Etiket arşivi: Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Derneği

Sivas Ulusal Kongresi’nin Önemi

Dostlar,

Sayın Hüsnü Merdanoğlu Sivas’lı bir yurtsever aydınımızdır.

Temel niteliğinin ARAŞTIRMACILIK olduğunu söylerek sanırız yanlış olmaz.

Araştırır ve yazar..

Bir Atatürk sevdalısı olarak elbette nesnel ve bilimsel akılcılığa dayalıdır.

Yazdığı 3 temel kitap aşağıdadır.. Okunmalı ve değerlendirilmelidir.

Tarihi Gerçekler Işığında Dersim'den Ders Almak

Kemalizm ile Bütünleşen Alevilik

Kemalizm İle AB'nin Çelişkisi

Sivas’ın Şarkışla’sından çıkan bir Anadolu aydınlanmacısı olarak,

“Sivas Ulusal Kongresi’nin Önemi” 

başlıklı makalesini paylaşmak istiyoruz..

Kendisine teşekkür ederek..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 5.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Sivas Ulusal Kongresi’nin Önemi

husnu merdanoglu

Hüsnü MERDANOĞLU
Atatürkçü Düşünce Derneği
Yazı Kurulu Üyesi

Osmanlı İmparatorluğu’nun, emperyalizme teslim olduğunun ve tarihe gömüldüğünün belgesi olan Mondros Ateşkesini (Mütarekesini, 30 Ekim 1918) izleyen günlerde, ümitsizliğe düşen Türk ulusu, bir çare bulmak için çeşitli yerel kongreler düzenlemeye başlamışlardır. Ne var ki, yaklaşan tehlike Türk ulusunun vatansız kalmasına yönelik bir tehlike olduğu için yerel kongreler ile ulusal çözüm bulmak mümkün değildi.

Bu koşullar altında Samsun’a çıkan (19 Mayıs 1919) ve ülkenin doğusuna yönelen Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında 21 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan Erzurum Kongresi ulusal olduğu ölçüde bölgesel kongre özelliğindedir. Erzurum Kongresi’nde doğu (şark) illerini yakından ilgilendiren kararlar alınmıştır. Erzurum’da alınan kararların en önemlilerden birisi Heyet’i Temsiliye’nin (Temsilciler Heyeti’nin) kurulması ise de; “Kuva-yi Milliyeyi amil ve iradeyi milliyeyi hakim kılmak” (ulusal güçleri etkin, ulusal iradeyi egemen kılmak) esasının kabul edilmesinin ayrı bir önemi bulunmaktadır.

Bir başka önemli karar, Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında yapılan gizli bir toplantıda alınınmış ve bu toplantıda Mustafa Kemal Paşa şu tehlikelere dikkatleri çekmiştir:

  • “… Büyük karşı koymalar, ihanet ve hıyanetle karşılaşacağımız kuşkusudur. Ulusal mücadeleye atılanların ortadan kaldırılması için, Saray, hükümet (Osmanlı) ve yabancı devletler kuşkusuz ki ilk andan başlayarak harekete geçeceklerdir. Ayrıca yer yer memleket halkının da kandırılması, isyanlar, ihtilaller çıkartılması ve bütün bu olumsuz hareketlerin ulusal mücadele aleyhine gelişmesi mümkündür. Daha kim bilir, akla gelen ve gelmeyen ne düzen ne bozgunculuk, ne tuzaklarla karşılaşacağız.
    Ulusal mücadeleyi milletin büyük çoğunluğuna dayanarak hızlandırmak ve düzenlemek zorundayız. Memlekette ve elimizde, tek tepe, tek kurşun kalıncaya kadar uğraşma isteğimiz sürekli olarak korunacak ve korunmak zorundadır.”

Mustafa Kemal Paşa’nın bu öngörüsü Sivas Kongresi sırasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa’yı yakından tanıyan İsmail Fazıl Paşa (Ali Fuat Cebesoy’un babası) o ölüm kalım günlerinde bile kışkırtmalar, siyasal hırs ve hiziplerin etkisiyle kongre başkanlığına aday olmuştur. Sayısız engeller gibi bu engel de aşılmış ve 4 Eylül 1919 günü toplanan kongrede öncelikle “İttihatçılık” sorunu gündeme getirilmiştir. Böylece Sivas Kongresi’nin hiçbir siyasal partiye dayanmadığının tutanaklara geçmesinde ısrar edenler olmuştur.

Sivas Kongresi ülkenin çeşitli yörelerinden gelen delege ve temsilcilerle toplandıktan sonra, ülkenin geleceği ve yazgısı ile ilgili bütün sorunların tartışıldığı bir ulusal toplantı olmuştur. Özellikle büyük emperyalist ülkelerle işbirliği içindeki mandacı kesimlerin manda yönetimi konusundaki ısrarlı tutumları, Sivas Kongresi sırasında gündeme gelmiş ve uzun süre tartışılmıştır. Ne var ki, vatanı düşman işgalinden kurtarmak üzere yola çıkan Kuvayı Milliye kadrosu ve taraftarlarının ulusalcı çıkışları ile her türlü mandacılık önlenmiş ve Kongre kararlarına manda konusu yansıtılmamıştır. Bu yönü ile Sivas Kongresi’nin, Türk tarihi içinde gerçekleştirilen ilk ulusal kongre özelliğindedir.

Manda sorununu çözüme kavuşturan, ulusalcıların tek bir dernek altında (Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Derneği) çalışmalarının kararlaştırıldığı Sivas Kongresi sürecinde, yapılan çalışmalar Anadolu halkına ve yerel yöneticilere iletildiği için ülkede bir birlik ve bütünlük güveni doğmaya başlaması üzerine, ülkenin her yanından
Mustafa Kemal Paşa’ya iletilmek üzere Sivas’a telgraflar yağmaya başlamıştır.
Öyle ki, Sivas’ta parlayan ışığın aydınlığından yararlanarak, ulusal güven duygusu pekişmeye başlayan halk, işgalcilere karşı dik durmaya da başlamışlardır.
Örneğin, Afyonkarahisar’daki askeri depolarda bulunan silâh ve cephaneyi kendi denetimindeki yereler taşımak isteyen 300 kişilik bir İngiliz müfrezesi,
Afyonkarahisar halkının birlik ve direnciyle önlenmiştir.

Sivas Kongresi’nden sonra önemli bir gelişme de, Türk kadınının ulusal mücadeleye fiilen katılması olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’yı çok memnun eden ilk Anadolu kadını dernekleri, Sivas Kongresinden sora kurulmaya başlanmıştır.

Sivas Kongresi ve tümü ile Ulusal Kurtuluş Savaşı süreci göstermektedir ki;
ulusun haklarını korumak için uğraş vermek her şeyden önce, maddi ve manevi cesaret yanında özveri gerektirmektedir. Sivas Kongresi’ne işgal altındaki İstanbul’dan yeterince delege katılmamıştır. Bu davranışın gerekçesi oldukça düşündürücüdür.
Sivas Kongresi öncesinde, 20. Kolordu Kurmay Başkanı Ömer Halis Bey’in,
9 Ağustos 1919 günü Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta, şu bilgiler
yer almıştır:“– İstanbul’dan delege gönderilmiyor. Onlar yapılan işleri uygun görmemekle birlikte, atılgan bir duruma girmek istemiyorlar. İstanbul’dan delege gönderilmeyecektir. Gönderilmek istenen kişiler, orada verimli, başarılı iş göreceklerine güvenmediklerinden, boşuna para harcamak ve yolculuk sıkıntıları çekmeme için
yola çıkmıyorlar.”

Bu bağlamda şu tarihsel gerçeği de bilmek gerekir ki; her zaman onurlu ile onursuzlar, dik duranlar ile teslimiyeti yeğleyenler var olmuşlardır. Ancak her zaman onurlu davranışı sergileyenler saygı ve övülerek anılırlarken, teslimiyetçiler yerilmişlerdir.

Ne mutlu, ulusal onurunu korumak uğruna gerekir ise yaşamını da hiçe sayarak, mücadele içinde olanlara.

Hüsnü MERDANOĞLU
4.9.2013