Etiket arşivi: 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin reddinde olduğu gibi

Türker Ertürk : “KİMİN ÖNCELİĞİ?” ve Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir?


Dostlar
,

Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir?

Türker Paşa 2 Ekim 2014 Tezkeresini değerlendiriyor aşağıdaki yazısında..
Her zamanki gibi net, kararlı ve keskin..

Biz de benzer içerikleri Tezkereye ilişkin olarak değişik yazılarımızda
bu siteden sizlere sunduk.. (02 Ekim 2014 Tezkeresi ve Kritik Noktalar…
http://ahmetsaltik.net/2014/10/03/02-ekim-2014-gunu-tbmm-genel-kurulunda-kabul-edilen-basbakanlik-tezkeresinin-metni/)

Sayın Ertürk’ün yazdıklarını içerik olarak paylaşıyoruz.

AKP – RTE ülkemizi 12 yıldır son derece kötü yönetmekteler.

  • Temel sorun şu : AKP – RTE Türkiye’de bir “İslami rejim” kurmak istiyor.
    Batı emperyalizmi de “ANADOLU FEDERE ILIMLI İSLAM DEVLETİ” peşinde.

2 aktörün de beklentileri uyumlaştırıldı ve AKP – RTE 12 yıldır üzerine düşeni tam bir teslimiyet içinde yürütüyor. Yapmazsa “DELİĞE SÜPÜRÜLECEĞİNİ” çok iyi biliyor.
Ya da Obama’nın güncel araç “beyzbol sopası” ile kafasının – gözünün dağıtılacağını (iktidardan alaşağı edileceğini!) iyi biliyor.

Dahası, bu süreçte AKP – RTE takımının birtakım zaafları da hep yapıldığı gibi kullanıldı ve suçları belgelendi; Batı’nın elinde. Bu yüzden AKP – RTE apaçık şantaj ve tehdit altındadır ve görüldüğü gibi Türkiye Ortadoğu’da ateş çemberinin içine çekilmiştir.
Bu siyasal kadro iktidarda iken Türkiye’nin bataklıktan çıkma olanağı yoktur,
tersine daha da saplanacak ve bölünmeye, bağımsız Kürdistan‘a sürüklenecektir.

Konu TBMM’de derhal değerlendirmeye alınmalıdır.

Ordumuzun sağduyusunun bu süreçte yaşamsal nitelikte ve değerde olduğunu belirtelim. Özal’ın TSK’yı Irak’a sürme isteği karşısında onurlu Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa ederek bu çılgınlığı önlemişti. (30 Ağustos 2011 :
Büyük Zafer 89 Yaşında ve Onurlu Komutan Necip Torumtay Paşa. www.odatv.com, 30.8.2011) Şimdi de TSK’nın “çok çaresiz” kaldığında iktidarın serüvenci baskılarını kamuoyu ile paylaşıp benzer yolu seçmesi gerekebilir…

Son 1-2 günde 18 yurttaş yaşamını yitirdi, 45+ yaralı var. Yazıktır, bu kişiler
AKP’nin yanlış politikalarının kurbanı olmuşlardır. Sorumlusu doğrudan AKP – RTE’dir.

Son söz    : AKP – RTE bir kez daha şapkasını önüne koyup yaşamsal önemde,
ülkemizi kan gölüne sürükleyen “tümüyle dış güdümlü politikalarını
gözden geçirmeli ve kendilerinin de pek ala bildikleri yanlışlardan artık dönmelidirler. Masum insanlar telef olmaktadır. Sıra artık can – kan ile bedel ödemeye gelmiştir; Mehmetçiği ateşe sürmemiz istenmektedir! Bu kumpas kabul edilemez! İktidar dahil hangi kişisel çıkar, hırs bu kanlı fatura ile sürdürülebilir??
Eğer gerçekten içtenlikli Müslüman iseler, İslamın neresinde var bu iğrenç,
kanlı pazarlık??

Ya yanlışlardan dönün; ya da istifa ederek ülkede emperyalizme diyet borcu olmayan namuslu ulusal kadroların sorumluluğu üstlenmesine  – ateşten gömleği giymesine
fırsat verin.

Yapılacak şey bellidir :

– Emperyalizmim güdümünden çıkmak
– Ve İran – Suriye – Irak ile BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ‘ne giderek sorunları
elbirliğiyle çözmek.. Hiç başka yol yok!

Sevgi ve saygı ile.
08 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================================

KİMİN ÖNCELİĞİ?

portresi_papyonlu

 

Türker Ertürk

Geçtiğimiz perşembe Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) Irak ve Suriye’de sınır ötesi operasyon yapma yetkisi veren tezkere Meclis Genel Kurulu’ndan geçti. Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına iyice girişine verilen vizedir bu!
Normal olarak bu tür kararlardan sonra hayırlı olsun demek lazım ama emin olun
bu tezkere ülkemize beladan ve felaketten başka bir şey getirmez.Tezkere hakkında Meclis’e bilgi veren Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz,

“Tezkerenin hedefi ülke huzuruna saldıran teröristlerdir. IŞİD’in mağdur ettiği herkese yardım etmekteyiz.” diyor.

Acaba söylediklerine inanıyor mu? Tezkerede terörist olarak gösterilen
PKK ile görüşenler, masaya oturanlar, pazarlık edenler ve açılımları götürenler kendileri değil mi? IŞİD’le gönül birlikteliği olanlar ve lojistik destek sağlayanlar
siz değil misiniz?

Metne, satır aralarına, söylenenlere, söylenemeyenlere ve büyük resme baktığımızda

Meclis’ten geçen tezkerenin anlamı şudur           :

1. Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşıdır ve Esad’a düşmanlık yapılmaktadır.
Bu pratikte Türkiye’ye düşmanlık demektir.

2. PKK ve IŞİD’i hedef göstermek yetmez. Çünkü her ikisi de ABD’nin bölge
hedeflerine yönelik olarak yaptığı operasyonların enstrümanlarıdır.
PKK ve IŞİD’in savaşıyor olması bu gerçeği değiştirmez. Bunları aynı babanın
çıkarları çatıştığı için birbirini yiyen çocukları gibi düşünün.

13 Yıl sonra tamam!

3. TSK’nın bölgeye girmesi savaşı yaygınlaştırır;
İstanbul, Ankara ve İzmir’i gibi illerimizi bile savaş alanı içine alır.

4. Türkiye’de yabancı silahlı kuvvetlerin bulundurulmasına izin verilmesi
    ülkemize yönelik en büyük tehdittir. 1 Mart 2003 tezkeresi ile yapılamayan
13 yıl sonra bu tezkere ile yapılmıştır. Burada kastedilen Amerikan askeridir.

5. Suriye’ye topraklarına girmek ve burada tampon bölge oluşturmak için
uluslararası hukuk açısından meşruiyet yoktur. Rusya ve Çin vetoları
nedeniyle de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bu hukuksal yetki
alınamaz. Böyle olduğu halde bu tezkere ile Suriye topraklarına giriş
Türkiye’yi uluslararası hukuku çiğneyen haydut devlet konumuna sokar.

6. Bu tezkerenin bir başka anlamı da, bölgenin siyasal haritasını değiştirmeye çalışan
ABD’nin öncülüğünde kurulan koalisyona fiilen katılmaktır.
    IŞİD gerçekten bahanedir.

7. Bölgede yaygınlaşan terörizmi ve istikrarsızlığı engellemenin yolu bölge ülkeleri ile
işbirliğinden geçer. İran, Irak ve Suriye merkezi güçleri ile işbirliği ve eşgüdümü
esas almayan hatta satır aralarında düşmanlık eden bu Tezkere, sorun çözücü
değil problem yaratıcı ve arttırıcıdır.

Ağır şantaj altındalar!

8. Sonuç olarak;

Tezkere bu içeriği ile ülkemizin ve bölgemizin değil,
Türkiye dahil bölgemizi şekillendirmeye çalışan emperyalizmin çıkarınadır.

Meclis’te yapılan tezkere görüşmeleri sırasında HDP temsilcisini büyük bir dikkatle dinledim. Tezkereye ilişkin endişesi ve itirazı Türkiye’nin güvenliğine yönelik değil. Endişeleri; Suriye’de PKK’nın kolu olan PYD’nin kazanımları yok olmasın ve fiili özerk bölgeye bir şey olması. Tampon bölge itirazları bile ondan! Meclisimizde böyle vekiller varken başka düşmana ihtiyacımız yok. En çok ağrıma giden ise bu zatın Meclis kürsüsünden terörist başı ve bebek katili Öcalan’ın sözcülüğüne soyunurken hiç tepki almaması ve protesto edilmemesiydi. Böyle bir kepazelik, maskaralık ve ülkeye karşı açıktan düşmanlık dünyanın hiçbir meclisinde olmaz, olamaz ve müsaade edilmez.

TBMM’nin yeni yasama döneminin açılışında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada “Önceliğimiz Esad’tan kurtulmak” demiş. Bu öncelik ülkemizin ve devletimizin çıkarlarının değil,

  • Erdoğan ve Davutoğlu’nun kişisel bekalarının ve siyasal geleceklerinin güvence altına alınmasının önceliğidir. Her ikisi de ağır şantaj altında olup uluslararası mahkemelerde yargılanma tehdidi nedeniyle ülkemizi ve
    can verecek evlatlarımızı satmışlardır.

ODTÜ Öğrencilerinin Demokratik Direnişi

Dostlar,

Yılların uluslararası yargıcı, çok deneyimli insan hakları hukukçusu,
AİHM yargıcı Rıza Türmen‘in makalesi aşağıda..

Tam bir hukuk dersi gibi..

Eminiz, en azından AKP hukukçuları başta olak üzere sağduyulu pek çok AKP’li
bu hukuk dersinin iletisini, anlamını kavrayacaklardır.

Bu kavrayış hem Türkiye için hem AKP ve AKP’liler için “hayırlara vesile” olacaktır..

  • Başbakan RT Erdoğan’ı frenlemek,
    en başta O’nun yakın çalışma arkadaşlarının görev ve tarihsel sorumluluğudur.

Ülkemiz, eğik düzlemde tek adam totalitarizmine hızla kaymaktadır.

Biz yine iyimser olmak istiyoruz : 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin reddinde olduğu gibi,
çok sayıda AKP vekilinin sağduyusunun daha fazla geç olmadan,
bu ağır sorumluluğa iyice bulaşmadan, öne çıkmasını diliyor ve bekliyoruz..

Yarın çoook geç olabilir..

Rahmetli İsmet İNÖNÜ, 1960’ın başlarında iyice azgınlaşan DP iktidarını uyarmıştı :

Sizi ben bile bile kurtaramam

Sevgi ve saygı ile.
26.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Rıza TÜRMEN
CHP İstanbul Milletvekili
Emekli AİHM Yargıcı

ODTÜ Öğrencilerinin Demokratik Direnişi

  • ODTÜ eylemleri giderek otoriterleşen, demokrasiden uzaklaşan bir rejime karşı direniş ve bir toplumsal muhalefet yaratmanın tohumlarını taşıyor. O nedenle ODTÜ’nün yiğit öğrencilerini ve onları yetiştiren öğretim üyelerini kutlarım.

ODTÜ’deki olaylar nasıl bir Türkiye’de yaşadığımızı ve nasıl bir rejimle yönetildiğimizi daha iyi anlayabilmek açısından çok öğretici.

Olay şöyle gelişiyor:

Sayın Başbakan, Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılmasıyla ilgili olarak ODTÜ’ye gidiyor. Kendisine 105 koruma aracı, 20 zırhlı araç ve 3 bin 600 polis eşlik ediyor. Sanırsınız ki, ODTÜ’ye karşı bir sefer başlatılmış. Bu operasyonun amacı öğrencilerin protestolarını önlemek. 1000 kadar öğrenci barışçı bir protesto hazırlığı içinde. Daha eylem başlamadan polis şiddet kullanmaya başlıyor. Gaz bombaları, coplar… Bir öğrenci polisin gaz bombasının başına isabet etmesi sonucu beyin kanaması geçiriyor.

Sayın Başbakan ise uydunun uzaya atılmasını takdir etmedikleri, gerekli heyecanı göstermedikleri için hem öğrencilere, hem de üniversite yönetimine karşı tepkili. Öğrenciler bunu takdir edecekleri yerde neden protesto ediyorlar?
Öğrencilerin Başbakan’dan farklı öncelikleri olabileceği, farklı heyecanlar duyabileceklerini anlamakta güçlük çekiyor Sayın Başbakan.

Oysa Sayın Başbakan, “Bu öğrenciler, dövülmek, cezaevine konulmak, öğrenimlerini tehlikeye atmak pahasına neyi protesto ediyorlar?” sorusunu sorabilseydi, daha anlamlı olurdu. Bu sorunun yanıtını ararken görürdü ki, öğrenciler Türkiye’deki düzeni, baskıyı, antidemokratik uygulamaları, eşitsizliği protesto ediyorlar. Bunu yaparken çok temel insan haklarını kullanıyorlar. Düşünce ve ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olan eleştirmek, protesto etmek özgürlüğü ile toplantı özgürlüğü. Bu iki özgürlük birbiriyle yakından ilintili. Eleştirel görüşleri belirtmek için kamusal alanları kullanma hakkı engelleniyorsa ifade özgürlüğünün anlamı kalmaz. AİHM’nin ifade özgürlüğüne ilişkin hemen her kararında altını çizdiği gibi ifade özgürlüğü “Sadece olumlu karşılanan, zararsız ya da kayıtsız kalınan değil, aynı zamanda yetkilileri ya da toplumu incitici,
şoke edici ya da rahatsız edici” düşünceleri de kapsar. Bu,“demokrasinin koşulu olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin” bir gereğidir.

İfade ve toplanma özgürlüklerine devletin yaptığı müdahaleler de demokratik bir toplum için gerekli ve orantılı olmalı. Kaldı ki siyasetçilerin eleştiri sınırı daha geniş.
Siyasetçiler bu eleştirilere katlanmak ve hoşgörü ile karşılamak zorunda.
Eleştiriler kamuoyunu ilgilendiren konulara ilişkinse, devletin takdir yetkisi,
dolayısıyla müdahale alanı daha dar. Başka bir deyişle, polisin Başbakan’ı
protesto eden öğrencilere karşı orantısız güç kullanması hem ifade
hem de
toplanma özgürlüğünün ihlali.

Öte yandan, bir öğrencinin ağır yaralanarak hastanelik olması, pek çok öğrencinin dövülmesi, aşırı ölçüde göz yaşartıcı bomba kullanılması, işkence ve kötü muamele yasağının ihlali. Ancak bunu yargı organları önünde ileri sürebilmek için öğrencilerin izler silinmeden doktor raporu almaları gerekli. Bu raporlara dayanarak ceza ve
tazminat davası açabilirler.

Otoriter rejimlerin ortak özelliği, sessiz, tepkisiz bir toplum yaratılması ve
insanların kamusal alanda kendilerini ifade etmelerinin engellenmesi. Böylelikle topluma yöneticilerin ideolojisi egemen olur ve yöneticilerin bu egemen ideolojiye uygun olarak topluma biçim vermeleri kolaylaşır. Böyle toplumlarda, kitlelerin ilgi alanları, ekonomik çıkarları ile sınırlı olur, insanlar siyaset dışında kalırlar, baskıyı,
antidemokratik uygulamaları kayıtsız bakışlarla seyrederler.

Ama böyle toplumlarda bile bağımsız düşünen, baskıya karşı direnen,
siyaseti terk etmeyen, gerçeği arayan bireyler ve gruplar çıkar.
Bu bireyler ve gruplar bağımsız siyasal düşüncenin sürekliliğini sağlar.

  • Demokrasi, bağımsız düşünen kişilerin direnişlerinden çıkan bir kıvılcımla kurulur.

Bu kişilerin direnişleri parlamento dışı bir muhalefet niteliği taşır. Ancak parlamento içi muhalefetle dayanışma halinde olabilirler. Sistem dışı olduklarından,

oyunu mevcut sistemin kuralları ile oynamazlar. Güçleri biraz da buradan gelir.

ODTÜ öğrencilerinin eylemleri işte bu özellikleri taşıyan bir muhalefet.

Bu eylemler kitleleri etkilediği oranda bir toplumsal muhalefete dönüşebilir.
ODTÜ eylemleri giderek otoriterleşen, demokrasiden uzaklaşan bir rejime karşı
direniş ve bir toplumsal muhalefet yaratmanın tohumlarını taşıyor.

O nedenle ODTÜ’nün yiğit öğrencilerini ve onları yetiştiren öğretim üyelerini kutlarım.