Etiket arşivi: 3 OHAL KARARNAMESİ İLE HUKUK DEVLETİNİN KALINTILARI DA SÜPÜRÜLDÜ .. YA BUNDAN SONRA

3 OHAL KARARNAMESİ İLE HUKUK DEVLETİNİN KALINTILARI DA SÜPÜRÜLDÜ .. YA BUNDAN SONRA ??

3 OHAL KARARNAMESİ İLE HUKUK DEVLETİNİN KALINTILARI DA SÜPÜRÜLDÜ .. YA BUNDAN SONRA ??


Dr. Ahmet SALTIK

www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

15 Temmuz 2016 gecesinden bu yana “HUKUK DEVLETİ, HUKUK DEVLETİ, HUKUK DEVLETİ” diye çırpınıyoruz..

TSK üzerindeki uygulamaların amacını çooook ama çooook aştığı ortadadır.
“Başkomutan”, (ki Anayasaya göre Başkomutan TBMM’dir, Cumhurbaşkanı ancak temsil eder; Anayasa md. 104: “Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek.”) TSK kışlalarının önündeki çöp kamyonlarına hiç sesini çıkarmamaktadır. Anlaşılan bu iğrenç kuşatma 7 Ağustos’a dek sürdürülecek ve İstanbul Yenikapı meydanında bir gövde gösterisi mitingle “taçlandırılacaktır”!? 3 yerine 2 muhalafet partisi çağrılarak..

Kara, Hava, Deniz Kuvvet Komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması (Jandarma Genel Komutanlığı’nın kalan bölümü önceki gün İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştı zaten!) pek çok bakımdan ciddi sakıncalıdır ve burada durulmayacaktır. Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a karşı sorumlu olduğu Anayasa kuralı (md. 117/4) olmasaydı, sanırız Genelkurmay da Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanarak, uzun yıllardır “özlenen çözüm“e ulaşılmış olacaktı. Bu çook gecikmiş heves, -muhalefet ikna edilebilirse- “sınırlı” Anayasa değişikliği sonrasına ertelenmiş gözüküyor. Nitekim önerilen “mini” Anayasa değişikliği paketinin başta gelen maddesi bu. Askeri yargıyı (Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) tasfiye etmek de bu kapsamda. HSYK’yı 2’ye bölmek bir başka hedef. Oysa askeri sistemler, kendine özgü yığınla özellikleri olan, son derece özelleşmiş, uzmanlaşmış yapılardır ve bu tür kendine özgü eğitim, sağlık, yargı.. kurumları olağandır, gereklidir hatta yer yer kaçınılmazdır.. GATA ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı 42 hastanenin Sağlık Bakanlığı’na devrinin hiçbir akılcı temeli olamaz.. Tepkidir, tepkiseldir, ertelenmiş bir hınç ve öfke, kin ürünüdür ve bu nedenlerle de kökten yanlıştır, ağır yeni sorunlar doğuracaktır.

Öte yandan, Anayasa’nın 117. maddesinin 3. fıkrası aşağıdaki gibidir :

  • Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetlerin komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir.

669 sayılı son (3.) OHAL Yasa Gücünde Kararnamesi ile 3 Kuvvet Komutanlığı (Kara, Deniz, Hava) Genelkurmay’dan koparılmış ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmıştır. Söz konusu OHAL Kararnamesi ile “doğrudan” Milli Savunma Bakanı’ndan buyruk alacakları ve bu buyrukların başkaca bir makam tarafından (Genelkurmay Başkanlığı’nın kastedildiği çok açık) onanmasına gerek olmadan “derhal” yerine getirileceği düzenlenmiştir. Bu durumda Genelkurmay Başkanı’nın altı boşaltılmış, yetkileri alınmıştır. 669 sayılı OHAL Yasa Gücünde Kararnamesinin 33. maddesinde yer verilen aşağıdaki fıkranın hiçbir anlamı yoktur.

  • Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin komutanıdır.”Bu düzenleme açıkça, yukarıya aktarılan Anayasa md. 117/2’ye aykırıdır.

Ciddi yönetsel kargaşa kaynağıdır ve TSK’nın emir – komuta zinciri kırılmıştır. Bu hatadan hızla dönülmesi gerekmektedir. Eğer Genelkurmay Başkanı’nın hala Ordu’nun Komutanı olduğu savlanacaksa, bu, OHAL Kararnamesi düzenlemesi ile en azından şekil bakımından (çünkü 31.7.2016 tarih ve  669 sayılı OHAL Kararnamesi AÇIKÇA ANAYASAYA AYKIRIDIR!) olanaklı değildir. Ayrıca, bu sav doğru olsa bile, Yönetim bilimi katmanlanma (hiyerarşi) ilkelerine açıkça aykırıdır; çünkü bu Kuvvet Komutanları Milli Savunma Bakanlığına bağlanmışlardır ve bu Bakanın vereceği emirleri başkaca hiçbir makamın onayı gerekmeden derhal uygulayacaklardır. Bu durumda Genelkurmay Başkanı Kuvvet komutanlarının hiyerarşik amiri olmaktan çıkarılmıştır. Türkiye’nin Genelkurmay Başkanlığı makamı, Anayasaya aykırı olarak boşaltılmış, işlevsizleştirilmiştir.. Bu makam simgesel, göstermelik bir düzeye indirgenmiş ve dünyada örneği görülmeyen bir modelle TSK yönetimi 2 başlı duruma getirilmiştir. “Mini” Anayasa değişikliğine muhalefet partileri onay verir ve Genelkurmay Başkanı doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanırsa, dilimiz varmıyor söylemeye ama, bu, “Yüksek Yaverlik” ten öte bir makam değildir..

Yapmayın efendiler, kıymayın 2000 yıllık Türk Ordusu’na..  

15 Temmuz 2016 Darbe girişiminin tüm günahını TSK’ye yıkmayın.. Günah keçisi yapmayın bu saygın ve yaşamsal kurumu; Türkiye’nin güçlü bir ordusu olmadan bu coğrafyada tutunması olanağı asla yoktur!

TSK bir daha darbe yapmasın” diye yol çıkarak, bir an için içtenlikli olunduğunu varsaysak bile, 669 sayılı OHAL YGK’sı ile çok ileri gidilmiş, Anayasa açıkça çiğnemiş ve TSK, ciddi potansiyel çatışmaların, ağır emir- komuta zinciri zaafının içine itilmiştir. Bu hatadan hızla geri dönülmelidir.

Vıcık vıcık halk yardakçılığını, kitleleri hiçbir değer yargısına saygı duymadan gazlamayı ve meydanlara piyon yığınları gibi sürmeyi, yüzsüz bir duygu sömürüsünü…. bir yana bırakalım  da şu gerçeğin altını çizelim :

– 15 / 16 Temmuz 2016 gecesi doğrudan ABD güdümlü FETÖ maşalı silahlı kalkışmayı durduran salt sivil halk değildir. Asıl sorumluluk ve başarı, henüz öyküleri yazılmayan kahraman askerlerimizindir. Erinden, assubayından, orgeneraline dek can pahasına verilen silahlı direniş ve karşı koymadır. Ve can pahasına savaşım salt Ülkemiz içindir. Polisin direnişinde AKP – RTE’ye dönük pay da olduğu yadsınamaz. Halka gelince.. Eğer tanklardan ciddi ateş açılsa ve birkaç noktada 50-100 insan telef edilse idi, silahsız halk bunun karşısında nasıl durabilirdi? Tanklardaki yurtsever er – erbaş –  assubay – subay işin içyüzünü anlayınca, canı pahasına halka ateş etmemiştir. Can yitiklerinin sayıca sınırlı kalmasının ana nedeni budur. Tankçı bir askerimizin (Assubay Ferhat Daş) halka ateş etme emrini dinlemeyip kendi kafasına sıkması çok önemli bir örnektir. Bu örneklerin çok olduğunu herkes bilmektedir ve öyküleri yazılacaktır mutlaka.

Ve Türkiye’ye çok önemli bir soru             :

Anayasa md. 148/1, OHAL YGK’lerinin (KHK) Anayasa Mahkemesi önünde Anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceğini belirtmektedir.. Oysa bu OHAL YGK’leri açık açık anayasayı çiğnemektedir. 669 sayılı OHAL YGK’sında daha pek çok Anayasa ihlali vardır. Örn. biri de Milli Savunma Üniversitesidir.. Bakanlığa bağlı üniversite dünyanın hangi uygar ülkesinde vardır? Bu düzenleme Anayasa md. 130’a aykırıdır. Anayasa md. 132’de yazan “Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları özel kanunlarının hükümlerine tabidir.” düzenlemesi Üniversiteleri içermez. Onlar kendine özgü yükseköğrenim kurumları olabilirler ama evrensel anlamda ve Anayasanın 130. maddesinde tanımlanan özerk bilim kurumları olamazlar!

*****

OHAL bitince (3 ay, 6 ay??……) Türkiye bu kez de OHAL YGK’ları ile yaratılan hukuk yıkımını mı onarmaya çalışacaktır yıllarca?? Zaman akacak ve pek çok hakkın geri verimi olanaklı olmayabilecektir.. 3 OHAL Kararnamesi ile ülkede hukuk devletinin kalıntıları hemen hemen ortadan kaldırılmıştır.

Gerekçesi ve amacı ne olursa olsun, yapılanlar bir boyutu ile de Türkiye’ye dönük RTE – AKP darbesidir. Bu olgu kesin, net, ibretlik ve çok tehlikelidir!

20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal rejimi 10 günde 3 OHAL kararnamesi çıkarmıştır. 667, 668 ve 669 sayılı bu yasa gücünde kararnameler son derece kapsamlıdır; sırasıyla 93, 54 ve 7 sayfa.. Ancak sonkinde yapılan değişiklik metinleri ilginç biçimde YGK metninde yer almamış, değişiklik yapılan ilgili yasanın belirli maddelerinde işlendiği yazılmıştır. Bu yüzden, 115 maddelik bu çok kapsamlı metin, yanıltıcı olarak 7 sayfa görülmektedir. Toplamda 167 madde içermektedir ve çok kapsamlı ekleri vardır. Ülkenin en ayrıntılı biçimde DNA’sı değiştirilmiştir.

10 gün içinde bu denli kapsamlı yasal düzenleme hazırlığı yapmak olanaklı mıdır??

Bir yararı olur mu çoook kuşkuluyuz ama yine de yazalım. Bir kez ve bin kez daha :

HUKUK DEVLETİ’ne sonuna dek saygı ve bağlılık!

Gün olur, her-ke-se ama her – ke – se gerek olur, hatta elzem olur..

Ne yapmalı                ???

Öneri vermek, sorumlu bir yurttaş, bir aydın, bir akademisyen olarak hem yetkimiz içindedir hem de boynumuzun borcudur :

1. Derhal, Anayasa md. 174’te koruma altına alınan (ama ne yazık ki gene de korunamayan) Devrim Yasalarını yürürlüğe koyunuz. Toplumu daha fazla dincileştirmekten vazgeçiniz,
yaşamı sekülerleştiriniz, Devleti laikleştiriniz. Diyaneti bilimsel sınırlara çekiniz,
hurafe üretmekten kesinkes alıkoyunuz.
2. Salt FETÖ değil; Anayasa md. 174 gereği tüm tekke, türbe, zaviyeleri kapatınız. Bunların, Büyük ATATÜRK tarafından birer “pislik ve gericilik yuvaları”.. olarak tanımladığını anımsayınız.. ENSAR vakfını da kapatınız. Bunun gibi pisliğe batmış dinci – gerici – yobaz – çıkarcı yapıları..
3. Derhal Milli Eğitim’de “Tevhid-i Tedrisat”a (Öğretimde Birlik) geçerek laik, akılcı, bilimsel, karma, eşitlikçi, kamusal, uygulamalı sisteme dönünüz. 4+4+4 saçmalığından hemen vazgeçiniz. MEB Talim Terbiye’yi özerk bırakınız.
4. AİHM’nin kesinleşmiş en az 3 kararına saygı duyarak zorunlu din derslerini kaldırınız ve Alevilerin haklarını tanıyınız. Alevi yurttaşlar, laik – demokratik rejimin bu ülkede en önemli güvencelerindendir. Demokrasi çoğunlukçuluk (çoğunluğun baskısı, majority) değil çoğulculuk (pluralism) demektir.
5. İHL’leri ülkenin imam – hatip gereksinimine yeter sayıya indiriniz. Dahası, günümüzde en az 2 yıllık önlisans eğitimi olmadan meslek edinilemediğine göre, tüm İHL’leri kapatınız ve bu meslekleri seçecekler, İlahiyat Fakülteleri ile onların 2 yıllık imam – hatip meslek yüksekokullarında eğitim görsünler. Sayıları 100’e yaklaşan bu fakülteleri de gerçekçi sayıya indiriniz. Ülkemiz insanı imam – hatip olarak değil; hekim, mühendis, sanatçı, kültür insanı, temel bilimci, mimar… olarak yarışabilir 21. yüzyıl dünyası ile. Bunu hiç ama hiç aklınızdan çıkarmayınız. Hafızlık kurslarını kapatınız, insanlar Kuran’ı anlayarak öğrenmelidir, ezberlemenin insanlara ne yararı olabilir??
6. Parlamenter demokratik rejime sahip çıkınız, Başkanlık – Yarıbaşkanlık saçmalıklarına
son veriniz.. Türkiye’yi kişisel hırslarınıza, dürtülerinize alet ve kurban etmeyiniz.
2023 hedeflerinizin ne olduğunu kamuoyuna açıklayınız.
6. RTE çıkıp kamuoyu önünde namus ve şeref sözü verip yemin ederek, örtük gündemleri olmadığı, Anayasa’nın Başlangıç bölümü ve 2. maddesinde sayılan Cumhuriyetin 6 temel özelliğine bağlı ve sadık olduklarını taahhüt etmelidir.
7. Dış politikadaki canalıcı hatalardan derhal dönülmeli, “Esed” yerine “Kardeşim Esat” geri gelmeli ve Suriye – Irak ile barış yapılarak 3 milyonu aşan sığınmacının çok büyük bölümünün ülkelerine geri dönmesi sağlanmalıdır.
8. Batı ile ilişkiler gözden geçirilmeli, NATO’nun en azından askeri kanadı askıya alınmalı, İncirlik ve Pirinçlik başta, ABD – NATO üslerinde tam askeri – yönetsel – teknik egemenlik sağlanmalıdır.
9. Başta Rusya, İran, Avrasya ülkeleri ile ilişkiler derinleştirilmeli ve dış politikada
çok seçenekli denge rejimi kurulmalı, Avrasya ile stratejik bağlar güçlendirilmelidir.
10. AKP – RTE halka artık Taksim’de cami, Topçu kışlası vb. dayatmalardan kesinkes kaçınmalı, tüm toplumumuza eşitlikçi ve adil yaklaşmalı ve ekonomideki ağır yaraları sarmak,
gelir dağılımını iyileştirmek için somut adımlar atmalıdır. Aile Sigortası Yasası çıkarılarak yoksulumuz partilerin, tarikat – cemaatlerin kucağından çekilmeli, Devletin kollarına alınmalıdır. Boşalan kamu kadrolarına açık – saydam – dürüst – sözlü sınavın yeniden kamera kaydına alındığı sınavlarla toplumun her kesiminden eşitlikçi ve yaraşırlığa (liyakat, merit) dayalı atamalar yapılmalıdır.
11. İşsizlik, üreten ekonomi, dış ve iç borçlar, cari açık, öğrenci yurtları ve bursları, demiryolları, basın özgürlüğü, üniversite özerkliği, hovarda büyük yatırımların önlenmesi, TOKİ vahşeti ve saldırganlığı, nüfus artışının sorumsuzca teşvik edilmek yerine tam tersine sınırlandırılması, sağlık hizmetleri – SGK ekseninde yaşanan ciddi yönetsel – politik – mali sorunlar …
ülkenin ivedi ve yaşamsal sorunlarıdır. Bunlara odaklanılmalı ve ciddi, hızlı çözümler üretilmelidir. İktidarın asıl görevi budur..
12. Son olarak, AKP’nin 2 Kasım 2002’de seçim kazandığı kampanyada yürüttüğü Acil Eylem Planı’nda yer alan 3 Y’yi anımsatmak istiyoruz.. AKP – RTE, sözlerini yerine getirmemiş,
tam tersine, ülkemizi 3Y’den kurtarmak yerine “3Y şeytan üçgeni”ne mahkum etmişlerdir. Yaşanan acı tablo, bu kuşatmanın  belirleyici (deterministik) politik türevidir bir bakıma.

1. Y : Yoksulluğu yok etmek.. Tersine, yığınlar bilerek ve isteyerek yoksullaştırılırken,
tarikat – cemaat – vakıf – AKP’ye mahkum ve muhtaç kılınırken, AKP yandaşları ciddi biçimde zenginleştirilmişlerdir. Bu vahşi sömürü ve servet aktarımının sürdürülebilir yanı artık kalmamıştır.

2. Y : Yasakları kaldırmak… Öyle mi olmuştur? Olağan bir rejim devralmışlar, PKK terörü sıfıra yakın… ve 14 yıllık tek başına iktidarın sonunda katı, hazin, acımasız, buldozer gibi işleyen ve Anayasayı pervasızca çiğneyen bir OHAL rejimi içindeyiz.. Her şey ama her şey
1 kişinin, 2 dudağı arasında. Bu rejim herhangi bir OHAL değil, otoriterliği çook geçmiş,
açıkça totaliter bir rejimdir ve despotluğa ramak kalmıştır.

3. Y : Yolsuzlukları önlemek…  17-25 Aralık 2013 yolsuzluğunun gerçek olduğunu dünya alem bilmektedir. Türk kamuoyu da asla tatmin olmamıştır. Olay bastırılmıştır. Ancak kokusu sürmektedir. Yabancı kaynaklar bu verileri AKP – RTE aleyhine elbette kullanmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Sürekli bir tehdit ve istikrarsızlık kaynağıdır. Bu sorun aydınlatılmalı, başta 4 Bakan yargıya gitmelidir.. Nereye dek gidecekse gitmelidir. Bu er ya da geç olacaktır. AKP’nin, Kamu İhale Yasası’nı 160’tan çok kez değiştirmesi nasıl açıklanır?

Ve özel 13. madde : Bölücü terör örgütü ile savaş ödünsüz sürdürülmeli, bu örgüt iç – dış tüm yönleriyle kapsamlı bütüncül politikalarla tümüyle etkisizleştirilmelidir. AÇILIM saçmalığı
artık gündemden kesin olarak silinmelidir. TSK’nın bu savaşımdaki yaşamsal işlevi unutulmadan, 15 Temmuz’un faturası tümüyle “vur abalıya” ilkelliği ile gözbebeğimiz Ordumuza yıkılmamalıdır.

15 Temmuz’un asıl sorumlusu AKP iktidarıdır.

Yıllarca bu örgüt ile kucak kucağa – koyun koyuna olmuşlardır.

Erdoğan, TV’lerde günahını itiraf etmiş ve “Allah bizi affetsin..” demiştir.

  • Erdoğan ve AKP’si önce Halkımızdan – Ulusumuzdan bağış dilemeli ve görevden çekilmelidir.

Son söz                       : 

Gün olur 15 Temmuz 2016 darbesini iktidarın önceden haber aldığı

ama sahneye konmasına denetimli olarak izin verdiği, göz yumduğu, sonrasının re-aksiyonları (tepkileri) için gerekçe yapmayı tasarladığı ortaya çıkarsa; Türkiye’de tüm kartlar yeniden karılacaktır..

O tarihin çok uzak olduğunu hiç sanmıyoruz..
Belki 2023’ten bile daha yakın..
Ve de yakın – uzak, tarihten pek çok tipik örneklerini biliyoruz bu tür kurguların.. Daha şimdiden epey ciddi ipucu var..

Sevgi, saygı ve derin kaygı ile.
31 Temmuz 2016, Ankara

Yazının pdf biçimi :
3_OHAL_KARARNAMESI_ILE_HUKUK_DEVLETININ_KALINTILARI_DA_SUPURULDU_YA_BUNDAN_SONRA

Not : 
Bu yazımıza gelen bir okuyucu yorumunu bilginize sunalım..

****
KÂBUS GİBİ…
Büyük bir ‘icraata’ girişmek için büyük bir ‘bahane’ gerekliydi…Ve o Bahane ‘bir şekilde’ bulundu.
*Jandarma açıkça lağvedildi, sivilleşerek İçişleri Bakanlığına bağlanıyor. Sahil Güvenlik Komutanlığını da aynı akibet bekliyor.
*Kuvvet Komutanları Milli Savunma Bakanının emrine verildi… *Göstermelik Genel Kurmay neyin başı olacak belli değil, Anayasa değişikliğinden sonra onu da epey budayarak MSB emrine verirler.
*Askeri okullar (As. Liseler, Harp Okulları, Harp Akademisi…) kapatılıyor.
*İHL kaynaklı personel Orduyu yönetecek.
*Ordu evleri, Lojmanlar, kamplar tarih oluyor… Herhalde satışa çıkarılır.
*Garnizonlardan çıkış da Belediye Başkanlarının müsaadesine bağlı olursa iş tamamdır.
*Dünyanın 8.inci en büyük (?) ordusu kapana girdi demektir….
Biri beni bu kâbustan uyandırsın lütfen….
****