Kategori arşivi: Hekim Saltık

EY KANLI ZALİM.. Bir Şiir ve Bir Bölüm ADD Çorum Çalışmalarımız..

 

EY KANLI ZALİM
 

Ocaklar söndüren ey kanlı zalim
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.
Sen geldin geleli bitmez mezalim,
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır

İnersin tahtından, korku salsan da,
Zulmünden bezenler her gün isyanda,
Suçlular sefada, suçsuzlar zindanda,
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Hitler’e özendin, tuttun yerini,
Sana karşı olan çeker şerrini,
Mervan’dan mı aldın sen bu kinini ?
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Sam Amcan emretti, bindin salına,
Bizden çaldığını kattın malına,
Zalimin yaptığı kalmaz yanına,
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Sakınmaz’ım bilir sinsi gezeni,
Yazar bir kenara halkı ezeni,
Ebedi yaşar mı zalim düzeni?
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Celal SAKINMAZ
ADD Keçiören Şubesi
28.1.11

=========================================

Dostlar,

Sayın Celal Sakınmaz emekli öğretmendir ve ADD Çorum Şubesi başkanlığı yapmıştır. Geçtiğimiz yıl 28.1.11 günü ADD Keçiören Şubemizde
“2011 Yılı Başında Türkiye ve Geleceğe Bakış” panelinde idik.
CHP İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter de konuşmacılardandı. Oturumu, şimdilerde yolsuzluk savları ile tutuklanan Çankaya Belediyesi önceki başkanı Sayın Muzaffer Eryılmaz yönetiyordu. Panel sonunda Sayın Sakınmaz, konferanslarımda dinleyenlerle paylaşmamız için yukarıdaki şiirini vermişti. Yararlandık da birkaç konferansımızda. Şimdi de web sitemizde paylaşırken, kendisine teşekkür ediyoruz.

Kendilerinin ADD Çorum Şubesi Başkanı oldukları dönemde,
destekleri ile aşağıdaki aydınlanma hizmetlerini sunmuştuk :

  1. Sosyal Güvenlik ve GSS Yasa Tasarısı ve Cumhuriyet’in Sağlığı.
    Çorum / Osmancık ADD, halka 08.04.06
  2. AB-ABD İttifakının Türkiye’nin Başına Ördüğü Çoraplar.
    Çorum Umut Radyo, 08.04.06
  3. KüreselleşTİRme ile Türkiye’ye İlan Edilen Postmodern Savaş.
    Çorum Dost Radyo, 09.04.06
  4. Sosyal Güvenlik ve GSS Yasa Tasarısı ve Cumhuriyet’in Sağlığı.
    Çorum ADD, halka, 09.04.06
  5. AKP; Yeşil Sermaye, AB Tuzakları ve Ülkeye İhanet Planları.
    Çorum, Kanal 19, 09.04.06

Çorum’da başkaca da Aydınlanma hizmetlerimiz oldu Sayın Sakınmaz’ın
başkanlık dönemi dışında..

Sevgi ve saygı ile.
21.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Biyoteknolojinin yaşamımıza olumlu katkıları üzerine..


Dostlar
,

“Biyoteknolojinin yaşamımıza olumlu katkıları üzerine”

Başlıklı özlü makaleyi paylaşalım.. Bu arada bizim de söyleyecek epey sözümüz var..

Biz “Gen ve Moleküler Biyoloji” konuları ile Hacettepe Tıp Fak.’nde tıp eğitimine başladığımız 1. yılda tanışmıştık (1971-72 ders yılı). Dersimizin adı tam da
“Gen ve Moleküler Biyoloji” idi. Hocamız, Ankara Fen Lisesi’nin çok yetenekli
Biyoloji öğretmeni Nermin hanım idi (soyadını anımsayamadık..).

ABD’den Watson ve Crick, insan kalıtım materyali DNA’yı ve onun çift zincirli sarmal (heliks, spiral) yapısını, 4 bazını ve bağlarını, dizilimlerini bizim doğduğumuz yıl,
1953’te keşfetmiş ve Nobel ödülü almışlardı.

Watson ve Crick’in özgün kitaplarını, Hacettepe Tıp’ın çalışkan hocalarından
(Çocuk hekimi idi) ve ÖSYM’nin kurucusu, uzun yıllar başkanlığını yapan
Prof. Dr. Altan Günalp Türkçe’ye kazandırmıştı.

Nermin hoca yeşil renkli tahtayı üşenmeden tebeşirle doldururdu.
Önde oturabildiğimizde (sabah çook erkenden gelip yer kaparak..), arada
göz göze gelir ve “hadi, siler misin?..” gibisinden ricasını algılar ve gereğini yapardık.

Nermin hanımdan ve Biyolog Dr. Ali Nihat Bozcuk‘tan çok şey öğrendik.
Genetik’in ve Genetik temelli tıbbın geleceğin en parlak alanlarından olacağı çook netti.
Nitekim günümüzde bu alan Tıp Fakültelerinde ayrı bir Anabilim Dalı..
Üniversitelerde çok seçilen bir lisans alanı ve de uzmanlık alanı.

Dileriz; Biyoteknolojinin bir alt disiplini ve uygulama alanı olan Tıbbi Genetik hızla ilerler
ve çok sayıdaki genetik (kalıtsal) hastalığa çözüm bulunur. Özellikle koruyucu bağlamda, bu hastalıklar ortaya çıkmadan erken tanı konur. “Genetik sağaltım” ya da “Genetik onarım” uygulanarak sorun köktenci biçimde çözülür. Buna tıpta “öncül koru(n)ma” (primordial prevention) denmekte. 4 koruma düzeyinin en köktenci olanı..

Bu arada, yine 1. sınıfta, Toplum Hekimliği dersimize gelen
efsane hoca Prof. Dr. H. Nusret Fişek de benzer sözler söylerdi. Bakteri genetiği-biyokimyası alanında Harvard’da doktora (PhD) yapmış çok parlak bir hekimdi.

Geleceğin tıbbının mutlaka koruyucu hekimlik temelli olacağını ısrarla vurgulardı. Bunun büyük ölçüde genetik düzlemde başarılacağının da altını çizerdi.

HUGO Projesi, bilim tarihinin en büyük konsorsiyumudur (Sanırız, CERN 2. büyük projedir). Onlarca ülke, milyarlarca dolarlık bir bütçeyi finanse emişlerdir ve insan DNA’sı tümüyle çözümlenmiştir. Önümüzdeki 10 yılda, bu alanda devrimsel nitelikli adımlar beklenmektedir.

Örneğin şu aşamada, yardımla üremede anne adayının ovumu (yumurtası) ve baba adayının sperması laboıratuvar ortamında birleştirilerek in vitro fertilizasyon (döllenme) gerçekleştirildikten sonra, uterusa (rahime) embriyo transferi yapılmadan önce pre-implantasyon genetik tanı olanağı, bir küme genetik hastalık için sınırlı merkezlerde vardır. Bu işlem rutin olmadığından ve tüm kalıtsal hastalıkları kapsamadığından, şu aşamada esas olarak rahim içi dönemde doğum öncesi (prenatal) genetik tanı yöntemleri moleküler düzeyde kullanılmaktadır.

Down sendromu (21. koromozom trizomisi) için geliştirilen 2’li ve 3’lü testler
bu kapsamdadır. Aşağıdaki temsili çizimde olduğu gibi amnios sıvısı alınması zorunlu değildir, anne serumunda da hiç düşük riski olmaksızın yüksek güvenilirlikle çalışılabilmektedir.

Mutlaka not düşmeliyiz ki; gerek genetik anomalilerde gerek döllenmenin zorlaşmasının artalanında ciddi biçimde çevresel toksisitenin payı vardır. Bu sorunlara sitemizde
çok sayıda dosya ile değinmiştik..

Sevgi ve saygı ile.
20.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
=====================================================

Biyoteknolojinin yaşamımıza olumlu katkıları üzerineİki ucu sivri kılıç olan biyoteknoloji, insan yaşamını olumlu yönde etkileyebileceği kadar, gelecek kuşakları tehlikeye sokma sakıncalarını da birlikte taşıyor. Yanlış ellere geçtiğinde insana verebileceği zarar, getirdiği yararları gölgede bırakacak, doğal dengeyi bozacak, haksız yarar sağlayacak yönde olabilir. Önce biyoteknolojinin doğru ellerde bize sağlayabileceği yararlar üzerine. Aslıhan Turhan, PhD
turkkusu3@gmail.com

Biyoteknoloji, bir canlının genleri ile oynayarak o canlının doğal halinden farklılaşmış ürünler vermesini sağlayan yöntemler grubudur.

Biyoteknolojide en büyük atılımlar, 1973’te Boyer ve Cohen’in, DNA parçacığını kesip çıkaracak ve başka bir noktaya eklenmesini sağlayacak enzimleri tanımlayıp uygulamaya koymaları ile başladı (1). O günden bu yana büyük gelişmeler gösteren biyoteknoloji sayesinde,

  • şimdi artık insan genomunun tümü gözler önüne serilmiş bulunmakta (2).

Genlerde yapılan değişiklikler ile canlıda meydana getirilen değişimin çeşitli yönleri olabilir. İlk olarak yapılan genetik değişikliğin, insana sağlayacağı yararları düşünelim.
Bu yarar örneğin bir hastalığın sağaltımı (tedavisi) olabilir. Örnek olarak,
Down sendromlu hastalar için yapılan çalışmaları ele alabiliriz.

Down sendromu, 21. kromozomun üçlenmesi (sağlıklı kişide bir anneden bir babadan gelen iki kromozom var) ile oluşan bir genetik hastalıktır. Bu hastalıktan yakınan çocukların yargılama yetileri düşük, tepkisel hareketleri yüksek, odaklanma yetenekleri kısıtlıdır ve hafif ya da ileri derecede zekâ bozuklukları vardır. Topluma uyum sağlamakda güçlük çekerler, kendi başlarına yaşama veya aile kurma olanakları kısıtlıdır. Bu tür bir hastalığa çare olabilecek biyoteknolojinin geliştirilmesi, tekniğin
çok önemli ve yararlı bir amaca yönelik olarak uygulanması olur. Günümüzde artık
anne karnında bir bebeğin Down sendromlu olup olmadığı bilinebiliyor
ve çoğu zaman aileler bu tür acı haberleri alınca, yaşamı boyunca sıkıntı çekecek bir çocuğu doğurmak ya da hamileliği sonlandırmak ikilemi ile karşı karşıya kalıyor.

Ailelerin bu tür bir yürek yakıcı seçimde bırakılması veya günümüzde tartışma konusu olan kürtaj yasağı uygulama bulur ise, Down sendromlu bir çocuğu doğurma zorunluluğu yerine, biyoteknoloji, bu çocukların doğar doğmaz, 21. kromozumlarının üçüncü kopyasını sessizleştirerek o çocuklara yaşamda hakça bir fırsat sunabilirse,
bu çığır açan bir katkı olur. Henüz çalışmalar bunu başarabilmiş değil ama umut var.

Tıp alandaki gelişmelerin, insanlara sunduğu başka bir yarar uzun yaşam beklentisidir.
Örneğin daha önceleri bilinmeyen Alzheimer gibi hastalıklar (AH) tanımlandı.
Artık birçok insanın farkında olduğu bu hastalık, endüstrileşmiş ülkelerdeki yaşlılarda bunamanın baş nedenleri arasında gelmekte. Son 30 yılda, endüstrileşmiş ülkelerde yaşam süresinin önemli ölçüde uzamış olduğu göz önüne alındığında, bir çözüm bulunmaz ise zihinsel yetilerini yitirmiş yaşlılarla dolu toplumların çoğunlukta olması işten değil. AH’nın 2050 yılında da her 85 kişiden birini etkileyeceği düşünülmekte.

Alzheimer’ın nedeni bilinmemekle birlikte, açıklayıcı 2 sav var :

Biri, zaman içinde beyinde farklı biçimde kıvrımlanmış bir proteinin birikimine dayanırken;

Öbürü, beyindeki sinir ileti molekülü olan asetilkolin’in azalan yapımını
neden gösteriyor.

Peki tedavi? Amerika’da yapılan bir biyoteknoloji çalışmasında, sinir büyüme etkeni’nin (Nerve Growth Factor- NGF) farelere verilmesi ile belleklerinin geliştirilebildiği gösterildi.

İlaçların yan etkilerini ölçen Faz 1 deneyleri ile insanlarda denemeye başlanan
NGF yaklaşımı, 2005’te hafif derecede Alzheimer hastalığı olan 8 kişiye uygulandı,
kötü bir yan etkisinin olmadığı ve bunama hızlarında bir yavaşlama sağladığı gözlendi. Bu yöntem umut verici, daha ileri çalışmalar gerekiyor (4). Bu gibi durumlarda biyoteknoloji vazgeçilmez bir umut kaynağıdır.

Benzer olarak, bu tür biyoteknolojik sağaltım yaklaşımlarının savaş sonrası askerlerde gelişen psikolojik şok-yıkım hastalıklarında (Post-traumatic stress disorder) veya
ırza geçme olaylarında kulanılması için çalışmalar yapılıyor (5).

Örneğin, yönlendirilmiş gen aktarımı veya hedefin sessizleştirilmesi yöntemleri ile psikolojik sarsıntı – şok sonrası olaya ilişkin anıların yok edilmesi çalışmaları,
özellikle son 10 yılda iki ayrı savaşa girmiş ve ırza geçme olaylarının neredeyse
gündelik olarak yaşandığı Amerika’da, yoğunlukla yürütülüyor.

Biyoteknolojinin daha büyük kitleleri kapsayan yararları arasında da, örneğin
kuraklığa karşı direnç sağlayan bir genin tohuma aktarılması ile, ana beslenme unsuru pirinç olan ve çok sıklıkla kuraklık doğal felaketi ile karşı karşıya kalan ülkelere büyük bir yararlar getirilmektedir.

  • Bu açıdan bakıldığında, biyoteknolojinin taşımakta olduğu gizil güçler
    göz ardı edilmemeli.

Kaynaklar               :

1) Construction of Biologically Functional Bacteria Plasmid In Vitro. S. N.Cohen et . al. PNAS, 70: 3240, 1973.
2) The sequence of the Human Genome, J. Craig Venter, Science, 291:1304, 2001.
3)The FASEB Journal,Therapeutic angiogenesis due to balanced single-vector delivery of VEGF and PDGF-BB Andrea Banfi, Georges von Degenfeld, Roberto Gianni-Barrera, Silvia Reginato, Milton J. Merchant, Donald M. McDonald and Helen M. Blau
4)A phase 1 clinical trial of nerve growth factor gene therapy for Alzheimer disease. Tuszynski MH, Thal L, Pay M, Salmon DP, U HS, Bakay R, Patel P, Blesch A,Vahlsing HL, Ho G, Tong G, Potkin SG, Fallon J, Hansen L, Mufson EJ, Kordower JH, Gall C, Conner J. Nat Med. 2005 May;11(5):551-5. Epub 2005 Apr 24.
5) “Npas4 regulates a transcriptional program CA3 required for contextual memory formation” Ramamoorthi K et al., Science, 334:1669, 2011

(Cumhuriyet Bilim Teknik, 19.11.12)

Sağlık hukukçusu gözüyle Hepatit B

Dostlar,

Türkiye’de ve Dünyada sıklığı giderek artan, % 8’ler dolayında iyimser bir sıklık ile karşılaştıpımız bir hastalık Hepatit B enfeksiyonu.

Önemli bir halk sağlığı sorunu..

Bu sorunla ilgili sık karşılaşılan ve sorulan birkaç önemli soruya yanıt verelim..

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================================

Sağlık hukukçusu gözüyle Hepatit B

Bazı hastalıklar yalnızca bireyi değil toplumu da ilgilendirir. Hepatit B’de toplumu ilgilendiren sosyal ve toplumsal etkilerin yanı sıra hukuki açıdan da irdelenmesi gereken bir hastalıktır. Bulaşıcı hastalıkların insanları korkuttuğu ve çeşitli sorunlar yaşandığı biliniyor. Terkedilmeler ya da terkedilme korkusu, insanlardan uzaklaşma, işyerinde huzursuzluk, spor salonlarına kabul edilememe, huzurevlerine alınmama gibi.

Hepatit B virüsü taşıyorsanız bu durum evlenmenize engel midir?

Evliyseniz, virüsü taşımanız boşanma nedeni olabilir mi?
Hepatit B virüsü taşıyorsanız sosyal haklarınızdan mahrum mu kalacaksınız? Çalışıyorsanız iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmesine yol açacak mı?
Hekimin sır saklama yükümlülüğünün sınırı var mıdır?
Eşiniz sizin Hepatit B taşıdığınızı bilmeli midir?

Okul hayatından, iş hayatına, evlilikten, boşanmaya dek yaşamın belirli dönemeçlerinde bu hastalık ile karşı karşıya kalındığında hastaların ve karşısındaki kişilerin
yani tarafların hukuksal hakları nelerdir?

Bu sorunun yanıtını Sağlık hukukçusu Dr. Avukat Mert Van şöyle açıklıyor:

Okul hayatında Hepatit B: Hepatit B hastası bir öğrencinin hastalığı sebebiyle
okula alınmamasına dayanak olacak yasal düzenleme bulunmamaktadır.

İş hayatında Hepatit B: Bir işçinin iş sözleşmesinin işverince feshi İş Kanunu’nun
25. maddesine göre hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olması ve işyerinde çalışmasına sakınca bulunduğu hallerde mümkündür. İş kanununda Hepatit B,
işçinin çalışmasını engellemiyorsa ya da ve işçinin daha hafif bir işte değerlendirme olanağı varsa, iş sözleşmesinin feshi için haklı bir neden değildir. Bunun dışında Hepatit B ile ilgili devlet memurluğuna engel olduğuna dair bir hüküm bulunmamaktadır.

Evlilik hayatında Hepatit B: 2002’de yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu evlenme engelleri düzenlerken yalnızca akıl sağlığına yer vermiştir. Bunun dışında
hiçbir hastalık evlenme engeli olarak belirlenmemiştir. Boşanma ele alındığında
Hepatit B tek başına boşanma nedeni değildir.

Mahremiyet ve Hapatit B: Her hastanın olduğu gibi Hepatit B hastalarının
özel yaşamlarına, mahremiyetine saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.
Çeşitli yasalar bu mahremiyetin sağlanması için dayanak oluşturmaktadır.
Örneğin Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmisi, Türk Ceza Kanunu,
Hasta Hakları Yönetmeliği gibi…

(Cumhuriyet Bilim ve Teknik, 17.11.12)

Kolesterol Metabolizması Üzerine Son Moleküler Biyolojik Gelişmeler


Kolesterol Metabolizması Üzerine

Son Moleküler Biyolojik Gelişmeler..

Dostlar,

Kolesterol tatlı belamız..

Üzerinde çok çalışma var..

En son verileri okumak ister misiniz??

Okumak için lütfen tıklar mısınız??

Kolesterol_Metabolizmasi_Uzerine

(Cumhuriyet Bilim ve Teknik, 17.11.12)
 

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

TÜRKİYE SAĞLIKTA SOS VERİYOR : Her 2 kişiden biri obez


TÜRKİYE SAĞLIKTA SOS VERİYOR :
Her 2 kişiden biri obez

Türkiye’de beden kitle indeksi (kg tartı / boyun m olarak karesi) 30 ve üzerinde olanların oranının % 54.4 olduğu belirlendi. Prof. Dr. Salim Yusuf öncülüğünde gerçekleştirilen ve Metabolik Sendrom Derneği Türkiye Kolu tarafından yürütülen uluslararası PURE (Prospective Urban and Rural Epidemiological Study) Projesi’nin 2012 izlem sonuçları belli oldu.

Kentsel ve kırsal yaşam tarzının, kalp-damar sağlığını ve metabolizma üzerindeki etkilerinin araştırıldığı çalışmada, yaşam biçimi ve süregen (kronik) hastalık risk etmenleri arasındaki ilişkinin haritası çıkarıldı. Buna göre, Türk toplumunda 38-73 yaş diliminde son 3 yılda obezitede ciddi artış saptandı. Araştırmada beden kitle indeksi
30 ve üzerinde olanların oranı % 54.4 çıktı. Bu orana göre her iki kişiden biri obez.

Öte yandan, inme geçiren her 10 kişiden 9’unda halk arasında yüksek tansiyon olarak bilinen hipertansiyon sorunu olduğu belirlendi. (AA)

Sevgi ve saygı ile.
18.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Türk Tabipleri Birliği’ne İzmir Tabip Odası ve bizim çağrımız..

Dostlar,

Tümüyle paylaşarak, İzmir Tabip Odası’nın açlık grevleri ve TTB’nin (TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ) tutumu hakkıındaki açık mektubunu sizlerle paylaşmak istiyoruz.Bu konuda sitemizde “BDP ve Terör Örgütüne 10 Öneri” götürmüştük :

BDP ve Terör Örgütü PKK’ya 10 Maddelik Çağrımız..
(http://ahmetsaltik.net/licede-catisma-1-sehit/ .. tıklayarak okuyabilirsiniz..) 

Kaldı ki, bu istemler salamlama tekniği ile teker teker ve sürekli ileri taşınarak sürdürülmektedir.

Son istem bellidir; ülkemizden ayrılarak BOP kapsamında, gerçekte ise en az 100 yıllık bir proje olarak Sevr’den hatta daha öncesinden beri planlanan bölgesel kukla Kürt devleti (güncel boyutuyla İsrail’in büyütülmesi), bölge ülkelerinin (Türkiye, İran, Irak ve Suriye bölünerek güçsüzleştirilmesi ve itibarsızlaştırılması) ve başta petrol, bu bölge kaynaklarına el konulmasıdır.
Bu yolda her şey ama her şey, AÇLIK GREVLERİ DAHİL ağır duygu sömürüsü mübahtır.Devlet aklını ve toplumsal sağduyuyu bu yolla teslim almaya dönük tüm girişimler meşru ve ahlaki midir?
TTB yöneticileri olup bitenlerin ardalanını değerlendirememekte midir?
Burada olabildiğine siyasallaşan TTB; 19 Mayıslarda, 29 Ekimlerde ve
10 Kasımlarda nerededir?
Seyşel adalarında tatile mi çıkmışlardır?
Bu nasıl bir “YANSIZLIK” tır ???
Bu denli açık çifte standardı, doğrusu TTB Merkez Konseyi’nde yer alan,
dostluklarımızın olduğu (Konsey Başkanı sınıf arkadaşımızdır..), her biri ayrı ayrı
birer değer olan meslektaşlarımıza gerçekten yakıştıramıyoruz. Orada nasıl bir politik-manyetik alan var ki, bu yakından bildiğimiz, yurtseverliklerinden kuşku duymadığımız dostlarımız böylesine “farklı bir kollektif tutum” benimseyebilmektedirler, anlamakta çok ama çook zorlanıyoruz.
Daha çok uzatmadan -ve de olasılıkla sertleşmeden- İzmir Tabip Odası Başkanı kardeşim sevgili Suat gibi (Kaptaner) bağlayalım :
  • Hekimleri Tabip Odalarından da uzaklaştıran olumsuz tutumlarınızı
    tekrar değerlendirmenizi, hekimlerin büyük çoğunluğunun duyarlılıklarına
    ve görüşlerine de hürmet etmenizi diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
16.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

İZMİR TABİP ODASI

15.11.2012 Internet Haber Bülteni

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ’NE AÇIK MEKTUP

 Sayı    : 12-3597-01                                                                  İzmir, 15.11.2012
TTB Merkez Konseyi’nin Sayın Üyeleri,

Sizlerin BDP ve PKK’nın kullandığı deyişle  “tutsak” diye tanımladığınız,
ayrılıkçı örgüt üyeliği iddiasıyla mahkum olan veya tutuklanan kişilerce yürütülen ve
son olarak BDP milletvekillerinin de katıldığı açlık grevleri konusunda aldığınız tutumun, hekimleri odalarımızdan uzaklaştırdığı ve örgütümüze büyük zarar verdiği kanısındayız.

Hekimlik meslek ilkeleri ve insanlık evrensel değerleri zemininde açlık grevinde bulunan kişilerin sağlık sorunlarına eğilmek, sağlık ve yaşam hakkı zemininde üzerimize düşenleri yapmak görevimizdir. Hekimler olarak, açlık grevinde bulunan kişilerin dil, din, ırk veya sınıfına göre değerlendirme yapmamız da etik ilkelere aykırıdır.

Ancak, hekimlik meslek ilkeleri ve insanlık evrensel değerleri zemininde
açlık grevinde bulunan kişilerin sağlık sorunlarına eğilmek ile
açlık grevinde bulunan kişilerin taleplerine sahip çıkmak farklı konulardır. 

Talepler açıktır :

1. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritin kaldırılması
2. Anadilde savunma hakkı ve
3. Anadilde eğitim hakkının tanınması.
Açıkça saptanmalıdır ki; bu talepler PKK’nın uzun süredir öne çıkardığı
siyasal talepleridir. Bunlar için yapılan açlık grevleri, ülkemizi ve ulusumuzu bölme siyasi faaliyetinin önemli bir ayağıdır ve bir üst düzeye çıkarılmasıdır.

Sizler ise taleplerin içeriğini, amaçlarını ve sonuçlarını adeta hiç değerlendirmeden, AKP hükümetine çağrıda bulunarak, açlık grevine gidenlerle “geç olmadan diyaloga geçme” çağrısında bulunuyorsunuz. Hatta İstanbul’da eylem yapıp bu taleplere
sahip çıkıyorsunuz.

Bu taleplere hekimler adına mı sahip çıkıyorsunuz?

Ayrıca iddia ettiğiniz gibi ortada bir diyalog eksikliği de yoktur. Tam tersine söylenilen bütün keskin sözlere ve atışmalara karşın,  ABD ve İngiltere gözetiminde başlatılan Oslo görüşmelerinden beri ciddi bir diyalog varlığı bizzat iktidar yöneticileri ile muhatapları tarafından basında dillendirilmektedir.

AKP hükümet sözcüsü de talepler konusunda duyarlı olduklarını ve samimiyetle çözmek istediklerini açıklamıştır.

AKP, “biz verdik”, PKK “biz verdirdik” çabası içindedir,
bir ön alma yarışı görülmektedir.

Dikkat edilmelidir ki, yaratılan toz duman ortamında AKP hükümeti,
ülkemizi bölünmeye götürecek ve “eyaletler yasası” diye anılan bütünşehir / büyükşehir yasasını TBMM gündemine getirmiş ve yasalaştırmıştır.

Hekimlik meslek ilkeleri ve insanlık evrensel değerleri zemininde yapılması gerekenler farklı bir konudur. Yapılmalıdır ve elden geldiğince yapılmaktadır.
Bu bizim yeminimizin gereğidir.

Ancak meslek örgütü yöneticilerinin görevi,  görünenin ötesini de görmek,
göstermek ve buna göre bir tutum almaktır.

“Yansız” gibi görünmek ve açık tutum almamak da, aslında bir tutum almaktır.
Bu olumsuz bir tutumdur ve sonuç olarak yanlışa hizmet etmektedir.

Ne yazık ki 19 Mayıs, 29 Ekim ve son olarak 10 Kasım’da aldığınız sözüm ona “yansız” tutum da böyledir.

Ulusal konularda duyarsız kalıp, web sayfalarınızda bir satır olsun yer vermezken; günlerdir en üst düzeyde sürdürdüğünüz açlık grevleri konusundaki “duyarlılığınız”
ve “eylemleriniz”in hekim topluluğu tarafından nasıl algılandığını değerlendirmenizi öneriyoruz.

Size bu mektupla açık bir çağrıda bulunuyoruz :

Meslek örgütümüz yöneticileri olarak bu tutumunuzu devam ettirdikçe, meslek örgütü güçsüzleşmeye ve geniş hekim topluluğundan uzaklaşmaya devam edecektir.

Sizlerin bu yaklaşımı yalnızca TTB Merkez Konseyi’ne değil, tüm Odalara
mal edilmektedir. Hekimleri Tabip Odalarından da uzaklaştırmaktadır.
  • Hekimleri Tabip Odalarından da uzaklaştıran olumsuz tutumlarınızı
    tekrar değerlendirmenizi, hekimlerin büyük çoğunluğunun duyarlılıklarına
    ve görüşlerine de hürmet etmenizi diliyoruz.

İZMİR TABİP ODASI 
YÖNETİM KURULU

TIP BİLİMİNDE ÖNEMLİ BİR İLK


Dostlar
,

Dünyanın en saygın bilimdergilerinden olan NATURE‘da yaymlanan bir makaleden özeti geçen hafta sonu Cumhuriyet Bilim Teknik’te okuduk. Aşağıda paylaşıyoruz.

Geleceğin tıbbı daha şimdiden moleküler temelli olmaya başladı. İnsan kalıtım materyaline hücre içi düzeyde müdahale, bir tür genetik sağaltım (gen terapisi,
genetik tedavi) ya da genetik cerrahi sayılabilir.

Elde artık cerrahın neşteri yok.. İşlemler mikroskop atında mikro düzeyde yapılmkta.
Tıbbiyenin daha 1. sınıfında Hacettepe Tıpta, rahmetli Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK hocamız bu olası gelişmelere işaret etmişti. Özde söylediği, GELECEĞİN TIBBININ  KORUYUCU HEKİMLİK TEMELLİ OLACAĞI idi.

Bu öngörü gerçekleşiyor.. Nusret Hocanın pek çok kestirimi gibi.

Yaşamda en gerçek yol göstericinin yine akıl ve bilim olduğunu apaçık görüyor ve yaşıyoruz; büyük Atatürk’ün 80 yıl önce vurguladığı üzere..

Türkiye rotasını bilimsel akılcılığa çevirmeli..
Dinsel takıntıları aşmak zorundayız..

Sevgi ve saygı ile.
16.11.12, Ankara

Dr.Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================

TIP BİLİMİNDE ÖNEMLİ BİR İLK..

Bilim insanları ilk kez insana ait bir yumurta hücresindeki mitokondriyal kalıtımının tümünü değiştirdi. Bunun yerine çekirdeği alınan hücre kılıfına bir başka insanın hücre çekirdeği yerleştirildi. Bu yöntemle mitokondrilerde bulunan hastalık riski taşıyan genler yerine sağlıklıları konabiliyor. Bu şekilde kalıtsal hastalıkların anneden bebeğe geçmesi önlenebilecek diyor Amerikalılar (Nature).

Araştırmacılar genetik değişimden geçirilen bazı yumurta hücrelerini dölleyerek
erken embriyo evresine kadar gelişmelerini sağladı. Bu embriyolar anne babalarının kromozomlarını taşımalarına rağmen yabancı yumurta hücresi zarının mitokondriyal genlerine sahip oldu. Bu gen terapisinin insanda da mümkün olduğunu ilk kez gösterdik diyor bilim insanları.

İnsan embriyolarını erken çok hücreli evreden daha fazla geliştirmeye iznimiz yoktu ama sonuç, bu yöntemin mitokondriyal hastalıklarının çocuğa geçmesine önleyecek bir yöntem olabilir diyor Shoukhrat Mitalipov (Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi).
2009 yılında hücre çekirdeği transferi uygulanan Rhesus maymunları sağlıklı olarak dünyaya gelmiş ve o zamandan bu yana da normal bir gelişim göstermişler. Kalıtımımızın büyük bir kısmı hücre çekirdeğinde yer alır ve anne babadan çocuğa geçer. Sperma, hücre çekirdeğini sadece dölleme sırasında aktardığı için,
her insandaki mitokondri annenin yumurta hücresinin hücre plazmasına aittir.

Çekirdek DNA’sındakine benzer bir şekilde mitokondriyal DNA’da da bozukluklar ve hastalıklı değişimler ortaya çıkabilmektedir. Bu tür mitokondriyal mutasyonlar nedeniyle çocukta sağırlık, diyabet tip 1, kalp hastalıkları ve nörolojik bozukluklar gibi ağır hastalıklar ortaya çıkabiliyor. Kestirimlere göre beş bin ile on bin çocuktan biri mitokondriyal kalıtım hastalığıyla dünyaya gelmekte. Bu sayı yalnızca ABD’de yılda dört bini buluyor. Bu hastalıkların tedavisi ise halen bulunmuyor, bu yüzden hastalık yapıcı mutasyonların çocuğa geçmesini önleyecek bir terapi üzerinde çalışılıyor.

14 Kasım “Dünya KOAH Günü”..

Dostlar,

KOAH, “Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığının kısa adı. Maalesef giderek yaygınlığı artmakta. En başta gelen 2 nedeni tütün ürünleri tüketmek (sigara içmek!)
ve çevresel toz-duman vb. sunukluğu.

Sağlık Bakanlığı‘ndan yapılan yazılı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü‘nün katılımıyla oluşturulan “Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’na Karşı Küresel Girişim Grubu tarafından tüm ülkelerle birlikte Türkiye’de de 14 Kasım’da “Dünya KOAH Günü” nün düzenleneceği bildirildi.

KOAH’ın ilerleyici bir akciğer hastalığı olduğu belirtilen açıklamada, tütün ve tütün ürünleri, bazı mesleklerde karşılaşılan toz, duman, evlerde kullanılan odun, tezek, kök benzeri yakıtlardan çıkan dumanın solunması akciğerlerde bir çeşit iltihap oluşturarak, akciğerlerin olduğundan daha erken yaşlanmasına neden olduğu vurgulandı.

Hastalığın müzmin (süregen, kronik) bronşit ve amfizem olarak da bilindiği vurgulanan açıklamada, şu anlatımlar yer aldı:

  • “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, KOAH tüm dünyada yaklaşık
    50 milyon insanı etkilemektedir. Her yıl 3 milyon kişi bu hastalık nedeniyle ölmektedir. Yine Dünya Sağlık Örgütü 2030’da KOAH’ın tüm dünyada
    en önemli ölüm nedenleri arasında 3. sırada olacağını öngörmektedir. Ülkemizdeki en önemli ölüm nedenleri arasında 3. sırada olan KOAH’ın görülme sıklığı 40 yaş üstü yetişkinlerde %20’dir. 40 yaş üstü, sigara içmiş ya da içmekte olan ve işi gereği tozlu ortamlarda bulunan kişilerde uzun süren öksürük, balgam ve nefes darlığı yakınmalarından en az birinin bulunması halinde kişinin göğüs hastalıkları hekimi tarafından görülüp ‘nefes ölçüm testini’ yaptırması gerekmektedir. KOAH’ın erken tanısı, hastalığa bağlı sakatlık ve ölüm oranlarını azaltacaktır.”

Bu yılki Dünya KOAH Günü‘nün ”Çok Geç Değil” sloganıyla düzenleneceği kaydedilen açıklamada, bu mesajın, hastalığın her evresinde solunumsal sağlığın iyileştirilebileceğini vurgulamak amacıyla seçildiği belirtildi. (13 Kasım 2012)

Obama 2. kez Sağlık Reformu ile kazandı!


Dostlar
,

6.11.12 günü yapılan ABD Başkanklık seçimlerinde, BH Obama 2. kez 4 yıl için
Başkan seçildi. Başarısının nedenlerinden biri “sağlık reformu“.

Bu ülke, dünyada rakipsiz olarak, açık ara ile sağlık için en çok para harcayan ülke.
Kişi başına yılda 7500 doları aşıyor.

Toplam sağlık gideri 2,2 trilyon doları aşıyor
ve ulusal gelir içinde sağlık sektörünün payı % 16-17’leri buluyor.
Bu boyutlarıyla “1 Numaralı sektör” olarak biliniyor.
Savunma giderlerinin bile 3 katı dolayında!
Buna karşın inanılmaz çelişkiler barındırıyor.
Örn. sağlık düzeyi göstegleri bakımından ABD dünyada 37. sıralarda.

Öte yandan, 310 milyonluk nüfusun yaklaşık 50 milyonu sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında idi. Söz konusu muazzam harcamalar 250-260 milyon nüfusla sınırlı idi.

Sorun artık sürdürülemez boyutlara tırmandı. Sağlık hzmetlerine erişemeyenler
ezici çoğunlukla zenciler, hispanikler ve kızılderililer (Indian) idi. Bu ülkede bir süre çalışmış bir hekim olarak sitemi tanıyor ve izliyoruz.

Obama, ilk adımda 30 milyon “garibanı”, deyim yerinde ise “en alttakileri” sınırlı bir güvence ile sağlık hizmetine kavuşturdu. Yasa Kongre’den 3 oy farkla büyük güçlükle geçti. 10 yıl için toplam 900 milyar Dolar, yılda yaklaşık 90 milyar Dolar ve 1 kişi için yılda 3 bin Dolar sınırlı bir ödenek sağlandı. Kişi başına ortalama harcamanın 1/3’ü..
ABD için Vahşi kapitalizmden sosyal devlete küçük sayılamayacak
anlamlı bir adım
dı.

Ünlü The Economist kapak yaptı ve elinde kocaman bir şırınga ile Obama’yı resmetti. İletisi ise “That’s going to hurt you” idi..  Vergi yükümlülerini yasa karşıtlığı için kışkırtıyordu. ABD’de Sağlık Reformuna (US Health Care Reform) karşı idi..

ABD, kokuşmuş sağlık düzenini sosyal politikalarla onarmaya çalışıyor. Biz ise tersini yapıyoruz.. Son olarak 2.11.12’de yürürlük alan Kamu Hastane Birlikleri uygulaması ile tüm Devlet hastanelerini işletmeleştirerek yönetimini sözleşmeli yönetim kurullarına devretmek gibi..

Cumhuriyet‘ten deneyimli gazeteci Leyla Tavşanoğlu (eşi bir hekimdir), önemli bir söyleşi yaptı bu konuda. Türkiye’de SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM adlı bu masalın başlangıcı Haziran 2003’e dek gidiyor, 10 yılı bulduk. Başlangıç yıllarında bu sürecin ülkemizi nerelere sürükleyeceğine ilişkin olarak Sn. Tavşanoğlu bizimle de 2 söyleşi yapmıştı.
Pazar günü (11.11.12) Gazete’de tam sayfa yayımlanan söyleşinin konuğu, bu ülkeyi
iyi tanıyan bir öğretim üyesi, Prof. Ersin Kalaycıoğlu.

Bu söyleşinin okunmasında yarar görüyoruz..Uzunluğunu ve sayfa düzeninin korunmasını gözeterek pdf olarak sunuyoruz.

Okumak için lütfen tıklar mısınız?

Obama_Saglik_Reformu_ile_kazandi

Sevgi ve saygı ile.
13.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti: Halkı daha fazla hasta edeceğiz!

Dostlar,

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) web sayfasında yayımladığı dehşet verici bir raporu paylaşmak istiyoruz..

Demek koluyor ki, artık öyle bir aşamaya geldik ki; kamunun mallarını sermaye ancak
belli güvencelerle lütfen satın alacak denli şımarmış.. Benzetmekte hata olmasın; insanlar bağlı, köpekler serbest..

Rapor aşağıda.. Okumalı ve okutmalısınız..
AKP kadroları ülkeyi nasıl bir bataklığa sürüklediler..

Demek ki, 900 dolayında Sağlık Bakanlığı hastanesini
87 Kamu Hastane Birliği’ne satmak üzere olan Sağlık Bakanlığı
,
bu Sağlık İşletmelerine “hasta garantisi de” vermekte..

“Yataklarınızın % 70’ini dolduracak ölçüde hastayı size garanti ediyoruz… “ demeye getiriyor Sağlık Bakanlığı.

Ülkede 200 bine yakın hastane yatağı var. Bunların yaklaşık 120 bini Sağlık Bakanlığı’nın. Bunların da % 70’i 84 bin hasta yatağı ediyor. Demek ki iktidar, ne yapıp edip, izlediği politikalarla her yıl 84 bin yurttaşı hastanelik, pardon “sağlı işletmelik” edecek.

Bir başka deyimle Kamu Hastane Birliklerinin Sağlık İşletmelerine her yıl
84 bin “müşteri” Sağlık Bakanlığından garanti!

Bir şeyi daha artık çok iyi anlamak gerekiyor :

Devr-i AKP’de Sağlık Bakanlıklarının görevi insanları iyileştirmek, sağlık kazandırmak değil, tam da tersine hasta ederek özel sağlık sektörüne müşteri kazandırmak!

KüreselleşTİRme dedikleri, bu olmalı..
Ya da postmodernite, yahut postmodern sağlık hizmetleri??!!

Anlaşıldı değil mi?
AKP’ye oy veren necip milletimize, vermeyenlere, “kuru” lara ve de “yaş” lara,
ne kuru ne yaşlara ve de hem yaş hem kuru tüm cumhura bir kez daha hayırlıı olsun!

Sevgi ve saygı ile.
12.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
================================================

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti:
Halkı daha fazla hasta edeceğiz!    

Kamu özel ortaklığı ihale sözleşmelerinde hastanelerde en az %70 doluluk oranı taahhüt edildiği tesbit edildi. Böylece KÖO işine giren büyük patronlara hastane işinde daha çok kar garantisi veriliyor. Bir başka deyişle hastahaneler bundan böyle karhane!

“5 yıldızlı otel konforunda hastaneler” yapacaklarını duyuran ve ihale yapmaya devam eden Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere % 70 doluluk vaat ediyor. Hastanelerin %70 gibi yüksek oranda dolu olmasının nasıl sağlanacağı ise belirsiz. Ancak bu oran tutturulamaz ise Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere aradaki farkı ödemeyi taahhüt ediyor. Dolayısıyla bu doluluk oranını tutturmak için vatandaşın daha çok hastalanması ve hastanelere başvurması gerekiyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulandığı dönem boyunca yatak doluluk oranları giderek artsa da şirketlere vaat edilen % 70’lik doluluk oluşmamış durumda.
Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2011 verilerine göre yatak doluluk oranları şöyle:

Yıllara ve Sektörlere Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü.)

Peki bu grafiklerdeki verilerden ne anlamalıyız? Yataklı tedavi hizmetlerini değerlendirmek için kullanılan pek çok kavram vardır. Bunlar 100 kişiye düşen yatak sayısı, hasta yatırılma oranı, polikliniğe başvuran hastaların ne kadarının hastaneye yatırıldığı, bir yatağın yılda kaç gün boş kaldığı, yatakların ne kadarının dolu olduğu gibi verilerdir. Bu veriler daha nitelikli bir yataklı tedavi hizmeti vermek için bir planlama aracı olarak kullanılmalıdır.

Hasta yataklarına kârlılık gözlüğüyle bakmak, turistik tesis yatakları ile karıştırmak ancak AKP iktidarına mahsustur.

Turistik tesislerde doluluk için çaba harcanabilir. Ama sağlıkta bu çaba daha çok insanın hastaneye yatacak denli hastalanması için çaba harcamak demektir. Hastaneler
halkın sağlık gereksinimine göre değil de kârlılık üzerinden yıkılıp yapılırsa
“garantili” bir biçimde doldurulmaları da gerekir. Ne günlere kaldık!

Yıllara Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, Tüm Sektörler, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü) 

Şirket Temsilcileri Hastaneleri Yönetecek

Hazine arazileri üzerine inşaat yapacak bu şirketlere hem 25 yıl “kira” ödenecek hem de hastane içindeki görüntüleme ve laboratuvar dahil pek çok hizmet devredilecek. Yani Sağlık Bakanlığı hem kiracı olacak hem de hizmet satın alacak. Son yapılan yasal değişiklikle bu şirketlere tam KDV muafiyeti de getirilmişti.
O halde bu ihalelerde kamunun yararına olan ne? Ayrıca 25 yıl kiracı olarak kullanılacak bu hastanelerin Kamu Hastaneleri Birliği süreci ile birlikte “kamu sağlık tesisi” olacağı söyleniyor. Oysa 2 Milyon TL’ye yapılan hukuk danışmanlığı ihalesini alan şirketlerce hazırlanan sözleşme taslağına göre hastane “şirket temsilcisi” tarafından yönetilecek. Sağlık Bakanlığı döner sermaye bütçesinden ödenecek “kiralar”
11 ihalede yılda 2 Milyar TL’nin üzerine çıktı. Önümüzdeki 25 yıl için şimdiden 50 Milyar TL (eski para ile katrilyon) borçlandırıldık. Açıklanan ve planlanan 45 ihale ile bu tutarın tüm döner sermaye bütçesiyle bile karşılanamayacağı hatta Sağlık Bakanlığı bütçesinin de büyük bölümünün sadece bina kullanmak için harcanacağı açık.

Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı davalarda Ankara-Etlik, Ankara-Bilkent ve Elazığ ihalelerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Mahkeme ayrıca dayanak
3359 Sayılı Yasanın da Anayasa Mahkemesine gönderdi. Anayasa Mahkemesi
ilk incelemesini yaparak davanın esastan görüşülmesine karar verdi.

Türk Tabipleri Birliği Kamu Özel Ortaklığı sürecini ve yaratacağı kamusal zararı yakından izlemeyi sürdürüyor.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hukuk-3420.html, 9.11.12