından..
Ama, Aydınlanma Bilgesi üstadımız merhum Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk sıklıkla uyarırdı :

– Emeğin emeklemekte olduğu ülkede koşmaya kalkan aydının bacaklarını kırarlar…
Kaldır başını da bir bak köylü kardeşim; senin ülkenin aydınlarının salt bacakları mı kırık?Kafası kırılanlar, gözleri çıkarılanlar, tertip – kumpas davalarla yıllarca hapiste çürütülenler,
faili meçhul (bilinen!) cinayetlere kurban gidenler, ortalıktan yok edilenler, yazıp çizdikleri için yıllarca kodese atılanlar, Madımak’ta yakılanlar….. yeter mi, daha sayalım mı?

Tüm bunlar senin içindi..
Su işleyenin, toprak kullananın, fabrika emekçinin olsun diye idi..
“3 Fidan” (Deniz Gezmiş – Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan) senin için
daha 30 yaşına bile varmadan idam sehpasını kendileri tekmeledi..

Aydınlanma Şehidi Uğur Mumcu,

“SENİN İÇİN VURULDUK EY HALKIM; UNUTMA BİZİ!” diye haykırdı..

Sahi, Uğur Mumcu’yu anımsıyor musun? Örneğin ne  zaman vuruldu?
Vuranlar ve azmettirenler yakalanıp ceza aldı mı? Çocukları, eşi ne oldular?
Mumcu’nun senin için yazdığı onlarca kitaptan okuduğun 1 tane var mı?

Şimdi ne yapacaksın yaşam hakkını acımasız gaspeden AKP’ye ve dayatmalarına karşı??

Sevgi ve saygı ile.
16 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

IMF Başkanı uyardı : Hepimiz tavuklar gibi kızaracağız!

 

IMF Başkanı uyardı:
Hepimiz tavuklar gibi kızaracağız!

Anadolu Ajansı, 

151008-legarde.jpg

IMF Başkanı Christine Lagarde,
iklim değişikliğiyle mücadelede geç kalınmasının
insanlığın yazgısını değiştireceğini söyledi ve
yaptığı bir benzetmeyle dünyayı uyardı.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları kapsamında gerçekleştirilen
“İklim Değişikliği” temalı konferansa katıldı.

Aralık ayında Paris’te bir iklim değişikliği konferansı düzenlenecek.
Şu an 146  ülke iklim değişikliğiyle mücadelede gerekeni yapmayı yükümlendi ancak bu sera gazı salımını kabul edilebilir düzeye indirmek için yeterli değil.

Lagarde, iklim değişikliyle mücadele için petrol ve kömür gibi fosil yakıtlarına uygulanan teşviklerin bir an önce kaldırılması gerektiğini vurgularken, kendisini destekleyen
Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim, söz konusu teşviklerin yılda 5 trilyon dolara
mal olduğu bilgisini verdi.

Kim, ayrıca, birçok ülkenin doğru fiyatlama için karbon vergisine ivedilikle gereksinim duyduğunu ifade ederek, “Biz ülkelere fosil yakıtlarına uygulanan teşvikleri kaldırmaları için yardımcı olmaya çalışmaktayız. Düşen petrol fiyatları da bunu başarmak için mükemmel bir fırsat yarattı. Ancak politikacılar, otobüs ve taksi şoförlerinin yolları kapatmasını sevmiyorlar..” değerlendirmesinde bulundu.

“TAVUKLAR GİBİ KIZARACAĞIZ” 

Bu noktada, yeniden söz alan Lagarde, iklim değişikliğinde gerekli adımların ivedilikle atılmamasının insanlığın yazgısını değiştireceğine işaret ederek,

  • “Eğer yapılması gerekenden tavuklar gibi topluca kaçarsak, hepimiz tavuk gibi pişeceğiz, kızaracağız, közleneceğiz.” yorumunu yaptı.

Bununla birlikte, karbon vergisinin çevre dostu “yeşil” yatırımlar için gelir kaynağı olabileceğini savunan Lagarde, bu konuda maliye bakanlarına destek verilmesi gerektiğini dile getirdi.

===================================

Dostlar,

Son derece yerinde bir uyarı… Ama epey geç kalmadı mı??

Sera gazlarının atmosfere salımında (emisyon) en büyük pay ve sorumluluk gelişmiş ülkelerin değil mi?

ABD, Kyoto Protokolü‘nü uzun yıllardır (1997’den beri) hala onamaktan kaçınmadı mı?
(Bir ara imzalayıp, Bush döneminde geri çekildi..)
Üstelik tek başına CO2 emisyonunun yaklaşık %20-25’inden sorumlu ülke olarak!

Sitemizde bu bağlamda epey yazı var, birkaçı aşağıda :

– Küresel İklim Değişikliği ve Nüfus Artışı
http://ahmetsaltik.net/2015/01/21/yilin-en-soguk-gunu-buysa-kuresel-iklim-degisikligi-ve-nufus-artisi/

– Prof. Pachauri : İklim değişikliğinin sorumlusu insandır!
http://ahmetsaltik.net/2014/02/21/prof-pachauri-iklim-degisikliginin-sorumlusu-insandir/

– Çevre Bakanlığı’ndan İklim değişikliğine karşı önlemler ?!
http://ahmetsaltik.net/2013/10/26/cevre-bakansigindan-iklim-degisikligine-karsi-onlemler/

– Hızlı iklim değişikliği
http://ahmetsaltik.net/2013/08/14/hizli-iklim-degisikligi/

– Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health
http://ahmetsaltik.net/2014/11/21/cevre-ve-insan-sagligi-environment-and-human-health/

İlk iş gereksiz – aşırı – hızlı NÜFUS ARTIŞINI DURDURMAK!
Sonra tasarruflu bir yaşam biçimine yönelmek
Yenilenebilir (re-nwable) enerji kaynaklarına yönelmek… (Güneş, rüzgar..)

Bakar mısınız, bir Alman otomotiv devi ürettiği araçların CO2 emisyon değerlerini
yazılım hilesi ile düşük göstererek maliyet yükünden kaçıyor ve Dünyanın geleceğini tehlikeye atıyor… (Dileriz bu savlar gerçek olmasın, endüstriyel sabotaj ürünü olsun ama,
ilgili firma suçlamaları rededemedi!)

HER AİLEYE 1 ÇOCUK ile başlayalım..
Ve çok hızlı adımlar atalım..
Durum göründüğünden – algılandığından çoook daha ürkünç (vahim)!
Buzullar hızla eriyor ve okyanuslar yükseliyor..

Sevgi ve saygı ile.
08.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dr. Taner ÖZEK’ten “YENİ TÜRKİYE” – 24.08.2015

Meslektaşımız Dr. Taner ÖZEK’ten “YENİ TÜRKİYE” – 24.08.2015

Taner_Ozek_cizimi_24.8.2015

 

Bu kanlı tablonun sorumluları bellidir..

AKP ve RTE en başta gelen sorumlulardır.

Sonra da Batı Emperyalizminin eli kanlı bölücü maşası PKK..

Tarih önünde mutlaka Türk halkına hesap vereceklerdir..

Er ya da geç, ama mutlaka!

Sevgi ve saygı ile.
24 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Erdoğan “Türkiye’nin en bölücü lideri”


Guardian’dan Erdoğan için çok ağır yazı:
“Türkiye’nin en bölücü lideri”

Guardian 1. sayfasında Türkiye’deki seçim sonuçlarını “bomba etkisi yaratan bir sürpriz” olarak nitelendirmiş. Gazeteye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 10 yılın en kötü yenilgisini aldı.

[Haber görseli]

Gazete, Türkiye’deki genel seçimlere tam sayfa ayırmış. Dış haberler sayfasındaki haberin başlığı, “Erdoğan, Türkiye’deki seçimlerde küçük düşürüldü.”

Gazetenin İstanbul’daki Türkiye muhabiri Constanze Letsch, AKP’nin Meclis’teki çoğunluğunu yitirdiğini, anayasayı yeniden yazma planlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimden yenilgiyle çıktığını söylüyor.

Dış basından ortak manşet: Erdoğan kaybetti

The Guardian, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘la ilgili olarak,

“Türkiye’nin modern zamanlardaki en popüler ve ama aynı zamanda

en bölücü lideri

ifadesini kullanmış.

“Sonuçlar seçmenlerin, iktidar partisinin yeni bir anayasa hazırlama Erdoğan’a
daha fazla yetki verme girişimini reddettiğini gösteriyor.”
demiş gazete.

Guardian, “solcu” bir parti olarak nitelendirdiği HDP’nin Türkiye’nin alışılmadık derecede yüksek bir seçim barajı olan % 10’u aştığına dikkat çekmiş, partinin aldığı oyu “sürpriz” olarak nitelendirmiş.

Guardian’a konuşan Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden
Prof. Gencer Özcan ise seçim sonuçları ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmış:

“Bu, Türkiye’de kimlik siyasetinin sonudur…HDP için de altın bir fırsattır. Türkiye’de seçmenler kimliklere yönelik sınırların ötesine geçerek demokrasiyi destekliyor.”

“Paranoya siyaseti sandıkta cezalandırıldı”

Yine Guardian’da Simon Tisdall imzalı yazıda bu başlık kullanılmış.

Gazetenin editör yardımcılarından Simon Tisdall, dış politika alanındaki yazılarıyla biliniyor.

Tisdall’ın yazısı şu satırlarla başlıyor:

“Türkiye’de dünkü genel seçimin ezber sonucu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için kişisel bir başarısızlık, ülkenin yaklaşık 18 milyon güçlü Kürt azınlığı için ise
tarihsel bir siyasal ilerleme olarak görülecektir.”

Guardian yazarı, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak tarafsız olmasının beklendiğini,
ancak onun ülkenin dört bir yanında AKP lehine mitingler düzenlediğini belirtiyor.

“Erdoğan muhaliflerine, kadın aktivistlere, medyaya, gayrimüslimlere, azınlıklara hakaretler savurdu, onları tehdit edip suçladı.” demiş Simon Tisdall.

Tisdall Erdoğan’ın geçen hafta HDP’yi “ateistlerin ve eşcinsellerin partisi” olarak nitelendirmesinden; HDP’nin mitinglerine, adaylarına, bürolarına düzenlenen 70’ten çok saldırıyı özellikle kınamamasından; muhalif medya ile ağız dalaşına girmesinden; kendisini eleştirenleri Türk karşıtı bir komplonun parçası olmakla suçlamasından söz etmiş.

Guardian’daki yazı şu satırlarla noktalanmış:

“Dünkü sonuçların da teyit ettiği gibi Erdoğan kötü bir kampanya yürüttü ve bu nedenle cezalandırıldı. O’nun bölücü tavrı seçmenlerce reddedildi. Erdoğan seçimden,
zayıflamış, itibarı ve etkisi daha da azalmış bir şekilde çıkıyor.”
(BBC Türkçe)

========================================

Dostlar,

Seçimlerin tozu – toprağı biraz sakinleştikten sonra, The Guardian’da yer alan bu yazıyı serikanlılıkla değerlendirmek gerekiyor..

Bu ünlü ve günlük tirajı 5 milyona yaklaşan İngiliz gazetesinin öne çıkan nitelemesi,

Erdoğan, “Türkiye’nin en bölücü lideri”

Ne yazık ki bu yön ve içerikteki eleştiriler, Erdoğan gibilerin güdük demokrasi anlayışları yüzünden hep davalık oluyor. Erdoğan, kendisine dönük eleştirilere olağanüstü tepkisel
ve demokratik hoşgörüsü yok düzeyinde. Aldığı dinci eğitim buna izin vermiyor.
Zaten geçişte Demokrasinin bir tren olduğunu ve “gereken durakta” ineceklerini
geçmişte belirtmişti. (Bkz. 
Recep Tayyip Erdoğan değişti mi? “İncilere” bakalım (2) / Did RT Erdogan change? Let’s see his “pearls”..   http://ahmetsaltik.net/2012/07/17/recep-tayyip-erdogan-degisti-mi-incilere-bakalim-2-did-rt-erdogan-change-lets-see-his-pearls/)

Bir 23 Nisan töreninde de Başbakanlık koltuğuna oturttuğu çocuğa;

– Artık Başbakan sensin.. astığın astık; kestiğin kestik…

içerikli dehşet verici sözleri söylemiş ve iç dünyasını dışa vurmuştu.
(Savaş Süzal, YENİÇAĞ, Astığın astık kestiğin kestik; 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/astigin-astik-kestigin-kestik-13013yy.htm)

*****
Önceki gün, aşağıdaki başlığı taşıyan önemli bir makalemizi sitemizde yayımlamıştık :

BİRLEŞİK BÜYÜK KÜRDİSTAN’a = 2. İSRAİL’e ve
POSTMODERN ya da YENİ SEVR’e = BÖLÜNMEYE BEŞ KALA..

(http://ahmetsaltik.net/2015/06/20/birlesik-buyuk-kurdistana-2-israile-ve-postmodern-ya-da-yeni-sevre-bolunmeye-bes-kala/)

Ne hazin tecelli değil mi??

Türkiye, kadim bir ülke olarak, -Erdoğan dahil- tüm engelleri aşarak yoluna devam edecektir. Büyük Atatürk’ün hedefe attığı ok şaşmaz biçimde yoluna devam etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!

Sevgi ve saygı ile.
22 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com