Etiket arşivi: 15 Temmuz darbesi

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 07 Aralık 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SORUMLU

RTE, Enflasyon konusunda sürekli market / fiyat haberleri veren medyayı suçladı.

Kapatacaksın bu medyayı her şey güllük gülistanlık olur…

PAYLAŞIM

Millet İttifakı’nın Anayasa Taslağı’nı eleştiren RTE, ”Bunların derdi devletin imkanlarını kendi aralarında paylaştıracak paravan bir şirket kurmaktır. Size biz paravan şirket kurdurtmayız.

Başkasına kaptırmaz…

GERİCİ

DİB’lığı bastırdığı 2023 takviminde Cumhuriyet Bayramı’nı 30 Ekim’de göstermiş.

Aydınlık korkusu…

PİSLİK

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya G.’nin kızı H.K.G., babasının kendisini 6 yaşındayken imam nikahıyla ‘evlendirdiğini’, çocukluğu boyunca her gün cinsel istismara uğradığını anlatarak şikâyetçi oldu.

Ankara’da sözde hoca Murat Y., psikolojik sorunları bulunan 19 yaşındaki kızı “cinlerin çıkması için cinsel ilişkiye girmen gerek” diyerek kezlerce istismar etti.

Bu pislikler (cin ve şeytan kendileridir) ortadan kaldırılmadıkça insanlık kirlenmeye devam eder…

CEZA

Kadıköy Belediyesi’nin Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde öğrencilere çorba dağıtması, okul yönetimi ve kantinciler tarafından engellendi.

Daha önce de pek çok CHP’li belediyenin öğrencilere yemek yardımı yapması engellenmişti.

Bu salaklığın sandıkta cezalandırılmaması salaklık olmaz mı?..

SORMA

Muhalefetin İstiklal Caddesindeki terör olayı ile ilgili araştırma önergesi Cumhur İttifakı oyları ile reddedildi.

İnceleme, iktidarın hatasını bulursun.

İnceleme, yine olsun…

MECBURCU

Bakan Soylu, 15 Temmuz Darbesi’nin finansörü diye suçladığı BAE’nin milli gününe katıldı.

Söz mü önemli reisin ayak izleri mi?..

GÖÇ

2022’nin 11 ayında 2417 doktorumuz Almanya’ya göç etmiş.

Gitsinler; ezanlar dinmez, Molalar, Melleler bitmez…

KUTLAMA

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, engelliler gününü kutladı.

Kutlarım…

CAMİLERİMİZ

Karabük Sipahiler Köyü İmamı Yusuf Ziya S. cami içinde bulunan bir odada başka bir kadınla iken eşi tarafından yakalandı. Soruşturma açıldı.

İl Müftüsü’nün “imam nikahlıysa göreve iade ederiz” dediği iddia edildi.

Kurtuluş Savaşı’nda kutsal emanetlerin korunması için kapatılan camiler için “Camileri ahır yaptılar” suçlaması yapan yobazlar, “Camilerimizi randevu evi/genel ev yaptılar” denirse ne yanıt verecekler?..

ENFLASYON

TÜİK‘e göre tüketici fiyatları Kasım’da yıllık %84,39, aylık %2,88 arttı; ENAG’a göre ise yıllık enflasyon %170,70.

Reis’i üzmem ben TÜİK’e inanırım!..

MAFYA

Bahçeli’nin FETÖ’cü suçlamasını kabul etmeyip sert yanıt veren ve BİM yönetiminden istifa eden Galip Aykaç’a Bahçeli/MHP kankası suç örgütü lideri Galip Yılmaz tehdit yağdırdı.

MHP’li Amasya Belediye Başkanı, Kırıkkale’den AYİMBAŞ Marketler zinciri yöneticisi de kervana katıldı.

Antalya’da iki BİM Mağazası saldırıya uğradı.

Devlet-mafya-çıkarcılar iç içe…

KİŞİLİK

“Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim” diyen Prof. Dr. Bülent Arı’nın Kocaeli Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Ş.K.’yı taciz ve tehdidi ile ilgili soruşturma sürüyor.

Bu adam hakkında yorum yapmaya gerek var mı?..

İç savaş!

author

MERDAN YANARDAĞ
BİRGÜN, 2021.07.11
https://www.birgun.net/haber/ic-savas-351380

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

  • AKP iktidarından kurtulmak için ideolojik mücadele yaşamsal bir önem kazanmıştır.
  • Öznel koşulları yaratmak ise hiç olmadığı kadar bizim ellerimizde.

Sedat Peker’in 8 Temmuz 2021 akşamı sosyal medya üzerinden yaptığı bir dizi yeni açıklama, siyasal bakımdan belki de bugüne kadar ortaya attığı iddialar arasında en önemli olanıydı. Bunun nedenleri üzerinde duracağım. Ama önce, derin devlet yapılanmasında zaman zaman bazı görevler aldığı ve bu yapılanmayı tanıdığı anlaşılan Peker’in ne söylediğini anımsayalım.

Peker, Fethullahçı çetenin 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sırasında İstanbul’da Özel Harp Dairesi’ne ait olduğu sanılan kayıt dışı silahların AKP’lilere dağıtıldığını belirtiyor.

  • Üstelik isim, yer, tarih ve araç plakalarını vererek yapıyor bunu.
  • Silahların verildiği AKP gençlik kolları yöneticilerin adlarını sayıyor.

Nitekim adı geçen ve aynı zamanda İçişleri Bakanlığı görevlisi olduğu açıklanan bir kişi, olayı doğruluyor. Sadece AKP’lilere dağıtılan sandıklarda “silah olup olmadığını bilmiyordum” diyor.

Peker’in yeni açıklamalarının çok önemli bir başka yanı ise, silah dağıtımının 15 Temmuz sonrasında da devam ettiğini söylemesi oluyor. Dağıtılan silahların, hem yakın çatışma hem de muharebe silahı özelliği taşıyan ünlü Kalaşnikof türünde / markasında olduğunu belirtiyor. Şurası açık ki; 15 Temmuz ve sonrasında, eğer İstanbul’un Esenyurt ve Balat semtlerinde AKP gençlik kolları yöneticileri ve siyasal İslamcılara sandık sandık silah dağıtılmışsa, başka semtlerde ve kentlerde de aynı şeyin yapılmış olduğunu tahmin edebiliriz.

NEDEN ÖNEMLİ?

Peker’in bugüne kadar ortaya attığı iddiaların büyük ölçüde doğrulandığı anımsanırsa,

son açıklamasını ciddiye almamak için bir neden bulunmuyor. Bu anlamda, Peker’in yeni açıklamaları aşağıda sayacağım nedenlerle büyük önem taşıyor:

1-AKP iktidarı, başarısız 15 Temmuz darbesinin yarattığı kaos ortamını da bir fırsata çevirerek, bir yandan rejim değişiklikleri ve laikliğin tasfiyesi yolunda dev adımlar atarken, diğer yandan da ciddi düzeyde iç savaş hazırlığı yapmış. İslamcılara ve partililere silah dağıtmış.

2Silah dağıtımı ve savaş hazırlığının nedeni açık; siyasal İslamcıların -düşük yoğunluklu da olsa- bir şeriat rejimi kurmalarının önündeki en önemli engel toplumsal muhalefettir. Bu engeli kaldırmak ve hedefe ulaşmak için, toplumsal muhalefet kesimlerini fiziken de ezmeleri gerekiyor. İslamcılar, aksi halde başarılı olamayacaklarını görüyor.

3-İslamcı hareket, devletin bütün olanaklarını, rant dağıtım enstrümanlarını (AS: araçlarını), baskı ve şiddet aygıtlarını, ideolojik kuşatma araçlarını kullanmasına karşın, toplumun %50’den çoğunu ikna edemedi, edemiyor. Bu nedenle hep asıl amacını gizliyor. Siyasal iktidarı ve devleti ele geçirmelerine karşın, kültürel iktidarı ve ideolojik inisiyatifi kuramıyorlar. Bu nedenle muhalefet güçlerini şiddet yoluyla ezmeden amaçlarına ulaşamayacaklarını düşünüyorlar.

4-Dolayısıyla Türkiye, bir kez daha kaderinin belirleneceği tarihsel bir eşiğe doğru sürükleniyor. Toplum, yüz yıldır ertelenen ve yarım kalan siyasal, tarihsel, felsefi ve kültürel bir hesaplaşmayı tamamlayacağı bir kavşağa doğru akıyor. Peker’in açıklamaları, siyasal İslamcı hareketin durumun farkında olduğunu ve hazırlık yaptığını gösteriyor.

5-Siyasal İslamcılar kutsal davaları için, Allah yolunda cihat ederken her türlü ahlaksızlığı, hırsızlığı, yalanı, pusuyu, hileyi meşru sayar. Onlar kutsal bir dinleri var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünür. Bu amaçla cinayet de işlenir, katliam da yapılır. Nitekim bölgedeki İslamcı örgütlerin pratikleri ortadadır. Onların siyaset tarzları budur. Dolayısıyla hile ya da şiddet ile alınan seçim de, herhangi bir başarı da onlar için meşrudur.

Sonuç olarak;

  • Peker’in son ifşaatı, AKP iktidarı ve siyasal İslamcıların bir iç savaşa hazırlandıkları yönündeki daha önce yaptığımız analizleri, tespitleri, ortaya atılan iddiaları doğruluyor.

Verdiği bilgilerin önemi de buradan kaynaklanıyor.
***
Bastırılan 15 Temmuz askeri kalkışmasının yol açtığı krizi fırsata çevirerek kendi darbesini yapan Erdoğan-AKP iktidarı, kurulan fiili rejimi hukuksal bir temele kavuşturarak güvenceye almak için hala çaba harcıyor. Çünkü

  • hile ve sahtekarlıkla alınan 16 Nisan 2017 referandumu ile kurulan düzen dikiş tutmuyor.Referandum sonuçları gerçek olsa bile, tarihte en düşük farkla kabul edilen bir toplum sözleşmesi niteliğindeki 2017 Anayasası ile ülke yönetilemiyor.

    Durum böyle olunca, AKP iktidarı ülkeyi devletin baskı ve şiddet aygıtlarını (adliye ve polisi) harekete geçirerek yönetmeye çalışıyor. AKP eskiyi, bir önceki çağın değerler dünyasını temsil ediyor. Ve bu anlamda çaresiz bir isyanın, ama son derece yıkıcı olabilecek bir orta çağcı karşı devrimin öncülüğünü ve sözcülüğünü üstlenmiş görünüyor. Ancak; eski olan ölüyor, yeni ise doğamıyor. Sorun bizde, bu ülkenin ilerici güçlerinin inisiyatifsizliğinde görünüyor.

    Dolayısıyla Türkiye, toplumsal fay hatlarında biriken gerilim nedeniyle şiddetli bir kırılmanın yaşanacağı tarihsel bir kavşağa doğru sürükleniyor. Sonuçta ülke, herkesin tahmin ettiği, ama gerçekleşeceğini sanmadığı ya da istemediği, ancak müdahale edilmediği takdirde önlenemeyecek bir cinayet anına doğru şuursuzca ilerliyor.

  • Niteliksiz, görgüsüz, bilgisiz bir kadro hile ve tertiple ülkeye el koymuş görünüyor.
  • Bu İslamcı kadro, toplumun en geri, en karanlık, en saldırgan ve en yağmacı kesimlerine dayanak, yaklaşık 200 yıllık derinliğe sahip aydınlanma çizgisinde köklü bir kırılma yaratıyor.Türkiye, vasata teslim olmakla direnmek arasında salınıyor.

    NE YAPMALI?

  • Türkiye bu İslamcı faşizan kuşatmayı kırmak, saldırıyı püskürtmek zorundadır.Bu nedenle ideolojik tutuculuk ve önyargılardan arındırılmış bir perspektifle, toplumun en geniş kesimlerini kapsayan cumhuriyetçi, yurtsever, ilerici ve demokratik bir hat kurulmalıdır.
  • Ülkenin geleceği için yaşamsal bir döneme girildiği bilinmelidir.Öncelikle CHP, cumhuriyetçi muhalefet güçlerinin “amiral gemisi” olmanın yüklediği tarihsel sorumlulukla hareket etmeli, toplumda oluşan tepkiyi sahiplenmelidir. Dahası bu toplumsal tepkiyi iktidara karşı eylemli bir mücadele çizgisine çekerek tezgahı bozmalıdır. Ancak CHP’nin böyle bir tarihsel sorumluluğu alması, ne yazık ki, uzak bir olasılıktır. Bunu yapacak ve zorlayacak olan Soldur.

    Bu nedenle Sol, CHP’ye baskı yaparak onu harekete geçmeye teşvik etmeli, dahası zorlamalıdır. Ancak sol, CHP’yi dışlayarak, suçlayarak, karşıya alarak değil, dinci-faşist diktatörlük girişimine karşı birlikte mücadele etmenin şartlarını yaratacak şekilde hareket etmelidir. Yöneltilecek eleştiri de bu yaklaşımla kurulmalıdır.

  • CHP’nin gericilik karşısındaki en büyük potansiyel güç olduğu unutulmamalıdır.Özetle                                             : 

    AKP iktidarından kurtulmak için bütün nesnel (objektif) şartlar varken, uzun süredir öznel (sübjektif) koşulların hazır olmadığı bir dönem yaşanıyor. Bu durum toplumda çürütücü bir etki yaratıyor. Ülke, kıstırıldığı köşeden çıkamıyor. Toplumsal bir anksiyete (AS: bunaltı) yaşanıyor, gelecek kaygısı, belirsizlik hali, tedirginlik duygusu her şeyin önüne geçiyor.

    Tarih ve toplum acı çekiyor.

    Sınıf mücadelesi, bugün kültürel mücadele dolayımıyla yürümektedir.
    İdeolojik mücadele yaşamsal bir önem kazanmıştır.
    Kurtuluş ya da kaostan çıkış, bu nedenle determinist (AS: deterministik) değil, yakın tarihte hiç olmadığı kadar voluantarist (AS: voluntarist) bir karakter kazanmıştır.
    Öznel koşulları yaratmak (AS: büyük ölçüde) bizim ellerimizdedir.
    ===================================
    Dostlar,

    Sosyoloji Doktoru yurtsever ve yürekli yazar – gazeteci Sayın Merdan Yanardağ dostumuz son derece önemli hatta kritik bir tarihsel irdeleme yapmaktadır yukarıdaki yazısında.

Büyük bir özen ve titizlikle değerlendirilmesi gerekmektedir, hatta zorunludur.

Dr. Yanardağ’ın, CHP’nin bu talihsiz irticacı kuşatmayı yarmada kendiliğinden yeter girişim (inisiyatif) ve çaba içinde olmayacağı / olamayacağı saptaması çok hazin, giderek acı vericidir.

Cumhuriyetin kurucu kadrolarının, Atatürk’ün Partisi CHP‘nin, Cumhuriyet 100. yılına yaklaşırken savrulduğu uçurumun eşiğinde yeniden “kurtarıcı – kollayıcı – karşıdevrimi çökertici” işlevi kendiliğinden ve gecikmeksizin üstlen(e)meyeceği saptaması kahredicidir.

Bir yandan 200 yıla varan Anadolu Aydınlanmasının yetiştirdiği kuşaklar, kazandırdığı kurumlar, değerler, sosyo-kültürel deneyim ve birikimler; bir yandan küresel dinamikler; bir yandan da AKP içi böylesine köktendinci kalkışmaya onay vermeyecek kesimler olmak üzere, ivedilikle oluşturulacak bir meşru direnme koalisyonu girişimi ertelenemez – ötelenemez kerteye erişmiştir. CHP içindeki çekirdek Cumhuriyetçi kadroların böylesine bir meşru savunma hattı örmede Parti’yi yeterince ve gereğince uyarıp – zorlamaları kaçınılmaz bir görev olmuştur.

Son olarak; AKP – Erdoğan iktidarını böylesine bir kanlı çılgınlığa yeltenmemeleri bağlamında bir kez daha uyarmak isteriz. Artık frene basmalarını ve temel kaygıları durumuna gelen ağır suçlara bulaşmış olma karşısında yargılanma korkusunun tutsağı olmamalarını dileriz. Türkiye’ de idam cezası yoktur. İşkence ve başkaca insan onuru ile bağdaşmayacak işlemler de yasaktır. Seçimi yitirdiklerinde Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesinde koşullar elverir ise, -bu TBMM’de en az 400 üyenin oyunu gerektirir- adil biçimde açık yargılanırlar ve eylemlerinin karşılığı hukuksal yaptırıma uğrarlar. Bu da ağırlaştırılmış müebbet hapis olur. Paşa paşa gider yatarlar. Çok sürmeden yaşlılık – hastalık vb. nedenlerle salıverilirler. Tersi, Türkiye’de yıllarca sürecek çok kanlı bir iç savaş olur ve inanınız AKP = Erdoğan gerici güçleri bu savaşımı yitirirler. En azından, belki uluslararası aracılarla, Türkiye ile uzlaşma zemini aramalıdırlar.

Sağduyu, Türkiye’de hiç bu denli ivedi ve zorunlu olmamıştı belki de; en çok da AKP=RTE için!

Sevgi ve saygı ile. 14 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Sağlık Hukuku Uzmanı
Kamu Yönetimi (Mülkiye) – Siyaset Bilimci
Anayasa Hukuku Doktora Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Obama’nın Türkiye’de yaptırdığı darbeyi Putin nasıl “Şah-Mat” etti!

Obama’nın Türkiye’de yaptırdığı darbeyi
Putin nasıl “Şah-Mat” etti!

HALA NATO’DA KALACAK MIYIZ ?

AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİRME HAYALİ DE ARTIK BİR SON BULSA !

(AS : Uzunca ama çok önemli yazının sonunda bizim önemli, kısa notumuz var!)

Merhaba,

Dün Antalya’dan bir beyin cerrahı arkadaşımın, akademisyen bir arkadaşından alarak bana ilettiği yazıyı gerçekten ilginç bulduğumdan sizlerle paylaşmak istedim. Yazı şöyle;

Dün yabancı basında Türkiye ve KKTC ile ilgili haberleri karıştırırken çok ilginç bir yazıya rast geldim. Yazının orijinali Fransızca yazılmış. Yazarı da Hannibal Genseric. Yazı La Cause du Peuple’de 27 Temmuz günü yayınlanmış, orijinal başlığı ise “Comment Putin a fait «échec et mat» au coup d’état d’Obama en Turquie” ve yayın adresi

https://fr.sott.net/…/28679- Comment-Poutine-a-fait-echec- et….  

Signes des Temps: Le Monde pour les Gens qui Pensent. Des nouvelles et des commentaires sur les événements mondiaux.

Yazı başlığının Türkçe çevirisi “Obama’nın Türkiye’de yaptırdığı darbeyi Putin nasıl Şah-Mat etti”.  Yazının içeriği çok ilginç geldiği için önce yazarın kim olduğunu, yazdıklarının komplo teorisi mi yoksa araştırmaya dayalı gerçekleri mi yansıttığını araştırdım. Hannibal Genseric
Fransız bir Matematikçi ve Bilgisayar Mühendisi. Yani kafası somut analizler yapan bir yapıya sahip. Fransa’da yaşayan ünlü bir araştırmacı ve yazar. Araştırma ve yazı alanı Uluslararası ilişkiler ile dünya politikası. Çok çarpıcı bulguları var. Mesela yazılarından bir tanesinde “Genetikçiler atalarımızın Araplar olduğunu söylüyor. Le Pen ve Claude Gueant’de Arap kökenli” diyor, kanıtları ile birlikte. Jean-Marie Le Pen (baba) ve Marine Le Pen (kızı) Fransa’nın en aşırı sağcı siyasi parti olan Ulusal Cephe’nin eski ve yeni liderleri.

Hannibal’ın söz konusu yazısında 15 Temmuz darbesi ile ilgili bugüne değin duymadığımız ve Türk basınına yansımamış, ama demek ki batı dünyasında, özellikle batılı istihbarat birimlerine ulaşan bilgiler var.  Genseric, 15 Temmuz Darbesi’nin Amerikan Ordusu ve NATO tarafından organize edildiğini, planlayıcılarının da CIA, MI6 ve Mossad olduğunu ve sonucunun da Türkiye’yi Anglo-Siyonist Eksen’den (Anglo-Sionist Axis-ASA) uzaklaştıracağını ve Şangay İşbirliği Organizasyonu’na (Shanghai Cooperation Organization-SCO) veya da Gelişmekte Olan Ülkeler Grubu olarak tanımlanan BRICS’e (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) yaklaştıracağını belirtmekte.

Yazıda özetle dikkat çeken bölümler şunlar: 

  • KGB çok iyi çalıştı ve 15 Temmuz Darbesi ile ilgili bilgileri Rus Başkan Vladimir Putin’e
    çok önceden iletti.
  • Rusya, Türkiye Hükümetini haberdar etmek için ayrıntılı bilgi topladı ve darbecilerin kullanacakları silahlara karşı bir koruma sistemi oluşturdu.
  • İncirlik Üssü’nden yöneltilen bu boyuttaki bir darbenin fiyasko ile sonuçlanmasının nedeni Rusya’nın iki tarafa da çalışan ajanları saf dışı bırakmış olmasıdır.
  • Bu darbede İncirlik Üssündeki yüksek rütbeli subayların kullanılması çok aptalca oldu.
    Bu hata darbenin CIA tarafından yapıldığını ortaya çıkardı.

Batı güçleri Erdoğan başta olduğu müddetçe, Yeni Dünya Düzeni (New World Order-NWO) projesinin hedefi olan Dünya Devleti’ni kurmanın mümkün olmayacağını artık anlamışlardı. Erdoğan’ın Orta Asya Türk Devletleri ve bir kısım Orta Doğu ülkeleri ile güçlü bir blok kuracağını anladılar ve bu darbeyi planladılar. Kremlin, Türkiye’nin NATO ve AB ile arasının bozulduğunu biliyordu. Başarısız bir darbenin Türkiye’yi Rusya’ya yakınlaştıracağını hesaplayıp, darbe süresince Türk Hükümetine destek verdi. Rusya, Suriye, İran ve Batı ülkeleri darbe yapılacağını biliyorlardı. Bunun kanıtı da darbe günü batı dünyasının İstanbul ve Ankara’ya canlı yayınla bağlanmış olması. CNN’in ünlü sunucusu Christiane Amanpour ise darbeden 2 gün evvel tüm kamera ve yayın ekibi ile Türkiye’ye gelmişti. Darbe anında İstanbul’da canlı yayın yapması tesadüf değildi.  

Putin, danışmanı Alexander Dugin’i, Türkleri darbe konusunda uyarması için, Ankara’ya
çok gizli bir şekilde gönderdi. Dugin Türk Hükümetine uzun bir darbeciler listesi verdi.
Darbecilere karşı darbe yapılması”bir ay önceden bazı darbecilerin kimliklerinin öğrenilmesi ile başlatıldı. Türk hükümeti 2 bin Türk askerinin (hava ve deniz) tutuklanması için savcıya talimat verdi. Mahkemeler bu talebi reddetti. Feto’cu yargıçlar darbeci generallere bir şeylerin ters gittiği haberini ilettiler. Bu şekilde, darbenin öne alınması zorunda kalındı. 24 saat sessizliğini koruyan Amerikan ve Batı medyası, darbenin başarısız olacağını anlayınca, tipik yanıltıcı propaganda ile ortaya çıktı;

“Bu darbe Erdoğan’ın kendisine karşı darbe yapıldığı fikrini yaymak için düzenlediği bir “Sahte Darbe”dir. Bu yüzden uçağı İstanbul üstünde F-16’lar tarafından vurulmamıştır.” 

Oysa gerçek, bu söylemden çok farklıydı :

  • Türk F-16’larının peşinde Karadeniz’in uluslararası hava sahasında, yani İstanbul semalarında uçan bir uçağı vurabilecek uzaklıkta uçmakta olan 7 Rus uçağı ve darbeci uçaklara kilitlenmiş iki S400 füzesi vardı. F-16 pilotlarına ihtar edildi: “Erdoğan’ın uçağına tek bir atış yaptığınız takdirde hepiniz vurulacaksınız!” Bu sebeple, Türk jetleri Erdoğan’ın uçağına ateş edemedi.
İncirlik ABD Üssünden 42 helikopterin yok olması ilk anlarda izah edilemedi. Sonradan öğrenildi ki, bu helikopterler Türkiye’yi işgal edecek güçlere katılmışlardı. Bu nedenle Türk hükümeti İncirlik üssünü 2500 polisle kuşatıp sistemlerini çalıştırmamaları için elektriğini keserek Amerika’ya “ne yaptığınızı biliyoruz, bu yüzden askerlerinizi ve sistemlerinizi bloke ettik” mesajını iletti. Bunun üzerine, Obama işgal gücü koalisyonunun (birçok ulustan oluşan ordu) operasyonunu durdurdu.

Söz konusu yazının boyutu benim yazdıklarımın neredeyse 3 misli kadar. Size yazıyı vurucu noktalarıyla özetlemeye çalıştım. 15 Temmuz darbesinin arkasında bize aktarıldığı gibi yalnızca FETÖ ve CIA yok.

Prof. Dr. Ata ATUN
Yakındoğu Üniversitesi

*****

Dostlarım, bu yazı aklımdaki birkaç soruya yanıt oluşturacak veriler içerdiği kadar, yeni soruların doğmasına da neden oldu. 

1. RTE’nin darbeden üç gün önce ortadan yok olup, darbe günü öğle saatlerinde Sözcü muhabirleri tarafından Marmaris’te bulunmasına rağmen darbe sırasında oradan da helikopter ile dağlara kaçırılmasını ve darbeyi “eniştemgil”den öğrendim demesini inandırıcı bulmuyordum. 

2. Bu kadar istihbarat eksikliği olmasına karşın, darbeden saatler sonra tutuklama ve açığa almalar başlarken Hakan Fidan’ın yerinde kalmasını açıklayamıyordum. Tahminim o ki,

RTE Rusya’dan gelen bu istihbaratı açık etmemek için darbeden haberi olmayan bir avanağı oynadı.

3. Darbe sivil halka açılan ateş, TBMM’nin bombalanması, Özel Harekat Karargahı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığının vurulması gibi açıklanamaz ve orantısız güç kullanımı ile bana göre darbe olmaktan çok bir savaş sürecine benziyordu. Burada söylenilenlere bakarsak, bu başlangıcın arkasında bekleyen bir koalisyon gücü işi işgale kadar götürmek üzere bekliyormuş. Ancak Hüseyin Obama abimizin operasyonu iptal etmesiyle, senaryo gereği açılışı yapan “Fetoşist” darbe tayifesi arkasına dönüp kimseyi göremeyince g.t gibi ortada kalıp, daha fazla dayatmadan tıpış tıpış teslim olmuş.

4. Darbeden bir hafta  veya on gün kadar önceydi yanılmıyorsam, bizim Uzun Adam’ın durup dururken yelkenleri indirip Rusya’dan özür dilemesi kadar, her gün RTE’ye saydıran Putin Bey’in de birden bire siyaset meleği kesilip “Başgan”a bir zeytin dalı uzatarak “gel elimi öp, barışalım” tavrı bana tutarsız ve havada gelmişti. Şimdi bir anlam kazandı.

5. Darbe girişiminden sonra bizimkilerin ABD’ye kafa – göz, ana – avrat dalmalarına karşın Okyanus ötesinden cılız mırıltıların çıkmasını açıklayamıyordum. Başka zaman olsa Hüseyin eline beyzbol sopasını alıp “bana Recebi bağlayın” derdi. Demedi. Dut yemiş beceriksiz bir bülbül gibi kaldı.

6İncirlik’ten kalkan helikopterlerin (sayısının 42 olduğunu bu yazıdan öğrendim) dönmediğini, Dedeağaç’a kaçan subayların helikopterinin hala Yunanistan’da olduğunu bildiğimiz halde gerek Savunma Bakanı, gerek ise Boşbakan defalarca TSK’nın envanterinde eksik ağır silah yok dediler. Meğer uçaklarımız Türkiye’nin işgaline soyunan sevgili Nato müttefiklerimize intikal ettiği için kayıp olarak değerlendirilmiyorlar.
Öyle ya… Silahlarımız NATO envanterinde göründüğüne göre kayıp sayılmaz. (!?)

7. Recep’in 15 Haziran’dan sonra “Esed” ile ilgili olarak Putin’in söylemlerine yaklaşır ifadeler kullanmaya başlamasına anlam verememiştim. Ortadoğu’da Rusya tarafından şekillendirilmesine çalışılan Rusya, İran, Irak, Suriye, Türkiye ittifakı tohumlarının bu gevşemede etkisi olduğu anlaşılıyor. Kulislerde Ankara’ya gelen ABD Genelkurmay Başkanı‘nın, Türkiye’nin NATO‘dan ayrılarak bu ittifakın tarafı olmasının Türkiye’ye hesap edilemeyecek faturalar çıkartabileceğine yönelik tehditleri bu olasılığın kuvvetini vurguluyor.

Şimdi… Hannibal Genseric’in aktardığı bu bilginin doğru olduğunu var sayarsak aklıma şu soru geliyor:

Türkiye’de bir yönetim değişikliğini planlayan dış-koalisyonun, bu çuvallamanın ardından
biz yanlış yaptık, pardon Recep Abi… bi daha olmaz” diyerek evlerine çekilmiş olduklarını beklemek safdillik olur. “Öyleyse ne zaman” sorusu bundan sonra bizlere diken üstünde, tekinsiz, belirsiz ve hatta paranoyak bir yaşam tarzı dayatacak gibi görünüyor. Acaba bu salt bir komplo teorisi mi, yoksa ciddi bir istihbarat çalışması mı? Eğer doğruysa, bu son yıllarda Irak’tan sonra ABD’nin yaşadığı en büyük sıçış öyküsüdür. Ne dersiniz?

Kalın sağlıcakla…

Barbaros ERKMEN (02.09.2016)
*************

Dostlar,

Bize açık kaynaklardan ulaşan (hep olduğu gibi) uzunca bir e-iletiyi hiç dokunmadan yukarıda sunduk. Başından beri yazdığımız üzere;

15 Temmuz 2016 darbe girişimini ve aktörlerini AKP – RTE önceden haber almıştır ve karşı önlemlerini alarak denetimli
bir biçimde “bir süre” sahnelenmesini kurgulamıştır.

Olaydan 50 gün sonra yaşananlar, geriye dönük (retrospektif) olarak bu tezi desteklemektedir.

Birkaç OHAL Kararnamesi ile Türkiye, başta TSK olmak üzere yerden yere vurulmuş, adeta kelepçelenmiştir. Olağan koşullarda AKP – RTE’nin düşünü bile göremeyeceği, onlarca yıl iktidarda kalsa bile denemeye bile cesaret edemeyeceği girişimler = AKP sivil darbesi,
15 Temmuz Darbe girişim bahane edilerek OHAL rejimi altında yapılarak Türkiye teslim alınmıştır. 2023’e = Anadolu Federe İslam Devleti’ne giden yolun mayınları temizlenmektedir..

Gelişmelere bu gözlükle bakılmasında saymakla bitmez yarar vardır..
Türkiye “40 Katır ya da 40 Satır” lanetli ikilemine mahkum edilmiştir.

Yazı zaten yeterince uzun, biz daha önce de paylaştığımız yorumumuzu kısa tutuyoruz.
Dinci – gerici AKP cenderesini aşabilmek için önce doğru tanı koymak zorundayız.
Artık “cambaza bak!” ucuz oyunlarını bu halk yutmamalıdır.

Ve yaşamının kumarını oynayan, Türkiye’yi ateşe sürükleyenlere :

El mi yaman bey mi yaman; göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
03 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SONER YALÇIN: Gerçekle barışmalıyız

Gerçekle barışmalıyız

portresi_eli_cenesinde
SONER YALÇIN
SÖZCÜ, 23.08.2016

(AS : Bizim katkımız yazının sonudadır..)

Büyük yazar Marcel Proust, “Albertine Kayıp” kitabında “aklın” önemine işaret eder; “gerçeği kavramak için en uygun, en güçlü araçtır akıl.”
Biz; aklı ve itibarıyla gerçeği kaybeden ülke olduk!
Bilinçdışı sezgicilikle hareket ediyoruz. Önyargılarımızla hareket ediyoruz.
Etnik kimliklerimizle hareket ediyoruz.
Bu nedenle artık kimse kimsenin acısına ortak olmuyor.
Bu nedenle artık kimse kendi teröristini-kendi canlı bombasını kınamıyor.
Ölen kendi “etnik kimliğinden” olmayınca aldırmaz oluyor; kayıtsız kalıyor.
Bu, barbarların Orta Çağ’ıdır.
Ve kaç kez yazdım; ülke “teşhisi” konusunu; tekrar etmeye gerek var mı? Biliyorsunuz. Yaşıyorsunuz. Evet. “Tedavi” konusunda ne yapacağımızı ivedilikle konuşma zamanı geldi. Görüyorsunuz; siyasal partiler, günlük tepkisel laf üretmek dışında “seçenek” ortaya koyamıyor!
Peki… Bizler bu karanlık süreçten nasıl çıkacağız?
Önerim var. Öncelikle… Ortak iyiliğin simgesi “yurttaş” kimliğini acilen tekrar ortaya çıkarmalıyız. Bilmem ne tarikata… Bilmem ne cemaate… Bilmem ne mezhebe…
Bilmem ne örgüte-partiye… Ya da bilmem ne etkin kökene aidiyeti değil; ülkesine-ulusuna bağlı yurttaşı tekrar oluşturmalıyız.
Toplumsal ilişkilerin merkezine herkesin statüsü olan yurttaş kimliğini koymalıyız.
Kaç parçaya bölünmüş ülkeyi zenginliği ve yoksulluğu paylaşan yurttaş kimliğine sarılarak bir arada tutabiliriz; toplumsal ilişkileri ancak böyle düzenleyebiliriz.

Yurttaş, her türlü Efendi’yi yok eder çünkü… Bireyi özgürleştirir…

KÖKTENCİ PİYASA
Sadece bizde değil; dünyada da öyle: Dünya siyasi tarihi; en az gelişmiş ülkelerden, en gelişmiş ülkelere kadar etnik temelli çatışmalara sahne oluyor! Bunun sebebi ne?
Sebep, küresel güçlerin ekonomik sistemi olan neoliberalizm/vahşi kapitalizmin daha çok kâr hırsı!
Bu politik iklim; siyasal örgütlenmelerden, siyasal taleplere kadar çok şeyi değiştirdi.
Örneğin… Bunlar, küreselleşme ve liberal söylemlerle birlikte yerel, bölgesel etnik grupların kültürel unsurlarını ön plana çıkararak; ulus devletin vatandaşlık anlayışını ciddi şekilde sarstı. Yurttaş yerine bireyci zihniyeti inşa etti.
Çünkü… Bu azgın piyasadan pay alamayan ve yoksullaşanlar ne yapacaktı? Doğal olanı ezilenlerin, bu kanlı pazara baş kaldırmasıydı. Bu mücadeleyi yapmamaları için, ezilenlere sarılacakları etnisite seçeneği sunuldu. İletişim teknolojileri kullanılarak “Beni ezen piyasa değil” düşüncesi hakim kılındı.

– Ve böylece yoksullar; vahşi kapitalizmin pazarına karşı değil; kendi inancından-kimliğinden olmayan-öteki’ne karşı mücadeleye başladı!

İşte… Yaşadığımız budur. Örnekleri çok:

– AKP, IŞİD hakkındaki Meclis araştırma önergelerini reddediyor.
– Demirtaş, canlı bomba Kürtleri hedef alınca sesini çıkarıyor.
– FETÖ, darbeye kalkışıyor.
– Nakşiler, Menzilciler devlet kadrolarına adam sokmak için yarışıyor.
Aynı kafalar, “Bizim imam hatipten terörist çıkmaz” diyor!
Oysa. Hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Bu “kamplaşma anlayışı” ülkeyi bölüyor! Bakınız…
Bizi PKK bölemez. Bizi FETÖ bölemez. Bizi IŞİD bölemez.
– Bizi ancak bu örgütleri büyüten, köktenci iktisadi sistem olan vahşi kapitalizm böler/ bölüyor.
IŞİD ya da PKK… O canlı bombalar aslında vahşi kapitalizmin müridi-militanı idiler! Bu küreselci hakim ideolojinin sonucudur yaşadığımız etnik savaşlar.

Bu sürdürebilir ortak yaşam değildir.

HERKESİN HERKESLE SAVAŞI
Filozof Kant, ahlakı, her türlü çıkardan vazgeçme olarak tanımladı.
Çıkar değil ödev önemliydi. Ya da sorumluluk diyeyim.
Her yurttaş, içinde bulunduğu grubun değil yaşadığı toplumun çıkarını gözeterek adım atmalıydı. Doğruyu ve iyiyi bağdaştıran, insanileştirilmiş bir ilerleme ancak böyle mümkündü. Oysa ülke aynasında ne görüyoruz:
– Sünni Müslümanların partisi AKP…
– Alevilerin partisi CHP…
– Türk milliyetçilerinin partisi MHP…
– Kürtlerin partisi-örgütü HDP-PKK…
– Cemaatin yuvası FETÖ…
Aynada görülenleri sıralamayı sürdürebiliriz. Cumhuriyet’in “çimentosu” yurttaş kimliği böyle yok ettirildi! Hâlâ… “Üst akıl”ın; yok FETÖ’yü, yok PKK’yı ya da yok IŞİD’i kullandığını-yönettiğini söyleyenler bu oyuna nasıl getirildiklerinin farkında bile değil.
Evet, sizin farkınız nedir? Aynı ayrıştırmayı sürdürüyor musunuz?
Latince bir söz vardır: “Bellum omnium contra omnes.”
Yani… “Herkesin herkesle savaşı” demek.
Kimlik siyaseti herkesi bu hale getirdi. Ancak… Umutsuzluğa kapılmaya gerek yok.
15 Temmuz darbesi en azından hepimizin hepimizle savaşmasına son verme umudunu ortaya çıkardı. Umarım bunu başarabiliriz. Evet, bunun yolu yurttaşlığa dayalı toplumsallaşmaktan geçer. Bu, devletin demokratikleşmesinin de önünü açar.
Yoksa… Başa geleni çabuk öfkelenen tevekkülle karşılayarak…
Bunun kader-yazgı olduğunu söyleyerek… Sorunlarımızı çözemeyiz.
– Kendimizi kandırmayı bırakarak gerçekle barışmalıyız.
Gerçek, ancak ona boyun eğilerek bulunabilir.
Hepimiz kültürel zenginliklerimizle Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıyız.
Ve birbirimize muhtacız.
Aklımızı başımıza almazsak, bu gök kubbe başımıza çökecek.

Demedi demeyin…

=========================================

Evet  Dostlar,

Çok değerli gazeteci – araştırmacı – yazar Soner Yalçın, SÖZCÜ‘de ve ODATV‘de birbirinden anlamlı yazılar yazıyor. Bu yazıların çok daha geniş kitlelere, özellikle AKP tabanına erişmesi gerek. Afsunlanmış, siyasetbilimi yazınında (literatüründe) geçen deyimiyle “sürü toplum” ancak böylesi çabalarla uyandırılabilecek derin gaflet uykusundan.

Ancak, AKP – RTE’nn çok ağır bir tarihsel – siyasi sorumluluğu var hemen yanıbaşında :

1- Derhal, toplumu bölen – ayrıştıran – ötekileştiren – yandaşlaştıran ya da dışlayan..
tüm eylem ve söylemleri terk etmek zorundalar..

2- RTE, “bunlaaaaaar ” diye başlayan akıllara seza söylemlerle ülkeyi uçurumun kıyısına sürükledi. AKP güruhu ise alkış tuttu. Derhal bu olağanüstü yanlış, toplumsal barışı dinamitleyen söylem, eylem ve politikalar son bulmalı.
3- Dahası, AKP – RTE çıkıp açık açık, siyasal olgunluk göstererek bu vahim tarihsel – stratejik hatasını itiraf etmeli ve toplumdan bağış dileyerek; birleştirici – bütünleştirci somut adımlar atmalıdır. Başka türlü asla inandırıcı olamayacaktır; 14 yıllık bir LANETLİ DÖNEM, yakın belleğimizin hemen ardında çakılı.. Ama başka çareleri de yok.. AKP – RTE ısrarla, istikrarla, kararlılıkla, zikzak yapmadan.. toplumu YURTTAŞLARIN EŞİTLİĞİ (Eşit Yurttaşlık farklı ve tuzak bir kavram.. aman dikkat!) paydasında ortak hedeflere, ulus birliğinr yöneltmeli.
Sayın Soner Yalçın yeterince kapsamlı yazmış, biz uzatmayalım. Kadim Aristo‘dan bir alıntı ile bağlayalım :

  • Devletin Direği: Adalet
    Devlet, bütün bireylerin, kurumlar›n ve topluluklar›n üstünde olduğundan,
    bütün 
    topluluğun iyiliğini düşünür. Bütün topluluğun iyiliği ise devlette amaçlanan adaletten
    başka bir şey değildir. Devletin adaleti gerçekleşltirmesi demek, her kişiye ve gruba
    hak ettiğini vermesi demektir. Yani eşit olanlara eşit, eşit olmayanlara ise 
    eşitsiz davranmalıdır ki adalet ortaya çıkabilsin (AS: Günümüzün hakkaniyet anlayışı). Bunu sağlayacak olansa yasalardır. iyi bir devlette haklıyı haksızı belirleyen, adil yasalar olmalıdır. Bir devleti kötü kılan yasalarının kötülüğüdür. Bu da devletin amacını ve onu ayakta tutan direği, yani adaleti zedeler. (Ağaoğulları MA ve Yalçınkaya A. Siyasi Düşünceler Tarihi, syf. 22, Anadolu Üniv. Açıköğretim Fak. yayını, 2013) 

AKP’nin 2 temel hedefi parti adında yerini bulmaktadır : Adalet ve Kalkınma..
Partinin kuruluşunda 3 ana düşman ise 3 Y idi : Yoksuluk, Yolsuzluk ve Yasaklar

AKP, kuruluş kodlarına dönmeli ve yaptığı yüzlerce – binlerce adaletsiz, 3Y’ye aykırı,
dış güdümlü, dinci yönelimli eylem – işlem ve yasayı hızla geri almaya koyulmaldır.

Ülkemiz çökerse en büyük bedeli AKP’liler ve Erdoğan ödeyecektir hiç kuşkusuz!

Sevgi ve saygı ile.
23 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com