Etiket arşivi: Anayasa Mahkemesi

Sabih Kanadoğlu : Prof. Dr. ESAT RENNAN PEKÜNLÜ ve ADALET


Prof. Dr. ESAT RENNAN PEKÜNLÜ ve ADALET

portresi_cuppeli

Sabih Kanadoğlu
Türk Hukuk Kurumu Başkanı

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü Matematik bölümü öğrencisi Fatma Nur Gidal’ın
2011 yılında eğitim ve öğretim hakkını engellediği iddiasıyla açılan davada takdiren ve suç kastının yoğunluğu gerekçe gösterilerek İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.09.2012 günlü kararıyla sonuçta 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı.Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi 23.7.2013 tarihinde bu kararı oy çokluğu ile onadı.
Bir üye, Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nün Anayasa Mahkemesi kararına uygun genelgesine dayanarak karşı oy kullandı.

Kesinleşen bu karara temel olan eylemler, müdahil hakkında tutanak düzenlemek ve tutanağı kanıtlamak amacı ile fotoğrafını çekmek olarak gösterilmiştir.
Eylemlerin suç oluşturması ve ceza yaptırımı ise, TCK’nun 112’inci maddesinde
yer almaktadır.Maddi unsur, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla eğitim ve öğretimin engellenmesidir.

Olayı, suç ve cezaların yasallığı ilkesinin ışığı altında ve bu sınırlar içinde tartışmak ve irdelemek gerekmektedir.Eylemlerde cebir ve tehdit söz konusu olmadığına göre hukuka aykırı bir davranış olarak kabulü olanaklı mıdır ve öncelikle eylemlerde hükümlünün suç işleme
genel kastı var mıdır?

Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yüksek öğretimde kıyafet kullanılmasına ilişkin 1989 ve 1991 tarihli kararları ile 1998, 2001 ve 2008 yıllarında verdiği parti kapatma davalarındaki tespit ve kabulü, 2008 yılında Anayasanın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri iptal eden kararı, türban olarak tanımlanan örtünün dinsel bir simge olduğu ve Anayasanın temelini oluşturan laiklik ilkesine aykırılık oluşturduğu yolundadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (İHAM) gerek Refah Partisi’nin kapatma sonucu yaptığı başvuru üzerine Büyük Daire olarak aldığı karar ve gerekse
bireysel hak ihlali saptamaları için yapılan istemlerle ilgili kararları,
Türkiye’deki uygulamaların hak ihlali olmadığı yönündedir.
  • Anayasanın 153/son maddesinde, AYM kararlarının yasama – yürütme –
    yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı öngörülmüştür.
  • Öyleyse, AYM’nin kararları öbür yetkili organlar yanında,
    öncelikle Anayasa Mahkemesi’ni de bağlar.
Hele, bireysel başvurular hakkında karar verecek olan bölümün Başkanlığını yapan Başkanvekili ve dört üyesini öncelikle bağlar. AYM tarafından değiştirilmediği sürece Mahkemenin bir bölümü tarafından göz ardı edilemez ve yok sayılamaz.
Buna karşın AYM’nin ve İHAM’nin (AİHM) kararlarına bağlı kalınması ilkesi
göz ardı edilmiştir.
  • Pekünlü’nün adil yargılanma hakkı ile suç ve cezanın yasallığı ilkesi
    yok sayılmıştır!
Özellikle, ilk derece mahkemesi kararının tespit ve sonuçlarının, adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir takdir hatası içermesine ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmesine karşın, soyut bir ifadeyle AYM’nin bireysel başvuruları inceleyen Birinci bölümünün 23.01.2014 gün ve 2013/6401 sayılı kararıyla red edilmiştir.
Böylece, Pekünlü hakkında açılan öbür 4 davanın aynı biçimde sonuçlanmasının yolu açılmıştır.Eğer bir suç varsa, AYM kararlarını bir genelgeyle uygulanmadan kaldıran
YÖK başkanı ve bu genelgeye uyan Üniversite Rektörleri, değişik kararlarla
buna yardımcı olan Ege Üniversitesi Rektörlüğü ve olup bitene sessiz kalan
siyaset adamlarına aittir.

Türkiye’de zor yetişen onurlu, ilkeli, gerçek bir bilim adamı ve adalet duygusu,
dini her zaman olduğu gibi siyasete alet edenlere kurban edilmektedir.Adalet umudu, artık ne yazık ki Türk yargısında değil,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndedir. (1.11.2014)

===============================================

Yazıklar olsun bu çıkmazı bilerek ve isteyerek yaratanlara,
izleyenlere ve de sessiz kalanlara.

Umut, Ural Dağlarının ötesinde, Strasburg’da, adına İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi denen yüksek yargı organında..

Hani ADALET MÜLKÜN (ÜLKENİN!) TEMELİYDİ?
Türkiye insanına en temel adalet hizmetlerini bile veremez duruma düştü.
Bu hazin ve yüz kızartıcı tablonun 1 numaralı sorumlusu AKP iktidarıdır.
Bu lekeyi bir an önce temizlemelidirler.

Sevgi ve saygıyla.
20.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Hacettepe “Hekimliğime Dokunma!” diyor!


Dostlar
,


Sağlık Bakanlığı’nın Tabip Odalarına tahammülü yok.. 

Ankara ve Hatay Tabip Odalarının kapatılmasını istiyor..

Duruşma günleri de belirlenmiş.. Aşağıda..
30 Eylülk’de Ankara Adliyesindeki duruşmaya biz de gideceğiz.

Oysa Anayasa’nın 135. maddesi, “Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” olarak tanımlıyor Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB), TMMOB’yi, TDHB’ni, TEB’ni, TBB’ni…
Bu meslek kuruluşlarının her birinin ayrı kuruluş yasası ve bu yasadan kaynaklanan tüzel kişilikleri var.

AKP bu kuruluşlarda egemen olmak için elinden geleni yapıyor ama iyi eğitimli aydınlık insanlar AKP’nin içyüzünü elbette çok iyi biliyorlar.. Bu yüzden seçimleri kazanamıyor.
O zaman da hırçınlaşıyor.. ve bu kuruluşların yasalarıyla oynayarak gelir kaynaklarını kısmayı, etkisizleştirmeyi deniyor. Elinden gelse kapatacak.. Ancak Anayasa md. 135 buna elvermiyor. Olmadı, AKP denetçi yollayarak bu kurumları sözüm ona denetleyerek açık arıyor ve yaptırım uygulama yolu arıyor.
İktidar yetkileri bu denli kötüye kullanılabilir mi? Hukuk kötü niyeti korur mu?

Önceki Sağlık Bakanı, adını zorlukla anımsadığımız Dr. Recep Akdağ, Samsun’da bir konuşmasında gazetecilere “..çıkartırız 2 maddelik bir yasa, kapatırız bu Odaları…” buyurmuştu. Ancak Anayasa md. 135’ten haberi yoktu..

Yüce TBMM’miz de bu siyasal kadronun elinde oyuncak edilmiş durumda..
İktidarın kaprislerine alet ediliyor.. Örn. 663 sayılı Yasa Gücünde Karaname,

“SAĞLIK BAKANLIĞI ve BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT ve GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME” adını taşıyor ((2.11.2011, RG 28103, mükerrer). TBMM açıkken, bir bakıyoruz 2 Kasım 2011 günü gecesi 35 adet YGK (KHK) çıkarılıyor. Birisi de 663 sayılı YGK. Başlığından anlıyoruz ki, Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılıyor..

Fakat bir de görüyoruz ki, 58. maddede tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak..” ibaresi cımbızlanarak TTB yasasından (1.md) çıkarılmış.
Anamuhalefet Partisi CHP ikna edilerek konu Anayasa Mahkemesine taşınıyor ve büyük çabalarla iptal ediliyor..

Şimdi sormak gerekir : TTB yasasının 1. maddesinden tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak..” ibaresini özellikle seçerek yasadan çıkarısanız TTB felç olmaz mı? Amaç bıu ise sizin de üye olduğunuz meslek örgütünü işlevsiz bırakmak (kökten kapatamayınca!) ne işinize yarar? Yer yüzünde hangi demokratik ülkede böyle bir yaklaşımolabiiir? Çıkartılan bu ibare neresine batıyor ilgililerin?

Utanç verici şeylerdir ancak içimizi acıtan, TBMM’nin de bu kinci – intikamcı – ilkel anlayışa alet edilerek rastgele metinlerin Yasa olarak oradan geçirilmesidir.

Türk yargısı, böylesine çağdışı bir saldırıya geçit vermeyecektir eminiz..
Batı’da bu meslek kurumları çok daha fazla yetkiye sahipler.

Sağlık Bakanını, demokrasiyi içine sindirememişliğini dışavuran bu davranışı nedeniyle kınıyoruz. Bu utandırıcı – çağdışı davaları geri çekmeye çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
23.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

Hacettepe “Hekimliğime Dokunma!” diyor!

Okumaya devam et

Yılmaz ÖZDİL : Yalanmonoksit

Yalanmonoksit 


Yılmaz Özdil

HÜRRİYET,
22.5.14

9 Mayıs’ta Ankara’daydım. Adalet nöbetinde…
Ocağın kapısında bekleşen madenci aileleri gibiyiz, Anayasa Mahkemesi’nin önünde.

Üç senedir mahsurlar.

*

Üç şehit çıkarıldı
şu ana kadar.
Murat, Kaşif, Ali Tatar.

*

Tek tük kurtulanlar oldu; iki sene göçük altında kalıp, dayananlar.
Çıktılar çıkmasına ama…
Yüreklerindeki kahır kanaması durdurulamadı, ağır yaralılar.

*

Ve, yüzlercesi hâlâ karanlık dehlizlerde.
Direniyorlar, yaşıyorlar.

*

Gaz maskeleri yok maalesef.
Mis gibi memleket havasının iftira grizularıyla, yalanmonoksit’lerle bu kadar zehirlenebileceğini tahmin etmemişlerdi.

*

Sensörleri de yoktu.
Çünkü, hayatları boyunca hep dışardan gelecek tehlikeye karşı önlem almışlardı. Asıl içerdeki tehdide karşı alarm lazım olduğu, hiç akıllarına gelmemişti.

*

Baretsizdiler.
Risklerle yüzleşmeye, mermiye-füzeye göğüslerini siper etmeye alışıktırlar, kendilerine yönelmiş namluyu yadırgamazlar
ama, sırtlarından, arkadan, kafalarına balyoz düşeceğini, nasıl hissedebilirlerdi ki?

*

Yaşam odası kurmamışlardı.
Engin denizlerde özgürce yüzerken, uçsuz bucaksız gökyüzünde kanat çırparken,
kendi mübarek topraklarında nefessiz bırakılacaklarını, elbette bilemezlerdi.

*

Nereden bilebilirlerdi… Taşeronların çıkar hesaplarına kurban edileceklerini?

*

Üç yıl geçti.
Hâlâ oradalar.
Her şeye karşın yaşıyorlar.
Yaşama tutunuyorlar.

*

Bekliyoruz, ocağın kapısında bekleşen madenci aileleri gibi, Anayasa Mahkemesi’nin önünde…

Umutluyuz.

Ankara’da yargıçlar olduğuna, hukukun, insanlığın daha çok gömülmesine
izin verilmeyeceğine, en geç bugün yarın sağ çıkarılacaklarına inanıyoruz.

Çok acı çekildi, taşınabileceğinden çok…

Umutluyuz.

“Tam gün”de muayenehanelerin kapatılması AYM’ye takıldı


Doktorlara müjde!

SÖZCÜ, Nisan 9, 2014

“Tam gün”de muayenehanelerin kapatılması AYM’ye takıldı

Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda “Tam Gün Yasası” olarak bilinen düzenlemedeki
“Tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin muayenehanelerinin 18 Nisan’a dek kapatılmasını” öngören hükümlerin yürürlüğünü durdurdu.

Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı genelgeyle, “Tam Gün” düzenlemesini içeren yasanın yayınlandığı 18 Ocak 2014 tarihi itibariyle 2955 ve 2547 sayılı yasaya bağlı görev yapanlardan serbest meslek faaliyetinde bulunanlar veya özel kuruluşlarda çalışanların 3 ay içinde faaliyetlerini sona erdirmeleri istenmiş, sona erdirmeyenlerin
üniversite ile ilişiklerinin kesileceği bildirilmişti.

CHP, 6514 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un bu düzenlemeleri içeren maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu.

Başvurunun ilk incelemesini yapan Yüksek Mahkeme; yasanın, mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunan veya özel kuruluşlarda çalışan öğretim üyelerine, üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdirmelerini öngören 14 ve 19. maddelerinin yürürlüğünü durdurdu.

Anayasa Mahkemesi, belirleyeceği bir tarihte başvuruyu esastan görüşecek.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI Oybirliğiyle Reddetti


Dostlar,

Takdirinize ve bilginize sunuyoruz…

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TTB_logosu

Türkiye Büyük Hekim Meclisi Oybirliğiyle Reddetti

SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI

GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) çağrısıyla
22 Aralık 2013 günü Ankara’da toplandı.

Duyuru ve hazırlık süreci çok kısa olmasına karşın Türkiye Büyük Hekim Meclisi toplantısına, yüz otuz bin hekimi temsilen, Türkiye’nin dört bir yanından gelen
iki yüz ellinin üzerinde hekim katıldı.

Başta tabip odalarının ve uzmanlık derneklerinin Başkan ve yöneticileri, TTB Büyük Kongre Delegeleri, kol/komisyon/çalışma grubu üyeleri, tabip odası aktivistleri,
çok sayıda tıp öğrencisi olmak üzere bütün hekimlerin katılımına açık olan toplantının tek gündem maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan
Sağlık Torba Yasa Tasarısı oldu.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin sabah oturumunda,  ilk olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri ertelenmiş olan Sağlık Torba Yasa Tasarısını görüşülerek oylandı.

Oylama sonucu:

  • Son haliyle artık “Tam Gün”le hiçbir ilişkisi kalmayan,
  • Ve fakat kamuda çalışan hekimlerin muayenehane, tıp merkezi veya polikliniklerde çalışmasını yasaklayan,
  • Öte yandan; Rektörlüklere üniversite öğretim üyelerinin, Bakanlar Kurulu’na da eğitim ve araştırma hastanelerindeki akademisyenler ve eğitim görevlilerinin % 50’sini özel hastanelere kiralama, pazarlama hakkı tanıyan,
  • “Bıçak parasını ortadan kaldırıyoruz.” bahanesiyle yaptığı düzenlemede akademisyenlere ve eğitim görevlilerine özel hastanelerde de olsa tanıdığı ikinci işte çalışma hakkını kamuda görevli diğer uzman ve pratisyen hekimlere tanımayarak onları töhmet altında bırakmaya
    devam eden,
  • Sülükçüye, hacamatçıya sertifika zorunluluğu getirirken işçi sağlığı ile ilgili alanda işyeri hekimliğinde sertifika zorunluluğunu delen,
  • Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı çalışan aile hekimlerine nöbet zorunluluğu getiren, bu şekilde Birinci Basamakta zaten yaygın olan angarya çalıştırmayı
    aile hekimlerinin çalışma saatlerini artırarak genişleten,
  • Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından gayet açık bir şekilde iptal edildiği halde hekimler, sağlık çalışanları sanki toprak kölesiymiş gibi
    ikamet zorunluluğu getiren,
  • Yurtiçinde okuyanı, ihtisas yapanı yıllarca zorunlu hizmete gönderip
    yurtdışında okuyanı, üç gün bile çalışanı kayıran,
  • Dünyada eşi benzeri görülmemiş ve bu nedenle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden Dünya Tabipler Birliği’ne, İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’ne dek dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılanan bir düzenlemeyle, diplomamızın bize verdiği yetkiyi kullanarak hekimlik mesleğimizi yerine getirmeyi “Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” a
    dı altında bir suça dönüştürüp 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon TL (eski parayla
    2 trilyon lira!) ceza öngören,
  • İnsanların en mahrem sağlık bilgilerini paylaşmayan hekimleri cezalandıran, paylaşma ile ilgili masrafları hekimlere, sağlık kurumlarına yükleyen,
  • Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemeyi sağlamayacak, kâğıt
    üzerine yazılı olmaktan öteye geçecek bir düzenleme içermeyen

SAĞLIK TORBA TASLAĞI OYBİRLİĞİYLE REDDEDİLDİ

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, öğleden sonraki oturumunda Sağlık Torba Tasarısı’nın
bir kez daha Meclis’e gelmesi durumunda yapılacak eylem programını görüştü.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde dördüncü kez ertelenmiş olan

SAĞLIK TORBA TASARISINI
GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN!

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin bütün tabip odalarına, bütün uzmanlık derneklerine, bütün hekimlere, bütün sağlık çalışanlarına çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin reddettiği
Sağlık Torba Taslağı’nı bir kez daha Genel Kurul gündemine alacak olursa,
görüşmelerin yapılacağı günden başlayarak

SÜRESİZ EYLEME HAZIR OLALIM!

Kamuoyuna duyururuz. 22.12.13

TÜRKİYE BÜYÜK HEKİM MECLİSİ

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tbhm-4234.html, 22.12.13

Dr. Ceyhun BALCI : “ÖZEL”


“ÖZEL”

Ceyhun_Balci_portresi

Dr. Ceyhun BALCI

“Özel”leştirme çağına pek de yaraştılar!

“Özel” Yetkili Mahkemelerle başlayan süreç,
“Özel” görevli Yargıtay onamasıyla taçlandı.
“Yargı” denilen şey değiştirilmeye, eğilip bükülmeye
açık dense yeridir!

12 Eylül 2010’dan önceki yüksek yargıdan değil onama, kınama görecek bir mahkeme kararı, küçük fırça darbeleri ve düzeltmelerle ve de çok Özel kurtarmalarla tamama erdi. Bu aşamada birilerinin anlatacağı “yargı süreci henüz bitmedi, bunun daha AYM (Anayasa Mahkemesi) var!” yollu masallara ilgi gösterilmemesi rica olunur!

Hükümleri onananlarla, aklananları irdelemekte yarar var!

Öncelikle vurgulamakta ve altını çizmekte yarar var!

  • Bu davada (Balyoz) gerçek anlamda suçlu tek bir kişi bile yok!
    Ama, bu davada bir kurumun yaşamına son verilmesi girişimi fazlasıyla var!

Balyoz davasına konu darbe etkinliğine katılan ve hatta katılmakla kalmayıp bildirimde bulunanlar aklanırken; söz konusu darbe etkinliği sırasında toplantıda bulunmak bir yana İstanbul’da ve hatta sınır aşırı görevlerle ülke dışında olanların giydikleri hükümler başka türlü açıklanamaz!

Göreve geldiğinden bu yana hukuk kisveli bitirme kurgularının önündeki engelleri çok Özel çabalarla ortadan kaldıran, çok Özel kişi böylesine Özel bir yardımı fazlasıyla hak etmiş oluyordu!

Bu Özel kişinin yanında, yöresinde ne kadar insan varsa darbe zanlısı!
Ama, en üstünün bu işle ilintisi yok! Ne tuhaf durum! İlle de düzeltilmeli!

Çevresindeki ayrık otları özenle temizlenen bu çok Özel kişiden beklenen
başka çok Özel hizmet ve yardımlar olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?

Özel yetkili ve Özel görevli yargımızın çok Özel kararları işte…

(20.10.2013, İzmir)

Demokratikleşme (!) Paketinde Laik Cumhuriyet Hedef Alınmıştır!


Demokratikleşme (!) Paketinde Laik Cumhuriyet Hedef Alınmıştır!

Tansel_Colasan


Tansel ÇÖLAŞAN

Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Başkanı

 

 

Laiklik:

1) Laik ya da seküler devlet dine dayanmaz. Osmanlı Türk Anayasacılığı teokratik
ya da yarı teokratik bir sistemden laikliğe doğru evrilmiştir. 1876 Kanun-u Esasi’sinde yer alan “devletin dini İslamdır” hükmü, 1923 Anayasa değişikliğine ve
1924 Anayasasına (ilk dönemde) girmiş ancak 1928’de metinden çıkarılmış
1937’de laiklik Anayasal ilke olmuştur.

2) 1961 ve 1982 Anayasaları laiklik konusuna geniş yer vermiş koruyucu düzenlemeler getirmişlerdir.

3) 1982 Anayasasına göre “laiklik”, Cumhuriyetin değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez niteliklerindendir (md. 2-4-14).

Devletin temel amaç ve görüşleri arasında Cumhuriyeti, laiklikle özdeşleşmiş bir
devlet şeklini korumak da vardır (md.5).

  • Egemenlik bağsız koşulsuz millete ait olup;
    kaynağı bakımından laik özelliktedir.
1982 Anayasası, laikliğin ön koşulu olan, devletin din esaslarına dayanmaması ilkesini kabul etmiştir. Devletin sosyal, ekonomik, siyasal veya hukuksal temel düzenini bir ölçüde de olsa, din kurallarına dayandırılamaz (md. 24/son). Yani dinin devlet işlerine karıştırılmaması ve devletin temel düzenine bir ölçüde de olsa dayanak oluşturmaması buyruğu vardır.

  • Laiklik ilkesinin gereği, kutsal din duyguları devlet işlerine ve politikaya
    kesinlikle karıştırılamaz (başlangıç/5).

Temel hak ve özgürlükler bakımından bu hükmün yansıması; bu hak ve özgürlükler
“laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz”
(md. 14/1) ve

  • “Kimse devlerin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma… amacıyla….
    istismar edemez.”
    (md. 24/son)

“Eğitim ve öğretim, Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim-öğretim yerleri açılamaz.” (md.42/3)

  • Siyasal partiler laik cumhuriyet ilkelerine uymak zorundadırlar (md.68/4-69/5)

Milletvekili ve cumhurbaşkanı yeminlerinde laik cumhuriyeti ilkesine bağlılık sözü verilir. (md.81,103)

Bu hükümler halen yürürlükte olan 1982 Anayasasında yer alan laiklik ilkesini koruma amaçlı kurallardır.

  • Anayasada yer alan laiklik ilkesi yargı kararlarıyla da korunmuştur.

Anayasa Mahkemesi; 1970’ten beri laik devlet ilkesinin korunmasına ilişkin önemli kararlar verdi: Laiklik, önce “dinin devlet işlerinde egemen ve etkili olmaması esasını benimseme” anlamına gelir. (07.03.1989 gün, E:1989/1-K:1989/12 sy. karar)

Çağdaşlaşmayı hızlandıran ve Türk Devriminin kaynağı olan laiklik ilkesi, toplumun akıl ve bilim dışı düşüncelerle yargılardan uzak kalmasını amaçlar …
Laiklik; Türk Devrimi’nin, Cumhuriyet’inin özü ve ulusal yaşamın temelidir
Atatürk ilkelerinin en önemlisi laikliktir.” (04.11.1986 gün ve (E:1989/11-K:1989/26 sy. karar)

Türk Anayasa hukukunun laiklikte bulduğu özgün anlam budur.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), Leyla Şahin ve Refah Partisi kararlarında, “laiklik, Türk devletinin kurucu ilkelerinden biridir ve Türkiye’de Demokratik Sistemin korunması için önemlidir.” vurgusu yapmıştır. (Leyla Şahin; 44774/98-İHAM 4. daire 29.06.2004-B. Daire10.11.2005) *

1982 Anayasasının yukarıya alıntı yapılan ilkeleri ile Anayasa Mahkemesi ve İHAM’ın söz konusu kararları bugün hâlâ yürürlüktedir. Hiçbiri ortadan kaldırılmamıştır.
Hukuk dünyası ve doğallıkla siyasal iradeyi bağlayıcı niteliktedir.

Ne var ki; son yıllarda Yasama ve Yürütme eliyle yürürlüğe konan çok sayıdaki yasa ve yönetmelik kuralı ile gerek Anayasanın Laiklik temel ilkesi gerekse Anayasa Mahkemesi ile İHAM kararları yok sayılmaktadır. Anayasamız gereğince bir siyasal partinin
bu tür eylemlerin odağı olması durumunda bu husus kapatılma nedenidir.

Gelinen noktada şanssızlık, hakkında bu gerekçelerle açılmış ve siyasal konjonktür nedeniyle “kapatılma” kararı verilememiş bir siyasal parti şu anda iktidardadır ve Anayasa’ya aykırılık oluşturan eylemlerin odağı olmaya devam etmektedir.

  • 30.09.2013 günü Başbakan tarafından açıklanan “Paket” te yer alan;
    kamuda türbanın serbest bırakılmasına yönelik olarak Kılık Kıyafet Yönetmeliğinde yapılacağı belirtilen değişiklikle, buna koşut olarak TCK’da yapılması planlanan değişiklikleri Anayasada yer alan ve korunan laik temel düzene ve yargı kararlarına aykırıdır.

Halkımız laik Cumhuriyetin hedef alındığını görmüş, tepkisini koymuş,
bu gidişe DUR demiştir.

Şimdi sıra siyasettedir. Muhalefetin halkın iradesini arkasına alıp,
birlikte güç oluşturmasını ve bu gidişe DUR demesini beklemek hakkımızdır.

(*1982 Anayasasına göre Türk Anayasa Hukuku; Bülent Tanör – Necmi Yüzbaşıoğlu)

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Bildirgesi; 13.07.2013


Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Bildirgesi; 13.07.2013

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu 13 Temmuz 2013 tarihinde toplanmış ve aşağıdaki konuların kamuoyuyla paylaşılmasına karar vermiştir;

1- En doğal demokratik tepkilere bile faşist yönetimlerde görüldüğü biçimde tepkiler veren siyasal iktidar, bu tutumuyla sokaklarda demokratik hakkını kullanan yurttaşlarımıza vahşice saldırılarda bulunan canileri cesaretlendirmekte,
hatta korumaktadır.

Eli silahlı, sopalı, palalı canilerin ve göz göre göre yurttaşlarımızın ölümüne neden olan polis memurlarının içinden devşirilmiş yandaşlarca serbest bırakılmaları
bu saldırıların artmasına neden olmuştur.

  • Kısacası, siyasal iktidarın eli kana bulaşmıştır.

2- Anayasa Mahkemesi, 4 Temmuz 2013’te verdiği kararla Terörle Mücadele Yasası‘nın 10/5 maddesinde yer alan ve sanıkların tutuklu kalabilecekleri AZAMİ süreyi belirleyen hükmünü Anayasal eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etmiştir.

Yıllardır cezaevinde neden yattıklarının hukuksal gerekçesi netleşmemiş, Ergenekon, Ayışığı.. vb. davaların sanıkları bu karardan yararlanma hakkı elde etmişlerdir.

Bu nedenle yurtsever aydınlarımızın derhal tahliye edilmeleri gerekmektedir.

3- Taksim’de başlayıp tüm yurda yayılan halk eylemleriyle açılım” adını verdikleri Türkiye’yi bölme girişiminin sekteye uğraması üzerine, siyasal iktidarın “yeni anayasa” çalışmalarına yaz mevsiminde de devam edeceği gözlemlenmektedir.

  • İktidarın “yeni anayasa” ile amacının Ortadoğu ülkelerinin sınırlarını değiştirme projesi olan BOP’un uygulanmasına olanak sağlamak, kısacası vatanımızın ve milletimizin bölünmesi olduğu bugün tüm Ulusça açıkça bilinmektedir.

4- Birçok kritik kararda olduğu gibi, siyasal iktidarın yine bir gece yarısı operasyonu ile “torba yasa önerisinde” yaptığı değişiklikler, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) yetkilerini daraltmakla kalmamış; Belediyelerin “mimari estetik komisyonları” kurarak tescilli, tarihi yapılarda değişiklik yapmalarının da önü açmıştır. Bu yasa,
hem yapılış biçimi açısından, hem hukuksal açıdan, hem de toplumsal açıdan
anti-demokratiktir, çağdışı bir anlayışın ürünüdür.

ADD olarak tüm vatansever, devrimci, Atatürkçü siyasal partileri, meslek odalarını, demokratik kitle örgütlerini, sendikaları ve halkımızı birlikte mücadele etmeye,
bu oyunu bozmaya, çağırıyoruz.

İlk görev 15 Temmuz’da yargıtay önünde, 5 Ağustos’ta Silivri’de buluşmak ve
haksız hukuksuz siyasal davalara karşı yurtsever aydınlarımızın yanında yer almaktır.

ADD Genel Yönetim Kurulu
13 Temmuz 2013, Ankara

Alkollü içki yasağı Anayasa’nın 58. maddesine dayandırılamaz!

Dostlar,

Alkollü içkilerle ilgili sıkı yasaklar getiren yasal düzenleme sessiz sedasız TBMM’den geçirildi ve NOTER gibi çalışan makamca da 15. günde onandı, RG’de yayımlandı, yürürlüğe girdi. Dehşet verici olan, Başbakan RTE‘nin bu yasanın “Dinin gereği” olduğunu savunması idi.

  • Yani topluma artık din kuralları apaçık dayatılmaktadır.

Toplumun değerleri pervasızca aşağılanmakta, bu yasaya itirazlar ise
“2 ayyaşın yaptığı yasa oluyor da bizimkisi niye olmuyor?”
biçiminde karşılanmaktadır.

“2 ayyaş” ile adreslenenler bellidir ve Gezi Direnişinin patlamasında bardağı taşıran
“2 damla” olmuştur.

  • Bu davranış, anayasa korumasındaki laik rejime meydan okumaktır.

Üstelik, laikliğe karşı eylemleriyle odak olduğu Anayasa Mahkemesi kararı ile perçinlenen bir siyasal parti (AKP), kör kör parmağım gözüne örneği inatla
böylesi bir eylemle bilmem kaçıncı kez laik rejime meydan okumaktadır.

  • Yargıtay C. Başsavcılığının sesi niçin çıkmamaktadır!?

Anamuhalefet CHP yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyeceğini bildirmiştir?
Niçin?

Anayasa Mahkemesi’nin yetkin emekli raportörü Sayın Bülent Serim dostumuzun
sıkı yazısı aşağıdadır. Bu özlü yazı bile davayı açıp savunmaya yeter.

CHP bu yanlış kararından dönmelidir.

Değerli dotumuz deneyimli Gazeteci – Yazar Sayın Ahmet Mümtaz İDİL,

HABERARTITÜRK adlı yeni bir site yayına soktu : http://haberartiturk.com

Bu yazı da orada yer aldı. (http://haberartiturk.com/Makale/alkollu-icki-yasagi-anayasa-nin-58–maddesine-dayandirilamaz.html. 24.6.13) Biz de biraz toz duman hafiflesin diye bu konu hakkında bir değerlendirmeyi ertelemiştik. Yazacaktık ama Sn. Serim mükemmel toparlamış sağolsun.

Sayın İdil’i yeni sitesi iin kutlarız, başarı dileriz.
Yazar arkadaşlarımıza da en iyi dileklerimizi sunarız.
Sayın İdil, yaraşır bulurlarsa bizim sitemizden de yazılar koyabilirler web sitelerine.
Biz de yazmaya çabalarız kendi sitelerine..

Sevgi ve saygı ile.
5.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Alkollü içki yasağı Anayasa’nın 58. maddesine dayandırılamaz!

Alkollü içki yasağı Anayasa'nın 58. maddesine dayandırılamaz

Bülent Serim
Anayasa Mahkemesi
Emekli Raportörü
http://haberartiturk.com/Makale/alkollu-icki-yasagi-anayasa-nin-58–maddesine-dayandirilamaz.html, 24.6.13)

  • Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde
    193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.

Başbakan Erdoğan, İstanbul’da 31 Mayıs 2013 günü katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada, alkollü içki yasaklarını, Anayasa’nın 58. maddesine dayandırma
bilinçli çarpıtmasını ve bu konudaki ısrarını sürdürmüştür.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Anayasa’nın “Gençliğin korunması” başlıklı
58. maddesi, yalnızca gençlerle ilgilidir. Oysa yasaklar tüm halkımızı kapsamaktadır.
İkincisi; bu maddede Devlet’e, gençleri “alkol düşkünlüğünden” korumak için
gerekli önlemleri alma görevi verilmiştir. Yani gençlerin “alkollü içkiden” değil,
“alkollü içki düşkünlüğünden” korunmasından söz edilmektedir.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre, “düşkünlüğün” eski Türkçe’deki karşılığı “müptelâ olma” durumudur; “bir şeye kendini aşırı vermiş, o şeye çok bağlı duruma gelmiş olan” anlamına gelmektedir.

Peki acaba Türkiye’de gerçekten alkol düşkünlüğü var mıdır?
Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde
193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.
Bireysel içki tüketiminde de durum farklı değildir. OECD 2010 verilerine göre,
birey başına alkollü içki tüketiminde Avrupa ülkeleri yıllık ortalaması 10.8 litre iken Türkiye’de bu tutar 1.4 litredir ve son sıradadır. İlk beş sırada Lüksemburg (15.5 lt), Estonya (14.0 lt), Macaristan ve Fransa (12.6 lt), Litvanya ve Avusturya (12.5 lt) ile İrlanda (12.4 lt) vardır.

Başbakan Erdoğan’ın “Gece gündüz içen, kafa kıyak dolaşan bir nesil istemiyoruz.” dediği Türkiye’de, 15 – 19 yaşlarındaki gençlerde alkol tüketimi % 1.4’tür. Bu oran Danimarka’da % 62, İngiltere’de % 30, İrlanda’da ve Polonya’da % 31, Macaristan’da
% 27.5, İsveç’te % 17, Avustralya, Bulgaristan ve ABD’de % 10.7’dir.

  • Türkiye zaten içkiden alınan vergide dünya şampiyonudur.

Ulaştırma Bakanı’nın söylediği gibi “İnsanların ayık gezmesi” için vergi yüksek tutularak tüketim daha da azaltılmıştır.

Görüldüğü gibi Türk Gençliği’nin ve halkının, bırakınız yasaklamayı,
önlem almayı bile gerektiren bir alkolizm sorunu yoktur.

Economist Dergisi’nde de vurgulandığı gibi Türkiye’de Avrupa’nın “en ayık” halkı yaşamaktadır.

Demek ki, yasayla getirilen; ibadethane ve eğitim kurumlarına en az 100 metre uzaklıktaki alan içinde içki satışı ve servisi yapılmaması, gazete, dergi ve televizyonlarda içki reklamı yayımlanmaması, içki şirketlerinin spor ve kültürel etkinliklere sponsorluk yapmaması, gece saat 22.00’den sonra içki satılmaması gibi yasaklar 58. madde kapsamına girmemektedir.

Bir Başbakan Yardımcısı, alkollü içkiye yasak getirilmediğini açıklamış,
bunu söyleyenleri yalancılıkla suçlamıştır. Ne yazık ki bu açıklamayı yaparken
her kısıtlamanın aynı zamanda bir yasak olduğunun ayırdında bile değildir.
Üstelik 11 yıldır gündeme getirilmeyen bu kısıtlamalara acaba şimdi neden
gerek görülmüştür?

  • Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi,
    artık dinin emrettiği ayrıntılara sıra gelmiştir de ondan.

Alkollü içki yasağının daha ileri noktalara götürüleceğinden kimsenin kuşkusu olmaması gerekir. 11 yıllık AKP iktidarı, yasakların nasıl adım adım getirildiğinin örnekleri ile doludur.

Öte yandan, Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin
nasıl sınırlandırılacağı kurala bağlanmıştır.

Maddeye göre temel hak ve özgürlükler, ancak,

  • özlerine dokunulmadan”, 
  • “anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak”, 
  • “demokratik toplum düzeninin gerekleri çerçevesinde” ve
  • “ölçülülük ilkesi gözetilerek” sınırlandırılabilir.

Bu maddeye göre de alkollü içkinin yasaklanması, anayasayla bağdaşmamaktadır. Çünkü bu yasak, özel yaşama ilişkin hak ve özgürlüğün “özünü” yok etmektedir.

Tümüyle yasaklanamayacağı gibi, getirilen yasağın “ölçülük” ilkesine aykırı
olmaması da gerekmektedir. Yani, “amaç” ile bu amaca ulaşmak için kullanılan “araç” arasında makul bir denge bulunması kaçınılmazdır. Yasaklama yasasında böyle bir dengenin bulunduğundan söz etmek olanaksızdır.

Bu durumda Başbakan Erdoğan’ın alkollü içki yasağını ısrarla Anayasa’nın
58. maddesine dayandırması gerçeği yansıtmamaktadır. Kendisi de daha sonraki konuşmasında alkollü içkiyi, “dini kurallar” gerektirdiği için yasakladığını itiraf etmiştir.
Aslında yasadan önce YÖK, valilik, rektörlük, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu, yerel yönetim kararlarıyla başlatılan içki satış ve servis yasağı da,

  • Anayasa’nın 24. maddesine aykırı olarak dünya işlerinin
    “din kurallarıyla” düzenlenmesi
    nden başka bir şey değildir.

Kaldı ki 58. maddede Devlet’e, öncelikle, “istiklâl ve Cumhuriyetimizi
emanet ettiğimiz gençleri”,
 müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetiştirme görevi verilmiştir. Devlet yönetimini ellerinde bulunduranlara, “Bu konuda ne yaptınız ?” diye sormak gerekir.

Tam tersine siyasal iktidar, bu kurala aykırı olarak Atatürk’ü, ilke ve devrimlerini gençlerin eğitimine ve yetiştirilmesine ilişkin tüm yazılı kurallardan çıkarma peşindedir ve
özellikle 4+4+4 dinci eğitim yasasıyla bunu büyük ölçüde başarmıştır.

19 Mayıs Özgürlük ve Bağımsızlıktır..


19 Mayıs Özgürlük ve Bağımsızlıktır..

19 Mayıs, Türk ulusunu yok olmaktan, Mustafa Kemal‘in deyimiyle “diri diri mezara gömülmekten” kurtaran  gücün; doğru tanımı ile ulusal egemenlik, özgür  yaşamak ilkesidir. Gerçekten 19 Mayıs; ulusu ve yurdu uğradığı saldırıdan kurtarmanın da,
gerçek kurtuluş demek olan “bir daha kurtulmak zorunda kalmamanın” da güvencesinin, ancak ulusun kendi yönetimini kendi eline alması,
kerameti kendinden menkul hiçbir inanca, düşünceye, kişiye ya da gruba bırakmaması ile olanaklı olduğunu temel alan bir ulusal uyanışı, dünyaya örnek bir Kurtuluş Savaşını simgelemektedir. Bugünkü iktidar, işte bu uygarlık tasarımının amansız karşıtıdır.
Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türk devrimlerinin ulusal bağımsızlık, demokratik düzen, uluslararası barış, ekonomik kalkınma, çağdaşlaşma ve demokratik önderlik … alanlarında insanlığa 21. yy’da da örneklik edecek değerdeki tüm katkıları; 19 Mayıs’tan başlayarak böyle bir özgürlük ve bağımsızlık düzenini temel almış olmasından dolayıdır. Bütünüyle Misak-ı Milli ve Cumhuriyet Devrimleri bu niteliktedir.
Atatürk‘ü tanıyan yeryüzündeki tüm erdem sahibi aydınların O’na içten gelen
derin bir saygı ve sevgi duymakta olmalarının gerçek nedeni de budur.

Profesör Villalta’nın vurguladığı gibi;

Atatürk, insanlık tarihinin kaydettiği zafer taklarının altından,
asıl olarak bütün zamanların en büyük komu­tanlarından biri özelliği ile değil,
yöneticilerini seçmekte, kendi dü­şüncelerini benimsemekte, vicdani inançlarında
tam an­lamıyla özgür olan ve seçim hakkına sahip bir ulus yaratarak geçmiştir.”

Bugün “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanmış olan iktidarın 19 Mayıs karşıtlığı; ancak Cumhuriyetle amaçlanan
“çağdaş topluma” karşı olmasıyla, toplumu ve özellikle genç kuşakları Orta Çağ karanlığında tutma isteği ile ve BOP’un tüm İslam dünyasına yönelik sömürgeci erekleri önünde böyle bir Atatürk Türkiyesi’nin engel olduğunu görmesiyle açıklanabilir.

Türkiye’nin en büyük ulusal demokratik kuruluşu olarak, Atatürkçü Düşünce Derneği çeyrek yy’a yaklaşan bir çalışma dönemini geride bırakmıştır. Bu süre içinde,
Türkiye’nin her bölgesinde örgütlenen Derneğimiz, ülkenin her köşesine yetişmeye çalışmış ve tıpkı ulusal kurtuluş savaşı günlerinde olduğu gibi emperyalizme karşı
Misak-ı Milli sınırları içinde yaşamakta olan bütün Türk vatandaşlarını ulusal birlikteliğe yönlendirmeye çalışmıştır. Her türlü ırkçılığa, bölücülüğe ve şeriatçılığa karşı çıkarak çağdaş cumhuriyet ilkelerini sarsılmaz bir inanç ile savunan Derneğimiz, bu örnek tutumu ile ülkedeki iç çatışma ve gerginlik dönemlerinin aşılmasında olumlu roller oynamıştır.

Atatürkçü Düşünce Derneği çatısı altında bir araya gelen bizler ve tüm Atatürkçüler,
tıpkı ulusal kurtuluş savaşı günlerinde olduğu gibi, ülkenin birliği ve bütünlüğüne
sonuna dek sahip çıkacak; ülkeyi yeni bir Ortaçağa sürüklemek isteyen bölücü ve işbirlikçi cemaatlere karşı cumhuriyetçi çizgide direnerek, laik ve çağdaş cumhuriyet düzeninin sonsuza dek yaşatılmasını görev bileceğiz.

19 Mayıs 1919’dan 19 Mayıs 2013’e gelmek kolay olmadı.
Ama her türlü zorluğa karşın Türk Ulusu bunu başarmıştır.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, her 19 Mayıs’ta ulusumuzla birlikte,
ulusal kurtuluşumuzu, Atatürk’ü anarak kutlamayı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Atatürkçü Düşünce Derneği 
Genel Merkezi
www.add.org.tr, 20.5.13