Etiket arşivi: AKP hükümeti

Polis Devleti Artık Bir Olgudur


Dostlar,

YURT Gazetesi‘nin kurucusu ve seçkin başyazarı Sayın Merdan Yanardağ,
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “özel yetki” ile 5 Ağustos 2103 günü sonlandırdığı Ergenekon davasında 10 yılı aşkın hapis cezasına çarptırıldı.
Suçu ise, varlığı bir türlü kanıtlanamayan “Ergenekon Terör Örgütü” üyeliği!

Kendisine de, ağır cezalara arptırılan öbür mağdur – kurban yurtseverler gibi (250’yi aşkın!) sabır ve dayanç diliyor, dayanışma duygularımızı içtenlikle belirtiyoruz.

“Diren Merdan; bu da geçecek!..” diyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Bozcaada, Çanakkale, 6.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Polis Devleti Artık Bir Olgudur

Merdan Yanardağ
http://www.yurtgazetesi.com.tr/polis-devleti-artik-bir-olgudur-makale,5343.html, 4.8.13

Ergenekon davasında sona gelinirken bu soruşturmanın başından itibaren yaşananların büyük bir hukuk skandalı olarak tarihe geçeceği kesindir.
Kararın açıklanmasına iki gün kala, İstanbul Valisi Avni Mutlu, Silivri’ye seyahat edilmesini, sanık yakınlarının ve yurttaşların duruşmayı izlemesinin yasaklandığını açıkladı. Vali Mutlu bu yasağın “mahkemenin talimatı” olduğunu da ileri sürdü.

Öncelikle belirtelim ki, “Türk milleti adına” yargılama yaptığı belirtilen mahkemeler, aleni yargılama yaparlar. Yasalarla belirlenmiş çok özel durumlarda gizlilik kararı verilebilir. Usul hukukuna göre, kararlar sanıkların ve sanık vekillerinin yüzüne karşı okunmak zorundadır.

Belli ki, önceden verilmiş bir karar var ve bu karar Vali Mutlu’ya iletilerek önlem alınması talimatı verilmiş. Yasağı koyan AKP Hükümeti’dir. Gezi Direnişi’nden sonra kimyası bozulan AKP Hükümeti, her türlü toplumsal eylemden korkuyor. Silivri’ye yarın yüzbinlerce yurttaşın gitme olasılığı karşısında yeni bir “Gezi sendromu” yaşamak istemiyor. İktidar bu nedenle her geçen baskı ve devlet terörünün dozunu arttırıyor.

Dün Aydınlık Gazetesi ile Ulusal Kanal çalışanları ve yöneticilerinin evlerine baskın düzenlendi. Çok sayıda gazeteci arkadaşımız gözaltına alındı.

“Yeter artık!” diyoruz.

İktidardan ve güç odaklarından bağımsız birkaç gazete ve televizyon var.
Onlar da polis zoru ile susturulmak isteniyor. Buradan bütün yurttaşlarımıza
bu kurumlara, gazete ve televizyonlara sahip çıkmaya çağırıyorum.

Son on yılda oluşturulan liberal efsane çöküyor.
Hani şu AKP iktidarının askeri vesayete son verdiği, hatta “muhafazakar bir devrimin” gerçekleşmekte olduğu (ne demekse) ve dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleştiği yolundaki yaygın efsane büyük bir yalana dönüşmüş durumda…

  • Türkiye’de rejim, hızla dinci-faşizan bir polis devletine dönüşüyor.

Öbür yandan, bugüne dek AKP iktidarına kayıtsız şartsız destek veren liberal cephede son günlerde bir çözülme gözlemleniyor. Demokratikleşme yolunda hukukun bile gerektiğinde çiğnenebileceği görüşünü savunacak kadar şirretleşen bu liberal güruhun kimi mensupları, “acaba” diye soruyorlar; “askeri vesayetten kurtulalım derken
dinci bir tek parti diktatörlüğüne mi gidiyoruz?”

Galiba öyle!

Ama bu çevreler daha yakın zamana kadar Türkiye’nin “sivil faşizme” ya da
“İslamo-faşist” bir dikta rejimine doğru gittiği şeklindeki görüşleri,
en hafif deyimle abartılı buluyorlardı.

Onlar için önemli olan askeri vesayet rejiminin yıkılmasıydı. Gerisi teferruattı…

Gidişattan utangaç şekilde şüphe etmeye başlayan kimi liberal yazarlar -ki bunlar
AKP iktidarı için toplumsal rıza üretiminde önemli bir rol oynamıştı- olan bitene
itiraz etmeye başlayınca diğerleri tarafından hemen Ergenekoncu ilan edildiler.
Küçük bir farkla… Onlar “soft Ergenekoncu” idi.

Ne var ki, Türkiye solunda bile, daha dün birlikte oldukları arkadaşlarını, politik ve felsefi sicillerini çok iyi bildikleri grupları ya da partileri sırf olan biteni farklı değerlendiriyorlar diye darbeci, Ergenekoncu, Genelkurmay’ın adamı/partisi diye insafsızca ve utanmazca suçlayanların olduğu bir ortamda, liberal mahallede “soft Ergenekoncu” olmak, açık bir kayırma diye de yorumlanabilir.

* * *

Gelelim şu “vesayet” kavramına… Vesayet hukuki bir kavram, “koruma” ve “himaye” gibi anlamları var. Politikanın diline aktarılan “vesayet” kavramının “askeri” nitelemesiyle birlikte Türkiye’de bir karşılığının olduğu açık. TSK’nın Cumhuriyet’in kurucu kuvveti ve modernleşme projesinin öncüsü olmaktan gelen sistem içindeki ağırlığı nedeniyle, koruması ve himayesine aldığı, millet adına milli çıkarları ve tehditleri belirlediği,
toplum adına düşündüğü, doğruyu belirlediği vb. biliniyor.

TSK’nın bu gücü Soğuk Savaş boyunca daha da arttı. Kurucu ideolojinin taşıyıcısı olarak kendisini rejimin ve sistemin koruyucu ve kollayıcı gücü olarak gören TSK’nın
bu konumuna pek itiraz eden yoktu. Çünkü, başlangıçta bu duruma (sermaye birikim sürecinde) sınıf mücadelesini ve toplumsal muhalefeti karşılama kapasitesi sınırlı bulunan burjuvazinin de esastan bir itirazı yoktu. Soğuk Savaş döneminde komünizme karşı mücadele için geliştirilen ve kapitalist ülkelerin kendi vatandaşlarının bir bölümünü “düşman” olarak görmesine yol açan “dolaylı saldırı doktrini” TSK’nın dokusunu yeniden oluşturan etkenler arasındaydı.

Evet bu anlamda Türkiye’de bir askeri vesayetten söz edilebilirdi. Ancak bu durum abartılmamalıydı Çünkü silahlı da olsa TSK nihayetinde bürokratik bir kast olmanın ötesine geçemezdi. Toplumsal sınıflar karşısında görece özerk bir yapıya ve konuma sahip olsa da askere bir sınıf rolü yüklemek, dahası onu bir sınıf gibi değerlendirmek tarihsel ve sosyolojik bakımdan doğru değildi. Ama öyle yapıldı.

Öbür yandan TSK, Soğuk Savaş döneminde kendi ülkesini işgal eden anti-komünist
bir iç savaş örgütüne dönüştü. Bu dönemde Cumhuriyet’in başlangıç ilkelerinden
önemli ölçüde koptu ve tutuculaştı. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleriyle kendi içindeki ilerici kanadı büyük ölçüde tasfiye ederek, kurumsal bakımdan milliyetçi-gerici bir karakter kazandı. 27 Mayıs 1960’ta son ilerici atılımını yapan TSK için bu, köklü bir dönüşümdü.

***

Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte TSK da misyonsuz kalmış, bu dönemde reaksiyoner bir karakter kazandığı için tehdit algısında boşluğa düşmüştür.
Yeni dönemde TSK’nın sistem içindeki eski dominant konumuna ihtiyaç kalmamıştır.

Bunun üzerine TSK, 28 Şubat 1997‘de rotasını yeniden belirlemeye çalışarak Cumhuriyet’in kuruluş varsayımlarına bir dönüş denemesine girmiştir. Bu kapsamda
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi yeniden düzenlenerek komünizm baş tehdit olmaktan çıkartılmış ve irtica (ayrılıkçılıkla birlikte) birinci sırada ve öncelikli tehdit olarak değerlendirilmiştir. Ancak ulusal planda bir tür Soğuk Savaş’ı bitirmeye dönük
bu restorasyon girişimi kesintiye uğrayarak başarılı olmamıştır. Süreci kesintiye uğratan en önemli faktör AKP iktidarıdır.

NATO’nun ikinci büyük ordusu olan TSK‘ya eski gücü ve etkinliğiyle artık ihtiyaç duyulmaması, askerin bütün bir Soğuk Savaş boyunca arkasında olan ABD ve öbür Batılı emperyalist ülkelerin desteğini geri çekmesine yol açmış, bu durum Ordu’nun sistem içindeki konumunu temelinden sarsmıştır.

Türkiye’yi bir ılımlı İslam ülkesi olarak bölge için model haline getirmek isteyen
ABD ve Batı
ile AKP’nin hedefleri arasındaki örtüşme, TSK’nın gücünü kırma ve sermayenin ideolojik doksunu dönüştürme sürecini hızlandırmıştır.

Çatışmanın esasını bu durum oluşturmaktadır.

* * *

Geleneksel iktidar blokunun parçalanması, ülkenin yeni bir fetret dönemine girmesine yol açmıştır. Fetret’e düşen ülkedeki yeni şehzadeler savaşında, “küffar”ın desteğini alan “devşirme ordusu”nun karargâhında AKP bulunmakta, bu ordunun vurucu gücünü de polis oluşturmaktadır.

Bugün TSK geriye çekilirken iktidar blokunun bileşenleri yeniden belirleniyor.
Servetten ve iktidardan daha fazla pay isteyen muhafazakâr ve İslamcı taşra sermayesi yükselirken -ki AKP’nin dayandığı iç dinamik esas olarak bu sınıflardır- laik sermaynin ya alanı daraltılıyor ya da dönüştürülüyor.

AKP- Cemaat (Fethullah Gülen Örgütü) bloku Türkiye’nin dönüştürülme sürecinde siyasal zor, baskı ve operasyon aygıtı olarak polisi ve neredeyse tümünün ele geçirdiği bürokrasiyi kullanıyor.

  • Polis giderek silahlı bir politik partiye dönüşüyor.

Dolaysıyla Türkiye, askeri vesayet rejminden kurtuluyor denilirken bir polis devletine doğru götürülüyor. İdeolojik olarak İslamcılaşan polis, TSK’yı dengeleyecek ve etkisizleştirecek başka bir “silahlı kuvvet” olarak sistem içinde güç kazanıyor.

  • Esas olarak polise dayalı bir İslamo-faşist rejim kuruluyor.

Bu rejimin kuruluşunun büyük ölçüde tamamlandığını söylemek abartılı olmayacaktır. Çünkü artık bu tez, bir iddia ya da hipotez olmaktan çıkmış ve her gün sokakta hissettiğimiz somut bir olgu  haline gelmiştir.

AYDINLANMA MAKALELERİMİZ : 2013, İlk 6 Ay


Dostlar
,

Web sitemiz yeni biçimiyle 1 Mayıs 2012’de yayıma başlamıştı.
1 yıl 1 ayı doldurduk, 13 aylık olduk.
Önceki web sitemiz www.ahmetsaltik.com adresli idi ve rahmetli Ahmet Selçuk Acunsal’ın uzaktan teknik desteği ile yürütüyorduk. Kendisine içten destekleri için
şükran borçluyuz. Sayın Acunsal’ı akut bir lösemi ile önceki yıl yitirdik ne yazık ki..

O sitemize hiç rahat vermedi  kimi fanatikler.
Oysa uygarca karşıt görüşlerini yazsalardı, tartışırdık.

Bu kez sitemiz yurtdışı konuk edilmekte (hosting hizmeti almakta) ve acı bir ironidir ki, “rahatız”! Profesyonel sorumluluk bu olsa gerek. Fakat son aşamada kendi devletlerinin çıkarını kollayacakları ve istihbarat örgütlerinin “istemlerine” direngen olamayacakları söylenebilir. Nitekim Twitter de üyelerinin IP (Internet Protocol) numaralarını AKP hükümetine vermeyerek haydi “ticari sırlarını” diyelim,
şimdilik korumuş oldu..

Dolayısıyla ulusal bilişim sektörümüzün özlenen düzeye ulaşması yaşamsal önemde ve kritik sektörler bağlamında öncelikli yatırım ödeneği almalı kamudan, özelden.

TİB (Türkiye İletişim Başkanlığı) tipik bir örnek ve kamusal yatırımlarla ciddi bir kurumsal teknolojik kapasiteye ulaştı. Ne var ki, politik amaçlarla AKP iktidarı tarafından yasa dışı kullanılmakta. Bu durum da teknolojinin demokrasiye olumsuz etkimesine örnek.. Ya da kötüye kullanılmasına.. Alfred NOBEL‘in TNT’si (Tri nitro toluen, Dinamit) gibi.. Yol da yapabilirsiniz, savaş için bomba da..

Dostlar,

Sitemizde 13 ayda yayımlanan dosya sayısı 2500’ü aştı (Bu yazı dışında 2516.
Aylık 194 ve günlük 6,5 gibi bir ortalamaya karşılık geliyor.

www.ahmetsaltik.net” biçiminde bir Google taraması ile 48.500 rakamı ile karşılaşıyoruz..

Takdir edilir ki ciddi bir emek ve zaman gerektiriyor.
Her gün, değişik saatlerde sanal ve gerçek fiziksel kaynakları taramak, seçmek ve siteye yerleştirmek.. Anahtar kavramları da kapsamlı tuttuğumuz gözden kaçmamıştır. Görsel ögeler ekleme.. zaman zaman inernetin yavaşlama – kopma kaprislerine
sabır göstermek.. Ve parasal boyut..

Bilimsel dosyaları (Ders sunularını) güncellemek..

Genellikle, bizim yazmadığımı yazılar için de, kısa da olda yorumlar koymaya çabaladık.
Bizim özgün makalelerimiz de sanırız epey oldu.

2013 yılı ilk 6 ayı sonuna karşılık gelen bu gün, 30 Haziran 2013 günü, yazdığımız Aydınlanma makaleleri sayısı 47’ye ulaştı. Bu da 26 haftada yaklaşık her hafta 2 makale gibi bir ortalama demek.

Akademik sorumluluklarımızın ağır yükü de dikkate alınmalı sanırız.

Okunurluk düzeyine gelince.. Her gün ortalama 500 doğrudan site ziyaretçimiz var
(maksimum : 8 binin aşkın) ve bu ziyaretçiler toplam ortalama 1000 dolayında
dosya okuyorlar..

Ayrıca sosyal paylaşım siteleri Facebook, Twitter, Google 1+ ve Linked in‘e de
servis ediyoruz.. Bu ortamlar üzerinden de üzüm salkımı paylaşımı ile her gün
birkaç bini aşkın izleyicinin, sitemize konan günlük dosyaları okuduklarını düşünüyoruz.

Yorumlar da son bir yılda yüzlerce oldu diyebiliriz. Yetişebildiğimiz ölçüde yanıtlıyoruz.
Çoğu kez okuyucuların birbirine yazdıkları da olmakta..

Kapsamlı dosyalarımızı da anımsamak yerinde olur bizce..
Bunlardan biri

KURTLAR SOFRASI..
(http://ahmetsaltik.net/kurtlar-sofrasi-dinner-table-of-wolves/)

Küresel soygun ve talanı, hegemonya savaşımlarını.. kavramak için sanırız oldukça doyurucu.. 120 sayfa dolayında..

Bİr başkası,

“YENİDEN 19 MAYIS : ATATÜRK’te BİRLEŞTİK”
(http://ahmetsaltik.net/ataturkte-birlestik-yeniden-19-mayis/)

160 sayfa dolayında ve 2012-13 Türkiye’sine ışık tutan çok sayıda dökümandan bir seçki..

Ankara Üniv. Tıp Fakültesi’nde ve öncesinde Trakya Üniv. Tıp Fak. de verdiğimiz lisans ve lisansüstü dersleri de güncelleyerek öğrencilerimizin yararlanmasına sunuyoruz. Dolayısıyla site trafiği, okullar açıkken daha yoğun oluyor..

Yazılarıyla, iletileriyle, ziyaretleriyle destek veren herkese şükranlarımızı sunarız.

Çoook özel bir teşekkürümüzü de ABD’deki eski tıp öğrencilerimizden, şimdi ise meslektaşımız olan, sevgili arkadaşım Prof. Dr. Taner Çamsarı’nın oğlu,
çok sevgili Psikiyatri Uzmanı Dr. Mehmet Ulaş Çamsarı‘ya sunmak isteriz.

Aşağıda, 2013 yılı ilk 6 ayında bu sitede yayımlanan ve bizim imzamızı taşıyan
47 özgün makalenin bir listesini sunuyoruz.

İlginizin artarak sürmesini diler; paylaşmak üzere AÇIK KAYNAK yazı, yorum, belge… göndermenizi bekleriz…

Sanırız epey bir kaynakça birikimi sağlandı.. 2516 dosya yabana atılır gibi değil.
Bilgiyi doğru, yerinde ve zamanında kullanarak insanlığa yararlı olmak..
Temel erek  bu.. Sitemizin başında da kalıcı olarak duruyor :

  • BİLİMSEL AKILCILIĞIN ANA PUSULA OLDUĞU
    TIP VE AYDINLANMA SİTESİNE HOŞGELDİNİZ!

Bu ilkemizi koruyoruz..

  • Türkiye Cumhuriyeti’nin yaratıcısı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün
    tartışmasız yüceliğine olan bilinçli, ölçüsüz AŞKIMIZI da..

Dostlar,

Çağrımızı, içinde ulunduğumuz çoook zor koşulların altını çizerek yineliyoruz :

  • “Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler; 
    aralarındaki etnik, dinsel ve siyasal ayrımları ERTELEYEREK, 
    Ulusal Kurtuluş mücadelesi yolunda birleşmelidir.”
    Mustafa Kemal 
    (1921; İrade-i Milliye)

Ve inanıyoruz ki,

  • Vatanı ve millleti için çalışanlar 1. sınıf insanlardır..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================

Dr. Ahmet SALTIK‘ın

2013 Yılı  İ l k  6  A y  A Y D I N L A N M A  Makaleleri  [ 47 adet ]

Web sitemizde yayımlanan makalelerimiz eş zamanlı olarak www.facebook.com/profsaltik, tweeter hesabımız, Linked in hesabımız ve
Google 1+ hesabımızda da yer almaktadır.

 

No Makalenin konusu Yayımlandığı yer(ler) Tarihi
1 TÜİK’in Tehlikeli Hataları..
Başbakan da Yanıltılıyor..
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
2.1.13
9.1.13
2 KOOPERATİFLER….
İlle de EĞİTİM ve SAĞLIK Kooperatifleri
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
19.1.13
23.1.13
3 REDHACK’in Yayımladığı YÖK Belgelerinin Hukuksallığı?? www.ahmetsaltik.net 20.1.13
4 “Türk Ulusu”, “Kürt milliyeti”ne Eşit midir?? www.ahmetsaltik.net 3.2.13
5 SAĞLIK HİZMETLERİ BEDELLERİ CAN YAKIYOR..NEDEN ? ÇÖZÜM NEDİR?? www.ahmetsaltik.net 26.2.13
6 89 Yıl Sonra 3 Mart Devrim Yasaları : Onlar da,
Türkiye de Tam Bir Emperyalist Kuşatmada!
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
1.3.134.3.13
7 89 Yıl Sonra 3 Mart Devrim Yasaları : Onlar da, Türkiye de Tam Bir Emperyalist Kuşatmada ! (11 sayfa) www.ahmetsaltik.net 2.3.13
8 Tüm ABD Yurttaşları “Ben Amerikalıyım” değil“Ben Amerikan’ım” diyor?! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
4.3.137.3.13
9 DOLAR MİLYARDERİ SAYISINDA DÜNYADA 6. sıyız :Ürkünç Tablonun Anatomisi www.ahmetsaltik.net 6.3.13
10 42 Yıl Sonra 12 Mart 1971 Darbesi.. www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
12.3.13
12.3.13
11 AİHM : Ağır Hastalığı Olan Tutukluların
Tahliye Edilmemesi Ayrımcılıktır
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
13.3.1314.3.13
12 Sağlıkta Kamu – Özel Ortaklığı Yasası ve
Getirip – Götürdükleri
www.ahmetsaltik.net 22.3.13
13 2. İNÖNÜ ZAFERİ’NİN 86. YILDÖNÜMÜ ! www.ahmetsaltik.net 23.3.13
14 II. İNÖNÜ MUHAREBESİ : 92. Yıldönümü www.ahmetsaltik.net 31.3.13
15 ATATÜRK’ÜN MAL VARLIĞI ve UTANMAZ SALDIRILAR.. www.ahmetsaltik.net 1.4.13
16 “TAM GÜN” YASASI İÇİN NE YAPILMALI?? www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
4.4.134.4.13
17 Türkiye’nin İlaç ve İlaç Harcamaları Sorunsalı www.ahmetsaltik.net 6.4.13
18 10 Nisan 1937′den Günümüze 76 Yıl Sonra Laiklik.. www.ahmetsaltik.net 11.4.13
19 HİPERTANSİYON, DAMAR SERTLİĞİ…. Ve KORUNMA www.ahmetsaltik.net 12.4.13
20 KÜRTÇÜLER,
EMERYALİZMİN SEVR PROJESİNİN TAŞERONU MU??
www.ahmetsaltik.net 21.4.13
21 Ulusal Egemenlik Ne Demek? (power point olarak) www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
23.4.13
23.4.13
22 Kütahya İçme Suyunda Arsenik Sorunu.. www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
24.4.13
27.4.13
23 PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılması..Ve Önümüzdeki Yakıcı Gündem :
Gerçek Anlamda Birleşmek!
www.ahmetsaltik.net 29.4.13
24 ATATÜRK’ü Mahkeme salonundan indirdiler! www.ahmetsaltik.net 29.4.13
25 Karşıyaka Adliyesine “T.C.” yi Simgesel Olarak Asmak ve Başsavcıya Dilekçe Vermek.. www.ahmetsaltik.net 30.4.13
26 “Sessiz çığlık” Eylemlerinin Anlamı ?? www.ahmetsaltik.net 4.5.13
27 3 Fidana Özlem : 41. Yıl… www.ahmetsaltik.net 6.5.13
28 Yasama DokunulmazlığıÜlkenin bölünmesini istemeyi de içeriyor mu? www.ahmetsaltik.net 10.5.13
29 Dilan’ın Gaz Bombası ile Kırılan Kafası veDemokrasi’nin Boğulması.. www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
10.5.13
14.5.13
30 TÜRKİYE’nin GIDA GÜVENLİĞİ SORUNU veTÜİK’in BIKTIRAN AYMAZLIĞI.. www.ahmetsaltik.net 11.5.13
31 19 Mayıs 2013 : 19 Mayıs 1919’un 94. Yılına Yazı www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
18.5.13
20.5.13
32 Sağlıkta Kamu – Özel Ortaklığı HakkındaAnkara Tabip Odası’nın Basın Açıklaması ve Düşündürdükleri www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
24.5.13
29.5.13
33 27 Mayıs 1960 Devrimi 53 Yaşında! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
26.5.1327.5.13
34 Hüseyin Avni Güler’in Saygın Anısına :27 Mayıs Devrimi’ne neden ve nasıl katıldım ? www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
26.5.13
27.5.13
35 Türk Ulusu AKP ve Yandaşlarını Elbet Defedecek! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
3.6.13
4.6.13
36 Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar veİdare’nin Sorumluluğu www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
4.6.13
4.6.13
37 Siyasal İktidar İnsanlık Suçu İşlemekte! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
(Türkiye Sorunları sayı 94)
4.6.1317.6.13
38 BİR KOLLEKTİF POLİTİK KAMİKAZE ÖRNEĞİ :R.T. Erdoğan ve AKP; Çoklu Kurban Mitosu www.ahmetsaltik.net 10.6.13
39 Başbakan R.T. Erdoğan kendisinin ve AKP’nin ipini,hem de hızlandırarak çekmekte.. www.ahmetsaltik.net 16.6.13
40 Başbakan’ın Ruh Sağlığı “Acil Mola” Gerektiriyor! www.ahmetsaltik.net 16.6.13
41 Doktorlara Ters Kelepçeyi Lanetliyoruz! www.ahmetsaltik.net 17.6.13
42 Ethem Sarısülük Cinayeti Üzerine www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
18.6.1320.6.13
43 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
Balyoz Davası Kararının Onanması İstemi Üzerine
www.ahmetsaltik.net 24.6.13
44 Polis 13 Yaşındaki Çocuğu 1.5 Saat Dövdü! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
25.6.1326.6.13
45 Egemenler Sıkışınca Yalanda da Sınır Tanımıyorlar www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
27.6.1327.6.13
46 Teğmen Çelebi’nin “SEHVEN” Soruşturmasında Takipsizlik! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
27.6.1327.6.13
47 Halk Ayaklanmasının Sosyal Psikolojik İrdelemesi www.ahmetsaltik.net 30.6.13

Dosyanın tümünü pdf olarak görmek için lütfen tıklar mısınız ??

AYDINLANMA_MAKALELERIMIZ_2013_ilk_6_ay

Yeni Türkiye’yi kuracak güç


Yeni Türkiye’yi kuracak güç

 portresi
Merdan Yanardag
Beklediğimiz gibi, Gezi Parkı direnişi karşısında yenilgiye uğrayan AKP Hükümeti
sürek avı başlatarak toplumsal muhalefeti ezmeye çalışıyor. Bütün diktatörlerin yanılgısını tekrarlayarak halkın isyanını polisiye tedbirlerle bastıracağını sanıyor.
Gerici faşizan AKP iktidarı, polis ve adliye üzerinden siyasal şiddet şiddet kullanarak Gezi Direnişi‘nin yarattığı siyasal, toplumsal ve psikolojik iklimi dağıtmaya çalışıyor. Uğradığı yenilginin sonuçlarını ortadan kaldırmak, hatta direnişçileri lekeleyerek durumu lehine çevirmenin yolunu arıyor. Diktatör ve onun hükümeti eğer polis ve adliye zoruyla bu direnişi bir süre için bastırsa, hatta cihatçı ya da siyasal İslamcı militanlarını
sokağa sürerek saldırtsa bile, uğradığı yenilginin siyasal sonuçlarını değiştiremeyecek. Bu durumu sezdiği için olsa gerek, ideolojik ve siyasal inisiyatifi yeniden ele geçirmek için üst üste kışkırtıcı mitingler yapıyor. Toplumun en geri yanlarına sesleniyor.
Ancak, geçmişte sağ ve sol liberallerin paha biçilmez desteği ile sağladığı
ideolojik inisiyatifi bir daha ele geçirmesi mümkün değil.

Çünkü Gezi direnişi, entelektüel ortamı da yeniden belirledi.Bu nedenle AKP Hükümeti toplumu kutuplaştırarak, çoğunluk mezhebi üzerinden yeniden hegemonya oluşturmaya çalışıyor. Erdoğan yeniden o bildik ‘seçkinler mazlum kitleler’ ya da ‘inananlar inanmayanlar’ karşıtlığını kurmaya ve kendi cephesini tahkim etmeye kalkışıyor.Bu amaçla yüz kızartıcı şekilde yalana, demagojiye ve çatışmacı bir kışkırtıcılığa başvuruyor.

***

Gezi Direnişi ne Türkiye’de ne de dünyada sıradan bir ‘tolumsal patlama’ değil.
Üzerinde yıllarca tartışılacak, sosyolojik ve siyasal araştırmalar yapılacak
çok farklı ve önemli bir tarihsel olayla karşı karşıyayız.

Tarihte çok az görülen bu durum gerçekleşti ve bütün toplumsal, siyasal, kültürel
çelişki ve çatışmalar bir parkın içine yığıldı. Tarihsel hesaplaşma da siyasal çatışma da kültürel kapışma da o parkta ve kurulan barikatların önünde gerçekleşti.

Bu nedenle olayı “iki ağaç meselesi” olarak görenler büyük bir şaşkınlık yaşıyor.

Yine tarihte çok az görülen bir durum yaşandı ve toplumun farklı kesimleri ve farklı sınıfları aynı politik ve kültürel talepler çevresinde buluştu.

Onları birleştiren asgari zemin modernite ve aydınlanmanın kazanımlarıydı.

Gazi Mahallesi, Ümraniye, Şişli ve Bağdat Caddesi çevresini aynı alanda,
aynı sokakta ve aynı barikatın arkasında buluşturan olgu budur.

Kimi kendi yaşam tarzını tehdit altında gördü, kimi derinleşen gelir adaletsizliğine
ve ağırlaşan sömürü düzenine isyan etti, kimi laik eğitim düzeninin yıkılmasını ve Cumhuriyetin kazanımlarının tasfiye edilmesini reddetti. Bu kesim ve sınıfların
tamamına yakını AKP’nin iktidar küstahlığına isyan etti.

***

Başta İstanbul ve Taksim olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında Başbakan’ın emriyle halka, direnişçi gençlere, kadınlara yapılan insanlık dışı, barbar ve hukuksuz saldırı, AKP Hükümeti’nin bütün meşru dayanaklarını yıktı.

Bu nedenle AKP Hükümeti, kendisi için uygun bir zamanda tıpkı
Ergenekon tertiplerinde olduğu gibi, düzmece soruşturma ve davalarla
Gezi Parkı Direnişi’ni lekelemeye, prestijini ve toplamda yarattığı etkiyi kırmaya ve
bir suça çevirmeye çalışacak.

Polis operasyonlarına başladılar. Tutuklu sayısı otuz kişiyi aştı.
Yandaş medyada ve daha önce Ergenekon ve Balyoz tertibini kurduğunu
bildiğimiz malum karargâhlarda çeşitli senaryolar üretilmeye başlandı.

Öyle anlaşılıyor ki, 1 Haziran Direnişi’ni de bir “darbe” girişimi olarak yaftalamaya çalışacaklar.

Tıpkı Cumhuriyet mitinglerinden sonra yaptıkları gibi…
Tek bir camın bile kırılmadığı, kimsenin burnunun kanamadığı,
temel bildirisi “Ne darbe ne şeriat” olan, Türkiye tarihinin en büyük barışçıl
kitle eylemlerinden 2007 Cumhuriyet mitinglerini nasıl “darbeci eylem” diye lekeledilerse, şimdi de aynı şeyi Gezi Direnişi için yapmaya çalışacaklar.

Ancak, bu kez başaramayacaklar. Bu halk aynı derede iki kez yıkanmayacak.
Fiyakası bozulan AKP hızla kendi sonuna doğru koşuyor.
Artık bürokrasiye bile eskisi gibi hâkim olması çok zor görünüyor.

Bu nedenle Erdoğan bütün mitinglerinde Türk bayrağı yakıldığı yalanını tekrarlıyor.

Kürt düşmanı olmadıkları da ortaya çıkan geniş cumhuriyetçi kesimlere
“Siz nasıl ulusalcısınız?” diye sesleniyor.

Böylece sosyalist sol, sosyal demokratlar, cumhuriyetçi kitleler ve Kürt solu arasında sokakta, eylem alanlarında kurulan bağı koparmaya çalışıyor.

***

Daha önce de yazdığım gibi, faşizmin ve gericiliğin elinden alınan bayrak,
yeniden yurtseverlerin, devrimcilerin ve halkın elinde bir direniş sancağına dönüştü. Bütün dünya da olayı böyle algıladı, Brezilya’da büyük toplumsal direnişi gerçekleştirenler, Gezi Parkı direnişi ile dayanışmalarını göstermek için
pankartlarına ay yıldız çizdiler.

  • Direnişe Türkiye genelinde 10-11 milyon insanın katıldığı kestiriliyor.

Bu sayı bütün grup ve partileri aşan çok önemli bir kitlesellik.
Erdoğan bu büyük kitleyi tuzu kuru “seçkinler” diye nitelendiriyor.
Bu genişlikte bir toplumsal eyleme katılanları böyle değerlendirmek için,
basit bir tarih coğrafya bilgisinden dahi yoksun olmak gerekiyor.

Hâlâ devam eden Gezi Parkı ya da 1 Haziran Direnişi sırasında sokaklarda, alanlarda, barikatların arkasında oluşan birlik, o toplumsal çeşitlilik,
eylem içinde kurulan fiili cephe Türkiye’nin geleceğini kuracak güçtür.

Direnişin dinamosu olan gençler, bu toprakların yeni devrimci kuşağıdır.

İnsanlığın ilerici birikimini koruyup daha ileriye taşıyacak ve yeni Türkiye’yi kuracak güç onlardır. (23.6.13)

İbn-i Haldun’dan bir tarih dersi


Mehmet Bedri Gültekin
mbgultekin@ip.org.tr, 19.2.13

portresi

İbn-i Haldun’dan bir tarih dersi

            Türkiye’de dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki ilişki, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki oranın tersine döndü. Dolaylı vergilerin oranı bugün %70’i bulmuştur.

Bu durum, devleti yönetenlerin; emekçinin, üreticinin, esnafın attığı her adımdan vergi aldığı anlamına gelir.

Benzer gelişme, tarih içinde hemen hemen bütün devletler için söz konusu olmuştur. İslam dünyasının büyük bilim adamı İbn-i Haldun, bu gerçeğin kuramını (teorisini) yapmıştır.

İbn-i Haldun’a göre vergiler konusunda, “Devlet”in ortaya çıktığı ilk andan başlayarak, hükmünü yürüten bir “yasa” vardır. Başlangıçta iş başına geçenler, halktan çok kopuk değildir. “Sade” yaşamaktadırlar. Harcamaları azdır. Gelirler, giderlere fazlasıyla yetmektedir.

Zaman geçtikçe yönetici sınıf halktan gittikçe daha fazla kopar, lüks ve sefahat, gereksiz harcamalar başını alır gider. Buna bağlı olarak güvenlik harcamaları artar. Devleti yönetenlerin buna buldukları çare, halktan alınan vergilerin çeşitlendirilmesi ve vergi oranlarının artırılmasıdır.

Türkiye’de de sürekli olarak yeni vergilerin icat edilmesinin ve sıradan halkın sırtındaki yükün ağırlaştırılması anlamına gelen dolaylı vergilerin artırılması işte İbni Haldun’un sözünü etiği o “Yasa”nın hükmünü yürütmesinden dolayıdır.

Yeni vergi yasası

AKP Hükümeti, Gelir Vergisi Yasası ve kimi öbür yasalarla ilgili olarak bir değişiklik tasarısı hazırladı. Gerçi bu tasarıda söz konusu olan, “dolaylı vergi” değildir ama “miras ve intikal” konusu ile ilgili olduğu için dolaylı vergi gibi bütün yurttaşları ilgilendirmektedir.

Yürürlükteki yasaya göre miras yoluyla eş ve çocuklara kalan ev, arsa, işyeri gibi taşınmazların satışından sembolik bir tutar dışında herhangi bir vergi alınmıyor.

TBMM’ye sunulan değişiklik tasarısına göre ise, miras kalan malların satışından % 15 – 35 arasında değişen oranlarda vergi alınacak. Hatta aile bireyleri arasındaki
para alışverişleri de belli bir rakamın üstüne çıktığına vergiye bağlı olacak.

AKP, borç batağına battıkça ve ekonomi çarkını sıcak paraya mahkum ettikçe, çareyi yeni vergiler icat etmekte buluyor.

Tam da bu noktada İbni Haldun’un söylediklerini hatırlatmak gerekiyor.
Tayip Erdoğan her ne kadar ne anlama geldiğini bilmese de, son zamanlarda
İbn-i Haldun’un “Asabiyesi” nden söz ettiğine göre, kendisine büyük bilim adamın uyarılarını anımsatmakta yarar var.

Yükseliş ve çöküş dönemlerinde vergiler                    :

“Bil ki, daha önce söylediğimiz gibi, devlet başlangıçta bedevilik özelliklerine sahiptir. Dolaysıyla bu aşamada lükse ve pahalı alışkanlıklara sahip olunmadığı için masraf ve giderler çok azdır. Toplanan vergiler masrafları fazlasıyla karşılamakta,
hatta önemli bir bölümü de artmaktadır.

Çok geçmeden uygar (medeni) bir çizgiye gelinir, medeni yaşamın gerektirdiği alışkanlıklara sahip olunur ve bu konuda daha önceki devletler örnek alınır.
Bunun sonucunda devleti yönetenlerin, özellikle de hükümdarın giderleri çoğalır;
özel harcamalar ve bahşişler büyük bir rakam tutar ve toplanan vergiler bu giderleri karşılayamaz duruma gelir. Böylece devleti koruyup yönetenlere verilecek ücretlerin
ve hükümdarın harcamalarının gerektirdiği ölçüde, vergi miktarında artırıma gidilir. Başlangıçta vergi çeşitleri ve oranları artar.

Sonra lüks ve pahalı alışkanlıkların çoğalmasıyla harcamalar ve devleti koruyup yönetenlere verilecek ücretler artmayı sürdürür. Böylece devlet ihtiyarlık çağına ulaşır. Devleti elinde tutan “Asabiyet“, ülkenin uzak bölgelerinden vergi toplamaktan aciz kalır. Vergiler azalır, lüks harcamalar ve israf çoğalır, buna bağlı olarak askerlerin gereksinimleri de çoğalır. Sonunda Hükümdar yeni vergiler çıkarır. Pazarda yapılan
her alışverişten, kentteki bütün ticari mallardan belirli oranlarda vergiler alınır.
Ancak hükümdar, hem israf ve harcamaların, hem de askerlerin ve muhafızların
çok olması yüzünden, ücretlerin artmasından dolayı yeni vergiler koymaya ve oranlarını artırmaya zorunlu kalır.

Devletin son zamanlarında halka yüklenen vergiler öyle bir düzeye ulaşır ki, (ticaret ve üretimden) elde edilmek istenen bütün beklentilerin yok olmasıyla çarşılar, tümüyle kesada uğrar. Bu durum toplumun (umranın) bozulup zayıflamasına yol açar
ve sonuçta bunun zararını da devlet çeker. Devlet tümüyle yıkılıp yok olana dek vergilerdeki artış sürer.

Abbasi ve Ubeydiyyin devletinin son zamanlarında bunun örnekleri çok görülmüştür. O kadar çok vergi çeşidi ihdas edilmiştir ki, hac mevsiminde hacılardan bile vergi alınmıştır.” (Mukaddime, Cilt I, Yeni Şafak, 2005, s.371-372)

İktidarın sonu

AKP, “Küçük Amerika” rejiminin son iktidar partisidir. Küçük Amerika rejiminin diğer adı “Gladyo-Mafya-Tarikat Sistemi”dir.

Sistem, iç güvenlik (polis, adliye, cezaevi) harcamaları ile iktidarın dayandığı yiyici takımının ve dış sömürü merkezlerinin faturasının olağanüstü ağırlaştığı koşullarda varlığını sürdürmeye çalışıyor.

Tam da İbn-i Haldun’un “devletin son zamanları” dediği dönemdeyiz.

Türker Ertürk: İŞGALCİLER İSİMLERİ DEĞİŞTİRİR


E. Amİral Türker Ertürk

portresi_sade

İŞGALCİLER İSİMLERİ DEĞİŞTİRİR

Atatürkçü Düşünce Dernekleri’nin davetlisi olarak üç gündür eski CHP MV
Şahin Mengü
 ile birlikte Almanya’dayız. Bu yazımı size Stuttgart’tan otel odasından yazıyorum. Bugüne kadar Wurtheim, Frankfurt ve Stuttgart olmak üzere üç yerde
panel yaptık. Bu panellerde hazırlanmakta olan yeni anayasa, dış politikamız ve
Suriye konularını konuştuk.

En çok dikkatimi çeken şey Almanya’da yaşayan Türk toplumunun ülkemiz sorunlarına olan duyarlığı, ilgisi ve Türkiye’nin nereye götürüldüğü konusunda duyduğu endişeydi.

Her panelden sonra dinleyici olarak katılanların soru sormasına imkan sağlamak için uzun zaman ayırdık. Ama biz ne kadar uzun zaman ayırırsak ayıralım, süre yeterli olmuyordu. Çünkü insanlarımız sordukça daha fazla sormaya çalışıyorlardı. Herkesin endişe, korku, infial ve kızgınlık içinde olduğunu gördük. AKP’ye ateş püskürülüyor ve Türkiye hızla felakete doğru sürüklenirken muhalefetin sessizliği, etkisizliği ve kimi zaman bu kötü gidişe desteği sorgulanıyordu.

En çok zorlandığım ve üzülerek anlattığım konu Türk dış politikasıydı.
Çünkü başında Davutoğlu’nun bulunduğu Dışişleri Bakanlığı’nın sürdürdüğü
dış siyaset Türklüğe düşmandı, hayal peşindeydi ve ülkemizin çıkarına olmayan
ama emperyalist işbirlikçisi olan çalışmalar içindeydi. Bu konuda sayısız örnek vermek mümkündü.

Panellerden sonra insanlarımızla uzun uzun sohbetler yaptık. Onları, dertlerini ve sorunlarını dinledik ve anlamaya çalıştık. Bu ilk gelişimiz değildi. Daha önce de
birçok kez Almanya’nın değişik kentlerine gelmiş aynı sorunları farklı bakış açılarından yine dinlemiştik.

Böl ve yönet!

Almanya’da yaşayan insanlarımızın en büyük sorunu bölünmüşlükleri
ve en temel sorunlarında bile bir araya gelme iradesini ortaya koyamamalarıydı.
Bu durum yanlış politikalar, çok uzun süren ilgisizlik, dinci ve tarikatçı yaklaşımlar nedeniyle oluşmuştu ve her geçen gün daha da derinleşmekteydi. Türkler Almanya’da yaşayan en büyük yabancı grubu oluşturmalarına karşın, bin bir parça olmaları nedeniyle güçlü bir ses verememekteydiler.

Etnik bölücülük ve tarikatçılık virüsünün arkasında Almanya’nın da olduğunu söylemek sanırım abartı olamaz. Emperyalizmin böl ve yönet ilkesi burada kendisini göstermektir. Almanya’da yaklaşık 3,5 milyona ulaşan Türkiye kökenli nüfusu, bir biçimde bölemez ve birbirine düşüremez isen, azınlık haklarına dek varan istemlerde bulunabilirler. Bölersen en temel hak istemlerinde bile bir araya gelemezler!

Ne yazık ki AKP yönetiminde bulunan dış temsilciliklerimizin çoğu, Almanya’da ve Avrupa’da yaşamını sürdüren insanlarımızın bölünmüşlüğüne bölünmüşlük katan faaliyetler içindeydi. Yalnız bu neden bile AKP’nin ivedi yıkılmasını gerektirmektedir.

Almanya’nın güneybatısında yer alan Stuttgart, 650 bin nüfusuyla bu ülkenin 6. büyük kent, olup Baden-Württemberg eyaletinin başkentidir. Stuttgart ve çevresi Almanya’nın en önemli endüstri merkezlerinden biridir. Mercedes, Porsche ve Bosch buradadır. Otomotivde dünya lideri olan Mercedes-Benz’in genel merkezi de buradadır.
Stuttgart borsası Frankfurt’tan sonra Almanya’nın 2. büyüğüdür.

Stuttgart’ın bizim için de önemli başka bir özelliği, 2008’de kurulan ABD’nin Afrika Komutanlığı’nın burada olmasıdır. 2011’de Libya’da yapılan operasyonda bu komutanlık aktif olarak görev almıştır. AKP hükümetinin Meclis’ten daha tezkereyi çıkarmadan Libya’ya gönderdiği 6 savaş gemimiz, bu komutanlığın sorumluluk alanında
görev yapmıştır.

Halen 4 yıldızlı bir general tarafından komuta edilen ABD’nin Afrika Komutanlığı, Stuttgart yakınlarında bulunan Kelly kışlasında konuşlanmıştır.

Bu kışla ilk kez Almanlar tarafından Helenen Kaseme adıyla 1938’de kurulmuş ve
2. Dünya Savaşı sonunda Almanya’nın müttefiklerce işgal edilmesi sonunda 1951’den başlayarak Amerikalılar tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

Amerikalı kahraman Başçavuş

Fakat Amerikalılar kışlanın adını Kelly olarak değiştirmişlerdir. Bu ad Amerikalı Kıdemli Başçavuş Jonah E. Kelly’e atfen verilmiştir. Başçavuş Amerikalılar için kahramandır ama bu kahramanlığı Almanlara karşı kazanmıştır. 2. Dünya Savaşı sırasında Belçika-Almanya sınırında Amerikalılar ile Almanlar arasında meydana gelen en uzun süreli (19 Eylül 1944 -10 Şubat 1945) muharebede (The Battle of Hürtgen Forest) Kelly, büyük kahramanlıklar göstermiş Almanların canına okumuştur.

Ne denli onur kırıcı değil mi? Sizin askerinizi öldürerek kahraman olmuş, sizin için düşman olan birisinin adı kendi topraklarınızda bir kışlaya ad oluyor. İster istemez,
işgal eden gücün buna hakkı oluyor. İşgali yaşayanlar da bu onursuzluğa katlanmak zorunda kalıyor.

Ya bizim ülkemizde neler oluyor? İstiklal Savaşı’nda düşmanla işbirliği yapanların, düşmanla aynı safta atalarımıza karşı savaşanların, emperyalist kışkırtma ile isyan edip askerimizi öldüren ve arkadan vuranların, karşı devrim operasyonlarında görev alan işbirlikçilerin ve hainlerin adları sağa ve sola verilmiyor mu?

Bu durumun tek bir açıklaması var; ülkemiz işgal altındadır.

Fakat işgal; halk uyanmasın diye işbirlikçileri eliyle gizli yapılmaktadır.

Bayrağımızın hala dalgalanıyor olması; işgali halkın gözünden kaçırmak içindir.

Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN
19.3.12

Doğum Kontrol Yöntemleri Atlası / Atlas of Contraceptive Methods

Dogum_Kontrol_Yontemleri _Atlasi

Bekir Coşkun’dan : Kanun Kuvvetinde Çene..

Kanun_kuvvetinde_cene