Etiket arşivi: Amiral Cem Gürdeniz

Mavi Vatan ve Çevre Duyarlılığı

Cem Gürdeniz: Kırım ve Uygur Sorunları Çin ve Rusya ile Dostluğumuzu  Baltalıyor - Tamga TürkAMİRAL CEM GÜRDENİZ
Cumhuriyet, 09 Haziran 2021

2013 yılının ağustos ayı sonunda gazetelerde yer alan bir habere göre, 3. Boğaz köprüsüne ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi) raporu zorunluluğu getirilmişti. Oysa hükümet o dönemde büyük projelerde ÇED zorunluluğunu kaldırmıştı. Peki nereden çıkmıştı bu ÇED raporu? Habere göre ihaleyi kazanan konsorsiyuma kredi verecek yabancı banka bu raporu istemişti. Bu son derece acıklı bir durumdu. Türkiye’de çevreye verilebilecek zararı yabancı bankalar görebiliyor ve aslında bir ülkenin tamamen (AS: tümüyle) egemenlik yetkisine giren çevre konusunda “Raporun var mı” diye sorabiliyorlardı.

Bu rapora rağmen (AS: karşın) kuzey ormanlarında 13 milyon ağaç kesildi. Bugün de Kanal İstanbul’un çevreye vereceği zarar Türkiye’nin en seçkin ve yetkin bilim insanları ve STÖ’ler tarafından birçok kez açıklanmış olsa da projenin akışına hiçbir şekilde etki etmiyor.

MARMARA DENİZİ “BEN ÖLÜYORUM” DİYOR!

Kamu ve doğa vicdanı tatmin olmasa bile doğaya büyük zararları olacak proje devam ediyor. Marmara Denizi, daha kanalla buluşmadan deniz salyası (müsilaj) üzerinden Ben ölüyorummesajını verse de TBMM’de çoğunluğun oyuyla müsilaj konusunun bile görüşülmesi reddediliyor.

Denizde petrol kirliliğinde yapılması gerekenlere benzer işlemler, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri ve belediyeler ile acil müdahale planları paralelinde yapılması gerekirken işler “Bu doğal bir olay’’ denerek neredeyse aylarca akışına bırakılıyor ve Bakanlık ancak 6 Haziran 2021 tarihinde eylem planı açıklıyor.

Halbuki çevre konusu en az jeopolitik alan kadar önemli. Zaman çok önemli. Çevre kaybedildiğinde yaşamaya dair (AS: ilişkin) pek çok şeyi kaybediyoruz. (AS: yitiriyoruz)

BEDELİ AĞIR OLDU

Türkiye denizdeki çevre konuları ile 80’li yıllarda gerçek anlamda tanışmaya başladı. İtalyan ticaret gemilerinin Karadeniz’e attığı zehirli atık varillerinin sahillerimize (AS: kıyılarımıza) vurması ve medyanın da konuya geniş şekilde (AS: biçimde) yer vermesiyle, deniz ve çevre konusu kitlelerin ilgi alanına girebildi.

Aynı yıllarda Haliç, İzmir Körfezi’nin doğu kısımları, Kadıköy Kurbağalıdere ve Ataköy gibi yerlere yakın oturanlar, özellikle lodoslu havalarda pis kokudan evlerinde oturamaz haldeydiler. (AS: durumdaydılar) Zira (AS: Çünkü) 80’li yıllara kadar belediyelerin arıtma tesisleri yoktu. Her türlü atık doğrudan denize veriliyordu. Marmara’yı düşünen kimse yoktu. Artan İstanbul nüfusu ile plastik, naylon ve türevleri ile alüminyum kola kutuları gibi bugünün endüstriyel çöpleri Marmara Denizini endüstriyel çöplük alanına dönüştürdü.

Mavi Vatanımız çevreyi bozarak sanayileşmenin bedelini ağır ödedi. Bugün de rant uğruna harcanmaya devam ediyor. 1915 yılında 230 çeşit balık olan Marmara’da bugün 52 çeşit balık var. Balıkların göç ve üreme merkezi olan Marmara’yı kaybettik. Bizans sikkelerinde palamut simgesi, denizdeki bolluğu temsil ederdi. 20. yüzyıl başında İstanbul balık halinde on milyona yakın balık işlem görürdü.

“BU PROJEYİ DURDURUN!”

Bugün balıkçılar Marmara’da plastik atık çekiyor. Balıkçılarımızın da bu sonuçta rolü oldu. Kaçak ve yasak avlanma, trol çekme, stoklar bilinmeden hormonlu büyüyen av filosu ile neredeyse toplu katliama varan avlanma Marmara’yı yok etti.

İzmit Körfezi, Gemlik Körfezi ve Haliç’in sanayi atıkları ile İstanbul ve Kocaeli’nin kanalizasyonları yıllarca arıtılmadan Marmara’ya verildi. Bugün de Haliç’i temizlemek için bölgenin tüm kirli suları Ahırkapı açıklarında derin su deşarjı ile Karadeniz’e yönelik dip akıntısına karıştırılmak üzere Marmara’ya veriliyor. 2013 yılı baharında yok artık” denilecek boyutta bir çevre skandalı daha ortaya çıkmıştı.

Çınarcık açıklarındaki fay çukuruna Marmaray inşaatına ait 1 milyon ton hafriyat toprağının döküldüğü basında yer almıştı. Deniz dibindeki doğal dengeyi altüst edecek bu uygulamanın emrini verenler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan onay almış mıydı? Bunları bilmiyoruz. Unutuldu gitti. Benzer şekilde bugün de Ergene Nehri suyunun Marmara’ya verilmesi projesi söz konusu. Denizbilimci Prof. Dr. Cemal Saydam haykırıyor, Bu projeyi durdurun” diye. Dinleyen olacak mı?

KESTİRİLEMEYEN ZARAR

Türkiye’de yılda kabaca 30 milyon metreküp sanayi atığı denizle buluşuyor. Belediyelerimizin %85’inin arıtma tesisi, 700 belediyenin de kanalizasyonu yok. Kıyılardaki belediyelerden arıtma tesisi olanlar ise nüfus artışına paralel kapasite artırımına kaynak bulamıyor. Bodrum, Göcek gibi yerlerde yaz aylarında kontrol edilemeyen atıklar denize verilirken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 10 metrelik amatör denizci teknesine teknedeki 20 litre atık suyu denize verdiği için binlerce lira ceza kesebiliyor.

Kıyılara yakın maden ocakları ve Muğla’da Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan’daki mevcut termik santralların soğutma sularınıGökova Körfezi’ne etkisi bile bilinmiyor. Bu tip termik santralların soğutma suları denizdeki doğal dengeyi bozuyor, yakılan kömürün oluşturduğu kükürt dioksit, asitli yağmurlara neden olarak bitki örtüsünü öldürüyor. Mersin Akkuyu’da inşa edilecek nükleer santralın soğutma suyunun deniz suyunu ne kadar ısıtacağı ve bunun denizdeki canlı hayatı (AS: yaşamı) ne denli etkileyeceğini kamuoyu henüz bilmiyor.

Türkiye’nin sanayileşmesi ve kalkınması tabii ki (AS: doğallıkla) hepimizin ortak hedefi ancak endüstriyel medeniyete erişim uğruna, torunlarımızın soluyacağı hava ile kullanacağı toprak ve denizin niteliklerini bozmak ne kadar adil?

TELAFİSİ YOK

Karadeniz’deki sahil otoyolunun ürettiği kurşun atıklarının denizdeki canlı hayata etkisini biliyor muyuz? İç ulaşımda % 90 ağırlıkla kullanılan karayolunun neredeyse 7 kişiye bir otomobil düşürdüğü ortamda iklim değişikliğine ve küresel ısınmaya neden olan karbondioksit salınımlarının ülkemizde son 20 yılda neredeyse 1.5 kata yakın bir artış göstermesi halkımızı hiç mi ilgilendirmez?

ABD’deki Yale Üniversitesi’nin yaptığı bir çevre çalışmasına göre Türkiye 2013 yılında 132 ülke arasında çevresel sağlık ve ekosistem canlılığında 109’uncuydu. Bu ne demekti? Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi olmak için zücaciye dükkânına girmiş bir fil gibi yıllarca ortalığı yakıp yıkmışız.

  • Başta Mavi Vatanımızı korumak için eylemci çevre bilincini geliştirmemiz ve idarenin hesap verebilirlik ve sorumluluk çerçevesinde hareket etmesini sağlamamız gerekir.
  • Unutmayalım!
  • Gelecek kuşaklara bırakabileceğimiz en büyük miras temiz ve sürdürülebilir doğadır.

Jeopolitik kayıplar gibi doğa kayıplarının da telafisi olmaz.

Mütareke Döneminde Kapanmayan Deniz Lisesi

Mütareke Döneminde Kapanmayan Deniz Lisesi

portresi_Deniz_Kuvvetleri_neden _hedefte

Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
AYDINLIK
, 14.08.2016

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

15 Temmuz ihaneti askeri liselerin özellikle son 20 yılda FETÖ’nün kuluçka alanı olduğunu ortaya çıkardı. FETÖ hainleri amiral ve generallik seviyesine kadar getirdikleri FETÖ militanları ile yetinmeyip, Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerine boylarından uzun piyade tüfekleri vererek,  Çengelköy sokaklarına bile saldılar. (Bir bahriyeli olarak tesellim Heybeliada’da böyle bir trajedinin yaşanmamış olması.) Böylece tarihte hiçbir dönemde bu topraklarda örneği görülmemiş bir durum ortaya çıktı. Askeri şahıs statüsü taşımayan lise öğrencileri fiili bir darbe teşebbüsünde muharip personel olarak kullanıldı. Bu çocuklara emir veren sözde subayların az gelişmiş Afrika ülkelerinde çocuk savaşçıları ölüme gönderen barbarlardan ne farkı var? Bu okulların FETÖ’nün insan gücü kaynağına dönüşmesini önleyemeyen, kendilerine yapılan pek çok müracaatı incelemeye bile almayan son 20 yılın yüksek komutanlığı bu tablodan tarih önünde sorumludur.

Deniz Lisesi Aydınlanma Tarihimizin Gözbebeğidir

Bu liseler içinde Deniz Kuvvetlerinin göz bebeği Deniz Lisesinin yeri çok özeldir. Heybeliada’nın sembolü olan Bahriye mektebinin kulesinde 1773 rakamını görürsünüz. Okulun kuruluş yılıdır. Bu topraklardaki en eski bilim yuvasıdır. Tabi kurulduğu yılda lise ve harp okulu gibi kavramlar yoktu. 1770 yazında Ruslara karşı yaşanan Çeşme yenilgisi sonucu Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa ve o yıllarda Osmanlı devleti hizmetinde bulunan Fransız danışman Baron de Tott’un girişimleri ile Kasımpaşa’nın Darağacı bölgesinde oluşturulan  ‘’Hendese Odası’’ , Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un (Bahriye Mühendis Mektebinin) temelini oluşturdu. Amaç matematik bilen ve böylece gemiye bilimsel seyir yaptıracak, mevki koyacak, rota çizecek mektepli zabit yetiştirmekti. Daha sonra bu küçük yer, 1784 yılında Camialtı civarında birkaç odayı kapsayan yeni bir binaya taşındı. 1789 yılında okul seyir ve gemi inşa bölümlerine ayrıldı ve 1822’de Parmakkapı’daki Bıçkıhane binasına taşındı. Bugün Deniz Lisesinin yeri olan Heybeliada deniz kışlasının içindeki Kalyoncu Köşküne 1834 yılında nakledildi. Ancak kısa süre sonra Kasımpaşa’daki Cezayirli Gazi Hasan Paşa Konağı’na (Kasımpaşa Deniz Hastanesi Binası) geri döndü ve adı Mekteb-i Fünun-u Bahriye oldu. (Bu yıllarda okulun, Mekteb-i Bahriye-i Şahane,  olarak da anıldığı görülmektedir.) Okul, 14 Aralık 1851 tarihinde tekrar Heybeliada’ya taşındı. 1861 yılından itibsren (AS: başlayarak) okula alınan öğrenci sayısı artırıldı ve okul 4 yıl idadi (Lise), 2 yıl Harbiye, 2 yıl da eğitim gemilerinde staj olmak üzere 8 yıllık eğitim veren bir kurum haline getirildi. Lise kavramı ile okulun karşılaşmasının 155 yıllık öyküsü başlamış oldu.

Osmanlının en prestijli bilim yuvası

II Abdülhamit döneminde her açıdan gerileyen okul, V. Mehmet Reşat döneminde toparlandı.  Bu dönemde İngiliz Bahriye Okulu esas alınarak, modern bir hale getirildi. Balkan savaşı yıllarında, okulun mevcut eğitim sisteminde değişikliğe gidildi. Buna göre 4 yıl süreli idadi (Lise) kısmından mezun olanlar, 1 yıl okul gemisinde “deniz talebesi” olarak, müteakiben 3 yıl donanmada “mühendis”olarak eğitim görüp daha sonra üsteğmen rütbesi ile asıl görevlerine başladılar. Bu dönemde okul; “ada mektebi” adıyla yalnızca eğitim açısından değil, sosyal yaşam açısından da ülkenin en nitelikli ve prestijli okulu olma özelliğini kazandı. Bu arada okul 1916-17 eğitim yılını ruhban okulu binasında geçirdi. Mondros Mütarekesi (AS : 30 Ekim 1918) sonrası işgal yıllarında Heybeliada ve Bahriye Mektebi çok zor günler yaşadı. Tam önüne Yunan Averof kruvazörü demirletildi. Tacizler oldu. Ancak kapanmadı. İşgal yıllarında bir kısım öğrenci milli mücadeleye katılmak üzere Anadolu’ya geçti. Cumhuriyetin ilan edilmesi ve ardından ‘’tevhid-i tedrisat’’ yasasının kabul edilmesi, okulun Bahriye Mektebi (Deniz Harp Mektebi)  ve İdadi (Lise) olmak üzere ikiye bölünmesine sebep oldu. Böylece Lise bölümü Heybeliada’da, Harp Mektebi bölümü Divanhane olarak adlandırılan Kasımpaşa’daki eski Bahriye Nezareti binasına taşındı. Kasımpaşa’daki okul talebi karşılayamadığından adaya geri dönüldü. 12 Ekim 1930 tarihinde Deniz Harp Mektebi ve Lisesi adını alan okul Heybeliada’da eğitime devam etti. 1941’de II. Dünya Savaşı nedeniyle Mersin’e taşındı. 1946 sonunda adaya geri döndü. 1948-1949 eğitim-öğretim yılında okulun adı Deniz Harp Okulu ve Koleji Komutanlığı’na dönüşmüşse de 1954 yılında adı son kez Deniz Harp Okulu ve Lisesi Komutanlığı oldu. 1963-1964 eğitim-öğretim yılında Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi birbirinden ayrıldı. 1985 yılında Deniz Harp Okulu Tuzla’ya taşındı. Heybeliada Liseyi bağrına basarak 3 asır gören geleneği bozmadı.

Korutürk’ün Sözleri

6’ncı cumhurbaşkanımız, 3’üncü Deniz Kuvvetleri Komutanımız Fahri Korutürk’ün okulumuzun 1973 yılında 200’üncü kuruluş yıldönümünde yayınlanan mesajı şöyle idi:

  • “200 üncü yıl.. Bu, şüphesiz büyük bir aşama.. Bugünün iki süper devletinden birisinin, ABD’nin birliğini o tarihten üç yıl sonra tamamlamış olduğunu düşünmek bile olayın inceliğini anlatmaya yetiyor. Kaldı ki bu olay Batıya açılan pencereden gelen ilk ışıktır. ..Benim de feyz almış olduğum ve yarım yüzyıl önceki hatıralarını daima muhafaza ettiğim Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesinin, devletimizle birlikte payidar olarak, Türk milletine, karakterli, milliyetçi ve çağdaş teknolojiye hakim elemanlar yetiştirme görevini sürdürmesini gönülden diliyorum.’’

Tarihe Sadakat, Millete Sadakat

İki dünya savaşına, mütareke ve işgal dönemine dayanabilmiş bu yuvayı 15 Temmuz ihanetine kurban etmeyin. ABD, Rusya, Fransa ve pek çok ülkede lise seviyesinde “Naval Preparatory School- Donanma Hazırlık Okulu” statüsü altında örnekleri olan Deniz Lisesini korumak Cumhuriyet tarihinin yanı sıra Osmanlı deniz tarihine de sadakattir. Tarihe sadakat de millete sadakattir.

===================================

Dostlar,

AKP – RTE, OHAL Kararnamelerini yağdırıyorlar. 667 ile başlandı ve 671. de çıkarıldı. Üzücü olan ise henüz hiçbiri TBMM’de görüşülmedi. Bunun için TBMM İçtüzüğünde tanınan süre en çok 30 gün. Neden son güne dek kahraman TBMM Başkanı Kahraman bu görüşmeleri bekletir, anlaşılmaz (ya da anlaşılır)! İlgili madde şöyle :

Olağanüstü hal ve sıkıyönetim kanun hükmündeki kararnamelerinin görüşülmesi

  • MADDE 128– Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve
    Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden
    önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır. 

Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır.

Hukuk Devletinden hem korkmayacaksınız hem de ondan ayrılmayacaksınız. İkide bir, siyasetbilimi yazınında (literatüründe)  “aldatıldık, bizi kandırmışlar, bu kadarını da ummuyorduk..” benzeri saçmalıklarla halk oyalanmaktadır. CB Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, TBMM’yive her türlü demokratik katılım ve denetimi dışlayarak ülkeyi çelik pençe ile yönetmektedir. BU durum kabul edilemez ve sürdürülemez.

80 milyonluk dev ülkenin yetişmiş insangücü ve kurumlarına inanıp güvenmek ve mutlaka danışmak gerekir. 5 OHAL kararnamesi ile ülkenin üzerinden silindir gibi geçişmiştir. Hiç kuşku yoki FETÖ ve somut olarak kanıtlanabilen doğrudan bağlaşıkları (iltisakları diyorlar ne yazık ki..) bağımsız yargı önünde adil yargılanarak bedelini ödemelidirler.Ancak sap ile saman çoktan birbirine karışmış görünmektedir. Daha şimdien basında hazin hataların kurbanlarının öyküleri yazılmaya başlandı. Yeni bir mağdurlar yığını yaratmamak kesin bir zorunluluktur.

Ayrıca FETÖ için alınan önlemler tüm tarikat – tekke – türbe – zaviye – gerici / dinci vakıf veeee PKK için de yapılmalıdır. PKK’nın finansal kaynakaları Devletçe elbette çok iyi bilinmektedir.

En can alıcı nokta ise AKP içindeki FETÖ’cülerin tasfiyesidir. Bunların bir bölümü AKP’nin kurucu kodamanlarıdır. Bana ahmak diyebilirsiniz..” ya da “FETÖ cinleriyle bizi afsunladı..” diye saçmalayan AKP ileri gelenlerinden de hukuksal hesabı derhal sorulmalıdır. Asıl yapılacak işler bunlar iken taa Osmanlıdan gelen, Cumhuriyetin yüzakı ve modern bir devletin vazgeçilmezi olan kurumları hoyratça ve acele ile kapatmakla hiçbir yere varmak olası değil.

AKP – RTE, bu ciddi yanlışlardan yol yakınken dönmelidir. Yaron geri adımatsalar bile yitikleri ve yıkımları onarmak olanaksızlaşmış olabilir. Özellikle RT Erdoğan, çevresindeki danışmanlar dışında ülkenin saygın kişi ve kurumlarından görüşler ve resmi raporlar almalıdır.

TBMM mutlaka bu kanlı 15 Temmuz girişimini görüşmelidir. Anayasa’nın 98. maddesi şöyle :

  • Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.

    CHP’nin “Toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önerge” si, terör olayları için komisyon kurulması önerisi AKP ve MHP’nin oylarıyla neden reddedilmiştir??

    TBMM, bu yaşamsal beka sorununu görüşmeyecek de neyi görüşecektir? Eelbette tatile girmemeli ve hukuk sistematiğini alt üst eden ilkel yöntemle Torba yasalar çıkarmak yerine; ivedilik ve öncelikle 15 Temmuz ihanetinin içyüzünü – arkadüzlemini görüşmelidir. Siyaset kurumunun bu vahim olaydaki sorumluluğı aydınlatılmalı ve sorumlular Yüce Divan’a yollanmalıdırlar. AKP bu sürece dayanabilir mi?

    İster öyle, ister böyle.. AKP’nin bu şaibelerle bütünlüğünü koruma ve tek başına iktidarını sürdürme olanağı kalmamıştır.. Vicdanını – arını / namusunu koruyan AKP’li vekillerin, yöneticilerin, danışmanların, bürokratların sağduyulu davranacakları gün bugündür.

    Sevgi ve saygı ile.
    17 Ağustos 2016, Tekirdağ

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

21nci Yüzyılda Türkiye’nin Denizcileşmesi Durum Saptaması ve Denizcileşme Modeli


Dostlar,

17 Nisan 2015 günü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve
Mülkiyeliler Birliğince birlikte düzenlenen

“21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri – 2015 Bahar -II”

toplantısına katıldık. Geçtiğimiz hafta da bu bağlamda ilk Planlama Seminerine katılmıştık.

21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri 2015 Bahar I :
Kamu Yönetimi, Kamu Maliyesi, Kamu Personel Rejimi

“Sağlık Hizmetlerinde Gelinen Çıkmaz; Nasıl Planlamalı?”
başlıklı bir sunu yapmıştık. (yakl. 12 dk.)

Yine aynı yerde, şimdi olduğu gibi, Sayın Prof. Bilsay Kuruç öncülüğünde yapılan
Planlama Seminerinde

“Sağlık, Sosyal Güvenlik, İstihdam ve Eğitim Bağlamında Bunaltan
Dış Güdümlü Planlama”
 başlıklı sözel sunumumuz olmuştu (30 dk.)

Bu gün dinleyici idik.. Konu teknik idi ve bizim uzmanlık alanımız dışındaydı :

“21. Yüzyılda Denizcilik Gücü ve Türkiye”
ana başlıktı. Bu başlık altında ilk oturumda söz alan E. Amiral Cem Gürdeniz‘in,

portresi_Deniz_Kuvvetleri_neden _hedefte

– “Jeopolitik, Savunma ve Güvenlik Perspektifinde Türk Deniz Gücü ve 21nci Yüzyıl” başlıklı bir sunumunu sitemizde yaımlamıştık. 69 yansıdan oluşan coşkulu sunum çok öğretici ve düşündürücü idi. Türkiye Denizcilik alanında apaçık ileri derecede engellenmişti. Türkiye “Denizcileşmeli” idi.
Amiral Gürdeniz, tüm yansılarını mavi deniz arka fonu üzerinde oluşturmuştu..
Bu başarılı sunumun erişkesi (linki) aşağıdaki gibi :

Jeopolitik_Savunma_ve_Guvenlik_Perspektifinde_Turk_Deniz_Gucu_ve_21._Yuzyil_Cem_Gurdeniz

*******

Seminerin öğleden sonraki oturumunda Amiral Gürdeniz bir sunum daha yaptı :

“21. Yüzyülda Türkiye’nin Denizcileşmesi : Durum Saptaması ve Denizcileşme Modeli”

Amiral Gürdeniz, özellikle şu temaya vurgu yapıyor :

  • TÜRKİYE’nin DENİZCİLEŞMESİNİN ve MAVİ UYGARLIK ALANINA GEÇMESİNİN  ENGELLENMESİ..

    Bu önemli sunuma (93 yansı) aşağıdaki erişkeden ulaşılabilir :

    21._Yuzyılda_Turkiye’nin_Denizcilesmesi

Amiral Gürdeniz’in bir de aşağıda kapağı sunulan kitabı var söz konusu sorunu derinlemesine işleyen : Mavi Uygarlık : Türkiye Denizcileşmelidir..

İlk kitap ise HEDEFTEKİ DONANMA başlığını taşıyordu..


Sevgi ve saygı ile.
17 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Jeopolitik, Savunma ve Güvenlik Perspektifinde Türk Deniz Gücü ve 21nci Yüzyıl

Dostlar,

17 Nisan 2015 günü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve
Mülkiyeliler Birliğince birlikte düzenlenen

“21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri – 2015 Bahar -II”

toplantısına katıldık. Geçtiğimiz hafta da bu bağlamda ilk Planlama Seminerine katılmıştık.

21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri 2015 Bahar I :
Kamu Yönetimi, Kamu Maliyesi, Kamu Personel Rejimi

“Sağlık Hizmetlerinde Gelinen Çıkmaz; Nasıl Planlamalı?”
başlıklı bir sunu yapmıştık. (yakl. 12 dk.)

Yine aynı yerde, şimdi olduğu gibi, Sayın Prof. Bilsay Kuruç öncülüğünde yapılan
Planlama Seminerinde

“Sağlık, Sosyal Güvenlik, İstihdam ve Eğitim Bağlamında Bunaltan
Dış Güdümlü Planlama”
 başlıklı sözel sunumumuz olmuştu (30 dk.)

Bu gün dinleyici idik.. Konu teknik idi ve bizim uzmanlık alanımız dışındaydı :

“21. Yüzyılda Denizcilik Gücü ve Türkiye”
ana başlıktı. Bu başlık altında ilk oturumda söz alan E. Amiral Cem Gürdeniz,

portresi_Deniz_Kuvvetleri_neden _hedefte

– “Jeopolitik, Savunma ve Güvenlik Perspektifinde Türk Deniz Gücü ve 21nci Yüzyıl” başlıklı bir sunum yaptı. 69 yansıdan oluşan coşkulu sunum
çok öğretici ve düşündürücü idi. Türkiye Denizcilik alanında apaçık ileri derecede engellenmişti.
Türkiye “Denizcileşmeli” idi. Amiral Gürdeniz,
tüm yansılarını mavi deniz arka fonu üzerinde oluşturmuştu..

Bu başarılı sunumu, –kendilerinin izni ile- siz site okurlarımız ile paylaşmak istiyoruz..

Jeopolitik_Savunma_ve_Guvenlik_Perspektifinde_Turk_Deniz_Gucu_ve_21._Yuzyil_Cem_Gurdeniz

Amiral Gürdeniz, özellikle şu temaya vurgu yapıyor :

Sevgi ve saygı ile.
17 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com