Etiket arşivi: aidiyet duygusu

Teslimiyete hayır!

Emre Kongar
Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr
04 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Bir insan, bir toplum nasıl dönüştürülür?

Bir insan, bir toplum, ancak teslim alınarak dönüştürülür.

Peki bir insan, bir toplum nasıl teslim alınır?

İster kişi olsun, ister toplum, her varlık belli değer yargıları üzerinde yaşar.

Bir gruba aidiyet duygusu, bir inanç, bir millet, bir ideoloji, özetle bir kimlik, bu değer yargılarıyla karşılıklı etkileşim halindedir, böylece onun omurgası oluşur:

Bir kişiyi veya bir toplumu teslim almak için bu omurganın yok edilmesi gerekir ki onların yerine yeni bir kimlik, yeni bir değer yargıları bütünü konulabilsin.
***
Bireyleri ya da toplumları kimliklerinden koparıp teslim almak için onların umutlarını yok etmek gerekir.

Savaş esirlerinin (tutsaklarının) beyinlerinin yıkanması, teslim olmalarıyla, teslim olmaları ise hem işkenceyle hem de umudunun yok edilmesiyle sağlanır.

Maddi, manevi işkenceyi biliyoruz.

Umudun yok edilmesi de sürekli işkence ve baskıya ek olarak, önce bir kurtuluş umudunun yaratılması, bu umudun beslenip büyütülmesi ve sonra bu umudun boşa çıkarılıp bireyin tümüyle çökertilmesi yoluyla yapılır.

Teslimiyet, umudun yok edilişiyle sağlanır!
***
Kendi iktidarları için toplumların Demokratik Rejimlerini yok eden otokratların da en büyük silahı, iktidarlarının asla sona ermeyeceğine, bütün seçimleri kazanacaklarına, bireyleri ve toplumu ikna etmeleridir.

Ama Demokratik Rejim umudu devam ettiği sürece bireyler ve toplum ikna edilemez.

O nedenle, Otokratlar, Demokratik Rejim umudunu yok etmeye çalışırlar:

Elbette günlük çıkarlar peşinde olan sermaye sahipleri ve çıkarcı politikacılar, derhal böyle bir iktidara katılırlar…

Bu katılımlar da bireylerin ve toplumların Demokratik Rejim umudunu kırmak için kullanılır.

Ama asıl şok, iktidarın (güya serbest, adil ve şeffaf) bir seçimle düşürülebileceği umudunu yaratıp, bu umudu geliştirip, sonra onu boşa çıkararak yaşatılır.

Büyük umutlarla sandığa giden Demokrat seçmenler, yeniden otokrat iktidarın seçimi kazandığını görünce:

Demokrasi’ye de, Demokrasi için çalışanlara da, Demokrasi umudunu yeşertenlere de, siyasete de, hayata da küser, içine kapanır ve iktidara teslim olur.
***
Umudun tükenişi, teslimiyeti…

Teslimiyet, kayıtsız koşulsuz boyun eğmek anlamına gelen, biatı…

Biat da, Demokrasiden Otokrasiye bireysel ve toplumsal dönüşümü getirir.

Böylece, Özgürlüğün ve Adaletin de sonu gelir.

O nedenle:

UMUDUN TÜKENİŞİNE HAYIR…

TESLİMİYETE HAYIR:

YAŞASIN DEMOKRASİ…

YAŞASIN DİRENİŞ!

HALK DEPRESYONDAN ÇIKTI; İKTİDAR BUNALIMA GİRDİ

Dostlar,

Arkadaşımız, meslektaşımız sevgili Prof. M. Beyazyürek, AYDINLIK ile özlü bir söyleşi yaptı. “Haziran direnişi” nin sosyal psikiyatrik kısa bir irdelemesi..

Çok umutlu..

Halkımızın, ısıtılan suda bir “kurbağa gibi haşlanmadığını”
tersine hınçlanarak bilinçlendiğini savlıyor.. Yeni sürgün bir genç kuşak da artısı.
Türkiye yaş ortancası 29 yaş, nüfusun yarısı 30 yaş altında! 12 Eylülcülerin “depoltizasyon” dönemi de kapandı. Bu politik-demografik gerçekliği
hiç göz ardı etemek gerek.

Halkın depresyondan çıktığını, iktidarın girdiğini savlamakta.

Türkiye Psikiyatri Derneği de geçtiğimiz günlerde çok net ve halkın yanında tutum alan bir bildiri yayımlsmıştı ve sitemizden sevinçle sunmuştuk :

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden: “Hükümete Uyarı” Basın Açıklaması

Halkta kollektif bir ruh hali egemen..

İtalyan siyaset sosyologu V. Pareto’nun “Seçkinlerin Yükselişi ve Çöküşü” kuramına uyuyor yaşadıklarımız. Bu kuram 19. yy kökenli (1848-1923).
Z. Brezinski yeniledi ve Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri‘ni yazdı (1998).

Sevgi ve saygı ile.
26.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

HALK DEPRESYONDAN ÇIKTI; İKTİDAR BUNALIMA GİRDİ

portresi

 

Prof. Dr. Mansur Beyazyürek
Psikiyatri Uzmanı

 

 

Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, direnişin ruh halini yorumladı

‘Eylemler, yurttaşlara antidepresan gibi geldi

İnsanların ‘Her şey boş, bir şey yapamıyoruz’ duygusunu yenmelerini sağladı.
Artık ümitsizlik, sinmişlik yok. Türkiye’de hiçbir şey 31 Mayıs’tan önceki gibi olmayacak

Yurdun dört bir yanına yayılan Gezi Parkı eylemlerinin henüz ilk günleriydi…
İktidarın hakaretlerinin, biber gazlı, plastik mermili, coplu saldırıların yurttaşlarda travmaya yol açabileceğini düşünen bazı psikologlar, ücretsiz hizmet vereceklerini açıkladılar. Ancak buna gerek kalmayacağını ilerleyen günlerde kendileri de görecekti.

Meydanları dolduran yurttaşların üzerlerine atılan gaz bombalarını “Biber gazı oley!” şarkısıyla karşılamaları, TOMA’ların karşısına dikilip basınçlı suya aldırmadan gülümseyerek bayrak dalgalandırmaları, nasıl bir ruh haliydi? Toplumun bunalımda olduğunu mu gösteriyordu? Peki ya iktidarı giderek saldırganlaştıran neydi?

Sorularımızı, Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek yanıtladı.

‘Çaresiz olmadıklarını gördüler’

– Bütün Türkiye’ye yayılan kitlesel Gezi Parkı eylemleri, atılan gaz bombası, polis şiddeti yüzünden insanlar depresyona mı girdi?

Ben olaylara hekim gözüyle bakıyorum. Gezi Parkı eylemlerine katılanlar belki depresyondaydılar. Ama şu an eylemcilerin ruh hali depresyon olarak değerlendirilemez. Depresyon bir hareketsizlik halidir. Depresyondaki insanın kolunu kaldıracak gücü bile olmaz. Gezi eylemcileri günlerce uykusuz kaldılar, şiddete karşı koydular. Bu depresyon değil, tam tersi. Toplumun bir kesiminde hissedilen korku, tedirginlik, ümitsizlik duygusu yıkıldı. İnsanların “Her şey boş, bir şey yapamıyoruz” duygusunu yenmelerini sağladı. Bu hareket çaresiz olmadıklarını insanlara gösterdi. Sanki depresyondaki insanlara antidepresan gibi geldi.

‘Gençler CHP’ye de başkaldırır’

– Türkiye’de eylemlere en fazla genç kesim katıldı. Bunu neye bağlamak lazım?

20’li yaşlarda genç insanlar bunlar. Onları yetiştiren anababalar, 40-50 yaşlarında. O yüzden bu gençlik evlerinde daha demokrat, daha katılımcı yetişti. Evinde özgürlükçü algıyı alan bir genç, dışarıda kısıtlamalarla karşılaştığında büyük bir patlama yaşanıyor. Bugün üniversite sınavı da onlar için bir kısıtlamadır. Bu sistemle AKP’nin yerine CHP gelse, o da çözemez. Gençler CHP’ye de başkaldırırlar. Çünkü bir sistem sorunu var. Gençler büyük bir istekle eylemlere katıldılar. İstanbul Valisi, “Çocuklarınızın hayatından endişeleniyorum” dedi. Bir psikoloğa, sosyoloğa danışın. Ben 17 yaşında bir genç olsam, tehlikeyi severim. O eyleme daha çok gitmek isterim. Bunu söyledikten, sonra dikkat edin, aileler de çocuklarıyla beraber gitti.

‘Demokrasiye giden yol Atatürkçülükten geçiyor’

– Sizce eylemlerin mesajı nedir? İnsanlar ne istiyor?

Eylemciler Türkiye’de sandık olduğuna inanmıyorlar. Seçilen milletvekilleri de kendilerini halkın seçmediğini biliyorlar. Eylemcilerin mesajı şuydu:

  • Gerçek demokrasiyle yönetilmek ve özgür bireyler olarak yaşamak istiyoruz.

Oranın mesajı alınmadı. “Ben mesajı aldım,” diyor. Hayır almadınız. Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesidir. Bizim bugünkü seçim sisteminde bu mümkün mü? %10 seçim barajı, iktidarıyla muhalefetiyle, hepsinin işine geliyor. Bu mesaj, yalnızca İstanbul’dan değil, 77 ilden gitti. Bu yalnızca bir ağaç kavgası, Gezi Parkı kavgası değildi. Burada önemli olan, insanların ümitsizliği, sinmişliği artık yok.

– İnsanlar sırtlarında Türk bayrağı, barikatın önünde polis şiddetine direndi.
En çok atılan sloganlardan biri, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ oldu.
Eylemlerin mesajını yalnızca demokrasi ve özgürlüğe indirgemek doğru mu?

İnsanlar bir şeye “ait olmak” isterler. Türk bayrağı taşımaları, aidiyet duygusuyla alakalı. ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganında bir ulusalcı söylem var değil mi? Orada, ulusalcı olmayan insan bile bu sloganı atabilir. Çünkü demokrasi isteyen insanlar, ona gidecek yolun Mustafa Kemal’in kurduğu sistemden geçtiğini biliyorlar. Bu durumu salt bir ulusalcılığa indirgemek bence doğru değil.
(Son Güncelleme: Pazartesi, 24 Haziran 2013, 20:58)