Etiket arşivi: AKP – RTE iktidarı

RUDAW TV Programımız – 9 Nisan 2021

Dostlar,

9 Nisan 2021 Cuma günü saat 15:00’te Erbil’den yayın yapan Rudaw TV’de olacağız./ OLDUK..

Rudaw TV’nin internet adresinden (www.rudaw.net/turkish) erişilerek canlı yayın izlenebilir.

(20+) Watch | Facebook
(Türkçe, 17 dakika)

https://fb.watch/4M1RfytM_r/
(Kürtçe; 15-33. dakikalar arası)

(15-33.dakikalar arası bizim konuşmamız..)
***
Konumuz salgın yine…
Türkiye son günlerde Dünya 1.si ya da 2. si olmakta nüfusuna göre günlük olgu sayıları dikkate alındığında..

Şahsım devletinin patronu (CEO’su) RTE ise, salgının 1. yılında, 11 Mart 2021’de salgın yönetiminde destan yazdıklarını (!!!!????) açıklamıştı.

Doğru söylemediğini O da bal gibi biliyordu.

Biz de O’nun doğru söylemediğini biliyorduk.

İki taraf da gerçek durumu biliyordu.

Böylesine hazin – acınacak durumda iken gündem oyunları bitmiyor ve çoğunu 19 yıllık tek başına AKP = RTE iktidarının yarattığı ülkemizin gerçek sorunlarına eğilemiyoruz..

Günlük “resmi” kovit-19 ölümleri 300’e koşuyor.. Gerçek ise bunun 3 katı neredeyse!!

Bu sorunu ve çözüm önerilerimizi bir kez daha sunmaya çabalayacağız.

Bilgi ve ilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 09 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

TELE1 TV Programımız – 8 Nisan 2021

Dostlar,

8 Nisan 2021 Perşembe günü saat 14:00’te TELE1’de olacağız../ OLDUK..

İzlemek için erişke (link) aşağıda…

Bilindiği gibi Kovid-19 salgınıAKP = RTE iktidarı sönümlendiremedi.

Pek çok ülke, başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere salgını epey sınırladılar.

Ama Türkiye, 14 Ocak’tan bu yana sözde aşı da yapıyor olsa ve aşılanan erişkin nüfus 20 / 70 milyona yaklaşsa da salgını denetim altına alamadı! Tersine Avrupa’da ve Dünyada tepelere tırmandı günlük hasta sayıları. Aşağıdaki tablo gerçekten ürküntü verici..


Salgını sınırlayan – denetleyen ülkeler nasıl başarılı oldular?
Başlıca 4 kezi bulan çok katı ve uzatılan, tama yakın kapanmalar…
Toplumsal hareketliliği en aza indiren önlemler, örneğin kamusal alanda 2 ‘den çok kişinin bir araya gelmesini engellemeye varana dek.. Evlerinden 10 km’den çok uzaklaşmayı yasaklayarak. Okulları büyük ölçüde uzaktan eğitime dayalı götürmek..

Ve tüm bu sınırlamaları yaparken bağımsız bilim kurumlarının önerilerini uygulamak..

En önemlisi ise bu yaygın – kapsamlı – uzayan kapanmalarda sosyal devletin vargücüyle insanları ekonomik olarak desteklemesi.. ABD Kongresi geçen ay 1,9 trilyon Dolar gibi muazzam bir kaynağı salgın giderleri için ek olarak Biden hükümetine sağladı..
***
Türkiye’de sorun nerede?? Bulaş zincirini neden kıramıyoruz??

Tıkanan ve denetimden çıkan salgın yönetiminin ülkemizi içine sürüklediği son derece olumsuz Tabloyu değerlendireceğiz. / DEĞERLENDİRDİK..

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 08 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Bu gün paylaştğımız tweet               :

  • Salgın denetimden çıktı. 7 Nisan Dünya Sağlık gününde Türkiye nüfusuna göre Dünya 1.si oldu 54.740 olgu ile. RTE, 11 Mart’ta salgında destan yazdık demişti. Ne acı! Yeterli aşı + en az 4 hafta tam kapanma. Başka yol kalmadı. Salgın değil AKP öldürüyor, YETER ARTIK!

Bu iletiyi yinelerken / yenilerken eklediğimiz             :

  • 8 Nisan 2021: ABD 75 bin, Brezilya 91 bin, Hindistan 126 bin, Türkiye 55 bin yeni kovit-19 olgusu. Şahsım devleti Dünya 1.si! AKP=RTE ne denli övünse az. Ama madalyonun öbür yüzünde 13 ayda toplam 150 bin dolayında masum insanın ölümü var. Gerçek sorumlu kim?!?

 

 

 

 

 

Montrö Namusumuzdur, Teslim Olmayız…

Montrö Namusumuzdur, Teslim Olmayız…

Dr. Mustafa Hüsnü BOZKURT
25-26. DÖNEM CHP KONYA MİLLETVEKİLİ
Cumhuriyet, 06 Nisan 2021

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Yüzyıllardır dünyaya ve dünya ticaretine egemen olmak isteyenler su yollarını denetim altında tutmak istemişlerdir. Çanakkale ve İstanbul Boğazları da bu suyollarının en başında gelmektedir. Süveyş, Panama, Hürmüz, Cebelitarık gibi geçitleri denetim altında tutanlar dünyaya egemen oldukları gibi bu geçitlerde her zaman yapay devletçikler ya da üs noktaları oluşturmuşlardır.

Emperyal güçlerin yapay üs bölgesi oluşturamadıkları tek su yolu Çanakkale ve İstanbul Boğazlarıdır. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda işgalcilerin geçici olarak tutundukları Boğazlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük askeri ve diplomatik dehası sonucunda tek kurşun atmadan 1936 yılında Montrö ile tümüyle Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği altına girmiş, bu sayede dünyanın gözünü diktiği Boğazlarımız sayesinde Karadeniz de bir barış gölü olarak kalmıştır.

BÜYÜK SORUMSUZLUK

Boğazlarımızın stratejik önemini bilenler bu sağlam diplomasi kilidini parçalamak için sürekl, fırsat kollamışlardır. Ne acıdır ki büyük Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinde söylediği gibi harici bedhahlara” destek veren dahili bedhahlar” daima olagelmiştir.

Son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yönettiği Gazi Meclisimizin Başkanlık koltuğunda bulunan biri, büyük bir sorumsuzlukla Montrö’yü tartışmaya açmış ve “tek adam” kararıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bu antlaşmadan çekilebileceğini söyleyebilmiştir. Üstelik bu tartışma Çanakkale Zaferi’nin 106. yıldönümünü kutladığımız, kara savaşlarının başladığı günlerin yıldönümünde yaşanıyor.

Bu sorumsuz ifadelere ne yazık ki siyasal partilerimiz, üniversitelerimiz ve ilgili kurumlar, ya yeterli tepkiyi verememiş ya da yeterince güçlü bir tepki göstermemişlerdir. Bu sessiz kalış karşısında ülkemizin dış politikasında yıllarca etkin ve belirleyici rol üstlenen emekli diplomatlarımız ile Montrö’nün önemini en iyi kavrayan emekli amirallerimiz son derece sorumlu ve bilgece bir tutumla ayrı ayrı bildiriler yayımlayarak bu ülkenin sahipsiz olmadığını bir kez daha dosta düşmana göstermişlerdir.

ACI VEREN DÖNGÜ

Bu bildiriler gerekli etkiyi yaratmış ve Montrö’yü sorumsuzca tartışanlar paniğe kapılarak her zamanki “darbe”, “vesayet” söylemleri ile hukuk dışı saldırıya geçerek bildiri yayımlayan emekli amirallerimiz hakkında hızla gözaltı işlemlerine başlamışlar, ülkede yeniden bir baskı dalgası yaratmışlardır.

Emekli diplomat ve amirallerimizin ellerinde şu anda bildiriyi imzaladıkları kalemlerinden daha güçlü bir silahları yoktur. Dünyada deniz kuvvetleri kullanılarak başarıya ulaşmış bir darbe” de yoktur. Ankara’yı kuşatabilecek kruvazör ve destroyerler de daha icat edilmemiştir. Gözaltı kararlarını verenler kendi korkularınca kuşatılmışlardır.

Daha dün denecek bir tarihte Karadeniz’de başlatılan Turuncu Devrimlere destek vermek için ABD donanmasının Boğazlardan geçişine izin vermeyen amirallerimizin “Balyoz”, “Kafes”, “Amirallere suikast” gibi kumpas davalarıyla nasıl tutuklanıp ağır cezalara çarptırıldıklarını unutmadık. Ne acıdır ki bugün Boğazlarımıza sahip çıkanlar da yine aynı amirallerimiz, hakkında gözaltı kararları verilenler de aynı amirallerimizdir.

  • Boğazlarımıza sahip çıkan amirallerimizin ve diplomatlarımızın yanındayız.

Gözaltı işlemleri ve soruşturmalara derhal son verilmeli amirallerimize ülkeye sahip çıktıkları için teşekkür edilmelidir.

Montrö Antlaşması namusumuzdur. Teslim olmayız, olmayacağız…
===================================
Dostlar,

Biz de, değerli meslektaşımız (hekim) Sayın Dr. Mustafa Hüsnü Bozkurt’un yukarıdaki yazısına aynen katılıyoruz.. Dün yayınladığımız aşağıdaki açıklama ile destek veriyoruz.

Bu açıklamamız, değişik sosyal medya hesaplarında, web sitemizde…. 1 milyon dolayında okundu ve paylaşıldı, halen paylaşılmakta.. Bir manifesto oldu adeta..

Tüm Türkiye’yi, başta AKP = RTE iktidarını;

  • sağduyu ve serinkanlılığa,
  • demokratik hoşgörüye,
  • HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE ve
  • erdemlerin erdemi ADALET DUYGUSUNA bağlı, saygılı ve sadık kalmaya çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 06 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

103 Emekli Amiralimiz Haklıdır, Açıklamaları Bütünüyle Meşrudur

103 Emekli Amiralimiz Haklıdır, Açıklamaları Bütünüyle Meşrudur

Ülkemizin yaşamsal hak ve çıkarlarına sahip çıkan, Atatürk devrim ve ilkelerini savunan 103 emekli amiralimiz, kahraman Deniz Aslanlarının çocukları – torunlarıdır.

Yaptıkları asla ve asla suç değil, tam tersine vatana ihanet suçu işleyenleri,
buna yeltenenleri uyarma tarihsel görevidir.

Üstelik bu görev Anayasa’nın başlangıç bölümünde her yurttaşa verilen
Anayasal düzeni koruma – kollama görevidir. Anayasa, Başlangıç, son tümce :

“TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının
vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

.. emanet ve tevdi olunan Anayasa ve kurduğu düzen ile savunduğu temel ulusal değerlerdir.

103 kahraman emekli amiral tam da bunu yapmışlardır ve yapmakla da yükümlüdürler
her yurttaş gibi. Bu kaçınılmaz yurttaşlık görevi bütünüyle meşrudur, hukuksaldır, elbette
316. madde dahil, TCK’nın hiçbir maddesi üzerinden suçla ilişkilendirilmesi olanağı yok – tur!

103 emekli amiralin ellerinde darbe yapacak olanak ve araçları yoktur.

Asıl sivil darbeyi AKP = RTE yapmaktadır!

Korku dağları sarmıştır ve AKP = RTE iktidarı
sineğin kanadından bile ürküye (paniğe) kapılacak ölçüde suça bulaşmıştır.
Bu 4 koldan anormal zalim tepki de gerçekte suçluların telaşından ve
kamuoyuna gözdağı verme boşuna çırpınışından başka hiçbir şey değildir..

Sevgi ve saygı ile. 05 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

====================ssalt tweet hesabımızda 680.833 okunma… 07 Nisan 2021, saat 02:03

Cumhuriyet’e demecimiz : AKP SALGINI YÖNET(e)MİYOR AMA NE YAZIK Kİ KULLANIYOR!

Cumhuriyet gazetesine demecimiz..

AKP SALGINI YÖNET(e)MİYOR AMA NE YAZIK Kİ KULLANIYOR; 1 AYDA 10 BİN KİŞİ ÖLECEK!

  • Yönetil(e)meyen ama politik olarak kullanılan bir salgın dehşeti…

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Halk Sağlığı ve Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci

AKP = RTE iktidarının salgını asla yönet(e)mediği, azgınlaşan verilerden, hasta ve ölüm sayılarından apaçık görülmekte.. Üstelik sözde turkuvaz, gerçekte kapkara tablodaki veriler epey makyajlı olsa da..

1 Mart 2011’de başlatılan 2. açılım – saçılım kumarı ile olgu (kovit-19 hastaları) sayısı adeta roketlemeye geçti ve 28 Şubat 2021’de 8424 olan günlük hasta sayısı 3 Nisan 2021 akşamı 44.756’ya fırladı, 5 kattan çok büyüdü! 28 Şubat’ta 66 olan günlük ölüm sayısı 3 Nisan akşamı 186 olarak açıklandı. Olgular 5 kat ama ölümler 3 kat (?!) arttı 5 haftada. Bunlar resmi veriler, gerçekte sayılar her zaman daha yüksektir etik olan – olmayan değişik nedenlerle..

3 Nisan 2021 akşamı havuzda 330.298 aktif hasta var. 28 Şubat’ta bu rakam 98.938 idi. 99 bin hastadan 35 günde, havuza bu sürede her gün eklenen yeni hastalardan ölenler de içinde olmak üzere 3509’u öldü.

330.298 hastanın %3’ü, yani 9909’u izleyen 4 haftada, Nisan sonuna dek ne yazık ki aramızdan ayrılacak. Bu sayıya, 3-30 Nisan arasındaki 4 haftada yeni hastalanıp ölenler de eklenecektir.
Bekleyip, acı sonuçları, önceki 5 haftada öngördüğümüz gibi yaşayacak ve yüzleşeceğiz!

Nisan sonuna dek 4 haftada beklenen 9909 ölüm rakamı daha da büyük olabilir, 4 hafta boyunca havuza her gün 40+ bin gibi muazzam bir sayı ile yeni olgu eklenir ise…

Salgın denetimden çıktı!

Ayrıca mutant tiplerin ülkemizde %75’leri aşması nedeniyle ölüm oranının artması beklenmelidir.

Bir umut, aşılanma yaygınlaşırsa Nisan içinde, ölümleri bir ölçüde frenleyebilir; aşılamanın mutant virüs bulaşlarına hala ne ölçüde etkili olduklarına bağlı olarak..

  • Öngörülen, önümüzdeki 4 hafta boyunca 9909 ölüm, günde 330’u aşkın “fiilen” ölüm demektir.

Ancak AKP iktidarı değişik yöntemlerle bunun 1/3’ünü ilan ederek halkı kandırmayı sürdürmekte. Son zamanlarda görece daha gerçekçi sayıların açıklandığı düşünülebilir. Halkı korkutarak önlemlere uyumunu artırma amaçlı olarak..

  • Halkı hastalık – ölüm korkusuyla sözde eğitmek (!) bilimsel ve insancıl mıdır??

Havuzda 330+ bin hasta biriktiğini, 15 aylık dünya verilerine göre hastalığa yakalanan her yüz insandan 3’ünün öldüğünün verili bir gerçek durumuna geldiğini biliyoruz. Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı / RTE iktidarı %1,1 oranında ölüm açıklıyor; gerçeğin 3’te 1’ini!

Dolayısıyla, Nisan boyunca her gün kaç yeni hasta yakalanacağı olgusu bir yana, halen PCR testi (+) 330.298 hastamızın %3’ünü, her gün ortalama 330 kurban vererek acı acı yaşayacağız. 1/3’ü resmen ilan edilirse, Nisan boyunca her gün resmen ortalama 110 vefat göreceğiz. Buna, azgınlaşan salgın nedeniyle her gün havuza katılan 40 bini aşkın yeni hastadan da ölenler ne yazık ki eklenecek.

Bu KIRIM SEYREDİLEBİLİR Mİ??

Son 4 günün nominal olgu sayıları bakımından Türkiye Avrupa’da 1. ya da 2. dir!
Nüfus orantılı olarak bakıldığında da son 4 günde Türkiye Dünya 1. si ya da 2. sidir!

“ŞAHSIM DEVLETİ” Reisi Erdoğan, salgınla savaşımda “destan yazdıklarını” (!!??) bile açıklayabildi salgının 1. yılı 11 mart 2021’de ne yazık ki!!?? Bu nasıl destandır masum – yoksul halk “mestan” edilip kırılırken?

  • Salgının yönetilmediği ama AKP iktidarınca KULLANILDIĞI son derece nettir.

Toplumsal hareketliliği azaltmak, toplantıları, mitingleri, gösterileri… frenlemek için Pandemi,
altın bir anahtar (!) olarak TEK ADAM rejimince kullanılmaktadır. Muhalefeti bastırmak için!

Bu ağır koşullarda Türkiye, Nisan ayı boyunca her gün en az 330+ gerçek, 110+ açıklanan ölüm gerçekliğine nasıl katlanacaktır?

Bu bir kırımdır ve çirkin – karanlık – insanlık dışı siyaset uğruna asla katlanılamaz!

Kritik bir sorumuz var iktidara :

  • Siz salgını yönet(E)miyor, AMA kulanıyorsunuz;
  • ÖRTÜK GÜNDEMİNİZ NEDİR??

Tüm Türkiye’ye de bir kritik sorumuz var :

  • Türkiye işgal altında mıdır; eğer öyle olsa idi, bu salgın bundan daha kötü yönetilebilir miydi??

İktidarın “denetimli karmaşa” (kontrollü kaos) çemberini hep birlikte kırmak zorundayız.

Muhalefet ortak ve atak davranmalı ve

Türkiye MUT – LA – KA 4 HAFTA SÜRELİ TAM KAPANMAYA gitmelidir.

Bu sürede sosyal devlet yükümlülükleri tartışmasız yerine getirilmeli ve aşılama da olağanüstü bir seferberlik anlayışı ile sürdürülmelidir.

  • Halk, iktidara karşın, YAŞAM HAKKINI KORUMAYA çabalamalıdır..

    Başka çare kalmamıştır. 05.04.2021

Cumhuriyet’e demecimiz 5.4.21

(pdf, 5 Nisan 2021, sayfa 3)

4 NİSAN 1953.. DUMLUPINAR DENİZALTISININ BATMASI VE 81 DENİZ ASLANININ ŞEHİT OLMASI..

4 NİSAN 1953.. DUMLUPINAR DEBİZALTISININ BATMASI VE 81 DENİZ ASLANININ ŞEHİT OLMASI..


(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Bu gece saat 02:10’da hala uyanıksanız 4 Nisan 1953 günü saat 02:10’da batan D-6 borda numaralı TCG DUMLUPINAR denizaltı gemimizde şehit olan 81 vatan evladını kalbinizden geçirin.

Sigara içiyorsanız bir ataş alıp yakın. Ya da şu türküyü söyleyin;

Ah bir ataş ver.

NEDEN Mİ?

Bu yaşanmış öykü; ölüme giderken bile morallerinden hiçbir şey yitirmeyen,

  • “Biz ölsek de VATAN SAĞOLSUN”

diyebilen Deniz Aslanlarının öyküsüdür …

68 yıl önce…

4 Nisan 1953, saat: 02.15…

Yer: Çanakkale Boğazı…

Naraburnu açıkları…

Uzun ve yorgun bir seferden dönen Dumlupınar denizaltısı, Naraburnu açıklarında İsveç bandıralı Naboland şilebiyle çarpıştı.

Sessiz, soğuk ve karanlıktı gece.

Dumlupınar denizaltısı başından aldığı şiddetli darbeyle birkaç saniye içinde sulara gömüldü.

Gemideki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bölümündeki torpido dairesine sığındı.

Mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamandırasıyla denizaltıyla temas kuruldu.

Sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu.

Bu arada oksijeni idareli kullanmaları için aşağıdakilere gerekmedikçe konuşmamaları, şarkı-türkü söylememeleri, sigara içmemeleri söylendi.

Ancak, saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda, karanlıkta bekleyen 22 kişiye her şey yine aynı sözcüklerle anlatıldı:

“Konuşabilirler, türkü söyleyebilirler, hatta cigara bile içebilirlerdi…”

Çünkü batan denizaltının kurtarılma umudu tükenmişti, içindeki 22 kişiyle birlikte sonsuza dek derin sularda kalacaktı.

O günlü teknoloji ve vinçlerin gücü yetmemişti denizaltıyı kaldırmaya.

Zaten artık batan denizaltıda oksijen de bitmek üzereydi.

Şamandıradaki telefon hattının öbür ucundan tüm Türkiye, denizaltında tevekkülle ölüme yatmanın hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi:

“Ah bir ataş ver, cigaramı yakayım,
Sen salın gel ben boyuna bakayım

Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği…
Yanık olur anaların yüreği

Ah vur ataşı gavur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın

Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği…
Yanık olur anaların yüreği…”

Bu türküden sonra son sözleri şu olur 22 KAHRAMAN ASLAN’IN.

Biz ölsek de VATAN SAĞOLSUN“…

Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun.🇹🇷

Bu türküyü dinlerken artık bir kez daha iyi düşünün o 22 VATAN EVLADINI.
==================================

Dostlar,

İletiyi yollayan Köksal Özenç dostumuza şükran ile.

Ülkemizin yaşamsal hak ve çıkarlarına sahip çıkan, Atatürk devrim ve ilkelerini savunan 103 emekli amiralimiz, o kahraman Deniz Aslanlarının çocukları – torunlarıdır.

Yaptıkları asla ve asla suç değil, tam tersine vatana ihanet suçu işleyenleri, buna yeltenenleri uyarma tarihsel görevidir.

Üstelik bu görev Anayasa’nın başlangıç bölümünde her yurttaşa verilen Anayasal düzeni koruma – kollama görevidir:

Anayasa, Başlangıç, son tümce :

  • TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet
    sevgisine emanet ve tevdi olunur.

.. emanet ve tevdi olunan Anayasa ve kurduğu düzen ile savunduğu temel ulusal değerlerdir.

102 kahraman emekli amiral tam da bunu yapmışlardır ve yapmakla da yükümlüdürler her yurttaş gibi. Bu kaçınılmaz yurttaşlık görevi bütünüyle meşrudur, hukuksaldır, elbette 316. madde dahil, TCK’nın hiçbir maddesi üzerinden suçla ilintirilmesi olanağı yok – tur!

103 emekli amiralin ellerinde darbe yapacak olanak ve araçları yoktur.

  • Asıl sivil darbeyi AKP = RTE yapmaktadır.

Korku dağları sarmıştır ve AKP = RTE iktidarı sineğin kanadından bile ürküye (paniğe) kapılacak ölçüde suça bulaşmıştır. Bu  4 koldan anormal zalim tepki de gerçekte suçluların telaşından ve kamuoyuna gözdağı verme boşuna çırpınışından başka hiçbir şey değildir..

Sevgi ve saygı ile. 05 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

TELE1 TV Konuşmamız – 2 Nisan 2021

Dostlar,

2 Nisan 2021 Cuma günü gece 23:00’te TELE1’e konuk olduk.
Sn. Merdan YANARDAĞ‘ın yönettiği 5. Boyut programına saat 23:00’te katıldık 45 dakika boyunca.

AKP = RTE iktidarının salgını asla yönetemediği, azgınlaşan verilerden, hasta ve ölüm sayılarından apaçık görülmekte.. Üstelik sözde turkuvaz, gerçekte kapkara tablodaki veriler epey makyajlı olsa da..

Kritik bir sorumuz oldu iktidara :

  • Siz salgını yönetmiyor, kulanıyorsunuz; ÖRTÜK GÜNDEMİNİZ NEDİR??

Tüm Türkiye’ye de bir kritik sorumuz oldu :

  • Türkiye işgal altında mıdır; eğer öyle olsa idi, bu salgın bundan daha kötü yönetilebilir miydi??

Lütfen izleyiniz, paylaşınız, iktidarın “denetimli karmaşa” (kontrollü kaos) çemberini kıralım!

(255) İktidar Türkiye’yi nereye sürüklüyor? 5. BOYUT (2 NİSAN 2021) – YouTube
(1:43 – 2:27 saatleri arasındaki bölüm bizim konuşmamız..)

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

KARANTİNA TV Programımız – 18 Mart 2021

Dostlar,

Bu gün, 18 Mart 2021 Perşembe günü akşam saat 20:00’de, Sn. Recai Aksu ile ÖNCE İNSAN programında Karantina TV’de olacağız../ OLDUK.

Bu gün, ayrıca 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Utkusu‘nun 106. yılı..
Coşkulu, umutlu ve onurluyuz..
Bu görkemli Utku’nun yaratıcı önderi hiç kuşku yok ki Yarbay Mustafa Kemal..
Tarihin akışını değiştiren dahi komutan..
Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu..
O’nunla birlikte bu utkuyu yaratan tüm dava ve silah arkadaşlarına, şehitlerimize, merhum gazilerimize, utkuya emeği geçen kurda – kuşa… şükran ve minnetimiz sonsuz..
***
Öte yandan kovit-19 salgını ülkemizde neredeyse 3. dalgasını sürdürmekte.
AKP = RTE iktidarı salgını asla bilimsel – yetkin yönetmiyor, yönetemiyor.
Masum insanlarımız, çoğu önlenebilecek iken bu hastalığa kurban veriliyor.

Bu sorun ülkenin 1 sayılı gündemi olmalı. Ama anlaşılmaz biçimde AKP = RTE gündem oyunlarına başvuruyor. Anayasa değişikliği, insan hakları sözde reformu, HDP’ye kapatma davası… gibi..

  • Oysa salgın denetimden çıkma riski taşıyor!

Aşı yok, mutasyonlar çok yaygın ve kritik..
Yoksulluk, işsizlik, borçlar… finansman yetersizliği..
AKP = RTE‘nin yarattığı ağır sorunlar, salgınla başetmeyi de son derece güçleştirmekte.
Muhalefet yeterine etkin olamıyor.
Bu derde bir deva bulmak gerek..

Karantina TV’nin sosyal medya hesaplarında canlı yayınlanan oturumu duyurmanızı, paylaşmanızı bekliyoruz. İzlemek ve paylaşmak için erişkeler (linkler) aşağıda..

https://youtu.be/fbFx72rjFV4 
https://fb.watch/4jnXnL1MJR/
https://twitter.com/karantinatv/status/1372592851092049922?s=20

İş başa düştü!

Sevgi ve saygı ile. 18 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

MÜDAHALE GECİKMEDİ

MÜDAHALE GECİKMEDİ

OĞUZ OYAN
SOL PORTAL, 20.08.2019

Bu haftaya üç belediye başkanının görevden uzaklaştırılıp yerlerine valilerin kayyım olarak atanmasıyla başladık. İkisi büyükşehir belediyesi olan bu belediyelerin tümünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olması ve tümünün de HDP’li başkanların yönetiminde olması rastlantı değil. Ama bunun yalnızca bir başlangıç olduğuna ilişkin kaygılar da yersiz olmaz.

Seçilmiş belediye başkanlarını dört ay geçmeden görevden almalar, arkasında hangi hukuksal gerekçeler icat edilirse edilsin, öncelikle siyasidir. AKP iktidarı hem genel olarak tüm muhalif siyasi hareketlere ve seçmenlerine (kendi içinden kopmaya hazırlananlar dâhil) hem de özel olarak Kürt siyasi hareketine ve seçmenlerine mesaj iletmektedir.

Genel mesaj şudur                          :
Yerel seçimleri kazandık diye havalara girmeyin ve merkezi iktidara ömür biçmeye kalkmayın; güç hâlâ bizdedir. Üstelik bu gücü keyfi ve baskıcı yöntemlerle kullanma yetkisi de bizdedir. Kimseye karşı hesap vermek mecburiyetinde değiliz. Belediye başkanları görevde kalmak ve az-buçuk icraat yapmak istiyorlarsa, bize biat etmek zorundadırlar. İktidarı protesto anlamına gelen kitlesel hareketlere (çevreci hareketler, vb.) destek vermeden önce de iki kez düşünmelidirler. Demokratik hakların kullanımı, Anayasanın değil iktidarımız çizdiği sınırlara tâbidir.

Özel mesaj şudur                           :
HDP son seçimlerde Cumhur İttifakı adaylarına karşı konumlanarak İstanbul, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerin CHP’nin yönetimine geçmesine neden olmuştur. Bunun bedelini ödemek zorundadır ve ilk bedeli elindeki üç önemli belediye üzerinden ödemiştir; arkası da gelecektir. (Kuzey Suriye’de sıcak gelişmeler bu süreci hızlandırabilecektir.)

MESAJLARIN YANSIMALARI

Genel olarak, toplumda demokratik düzeneklere, genel oy sistemine bir güvensizlik tohumunun yeniden ekildiği söylenebilir. Seçilmişlere karşı yürütülen operasyonların arkası geldikçe bu güvensizlik büyüyecektir.

AKP/RTE iktidarı, devleti ele geçirme dönemlerinde, atanmışlar (yargıçlar, askerler, bürokratlar) seçilmişlere üstün tutuluyor diyerek sözde “vesayetçi rejime” karşı mücadele yürütüyordu. Şimdi her şeyi tersine döndürdü: Hiçbir bakan, hiçbir erk sahibi yönetici seçilmiş değil; ama demokratik temsil sisteminin son kalıntısı olan belediye başkanları (giderek belediye meclis üyeleri) bugün iktidarın tam hedefinde.  Mekânsal ve toplumsal hükmetme alanlarında gedikler açıldıkça otokratik hâkimiyet tarzının alışıldık/alışılmadık tüm araçları uygulamaya konulmakta, konulacak.

Kitlelerin ve siyasi/demokratik temsilcilerinin buna yanıtı iki farklı biçimde olabilir: Ya sinecekler/ biat edecekler ya da direnecekler/mücadele edeceklerdir. Toplumu sindirmenin örgütlü kurumsal yapıları gerçekte sahnededir.

AKP türü bir İslamcı-totaliter biat partisi söz konusu olmasaydı bile, toplumu sermayenin iktidarını ve sömürü düzenini itirazsız kabullenmeye ikna etmek üzere oluşturulmuş işçi-memur sendikaları görevde olacaklardı. AKP döneminin farkı, siyaset ve sendikal alanın temsilcilerinin ideolojik yakınlığının (İmam Hatip kardeşliğinin) belirleyici bir öneme yükselmiş bulunması, eskinin ücret sendikacılığının kısmen bile sürdürülemez olmasıdır.

  • TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve MEMUR-SEN ile iktidar arasında yürütülen toplu pazarlık / toplu görüşme tiyatroları bunun güncel bir örneğidir.

Muhalefet partilerinin, buyurgan ve baskıcı bir iktidar partisi karşısında ne denli etkin muhalefet yapabildikleri / yapabilecekleri, kitleleri ne denli seferber edebilecekleri, ne denli demokratik kitle hareketlerinin arkasında durabilecekleri, boyun eğme-direnme çizgileri arasındaki yerlerini belirleyecektir. Bu yer direnme çizgisinden uzaklaştıkça 31 Mart 2019 kazanımlarını korumaktan da uzaklaşılmış olacaktır. Ne yazık ki bu konuda iyimser olamıyoruz. Kaldı ki, bugünkü çöküntü siyasetine karşı muhalefet etmek bie yeterli değildir; sistemin kendisine karşı bir seçenek geliştiremiyorsanız, neoliberal paradigmanın sınırları dışına çıkamıyorsanız, zaten geçmiş olsun.
***
HDP hareketine verilen özel mesajın kitleler üzerindeki yansımaları daha doğrudandır: Kürt siyasi hareketi için demokratik mücadelenin anlamı giderek tükenmektedir. Bunun sonucunda sandık demokrasisine inancın yok olması ve seçimlere katılımın bölgesel düzlemde iyice zayıflamasından daha kötüsü, birlikte yaşama duygusunun tükenmesi ve ayrılıkçı düşüncelerin iyice öne çıkması olacaktır.. Ortadoğu bölgesinde olağanüstü kötü dış politika yönetimiyle ve Suriye’de ABD himayesinde bir PYD/YPG devletçiğinin oluşumunun artık önlenemeyeceği gerçeğiyle birleşince bunun orta-uzun erimde ne gibi gelişmelere yol açacağını kestirmek zor değildir.

  • Sonuçta iktidar, önlemek ister göründüğünün tam tersine gelişmeleri körüklemeye devam etmektedir.

KİMİ HUKUKSAL SORUNLAR

Seçilmiş belediye başkanlarını “azletmeler” her ne denli siyasal gerekçelerle yapılıyor olsa bile, bu tasarrufları hukuk açısından da ele almak gerekir. 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 47. maddesi, “Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevinden uzaklaştırılabilir.” hükmünü içermektedir. İkinci fıkrasında da “Görevden uzaklaştırma kararı iki ayda bir gözden geçirilir. Devamında kamu yararı bulunmayan görevden uzaklaştırma kararı kaldırılır.” demektedir. Şimdi bu 2. fıkranın uygulanabileceğine kimsenin inanmadığı görülmektedir. Nitekim atanan kayyımlar, kalan süreyi yani 4,5 yılı doldurmak üzere gelmiş gibi davranmaktadır.

5393 sayılı yasanın 45.maddesi ise “Belediye başkanlığının boşalması halinde yapılacak işlemler”i düzenlemektedir. Buna göre vali belediye meclisinin on gün içinde toplanmasını sağlar. Belediye başkanının görevden uzaklaştırılma biçimine göre bir başkan veya bir başkan vekili seçilir. (Başkanın görevden uzaklaştırılması seçim dönemini aşmayacaksa bir başkan vekili seçilir). Maddenin ikinci fıkrasına göre, “Belediye başkanı veya başkan vekili belediye meclisi üyeleri arasından ve gizli oyla seçilir”. 31 Mart seçimleri öncesindeki görevden uzaklaştırmalarda görüldüğü gibi şimdiki uzaklaştırmalarda da doğrudan kayyım atamasına girişilmesi, yasanın 45.maddesine açık aykırılık oluşturmaktadır.

Kayyım atamalarının 5393 sayılı yasanın 46.maddesine dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bu madde de, “yeni belediye başkanı veya başkan vekili seçiminin yapılamaması durumunda, seçim yapılıncaya kadar belediye başkanlığına (…) İçişleri Bakanı tarafından görevlendirme yapılır” hükmünü içermektedir. Peki, seçimlerin yapılamaması koşulları oluşmuş mudur? Oluşmadıysa, görevlendirilen kayyımlar en fazla seçim yapılana kadar öngörülen on günlük süre için atanmış olabilirler –ki bu durumda bu atamalar da abestir. Özetle, ortada hukuki kılıfa uydurulmuş bir durum bile yoktur. Gerçi bu iktidar artık hukuki gerekçe arama dönemini çoktan geride bırakmıştır; kendisini anayasal sınırlarla bile bağlı hissetmemektedir.

Artık tuhaf bile sayılamayacak şekilde daha önce de kayyım görevinde bulunup söz konusu belediyelerde şatafatlı makam odalarına, hesabı sorulmayan usulsüz ve aşırı harcamalara, büyük borç yığılmalarına yol açmış olan kayyımların, herhangi bir Sayıştay denetiminden henüz geçmeden yeniden görevlendirilmiş olmaları, üçüncü dünya başkancı rejimin sonuçlarındandır. Kimi cumhuriyetçiler “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek iktidara yüklenmeye çalışırken, bu iktidarın tam güdümüne girmiş mülki amirler, askerler, yargı mensupları, bürokratlar, adeta “RTE’nin askerleriyiz” demektedirler.

 

Sivas Kongresi Kararları : 95 Yıl Sonra..


Sivas Kongresi Kararları : 95 Yıl Sonra..

Dostlar,

Sivas Kongresi 4-11 Eylül 1919 arasında Sivas’ta toplanmış ve Kurtuluş Savaşımızı
7 düvele ve çok hazindir ki, bu acımasız işgalcilerin yüzlerce yıllık heveslerine
ortak olan son Padişah Vahdettin‘e – Osmanlı Hanedanı’na karşı nasıl yürütüleceğinin örgütlenmesini Anadolu’nun derinliklerinden halkla birlikte ilmek ilmek dokumuştur.

Kongre 95 yıl önce bu gün sonlanmış ve son derece önemli kararlar almıştır.

  • “4-11 EYLÜL 1919 ‘SIVAS KONGRESİ’nin
    KURTULUŞ SAVAŞI’ndaki YERİ ve ÖNEMİ”

başlıklı kapsamlı bir power point sunumuzu aşağıda pdf olarak sizinle paylaşmak istiyoruz. ADD Genel Başkan Yardımcısı iken, 4 Eylül 2005’te İstanbul’da
bu ad altında bir görsel konferans sunmuştuk örgütümüzün dileği ile..

81 yansıdan oluşan 9 yıl önceki konferansımız, AKP – RTE iktidarının 2. yılına
denk düşüyor ve dünden günümüze gelişmeleri birbirine bağlama olanağı da sağlıyor.

Lütfen izlemek için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Türkiye’de, yurt dışında, Kıbrıs’ta…. günümüze dek verdiğimiz 1500’e yakın (binbeşyüz!) görsel konferansımızdan yalnızca biri..
(ADD Edirne Şubesi Başkanı seçildiğimiz 1996’dan 2014’e..)

Sivas_Kongresi_4_Eylul_2005

Sevgi ve saygıyla.
11.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net