Etiket arşivi: alevi-sünni kanlı kavgalarını kışkırtma

Bin Yıllık Ulusal Birliğimizi Yıkabilecekler mi?

Dostlar,

AD Önceki Genel Başkanlarından, seçkin Toplumbilimci (Sosyolog) Sayın Prof. Dr. Özer Ozankaya‘dan (kendisi de bu yazısında söz ettiği pek çok aydın gibi Diyarbakırlı’dır) çok öğretici bir makale daha paylaşalım.

    Özellikle CHP’den rica :

Şu BOP rezaletini artık halka bir güzel anlatın..
Ama önce CHP kendini tam anlamıyla bu tuzaktan kurtarsın..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 21.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

Bin Yıllık Yurdumuzu,
Bin Yıllık Ulusal Birliğimizi Yıkabilecekler mi?

Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA
(Toplumbilimci)

SÖMÜRGECİ BOP, MAŞASI PKK VE
ORTAÇAĞCIL, ÇIKARCI, AÇIK-ÖRTÜLÜ İŞBİRLİKÇİLERİ,
BİN YILLIK YURDUMUZU, BİN YILLIK ULUSAL BİRLİĞİMİZİ YIKABİLECEKLER Mİ?

“Bir ülke ki, camisinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar mânâsını namazdaki duanın;
Bir ülke ki, minberinde Türkçe Kur’an okunur
Büyük, küçük herkes anlar buyruğunu Huda’nın,
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.”

diyerek, İslamda ortaçağ karanlığından çıkmanın yolunu gösterirken, aynı zamanda her kesimiyle tüm Türk ulusunun Anadolu’daki binlerce yıllık kucaklaşmışlığını bilimsel temellere dayandırmayı amaçlayan ünlü Türk toplumbilimcisi Ziya Gökalp, nerede doğup yetişti?

Bir Türk kenti olan Diyarbakır’da!

“Yaş otuzbeş, yolun yarısı eder,
Dante gibi ortasındayız ömrün;
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.”

felsefi derinlikli şiiriyle yine tüm ulusumuzu birleştiren ve öğünç kaynağımız olan Cahit Sıtkı Tarancı, şu güzel Türk yurdunun hangi seçkin yöresinde doğup yetişti?

Bir Türk kenti olan Diyarbakır’da!

Ünlü Marifetname‘sinde “insanın da evrim sonucu ortaya çıkan bir canlı türü olduğunu” Darwin doğmadan 50 yıl önce (1756’da!) yazan ve her kesimiyle Türk ulusunun “Hazret” nitelemesiyle andığı İbrahim Hakkı Efendi nerede yetişti, yapıtını yazdı ve gözlemevini kurdu?

Türk kültür bölgesinin seçkin bir merkezi olan Siirt Ve Erzurum çevrimindeki Tillo’da!

Bülbül gibi sesiyle okuduğu türkülerle bütün Türkiye halkını kucaklaştıran Celal Güzelses hangi ilimizin seçkin sanatçısıdır ve tüm ulustaşları bugün de en güzel duygularla, en içten sevgilerle kolkola, yürek yüreğe birleştirecek biçimde okuduğu Türküler, hangi ilimizin yüzlerce yıldan süzülerek gelen türküleridir?

Diyarbakır’ın!

Selçuklu Türklerinin ünlü kolu Artukoğulları, bugün de ayakta duran seçkin uygarlık yapıtları ile hangi illerimizi bin yıldanberi bir Türk diyarı kılmıştı?

En büyük ölçüde Mardin ve Diyarbakır’ı!

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in soyadı, tıpkı Akkoyunlu’lar, Karakoyunlu’lar, Karakeçililer.. gibi Diyarbakır ve yöresinde yer almış ünlü Baydemir boyunun da adı değil midir?

Adıyaman’da yerleşen Dülkadir Beyliği’nin, Yozgat Bozok Beyliği’ninkiyle tıpkı olan Ceza Kanunnamesi, Osmanlı’nın Tanzimat Düzeltimlerine değin uyguladığı Ceza Kanunnamasi’nin nerdeyse tümüne kaynak olmuş değil midir?

Bunlara Van’dan, Ahlat’tan, Bitlis’ten, Urfa’dan, Muş’tan … daha nice seçkin örnekler eklenebilir!

Bağnazlık ve çıkarcılıkla gözü ve vicdanı kararmış gerici ve çıkarcı siyasetçiler (iktidar ve muhalefettekileriyle birlikte!), ortaçağ artığı demokrasi-karşıtı örgütlenmeler, PKK eşkıya (=terör) örgütünü sopa gibi kullanan, bunu kolaylaştırmak üzere alevi-sünni kanlı kavgalarını kışkırtmayı bile içeren BOP sömürgeciliğinin güdümü altına girmiş, “ABD/AB ne isterse yapabilir” diyen bir teslimiyetçilik içinde, 76 milyonun kardeşliğinin şu temellerini yüksek sesle haykıramamakta, ulusu yıkıcı sömürgeci saldırılar karşısında habersiz, hazırlıksız, direnmesiz bırakmaktadırlar.

Oysa onlara daha önce de sorduğum bir soru var?

Onu burada yineleyeceğim:

“Sömürgeciler ve maşaları, yüce Türk ulusluğu bütünlüğünden ayırmak istedikleri hangi parçaya, hangi ideali verebilirler ki, onları yeni bir toplum olarak yaratabilsinler?”

Türk yurdunun parçalanıp ulusal birliğinin yıkılması ise, Türkü, Kürdü, Arabı, Zazası, Süryanisi, … ile hiçbir kesime, Arap ülkelerindeki gibi kin ve nefretle birbirinin kanını akıtmaktan ve böylece bir daha en az yüz yıl boyunca ne demokrasiye, ne barış ve maddi gönence ulaşamayacak bir derbederliğe sürüklenmekten, sömürgecinin boyunduruğu altında namus ve can güvenliğini bile yitirmekten başka sonuç veremez.

Özellikle Cumhuriyet’i kuran partinin yöneticileri,

    partiyi BOP etkisinden tam anlamıyla kurtararak

, BOP’un ulusal ve uluslararası düzeydeki insanlık ve uygarlık dışı karakterini, Arap ülkelerindeki yürek kanatıcı örnekleri de hep kamuoyunun bilgisinde tutarak tüm ulusa anlatmayı artık bir an bile ertelememelidirler.

Ama aynı zamanda yurdumuzun her yanını çağdaş uygarlığın bilim, sanat, hukuk, yönetim, teknoloji, … alanlarında en ileri düzeye ulaştırmayı amaçlayan, demokratik planlamaya ve kamusal-özel sektör işbirliğine dayalı bir kalkınma seferberliğini, Cumhuriyet’in 1950’den sonra yarım bıraktırılan “EKONOMİK ULUSAL ANDI” olarak tüm ulusumuza söz vermelidirler.

Türkiye Cumhuriyeti ulusal birlik ve dayanışmanın, yurt bütünlüğü ve güvenliğinin başta gelen gereğinin bu olduğu bilinci üzerine kurulmuştu.

Cumhuriyetimizin kurucusu, tüm uygar insanlığa önderlik edecek düşünsel güçte olduğu her gün yeniden ve daha açıkça görülen Atatürk’ün şu uyarısı, Tüm ulusumuzun beyninde ve yüreğinde durmadan dalgalandırılmalıdır:

“İNSANLARI MUTLU EDECEĞİM DİYE ONLARI BİRBİRİNİN GIRTLAĞINA
SALDIRTMAK, SON DERECE İNSNALIK-DIŞI VE ÜZÜNTÜ VERİCİ BİR YOLDUR.
İNSANLARI MUTLU EDECEK TEK YOL, ONLARI BİRBİRİNE YAKLAŞTIRACAK,
ONLARI BİRİBİRİNE SEVDİRECEK DAVRANIŞ VE YOLDUR.
BÜTÜN İNSANLIĞIN MUTLULUĞU, BU YOLDA ÇALIŞACAK OLANLARIN SAYISININ
ARTMASIYLA OLACAKTIR.”