Etiket arşivi: AKKUYU – SİNOP ve İĞNEADA nükleer santralleri

Çernobil’in 31. yıldönümünde nükleer santrale bir kez daha hayır!

Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu (TTB – HSK),

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Çernobil nükleer faciasının 31. yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, nükleer santrallere bir kez daha hayır dedi. TTB – HSK tarafından 26 Nisan 2017 tarihinde yapılan açıklamada, Çernobil’in yıldönümü dolayısıyla nükleer santrallerin etkilerine değinilerek, nükleer santrallerin olumsuz etkilerinin yalnızca kazalarla sınırlı olmadığı vurgulandı.

Türkiye’nin nükleer santral olmadan nükleer kazalar yaşayabilen bir ülke olduğuna dikkat çekilen açıklamada, 1999’da meydana gelen ve tıbbi atıklardan kaynaklanan ve 13 kişilik bir aileyi etkileyen İkitelli kazası, 2012’de İzmir-Gaziemir’de ortaya çıkan kaynağı bilinmeyen radyoaktif atıklar ve son olarak 2016’da Sakarya’da bir baraj inşaatında meydana gelen ve bir işçiyi etkileyen radyoaktif bir malzeme ile oluşan kaza hatırlatıldı. Açıklamada,

  • “Ülkemiz için nükleer enerji gerekli değildir ve öncelikli yatırımlar şüphesiz güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir enerji türlerine yapılmalıdır.” denildi.

ÇERNOBIL’ÍN 31. YIL DÖNÜMÜNDE NÜKLEER SANTRALE BİR KEZ DAHA HAYIR DİYORUZ!

Bundan tam 31 yıl önce, 26 Nisan 1986 günü Ukrayna’nın başkenti Kiev yakınlarındaki Pripyat kasabasında kurulu Çernobil Nükleer Santralinin dört numaralı reaktöründe bir patlama meydana geldi. Patlama sonucu ortaya çıkan radyasyon serpintisinden Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya’nın dışında içinde ülkemizin de olduğu 14 Avrupa ülkesi etkilendi. Kaza anında 30 işçi yaşamını yitirdi; önce 115.000, daha sonra 220.000 kişi olmak üzere 335.000’den çok insan bölgeden tahliye edildi. 1955´de kurulan UNSCEAR’ın (Birleşmiş Milletler Atomik Radyasyonun Etkilerini Araştırma Bilimsel Komitesi) raporlarına göre kazadan sonra bölgede yaşayan yaklaşık 500.000 insan yüksek radyasyona maruz kalmış; Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya’da 2005’de çocuklarda 6.000’den fazla tiroid kanseri rapor edilmiştir. Aynı örgüt önümüzdeki yıllarda yeni tiroid kanseri olgularının görülebileceğini kestirmektedir. Yine UNSCEAR’ın raporlarında üç ülkede de bu kaza nedeni ile büyük bir sosyal çöküntü ve ciddi ekonomik kayıplar yaşandı. Üstelik kazadan sonra çevreye yayılan sezyum-137’nin yarılanma ömrü 30 yıl olmasına karşın durum değişmiş değil.

Dünya Sağlık Örgütü de Çernobil Nükleer Santralinin lahit içine alınması sırasında bu çalışmalarda görev alan 240.000 kişinin yüksek radyasyona maruz kaldığını ve izlenmesi gerektiğini bildirmiştir. Her üç ülkede devasa bir alan hala yerleşime kapalı; çok daha geniş bir alanda ise radyoaktif kirlenme nedeni ile tarım ve hayvansal üretim yapılmasına izin verilmiyor.

  • Nükleer santrallerin sağlık ve çevre üzerine olumsuz etkileri
    yalnızca kazalarla sınırlı değildir!

Nükleer enerji 1950’li yıllardan bu yana elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Günümüzde çalışan yaklaşık 450 nükleer santral vardır ve dünya enerji isteminin yaklaşık %6.8’i nükleer santrallerden sağlanmaktadır. 1986 Çernobil nükleer kazası sonrası, tüm dünyada nükleer santral yapımı büyük oranda azalmış, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ülke yapımı tamamlanan nükleer santrallerini dahi üretime almamış; çalışan santrallerini de belli bir program dahilinde kapatmayı planlamışlardır. 2011’de Japonya’da meydana gelen Tohoku Depremi sonucu oluşan Fukuşima Nükleer Santrali kazası bu eğilimi hızlandırmıştır. Ancak bu gelişmelere karşın son yıllarda ülkemizin de içinde olduğu kimi ülkelerde yeni nükleer santraller kurulmaya çalışılmakta; nükleer teknolojiye sahip ülkelerin şirketleri ‘nükleer santral ihalesi’ peşinde koşmaktadır.  

Nükleer kazaların sonucunda salt çevresi değil küresel ölçekte olumsuz sağlık etkileri ve çevre yıkımı gözlemlenmektedir. Öte yandan, nükleer santrallerin sağlık ve çevre üzerine olumsuz etkileri yalnızca kazalarla sınırlı değildir. Kazalar dışında, nükleer santrallerin sağlık ve çevre üzerine olumsuz etkilerinin birkaçı şöyle sıralanabilir:

Uranyum madenlerinde çalışanlarda ve yakınlarında yaşayanlarda çok sayıda bilimsel çalışma yapılmış ve artmış kanser riski gösterilmiş, ayrıca özellikle Almanya kaynaklı çalışmalarda normal çalışan nükleer santrallerin çevresinde yaşayanlarda bile sağlık sorunları olabileceği kanıtlanmıştır. Yine bu çalışmacılar, 16 nükleer santralin 5 km yakınında yaşayan 5 yaş altı çocuklarda lösemi riskinin 2.19 kat artmış olduğunu saptamışlardır.

Nükleer santrallerde, sabotaj veya savaş gibi insan kaynaklı sorunlar yüzünden ya da Fukuşima Nükleer Santrali örneğinde olduğu gibi deprem veya tsunami gibi doğa olayları sonucu kazalar meydana gelebilmekte ve bu riskleri önleyebilmenin herhangi bir yolu bulunmamaktadır.
Ayrıca hepimizin bildiği gibi, radyoaktif atıkların bertarafı sorunu çözülememiştir;
üstelik nükleer santrallerden çıkan radyoaktif atıkların yarılanma ömrü çok uzundur.

Nükleer santral olmadan nükleer kazalar yaşanan ülke: Türkiye

Ülkemizde yapılması planlanan AKKUYU, SİNOP ve İĞNEADA nükleer santrallerinin,
ileride geri dönüşü olmayacak insan ve çevre sağlığı sorunlarına yol açması olasıdır.
Dünyanın teknolojik olarak en ileri ülkelerinde bile onlarca nükleer santral kazası olması,
bize bu enerji biçiminin hiçbir zaman tam güvenli sağlanamayacağını göstermektedir.

Üstelik ülkemiz nükleer santrali olmadan nükleer kaza (!) yapabilmiş bir ülkedir!  

1999’da meydana gelen ve tıbbi atıklardan kaynaklanan ve 13 kişilik bir aileyi etkileyen
İkitelli kazası, 2012’de İzmir-Gaziemir’de ortaya çıkan kaynağı bilinmeyen radyoaktif atıklar ve son olarak 2016’da Sakarya’da bir baraj inşaatında meydana gelen ve radyoaktif bir malzeme ile oluşan bir işçiyi etkileyen kaza unutulmamıştır.

Nükleer Santrallerden kaynaklanan sağlık ve çevre risklerinin boyutları çok faklıdır. Örneğin herhangi bir kaza, bir bölgenin binlerce yıl kullanılamamasına yol açmaz. Oysa Çernobil nükleer kazasından sonra daha önce de belirttiğimiz gibi 335.000’den fazla insan yerinden edilmiş ve aradan geçen 30 yıldan fazla süreye karşın hala evlerine dönememiştir.

Sonuç olarak; herhangi bir nükleer santralin çevresinde yaşayanlar açısından ciddi sağlık riskleri her zaman var olacaktır. Bu nedenle

nükleer santral planlarından bir an önce vazgeçilmelidir.

Ülkemizin deprem açısından riskli, terör ve savaş odaklarına yakın olması, yapılacak olan santrali bir hedef haline getirme olasılığını da beraberinde getirebilir. Nükleer enerji üretiminin hiçbir aşamasında; santralin yeri ve kısıtlı inşaat işleri dışında ülke kaynakları ve işgücü kullanılmayacaktır. Nükleer enerji yakıtlarını üreten ülke sayısı çok azdır ve yenilerine izin verilmemektedir; bu nedenle tümden dışa bağımlı bir enerji türüdür. Nükleer Santral savunucularının başka bir savı da teknoloji transferidir. Ancak bu hedef de gerçekçi değildir; basına da yansıyan sözleşmelere göre santral işletmesi ihaleyi alan ülkelerce yapılacaktır.

  • Ülkemiz için nükleer enerji gerekli değildir ve öncelikli yatırımlar kuşkusuz güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir enerji türlerine yapılmalıdır.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
HALK SAĞLIĞI KOLU
===========================================
Dostlar,

Yukarıdaki açıklamayı bütünüyle paylaşıyoruz.
TTB Halk Sağlığı Kolu, bizim de üyesi olduğumuz bir birimdir.

Çernobil faciasını kurbanlarının acısı tarif ötesidir. Bu ölçüsüz acıyı, biz de yüreğimizin derinliklerinde yaşıyoruz. Sorumluları cezalandırılmış mıdır, bilemiyoruz. Ama ne yapılırsa yapılsın, yaşanan – yaşanmakta olan acılar ve ödenen – ödenmekte olan bedel giderilemiyor.

İnsanlık ve Türkiye aklını başına almalı ve nükleer kumardan vazgeçilmelidir.
Başta tasarruf önlemleri;
– enerji iletim hatlarındaki yitik ve kaçakların en aza indirilmesi,
– yaşam biçiminin gözden geçirilmesi,
– toplu taşıma, bisiklet kullanımı,
– bina yalıtımı,
– gereksiz nüfus artışının frenlenmesi (her aileye 1 çocuk!)..

başlıca ve çok ekili önlemlerdir. Yatırımlar doğayla barışık, yenilenebilir enerji teknolojilerine ve yenilerinin geliştirilmesine yöneltilmelidir. Almanya 2030’da nükleer güç santrallerini tümden kapatmış olacak..

Türkiye’de yaşanan radyasyon kazalarından birine de biz tanık olduk.
İlgili kişi (kurban!) kimliğinin saklı kalmasını istediği için örtük olarak yazalım :

  • Birkaç yıl önce Ankara’da bir hastanede Tıp son sınıf öğrencilerimizle bu hastayı görmüştük.
    24 yaşlarında erkek hasta, Doğu Anadolu’da çalıştığı şirkette ….. borusu kaynaklarını taşınır (portable) C kollu röntgen aygıtı ile kaynak yeri kaçağı için denetlemekle (kontrol etmekle) görevliydi. Bu alet elinden düşmüş ve akut olarak (birden, kısa sürede) yüksek dozda X ışını almıştı dolayısıyla iyonlaştırıcı radyasyon etkisinde kalmıştı. 2 katı yaşta görünümlüydü (hızla yaşlanmıştı!), dişlerini ve saçlarını hemen hemen tümüyle yitirmişti. Genel durumu iyi değildi ve yaşam ümidi çok düşüktü sağaltımın 2. yılında.
  • Öyküsünü gerçek olarak hasta dosyasına ver(e)miyordu çünkü çalıştığı büyük şirket kendisini tehdit etmişti. Hatta yakınlarının dükkanlarına uyarı (!) olarak zarar verilmişti. Sonrasında ise öldürmeler olabilirdi! “Kaynağı belirsiz akut radyasyon hastalığı” olarak kayda alınmıştı. Kendisi ve ailesinin 4857, 5510 ve 6331.. sayılı yasalardan kaynaklanan giderim (tazminat), engellilikle (malulen) erken emeklilik, sağaltım.. haklarından yararlanması sıkıntılıydı.
    SGK’yı da zarara sokuyordu bir ölçüde. Oysa bu olay tipik iş kazası (5510 s. yasa  m 13 ve
    6331 s. yasa m. 3/g).
  • Halen yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz ama doğrusu yaşamda olduğunu hiç sanmıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti kayıtlarında bu hazin olay perdeli.. gerçekler kayda alınamadı.
    Oysa işverenin işe aldığı emekçilere önce eğitim vermesi ve bunu belgelemesi gerek (6331
    s. yasa m. 4). İşçinin dosyasında bu imzalı eğitim belgeleri- tutanakları var mı bilmiyoruz ama, olayın akışından anlıyoruz ki böyle bir eğitim yok! Olsaydı, ilk söylenecek, sıkı sıkı tembihlenecek nokta, taşınır röntgen aygıtının düşüp – kırılması durumunda hızla oradan uzaklaşma talimatı olurdu. Söz konusu talimat gereğince verilmiş olsaydı, işçi de uyar ve
    en hızlı biçimde olay yerinden uzaklaşarak işverene bilgi verirdi..

AKP’nin 14+ yıllık tek başına iktidarında 18 bini aşkın emekçiyi işçi cinayetlerine
kurban verdik!
Türkiye, her yıl İŞÇİ CİNAYETLERİ ALMANAĞI yayınlanan ender ülkelerden.
Yüreğimiz yangın yeri…
Emekten yana bir iktidar kurulamadıkça çözüm de yok!

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com