Etiket arşivi: “ADALET MÜLKÜN (ÜLKENİN!) TEMELİ”

Hanefi Avcı TÜBİTAK raporuyla kanıtarı çürüttü; peki şimdi ne olacak?


Dostlar
,

Ergenekon tertibinde çok çarpıcı bir savunma daha..

Eski ve kıdemli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı çok net bir savunma yaptı
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde..

Zehir zemberek bir dizi soru ve TÜBİTAK raporuna dayalı teknik – bilimsel yanıtlar..

Savcılık makamı ne diyecek acaba?

O makamda olmak istemezdik.
Olsaydık, savlarımızı (iddialarımızı) geri çeker, sanıkların aklanmasını isterdik.

Yargı heyeti yerinde olsaydık, “davanın kanıtsız ve de konusuz kaldığını” karara bağlayarak iddianameyi reddeder, sanıkları aklar, dosyayı kapatırdık..

Belki, düzmece kanıtlar sunanlar ve de bunları iddianamesine alanlar hakkında
suç duyurusunda bile bulunurduk

Bu son 2 tümcemiz, Anayasanın yasakladığı mahkemelere telkinde – tavsiyede bulunmak vb. yaklaşım ve amacın tümüyle dışında olup (md. 138), yine Anayasanın görüş ve düşünce açıklama özgürlüğü (md. 25, 26 vd.) bağlamında değerlendirilmelidir. Nitekim hukuk yazınında (literatürde, doktrinde) mahkeme kararları da bilimsel düzlemde rahatlıkla eleştirilebilmektedir. Tersi düşünülemezdi zaten..

  • Ergenekon tertibi yüzlerce kezlerce çürütüldü..
    Tartışılabilir bilimsel kanıtı neredeyse kalmadı..

Ama yargılama yapan heyetler son derece ağır cezaları yaygın biçimde vermekten
geri durmadılar.. Yüz yılı aşan hapis cezaları, müebbetler, birkaç kez müebbetler, ağırlaştırılmış müebbetler yağmur gibi yağdırıldı..

En kritik not şudur :

  • Kamuoyunun adalet duygusu doyuruldu mu, katledildi mi?
  • Adalet mülkün = ülkenin temeli ise o temel ciddi derecede tahrip olmadı mı?

Ayrıca, yılların kıdemli emniyet müdürü bir kitap yazacak (HALİÇ’TE YAŞAYAN SİMONLAR), fincanının katırları ürkecek ve bu kişi birden bire terör örgütü bağlantısıyla suçlanarak alelacele hapse tıkılacak?

İlahlar gazaba geldi mutlaka..

Bu acul senaryoya kimlerin inanması bekleniyor?
Dahası, bu zırva senaryonun hazırlayıcıları için hiçbir fatura olmayacak mı??

Bir dahası; tüm saçmalığı bilindiği halde kurgulayanların kazanmayı tasarladığı zaman hala bitmedi mi sanılıyor??

  • Hanefi Avcı TÜBİTAK raporuyla kanıtarı çürüttü; peki şimdi ne olacak?

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 11.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Hanefi Avcı TÜBİTAK raporuyla delilleri çürüttü!

Odatv davasında yargılanan Hanefi Avcı, kendisi hakkında yapılan suçlamaları TÜBİTAK raporuyla çürüttü. Avcı,
Emniyet mailleri incelerken neden virüslü saldırıyı görmezden geliyor?” diye sordu.

Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv’de yapılan aramalar sonrasında gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın’ın da aralarında bulunduğu
13 sanık hakkında açılan davanın görülmesine devam edildi.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesince Çağlayan’daki İstanbulAdalet Sarayı’ndaki
büyük salonda yapılan duruşmaya, tutuklu sanıklar eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı
ve Yalçın Küçük ile gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener ve Doğan Yurdakul‘un da aralarında bulunduğu 11 tutuksuz sanık katıldı.

Hanefi Avcı durumada kendisi hakkında yapılan suçlamaları TÜBİTAK raporlarıyla çürüttü. Avcı şunları söyledi:

-Emniyetin laboratuvarları var, uzmanları var, neden bu bilgisayarlar bu uzmanlara değil, düz komiserlere gönderiliyor. Peki Odatv bilgisayarları izlenirken bu virüsler
bu bilgisayarlara girerken Emniyet neden izlemiş? Neden takip yapmamış?
Bu tezgah baştan belli…

– Görülüyor ki, Emniyet içinden her şey başından planlanmış.

Öyle ki raporun altında üç imza var. Hepsinin ayrı ayrı tarih yazıp imzalaması lazım.
Ama tek tarih yazılmış” ifadelerini kullandı.

Emniyet mailleri incelerken neden virüslü saldırıyı görmezden geliyor?

  • Bu dosyalar uzaktan virüs yoluyla gönderilen dosyalardır.
  • Dosyalara bakıyorsunuz, aynı dosyalar, aynı tarihte, aynı dakikada, aynı saniyede hem evdeki hem ofisteki bilgisayara kaydolmuş.
  • Bu nasıl oluyor?
  • Aynı anda aynı dosyalar nasıl aynı kişinin iki bilgisayarına birden kaydoluyor?
  • Bunun bir yanıtı var :
  • Bu dosyalar sonradan virüsle gönderilmiş ve kendisini sanki bu tarihte kaydolmuş gibi göstermiş.

-Bakın kitabımın yayınlandığı gün Odatv‘deki telefon konuşmalarına. Soner Yalçın kitabı gazetede görüp Barış Pehlivan‘ı arıyor ve haber veriyor. Odatv’de kitabıma ilişkin ilk yayınlanan haber o gün 12:38’de. O da Hürriyet’ten alıntı yapılmış.
Kitaptan haberleri yok.

-Benim kitabımdan Odatv’nin hiç haberi yok; bu ek klasörlerde görülüyor.
Benim kitabımı yayınevine gönderdiğim tarihe bakın bu notlardan önce.

Nedim Şener‘in tapelerini inceledim, hepsi gece 12’de başlayıp sabah 7’ye kadar yapılmış. Eminim ki, bu Emniyet’te yapılmadı. Başka yerde yapıldı.

İkincisi; benim hakkımda tahkikat yok. Odatv’yle bir ilgim tespit edilmemiş.
Benim konuşmalarım nasıl oraya konmuş?
Bunu hazırlayanlar bunu nereden biliyor?

Üçüncüsü:

  • TÜBİTAK diyor ki bu dosyalar bu sanıkların bilgisayarında yazılmamış.

Peki hangi bilgisayarda yazılmış?
O bilgisayar neden bulunmuyor?

Bu dökümanlara bakın. Herkesin ismi yazıyor. Böyle örgüt dökümanı olur mu?
Hiçbir örgüt böyle bir döküman yazmaz.
(Kaynak: odatv, 11 Eylül 2013)

Yargılama görevini etkileme

Dostlar,

Sayın Ali Rıza Aydın, çok başarılı bir Anayasa Mahkemesi Raportörü idi.
Bu Mahkemenin hukukçu olmayan muhasebeci başkanı Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi yasasının kendisine verdiği yetkiyi -kötüye- kulanarak Ali Rıza Aydın’ın görevden çekilmesini istedi. Aydın emekliliğini istedi. Engin bir hukuk birikimi ve derinlemesine analiz yeteneği olan Sayın Aydın, yazmayı ve bizleri aydınlatmayı sürdürüyor.

Yargılama Görevini Etkileme” başlıklı yazısını bizimle de paylaştı.
Son derece önemli bir konuyu işlemekte ve hukuk metinlerine dayalı olarak
AKP ve yapılandırdığı kurumların, -ne yazık ki başta HSYK olmak üzere-
adaletin gerçekleşmesini nasıl saptırdıklarını hatta engellediklerini açık örnekleriyle sunuyor.

ADALET MÜLKÜN (ÜLKENİN!) TEMELİ olduğuna göre,
AKP’nin ülkemizin temelini dinamitlemeyi sürdürmesinin durdurulması gerekiyor.

Konu ve sorun ivedi ve kritiktir..

AKP kadroları ve seçmenleri içinde kuşku yok, çok sayıda vicdan sahibi insanımız vardır ve bu kadarına da seyirci kalmayacaklardır, kalmamalıdırlar.

Hepimizin aynı gemide olduğunu akıldan hiç çıkarmamak gerekir.

Sevgi ve saygı ile.
6.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Ali Rıza Aydın

Eski Anayasa Mahkemesi Raportörü

Ali_Riza_Aydin_portresi

Yargılama görevini etkileme

“Yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” savıyla dava açılması yaygınlaşmaya başladı. Sözde 3. Yargı Paketinde Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinde bu konuda düzenleme yapıldı, belirsizlikler giderildi. Ancak, görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs savıyla dava açılması, kolay dava yollarından biri oldu.

Bu davalardan bir bölümü yargı alanı dışındaki kişileri kapsarken, bir bölümü de yargı alanı içindekileri, yani yargıç, savcı ve avukatları kapsıyor. Yargı alanı dışında yazar ve gazeteciler, içinde ise avukatlar en mağdur grup… Her alanda olduğu gibi burada da dikkati çeken husus, çifte standart uygulama…

Dava sonuçlanıp kesin karar verilmeden kimse suçlu ilan edilemez. Sayfalar dolusu iddianame yazılıp dava açıldıktan sonra, kimi medyada sanıklar hakkında “suçlu” damgasının vurulması, sanıkların suçlu ilan edilmesi, yargı görevini yapanı etkileme olarak kabul edilmiyor. Gerçeğin ortaya çıkmasına çalışan yazar ya da gazeteci hakkında yargı görevini etkilemekten dava açılabiliyor. Başta Başbakan olmak üzere AKP’li siyasiler, devam eden davalarla ilgili çok rahat konuşabiliyorlar.

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ise bir alem… Kurul olarak, başkan ya da üye olarak öyle açıklamalar yapılıyor ki, ipleri Kurul’un elinde olan yargıç ve savcıların etkilenmemesi olanaksız. Deniz Feneri Davası soruşturmasından alınan üç savcıyla ilgili olarak, eylemlerinin “evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlarının unsurlarını” içerdiği yönünde öyle bir basın açıklaması yaptılar ki, okuyanlar savcıların suçluluğuna inandı. Açıklamanın sonunda yer alan, “Nitekim bu konu Sincan Ağır Ceza Mahkemesince değerlendirilerek son soruşturmaya geçilmesine karar verilmiştir.
Bu karar uyarınca Yargıtay’ın ilgili dairesi yargılamayı yapacak ve maddi hakikat
ortaya çıkacaktır.” tümcesi, savcıların toplum katında düşürüldüğü durumu kurtarmaya yetmedi. Sonra, Yargıtay 11. Ceza Dairesi yaptığı yargılamada, “maddi hakikat” savcıların suçsuzluğudur dedi. HSYK ise basın açıklamasını arşivinde tutmaya
devam ettiği gibi “beraat kararını” da açıklamadı. YARSAV’ın bu konudaki talebine
yanıt bile vermedi. HSYK sitesine göre savcılar, suç unsurlarını üzerinde taşımaya devam ediyor. Hukuk devletinde, kesin yargı kararını bilmek çok önemli;
ancak HSYK böyle düşünmüyor.

Yargı alanı içindekiler hakkında açılan davalara en sık muhatap olanlar avukatlar… Serbest meslek olsa da olmasa da “kamu hizmeti” yapan, yargının kurucu unsurlarından olan avukat, “bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder”. Hukuksal bilgi ve deneyimini adalet hizmetine, kişilerin ve toplumun yararlanmasına tahsis eder. Avukat, tıpkı yargıç ve savcı gibi yargı görevini yapan kişidir. Avukatın, yalnızca davalıyı değil davacıyı da temsil etmek gibi tarafların bütününü kapsayan görevi vardır. Avukat, iddianamenin yanında da olur, karşısında da… Davayı etkilemek avukatın işidir. Davayı etkilemeyen, “etkili temsil” hakkını kullanamayan avukat görevini yerine getiremez.

Kaldı ki, yargılama görevini etkilemeye teşebbüs suçu işlendiğinin ileri sürülebilmesi için “etkilemeye teşebbüs” tek başına yeterli değildir. Bu teşebbüsün “hukuka aykırılık” unsuruyla birlikte gerçekleşmesi gerekir. Yani suçun oluşabilmesi için, yargı görevini yapanın, bilirkişinin ya da tanığın etkilenmesi girişiminin hukuka aykırı olması gerekir. Taşıdıkları sıfatın gereği olarak hukuken kendilerine tanınan yetkiyi kullanan avukatlar, davada vekaletname ya da yetki belgesi taşımasalar bile “hukuka uygunluk, gerçeğin araştırılması, adil bir yargıya ulaşılması, davaların ya da soruşturmaların doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak işletilmesi” ve bu suretle
adaletin gerçekleşmesi” için çaba harcadıklarında, “hukuka aykırı” davranmadıkça suç işlemiş sayılmazlar. Hukuka aykırılık ise, soyut iddia ve ithamlarla ileri sürülemez.

Avukatı, bir davada temsil belgesi olsun olmasın, soruşturma ya da davalarda gerçeğin ortaya çıkması için, adalet için çaba harcamaktan uzaklaştırmak, birey ve toplumun temel hak ve özgürlüklerinin korunmasından uzaklaştırmak anlamına gelir. Avukatlık işlevini korkusuz olarak yerine getiremeyen avukat, özgür olamaz, bağımsızlığı zedelenir; birey ve toplumun haklarını koruyamaz ve geliştiremez hale gelir. Avukatın görevinin yargılama ile sınırlı olmadığı Avukatlık Kanunu’nda da belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Avukatlık İlkelerinde de (1990),

  • “ekonomik, sosyal ve kültürel veya sivil ve siyasal haklar gibi insan hakları
    ve temel özgürlüklerin yeteri derecede korunması için, herkesin bağımsız avukatlar tarafından sağlanan etkili bir yasal hizmetten yararlanma hakkının olması gerekir.”

denilmek suretiyle, avukata, yalnızca yargılamadaki adalet için değil,
toplumsal adalet için işlev yüklenmiştir.

Avukatı ve onun kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan baroları,
davaların çemberine hapsetmek, Anayasa’nın 135. maddesindeki meslek kuruluşu ilkelerine de ters düşer.

Birleşmiş Milletler Avukatlık İlkelerinden daha yeni tarihli (2002) Uluslararası Avukatlar Birliği 21. Yüzyılda Avukatlık Meslek Kurallarına Dair İlkeler’de de,
“coğrafi ve ekonomik bağlamlar ne olursa olsun, avukatlar medeni, siyasi, ekonomik, sosyal veya kültürel nitelikteki insan haklarının savunulmasında temel bir rol oynamaya devam etmektedirler.” denildikten sonra, bu rolün “yalnızca mahkemelerde değil, danışman sıfatıyla” daha genel olarak üstlenileceği belirtilmiştir.

Avukatlık mesleğinin icra edilmesine ilişkin bütün standartlara ve normlara uyulmasını sağlama, avukatları yersiz müdahale veya kısıtlamalara karşı savunma, avukatlık hizmetlerinden herkesin serbestçe yararlanmasını sağlama ve adaletin tecellisine hizmet etme görevi için çaba harcamayan avukatlar ve meslek örgütleri, hem tarihsel hem de çağdaş işlevlerinden koparılmış olur ki, asıl hukuka aykırılık burada başlar.

Avukatlara yönelik polis baskını, gözaltı, tutuklama ve davaların ortak yanlarından biri, “savunma” ve “temel hak ve özgürlükleri” koruma mesleğinin ve bu mesleğin örgütlerinin hedef alınması, diğeri ise AKP karşıtlığının kırılmasıdır.
Ekonomi politikle ortaya çıkan adaletsizlik, AKP’nin yıkma politikası ve savaş hırsıyla birleştiğinde, avukatlara karşı açılan cephenin de anlamı ortaya çıkmaktadır.

  • AKP, kendi yolunun üzerinde pürüz gördüğü herkesi temizlemek istemekte,
    yıkma politikasının yanında olmayanları da karşıt olarak görmektedir.

2002 Avukatlık İlkeleri’nde de vurgulandığı gibi, “Avukatların rolünün hem toplum
hem de yasama, yürütme ve yargı organları tarafından kabul görmesi avukatlar için
bir haktır; çünkü adaletin tecelli ettirilmesinde ve toplum hayatının düzenlenmesinde
bir araç olarak avukatın rolü elzemdir”. Bu elzem rolü yüklenenleri yalnız bırakmamak, adaletsizliğe karşı savaşımın en önemli cephelerinden olmalıdır.