Kategori arşivi: Hekim Saltık

Devlet eliyle bıçak parası..

Dostlar,

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM eleğe dönüştü..

Aşağıdaki haberi, bizim irdelememizin ardından okumanız dileğiyle..

Yamalı bohça deyimi hafif kalıyor durumu betimlemek için.

Sistemin ana gövdesi, yapılan çok sayıda değişkikliklerle artık görünmez, tanınmaz oldu.

Sağlık giderleri toplam ulusal gelirin (TUG) % 7.6’sına dek tırmandı. 2011 için bu oran, 772 milyar $ TUG içinde 58,7 milyar $ gibi muazzam bir tutara erişiyor. TSK’nın payı TUG içinde yalnızca % 2,3..
Savunmaya harcadığımızın 3,3 katını sağlık için harcıyoruz!

Balayı dönemi bitti ve kamu, önceki Sosyal Güvenlik Bakanının (Ömer Dinçer) NTV’de açık açık duyurduğu üzere
“sağlık giderleri SÜRDÜRÜLEMEZ durumda, radikal tedbirler alacağız..” denildi.

Üniversiteler öğrenci harçları gelirlerinden yoksun bırakıldılar tümüyle popülist bir kararla.

Merkezi yönetim bütçesi zaten dikiş tutmadığından ve Maliye Bakanı Mr. Mehmet Şimşek’in geçtiğimiz ay yüksek perdeden yakındığı üzere ciddi bütçe açığı kaçınılmaz olduğundan, SGK’ya bütçeden transferler de aksayacak ve sistem iyice tıkanacak..

Hovarda savurgnlığın ve sermayeye “cömertce” kamudan kaynak aktarımının sonuna gelindi..

Fatura her zaman olduğu gibi gene halka..

Hocaya muayene / ameliyet .. olmak isteyen fakını cebinden ödeyecek.

SGK sigortalısı olmak giderek anlamını yitiriyor..

Temel güvence paketinin içi boşaltılıyor..

Sonra da TAMAMAYICI VE DESTEKLEYİCİ SİGORTA denen bir ucube daha dayatılıyor..

Ona da ayrıca prim ödeyecek yurttaş..

SGK’nın Sağlık Uygulama Tebliğinde akıllara durgunluk veren şu tanımlama yer alıyor :

ÖZEL SAĞLIK SİGORTASINA SAHİP OLAN GENEL SAĞLIK SİGORTALISI..

Tam bir kara mizah..
(Bu konuyu sitemizde daha önce de yazdık..)

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜMÜN BİR BATAKLIK OLDUĞUNU yıllardır yazarız, söyleriz, raporlarız..

Bir an önce geri dönülmesini salık veririz..

Ama biz DB ya da IMF uzmanı değiliz ki sözümüz değer bulsun?

Ulusun yurtsever uzmanları tu kaka ise, Büyük Atatürk’ün SÖYLEVİ’nin sonunda GENÇLİĞE SESLENİŞ’te vurguladığı

“..iktidar sahiplerinin çıkarlarını yabancılarla birleştirmiş bile olabileceği..” uyarısı gerçek olmuştur!

Aman, hasta olmamaya bakın..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 7.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================================================

Devlet eliyle bıçak parası

AKP hükümeti, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 29 Eylül’de yayımlanan Sağlıkta Uygulama Tebliği (SUT) ile bıçak parası olarak adlandırılan farkın alınmasının yolunu açarken ücretlendirmeyi SGK’ye bıraktı. Hekimler, kendilerini kötüleyerek politika üreten hükümetin, kötüledikleri hekimler üzerinden üniversitelere kaynak yaratmaya çalıştığına dikkat çekti.

AKP hükümetinin başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın “Bunların gözü doymaz”, “Çalışmak istemiyoruz derseniz istediğiniz yere çeker gidersiniz”, “Çalışmayanı çalıştıracağız, bıçak parasını kaldıracağız, doktorun elini hastanın cebinden çıkaracağız” söylemleriyle tıp fakültesi hastanelerindeki öğretim üyelerini yerden yere vurarak büyük bir tantana ile kaldırdıkları öğretim üyesi fark ücretleri geri dönüyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 29 Eylül 2012 tarihinde yayımlanan Sağlıkta Uygulama Sağlık Tebliği (SUT) ile bakanın kendi deyimiyle vatandaştan satır parası alınmasına olanak tanınacak. Zira söz konusu SUT madde 1: 3.2.1’de ikinci ve üçüncü basamak resmi sağlık hizmeti sunucularından … 5 TL ibaresinden sonra gelmek üzere “Vakıf üniversiteleri hariç olmak üzere 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu kapsamında olan üniversitelerdeki öğretim üyesi muayenelerinde artırmaya ve farklılaştırarak uygulamaya kurum yetkilidir” cümlesi eklenerek o çok kötülenen hekimler üzerinden fark ücreti alınması olanaklı hale getirildi.

İşler iyi gitmiyor

Konuya ilişkin açıklama yapan Türk Tabipleri Birliği Delegesi Dr. Güray Kılıç ve SES İzmir Şube Denetleme Kurulu Üyesi Dr. Ergün Demir, Sağlık Bakanı Akdağ’ın Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yayımladığı son SUT değişikliğinin altında kaldığını dile getirerek AKP hükümetinin bu son SUT ile sağlıkta çelişkili uygulamalarından birisine daha imza attığını dile getirdi. Hekimler, kısaca “Tamgün Yasası” olarak bilinen düzenlemede yurttaşa yansıtılan en önemli değişikliğin, üniversite hastanelerinde öğretim üyeleri adına alınan fark ücretinin kaldırılması olduğunu söyledi.

“Anlaşılan sağlıkta işler pek de iyi gitmiyor! Hekimleri kötüleyerek, onlara saldırarak politika yapanlar, şimdi de kötüledikleri hekim öğretim üyeleri üzerinden üniversitelere kaynak yaratmaya çalışmaktadırlar” diyen Kılıç ve Ergün, AKP’nin, sağlıktaki sorunların sorumlusu olarak hekimleri ve tıp fakültesi öğretim üyelerini suçladığını ve onları sağlıkta şiddetin hedefi haline getirdiğini hatırlattı.

Oysa aynı hükümetin bu ifadelerin henüz mürekkebi kurumadan, altı ay sonra, geri döndürüldüğünün altını çizen Kılıç ve Ergün, “Katkı payları, bu geri manevrayla Sağlıkta Uygulama Tebliği’nin altında paspas olmadı mı?” yorumunda bulundu.

Sağlıkta dönüşümden vazgeçilsin!

Hekim ve sağlık çalışanları, piyasaya düşürülmüş bir sağlık hizmetinin ‘oyuncusu’ değil, topluma adanmış mesleğin onurlu üyeleri olarak görevlerini performans, ciro, SUT baskısı olmadan yapmak istediklerinin altını çizerek hükümeti Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan tümden vazgeçmeye çağırdı.

İptal edilmişti

Devlet hastanesinde çalışan doktor ile üniversite hastanelerindeki öğretim üyelerinin özel muayenehane açmalarını yasaklayan düzenleme bir kararname ile hayata geçirilmiş ancak Anayasa Mahkemesi, kararnamenin 27 maddesini “söz konusu düzenlemelerin kararname ile yapılmayacağı” gerekçesiyle 19 Temmuz’da iptal etmişti.

(6 Ekim 2012, Cumhuriyet)

Menopozda bile doğum şansı!

Menopozda bile doğum şansı!

Kökten döllenebilir yumurtalar

Japonya’da bilim insanlarının deri hücresinden aldıkları kök hücre ile dölledikleri yumurtadan yeni nesil fareler elde edildi.

Amerikan “Science” dergisinde yayımlanan makaleye göre, fareler üzerinde yapılan deney eğer insanlara da uygulanabilirse, çocuk sahibi olamayan çiftlere ve kadınların menopozdan sonra bile çocuk sahibi olmalarına yardımcı olabilecek.

Makaleye göre, Kyoto Üniversitesi’nde geçen yıl kök hücre kullanarak canlı spermler elde eden bilim insanları, bu kez benzer teknikle kök hücrelerden döllenebilir yumurtalar elde etti.

Embriyo ve deri hücresinden alınan kök hücrelerinden yumurta hücresi elde eden bilim insanları, bu yeni yumurtayı farede bulunan diğer yumurta hücreleriyle çevreledi. Olgunlaşan yumurta erkek farelerden alınan spermlerle döllendikten sonra taşıyıcı annenin rahmine yerleştirildi ve sağlıklı fare yavruları dünyaya geldi. “Nineleri” laboratuvarda bir hücre olan bu bebekler de daha sonra kendi bebeklerini üretti.

Araştırmanın çocuk sahibi olamayanlara yardımcı olacağı bildirilse de uzmanlar aşılması gereken hem bilimsel hem de ahlaki engeller olduğunu ifade ediyor.

Kök hücreler kandan kemiğe, saçtan deriye, vücudun her hücresine dönüştürülebiliyor.
(Cumhuriyet 06.10.2012)

TERME’de ishal salgını..

Terme’de çarpıcı iddia : Salgının nedeni sel

Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Samsun Şube Başkanı Dr. Murat Arıkan, Terme ilçesinde 3 bin 150 kişinin ishal, mide bulantısı, yüksek ateş yakınmalarıyla hastanelere akın etmesi olayı ile ilgili çarpıcı bir sav ortaya attı. Arıkan, ilçedeki su şebekesinden kaynaklandığı gündeme gelen yakınmaların, geçen aylarda meydana gelen sel felaketi ile ilgili olduğunu öne sürdü. SES şube başkanı Arıkan, Terme ilçesinde normalin üzerinde ishal olgusuna rastlandığını vurgulayarak şunları söyledi:

Sel felaketi yaşanan bölgelerde su ve kanalizasyon altyapısının zarar görmesi ile büyük ishal salgınlarının yaşanabileceği bilinmektedir. Asıl önemli olan, selden sonra gerekli önlemleri almak, içme suları ve çevrenin denetimini yapmaktır. Bu yapılmadığı takdirde salgın hastalıkların görülmesi kaçınılmazdır.

Şu anda Samsun’da olan salgının Shigella nedeniyle meydana geldiği saptanmıştır.

Fakat daha büyük tehlikeler de vardır. Doğal dengenin bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan taşıyıcı nitelikte böcek ve kemirgenler ile en hızlı biçimde mücadele edilmesi gerekir.

Doğal dengenin bozulması bu gölgede kene olgularının artışına neden olabilir.

Yeterli denetim yapılsaydı suların kirli olduğu saptanır ve ishal olguları önlenirdi.” (Cumhuriyet 01.10.2012)

=================================================

Dostlar,

Su altyapısının ne denli önemli olduğu bir kez daha görülüyor.

Güvenli içme-kullanma suyu ile pek çok bulaşıcı hastalık engellenebilir.

Güvenli içme-kullanma suyu ile uygun el yıkama, dizanteri (shigella) dahil birçok bulaşıcı hastalıktan korunmada en etkin yoldur.

Tuvaletten sonra, eve gelince, yemekten ve yatmadan önce ellerimizi uygun biçimde yıkayalım lütfen..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 03.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Sağlıkta dönüşüm kara deliğe dönüştü

Umut Oran: Sağlıkta dönüşüm kara deliğe dönüştü

CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, yaptığı yazılı açıklamada, AKP’nin sosyal güvenlik politikasını eleştirerek, sisteminin son on yılda adeta katlanarak büyüyen açığının, bu yılın tümünde 30 milyar lirayı bulmasının beklendiğini belirtti.

AKP’nin ‘sağlıkta dönüşümü’, kara deliğe dönüştü” diyen Oran, bütçenin sosyal güvenlik alarmı verdiğini söyledi.

AKP’nin, bir yandan sağlık hizmetlerinde nimet-külfet dengesini kurmadan doktora ve ilaca ulaşımı kolaylaştırarak oy avcılığı yaparken, aynı zamanda kamu kaynaklarını yandaş sermayenin özel hastane ve ilaç şirketlerine akıttığını dile getiren Oran, AKP’nin sosyal güvenlikteki sorunu hâlâ emeklilik yaşına bağlama eğiliminde olduğunu vurguladı. (Cumhuriyet 01.10.2012)

================================

Dostlar,

Biz ekleyelim..

2012 SGK bütçesi 141 milyar TL.

SGK bütçesinin yarısı, yaklaşık 70 milyar TL genel bütçeden aktarma.

Önceki yıl bütçeden aktarma 5 milyar TL daha az idi.

Öte yandan bütçeden aktarılan 70 milyar TL de, 21 milyar açıkla 351 milyar TL olarak Bütçe Yasası ile bağlanan tutarın 5’te 1’i..

– Bütçesinin 5’te 1’ini sosyal güvenlik kurumuna aktaran,
– açık vererek borçlanan
– ama sözde Genel Sağlık Sigortası yürüttüğünü sanan,
– bu yolla yerli-yabancı-yandaş sermaye ortaklıklarına kamu kaynaklarını pervasızca ve yıllardıe aktarmayı sürdüren başka bir ülke var mı yeryüzünde ??
Ethem Sancak, neden “Tayyip bey idolüm, O’na tapıyorum…” dedi??
– 3 tane ecza deposunun (dikkat ilaç fabrikası değil, yalnızca depocu, toptancı, eczacılara dağıtıcı) birden ülkenin en büyük ilk 50 şirketi içinde yer aldığı bir başka ülke var mı yeryüzünde??
– Üstelik müslümanlığı haşa huzurdan kimselere bırakmadan..

Görülen o ki, ne denli derin soygun, o denli de derin dindar görünmek = din sömürüsü yapmak gerek..

Lanetli denklem bu ne yazık ki..

Sahi, Tanrı dinine neden sahip çıkmıyor??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 03.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AB’de nükleer santraller alarm veriyor!

Dostlar,

Dün, Prof. Selçuk Erez hocamızın bir “Nükleer Kaza” kurgulu alturka kültürümüzü usta bir alaysılama (ironi) ile işleyen yazısını ve bu yazıya katkımızı sunmuştuk..

Şimdi de AB’de durum ciddi.. Özellikle Fransa.. Ciddi güvenlik boşlukları var ve AB uzman komisyonu özellikle Fransa’yı İVEDİLİKLE güvenlik standartlarını iyileştirmeye çağırıyor..

Ülkemizin durumu ise harap..
Her şey kaza kısmet, Allah’tan geliyor ve kader..
Madencilerimi grizu patlamalarında yanarak “güzel ölüyorlar”..
Ölüm maden işçilerinin kaderinde var.
Askerlik de yan gelip yatma yeri değil..

Ülkemizin Başbakanları, bakanları öyle buyuruyorlar..

Yineleyerek şöyle bağlayalım :

Bu kültür, bu bilim terbiyesi, bu dinci eğitim ile bir ülkede başka ne olabilir ki ?

Türkiye aklını başına almalı.

Türkiye Nükleer Güç Santralı yapımından vazgeçmeli..

Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeliyiz.

Enerji tasarrufu ve nüfus planlaması yapmalıyız.

HER AİLEYE 1 ÇOCUK..

gibi önlemler öncelik almalı..

Bu konuda sitemizde daha önce yayımladığımız birkaç yazımız ve kapsamlı bir power point sunumumuz oldu..
Fukuşima ve Çernobil hakkında da dosyalarımız var..

Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir; imam ve hatipler değil!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 03.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================================================

AB’de nükleer santraller alarm veriyor

Japonya’daki nükleer felaketin ardından Avrupa Birliği’nde stres testinden geçirilen nükleer santrallerin tamamına yakınında güvenlik açıkları bulundu.

Brüksel- AB Komisyonu’nun basına sızan raporunda,

“Stres testi sonuçlarına göre
AB’de nükleer santrallerin neredeyse hepsinde güvenliğin iyileştirilmesi gerekiyor.”
denildi.

18 Ekim’de toplanacak AB zirvesine sunulacak rapora göre, 134’ü aktif olmak üzere toplam 145 nükleer santralin bulunduğu AB’de, gerekli güvenlik iyileştirmelerinin maliyeti 25 milyar Avro’yu bulabilir.

Raporda, elektrik ihtiyacının % 80’ini toplam 58 nükleer santralinden sağlayan Fransa, nükleer güvenlikte en kötü durumdaki ülke olarak gösterildi.

AB Komisyonu, Fransa’dan acilen 19 nükleer santralde standartları yükseltmesini istedi.

AB Enerji Komiseri Günther Öttinger, nükleer stres testi raporunun basına sızması üzerine yaptığı açıklamada,

“Avrupa’da her bir nükleer santralde en üst güvenlik standartlarının mevcudiyetini güvence altına almak için çalışmalıyız.” dedi.

Belçika, denetimlerde ortaya çıkan yoğun çatlaklar ve sızıntı tehlikesi nedeniyle 2 nükleer reaktörünü Ağustos ayında belirsiz bir süreliğine kapatmıştı.

(2 Ekim 2012, Cumhuriyet portal)

aHaber TV : Sofralardaki GDO tehlikesi.. Tarım ve Gümrük Bakanları istifa!


Dostlar,

GDO’lu gıdalar ile gıda güvenliği ve sanitasyonu bağlamında sitemizde, bizim imzamızı taşıyan epey dosya var.. Tıp Fakültesinde sunduğumuz derslerin yansıları da..

Haberde ülkemize GDO’lu insan gıdası giriş izni verilmediği belirtilse de, “salt rafine yağ” olarak kullanılmak üzere birkaç GDO’lu ürüne dışalım (ithal) izni verildiği, strong>Biyogüvenlik Kurulu web sitesinden görülebilir.

Bu TV programı aşağıdaki erişkeden (link) izlenebilir :

www.ahaber.com.tr/webtv/videoizle/desifre-28092012

Bu olay ciddi bir skandaldır!

1. Bir bölüm Gıda endüstrisi içten, düsürüst, yasalara saygılı ve halk sağlığına özenli değildir. Salt hayvan yemi amaçlı olarak ülkemize sokulan GDO’lu ürünlerin bir bölümü, insan gıdalarında katkı maddesi olarak kullanılmştır.

Bu firmalar ve ürünler kamuoyuna açıklanmalıdır!

2. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı GDO denetim görevini yerine getir(e)memektedir!?

Halk Sağlığı, GDO’lar bakımından ciddi risk altındadır.

Tarım Bakanının derhal istifa etmesi gerekir.

Tarım ve Gümrük Bakanlıklarının konuya ilişkin gelişmeleri kamuoyu ile saydamlıkla ve eşzamanlı olarak, gecikmeden paylaşmasını diliyoruz.

Alıncak önlemler de meslek odaları ve bağımsız uzmanlarla birlikte hızla belirlenerek yürürlüğe konmalıdır.

Gümrüklerden sorumlu bakan Hayati Yazıcı için de olay, Tarım Bakanı Mehdi Eker’den hafif olmamak üzere ağır skandaldır ve hemen istifa nedenidir.

Ama nerede? Uygar ülkelede, gerçek demokrasilerde?
Bizimki gibi “ileri demokrasilerde” (!?) değil elbette..

Bilgi ve ilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

aHaber TV : Sofralardaki GDO tehlikesi..

aHaber’de yayımlanan Deşifre programı, sofralardaki GDO tehlikesini raporlarla ortaya koydu. (www.ahaber.com.tr/webtv/videoizle/desifre-28092012)

Raflardaki 30 ürünü test ettiren program ekibi, birçok markada GDO’ya rastladı
Haber’de yayımlanan Mehmet Ali Önel yönetimindeki Deşifre programı, damacana su skandalının ardından dün gece büyük yankı uyandıran GDO dosyasını açtı. Fransız bilim adamları geçtiğimiz günlerde GDO’lu mısırla beslenen farelerin %80’inde kansere rastlandığını ileri süren bir araştırma yayımlayınca gözler bir kez daha GDO’lu gıdalara çevrildi.

Birçok Avrupa ülkesi GDO’lu ürünlere yasaklama getirdi.

30 ÜRÜN TESTE GİTTİ

Türkiye’de ise hayvan yemi dışında GDO’lu ürünlerin, ithalat ve tarımı yasak.

Hayvan yemi olarak yurda giren GDO’lu ürünlerin gıdalarda katkı maddesi olarak kullanılıp kullanılmadığını araştıran Deşifre ekibi, sofralarımızdaki zehirin izini sürdü. İstanbul genelinde faaliyet gösteren ünlü marketlerden 30 farklı örnek (numune) toplandı. Bu örnekleri TÜRKLAB üyesi yetkili laboratuvarlarda analiz ettiren program ekibi, çikolatadan et ürünlerine dek çeşitli kalemlerde üründe GDO taraması yaptırdı.

Analizler sonucunda örneklerin çoğunda kansere yol açtığı bilimsel raporlarla kanıtlanan GDO’lu katkı maddelerinin kullanıldığı ortaya çıktı.

Aralarında ünlü markaların da olduğu (ancak isimler şimdilik gizli tutuluyor) GDO’lu gıdaların listesi tüyler ürpertici.

İŞTE ÜRÜN LİSTESİ

3 dondurma markası
1 salam markası
3 sosis markası
5 çikolata markası
4 hazır köfte markası
6 un markası
1 kıyma markası
1 mısır gevreği markası
1 mısır çerezi markası
1 mısır cipsi markası
1 hazır domates çorbası markası
1 nişasta markası
1 konserve mısır markası
1 domates salçası markası
==================================================================

Yaş 87 … EN GÜZEL ANLAR …

Dostlar,

İnternete düşen bir ileti aşağıda..

İsrail’in 87 yaşındaki Devlet Başkanı Şimon Peres ve entellektüel başarımı (performansı)..

Douşta beklenen ve gerçekleşen ortalama yaşam süresi giderek uzuyor.

Günümüzden 16 yıl önce, henüz 42 yaşında iken Datça’da bir beyle yürüyüş yapıyorduk. Billurkent’ten Datça’ya 13,5 km yürüyecektik.

Ben çok rahattım. Arkadaşım benden 23 yaş daha büyüktü, 65 yaşında idi.

Yolda Servet bey viteslerini büyüteceğini söyledi.. Ben de tasasız elbette.. diyordum.

Vited 3,5 olmuştu ve Seervet beye yetişmekte çok zorlanıyordum. En üst vites 4 idi ve onu da yiğitliğe toz kondurmadan kabul ettim.

Fakat yetişmek ne olanaklı? Servet bey aldı başını gidiyor..

Tüm çabama karşın ara açılıyor, ancak koşarak kapatıyoruım, gene açılıyor..

Böylelikle zorlukla, Datça PTT’ye “at başı” girebildik.

O gece ve izleyen günlerde tüm bacak ve karın kaslarım hamlamıştı ve zorlukla yürüyordum.

Servet bey 40-45 yıldır her gün düzenli olarak 45 dk. – 1 saat yürüyor ve yüzüyordu.

Sonuç ortada idi.. Bu Eylül’de yürüyüş yapamadık, Servet bey İstanbul’da idi.
Ama gelecek yıl yapacağız uzun yürüyüşlerimizi.

Bir de, Tanrı nazardan saklasın, 1921 doğumlu Dr. Ali Nejat Ölçen beyefendi var örnek mi örnek.

Cumhuriyetimizin 2 yaş büyük abisi!

İTÜ mezunu mühendis, politikacı, ekonomi doktorası var.

TÜRKİYE SORUNLARI başlıklı dergi çıkarıyor 2 ay ara ile. Yıllardır..

Editör kendisi. Ücretsiz postalıyor (gönüllü katkıya açık..)

Yazıları topluyor, düzeltiyor, yazarlara br kez daha sunuyor, “tamam” ı alıp basıyor. Kendisi de yazıyor epey.

Devam edelim mi ??

web sitesi var ! www.olcen.net!

İnternette tartışmalara katılıyor.. Kaynak göstererek, bilimsel tutumla.

Tümceleri devrik olabiliyor, edebi olabilior, uzun ama hatasız olabiliyor..

Muazzez İlmiye Çığ daha da heyecan veren bir örnek.. 98 yaşında ve TV’de kahkahalar atarak ve attırarak esprilerle canlı program yapıyor..

TGB (Türkiye Gençlik Birliği) ile sokak yürüyüşüne katılıyor..

Geçen ay Başbakan RT Erdoğan’a açık mektup yazdı!

Uzun ömür byle onurlu, üretken olmalı.

Koruyucu toplum sağlığı hizmetleri kişisel koruyucu sağlık davranışları ile birleştirilebilirse, bu tür örnekleri daha çok görebileeğiz..

Elbet uzun-kısa; sağlıklı yaşam onurlu olsun, üretken olsun.. sevgi ile dolu olsun..

Ve de her gün, birkaç vatan evladını 20’li yaşlarında emperyalist bölücü teröre kurban veren bir ülkede yaşadığımız yakıcı gerçeği ile kuşatılmış olarak..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 28.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================================

trong>Yaş 87 … EN GUZEL ANLAR …

Aşağıdaki görüş, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres‘e ait.

87 yaşında ve görevinin başında. Dergiye verdiği röportajda bakın neler söylüyor:

-“Yaşımın 87 olması benim için kesinlikle bir sorun değil. Hiç kimseyi yaşıyla yargılayamazsınız.
Yaşlı insanlar genç davranabilir, genç insanlar da eski kafalı olabilir.

Bence bir kişiyi, kimliğindeki doğum tarihine bakarak değerlendiremezsiniz.
İnsan için önemli olan vizyonu ve enerjisidir. İnsanı bunlarla değerlendirebiliriz.”

Şimon Peres‘le ilgili bu röportaj beni çok etkiledi.

Geçmişte 80-90 yaşındaki kişilerin neler yaptığını araştırdım.

Picasso, 90’nda nefis eserler veriyordu.
Goethe, Dr. Faust’u 80’unden sonra kaleme aldı.
Verdi, Otello’yu 73 yaşında, Falstaff’ı 80 yaşında bitirdi.
Mikelanj, 80’li yaşlarında hala yaratıyordu.
– İngiliz düşünürü Thomas Hobbes, 90’nını geçtikten sonra bile yazdı.

Peki bedeni ve aklı dik ve dinç tutmanın gizleri (sırları) neler?

Yaşamdan kopmamak.
– Öğrenmeyi sürdürmek.
– Her yaşta hedefli olmak.

Bu konuda ABD’li ünlü komedyon George Corlin’in ilginç önerileri var:

1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Yaş, kilo, boy…
2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsız, NEGATİF insanlara yaklaşmayın
3. Öğrenmeyi sürdürün. El işleri, bilgisayar, bahçecilik. Beyniniz atıl kalmasın.
Atıl kafa iblisin tezgahıdır. İblisin adı da, Alzheimer‘dir.
4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
5. Sık sık, uzun uzun ve var gücünüzle gülün.
6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.
7. Çevrenizi sevdiklerinizle doldurun. Aileniz, kedi, köpek, kuş, balık, müzik,
bitkiler… Ne olursa. Eviniz, sığınağınız olsun! Tadını çıkarın!…
8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse, üstüne titreyin. Bozuksa, düzeltin.
Siz kendiniz düzeltemiyorsanız, yardım isteyin.
9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, ülkenizi ve yabancı ülkeleri
dolaşın. Ama sakın suçluluk ve pişmanlık duygusuna kapılmayın.
10.Sevdiğiniz insanlara, onları sevdiğinizi söyleyin. Her fırsatta sevdiğinizi
hissettirin.
11.Hiç unutmayın ki yaşam, aldığınız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür.

Türkiye iş kazalarında Avrupa birincisi oldu!

Türkiye iş kazalarında Avrupa birincisi oldu

Üzerine düşen vinçten yaşamını yitiren Gülseren Yurttaş’tan 5 yıl sonra değişen bir şey yok…

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine dayanarak verdiği bilgiye göre, Türkiye, iş kazalarında Avrupa birincisi.

T24.com.tr’den Hülya Karabağlı’nın haberine göre,

Türkiye’de günlük 172 iş kazası meydana geliyor ve bu kazalarda 3 işçi yaşamını yitiriyor,
5’i ise sakat kalıyor.

Verilere göre, 2000-2012 yılları arasında Türkiye’de toplamda 12 bin 686 işçi kazalarda yaşamını yitirdi.

Uluslararası Çalışma Örgütü -ILO verilerine göre Türkiye iş kazaları sonucu ölümlerde sadece El Salvador ve Cezayir’i geçemiyor.

Yılda yaklaşık bin 100 işçi iş kazasından ölüyor

Son on yılda 11 bin işçi iş kazalarında yaşamını yitirdi.

Bu her yıl yaklaşık 1.100 işçi ölümü anlamına geliyor.

Günde ortalama 3 işçi iş kazaları nedeniyle yaşamını yitirirken, 6 işçi de işgöremez hale gelmektedir.

En fazla işçi ölümü inşaat sektöründe

Türkiye’de en çok işçi ölümü ve iş kazalarının üçte biri inşaat sektöründe meydana geliyor.

Tüm iş kazalarının yüzde 1,6’sı ölümle sonuçlanırken inşaat sektöründeki iş kazalarının yüzde 4,7’si ölümle sonuçlanmaktadır. İnşaat sektörünü taşımacılık, madencilik ve metal sektörleri takip etmektedir.

‘Para cezasıyla sonuçlanan dava’

TMMOB- Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, 5 yıl önce yitirdikleri meslektaşlarını etkinliklerle anacak. Vinç bomunun altında kalarak yaşamını yitiren Gülseren Yurttaş için 27 Eylül günü saat 11.00‘da Sarayburnu Eski İSKİ Şantiyesi önünde TMMOB İstanbul İl Koordinasyonu bileşenleriyle ortak bir basın açıklaması yapacak. Yurttaş için, 29 Eylül Cumartesi günü de “Gülseren Yurttaş Anısına: İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” etkinliği düzenlenecek.

Gülseren Yurtaş’ın ölümü ve etkinliklere ilişkin TMMOB- Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından yapılan yazılı açıklamada, açılan davanın sonucu, iş kazaları hakkında çarpıcı bilgiler dikkat çekiyor.

2002-2007 arasında İstanbul Şube Müdürlüğü görevini yürüten, odadaki görevinin ardından İSKİ Melen Çayı Boğaz Geçiş Projesi Sarayburnu Şantiyesindeki Müteahhit firma Kutay İnşaat Taahhüt Tic. Ltd. Şti. firmasının taşeronu olan DETEK (Deniz Teknolojisi Ltd. Şti) adlı firmada çalışmaya başlayan değerli meslektaşımız ve arkadaşımız Gülseren Yurttaş, 27 Eylül 2007 tarihinde, gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle boru taşıyan vinç bomunun kopması sonucunda meydana gelen bir “iş cinayeti” ile aramızdan ayrıldı.

Açılan kamu davasında “taksirle adam öldürme” suçu ile yargılananların cezaları diğer “iş kazaları”nda olduğu gibi para cezasına çevrilerek dava sonuçlandı. Bu dava kamu vicdanını ve bizleri yaraladı.

“Takdir-i ilahi söylemleri ile örtülmek isteniyor”

Onu kaybettiğimizden bu güne ihmaller can almaya, yakınlarını, geleceği, başka hayatları da beraberinde karartmaya devam ediyor. “İş kazaları” sonucu ölümler ve yaralanmalar hız kesmeden artarak devam ediyor.
2012 yılı eylül ayı itibariyle “iş kazaları”nda yaşamını yitiren işçi sayısı en az 600‘iken, yetkililer her “iş kazası”nda olduğu gibi “takdir-i ilahi” söylemleri ile aklı ve bilimi hiçe sayarak sorunun asıl kaynağının üzerini örtmeye devam ediyorlar.

Aradan geçen beş yıla karşın işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında olumlu bir ilerleme kaydedildiğini söylemek olanaksız.

‘İş cinayetlerine kurban gidiyorlar’

Aksine çalışma yaşamındaki ihmaller sonucunda binlerce insanımızın da benzer iş cinayetlerine kurban gitmesi, bu ihmaller zincirinin arkasındaki asıl sorumluların ortaya çıkarılmaması, sorumluların yasaların öngördüğü en üst sınırdan caydırıcı cezalarla cezalandırılmaması, kamusal denetim mekanizmalarının daha etkin bir şekilde işletilmemesi, mevcut yasal düzenlemelerin uygulanmaması, iş güvenliği konusundaki tüm yasal ve yönetsel çerçevenin önce insan yaşamı ekseninde şekillenmemesi ve taşeronlaşmanın giderek yaygınlaşması gibi gelişmelere bağlı olarak meydana gelen ve kayıtlara “iş kazası” olarak geçen cinayetlerin ülke genelinde yaygınlaşması gibi çeşitli olumsuzluklar acımızı her geçen gün daha da derinleştiriyor.

(Cumhuriyet portal, 27.9.12)

TTB ve ATO’dan KKKA’nden Ölen Dr.Mustafa Bilgiç Hakkında Ortak Basın Açıklaması

Dostlar,

“Dr. Mustafa Bilgiç, hastasından bulaşan KKKA yüzünden öldü!”

başlıklı yazımızı dün sitemizde yayımladık.
(http://ahmetsaltik.net/dr-mustafa-bilgic-hastasindan-bulasan-kkka-yuzunden-oldu/)

Bu gün de TTB (Türk Tabipleri Birliği) ve ATO (Ankara Tabip Odası) ortak bir basın açıklamaı yaptılar..

Bu metin ve olay, Halk Sağlığı açısından büyük önem taşıyor..
Lütfen paylaşalım, sahiplenelim..

657 sayılı Devlet Memurları yasası kapsamında görevli sağlık çalışanlarının hakları bağlamında aşağıdaki yasa kurallarını anımsatmayı önemsiyoruz :

Hastalık izni: Madde 105 – (Değişik: 29/11/1984 – KHK 243/18 md.) ….

Görevlerinden dolayı saldırıya uğrayan memurlar ile görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı bir kazaya uğrayan veya bir meslek hastalığına tutulan memurlar, iyileşinceye dek izinli sayılırlar.

Madde 188 – A) Devlet memurlarının …. ve görevden doğan kaza ile mesleki hastalık, …… durumlarında, gerekli sosyal sigorta yardımları sağlanır. Bu sigorta yardımları özel kanunlarla düzenlenir. Bu sigortalardan tanınan hak ve sağlanan yardımlar, genel sosyal sigorta rejimleri ile kabul edilen hak ve yardımlardan az olamaz.

Sevgi ve saygı ile.
24.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=====================================================


Değerli Meslektaşımız,

Samsun’da Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastasına müdahale ederken hastalık bulaşan Dr. Mustafa Bilgiç’in yaşamını yitirmesinin ardından Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odası tarafından, sağlık kurumlarındaki olumsuz çalışma koşullarının mesleki riskleri artırmasıyla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenlendi. TTB’de 23 Eylül 2012 günü gerçekleştirilen basın toplantısına TTB İkinci Başkanı Dr. Gülriz Ersöz, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Sağlık Çalışanlarının Sağlığı (SÇS) Çalışma Grubu Üyesi Dr. Özlem Azap ve Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Özden Şener katıldılar.

Dr. Bilgiç’in, kendi hatası veya dikkatsizliğinin değil zorlu çalışma koşulları ve uygun olmayan çalışma ortamının kurbanı olduğu vurgulanan basın toplantısında, asistan hekimlerin 33 saat aralıksız çalışma sürelerine ve acil servislerin içinden çıkılamaz hale gelen koşullarına dikkat çekildi.

Basın açıklamasının ardından konuşan Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Özden Şener, Sağlık Bakanlığı’nın 14 Mayıs’ta yayınladığı Sağlık Çalışanlarının Güvenliği Genelgesinde risk gruplarının enfeksiyondan korunmasının emredildiğini ancak bu çalışmaların işaretlerini halen hiçbir hastanede göremediklerini söyledi. Yine Bakanlığın Nisan 2010’da yayınlanan asistan hekimlerin çalışma koşullarının düzeltilmesi hakkındaki genelgesine de hiçbir hastanede uyulmadığına işaret eden Dr. Şener, özellikle yaz aylarında gün aşırı nöbetlere devam edildiğini dile getirdi.

Asistan hekimlerin nöbet ertesi poliklinik ve ameliyathanelerde göreve devam ettirildikleri ancak tüm koşullara rağmen hata yapmamalarının beklendiği eleştirisinde bulunan ATO Başkanı, Ankara’daki hastanelerin zorlu çalışma koşullarına da değindi. Dr. Özden Şener, Etlik İhtisas’ın kapatılmasının ardından hastaların diğer hastanelere yönelmeleriyle Dışkapı Yıldırım Beyazıt Hastanesi Acil Servisine bir günde yaklaşık 600 hasta başvurusu olduğunu, pek çok acil serviste doktorların kesintisiz 12 saat çalıştırıldığını belirtti.

TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan’ın okuduğu basın açıklamasının tam metni aşağıdadır:

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ ve ANKARA TABİP ODASI ORTAK BASIN AÇIKLAMASI

Sağlık çalışanlarının ölüme davetiye çıkaran koşullarda çalışmasına son verin artık!

Kaybımız çok büyük, acımız sonsuz, isyan etmememiz olanaksız: Yine bir sağlık çalışanı, Dr. Mustafa Bilgiç, zorlu çalışma koşulları ve ihmalkarlığa bağlı olarak geçirdiği iş kazası sonucunda Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına yakalanarak hayatını kaybetti. Hayatının baharındaki bu genç meslektaşımız birçok diğer meslektaşı gibi fedakarca hastasına yardım etmeye çalışırken ondan kaptığı bu hastalıkla aramızdan ayrıldı. Biz bunun bir kader olmadığını biliyoruz. Dr. Mustafa Bilgiç kaderin değil, zorlu çalışma koşullarının, uygun olmayan çalışma ortamının ve ihmalkarlığın kurbanı oldu.

Dr. Mustafa Bilgiç bir üniversite hastanesinde acil tıp araştırma görevlisi olarak eğitim almaktaydı. Acil nöbeti sırasında kanama nedeniyle acil servise başvuran ve sonradan KKKA olduğu anlaşılan hastasına müdahale etti. O gün müdahale ettiği onlarca hastanın yorgunluğu ve daha kendisinden yardım bekleyen onlarca hastaya yetişebilmenin telaşıyla hastanın kanlı iğnesini eline batırdı. İğnenin eline batması onun hatası veya dikkatsizlik gibi görülebilir. O ortamda çalışmayan, bir acil serviste 15 dakikasını geçirmeyen herkese bu böyleymiş gibi gelebilir. Ama 3-5 hekimin, 3-5 hemşire, sağlık memuru ve hasta bakıcıyla birlikte kritik durumda ve acil müdahale ihtiyacı duyan yüzlerce hastayı zamana karşı yarışarak tedavi etmek zorunda kaldığı ve hasta yakınlarının herhangi bir hastane servisinden çok daha fazla endişeli, gergin olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Bunların üstüne, yaşanan her sorunun kaynağı olarak hekimlerin suçlandığı, hekimlerin bizzat sağlık hizmetini düzenlemekten sorumlu makamlarca hedef gösterildiği ve bunun sonucunda sağlık çalışanlarının sürekli sözlü ve fiziksel şiddete uğradığı veya “her an şiddete uğrayabilirim” psikolojisiyle işini yapmaya çalıştığı bir ortam. Sorarız size, buna hata denebilir mi?

Dr. Mustafa Bilgiç bir araştırma görevlisiydi. Sizin daha iyi bildiğiniz ismiyle “asistan hekim”. Asistan hekim demek, 33 saat aralıksız çalışma, haftada 110 saat uykusuz ve yorgun sağlık hizmeti vermek demektir. Bu şekilde çalışmak zorunda kalan bir hekimin yaptığı hatalardan kendisinin sorumlu olduğu söylenebilir mi? Ama söylendi, daha önce de Ankara’da Numune Hastanesi’nde görevi başında bu hastalığa yakalanarak ölümden dönen bir meslektaşımız için açılan tazminat davasında Sağlık Bakanlığı savunmasında olayın hekimin dikkatsizliğinden gerçekleştiğini belirtti!

Acil servisler içinden çıkılmaz haldedir, Sağlıkta Dönüşüm Programı sürecinde de acil servislere başvuru sürekli artmıştır. Gelişmiş ülkelerde toplam hekime başvurular içinde acil servislere başvuru %10’un altındayken bizde resmi makamlarca %30’larda bildirilmektedir. Bu durum açıklıkla sağlık hizmetlerinin niteliksizliğinden ve normal poliklinik başvurularından alınan yüksek katkı ve katılım paylarından kaynaklanmaktadır. Acil servislerde hekimler bu kötü sağlık sisteminin cezasını çekmektedirler.

Bu kötü çalışma koşulları hastaların olduğu kadar sağlık çalışanlarının da sağlığını tehdit etmektedir. İki gün önce Dikili’de bir hekimin bıçaklanmasında olduğu gibi her gün yeni bir örneğini yaşadığımız şiddet olaylarının yanı sıra çok da dikkat çekmeyen ama çok önemli bir tehdit de bulaşıcı hastalıklardır. Sağlık çalışanlarının enfeksiyon hastalıklarına topluma kıyasla 10 kat daha fazla yakalandığı bilinen bir gerçektir. Pek çok sağlık çalışanı, hastasından bulaşan enfeksiyonlar nedeniyle hastalanmakta, hayatını kaybetmektedir. Nitekim Dr. Mustafa Bilgiç ülkemizde KKKA hastalığından ölen ilk sağlık çalışanı değildir. TTB olarak, bugüne kadar 40’a yakın sağlık çalışanının bu hastalığa yakalandığını ve 10’a yakın sağlık çalışanının hayatını kaybettiğini “sanıyoruz”. “Sanıyoruz” dememiz garip gelebilir. Ama ne yazıktır ki kesin rakamları bilemiyoruz çünkü Sağlık Bakanlığı KKKA ile ilgili verileri açıklamamakta ya da tam olarak bilmemektedir.

Dr. Mustafa Bilgiç aynı hastanede KKKA nedeniyle yaşamını yitiren 2. sağlık çalışanıdır. Bundan üç yıl önce de yine acil serviste çalışan hemşire Kübra Yazım, KKKA’lı bir hastanın kanlı iğnesinin eline batması sonucunda hastalanarak hayatını kaybetmişti. Aradan geçen üç yıl içerisinde sağlık çalışanlarının sağlığını korumaya yönelik bir gelişme olmaması yöneticilerin ihmalkarlığı dışında ne ile açıklanabilir? Tüm dünyada sağlık çalışanları buna benzer mesleksel bulaşıcı hastalıklarla karşılaşmaktadır. Önemli olan bu karşılaşmaları en aza indirebilmek ve karşılaşma gerçekleştikten sonra sağlık çalışanının hastalanmasını engellemektir. Bunun için tek tek hastalık bazında nelerin yapılması gerektiği bilimsel olarak ortaya konmuş durumdadır.

On yıldır ülkemizde 7000’ i aşkın kişinin hastalanmasına ve 400’ü aşkın kişinin ölümüne neden olan KKKA’nın da sağlık çalışanlarına bulaşabildiği ve hastalığın ağır seyri iyi bilinmektedir. KKKA ile temas eden sağlık çalışanlarının nasıl korunması, nasıl takip ve tedavi edilmesi gerektiği Türk Tabipleri Birliği olarak 2010 yılında konunun uzmanlarını bir araya getirerek hazırladığımız Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Bilimsel Değerlendirme Raporu’nda yer almaktadır (http://www.ttb.org.tr/kutuphane/kirim_kongo_rpr.pdf).

Yetkililere soruyoruz?

Acil servislerde çalışma koşullarının düzeltilmesi için daha kaç sağlık çalışanın canının yanması veya ölmesi gerekecektir?

Asistan hekimlerin çalışma koşullarının düzeltilmesi için daha kaç asistan hekimin canının yanması veya ölmesi gerekecektir?

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ile ilgili veriler ne zaman kamuoyu ile açıklıkla paylaşılacaktır?

Türk Tabipleri Birliği Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Bilimsel Değerlendirme Raporu’nda yer alan önerilere ne kadar uyulmaktadır?

Sağlık çalışanlarının riskli temaslardan sonra hastalanmaması için yapılması gerekenler Dr. Mustafa Bilgiç olayında ne kadar yapılmıştır? Bu olayda ihmal var mıdır? Varsa bu ihmalin sorumluları kimlerdir?

Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odası olarak, yetkilileri bu soruların yanıtını -başka sağlık çalışanları hayatını kaybetmeden- vermeye çağırıyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Ankara Tabip Odası

24.9.12, Ankara

Atları da Vururlar ..

GÜNCELTIP

Doç. Dr. Mustafa Çetiner
cetiner.m@superonline.com
www.mustafacetiner.com

Sydney Pollack’ın o ünlü filminde olduğu gibi, bu ülkede herkes koca bir dans pistinde ayakta kalabilmek için şuursuzca, acımadan, can havliyle dans ediyor. Çok azının ulaşabileceği büyük ödül için inançlarını, değerlerini, dostluklarını, gençliklerini, hayallerini, sevgilerini çaresizce harcıyor.

Atları da Vururlar

Filmin adı tam olarak şu:

They shoot horses, dont they?

Ülkemizde “Atları da vururlar” ismiyle biliniyor.

Başrolünü Jane Fonda’nın oynadığı bu 1969 yapımı Sydney Pollack filmi, 1929 yılında Amerika’da yaşanan büyük ekonomik kriz sırasında düzenlenen bir dans yarışmasını anlatıyor. Yarışmaya katılanlar, pistte hiç dinlenmeden en uzun süre kalarak 1500 dolarlık büyük ödülü kazanmaya çalışıyor. Film boyunca bu yoksul çiftler çaresizce, sınır tanımadan, ölümüne ve günler boyu büyük ödülü kazanmak için durmadan dans ediyor.

“Atları da vururlar” son zamanlarda o kadar sık aklıma gelmeye başladı ki… Bu ülkede SBS (Seviye Belirleme Sınavı) adı altında bir sınav yapılıyor. Yaşları 13-14 olan genç insanlar –çocuklar– yıllar boyu binlerce test sorusu çözerek birkaç saat sürecek bir sınava hazırlanıyor. Kendilerine sorulan seçeneklerden doğrusunu işaretleyerek yapılan, ölçme ve değerlendirme gücü sınırlı bu acımasız sınav sonrasında çok küçük puan farklarıyla çeşitli liselere yerleştiriliyor.

Daha sonra bu gençler, şaibesi ayyuka çıkmış başka sınavlara, önce YGS’ye (Yüksek Öğretim Geçiş Sınavı), daha sonra LYS’ye (Lisans Yerleştirme Sınavı) hazırlanmaya başlıyor.

Bu iki sınav da önceki gibi doğru yanıtı bulmak üzerine kurulu bir değerlendirme aslında.

YGS ve LYS sınavında başarılı olan öğrenciler, yine küçük puan farklılıkları ile yüksek öğretim kurumlarına yerleştiriliyor.Bu yüksek öğretim kurumlarında sayıları ve kaliteleri giderek azalan, kalanların ise çözümsüz dertlerle uğraştığı bir akademisyen grubu tarafından eğitiliyor.Gençler, ulaştıkları bu yerlerde çoğunlukla dünya standartlarının gerisinde bir eğitim alıyor.

Sonunda büyük zorluklarla bu üniversitelerden mezun oluyor ve meslek ediniyor.
Ama yetmiyor. Aynı gençler, tamamı getirimci ve dışa bağımlı “al takke ver külah” usulü yürüyen gerçek hayat içinde iş bulamıyor, parasız kalıyor, uzmanlıkları olmayan alanlarda çalışmaya zorlanıyor. Kamu personeli olabilmek için KPSS’ye (Kamu Personeli Seçme Sınavı) hazırlanıyor, devlet memuru olup kimilerinin bir gecede harcadığını aylarca çalışarak alabilmeyi umuyor.

Üstelik koca yaşamı dolduran, çocukluktan orta yaşa kadar ki bu uzun süreçte haksızlıklar, yolsuzluklar diz boyu… Bunları bilerek, yine de yaşamak için savaşıyor. Bir bölümü gerçekten savaşıyor.

Ölümüne savaşıyor.

Neden olduğunu bilmedikleri gerçek bir savaşta toprağa düşüyor birer birer.
Birer birer, bazen bir arada, bazen onlarcası gencecik yaşlarında bu yaşamdan göçüp gidiyor. Bu ülkenin insanları koca bir pistte ayakta kalabilmek için, şuursuzca, acımadan, can havliyle dans ediyor. Çok azının ulaşabileceği o büyük ödül için inançlarını, değerlerini, dostluklarını, gençliklerini, hayallerini, sevgilerini harcıyor.

Atlar vuruluyor, düşüyor teker teker… Düşmeyenler ayakta kalmak için şuursuzca çırpınıyor, kan revan içinde dans etmeye devam ediyor. Bir yandan da ödül koyucular,
bu çaresiz kalabalığı daha da yalnız olmaya, daha da sessiz olmaya, daha da çaresiz olmaya, büyük ödülden başka bir şey düşünmemeye doğru itekliyor.

Her eve üç çocuk” baskısıyla dans edecek 3 kat daha fazla “at”, sahibi olmaya, bu atları daha 66 aylık iken dans pistine fırlatmaya hazırlanıyor.

(Cumhuriyet Bilim Teknik 21.09.2012)