Etiket arşivi: AKP – RTE’nin ölümlerden sorumlu olduğunu haykırın sabah akşam..

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ndan Açıklamalar ve Düşündürdükleri…

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ndan Açıklamalar ve Düşündürdükleri…

Kılıçdaroğlu: AKP Başkanlık İçin HDP Çevreleri ile Temasta

Dostlar.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun aşağıdaki aşağıdaki açıklamaları basında yer aldı..
(http://www.haberler.com/kilicdaroglu-akp-hdp-pazarlik-yapiyor-8060922-haberi, 14.01.2016)
Onları değerlendirmek istiyoruz..

*****

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, akademisyenleri hedef gösteren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın tavrını, “Almanya’da ‘Führer’e doğru’ diye bir kavram vardır. Bu kavramı ‘Erdoğan’a doğru’ diye tanımlayabiliriz. Erdoğan ne diyorsa hâkim, savcı ona göre kararını verecek, sanatçı ona göre eserini yazacak” sözleriyle eleştirdi.

Bize ne düşündürdü      ?

Erdoğan’ın davranışlarındaki üslup ne yazık ki agressif ve suçlayıcı.
Hatta ayrıştırıcı ve toplumu kutuplaştırıcı.. “Bunlaaarrr…. onlaaaarr…” biçiminde başlayan” tümceler hiç kimseye yakışmadığı gibi, Devletin başı ve toplumun birliğinden Anayasal olarak sorumlu, bunun için yemin etmiş biri olarak bu makamlarda oturanların hiç kullanmaması, özellikle kaçınması gereken söylemler. Ancak Tayyip bey kamuoyu önünde “Öfke de bir hitabet sanatıdır..” tümcesini kurarak tarzını savunmuştur. Bir anlamda denetleyemediği öfkesinin ürünü demeçlerini de kendince meşrulaştırmaya çabalamış ve bu tarzı bilerek ve isteyerek kullandığını açıklamıştır. Ancak bu seçimi, doğru – yanlış bir yana; terbiyeli – nezaketli olmalı ve asla kimsenin kişilik haklarına saldırı niteliği taşımamalıdır. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur, Cumhurbaşkanının da! Devlet Başkanı RTE olmuş olmamış, hiçbir şey değişmez, değişmemesi gerekir çünkü hukukun evrensel kabul gören temel ilkeleri arasında YASA ÖNÜNDE EŞİTLİK de vardır ve bu kural bizim Anayasamızda yer bulmuştuR (m. 10). Bu bakımdan, RTE’nin 1158 dolayındaki Aydın’ın açıklamasına tepkisi kendi düşünce özgürlüğüdür.
O Aydınların da olduğu gibi!
Şiddet içermeden, zora çağrı yapmadan, temel insan hak ve özgürlüklerine ters düşmeyen her tür görüş ve düşünce demokratik toplumlarda açıklanabilmelidir. Düşünce özgürlüğü de demokrasinin üstün değerlerinden biridir ve aynı kapsamdadır; neredeyse 2 bin yıldır, Romalılardan bu yana JUS COGENS‘tir (hukukun evrensel kabul gören temel ilkeleri). Düşünce özgürlüğü, düşüncelerin ancak açıklanması ile kullanılabileceğinden, bu hak, yukarıdaki kapsamda mutlaka kullanılmalıdır. İçeriğinden bağımsız olarak, RTE’nin açıklamaya saygılı olması ve eleştirisini suç işlemeden yapması, topluma bu bağlamda da örnek olması gerekir. Tayyip bey bize göre 1158 Aydın’ın kişilik haklarına saldırmış ve hakaret etmiş, onları küçük düşürmeye – suçlu ilan etmeye, kamuoyunun gözünden düşürmeye çalışmıştır. Bu eylemlerin Ceza yasamızda suç olarak net tanımları vardır ve söz konusu kişiler kişilik haklarının ihlali nedeniyle RTE hakkında ceza ve tazminat davası açma hakkına sahiptirler. Burada Cumhurbaşkanlığı dokunulmazlığının geçerli olmayacağı görüşü baskındır. Nitekim YÖK ve kimi üniversiteler durumdan görev çıkarmışlardır. Bu tablo ülkemizi cadı avına, ABD’nin karanlık McCarthy dönemlerine sürükleyebilir; reddedilmelidir.
Başbakan Davutoğlu daha ılımlı bir söylem kullanmıştır. Akademik kimliği başka türlüsüne izin verebilir miydi acaba? Aydınların açıklamasında suç ögesi olup olmadığının soruşturulması, demokratik hukuk devletlerinde bağımsız yargının bileceği bir iştir. RTE’nin ve Başbakan’ın söylem ve eylemleri ne yazık ki Yargıyı etkilemeye hatta yönlendirmeye dönüktür ve kabul edilmesi olanaksızdır. Ne yazık ki, Yargının dava açma ve karar eylemlerinde bu etkilenme
açık olarak görülmektedir ve Bağımsız Yargı adına son derece sakıncalıdır, talihsizliktir.

Benzer bir Aydınlar Dilekçesi (şimdiki açıklama) 12 Eylül döneminde de gündeme gelmiş ve Kenan Evren sayesinde çok sayıda Aydın yargılanarak hapis yatmışlardı. AKP- RTE bir yandan 12 Eylül Anayasasından kurtulalım (!) derken bir yandan daha koyu faşist baskı içindedir!
Söz konusu açıklamaya biz ilke olarak içerik bakımından katıl(a)mıyoruz.
Ülkemiz elbette meşru savunma hakkımı kullanacaktır ancak HUKUK DEVLETİ SINIRLARI DIŞINA ASLA ÇIKMADAN!

*******
Kılıçdaroğlu dedi ki :

HDP ve AK Parti‘nin başkanlık için temas halinde olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu,
“HDP’nin çok açık ve net başkanlık sistemine karşı olduğunu açıklaması lazım. AKPkanadından HDP ile yakın temasa geçildiğini biliyoruz. Bölgesel özerklikte güvence verileceği ve başkanlık sisteminde AKP‘nin desteklenmesi gerektiği, böyle bir pazarlığın olabileceği yönünde güçlü işaretler var” dedi.

Bize ne düşündürdü      ?

Sitemizde benzer kaygılarımızı yazdık daha önce.. Perde gerisinden HDP’nin teslim alınmasına, masaya kolu – kanadı kırık oturtulmaya çalışıldığını belirttik. Bir anlamda Başkanlık – Özerklik pazarlığına AKP elini güçlendirerek girmeye çabalıyor.. görüşümüzü
ileri sürdük. Bu kanımızı ne yazık ki koruyoruz.. Nitekim AÇILIM, AKP sözcülerine göre buzdolabındadır; dize getirilmiş bir HDP, Başkanlık içeren bir Anayasa değişikliğine

daha az maliyetle “evet” demeye sürüklenmektedir.. Türkiye’nin genel olarak çok da
itiraz etmeyeceği öngörülen özerk yönetimsi..” bir oldukça “light” modele HDP – PKK
razı edilebilsin diye. Nitekim süregelen kanlı çatışmalar, toplumu “yumuşatma” dün asla
kabul edemeyeceği çözümlere taşıma – ikna etme- teslim alma – “pes sendromuna düşürme” politikalarıdır da aynı zamanda. İleride, başlangıç için tanınan bu oldukça light “özerk yönetimsi” model daha ileriye taşınabilir.. Yeter ki Kürtçü parti HDP “uslu olsun”.. Eşbaşkan Demirtaş, “seni asla başkan yaptırmayacağız” söylemini, konjonktürel gerekçelerle,
binbir yöntemle kolayca esnetebilir. Bu saklı pazarlıklar çoook çirkindir elbette.. Edep ve ahlak dışıdır.. Sanırız Nicola Machiavelli mezarından çıkıp gelse ve bunları görse idi, İl Principe adlı yüzyılların klasiğini yakar ve
“AKP – HDP; siz alâsını yazın, yazmışsınız zaten.. ” derdi!
*****

Kılıçdaroğlu dedi ki :

Kılıçdaroğlu, hafta sonu yapılacak 35. Olağan Kurultay öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu‘nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

AKADEMİSYENLERE YÖNELİK ELEŞTİRİLER

“Aydınlara, akademisyenlere yönelik sert eleştirisi, Cumhurbaşkanlığı makamı açısından çok büyük bir talihsizlik. Aydınların farklı düşüncelerine siyasetçilerin saygı göstermesi lazım. Elbette ki bu bildiri tartışılmayacak anlamına gelmemeli. Görüşülebilir, tartışılabilir. Ama günlük politik bir dilin o makam tarafından kullanılması Türkiye açısından büyük bir talihsizlik olmuştur.

12 EYLÜL SÜRECİ

12 Eylül dönemine geri dönüyoruz. Bunu artık hepimiz görüyoruz. Orada da üniversitelerden yüzlerce insanın görevlerine son verilmişti. Bunların bir kısmı çok daha sonra tekrar üniversitelerine dönebildiler. Şimdi tekrar böyle bir süreci başlatırlarsa şaşmamak lazım. Çünkü bunların derdi, farklı görüşleri dinlemek değil. ‘Kim benim görüşüme itiraz ediyorsa, onun bu ülkede yaşama, konuşma hakkı yok’ anlayışı.

“FÜHRER’E DOĞRU”

Daha büyük bir talihsizlik, konuyu atlayarak ‘bunu araştıracağız, soruşturacağız’ demiş olmasıdır. Almanya‘da ‘Führer’e doğru’ diye bir kavram vardır. Führer bir şey söyler, devletin ilgili kademeleri derhal harekete geçer. Bu kavramı ‘Erdoğan’a doğru’ diye tanımlayabiliriz. Erdoğan ne diyorsa hakim, savcı ona göre kararını verecek, sanatçı ona göre eserini yazacak. Aydınlar, O’na göre konuşacak, üniversiteler O’na göre şekillenecek. Hızla böyle bir yapı içinde gidiyoruz.

“GÜL İTİRAZ ETMELİ”

YÖK bu konuda soruşturma başlatamaz, öyle bir yetkisi yok. Üniversiteler başlatabilir. Mesela Abdullah Gül Üniversitesi, bir hocanın istifasını istemiş. Sayın Gül’ün derhal müdahale etmesi ve böyle bir olaya izin vermediğini açıklaması lazım. Adını taşıyan bir üniversite kendi adına gölge düşürmemeli. Buna açıkça karşı çıktığını kamuoyuna açıklamalı. Barışın cezalandırıldığı bir ülke olabilir mi?
*****

Bize ne düşündürdü      ?

Büyük ölçüde yukarıda açıklamış olduk. Ancak Abdullah Gül, adı verilen Üniversite yönetiminin vasisi değildir. Bu üniversitenin yönetimine herhangi bir karışma hakkı ve yetkisi yoktur. Üniversiteler, Anayasa m. 130-132 hükümleri kapsamında, 2547 sayılı yasa ile yönetilmektedir. Abdullah Gül üniversitesi, üstelik, bir Devlet üniversitesidir. Böylesi bir müdahale kapısı açmak, iyi niyetle de olsa, zaten güdük üniversite özerkliğine zarar verebilir. Kaldı ki, bu Anayasa maddeleri, 12 Eylül döneminin düzenlemesidir ve 17-18 kezde 113 kez madde değişikliği gören 82 Anayasasında hiç ellenmemişlerdir. AKP bu sayede tüm yüksek öğrenim kurumlarını – sistematiğini fütursuzca ele geçirmiştir.
*****

Kılıçdaroğlu dedi ki :

DARBE YASALARI

Olay, yalnızca anayasa penceresinden bakmadığımızı açıkladık. Biz darbe hukukunun değişmesi gerektiğini söyledik. Anayasa da darbe hukukunun bir parçası zaten. Darbe yasalarını değiştirmeden anayasanın neyini değiştireceksiniz? ‘Basın hürdür, sansür edilemez’ yeni anayasada ne yazacağız? Aynı şeyi yazacağız. Peki basın hür müdür? Hayır. Sansür ediliyor mu? Ediliyor. Peki nedir bunu yapan? Yürürlükteki darbe yasaları. Bu hükümet döneminde de darbe yasaları tahkim edildi. Biz onların değişmesini istiyoruz. Getirsinler hepsini değiştirip bu ülkeye birinci sınıf demokrasi getirelim.

Bize ne düşündürdü      ?

O zaman CHP Anayasa pazarlığı masasından derhal kalmalıdır!
Önce yasa, KHK, tüzük, yönetmelik, Bakanlar Kurulu Kararları.. gibi metinlerde yer alan ve 
demokratik hukuk devletine yaraşmayan içerikler ayıklanmalıdır. Başta Siyasal Partiler Yasası olmak üzere.. Seçim Yasasındaki % 10 baraj olmak üzere… Bunlar TBMM’de, Hükümette, Bakanlıklarda yapılıp bitsin, sonra oturup bakalım Anayasa değişikliği olarak ne gerekiyor diye.. İlk 4 madde ve bağlantılı sistematiği koruyan maddelere dokunmamak üzere..
Sanırız pek bir şey kalmayacak geride. YÖK sistemi bile, Anayasadaki maddelere karşın,
yasal düzenleme ile büyük ölçüde özerk kılınabilir. Örn. Üniversiteler Rektörünü seçer, YÖK CB’na yollar, O da biçimsel olarak atar.. Fakültelere tüzel kişilik yasa ile verilir, Anayasa ile değil.. (AY md. 123/2).. Önce ülkenin ikliminin değiştirilmesi gerek. En katı yasalar bile demokrat ruhlu – kişilikli yönetimler elinde sorun yaratmayabilirken; en demokratik yasalar bile despot kafalar elinde ülkeye ve insanına karabasan (kabus) olabilir.. Günümüzün Türkiye’sinde olduğu gibi.. 

*****
Kılıçdaroğlu dedi ki :

“GİDİP GEZSİNLER”

Başkanlık konusunu tartışma konusu bile yapmayacağız. Geçen dönem de yapmadık.
Dünya diktatörlerden çok çekti, hâlâ çekiyoruz. Türkiye de daha fazla yük taşımamalı.
Biz bunu tartıştırmayacağız, gitsinler gezsinler. Biz, güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunacağız. 200 yıllık bir deneyimimiz var. Aksıyor mu? Evet aksıyor. Nasıl aksıyor?
12 Eylül döneminde çıkan yasalar yüzünden aksıyor. Örneğin siz bir yasa çıkarmışsınız,
Siyasi Partiler Yasası, genel başkan oturup milletvekillerini tek tek yazıyor. Bu nedir? ‘Eğer milletvekili genel başkanın söylediğinin aksine bir görüş beyan edilirse üstü çizilir’ diyor. Yasama organı, yürütmenin arka bahçesine dönüşmüş oluyor. Gelin bunu değiştirelim.
Bunu Davutoğlu’na bu örnekle anlattım. &10 seçim barajı aynı biçimde değişmesi gerek.
*****
Bize ne düşündürdü      ?

Yukarıda da yazdık.. Önce yasa, KHK, TBMM İçtüzüğü, Tüzükler, Yönetmelikler, Bakanlar Kurulu Kararları… gibi..
Bunlardan başlayın demokratikleştirmeye ..
AKP önce buna EVET desin..
Sonra geriye Anayasa değişiklikleri kalır..
O zaman salt BAŞKANLIK oyuncağı kalır AKP – RTE’nin elinde..
Onu da MASAYA OTURMAYARAK engellersiniz..
Ama önce ANAYASA denirse, AKP istediğini yapar, yasalar vd. öylece kalır ve
Türkiye AKP – RTE karanlığına boğulur..

Oyuna gelmeyin!
*****
Kılıçdaroğlu dedi ki :

“14 KARAKTERSİZ ÇIKACAĞINI SANMIYORUM”

Başkanlık sistemine destek için 14 karaktersiz çıkacağını zannetmiyorum.

HDP NET OLSUN”

HDP‘nin çok açık ve net başkanlık sistemine karşı olduğunu açıklaması lazım. AKPkanadından HDP‘nin belli çevreleriyle Başkanlık sistemi için yakın temasa geçildiğini biliyoruz. (Neyin karşılığında sorusu üzerine) Hepimiz üç aşağı beş yukarı tahmin ediyoruz. Bölgesel özerklik konusunda güvence verileceği ve başkanlık sisteminde bu bağlamda AKP‘nin desteklenmesi gerektiği, böyle bir pazarlığın olabileceği yönünde güçlü işaretler var.
*****
Bize ne düşündürdü      ?

Söylemeyle olmuyor Sayın Kılıçdaroğlu.. HDP kıskaçta.. AKP’nin büyük oyunu görmüyor musunuz?? Yarın alır bir parça özerkliği, verir Başkanlığı..

Anayasa masasından kalkın!
Önce yasalar ve alt hukuk metinleri demokratikleştirilsin..
Sonra gerek kalırsa Anayasa..

Hem seçkin Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Süheyl Batum’u neden partiden attınız??
Mahkemeyi kazanıp geri döndü.. Neden özür dileyip yeniden aday yapmadınız?
Başkaları da var böyle harcadığınız ulusalcılar..
Yazık değimi bu ülkeye – halka ve CHP’ye??
Bu insanları geri çağırın Partiye..
Bu zor dönemde etkin görevler verin. 
Vekil olmasalar bile PM’ye, MYK’ye girmelerin engel yok..
İyiniyetle yakın danışmanınız yapın..
İçtenliğinizi kanıtlayın, size dönük bu bağlamda ağır eleştirileri boşa çıkarın..
*****

Kılıçdaroğlu dedi ki :

SALDIRGANA BİYOMETRİK KİMLİK Mİ VERİLDİ?

(Sultanahmet saldırganı) Bu kadar kısa sürede failin belirlenmesini hükümet kamuoyuna açıklamalıdır. Hangi bulgulardan yola çıkarak bu kadar kısa süre içerisinde açıklandı? Acaba o Suriyeliye biyometrik kimlik mi verilmişti daha önce? MİT tümüyle itibar kaybetmiştir. Başındaki kişi bir siyasal partinin temsilcisi konumundadır. Millilik niteliğini büyük ölçüde yitirmiştir MİT. Başındaki kişi değişmedikçe, oraya sarayın çıkarlarını değil,Türkiye‘nin çıkarlarını savunan, koruyan bir kişi gelmedikçe millilik vasfı her zaman tartışılır. MİT‘in bir grubu kaçak sarayla işbirliği halinde çalışıyor. Asıl vahim olan bu. Ben bunu Hitler‘in Gestaposu’na benzetiyorum. Onlar da doğrudan Hitler‘e hizmet eder, onun taleplerini yerine getirirdi.

“İHANET OLUR”

Bakan, ‘milli menfaatlerde partiler bir araya gelmeli’ diyor. Haklı. Ama, Suriye, Mısır, Irak politikaları bizim milli menfaatlerimize uygun politikalar değil. Biz kendi ülkemizin ulusal çıkarlarına açıkça aykırı olan bir politikayı milli politika diye, desteklersek kendi ülkemize ihanet etmiş oluruz. En basit örneği Ortadoğu terörünü Türkiye‘ye getirdiniz. Bu politikaların bedelini vatandaş ödüyor. Bıraktık Türkiye‘yi şimdi turistler ödüyor. Bunun milli menfaatle bir ilgisi yok. Dışişleri Bakanı önce milli menfaat nedir, ne değildir ona bakmalı.”Kurultayın ana mesajı: Kurultayda ana mesaj demokrasi üzerine olacak. Çünkü bugün toplumun her kesiminin ortak talebi demokrasi ve özgürlükler. Türkiye baskıcı bir anlayışla yönetiliyor. Türkiye‘nin bu girdaptan çıkması lazım.

TÜZÜK KURULTAYI

Kurultaydan hemen sonra bir tüzük kurultayı gerçekleştireceğiz. O da kısa süre içinde olacak. Orada önemli değişiklikler yapacağız. Hem partiye dinamizm katmak, hem partinin iç yapısıyla ilgili ortaya çıkan sorunları daha objektif kurallara bağlayarak çözümlemek adına ciddi değişiklikler yapmayı düşünüyoruz. Onu yine parti kendi içinde tartışacak. Gençlerin ve kadınların partiye daha fazla ilgi göstermeleri için değişiklikler yapacağız. Örgütlenme yapısına ilişkin çalışmaları kurultaydan hemen sonra tüzük kurultayını beklemeden yapacağız.

3 DEĞİŞİKLİK

Üç maddelik değişikliği bu kurultayda getiriyoruz. Birincisi kontenjan düzenlemesi olacak. İkincisi, 17 kişilik bir MYK‘miz var. Bunun tamamını Genel Başkan kullanmayabilir.
Bazı görevleri birleştirebilir diye bir tüzük değişikliğimiz var. Parti Meclisi ile ilgili düzenleme ise daha sonra. Bu konuda farklı görüşler var. Üçüncü olarak YSK‘nin aldığı bir karar vardı, önseçimden gelenlerin, tekrar bir kez daha önseçime girmemeleriyle ilgili. Onu da tüzük maddesi haline getireceğiz. Ardından tüzük kurultayında örgütlere ağırlık vereceğiz.

“LİSTELERE DELEGE KARAR VERİR”

Blok liste, çarşaf listesinde kararı delegeler verecek, gelecek teklif olursa oylanır, hangisine karar verilirse ona uyulur. Benim özel bir tercihim yok.

“KENDİSİ VARSA CHP SOLDA”

Değişimi aslında kişilere indirgemekten çok, düşünsel olarak söylemlerde gerçekleştirmek gerekiyor. Kişilere indirgediğiniz zaman farklı bir şey ortaya çıkıyor. Bazıları diyor ya ‘CHP sağa kaydı’ diye; eğer kendisi yer alırsa CHP solda, yer almazsa sağa kaymış oluyor. Bu söylem tarzından da özenle kaçınmak lazım.
*****
Bize ne düşündürdü      ?

Son sözlere toptan yanıt…

Bu toplu insan kıyımlarının sorumlusu yanlış Suriye politikası ile doğrudan AKP- RTE’dir..
Bunu haykırıp durun..
TBMM’de genel görüşme isteyin..
Gensoru verin..
Reddedilsin.. Olsun.. Tartışmaları görelim..
TRT yayımlasın TBMM oturumlarını, bunun uğraşını verin..

Kamuoyu gerçeği görsün..
Dış politika kökten değiştirilsin..
Türkiye terör ihraç eden ülke olmasın, Suriye’nin içişlerine karışmasın.
BM’de terör suçlusu – insanlık suçu işleyen ülke olmayalım..
HAYDUT DEVLET diye dışlanıp yargılanmayalım..
Bunları anlatın..
Mitingler yapın..
TERÖRLE MÜCADELEDE NE İSTİYORLARSA VERELİM.. teslimiyetçiliğini bırakın.
Atak olun.. Siz ön alın..

AKP – RTE’nin ölümlerden sorumlu olduğunu haykırın sabah akşam..

Muhalefet olun..
Mitingler yapın..
Birleştirici olun.. Partiye katkı verebilecekleri açıkça çağırın ve etkin görevler verin..

Yeter mi..
Biz yorulduk yazmaktan…

Sevgi ve saygı ile.
14 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com