Etiket arşivi: 19. Tümen Komutanı

ATATÜRK’ÜN GÖZLERİNDEN ÇANAKKALE’YE BAKMAK…


Dostlar
,

Türkiyemiz ne yazık ki, AKP’nin apaçık diktatörleşen başkanınca
son derece tehlikeli serüvenlere sürüklenmek isteniyor..

Anketlerde oyların düştüğünü görmek AKP ve RTE’yi çılgına çeviriyor:

Çıtayı 1. Parti olmaya dek çektiler.. Ülke genelinde CHP’den kıl payı önde oy almaya razılar. Sonrası için mutlaka B, C, …….Z planları var. Çünkü iktidarda kalmaya mahkumlar. Öylesine yolsuzluğa, rüşvete, hırsızlığa, zorbalığa, masum insanların ölümlerine, yurt dışı kaçakçılık ve terör olaylarına… bin bir suça bulaştılar ki,
tek çare iktidara kalarak dokunulmazlık zırhı ile korunmak.. Gittiği yere dek..
Çete – mafya öyle geniş tabanlı ki, 318’e inen AKP grubu hala monoblok görünüyor!? Seçim sonrası için pozisyon alanlar ayrı elbette..

Twitter erişimi hala kapalı.. Başbakan gemileri yakmış..

  • “Twitter mwitter dinlemem.. dünya da umurumda değil”

buyuruyor ve birkaç saat içinde her nasılsa çok net olarak da anlaşılamayan, kamuoyuna örneği verilemeyen birtakım mahkeme kararları alınıyor ve
en azından sınırlı müdahale olanaklıyken milyonlarca insanın erişimi kesiliyor.

Gündem alt üst, çok hızlı ve de en önemlisi gü-düm-lü!

Biz bu hengamede, Çanakkale Şehitler Haftası kapanmadan konuya ilişkin olarak
çok önemsediğimiz bir yazıyı paylaşmak istiyoruz.

ATATÜRK’ÜN GÖZLERİNDEN ÇANAKKALE’YE BAKMAK…

Dikkatle okunması dileğiyle..
250 bine yakın şehit ve gazi avuç içi kadar Gelibolu yarımaadasında günümüzden
99 yıl önce gözlerini kırpmadan ölüme koşarken, herhalde bugün kimi soysuzların vatana ihanet kertesine varan alçaklıklarını hiç hesaba katmamışlardı..

Hiç kimse ve güç değilse bile bu şehit ve gazilerin azaba düşen aziz ruhları,
ülkemizi bu sefil duruma düşüren soysuzların yakasını bırakmayacaktır.

Sevgi ve saygı ile.
22 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

ATATÜRK’ÜN GÖZLERİNDEN ÇANAKKALE’YE BAKMAK…
-Ne Türk Atatürk’süz ne de Atatürk Türk’süz anlam taşır!

 portresijpg

Prof. Dr. Kemal ARI

Buyruk şu:

  • “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!”

Hemen soralım:

Hangi komutan kendi ordusuna bu buyruğu verebilir?
Ve hangi ulusun ordusu, böyle bir buyruğu kabul eder ve yerine getirir?

Yanıt net:

Böyle bir buyruğu, Mustafa Kemal Atatürk gibi tarihsel bir önder verebilir.
Ulus da Mustafa Kemal bir buyruk verdiğinde O’nun kesinlikle yerine getirilmesi gerektiğine inanır. Çünkü Ulus, O’nun yurtseverliğinden, yaptığı işin doğruluğundan;
bir buyruk verdiğinde buyruğun ucunda “ölüm” de olsa yerine getirilmesi gerektiğinden
o denli emindir ki; Türk Ulusu’nun yurtsever bireyleri bu buyruğu bir inanç gibi algılar ve
ölümüne yerine getirir.

Bu bağ, tarihsel bir önderle, o önderin önderlik ettiği toplumsal kesimler arasında, tarihin belli bir döneminde oluşmuş özel bir bağdır. Zaten, önderi “Karizmatik Önder” konumuna yükselten bu özel bağdır. Kavramın kuramcısı Max Weber, bu bağın önemine
ünlü yapıtında özellikle değinir…

İşte Mustafa Kemal Atatürk, o büyük diriliş destanında, yani Çanakkale Muharabelerinde kendi buyruğundaki askerlerine bu buyruğu verebilmişti. O, 19. Tümen Komutanı olarak yanında yetiştirdiği askerleri üzerinde o denli büyük bir etki kurabilmişti ki; düşmanın ilerlediği ve askerin cephane yokluğu nedeniyle çekildiği anda; cephaneleri olmadığından çekildiğini söyleyen askerlerine şu tarihi buyruğunu verebilmişti:

  • “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum.
    Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler alabilir!…

Evet, işte Mustafa Kemal Atatürk buydu Çanakkale’de…

Bu gün 99. yıldönümünü kutladığımız; gelecek yıl da 100. yıl dönümünü kutlayacağımız
18 Mart Deniz Zaferi ile taçlanmış o büyük destanda onun yazgısında
hep etkisi olacak bu olağanüstü komutanlık ve önderlik özelliğini yaratabilmişti…

Mustafa Kemal Atatürk’ün gözlerinden Çanakkale’ye bakabilmek olanaklı mıdır?

O Çanakkale Savaşının içinde, o gün, bu büyük olay yaşanırken, olayın içinden olup bitenlere nasıl bakıyor ve değerlendiriyordu? Örneğin, Çanakkale Cephesinde ordu komutanı olan Liman Von Sanders Paşa, Türkiye’de Beş Yıl (Fünf Jahre in der Türkei) adlı ünlü anılarında ondan söz ederken; O’nun kendi üstlerini aşarak,
cesaretle ortaya koyduğu raporlarındaki görüşlerin, son derece doğru çıktığını anlatır.

Bugün kimileri, Mustafa Kemal Atatürk’ün adını hiç anmadan, artık vicdanlarına
nasıl yedirebiliyorlarsa, Çanakkale Belgeseli yapmayı ileri demokrasinin bir gereği olarak görebiliyor. Bu hafifsenecek davranışlar, gün gelir bir rüzgarın önündeki kuru yapraklar gibi dağılır ve gider. Buna hiç kuşku yok!

Ancak hemen belirtelim:

Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale gibi bir diriliş destanının içinden olaylara
nasıl baktığını üç ayrı kitaptan görüp anlamak olanaklıdır. Bu kitapların ikisi doğrudan
O’nun kendi kaleminden çıkmıştır. 3. kitap ise onunla yapılan uzun bir söyleşidir ve daha
o dönemde İstanbul’da tanınmış bir gazetede yayınlanmıştır. O’nun kaleminden çıkan kitapların adları;

Arıburnu Muharebeleri Raporu ve

Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe adını taşır.

Büyük dahi, daha o günlerde doğrudan gözlemlerini, tanıklıklarını, resmi raporları
dikkate alarak, bu iki kitabı kaleme almış ve bize Çanakkale’yi ve orada yaşananları
dipdiri görebileceğimiz eşsiz bir hazine bırakmıştır. 3. kitap ise; daha O cephede iken, dönemin ünlü gazetecilerinden Ruşen Eşref Ünaydın’ın cepheye giderek
O’nunla söyleşi yapmış; bu söyleşi O’nun çalıştığı gazetede yayınlanmış; sonra da yine Ruşen Eşref Bey tarafından,

Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa ile Mülakat

adıyla kitap olarak yayınlanmıştır…

Kendisi, kendi isteği üzerine Liman Paşa tarafından Anafartalar Grubu Kumandanlığı’na atanmış ve

– hasta haliyle,
dere diplerinden gelen insan ölülerinden çıkan yaz sıcağındaki ağır kokudan
  içi dışına çıkarak,
– kusarak;
– kör karanlıkta yolunu şaşırarak,
– düşman hatlarına yanaşarak;
– üzerine ateş edilmesi üzerine geri çekilmek zorunda kalarak;
– en sonunda Kemalyeri’ne gelmiş ve görevi üzerine almıştır.

Gece yarısı Mustafa Kemal Bey, Conkbayırı sırtlarında son anda tutunabilmiş birlikleri siperler içinde geziyor. Elinde bir kırbaç var. En öndeki hattın önünde ayağa kalkıyor ve üzerine doğru yağan düşman mermilerine hiç aldırmadan, sanki ölümle dans eder gibi Mehmetçiğe bir konuşma yapıyor.

  • “Askerler!” diyor.
  • “Elimdeki kırbacı görüyorsunuz. Bunu kaldırıp yere indirdiğimde siperlerimizden fırlayacağız ve süngülerimizi düşmanın göğsüne saplayacağız!”

Ruşen Eşref Bey’e bu olayı nasıl anlattığına bakar mısınız?

  • “Yalnız size Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim.
    Karşı siperler arasında uzaklığımız sekiz metre, yani ölüm muhakkak,
    muhakkak… 1. siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına tümü düşüyor,
    ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor,
    hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde
    Kuran-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur!”

Evet, işte o ruh bu ruhtur…
Ey Ruhsuzlar!
Atatürk’ü önemsememek, O’nu küçümsemek ve O’nu milletinden koparmaya çalışmak ha!  Hayır, binlerce kez hayır!

  • Ne Türk Atatürk’süz ne de Atatürk Türk’süz anlam taşır…

Elbette anlayana…

Not            :

18 Mart Çanakkale Zaferinizi bütün kalbi duygularımla kutluyor,
bize bu büyük utkuyu kazandıran şehitlerimize ve gazi olarak o günlerden kalmış ve
artık hiçbir kişi kalmadan sonsuzluğa ulaşmış olan yurtseverlerimize şükran duygularımı belirtiyor; Yüce Milletime nice esenlik dolu bir gelecek diliyorum… (18.3.14)