Etiket arşivi: ABD Merkez Bankası FED

Başarılı oldukları bir şey yok

authorYALÇIN KARATEPE

EKONOMİ 04.11.2022, BİRGÜN

Geçen hafta bu köşede ekonomi yönetiminin enflasyon ile mücadele etmediğini, sadece raporlamakla yetindiğinden bahsetmiştik. TÜİK tarafından açıklanan Ekim ayı verileri bu tespiti bir kez daha teyit etmiş oldu. TÜİK’e göre Ekim ayında aylık enflasyon yüzde 3,54 olarak gerçekleşirken yıllık enflasyon ise yüzde 85’i aşmış durumda. Dolayısıyla enflasyonda bir hız kesme, yavaşlama gibi bir durum söz konusu değil. Mücadele etmediğiniz bir gösterge de alıp başını gidebilir. Bizde olan durum da budur.

Sadece manşet verilerine baktığımızda bile bizi kaygılandıran tüketici enflasyonunun detayına, alt kalemlerine baktığımızda vatandaşın enflasyon karşısında yaşadığı mağduriyetin boyutunun çok daha derin olduğunu görebiliyoruz. Düşük gelirli grupların harcamalarında daha yüksek bir pay tutan gruplara bakınca yaşanan enflasyonun manşet veriden daha fazla olduğu görülüyor. Mesela, gıda enflasyonu yüzde 99! Bu veri sanki üç haneli olmasın diye dikkat edilmiş gibi duruyor. Gıdadaki fiyat artışına biraz daha detaylı bakınca enflasyonun vatandaşa yansımasının daha yüksek olduğu görülüyor. Ekmek fiyatları son bir yılda yüzde 107, süt ürünleri, yumurta vs yüzde 111, yemeklik yağlar yüzde 99 artmış. Bu veriler ortada iken vatandaşın “manşet verinin” gerçek durumu yansıtmadığına ilişkin algısının da ne kadar haklı olduğunu anlıyoruz.
***
Elektrik, doğalgaz gibi kalemlerdeki artış yıllık olarak yüzde 117 olmuş. Bunu şimdilik pek hissetmiyor olabiliriz çünkü özellikle doğalgaz tüketiminin düşük olduğu aylardan geçtik. Ama şimdi havaların soğuması ve bunların tüketim miktarlarının artmasıyla birlikte kabaracak olan faturalar ile karşı karşıya kalmaya başladığımızda, gelirimizin önemli bir kısmını buralara ödemek durumunda kalınca, tükettiğimiz diğer ürünlere harcayabileceğimiz paramız azalınca, enflasyonun etkisini çok daha belirgin bir biçimde hissetmeye başlayacağız.

TÜİK verilerinde kira artış oranının yıllık yüzde 41 ile sınırlı kalması da dikkatimizi çeken bir veri. Her ne kadar iktidar kira artış oranlarına yasal bir sınır getirmiş olsa da, fiili kira artışlarında bunun dikkate alınmadığını ve kiralara çok daha yüksek oranlarda zamlar yapıldığını biliyoruz.

Dün açıklanan üretici fiyat enflasyonu verileri gelecek dönemde enflasyonun yüksek seyretmeye devam edeceğinin bir göstergesidir. Ekim ayında aylık yüzde 7,83, yıllık yüzde 157,7 olarak gerçekleşen ÜFE zaman içinde TÜFE’ye de yansıyacaktır. Elbette TÜFE’nin tek belirleyicisi ÜFE değildir. Hizmet ve tarımsal ürünler üretim maliyetlerine de bakmak lazım. Onlar da maalesef TÜFE’nin üzerinde seyrettiği için, nereden ve nasıl bakarsak bakalım enflasyon artmaya devam edecek.

Tabii, kasım ve aralık ayı verileri açıklandığında gelecek olan veriler yıllık enflasyonun baz etkisi nedeniyle bir miktar gerileyeceğini gösterecek olsa da, bu durum vatandaşın ödemek zorunda olacağı fiyatların düşeceği anlamına gelmeyecektir. Eğer Kasım ve Aralık’ta, ekim ayı verisine paralel aylık veriler ile karşılaşırsak, yıllık enflasyon yüzde 70 seviyesinde yılı tamamlayacaktır. Bu oran bile geçen hafta Merkez Bankasının açıkladığı yılsonu enflasyon tahmininin 5 puan üzerinde bir veriye ulaşacağımıza işaret etmektedir.
***
Peki, bizim bu yüksek enflasyona maruz kalmamıza yol açan ekonomi politikası diğer alanlarda sevinebileceğimiz sonuçlar ortaya çıkarıyor mu? Bunun yanıtı da maalesef, hayır. İktidarın sürekli atıfta bulunduğu büyümenin yavaşladığının, hatta durgunluğa doğru gittiğimizin emareleri gün gibi önümüzde duruyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan “satın alma yöneticileri anketi endeksi (PMI)” verisi ekonomik büyümedeki yavaşlamanın bir göstergesi. Hemen hemen tüm sektörlerde yüzde 50’nin altında olan PMI yılın geri kalan kısmında büyümenin yerlerde sürüneceğini gösteriyor.

Tabii, sadece PMI göstergesinde değil, diğer göstergelerde de benzer bir durumun olduğunu görüyoruz. Geçen hafta Merkez Bakası tarafından yayımlanan enflasyon raporunda yer alan “İktisada yönelim anketi (İYA)” verilerinde de hemen tüm sektörlerin ihracat artış oranlarına ilişkin beklentilerinin ihracatta hızlı bir daralmaya işaret ettiğini görüyoruz.
***
Çarşamba günü ABD merkez bankası FED tarafından yapılan 75 baz puanlık faiz artışını ve dün İngiltere’de yapılan 75 baz puanlık artışını da dikkate aldığımızda, ihracat performansımızın tahmin edilenden çok daha hızla kötüleşeceği açıktır. Hatırlatmak isterim ki ABD ve İngiltere bizim ihracatımızda önemli paylara sahipler.

Dolayısıyla, büyüme, ihracat gibi alanlarda beklenen olumlu sonuçların ortaya çıkmayacağı bir dönemde yüksek enflasyona yol açan politikalarda ısrar etmenin anlamı yok. Çünkü “kararlı bir şekilde” uygulanan politikalar, ülkeyi durgunluk döneminde yüksek enflasyona doğru sürüklüyor.

Sahi, uyguladıkları ekonomi politikasıyla neyi başardılar?

CHP’li Oran’dan ekonomik kriz uyarısı

CHP’li Oran’dan ekonomik kriz uyarısı

CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Eylül’de ekonomik krizin “geliyorum” dediğini belirterek, hükümete “Yeni senaryoya hazır mısınız?” diye sordu.

CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Eylül’de ekonomik krizin “geliyorum” dediğini belirterek, hükümete “Yeni senaryoya hazır mısınız” diye sordu.

Umut Oran yaptığı açıklamada, artan siyasal belirsizliğin ekonomiyi vurduğunu bildirdi. Bıçak sırtındaki dengelerin tümden bozulduğunu kaydeden Oran,

“Ancak ekonomide asıl büyük deprem riski, FED’in faiz artırım kararının beklendiği izleyen dönemde… AKP, tepe üstü çakılan ekonomiye, büyüyen kriz riskine kayıtsız ve şimdi en kritik sürece, usulen kurulan bir seçim hükümeti ile giriyoruz. Yaklaşan büyük depreme karşı Türkiye ekonomisi adeta Allah’a emanet” dedi.

ASIL DEPREM RİSKİ EYLÜL’DE…

Seçimden bu yana TL karşısında %10 değerlenen Doların dış borç yükünde kişi başına 1.500 liraya yakın ek yük getirdiğini vurgulayan Oran, “Dolardaki her 1 kuruşluk artış, Türkiye’nin toplam dış borç yükünü yaklaşık 4 milyar TL artırıyor. Dolar kurunda yılbaşından bu yana kümülatif (AS: birikimli, yığışımlı) artış ise % 26’ya ulaştı. Türkiye’nin dış borcunun TL cinsi karşılığı 2014 sonunda 938 milyar lira ediyordu, 30 Ağustos 2015 kuruyla 1 trilyon 151 milyar liraya denk geliyor. Yılbaşından bu yana toplam dış borç yükü 213 milyar; kişi başına borç yaklaşık 2.745 lira büyüdü.” diye konuştu.

ABD Merkez Bankası FED’in sürekli ertelediği faiz artırımını Eylül ayındaki toplantısında gerçekleştirmesinin büyük olasılık olduğunu belirten Oran, şunları söyledi:

FED’in faiz artırımına gitmesi, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden sermaye kaçışı anlamına geliyor. Bu da zaten artık doğrudan yabancı sermaye ve sıcak para girişlerinin hızla azaldığı gelişmekte olan ülkeler için felaket senaryosu oluşturuyor. Türkiye, risk primi en yüksek 10 ülke arasında yer alıyor.

Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde kısa vadeli dış borçlarını çevirmek ve cari açığını finanse etmek için yaklaşık 220-230 milyar dolarlık dış kaynağa ihtiyacı bulunuyor.

FED’in faiz artırımına gitmesi durumunda dış sermaye hareketlerinin tamamen (AS: tümden) aleyhe dönmesi kaçınılmaz. Bu faktör (AS: etmen), Türkiye’nin borç çevirememe riskini artırıyor. FED sonrası (AS: FED’in faiz artırımı sonrası)

– dövizde yaşanacak güçlü bir yükseliş dalgası,
– enflasyonu azdıracak,
– faizleri aşırı yükseltecek,
– yatırımları tümden durduracak,
– tüketimi daraltacak,
– işsizliği patlatacaktır.

Bu senaryoda, ne yazık ki, döviz açığı bulunan şirketlerde yaprak dökümü yaşanabilir ve binlerce insanımız işinden olabilir. Dolarda yaşanacak sıçrama, ekonomimizde, tahribatı uzun süre giderilemeyecek ciddi bir krize yol açabilir.”

KRİTİK SÜREÇTE EKONOMİ KİME EMANET?

Türkiye’nin bu sürece, usulen kurdurulan bir “seçim hükümeti” ile girdiğini ifade eden Oran, yeni hükümete “en kötü senaryoya hazır olup olmadıklarını” sordu. Oran şu görüşleri savundu:

“Bu en kritik sürece bir seçim hükümeti ile girilmesi, yaklaşan büyük depreme karşı Türkiye’yi savunmasız kılıyor. Oysa en kötü senaryo henüz yaşanmadı. Asıl kıyamet önümüzdeki dönemde kopacak. Ekonomide, etkileri uzun yıllar sürecek ağır bir kriz adeta ‘geliyorum’ diyor.

Yaklaşan kriz tehlikesi;
– Ülkede siyasal istikrarı yok edip, güvenlik sorunu ve kaosu büyüten,
– Başkanlık inadından vazgeçmeyen Erdoğan ile
O’nun emrindeki AKP’nin umurunda bile değil.
– Ekonomide tepe aşağı gidiş, bunları siyasal hırslarından caydırmıyor.
Bir kişinin siyasal hırsı için ülke ekonomisi ateşe atılıyor.”

================================

Dostlar,

Sayın Umut Oran, neredeyse tek başına bir Parti gibi çalışıyor.. Son derece çalışkan, birikimli ve donanımlı bir politikacı.. (Saint-Benoit Lisesi, ve Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Fakültesi). Fakat nedense 7 Haziran seçiminde partisi CHP O’nu vekil adayı göstermedi. Ama Sn. Oran küsüp darılmadı ve yoğun çalışmasını sürdürüyor. Yukarıya aldığımız son derece ciddi uyarıları neden CHP’den kurumsal eleştiri olarak gelmesindi ki?? Belki daha etkili olurdu??

Sn. Oran web sitesinden sesleniyor (http://www.umutoran.com/) :

Risk Büyük FED’i Bekleme Çözüm Üret

Risk Büyük FED’i Bekleme Çözüm Üret

Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı, CHP’li Umut Oran, seçim hükümetinin 17 Eylül’de yapılacak FED toplantısını beklemeden hemen bugün harekete geçerek acilen 3 adımı atması gerektiğini, çünkü halen var olan 9 büyük risk nedeniyle aslında ülkenin 1994, 1998, 2001 ve 2008 krizlerinden çok daha kötü durumda olduğu uyarısını yaptı.

Umut Oran Basın Açıklaması 05.9.2015 

RİSK BÜYÜK FEDİ’İ BEKLEME ÇÖZÜM ÜRET 

ÜLKENİN FITRATINDA KRİZ YOK,
FED TOPLANTISINA 12 GÜN VAR BEKLEME HAREKETE GEÇ
ACİL ATILACAK ÜÇ ADIM BELLİ

Küresel piyasalarda çalkantı sürerken, içeride piyasalar FED’in 17 Eylül’de faiz artırımı konusunda karar vereceği toplantıya odaklanmış bulunuyor. FEDd, yine erteleme yoluna gitmeyip bu kez faizi artırırsa Türkiye ekonomisinde dış finans kaynaklı ciddi bir sarsıntı yaşanma riski bulunuyor. Bu kritik süreçte iki aylığına kurulmuş seçim hükümeti ile yönetilen Türkiye’de iç-dış güvenlik sorunu ve siyasal belirsizlik sürerken, acil önlemlerin gerektiği ekonomi alanı adeta kaderine terk...

*****

Sn. Oran’a çabaları için teşekkür ediyoruz. CHP’nin de gereğini yapmasını..

Sevgi ve saygı ile.
14.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kısa vadeli faiz silahıyla ülkenin uzun vadeli yapısal sorunları çözülemez


Kısa vadeli faiz silahıyla
ülkenin uzun vadeli yapısal sorunları çözülemez

Eski Başkan'dan çok çarpıcı sözler

Merkez Bakası’nın eski Başkanı Durmuş Yılmaz,
siyasilerin faiz politikasına yönelik eleştirilerinin
fayda sağlamayacağını ifade ederek,

“Merkez Bankası’nın gücü abartılıyor. Kısa vadeli faiz silahıyla ülkenin uzun vadeli
yapısal sorunları çözülemez.”
dedi.

BBC Türkçe’den Enis Şenerdem’e konuşan Durmuş Yılmaz, Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranının %5 dolayında olduğunu anımsattı ve son birkaç yılda büyümenin % 3-3,5 düzeyinde kalmasının siyasal otoriteyi rahatsız etmesinin anlaşılabilir bir durum olduğunu
ifade etti. Ancak Yılmaz, ekonomideki tüm sorunların çözümünün de para politikasında aranmaması gerektiğini söyledi ve “Düşük faiz ekonomik büyümenin yegane sebebi olsaydı bugün Avrupa’da ekonominin hızlı büyümesi gerekirdi, Amerika’nın hızlı büyümesi gerekirdi.” dedi.

ENFLASYON %7.24’E İNDİ

ABD Merkez Bankası FED, 2008 küresel krizinden bu yana politika faizini %0-0,25 aralığında tutuyor. Avrupa Merkez Bankası‘nın politika faizi ise %0,05 düzeyinde.

MERKEZ BANKASI NE KADAR GÜÇLÜ?

Sürdürülebilir ekonomik büyüme için düşük faizin tek başına yeterli olmadığını vurgulayan Yılmaz, “Merkez Bankası’nın gücü kuvveti biraz fazla abartılıyor… elindeki aygıt belli.
Kısa vadeli faiz ve makro ihtiyati tedbir dışında bir şey yok. Merkez Bankası kısa vadeli faiz politikasıyla ülkenin verimliliğini artıracak eğitim reformunu gerçekleştiremez.” diye konuştu.

Geçtiğimiz hafta hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘dan, hem de hükümet yetkililerinden Merkez Bankası’nın faiz indirmesi gerektiği yönünde açıklamalar gelmişti.

Merkez Bankası’nın politika faizini yarım puan düşürüp %8,25’ten %7,75’e çektiği
Para Politikası Kurulu toplantısı sonrasında konuşan Erdoğan, bu indirimin yeterli olmadığını ifade ederek “İnsanı böyle adeta çıldırtacaklar. Enflasyon düşerse, faizi düşüreceklermiş. Bu anlayış anlayış değil, bu yanlış bir mantık. Şu anda bağımsız bir kurul olarak Merkez Bankamızın özellikle Avrupa’da, dünyada faiz oranları düşerken hala bu faiz oranında direnmesini doğru bulmuyorum. Düşürmesi lazım” demişti.

‘KURUMLAR YIPRATILMAMALI

Durmuş Yılmaz 2008’de yeni Türk Lirası banknotlarının tanıtımını Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte yapmıştı.

Merkez Bankası Başkanlığı görevini tamamladıktan sonra Abdullah Gül‘e Cumhurbaşkanlığı döneminde danışmanlık da yapmış olan Durmuş Yılmaz, siyasi kanattan gelen eleştirilerin ekonomiye yansımasının da olumsuz olabileceği görüşünde.

Ekonomiyi yöneten karar alıcı kurumların büyüme denklemi içerisinde bir değişken olduğunu söyleyen Yılmaz, “Eğer siyasiler yapılması gereken reformları yapmazlar, hep para politikasının etrafında dönüp dururlarsa, uzun vadede Merkez Bankası’nın çok fazla eleştirilmesi bir şey getirmez” dedi.

Yılmaz, “Kurumlara olan güvenin zayıflamaması lazım. Kurumlara güven zayıfladığında elde edilen başarılarda bir gerileme oluyor” diyerek devam etti.

ARA TOPLANTILAR İSTİSNA

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın geçtiğimiz hafta “Ocak ayı enflasyonu beklentinin çok altında kalırsa ara bir toplantı ile faiz indirebiliriz” açıklamasını da değerlendiren Durmuş Yılmaz, “Bunlar ağrı vereci şeyler. Normal işleyen bir sistemde bu tür şeylere tevessül edilmemesi lazım” dedi.

Merkez Bankası Başkanlığı döneminde kendisinin de acil Para Politikası Kurulu toplantısı yaptığını hatırlatan Yılmaz, “O dönemde faizi bayağı yükseltmemiz gerekmişti.
Ancak olağanüstü bir durum vardı.” diyerek ekledi.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nda (TEPAV) Direktörler Kurulu Üyesi olarak görev yapan Yılmaz, , “Olağanüstü toplanıp 25 baz puan düşürmek çok olağanüstü bir durum gibi gelmiyor bana” yorumunu yaptı.

Ocak ayında yıllık enflasyonun yüzde 7,24’e gerilemesinin ardından Merkez Bankası, acil Para Politikası Kurulu toplantısının yapılmayacağını ifade etti.

Merkez Bankası’Nın bu son açıklamasıyla birlikte Türk Lirası da Dolar karşısında değer kazandı.

BRİFİNG AYKIRI DEĞİL

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da hükümete yapılan sunumlara benzer sunumlar yapabileceği konusunu da değerlendiren Yılmaz,

“Herhangi bir Cumhurbaşkanı’na seçildikten sonra nezaket ziyareti dışında herhangi bir ziyarette bulunmadım. Benden de bir brifing istenmedi. Ama bir Cumhurbaşkanı’nın ekonominin
genel gidişatı ile ilgili olarak Merkez Bankası’ndan bilgi istemesi bence çok yadırganacak
bir durum değil.” dedi.

Sıcak Eylül: Ekonomik Kriz, Protestolar, Kürt Açılımı ve Kapıdaki Savaş


Sıcak Eylül: Ekonomik Kriz, Protestolar, Kürt Açılımı ve Kapıdaki Savaş

Özlem YÜZAK
ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr

Büyük oyunda sona gelindi ve bütün çanlar aynı anda çalmaya başladı.
Farklı sesler… Tonları ise giderek yükseliyor.
Anlayacağınız, AKP iktidarının etrafındaki çember giderek daralıyor.
Nasıl mı?
– Önce ekonomi ile başlayalım:
Dolar 2.015, benzinin fiyatı 5 liraya ulaşmış durumda. Faizler 20 ay aradan sonra tekrar 2 haneye çıktı. Piyasalar müthiş tedirginlik içinde. Aslında ekonomide bozulma aylar önce başlamıştı. Üzeri örtülmeye çalışılıyordu. Şimdi örtü açıldı.

2 milyona yakın insan kredi kartı borcunu ödeyemez durumda.
Borcun borçla ödenme dönemi bile tıkandı. AKP’nin ekonomiyi ayakta tutma politikasının dinamosu konut ve emlak sektöründe giderek şişen balon patlama noktasında. Bozulmanın baş sorumlusu ise hem küresel konjonktürü iyi okuyup buna göre önlem alamayan, hem de iç ve dış siyasette yaptığı hatalarla, faturanın ekonomiye çıkmasına neden olan hükümet.
(Erdal Sağlam, 26 Ağustos 2013)Evet, küresel ekonomideki gelişmeler AKP iktidarının gündeminde pek yer alamadı. Çünkü o kendi ekonomisini zaten sıcak para, kentsel dönüşüm, rant ve tüketim üzerine oluşturmuştu. Dünya ekonomisinde likidite muslukları kapandı. Daha kapanmadan çok önce bundan en çok etkilenecek ülkeler arasında Türkiye’nin de adı geçiyordu. Elimde 23 Ağustos tarihli Le Monde gazetesinin Ekonomi eki var.

ABD Merkez Bankası FED’in faiz politikalarında değişikliğe gitmesinin baş kurbanlarının gelişmekte olan ülkeler olduğunu vurguluyor. Özellikle de Brezilya, Türkiye, Güney Afrika, Endonezya ve Hindistan’ın en fazla etkileneceğini belirtiyor.

Önceki gün de IMF Başkanı Lagarde, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, küresel bazda yeni bir kriz tehlikesi bulunduğuna dikkat çekmişti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’ın saptamaları son derece önemli: “Hükümet ve ekonomi yönetimi yıllardır yaptığımız uyarılara rağmen küresel likiditeyi yönetme becerisini gösteremeyip, TL’nin suni şekilde şişmesine
kayıtsız kaldı. Hızla artan borçlara ve döviz açık pozisyonuna da göz yumdu.
Bu ortamda şirketler de döviz cinsinden borçlarını hızla artırdı.

AKP iktidara geldiğinde 85.5 milyar $ olan ülkemizin döviz açık pozisyonu,
2012’de 420 milyar dolara çıktı. Başbakan’ın sevdiği şekliyle, milli gelire oran olarak, %37.1 olan ülke döviz açık pozisyonu, 2012 itibarıyla % 53.3’e sıçradı.

Türkiye G-20 içinde döviz açık pozisyonu en yüksek ikinci, bize benzer ekonomiler içinde ise en yüksek döviz açık pozisyonuna sahip ülke haline geldi. Bu kırılganlıklar neticesinde Türkiye, ABD Merkez Bankası’nın para musluklarını kapatma sinyalini verdiği 22 Mayıs’tan bu yana güneş görmüş kar gibi erimeye başladı. 
Dolar kuru 1.84 TL’den 2.03 TL’ye kadar çıktı, faizler 20 ay sonra yeniden çift haneye sıçradı, şirketlerimizin piyasa değeri 150 milyar TL eridi.”

– Ülke içinde muhalefet ve AKP iktidarının icraatlarına tepki giderek artıyor:
Haziran ayındaki patlak veren Gezi Olayları AKP’nin toplumu dini kurallara göre şekillendirmesine, demokrasiden giderek uzaklaşarak otoriter bir rejimin oluşmasına tepki olarak doğdu. Ve büyüdü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve şürekâsı ise bu tepkilerden ders almak yerine taviz vermez üslubu ile gerginliği daha da artırdı. “Bizim yüzde 50’miz” vurgusu ile toplumu daha da kutuplaştırdı.

Bugün AKP’nin kadına biçtiği role, eğitim politikalarına, yargı bağımsızlığının
yok edilmesine, muhalif seslerin susturulmasına, doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesine karşı oluşan tepkiler sadece fişlemelerle, gözaltılarla, polis terörüyle bastırılmaya çalışılıyor.

Kürt açılımında süreç çöküşe gidiyor:

AKP’nin özellikle seçimlerin yaklaştığı bu dönemde en büyük başağrılarından biri de Kürt açılımının geldiği nokta. Bunu bizzat KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, BBC Türkçe’ye verdiği röportajında “hükümetin barış sürecinin nasıl ilerleyeceği konusunda bir planı ve programı yok, hatta büyük bir savaşa hazırlanıyor” diyerek ifade ediyor. Ancak açılım öyle “şimdi olmadı, ama seçimlerden sonra bakarız” diyerek ya da oyalayarak geçiştirilecek noktada değil.

“Tabanımızı tutmakta zorlanıyoruz” diyen Bayık, hükümete adım atması için 1 Eylül’e kadar süre verdiklerini, adım atılmazsa bu tarihten başlayarak geri çekilmeyi durduracaklarını belirtiyor.

Ve savaş çanları…
Büyük resmi ortaya koyduktan sonra gelelim savaş çanlarına. Diğerlerinden farklı olarak savaş çanlarını çalan bu kez AKP hükümeti. Hem de aylardan beri. Hem de ısrarla. Ekonomik krizin her kesimde hissedilmeye başlaması, AKP politikalarına tepkinin artması ve Kürt açılımının tıkanması, bugün hükümetin artık baş etmekte zorlandığı konular. Halının altına süpürme dönemi ise sona erdi. Oysa Suriye’ye müdahale bu 3 önemli gündemi bir anda aşağıya çeker. Ne dersiniz? Suriye ile olası bir savaşa bir de bu gözle bakalım mı? (Cumhuriyet, 28.8.13)