Etiket arşivi: Anadolu ihtilalcileri

ULUSAL KAHRAMANIMIZ BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY UNUTULMAMALI


Dostlar
,

Yozgat – Boğazlayan Kaymakamı yurtsever insan Kemal Bey, 10 Nisan 1919’da Vahdettin döneminde adeta yabancılara kurban gibi, diyet olarak sunulmuştur.
Bir ülke, bir halk Bağımsızlığını yitirdiğinde, sizden yurtseverlerinizi kurban etmenizi bile dayatabilirler. Kaymakam Kemal Bey’in dramı da bu acı olgunun bir örneğidir.
10 Nisan 2015’te olayın üzerinden 95 yıl geçmiş oldu.

Görülüyor ki, Tarih ve “Devlet aklıyla yönetilen toplumlar” bu tür örselenmeleri (travmaları) unutmuyor ve kolay kolay da bağışlamıyorlar. Bu tarihsel – toplumbilimsel gerçeklik bilinen çevrelerce olabildiğine kötüye de kullanılıyor.
Bu tür acı olaylar özellikle tezgahlanarak “toplumsal ayrışma” tohumlanıyor..
Bu olgunun insanlık tarihinde en tipik örneği belki de KERBELA KIRIMI‘dır! Aradan 1376 yıl geçmiştir ve Dünyada hatırı sayılır bir kitle, milyonlarca Alevi – Şii, her yıl Muharrem ayında Peygamberin ailesini (Ehl-i Beyt) katleden Muaviye – Yezit geleneğini lanetlemekte ve 12 gün boyunca (Hz. Hüseyin ve yanındaki 71 kişinin çölde tutsak alınıp susuz – aç bırakılarak kırıldığı süre) yas tutmaktadır.

“Travma sonrası gerilim bozukluğu” (Post traumatic stress disorder)
bin yılı aşkın bir süredir, uzamış yas sendromu olarak yaşanmaktadır.

Toplumsal barış gerçekten isteniyorsa, kitlelerin vicdanını yaralayarak
isyan ettirecek, toplumsal adalet duygusunu yıkacak eylemlerden kaçınılmalıdır.

Bu yaraları sarmak çok ama çok zor olmaktadır. Bu bağlamda Anadolu İhtilalcileri, bu yarayı da sarmaya çabalamışlardır. Yüce Atatürk, ULUSAL KAHRAMANIMIZ  BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY’in saygınlığını geri vermiş (iade-i itibar) ve 3 çocuğuna vatana hizmet gerekçesi ile aylık bağlanmasını sağlamıştır

Tarihten ders almayı = bilimsel çıkarımlar yapmayı mutlaka öğrenmek zorundayız.
Böyle yaparsak geleceği daha başarılı öngörebilir ve benzer yanlışlardan sakınırız. Ülkede ve Dünyada Barışı ve esenliği kurmada Tarih, okumasını bilirsek çok yararlı.

Sevgi ve saygı ile.
10 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

ULUSAL KAHRAMANIMIZ
BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY UNUTULMAMALI

Bogazliyan_Kaymakami_Kemal_Bey

 

 

 

Osmanlı hükümetince emperyalist ülkelere hoş görünmek için,
“tehcir” (zorlamalı göç) sırasında Ermeni halkının ölümünden sorumlu tutulan
Yozgat – Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey, 1919’da düzmece bir mahkeme ile yargılandı ve 10 Nisan 1919’da adaletsiz biçimde idam edildi.

Ulusun Şehidi Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey unutulmamalıdır, unutmadık.
Ulusun Şehidi Kemal Bey, idam sehpasının önünde son sözü sorulduğunda
halka şunları söylemişti :

  • “Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. 
    Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir.
    Sizlere yemin ederim ki, ben masumum.
    Son sözüm bugün de budur, yarın da budur.
    Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. 
    Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet!
    Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum.
    Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır.
    Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Amin.
    Borcum var, servetim yok, üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum.
    Yaşasın Millet…”

Not           :
Yoğunluğumuz nedeniyle bu yazı birkaç gün gecikti,
izleyicilerimizin hoşgörüsünü diliyoruz..

‘Büyük Taarruz’ ve ‘Sevr’

Dostlar,

Bu gün (27.8.13) sitemize koyduğumuz “ULUSAL İTTİFAK : Kocatepe Bildirgesi” başlıklı yazımızda http://ahmetsaltik.net/2013/08/27/turkiye-ittifaki-kocatepe-bildirgesi/) sözünü ettiğimiz, dönemin (2004-6) ADD Genel Başkanı Sayın Av.Ertuğrul L. Kazancı’nın nefis makalesini paylaşalım..

“İyi adam tam da sözünün üstüne gelirmiş..”

Teşekkürler Sayın Kazancı dostumuz..

Vurguladığınız gibi, küçük bir değişimle, “biz” öznesi ile

“Biz namuslular, en az namussuzlar kadar cesaret sahibi olmamız gerektiğinin bilincindeyiz.”

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 27.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

‘Büyük Taarruz’ ve ‘Sevr’

* 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasındaki “Büyük Taarruz” görkemli bir zaferle sonuçlanarak 9 Eylül’de İzmir’e girilir. Ama İstanbul hükümetinin sesi “Alemdar” gazetesi 10 Eylül’de: “Yunanlar yenilmediler, manevra yapıyorlar. Yeniden saldırıya geçecekler.” der. Emperyalizmle işbirliğindeki bu yaklaşımla, şimdilerde; “Lozan geçici ve gerçeklere uygun değildir.” diyerek “Sevr’in iadesini” içli-dışlı isteyenler, aynı amaçta değiller midir?

Ertugrul_Kazanci_portresi

Ertuğrul KAZANCI
Eğitimci-Hukukçu
Cumhuriyet 26.08.2013

1919’larda başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına giden yolun her aşaması destansı mücadelelerle doludur. “İnönü ve Sakarya” savaşları sonrasındaki “Büyük Taarruz” 91 yıl önce başarıyla gerçekleşti. “Hıyanet erbabının” asla sanmadığı antiemperyalist başkaldırı kazanıldı. “Mazlum” uluslar, örnek alacakları bir direnişe Anadolu’da tanık oldular. “Lozan” antlaşması da, kıvanç duyuran bağıtlanmış bir hukuk belgesi olarak tarihe geçti.

Egemenlik erkini ele geçiren ulus, özgüvene kavuştu. Geçmişin enkazından, yepyeni bir devlet doğdu. Kamu yararını hedefleyen “sürekli devrim” rejimin esas ivmesi oldu. Ülke; başı dik, sözü geçen ve “namerde” avuç açmamaya kararlı şekilde tarih sahnesinde yer aldı. Ama Lozan’da “yüzyılların hesaplaşmasıyla” yapılan antlaşma, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” (BOP) ve bölücü siyasetlerle “Batı” dünyasınca bozulmaya çalışıldı. Bir kısım sapkın iç zihniyet de hiç kaybolmadı, dışa destekler sundu.

Ulusal kimlik, “tam bağımsızlık” ilkesiyle özdeştir. Emperyalizme kul-köle olanların böylesine bir dilekleri yoktur. Boyun eğici, teokratik ve kapitalist dünyaların ufkunda ne özgürlük duygusu ve ne de saygın toplumsal ilkeler bulunur. “Hurafe ve safsatalara” yapışık, maddesel hesaplarla bezeli, insanlığa ilgisiz ve dışa bağlı tutkular kuvvetlidir.

Bir başvuru :

Anadolu ihtilalcileri karşısında Lozan’da saf tutan emperyalist dünyanın temsilcisi İngiliz Lord Curzon’un sözü bilinir:

“Koşullar lehinizdedir ama ülkeniz harap ve para gereklidir. Para bir bende bir de Amerika’da vardır. Size verdiklerimizi cebimize atıyoruz. Bir gün tek tek karşınıza çıkaracağız.”

İnönü’nün bu söze yaklaşımı yalındır:

“Siz istediklerimizi veriniz. O yeterlidir.”

Lozan antlaşması imzalanmıştır ama Sevr’in içler ürperten içeriğine özlem çeken görüşler, yerli ve yabancı bağdaşıklarca sürekli dile getirilmiştir. Ayrıca, Curzon’un mensup olduğu sömürgeci bloktan, Lozan sonrasında “medet” umanlar da az olmamıştır.

* ABD Başkanı Coolidge’ye hitaben 13 Mart 1924 günü “Mehmet Vahdettin” imzasıyla kaleme alınan mektup “ibret” vericidir. Yazıda:

* “Ankara Meclisi gibi isyancı bir fitnenin alacağı kararların, geçersiz olacağını bildiririm.” denilmektedir.

Türkiye’yi “şer zümresinin” yönettiği nitelemesinden sonra: “Sürgün, bireysel emlake
el koyma ve Hilafet’in ilgası” konularında önleyici yardım istenmektedir (*).

İngiliz zırhlısıyla ülkeyi terk eden kişinin ifadesiyle; “isyancı fitne” mensupları olarak tanımlananlar, Kurtuluş Savaşı kahramanlarıdır.

Başta Atatürk, İnönü ve Çakmak olmak üzere nicelerinin göğüslerinde, ABD başkanından “pek değerli sayacağı” yardımlar dileyen Sevr’ci halifenin idam fermanları vardır.

Sonrası :

23 Mayıs 1950 günü cumhurbaşkanlığını ve tedavüldeki paranın hazinedeki karşılığı olan

    127 ton altını Demokrat Parti iktidarına devreden İnönü

, gelecekteki rehin olayını bilemezdi. Ama 1953’te, “TC” ibareli sandıklar dolusu altın, borç alma karşılığında Lord Curzon’un memleketi İngiltere’nin başkentine indirilmişti (**).

Hani Türkiye, kapitülasyon ve benzerlerinden kurtulmuştu?

Hani Osmanlı’ya uygulanan “Dûyun-u Umumiye” denilen genel borç batağına yeniden düşülmeyecekti?

Ya işin uluslararası derinlikte yer eden onurlu özeni nerede kalmıştı?

O bölüm “Kore” savaşında Mehmetçiğin canı pahasına emperyalist cephede mevzi almanın ödülü olarak NATO’ya girerek feda edilmemiş miydi?

Atatürk’ün:

“Bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizme” karşıt tavrı çiğnenmiştir.

30 Ağustos zaferiyle elde edilen tam bağımsızlık, Türkiye’nin artık geçmiş sayfalarındadır.

ABD-AB kaynaklı “GOP” Türkiye’den “eş” yandaşlar bulmuştur. Evrensel alanlardan, Ortadoğu’ya kadar dış politika, yanlı ve öngörüsüzdür.

“Uzlaştırıcı hakem” rolü üstlenilecek zeminlerde, yanlışlıkları eleştirilen bir ülke konumuna düşülmüştür.

Ekonomi; liman ve iskelelere, yeraltı servetlerine, bankalara, tütün ve pamuğa kadar çokuluslu şirketlere ihale edilmiştir. Kamu mallarının, iç ve dış sermayeye çok elverişli şekilde sunulan özelleştirme furyasında, Mili Piyango ve köprülere kadar inilmiştir.

Cari açık dizginlenemez şekilde büyümüştür.

Ülkesel kültür miyarı ve ulusal birlik bileşkesi terk edilerek,
sosyal doku heba edilmiştir.

    Sonuç :

“Alemdar” gazetesi düşünce paydaşları, Türkiye’de kol gezmektedirler. Ama bilinmelidir ki; 30 Ağustoslar saygın, Cumhuriyetçi ve devrimci varlık güçlüdür. Bu güç, Sevr’e karşı Lozan’ı imzalayan İnönü’nün deyişiyle:

“Namusluların, en az namussuzlar kadar cesaret sahibi” olmaları gerektiği bilincindedir.

(*) Açıklanan ABD arşivi, No: 86700/1788
(**) M. Toker, İsmet Paşa’lı Yıllar.