Etiket arşivi: 4 Aralık “Madenciler Günü”

Özgen ACAR : Maden Şehitleri…


Maden Şehitleri…

Dostlar,

Sayın Özgen Acar’ın “Maden Şehitleri” başlıklı yazısını Cumhuriyet‘te yayımlandığı gün, 5.12.14 günü sizlerle paylaşacaktık ama gözden kaçırmışız..
Birkaç gün geç de olsa bu yazı okunmalı.. Sn. Acar’ın kalemine sağlık..

Maden ve öbür iş cinayetlerine kurban giden tüm emekçilerin aziz anılarını
saygı ile selamlıyoruz. 

Sevgi ve saygıyla.
09.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Maden Şehitleri…

portresi
Özgen ACAR
Cumhuriyet, 05.12.14,

 

Bu yazıyı 4 Aralık “Madenciler Günü” nedeniyle Soma-Ermenek şehitlerine sunuyorum…

***

İzmitli hemşerimiz Azize Barbara’nın, Romalıların zulmünden kaçarak madencilere sığındığı 4 Aralık günü, dünyada “madenci, jeolog, demirci, duvarcı, marangoz, çatı kaplamacısı, elektrikçi, mimar, itfaiyeci” gibi mesleklere adanmıştır.
Türkiye’de madencilikte sorunlar, son yıllarda Sultan hazretlerinin “ben” demesi ile başladı!

Yasalara göre maden “aramak” isteyen özel ya da tüzel kişiler hazırladıkları dosyaları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın (ETKB) Madencilik Genel Müdürlüğü’ne verirlerdi. Gerekli durumlarda dosyaya Çevre ve Şehircilik ya da Orman bakanlıklarının “olurunu” da içeren yazı eklenirdi.

Sonrasında ETKB, uygun görürse, istenen yörede “arama iznini”verirdi. Ancak Sultan’ın sadrazamlığı döneminde, 6 Haziran 2012’de bu izin ETKB’den alınarak,
Başbakanlık’a verildi. Sonrasında ne oldu? Bu “izin” işini irdeleyecek konunun uzmanlarından oluşan bir kadro Başbakanlık’ta bulunmadığı için, yanıtlar gecikti.
“İzin” bekleyen arama ruhsatı sayısı 10 bine yaklaştı. 2013’te verilen izin sayısı
84’te kaldı.

Bu arada bir gerçeği iki hafta önce Cumhuriyet açıkladı. Soma madeni ruhsatı sahibinin Bilal oğlanın TÜRGEV’ine bağış yaptığı ortaya çıktı. Parasını veren, madende düdüğünü çalar olmuştu!

ETKB’nin maden sondaj hedefi 5 milyon metre olarak açıklanmıştı. Ne var ki Sultan
ve Bilal odaklı “ben” izinlerinden dolayı uygulamada sondajlar 2012’de 55 bin metrede, 2013’te 5 bin metrede kaldı. Türkiye %4 büyürken, madencilik %3.3 oranında küçüldü. Ayrıca, sondaj araç gereçleri yapanların üretimleri de azaldı.

***

Öteki madenleri bırakıp Soma ve Ermenek’te yaşanan facialar nedeniyle “kömüre” odaklanmak için 1826 yılına gidelim! Zonguldak Ereğli’nin Kestaneci köyünden Uzun Mehmet askerliğini denizci olarak yaptı. Geminin komutanı, tezkeresini alan öteki erlerle birlikte kömürleri göstererek memleketlerine döndüklerinde, sağda solda bunlardan görürlerse kendisine haber vermelerini ve ödüllendirileceklerini söyledi.

Mehmet, köyünde bir gün değirmende sıra beklerken çalı çırpıyla ateş yaktı.
Ama bu sırada kimi taşların, tıpkı komutanın gösterdiği “kömür” gibi yandığını gördü. Örneklerden topladı, doğruca İstanbul’a komutanına göstermeye gitti.
Komutan 5 bin kuruşluk ödül verdi. Ayrıca ömür boyu 600 kuruş aylık bağlattı.
Uzun Mehmet, köyüne döndü… Bir süre sonra ağalar, kıskandıkları Mehmet’i zehirleyerek öldürdüler. Yıllarca sonra Uzun Mehmet’in heykeli “kömür faciası” yaşayan ilk şehit olarak dikildi.

***

Sonrasında Zonguldak taşkömürü ocaklarının işletilmesine başlandı.
Osmanlı, madenlerin “işletme hakkını” Fransızlara verdi. 1920’de TBMM Fransızların bu“imtiyazını” iptal etti. Türk madenciliği devreye girerken Zonguldak’ta bir de madencilik yüksekokulu açıldı.

“Devletin malı olan her maden” gibi kömürün işletilmesi için 1957’de
“İktisadi DevletTeşekkülü” olarak Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) kuruldu.
Yıllar geçti… TKİ dışlanarak, “devletin malı kömür” özel ya da tüzel kişilere peş keş çekildi. Bu uygulama da yetmedi… Ruhsatı kapan özel ya da tüzel kalantorlar,
2004’te Maden Yasasında yapılan değişiklikle sağladıkları ve Fransızca bir sözcük olan “rödovans” uygulaması denilen “taşeronları” devreye soktular.

Amaç, kömürü “düşük maliyet” ile çıkarmaktı. Maliyet düşünce işçi ücretleri
“boğaz tokluğuna” indirgendi. “Sigorta, kıdem tazminatı” gibi haklar dışlandı.
Güvenlik “sıfırlandı”. Türkçesi ile kömürün çıkarılmasında“it ite, it kuyruğuna…”
benzeri bir yönteme gidildi! Şimdilerde “izin”, “ben” odaklı “vakıflarca” tezgâhlanıyor!

‘Şûrâ-yı Saltanat’!

Osmanlıcada “şûrâ-yı saltanat” deyimi “bizzat sultanın başkanlığında yapılan
yüksek düzey devlet memurları toplantısına” deniliyordu. Günümüzde de Sultan,
salı günü “din şûrasına” dönüştürülen “Milli Eğitim Şûrası’nda” döktürdü.
Günümüz gençlerinin bilgisizliklerini ve yabancı dili kullandıklarını,
Türkçe’ye özen göstermediklerini eleştirdi.

Ancak kendi konuşmasında “yeni neslin dizaynına anaokuldan” başlanacağını,
“eğitimin insan formatlama aracı olarak kullanıldığını”söyledi. Ne dersiniz,
Sultan rahmetli annesinin Türkçesiyle mi “dizayn”edilip “format”landı?
Daha önceki konuşmalarından da kimi sözcükler aklımızda kaldı. 17 Aralık yolsuzluk olayından söz ederken de bolca “legal, illegal, dezenformasyon, montaj” sözcüklerini kullanarak gösterdiği “trend” ile “performansını” yansıtmamış mıydı?

Atalarımız ne demişti? “Dinime küfreden bari…”