Etiket arşivi: Adalet ülkenin temelidir

Feyzioğlu: Hadi gel bizi de tutukla!


Feyzioğlu: Hadi gel bizi de tutukla!

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Adalet Bakanlığı’nda girdiği mülakatta Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle mahkemeye çıkarılan
Avukat Umut Kılıç hakkında tutuklama kararı veren hakime sert eleştiriler yöneltti.
Haber görseli
Feyzioğlu: “Hadi tutuklayacaksan gel bizi de tutukla. Sana diyorum ki; suç işledin, hukuksuzluk yaptın, vicdansızsın. Ve soruyorum sana; kime hizmet ediyorsun? dedi.Sabah saatlerinde Trabzon’a gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Ahmet Suat Özyazıcı Stadyumu’nda Karadeniz Baroları Futbol Turnuvası’nın açılışına katıldı. Takımlarla hatıra fotoğrafı çektiren Feyzioğlu, daha sonra Trabzon Barosu’na geçerek, Amasya, Gümüşhane, Kastamonu, Zonguldak, Trabzon, Karabük, Ordu ve Çankırı Baro başkanlarının da katılımıyla açıklamalarda bulundu. Keyifli bir organizasyonun açılışını yaptıklarını belirten Feyzioğlu, “Ancak Türkiye’de işler her zaman o kadar da keyifli yürümüyor. Gündemle yatıyorsunuz, başka gündemle kalkıyorsunuz. Biraz sonra söyleyeceğim çok öfkeli sert sözlerden önce, Liselerarası Dünya Futbol Şampiyonasında şampiyon olan Trabzon Erdoğdu Anadolu Lisesi’ni kutluyoruz. Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe kafilesine saldırı düzenlendi. Her kim ki,
Trabzon camiasını suçlamaya kalkıyor, bilin ki provokasyonun bir parçasıdır.
Trabzon camiası böyle aşağılık bir saldırıyla suçlanamaz.” dedi.
87 BİN AVUKAT TEK YUMRUĞUZ Adalet Bakanlığı’nda dün girdiği mülakatta yaşanan tartışma sonucunda Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanan Avukat Umut Kılıç ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu şunları söyledi:

“Dün meydana gelen olay bizi öfkelendirmiştir. Öfkemiz, kararlılığa dönüşmüştür.
87 bin avukat ve savunduğumuz on milyonlarca vatandaş tek yumruğuz. Dün hakim-savcı adayı alımı mülakatında bir meslektaşımız, heyetin önüne gelmiştir. Ve demiştir ki;
  • ‘Ben sizden önceki heyetin önüne de geçen sene geldim. Çok yüksek bir yazılı puanıyla geldim. 85 almıştım. Niye bilmiyorum, bunu siz de açıklayamazsınız zaten, beni mülakatta elediniz. Herhalde tanıdığım dayım yoktu. Birilerinin birisi değildim. Şimdi yine huzurunuza geldim. Ama niyetim aslında hakim olmak değil artık. Yazıhanemi açtım, avukatlık yapıyorum. Bu sınava girdim, sırf sizin önüne gelip bir şeyler söylemek için. Şimdi bana söyleyin, bu ülkede mülakatlar birilerinin iki dudağı arasında mıdır? Tanıdığı olanların kazandığı, tanıdığı biri, adamı olmayanların elendiği, göstermelik, keyfi sınavlar mıdır? Bu ülke bir hukuk devleti değil midir. İşte size bunları
    sormaya geldim’

demiştir. Nazik konuşmuştur. Kendisine söz verilmek istenmemiştir. Konuşmasına devam etmiştir. Ardından tansiyon yükselmiştir. Dışarı çıkması istenmiştir. ‘Elbette çıkacağım’ demiştir daha 30’unda bile olmayan genç meslektaşımız. ‘Ama birkaç cümlem daha var.’ diye devam etmek istemiştir. Bir çay ısmarlayıp, bir 5 dakika daha kendisini dinleselerdi bitecek olan bir olay, polis çağrılmasıyla başka bir evreye geçmiştir. Polis kollarından tutup sürükleyerek meslektaşımızı salondan dışarı çıkarırken, farklı bir öfke patlamasıyla sert cümleler
sarf etmiştir.

“HAKİME AİHM KARARLARINI DESTE DESTE GÖNDERECEĞİZ”

Metin Feyzioğlu, genç avukatın, birilerine sıcak ve sempatik görünme kaygısıyla tutuklamaya sevk edildiğini de ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

Özel görevli mahkemelerin kaldırılmasıyla gurur duyan siyasi iktidar duysun, dinlesin;
yerine koydukları özel görevli sulh ceza hakimlerinden biri bu meslektaşımızı,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Avukat Umut Kılıç’ı tutuklamıştır. Tutuklama gerekçesi, ‘Cumhurbaşkanına hakaret.’ Bu tutuklama kararını veren hakime Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını deste deste göndereceğiz. Okusun, öğrensin. Çok daha ağır cümleler, AİHM tarafından, ‘Siyasilere eleştiridir. Düşünce açıklama hürriyeti içindedir’
diye değerlendiriliyor. Bu tutuklama kararını veren hakime buradan soruyorum;

1- Sen Sulh Ceza Hakimi; yazıhanesi belli, evi belli, barosu, adı sanı, kim olduğu, anası babası belli, işi gücü belli olan gencecik bir meslektaşımızın kaçacağını hangi akılla hükme bağladın? Hangi vicdanla gece yattın? Sen kim oluyorsun da, bu gencecik meslektaşımızı kaçar diye tutukluyorsun? Sen herkesi kendin gibi mi biliyorsun? Biz avukatız. Hiçbir yere kaçmayız.

2- Sen sulh ceza hakimi, dosyada bir tane delil var, tutanak. Önce otur, ‘Bu iktidar mülakatlarda kamera kaydını niye kaldırdı?’diye sor. Ben cevabını vereyim. Keyfi mülakatlar tam gaz devam etsin diye. Şimdi sen sulh ceza hakimi, dosyadaki o tutanak, o tek delil tutanak karartılabilir mi, çalınabilir mi ki, sen benim 30 yaşını doldurmamış meslektaşımı
delilleri karatacak diye tutukluyorsun? Soruyorum sana, gece rahat uyudun mu?ö

GEL BİZİ DE TUTUKLA!

Tutuklama kararı veren hakime sert eleştirilerini sürdüren Metin Feyzioğlu,
sözlerine şöyle devam etti:

3- “Tutuklamanın orantılı olduğunu söylüyorsun. Senin mahkemen ceza verse ertelemeye tabidir. Ertelemeye tabi bir suçtan dolayı bir meslektaşımı, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını sen kim oluyorsun da orantısız orantısız tutukluyorsun? Hadi tutuklayacaksan, gel bizi de tutukla. Sana diyorum ki; suç işledin, hukuksuzluk yaptın, vicdansızsın. Ve soruyorum sana, kime hizmet ediyorsun? Sana bir hatırlatma yapıyorum sulh ceza hakimi. Bu ülkenin binlerce fedakar, çalışkan, yasalara saygılı avukatı, yargıcı, savcısı var. Rabbime bin şükür.
Sana hatırlatıyorum, 87 bin avukat olarak hatırlatıyoruz; geçenlerde HSYK bir savcı hakkında
3 yıl hapis cezası talebiyle iddianame düzenletti. Bizim için içtihattır arkadaş o. O içtihadı oku, öğren. Orada, içi ağzına kadar silah dolu TIR’ları arama talebinde bulunan o savcı için, ‘kanundaki şartlar oluşmadığından arama talep etmek suretiyle görevi kötüye kullanmıştır’ diyor. Sen Sulh Ceza Hakimi, kanundaki tutuklama şartlarının bir tanesi bile oluşmadan meslektaşımı tutuklamışsın. Bu içtihad senin içindir. Bu içtihadı sana uygulatırız.

TAHLİYESİNİ BEKLİYORUZ

Feyzioğlu, hakim cübbesi giyen, savcı cübbesi giyen herkesi, Devletin hakimi, Cumhuriyetin savcısı olmaya davet ettiklerini de vurgulayarak,

“Bu işin peşini bırakmayacağız. And olsun bırakmayacağız. Dünyadaki bütün meslek örgütlerine bu durum bildirilmiştir. Avrupa Konseyi’ne bildirilmiştir. Milyonlarca dünya avukatını temsil eden tüm örgütlere durumu bildirdik. Meslektaşımızın tahliyesini bekliyoruz. Memleketimizin binlerce görevini yapan hakimine savcısına güveniyoruz.
Türkiye adaletini bulacaktır.” dedi.

Feyzioğlu, bir gazetecinin, “Sosyal medya paylaşımları yüzünden insanlar tutuklanıyor.
Bu konuda ne düşünüyorsunuz?ö şeklindeki sorusunu yanıtlarken de şunları söyledi:

Siyasi iktidar sadece kendini alkışlama özgürlüğünü kabul ediyor. Onun ötesinde özgürlük kabul etmiyor. Burada siyasi particilik yapmıyoruz. Bu siyasi iktidar gider başkası gelir. Aynısını yaparsa yine aynı şeyleri söyleriz. Olay herkes için hukuk herkes için adalettir.
Farklı siyasi partiler ve dünya görüşlerinden gelebiliriz. Farklı mezhep ve dinlerden olabiliriz. İnanırız, inanmayız. Ama biz milletiz. Biz 77 milyon (AS: 31 Aralık 2014 TÜİK sayımı ile 77,7 milyonuz..) eşit vatandaşız. Türkiye Cumhriyeti’nde vatandaşlıktan daha büyük bir makam olmadığını, bütün siyasiler ve özellikle Türkiye’yi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar anlayacaktır. Anlamayana anlatmak da bizim görevimizdir.

======================================

Dostlar,

Yargının siyasallaşması bağımsızlığını yitirerek yandaşlaşması; şu ya da bu kesim – görüş -ideoloji – parti – inanç – mezhep – çıkar.. güdümüne girmesi ölçüsünde bir ülkede daha büyük bir tehdit ve sakınca düşünemiyoruz..

ADALET ÜLKENİN TEMELİDİR! 

Tüm yargı üyelerinin bağımsız ve onurlu duruşunu, siyasal iktidarın baskılarına
boyun eğmemesini, tarikat – cemaat vb. güdümlerin dışında kalmasını
beklemek ve istemek yurttaş olarak en emel haklarımızın başında gelir.

TBB Başkanı ve Ceza Hukuku Uzmanı Sayın Prof. Metin Feyzioğlu
‘nun
isyanını bütünüyle paylaşıyoruz. Üst mahkemenin, tutuklamaya yapılan itirazı
hızla değerlendirerek açık hukuksuzluğa derhal son vermesini ve mülakatta haksız biçimde elenerek yargıç olması engellenen genç Avukat Umut Kılıç‘ın derhal salıverilmesini biz de bir yurttaş olarak diliyor, bekliyoruz. Bir suç varsa ve yargılaması yapılacaksa, hukuka uygun tutuklama koşulları oluşmadığından, yargılamanın tutuksuz sürdürülmesini istiyoruz.

Hukuk, Adalet gün olur herkese gerek olur.. Ekmek – su gibi, hatta hava gibi..
Adalet kurumunu gözümüz gibi esirgeyelim, kirletmeyelim lütfen..

Sevgi ve saygı ile.
22 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’dan Haşim Kılıç’a “Adalet Nöbeti” mektubu


Dostlar,

CHP’nin çalışkan ve üretken İstanbul Milletvekili Sayın Umut Oran,
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sn. Haşim Kılıç’a aşağıdaki gibi etkili bir mektup yazdı.
(Bu arada geçen hafta CHP’nin MYK’ndan neden alındığını anlayamadık?!..)

Kimse bu mektubu Yüksek Mahkemeye telkin – tavsiye vb. olarak yorumlamaya kalkışmasın. Bize göre bu mektup adeta, “bir an önce adalet” için haykıran bir dilekçedir ve Anayasa’nın 74. maddesinde güvenceye alınan bir haktır.

Son derece dengeli ve haklı, somut kanıtlara – hukuksal gerekçelere dayanmaktadır.

Bu tertip davalarla yaratılan istendik adaletsizlik ortamında,
zaten ülkemizde yıllarca, yeterinden çok fazla gecikmiştir.
Karanlık bir Balyoz – Ergenekon 10 Yılı‘ndan söz edebiliriz.

7+ yıldır sürdürülen kökü dışarıda bu kurgulu zulmün neden olduğu acı ve
geri döndürülemez ardışık (seri) ölümler – katiller bir yana, son derece olağan olan
rutin ADALET REJİMİNE geri dönüş bir türlü olanaklı olamamaktadır.

Bu tablonun sürdürülebilirliği artık kalmamıştır.
Süreç, seri katillik suçu üretmiştir!

  • Türkiye’de “birileri” artık bu tertip davalar nedeniyle seri katildir!

Oysa ADALET ÜLKENİN TEMELİDİR.

Adalet yoksa, ülkede barış da olamaz ve kaçınılmaz olarak doğacak karmaşa (kaos) ortamı herkesi boğar.

Sorun AİHS bağlamında AİHM’ne taşınmadan ve yıllarca daha uzatılmadan ülke içinde ADALETLE ve hızla çözülmelidir. Gecikme yeni can yitikleri, hastalıklar, özekıyımlar ve kanayan toplumsal vicdandır.. Toplumsal gerilim ve ayrışmadır ki; ülkeye ve ulusa zararları kestirilemeyecek ölçüde derindir.

Anayasa Mahkemesi tarihsel bir dava, sorumluluk ve sınavla yüz yüzedir.

BALYOZ, artık adaletsizliğe inmeli, indirilmelidir..

Sevgi ve saygı ile.
12 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’dan Haşim Kılıç’a
“Adalet Nöbeti” mektubu

portresi

 

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a mektup yazarak, mahkeme önünde başlayan Adalet Nöbeti’ne karşı duyarsız kalınmamasını istedi. Oran mektubunda Kılıç’ın 27 Nisan (AS: 2014) konuşmasına gönderme yaparak

– “Kaleyi işgal edenler” ve
– “rakiplerinden intikam alma aracı” şeklindeki sözlerini anımsattı.

– “Geçen süre Albay Özenalp gibi geri dönülemez acılara yol açmakta.
ÖYM’lerde insanların itibarları toplum önünde linçe uğratılmıştır.
” diyen Umut Oran,
AYM’ye bu davalar nedeniyle yapılan bireysel başvuruların sonuçlanmadığına işaret etti.
Oran, mektubunda “Mahkemeniz bu sorumluluğu yerine getirmemiş, bu davaların mağdurlarının başvuruları gündeme alınmamış, hak ihlallerinin devam etmesine
göz yumulmuştur… Hapishanelerde bugün yargıyı bir bıçak gibi intikam almak için kullananların mağdurları hala adalet beklemektedir. Bu çağrı cevapsız bırakılamaz, bu talepler yok sayılamaz… Bu nedenlerle, bu davaların biran önce ele alınarak görüşülmesi için gereğini sunar, Türkiye’de milyonlarca insanın vicdanını kanatan uygulamaların son bularak, adalet ve demokrasi yolunda gerekenin yapılmasını temenni ederim.
” dedi.

CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Umut Oran, ÖYM ve TMK’nun
10. maddesiyle görevli (AS: özel yetkili) mahkemelerdeki davalarda duruşmalarını
en başından beri izlediği davalar kapsamında bu kez Anayasa Mahkemesine başvurarak yaşanan sıkıntılara dikkat çekti.

CHP’li Oran’ın, 7 Mayıs 2014’te doğrudan Haşim Kılıç’ın Özel Kalemine elden
teslim edilen (7 Mayıs 2014) mektubu şöyle:

**********

Sayın Haşim Kılıç,
Anayasa Mahkemesi Başkanı 

Hasim_Kilic
Tarafınızca da bilindiği üzere Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10. maddesiyle görevli mahkemelerce görülen davalarda büyük hak ihlalleri yaşanmış, hukuk devletinin ayrılmaz bir parçası olan adil yargılanma hakkı,
masumiyet karinesi ve savunma hakkının sistematik ihlalleri gözlenmiştir.

Bu davalar hemen hemen aynı usul ve yöntemlerle hayata geçirilmiş, isimsiz ihbar mektupları, internet üzerinden yapılan bildirimler veya aramalarla şahıslar zan altında bırakılmış, yapılan araştırmalarda bu ihbarlarda bulunanların kimliğini gösterebilecek hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır.

Davalarda gizli tanıkların ifadelerine yer verilmiş, hakkında çok ağır suçlardan mahkumiyet kararı olan şahısların hiçbir delile dayanmayan ifadeleri suç isnatlarının (AS: atılmasının) temelini oluşturmuştur. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin yaşadığı gibi “sehven yüklenen” delillerle de sanıklar aleyhine kanıt oluşturulduğu görülmüş,
bütün bunların tüm kanıtlarıyla ortaya çıkmasına karşın yargılanan kişilere yönelik uygulamalar sürmüş, hatta sehven yüklendiği kabul edilen deliller gerekçe gösterilerek hüküm oluşturulmuştur.

Yine bu davalarda soruşturma aşamasında elde edilen kimi bulgular çeşitli medya organlarına sızdırılmış, haklarında soruşturma yürüten kişiler kendileriyle ilgili dosyaları göremezken, bu kişiler hakkında birçok iddia kamuoyunu yönlendirmek için kullanılmış, bir hukuk devletinde mutlaka korunması gereken masumiyet karinesi ihlal edilerek,
insanların itibarları toplum önünde linçe uğratılmıştır.

Balyoz davasında ise tüm bunlara ek olarak, hiçbir imza veya geçerliliği olmayan dijital veriler delil kimliği kazanmış, bu dijital verilerin sahte olduğunu gösteren 30 kadar ulusal ve uluslararası rapora itibar edilmemiştir. Davanın temeli olan 5 numaralı hard diskin sahte olduğuna ilişkin TÜBİTAK tarafından hazırlanan 20 Ocak 2014 tarihli dijital adli analiz raporu da dikkate alınmamış, bu şekilde oluşturulan delillerle hüküm kurulmuştur.

Davada sanıkların lehine 1466 hata, çelişki gerçekliğe aykırılık saptanmıştır.
Örneğin Başsavcılığa 30 Ocak 2010’da bavulla verilen belgeler ve 19 CD ile dava açılmış, söz konusu CD’lerden 11 ve 17 No’lu olanlarla ilgili bilirkişi raporunda CD’lerin en erken 2006 ortasında oluşturulmuş olabileceği ifade edilmiş, bu CD’lerde yer alan toplam 66 dokümanın Calibri yazı fontu tipi ile yazıldığı Yıldız Teknik Üniversitesi bilirkişilerince tespit edilmiştir. Halbuki Calibri yazı tipi Microsoft tarafından 2007 yılı sonunda piyasaya sürülen Office programında kullanılmış olup, herhangi bir belgenin
bu yazı tipi ile 2006 yılında kullanılması olanaksızdır.

Özellikle Balyoz davasında uzun tutukluluk süresi de hak ihlallerine neden olmuş,
Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Grubu (UN-GWAD) vermiş olduğu
6/2013 No’lu 22 Temmuz 2013 tarihli kararında, Balyoz davası kapsamında özgürlüğünden alıkonulan 250 sanığın keyfi olarak tutuklandığına hükmetmiştir.
Yapılan bu uygulamanın Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 9 ve 14. maddeleri ile İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 9, 10 ve 11. maddelerini
ihlal ettiği karara bağlanmıştır. Bu kararın gerekleri de hâlâ yerine getirilmemiş olup,
hak ihlali sürmektedir.

Dava kapsamında savunma hakkının da kısıtlandığı görülmüş, “silahların eşitliği ilkesi” çerçevesinde savunma hakkını kullanmak isteyen avukatların görevlerini yapması engellenmiş veya bu olanaktan yoksun bırakılmıştır. Bütün bu hak ihlallerinin yanı sıra, 12 Haziran 2011’de yapılan milletvekili genel seçimlerine katılarak, milli iradenin vermiş olduğu kararla milletvekili olarak seçilen Sn. Engin Alan’ın da hâlâ tutukluluğu sürmekte, kendisi yasama görevinden alıkonulmakta, milletin verdiği görevi yerine getirememektedir. Anayasamıza göre millet adına yasama yetkisini kullanan TBMM’nin bir üyesi bugün özgürlüğünden yoksundur.

Bu durum çeşitli araştırma önergeleri ile de gündeme getirilmiştir. Balyoz Davası’nda yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespiti için 29 Kasım 2013’te TBMM’ye verdiğim araştırma önergesi TBMM’de halen görüşülmeyi beklemektedir. Geçen zaman içinde yürütme organının üyeleri bu davaların birer ‘katakulli’ ve ‘kumpas’ olduğunu ifade etmiş, yargı organı içinde yer alan kimi ögelerin Devletin organlarına karşı komplo kurduğunu da söylemiştir. Bu iddialar yanıtlanmayı bekleyen çok ciddi iddialardır.

TMK’nun 10. maddesiyle görevli (AS: özel yetkili) mahkemelerde görülen davalarda yaşananlar ve özellikle Balyoz Davası ile ilgili olarak Başkanlık görevini yürütmekte olduğunuz Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı kapsamında yapılan
birçok başvuru bulunmaktadır. Bu başvuruların önemli bir bölümü bugün hâlâ görüşülmemiş olup, burada yaşanan hak ihlalleri de sürmektedir. Albay Murat Özenalp’ın ölümünde gördüğümüz gibi geçen süre geri dönülemez zararlara da
neden olmakta, birçok insan kalıcı hastalıklarla uğraşmakta, ailelerinden ve özgürlüklerinden yoksun kalmaktadır.

Bu başvuruların ivedilikle ele alınarak karara bağlanması Anayasamıza ve hukuka karşı çok ciddi bir zorunluluktur. 27 Nisan 2014’te yapmış olduğunuz konuşmada belirttiğiniz gibi;

  • Evrensel değerlerin ağırlıklı olarak uygulandığı,
    (AS: İdarenin) tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulduğu, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlet,
    hukuk devleti olarak tanımlanmıştır.” ve
  • Kaleyi işgal edenler de yargıyı, siyasal düşüncelerine ve ideolojilerine
    lojistik destek sağlamak için ya da rakiplerinden intikam alma aracı olarak kullanmışlardır
    .”

Hukukun üstünlüğünü ve temel insan haklarını korumak, yargı organını rakiplerinden intikam alma aracı olarak kullananların yapmış olduğu uygulamaları da
boşa çıkarmak, bir hukuk devletinin tüm organlarının asli sorumluluğudur.

Yargı intikam almak için kullanılamaz. 

Politik, ideolojik veya kurumsal bağları nedeniyle kimse ayrımcılığa uğratılamaz.
Bir görüşün veya kimi kişilerin tasfiye edilmesi için yargının bir bıçak gibi kullanılması demokratik bir hukuk devletinde normal karşılanamaz.

Bu kapsamda, mahkemeniz önünde bekleyen bireysel başvuruların bir an önce görülerek, Anayasamızda yer bulan hakların korunması tarihsel bir sorumluluk olarak önünüzde durmaktadır.

Bu zamana dek mahkemeniz bu sorumluluğu yerine getirmemiş, bu davaların mağdurlarının başvuruları gündeme alınmamış, hak ihlallerinin sürmesine
göz yumulmuştur. Ne yazık ki Türkiye hapishanelerinde bugün yargıyı bir bıçak gibi
intikam almak için kullananların mağdurları hala adalet beklemektedir.

Bu çağrı yanıtsız bırakılamaz, bu istemler yok sayılamaz.

Bu nedenlerle, bu davaların biran önce ele alınarak görüşülmesi için gereğini sunar; Türkiye’de milyonlarca insanın vicdanını kanatan uygulamaların son bularak,
adalet ve demokrasi yolunda gerekenin yapılmasını temenni ederim.

Saygılarımla,
07 Mayıs 2014, Ankara

Umut Oran
CHP İstanbul Milletvekili

Eski Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz tutuklandı!

Dostlar,

Profesör. Dr. Muzaffer Eryılmaz, 2004-2009 arasında 5 yıl Çankaya belediye başkanlığı yaptı.
Hakkında sayısız adli soruşturmalar açıldı.
Bana bir ara bunların sayısının 255 dolayında olduğunu söylemişti.

“Ahmet can” demişti (bana böyle seslenirdi..);

“..Bunlarla uğraşmaktan başka hiçbir şey yapamıyoruz. İnanılmaz bir psikolojik savaş uyguluyorlar..”

Hacettepe Tıp Fakültesinden 70’li yıllardan arkadaşım, dostum “Muzaffer’ciğim” (ben de O’na böyle derdim..)
son derece temiz, üretken, dürüst, insan-dost canlısı, yardımsever, çalışkan, yurtsever bir CHP’li idi.

Konuşmalarımızda söz konusu davaların hepsini temizleyeceğini bana aktarmıştı.

Zaten önemli bir bölümü de takipsizlik / aklanma gibi sonuçlara bağlanmıştı..

1999 – 2000 döneminde CHP’ye Sağlık Politikaları üreten çalışma kümesinin içinde olduk.
Haluk Koç dostumuz da başkanımızdı. Muzaffer hoca, kendisi de Hacettepe Tıp Fakültesi’nde yetkin bir radyolog olduğu halde, bu alanda sözü Halk Sağlığı Uzmanı olduğumuz için hep bize bırakırdı. Bu tıp uzmanlık alanı sağlık hizmetlerinin planlanması, yönetimi, ekonomisi, sosyolojisi, antropolojisi, politakaları ile doğrudan ilgili daldı çünkü. Özveriyle çalışırdı(k).. Kapsamlı dosyalar sunmuştuk Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın gözetiminde. Sonra Kemal Derviş partiye çağrılınca, bir küme arkadaş çalışmalardan çekilmiştik.

Sn. Prof. Muzaffer Eryılmaz’ın aklanacağına, aklanması gerektiğine adım gibi inanıyorum.

Şöyle söyleyeyim : Ben yolsuzluk yapabilirim (!) ama O yapmaz, yapmamıştır, yapmaz!

Adalet gerçekleşecek ama hızlı olsun..

Tutuksuz olsun.. Geç kalınca fiili ceza oluyor, telafisi olanaksız zararlar doğuruyor.

İstenen bu olmamalıdır.

Adalet herkese gereklidir ve en üstün insanlık duygusudur.

Hele hele insan onurunda ağır yaralar açacak işlemler yapılmasın..

Kelepçe gibi..

Kelepçe’nin koşulları mevzuatında belli :

Kendisine ve / veya çevresine zarar verme, kaçma olasılığı?

Hangi olasılık geçerlidir de 60 yaşını geçmiş bir tıp Profesörü yanındaki kişiye kelepçelenmiştir?

Profesör Eryılmaz yıllardır Ankara’da yaşamaktadır? O anda nereye kaçacaktır?
Yıllardır hakkındaki suçlamalarla yiğitçe ve berraklıkla boğuşmaktadır.
Bir yere kaçmamıştır; tersine mücadele ile aklanmayı seçmiştir.
Belediye başkanı da değildir artık. Hiçbir dosys elinde değildir, neyi karartacaktır??

Aksine, Hacettepe’deki görevine dönebilmek için 3 yıldır uğraş vermektedir.
Herkes, seçimle geldiği görevi yapar ve kamudaki görevine kolaylıkla geri döner..
Profesör Eryılmaz, 40 yıllık yuvası Hacettepe’ye döndürülmemiştir.
Burnundan getirilmektedir açıkça..

3 yıldır aylık da alamamaktadır!

Emekliliğini de hak edememiştir. 1 yıl dolayında bir hizmet eksiği vardır.

Hiç olmazsa bunu tamamlasa da emeklilik güvencesi elde edebilse..

Böylesine mağdur edilmiş bir insan, hangi kanıtları hangi güçle karartacak, yok edebilecektir?

Deniz Feneri davasında Alman mahkemelerince çok net biçimde adları verilerek suçlananlar birkaç ay ancak tutuklu kalmıştır. Soruşturma savcıları sanık surumuna getirilerek davanın seyri değiştirilmiştir.
Davaya bakacak mahkeme bulunamamaktadır! İP Genel Başkan Yrd. Av. Mehmet Cengiz uğraşmasa dosya kapatılacak! Sayın Cengiz’in insanüstü çabalarıyla, mahkeme 2013’e gün verdi..

Türkiye’nin adaleti bu işte..

Adalet ülkenin temelidir.. derler. Ne haldeyiz görüyoruz..

Hiç olmazsa çifte standartlı olmayalım.

Yargılamanın hızla yürütülmesini ve hızla verilecek ilk duruşma gününde Sayın Eryılmaz’ın tutuksuz yargılanmasını -yargıyı etkilemek, yönlendirmek, tavsiye, telkin vb. anlama asla gelMEmek üzere-
içtenlikle diliyorum.

Muzaffer bey kadeşime sabır ve kolaylık diliyorum.
O zor zamanların insanıdır, mücadele adamıdır.
Sabredecek ve dayanacaktır masumluğundan ve dostlarından güç alarak…
Hiç kuşkum yok aklanacaktır da er ya da geç..

Sonra da tüm yasal haklarını elbette arayacaktır.

Savcı izin verirse, kendisini ziyarete gideceğim Sincan zindanına..

Bu arada CHP de elbette tüm kurumsal olanaklarını gecikmeden kullanacaktır, kullanmak zorundadır.

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 12.9.12 (Tatil için)

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================================================

Eski Çankaya Belediye Başkanı tutuklandı

“İhaleye fesat karıştırıldığı” iddiasıyla gözaltına alınan, aralarında eski Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın da bulunduğu 8 kişi tutuklandı.

Ankara- Cumhuriyet savcısının tutuklama talebiyle sevk ettiği 10 kişi, Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Mahkeme, aralarında Muzaffer Eryılmaz‘ın da bulunduğu 8 kişiyi tutukladı, 2 kişiyi ise serbest bıraktı.

İhaleye fesat karıştırma” ve “Devleti zarara uğratma” gibi bir dizi suçla suçlanan söz konusu 8 kişinin, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 100/1 kapsamında tutuklandığı belirtildi.

Eski Çankaya Belediye Başkanı Eryılmaz, Emniyet’ten tartışma yaratacak bir yöntemle çıkarıldı

Eryılmaz ve 7 kişi tutuklandı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, “ihaleye fesat karıştırıldığı” iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen şüphelilerden, aralarında eski Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın da bulunduğu 8 kişi tutuklandı.

Cumhuriyet savcısının tutuklama istemiyle sevk ettiği 10 kişi, Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargıç karşısına çıktı. Mahkeme, Muzaffer Eryılmaz’ın yanı sıra Fikret Aydın, Doğan Nedim Altay, Fatih Çelik,
Mustafa Erkan, Zeki Özkanoğlu, Seyid Ufuk Karademir ve Nuri Felek’i tutukladı, 2 kişiyi ise serbest bıraktı.

“İhaleye fesat karıştırma” ve “Devleti zarara uğratma” ile suçlanan söz konusu 8 kişinin tutuklanmasına gerekçe olarak “yoğun suç şüphesi, delil karartma ve kaçma ihtimali” gösterildi.

Muzaffer Eryılmaz mahkemede yaptığı savunmada, bütün işlemleri yasalara uygun olarak yaptığını belirterek şunları kaydetti:

“2004’te belediye başkanı seçilmem üzerine göreve başladım. 5393 sayılı yasa çıkana kadar, 1580 sayılı yasa uyarınca, ihalelerde harcamaya tek yetkili kişi belediye başkanı olarak bendim. Burada da ihaleye olur vermekten ibaret yetki kullanıyordum. Bunun dışındaki ihalelere herhangi bir dahlim olmamıştır. 5393 sayılı yasa çıktıktan sonra yetkilerimi belediye başkan yardımcılarına dağıtmıştım. Dolayısıyla ihaleye çıkmak ve sonraki süreçle ilgili olarak yetki o zamanki belediye başkan yardımcılarından Duran Yönel’e aittir.
Bu yetkimi devretmiştim. Dolayısıyla ihaleye her ne kadar olur vererek gerçekleştirilmesini sağlamışsam da sonraki ihaleler yetki verdiğim kişiler tarafındıan yapılmıştır. 2006’daki ihale de benim tarafımdan değil yetkilendirdiğim başka kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir. İhale içeriğinin muğlak ifadelerle belirsizleştirilmesi, başka katılımcıların engellenmesi konusunda bilgi sahibi değilim. Yine fazla ödeme iddiaları konusunu da bilmiyorum.”

Muzaffer Eryılmaz, Sincan Cezaevi’ne konuldu.

‘Yerel seçim hazırlığı’

Cumhuriyet’e konuşan Muzaffer Eryılmaz’ın avukatı Muzaffer Yılmaz, müvekkilinin 2006, 2007 ve 2008’de yapılan ihalelere ilişkin sorgulandığını kaydetti. Müvekkilinin bu ihalelerle ilgili yetkisinin olmadığını
dile getiren Yılmaz, yerel seçimlerin hükümet tarafından öne alınacağına dikkat çekti. Yılmaz, “Belediye Yasası kapsamında, hiçbir harcama yetkisi bulunmayan ve ihalede yetkili olmayan belediye başkanının
gözaltına alınması siyasi saikle hareket edildiğinin göstergesidir.” dedi.

Muzaffer Eryılmaz ve diğer şüpheliler, çift sıra halinde Emniyet’ten çıkartılırken,
yanlarındaki kişiye kelepçelendikleri gözlendi.

    Emniyetin kelepçe takma yetkisi bu denli mutlak mı? Profesör Eryılmaz’a hangi gerekçe ile ??

    Eryılmaz’a kelepçe takan Ankara Emniyeti, Deniz Feneri soruşturmasında gözaltına alınan
    Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ın arasında bulunduğu sanıkların hiçbiri için bu uygulamaya gitmemişti.
    (Cumhuriyet, 12.9.12)

    RTÜK eski başkanı Zahid Akman ve arkadaşları, milyonlarca avro tutarında yolsuzluk suçlamasıyla tutuksuz yargılanıyor.. Kelepçe de takılmadı..
    http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/deniz-feneri-davasi-16-ocakta-baslayacak-h5375.html