Etiket arşivi: 5018 sayılı yasa

Yeni Ekonomi Programı

Yeni Ekonomi Programı

Prof. Dr. Oğuz OYAN
www.sol.org.tr, 25.09.2018

Yeni Ekonomi Programı (YEP) geçtiğimiz Perşembe günü yani 20 Eylül’de açıklandı. Tumturaklı adı yanıltmasın; bu, üç yıllık Orta Vadeli Program’dan (OVP) başka bir şey değil. Dolayısıyla, adından başka yeni bir tarafı yok. Her yıl Eylül’ün ilk haftası sonuna kadar açıklanması gereken bir program bu. 5018 sayılı yasanın öngördüğü kesin tarihlere bu yıl da uyulmadığını görüyoruz. Üstelik OVP’nin kimin tarafından hazırlanacağına ilişkin kurumsal kargaşa ve yasadışılıklar ayrı bir sorun alanı; Damat’ın bakanlığı burada da yetki genişliğine saparak davranabiliyor. Hukuk devleti bitirilince, kanun devleti bile ayakta duramıyor. Değerli meslektaşım Aziz Konukman bir süredir konuyu ayrıntılarıyla işliyor; dün de Birgün’deki yazısında YEP veya yeni OVP’nin mali hukuktaki yeni konumunu saptıyor ve yasamanın bütçe hakkının son uygulamayla bir kez daha yerlebir olduğunu vurguluyordu.

Bu programı açıklandığı gün TELE 1’e yorumlamıştım. Bu, beş gün önceydi; gündem o kadar hızlı ilerliyor ki sanki aradan aylar geçmiş gibi. Bu arada benim dile getirdiklerimi de içeren çok sayıda yorum ertesi günlerde yayımlandığı için, sanki eskimiş bir konuyu ele alıyor gibiyim. Bazı saptamaları gene de paylaşmak isterim.

Bu girişin de gösterdiği gibi ortada krize karşı tasarlanmış özel bir program yok. Ama bir kriz süreci içinden geçildiği için kaçınılmaz olarak krizin varlığı -sayıların arkasına gizlenmiş biçimde de olsa- dikkate alınmakta.

RTE’nin “kriz yok” yaklaşımıyla resmi / gayriresmi tüm kurumsal örgütlenmeler üzerine koyduğu fiili “krizi tartıştırmama” yasağının, açıklanan bu OVP ile gene fiilen delindiğine tanık olundu. OVP, 2018 gerçekleşme tahminleri ve 2019 öngörüleriyle bir krizin içinden geçildiğini adeta haykırmaktaydı. Bunu aile içi veya yeni tür yönetim içi bir işbölümü olarak da değerlendirmek mümkündü:  Kayınpeder, sokaktaki taraftarının ağzına laf veriyor ve eleştirileri frenlemeye çalışıyordu; damat ise iç ve dış sermaye çevrelerine “durumun farkındayız, merak etmeyin” mesajı yolluyordu.

Ama OVP’nin bugünkü “güçlükleri” oluşturan koşullara ilişkin saptaması da Saray’ınkinden farklı değildi: Damat Albayrak’ın programı açıklarken altını çizmeye büyük özen gösterdiği bölüm, 2013’e kadar nasıl da ekonominin tıkırında gittiği, ama sonrasında Türkiye ekonomisine operasyonlar yapıldığıydı. Operasyon / manüplasyon “kanıtları” Gezi’den başlayıp 15 Temmuz darbe girişimine kadar gidiyor, bugün için de Suriye ve Rahip temaları ima ediliyordu. (Sahi bu Rahip’in kurlar üzerindeki etkisinin devasa faiz artırımı kararlarından daha güçlü olması da hayra alamet değildir!).

Daha önceden gelen birikimli sorunların, 2013 Mayıs ayında (yani Gezi öncesinde) FED’in artık faiz artırımına gideceğini açıklamasıyla birlikte hızla TL’nin değerini etkilemesini ve diğer göstergelere de sıçramaya başlamasının bir türlü doğru algılanamadığını biliyorduk. Ama şimdi, 2013 öncesinden gelen ve 2013-18 arasında iyice yığılan yapısal bozuklukları yalnızca dış kaynaklı operasyonlar üzerinden açıklama çabasına girilmesini, “iktidardaki heyetin süreci anlamaya yönelik yapısal / bilişsel engelleri mi var?” naifliği üzerinden değerlendiremeyiz. 2002’de sorumluluğu tümüyle Ecevit Hükümeti’ne yapışan bir ekonomik kriz süreci sonunda iktidara taşınan bir siyasi hareketin, benzer çapta bir ekonomik krizin sorumluluğunu üzerinden atmak için yapmayacağı şey, başvurmayacağı aldatmaca yoktur.

Açıklanan OVP/YEP, 2018 ve 2019 için öngördüğü yıllık büyüme oranları bakımından bu yılın son çeyreği ile önümüzdeki yılın ilk iki çeyreği bakımından ekonomik küçülme imaları içermektedir. Öbür göstergeler bakımından da olumsuzluğa gidiş tescillenmektedir. Bizde OVP’lerin öngörü gücü çok düşüktür. Kriz dönemlerinde iyice düşer. Dolayısıyla 2020 ve 2021 hedeflerini ciddiye alıp üzerinde tartışmaya değmez. Ama düşük büyüme oranının 2020’de de devam edeceğinin öngörülmesi, ekonomik büyümeyi en büyük siyasi malzemesi yapan bir iktidar açısından, krizin etkilerinin uzun süreceğine ilişkin kayda değer bir olumsuzluk göstergesidir.

Krizi tartışmaya ambargo konulmasından bunalan sermaye çevreleri ile ekonomi yazarlarının bu programı çok “gerçekçi” bulmaları anlaşılır bir şeydir. Ama bu tespit bizi yanıltmamalıdır; program, birçok hedefi bakımından aşırı iyimser gözükmektedir:

-Büyüme oranı,
– işsizlik oranı,
– bütçe açığı / GSYH oranı,
– cari açık,
– ihracat artış oranı,
– enflasyon oranı,
– döviz kuru seviyeleri… 

Bu arada hedefler/öngörüler arasındaki bazı başlangıç tutarsızlıkları da dikkat çekicidir: Program süresince, yani kriz döneminde, iki milyon kişiye yeni istihdam olanağı sağlanması programlanırken bunun nasıl olacağı açıklanmadığı gibi, sabit sermaye yatırımlarındaki 2018-2019’daki toplamda negatif değerin (ve kamu sabit sermaye yatırımlarında 2019’da %-36,1’lik devasa azalışın) karşılığı olabilecek istihdam kayıplarının öngörülere tam yansıtılmış olduğu da kuşkuludur. 2019’da %2,3 düzeyine gerileyen bir GSYH artışına karşılık gelen cari açığın %-3,3 düzeyinde olması ile 2021’de %5’lik bir büyümenin %-2,6’lık bir cari açıkla başarılabilmesi gerçekten şaşırtıcıdır. Meğer ki bu denli kısa bir dönemde ithal ikameci politikalarda imkânsızı başarmak gibi mucize ilerlemeler kaydedilmiş olsun!

İyimser döviz kuru ortalamaları nedeniyle GSYH’nın Dolar olarak gerilemesinin iki yılla (2018-19) sınırlı kalarak atlatılacağı öngörülmüş. Bu yıllarda GSYH 800 milyar Doların altına düştüğü için kişi başına milli gelir de 10 bin Doların altına çekilmiş. Yeniden 2007 seviyesinin altını görmek anlamına gelen bu KBMG düzeyinin, kur kestirimlerinin -büyük olasılıkla- tutmaması sonucunda çok daha dramatik gerilemelere sahne olması beklenmelidir.

OVP / YEP bir anti-kriz program değildir; ama kriz koşullarının programıdır ve bu nedenle de krizin yükünün dağıtımında ister istemez etkileri olacaktır. Bu etkilerin ayrıntılarını şimdiye dek sunulan belgelerde göremiyoruz. Muhtemelen kitlelere taşıtılacak yükün ayrıntılarına bundan sonra da hiçbir resmi belgede yer verilmeyecektir. Ama şimdiden enflasyon vergisi bir yandan, TL’nin değer yitirmesi öbür yandan, başka hiçbir olumsuzluk -işini yitirme, nominal ücret azalması, karşılıksız mesai artışları, sosyal haklardaki gerilemeler– yaşanmasa bile bunların emekçilerin geçim düzeyinde çarpıcı gerilemeler ortaya çıkaracağı öngörülebilir. İşveren kesimi ise, işten çıkarmaların yükünü üzerinden atabilmek veya ücret ödemelerinden kurtulabilmek için şimdiden İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında bir kolaylık olarak düzenlenmiş bulunan “Kısa Çalışma Ödeneği” uygulamasını 2009’da olduğu gibi canlandırmanın peşine düşmüştür. Sendikalar, bu ödeneğin işini yitirme eşiğindeki emekçiler için bir hak olarak çalıştırılmasını sağlamakla yükümlüdürler.
***
Konukman’ın önerdiği gibi milletvekillerinin OVP’yi yalnızca sayısal analizi bakımından değil, bütçe hakkını korumaya yönelik bir girişim başlatarak da eleştirinin merkezine yerleştirmeleri gerekir. Yasama organının işlevsizleştirilmiş olmasının ve yeni İçtüzük dayatmasıyla daha da işlevsizleştirilecek olmasının bir gerekçe olarak öne sürülmesi, herhalde en son milletvekillerinin hakkı olmalıdır; zira bu tür bahaneleri olanların o koltukları hemen boşaltmaları gerekecektir. (Bu, topluca yapıldığında ayrı bir siyasi anlam taşır kuşkusuz).

CHP içinden OVP/YEP’e sayısal boyutları üzerinden eleştiriler yöneltilmedi değil. Bunların haklı eleştiriler olması, bir emek mücadelesi eksenine oturmadıkça pek de anlamlı sayılmamalı. Bu arada, hakkını yemeyelim, CHP Genel Sekreteri OVP’lerin rakamlardan ibaret programlar olmasına tepki gösterip, “önerim, demokrasi ve özgürlükler konusunun OVP’de 3 yıllık hedef olarak belirlenmesidir” demiş (20 Eylül 2018 tarihli Cumhuriyet).

  • Otokratik bir teokratik düzen inşası peşinde olduğunu artık saklamaya bile gerek duymayan bir siyasi hareketten birazcık demokrasi ve özgürlük ricasında bulunmanın ne mahsuru var diyebilirsiniz.

Onun yorumunu da artık size bırakalım.

TBMM’Yİ “BÜTÇE HAKKI” na SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ

Dostlar,

Gazi Üniv. İktisadi ve İdari Bilimler Fak. den dostumuz Sayın Prof. Dr. Aziz Konukman, oldukça kapsamlı bir makalesini lütfederek bizimle paylaştılar.
Teşekkür borçluyuz..

TBMM’Yİ “BÜTÇE HAKKI” na SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ 

portresi_ekonomik_modelin_gelecegi_yok

 

 

 

 

 

Makale teknik düzeyde ayrıntılar da içeriyor ve toplam 13 sayfa.
O yüzden pdf olarak vereceğiz, meraklıları ayrıntıları, not ve dipnotları da okuyabilirler.

Bilindiği gibi 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası Tasarısı TBMM’ye hükümetçe sunulurken, önceki yıl Bütçesine ilişkin Sayıştay Raporu’nun da sunulması zorunluydu Anayasa gereği. AKP hükümeti Cumhuriyet tarihinde ilk kez bunu da yapmadı!

Biz de bu siteden, 2013 yılı Bütçe Yasası’nın anaysa ve hukuk dışı – İLLEGAL olduğunu yazdık (Başta Anayasa buyrukları md. 160 ve 164) :
(http://ahmetsaltik.net/akpnin-tbmmden-kacirdigi-sayistay-raporu/, 24 Ocak 2013)

AKP’nin TBMM’den Kaçırdığı SAYIŞTAY Raporu..

Aziz hoca da bu vahim ve kabul edilemez duruma gönderme yapıyor,
TBMM’yi “halkın Bütçe yapma hakkı”nı korumaya çağırıyor..

Ne var ki, AKP güdümünde parlamento işlevinden uzaklaştırılmış durumda.

Öyle bir dönemdeyiz ki, sağduyuya dayalı, hukuk içi çağrılar AKP iktidarı tarafından
ne yapsak duyulmuyor..

Ama bu durum sonsuza dek sürgit  götürülemez! 

  • Yapılanlar çok büyük ölçüde hukuk ve demokrasi dışıdır ve sistematiktir,
    rastgele değildir: Cumhuriyet rejimini yozlaştırma ve dönüştürme projesidir.

Hiçbir demokrasi, kendisini yok etme hakkını %100 oyla iktidara gelse de..
kimseciklere tanımaz. Bu durum oyunun kuralları içinde öngörümemiştir.

Sayın Prof. Konukman, makalesine şöyle giriyor :

  • “Kamu gider ve gelirlerinin belirlenmesinde halkın söz sahibi olmasına ‘
    Bütçe Hakkı‘ deniliyor. Bu hak, halkın yüzyıllar süren demokrasi mücadelesinin aşama aşama kaydettiği kazanımlarının ürünüdür (1). 19. ve 20. yüzyılda bir dizi bütçe ilkesinin benimsenmesi ve yerleşmesiyle bütçe hakkı tüm dünyada evrensel bir değer haline gelerek kurumsallaşmıştır. Halk, bütçe hakkını çağdaş demokrasilerde temsilcilerinin yer aldığı parlamento aracılığıyla kullanıyor.
    Süreç şu şekilde gerçekleşiyor: Halktan bütçe hakkı yetkisini alan parlamento, hükümetleri bütçe yapmakla görevlendiriyor. Hükümetler bütçeyi hazırlıyor ve parlamentoya sunarak izin ve onay istiyorlar. İlgili dönemin sonunda bütçe gerçekleşmeleri parlamentonun denetimine
    tabi tutuluyor.”

Devamla Sn. Prof Konukman;

  • “Çok açıktır ki, böylesi bir bütçe anlayışının geçerli olduğu bir ortamda
    halkın ve örgütlü temsilcilerinin önceliklerinin bütçeye yansıması
    geçmiş yıllarda olduğu gibi önümüzdeki dönemde de olanaklı olamayacaktır. Dolayısıyla halkın önceliklerini göz ardı edilerek bütçenin özle bütçe anlayışıyla hazırlanıyor olması ve bunun kurumsallaştırılmaya çalışılması, bütçe hakkının güçlendirilmesini zorlaştırmaktadır. “

Aziz hoca, TBMM’nin bu bağlamda yapması gerekenleri de özetlemekte :

“Meclis bütçe hakkına gerçek anlamda sahip çıkmak istiyorsa önünde üstlenmesi gereken önemli görev bulunmaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: 

  • Halkın Meclis dışındaki örgütlü temsilcileri ile bütçe hazırlama süreçlerine denetimine aktif katılımının sağlanması(20),
  • Bütçenin hazırlanmasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele
    esas alınarak, 
    kadınların ekonomik kaynaklara, kamusal hizmetlere, eğitime, sağlığa ve sosyal koruma haklarına eşit erişiminin sağlanması(21). 
  • Bütçe performans denetimini olanaklı kılan raporların ve 5018’in zorunlu kıldığı öbür raporların Meclis’e sunulmasının bu yeni kurulacak Kesin hesap Komisyonu’nda müzakere edilmesinin gerçekleştirilmesi,
  • Anayasa gereği Sayıştay’ın da Sayıştay denetimine tabi tutulmasının sağlanması, 
  • Ödenek üstü harcamalara ayrım yapılmaksızın tamamlayıcı ödenek verilmeyerek bu tür giderlere neden olan sorumlulardan hesap sorulması.”

Ve makale şöyle sonlanıyor :

  • “… halkın Meclis dışındaki örgütlü temsilcilerinin muhalefetinin Meclis’teki muhalefetle ortaklaştırılabilmesi mümkün olamamaktadır. Meclis muhalefeti geçmişte var olan ve her seferinde yeniden üretilen bu kısır döngüyü
    mutlaka kırmalı ve Meclis dışındaki muhalefetle buluşabilmelidir.
    Aksi durumda, mevcut kısır döngü değişmeyecek ve
    bütçe hakkı kağıt üzerinde kalmaya devam edecektir.”

Tüm makale için lütfen tıklayınız :

BUTCE_HAKKI_Prof._Aziz_Konukman

Sevgi ve saygı ile.
17.7.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net