Kategori arşivi: Hekim Saltık

İNANÇ ve AKIL

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
ADD Bilim Kurulu Başkan V.
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      X : @profsaltik

İnançlar” konusu oldukça zor (netameli) ve kapsamlı bir konu Felsefede.
Öncelikle insanların duyuşsal alanında kaldığı için, inançlar oldukça öznel (subjektif),
neredeyse kişiye özgü.

İkinci güçlük, bize göre öznel “inanç alanı” nın tartışmaya açık olmayışı ama “kabul, saygı” istemi.
İnsanlar inançları bağlamında çok katı, direngen hatta tepkisel olabiliyorlar.

Oysa bilimsel yöntemle erişilecek değer bilgisi ile kararlar üretmek ve öznel değer yargılarını
geriye çekmek çatışma çözümünde, yarışan değerler sorunsalında vargılarımızı temellendirmek için en sağlıklı yol.

İnsanlara Felsefe, Mantık öğretilmeli. Doğru düşünme ve sorgulama yöntemleri öğretilmeli.
İnsan beyni bir donanıma benzetilebilir. Gereksindiği yazılım ise “bilimsel akılcılık” tır.

Dolayısıyla “inançlar”ı ya da “inanç alanını” belli nitemlerle (sıfatlarla) nitelemeden,
dokunulmaz kılıp tabulaştırmadan önce, yukarıda yazageldiğimiz adımlarla ilerlenmesinde
yarar var.

İnsanları şu ya da bu biçimde oluşturdukları inanç temelli konfor alanından dışarıya davet etmek gerek. “İnançları” dahil sorgulamayı yaşam biçimine dönüştürmek..

Neden? Niçin? Nasıl? Başka seçenek olabilir mi?…

gibi soruların çengellerini beyin kabuğu (korteks) oluklarına çengellemek gerek.

Uygarlığın anahtarı bu sorgulama eylemi.

Eleştirel akıl” yaratıcılığın da dinamosu.
***
Peşin (a priori) “inançlarınıza saygılıyım” söylemi de sözün sahibi için bir başka konfor alanı.

İnançlarınıza saygılıyım, ama..” yaklaşımının her 2 özne için de en doğrusu olduğunu düşünürüm.

Koşullandırma (Empozisyon) yapmadan, insan aklını düşünmeye, sorgulamaya çağırmak da
aydın sorumluluğu kapsamında kanısındayım.

Aklı dürten” sorularla..
İnanç kulübesini yıkmadan ama bir “saray inşa edip” (!) oraya çağırarak..
***
Din afyondur”, söylemine (mottosuna) gelince..

Sözün özü Karl Marx‘a aittir :

  • “Kapitalizm, dini bir afyon gibi kullanıyor.”

Karşıtları ise bu çok güçlü saptamayı püskürtmek için akıl almaz biçimde çarpıtarak,

  • “Marx, dinimize afyon dedi..”

savunusuna geçtiler. Oysa Karl Marx çok yalın bir gerçekliği vurguladı.

İnsanları acımasız kapitalizmin yabanıl (vahşi) ve çok yönlü sömürüsünden kurtaracak adımlar
bu kabulden geçiyor.

Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşımı (mücadeleyi) meslek edinmiş insanlarız… değerlendirmesi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün..
***
Biz yaşamımızda “inanma” fiilini hemen hemen hiç kullanmıyoruz.
Şu, şu, şu… verilerle çıkarımım böyle.
Şu, şu, şu… gerekçelerle şöyle düşünüyorum… kiplerini / kalıplarını kullanmayı yeğliyoruz.

Bilim gerekirci (deterministik)..

İnsanları inanç kulübelerine hapseden, olgular hakkında yeter bilimsel bilgiye sahip olmamak
değil mi!

Büyük ATATÜRK‘ün uyardığı üzere, yaşamda en gerçek yol gösterici “akıl ve bilim” ya da
bireşimi (sentezi)bilimsel akılcılık“..

İnsanlığın kurtuluşunun biricik aydınlık yolu bu : “Bilimsel akılcılık

Sevgi ve saygı ile.
01 Aralık 2023, Ankara

INANC-ve-AKIL-Prof.-Dr.-Ahmet-Saltik-ADD-Bilim-Kurulu-Baskan-V.pdf  (ADD web sitesi)

TTB’den 2024 Sağlık Bütçesi Değerlendirmesi

TTB’den 2024 Sağlık Bütçesi Değerlendirmesi :
Sağlığın Geliştirilmesi ve Korunmasını Daha da Unutmuş Bir Bakanlığın Bütçesi

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası, Sağlık Bakanlığı 2024 Yılı Bütçe Teklifi üzerine değerlendirmesini 18 Kasım 2023 günü İstanbul Tabip Odası Kadıköy Bürosuda düzenlenen basın toplantısı ile paylaştı.

Toplantının açış konuşmasını yapan İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç, mali kaynağın sağlık alanının temel unsurlarından biri olduğuna dikkat çekti ve Sağlık Bakanlığı bütçesinin sağlığa dair ne yapılacağından ziyade ne yapılmayacağının göstergesi olduğunu söyledi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, yurtdışına giden hekimleri paragöz olmakla itham eden ve hekimlerin meslek onuruna saldırmaktan çekinmeyen Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya tepki gösterdi. Sağlık Bakanlığı’nın pandemi döneminde verileri gizlediğini, iyi hal belgesi taleplerine ilişkin verileri çarpıttığını, deprem bölgesinde halen devam eden sorunları görmezden geldiğini hatırlatan Korur Fincancı sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bütçe sadece rakamlar değildir; insan yaşamının onurlu bir şekilde sürdürülmesi, sağlığa erişilmesi demektir. Fakat yine tedavi edici hekimliğe yönelik bir bütçe ile karşı karşıyayız. ‘Şifa’, ‘tedavi’ diyor bakan bütçe teklifinde; yani aslında ‘Korumayacağız’ diyor. Aynı zamanda denetimsiz bir bütçe ile karşı karşıyayız. Bütçe emek-meslek örgütlerinin denetiminden uzak tutuluyor, denetim yapmak isteyen emek-meslek örgütleri suçlulaştırılıyor.”

Korur Fincancı son olarak Dr. Onur Hamzaoğlu başta olmak üzere, bütçe değerlendirmesinde emeği geçenlere teşekkür etti. Basın toplantısı, soru-yanıt ve katkıların ardından sona erdi.

TTB Merkez Konseyi II. Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten tarafından okunan açıklama şöyle:

Bütçe 2024’te Sağlık          :
Sağlığın Geliştirilmesi ve Korunmasını Daha da Unutmuş Bir Bakanlığın Bütçesi

2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Yasa Tasarısı Cumhurbaşkanlığı tarafından, 17 Ekim 2023 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

Sunulan Kesin Hesap Yasa Tasarısı’ndaki bilgilere göre; 2022 yılında merkezi yönetim bütçesi yılsonu ödeneğinin gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı %20,1 düzeyindedir. Bu durum, kamu harcamalarının büyük bölümünün genel bütçe kapsamına dahil edilmeden gerçekleştirildiğini göstermektedir. Aynı zamanda, kamu harcamalarının yalnızca küçük bir bölümünün yasama organı olarak TBMM denetimine sunulduğunu, büyük bölümünün ise yasama organının denetiminin dışında tutulduğunun da göstergesidir. AKP hükümetlerinden önce hazırlanmış son merkezi yönetim bütçesi olan 2002 yılının Merkezi Yönetim Kesin Hesap Yasası’ndaki bilgilere göre; yılsonu ödeneğinin GSYH içindeki payı %33,3 iken, bu payın AKP’li yıllarda düzenli olarak azaltıldığına ve TBMM’nin kamu harcamalarındaki denetiminin düzenli bir biçimde sınırlandırıldığına tanık olmaktayız. Yaklaşık 20 yıllık süre içindeki azalma 13,2 puandır. Başka bir ifadeyle, AKP hükümetleri döneminde TBMM tarafından önceden denetlenebilen kamu harcamalarının payı %37 oranında azaltılmıştır. Özetle, sistemli bir biçimde yasama organının denetimini azaltmaya çalışan bir tutum ve bu tutumun sahibi bir hükümet ile karşı karşıyayız. Merkezi yönetim bütçesi toplamı, GSYH’nin %50’sinden daha az olmamalıdır.

Cumhurbaşkanlığı tarafından, merkezi yönetim bütçesi toplamı 2024 yılı için 11 trilyon 89 milyar 37 milyon 425 bin TL olarak teklif edilmektedir. Teklif edilen toplam miktarın yalnızca %6,6’sı (732 milyar 562 milyon 378 bin TL) Sağlık Bakanlığı için ayrılmaktadır. Oysa, 91 milyar 824 milyon 805 bin TL’si Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılmıştır. Tarihsel olarak halklar ve inançlar mozaiği olan Türkiye’de pek çok inanç grubu mensubu yaşarken ve Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri sıralanırken “… laik ve sosyal bir hukuk devletidir amir hükmüne karşın, bu gruplardan yalnızca bir tanesine yönelik hizmet sunulmasının ve desteklenmesinin yanında, söz konusu kurumun bütçesinin büyüklüğü de dikkat çekmektedir. Bütçeden Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılan pay, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden 2,4 kat, Göç İdaresi Başkanlığı bütçesinden 4,2 kat, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinin yarısından, Sağlık Bakanlığı bütçesinin ise sekizde birinden daha fazladır. Bütçe kaynakları öncelikle devletin laik ve sosyal nitelikleri için ayrılmalı ve kullanılmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı tarafından teklif edilen 2024 yılı net bütçe geliri ile bütçenin (AS: bütçe giderlerinin) yalnızca %75’i karşılanabilecektir. Bütçe henüz teklif aşamasında 2 trilyon 736 milyar 7 milyon 876 bin TL eksikle TBMM’nin onayına sunulmuştur. Planlanan bütçe harcamalarından gelir olarak karşılığı gösterilmemiş olan çeyreklik bölümünün de nasıl sağlanacağı yine TBMM denetiminin dışında tutulmak istenmektedir. Teklifte, eksik bölüm dışındaki toplam bütçe gelirinin yaklaşık %90’ının vergi gelirleri ile sağlanacağı belirtilmektedir. Vergi gelirlerinin de yalnızca %31’inin gelir ve kazanç ile mülkiyet üzerinden alınacak vergilerle, %69’unun ise katma değer, özel tüketim, damga vergileriyle harçlar gibi dolaylı vergilerle sağlanması planlanmaktadır. Oysa, bütçe gelirleri öncelikle kârdan, ranttan ve faizden alınacak vergilerle sağlanmalıdır. Gıda, ilaç, kitap, sağlık, eğitim ve hanehalkları tarafından kullanılan su, elektrik, doğalgaz başta olmak üzere, benzer mal ve hizmet alımlarında dolaylı vergiler kaldırılmalıdır.

  • Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır.
  • Vergi gelirlerinin en az %70’i doğrudan vergilerle sağlanmalıdır.

Teklif edilen 2024 yılı bütçesinin vergi gelirleri arasında yer alan gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerin iki bileşeninden birisi olan kurumlar vergisinin payı yalnızca %52’dir. Genel olarak şirketlerin net kârı üzerinden alınması talep edilen vergiler olarak tanımlanabilecek kurumlar vergisinin şirketlerin net kârı üzerinden alınan oranı 1999 yılı için %46 iken, AKP hükümetleri döneminde %20’lere kadar düşürülmüştür. Derinleşen ekonomik krize karşın, 2024 yılı için ise %25 olarak belirlenmiştir. Yanı sıra, finans kuruluşları ve bankalar için ise %30 olarak uygulanacaktır. Bu uygulama toplumsal eşitsizliklerin önemli ara nedenlerinden bir tanesidir. Kurumlar vergisi oranı %60’ın altında olmamalıdır. Vergi gelirleri, esas olarak maaşlı, ücretli ve düşük gelirlilerden değil kurumlar vergisi üzerinden alınan vergilerden sağlanmalıdır. Kurumlar vergisinin gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler içindeki payı en az %70 olacak şekilde düzenlenmelidir.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 9 Kasım 2023 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı 2024 yılı bütçe sunumunu kuşe kağıda ofset baskı ve bol resimli bir kitap olarak da paylaştı. Çok az sayısal veriye, kaynağı net olmayan bolca yoruma dayalı sunum kitapçığının Birlikte başardık imzalı ilk sayfasında Dr. Koca yönetimindeki Bakanlığın sağlık sisteminin içeriği ve hedefine yönelik saptamalarına da yer verilmiştir. Bunlardan birisinde “… sağlık sistemimiz şifa demektir” ifadesiyle bakan, sağlık hizmetinden anladığının ve planladıklarının “hastalıktan kurtulma, iyileşme” ile sınırlı olduğunu, Arapça bir isim (AS: sözcük) olan “şifa” ile ortaya koymaktadır. Söz konusu hedefin verisini Bakanlık bütçesinin programlar itibariyle dağılımını ayrıntılı olarak incelediğimizde bizler de bulabilmekteyiz. Bakanlığın bütçe teklifi incelendiğinde, 2024 yılı bütçesinin %71’inin “tedavi edici sağlık” hizmetleri için ayrıldığı görülmektedir. Her dönem olduğu gibi, bu dönemde de öncelik ve temel işlev maalesef yine “tedavi”, Bakan’ın ifadesiyle “şifa” olacaktır. Oysa, bilimsel bilgiler ışığında yapılacak planlamada önceliğin “koruyucu sağlık” hizmetlerine verilmesi ve hem toplumun sağlığının geliştirilmesi hem de korunmasının öncelikli olması gerekmektedir. Beraberinde kişiye ve çevreye yönelik sağlık hizmetleri birbirinden kopartılmadan hem çalışma (fabrika, işyeri, okul, hastane, üniversite vb.) hem de yaşam (mahalle, köy vb.) alanlarında Sağlık Bakanlığı tarafından kamusal olarak sunulmalıdır.

Kitapta çok az başlıkta yer alan sayısal veriler ise birer tablo olarak değil, genellikle sayıların olmadığı grafiklerle sunulmuştur. Bununla birlikte, grafiklerin neredeyse tamamında zamana yönelik gösterimde tercih edilen standart olmayan ölçek kullanımı, incelenen konunun zaman içindeki değişimini doğru algılamayı engelleyecek biçimde düzenlenmiştir. Böylesi bir tutum objektif değerlendirmeyi engelleyen ve değerlendirmeyi sunum yapanın istediği biçimde yönlendirmeyi hedefleyen bilim dışı bir tutumdur. Bakan Dr. Koca’nın verilerin kamuoyu ile paylaşılması konusundaki dikkatlerden kaçmayan tutarsızlıklarına COVID-19 pandemisi döneminde, özellikle 2020 yılındaki paylaşımlarında sıklıkla tanık olduk. Bakanın kendine özel Twitter hesabından her gün paylaştığı sayılarla sonrasında aylık değerlendirmeler için yaptığı basın açıklamasında paylaştığı veriler çoğu zaman çelişkilerle doluydu. Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın kendisine yakıştırdığı bu tutum, bir kurum olarak Sağlık Bakanlığı için kabul edilebilir değildir. Bütçe sunumunda bina ve teknolojik yatırımlar ile sağlık emekçilerinin bölgesel ve bakanlık kurumları arasındaki planlanma gerekçesinin-niyetinin net bir biçimde anlaşılabilmesi için bebek ölüm hızı, beş yaş altı ölüm hızı, bağışıklama hizmetleri gibi toplumsal sağlık düzeyi ve sağlık hizmet sunumu ile ilgili verilerin her yılın sonundan en geç iki ay içinde kurumlar, iller ve bölgeler bazında (temelinde) paylaşılmasını sağlayacak düzenlemeler daha fazla gecikilmeden gerçekleştirilmelidir.

Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinden çalışan giderleri ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri ödemeleri çıkartıldığında, bir yıl boyunca kişi başına yalnızca yaklaşık 3 bin 248 TL ya da 115 ABD doları düşmektedir. Hesaplamaya hizmet kapsamına alınmış göçmen ve mülteciler de dahil edilse, söz konusu kişi başına sağlık hizmeti için ayrılan miktarın daha da düşük olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Programlar itibarıyla, Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinin yalnızca %28’i (202 milyar 463 milyon 783 bin TL) koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılmıştır. Bu durum, bakanın bir yılı aşkın bir süredir aşılama programına alacağını haber vermiş olmasına karşın, rahim ağzı kanseri için koruyucu olan, HPV aşısının programa hâlâ dahil edilmemiş olmasının bir tercih nedeni olduğunun göstergesidir. Yanı sıra, 2023 yılı boyunca kızamık ve verem başta olmak üzere, pek çok aşının zamanında tedarikinin yapılmaması nedeniyle aile sağlığı merkezlerinde aşılama hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde önemli aksamalar yaşanmıştır. Bu durum, ebeveynleri (anababaları) tarafından aşı olmaya getirilen bebek ve çocukların aşıları yapılamadan gerisin geriye gönderilmek zorunda kalınmasının da nedeni bakanlığın koruyucu sağlık hizmetlerine gereken önemi vermemesinin hatta ihmalinin bir sonucu olarak yaşandığının açık belgesidir.

Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinden çalışan giderleri ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri ödemeleri çıkartıldığında, koruyucu sağlık hizmetleri için kişi başına yalnızca yaklaşık 1243 TL düşmektedir. Mevsimlik grip aşısının 6 ay üzerindeki bebekler dahil olmak üzere, herkese yapılması önerilmesine karşın, SGK yalnızca 65 yaş üstü ile kronik hastalığı olanların aşı giderlerini karşılamaktadır. Tüm uyarılara rağmen bakanlık, bu aşıyı programına alıp parasız yapılmasını sağlamamaktadır. Eczanelerde yaklaşık 450 TL karşılığı satışa sunulan grip aşısı için toplumun büyük çoğunluğu her yıl cepten sağlık harcaması yaparak almak zorunda bırakılmaktadır. Bakanlığın koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında kişi başına ayırdığı miktar ise üç grip aşısı bedeli bile değildir. Bakan, söz konusu konuşmasında ve kitapta yer alan “Halk sağlığını önemsiyor, gereksiz antibiyotik kullanımını önleme gayretlerimizi sürdürüyoruz” açıklaması ile ülkede yaşanmakta olan binlerce halk sağlığı sorununu görmezden gelip, klinik uygulama sürecinde yaşanmakta olan sorunlardan birinin engellenmesi çalışmaları üzerinden açıklamaktadır. Oysa, koruyucu sağlık hizmetlerinde öncelik, insanların yaşadığı ve çalıştığı yerlerde karşılaştıkları sağlığı bozan etkenlere yönelik mücadeledir. Bu etkenlerin ortaya çıkmasının engellenmesi, ortaya çıkmış olanların bertaraf edilmesi (giderilmesi) ile bu etkenlerin kişilere ulaşmasının engellenmesi öncelik sıralamasıdır.

  • Sağlık Bakanlığı, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe payını artırmalı, tüm aşılar gereksinimi olanlara yaş ve hastalık ayrımı yapılmaksızın parasız olarak uygulanmalıdır.

Sağlık Bakanlığı, 2024 yılında tedavi edici sağlık programı için ayrılan paranın %11’den fazlasını (57 milyar 554 milyon TL) şehir hastanelerinin kira bedeli olarak harcayacaktır. Hizmet satın alma ile bu miktar 83 milyar 697 milyon 118 bin TL’ye (%16,15) ulaşmaktadır. Yalnızca bir avuç patronun çıkarını düşünen böylesi bir harcama kalemi kabul edilemez. Sağlık hizmetleri kamusal olarak üretilmeli ve sunulmalıdır. Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı bünyesinde devlet-kamu hastanelerine dönüştürülmeli, bütün hizmetler kamusal olarak üretilmeli ve sunulmalıdır.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 9 Kasım 2023 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı 2024 yılı bütçe sunumu ve kitabında yer alan “Sağlık Diplomasisi” ana başlığında “Türk Sağlık Sistemi İhtiyacı Olanın Yanında” bölümünde, Sağlık Bakanlığı’nın sekiz ülkede toplam 996 yatak kapasiteli sekiz hastane kurduğunu, “İnsani Yardım Hastaneleri Bölge Halkının Yaralarını Sarıyor” bölümünde de tümü Suriye Arap Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan sekiz yerleşim alanında toplam 1091 yatak kapasiteli sekiz hastane kurduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte, özellikle ikinci gruptaki hastanelerin uluslararası hukuk alanındaki yeri ve statüsü ile her iki gruptaki hastanelerde hizmetin kimler eliyle ve nasıl sunulduğu, finanse edildiği ile ilgili herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir. Hekimlerin ve sağlık emekçilerinin birinci gruptaki hastaneler için yurtdışı görevlendirme ile gönderilmelerine karşın, ikinci gruptaki hastaneler için zorunlu geçici görevlendirilmeler yapıldığı bazı hekimlerin TTB Merkez Konseyi’ne verdikleri dilekçelerinde dile getirilmiştir. Söz konusu durumun uluslararası hukuka uygunsuzluğu bir yana, “savaş-çatışma koşullarında sağlık hizmetleri” konusunda herhangi bir bilgi ve deneyime sahip olmayan meslektaşlarımıza yönelik bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir.

Bakan Koca, sunumunda ve sunum kitabında “Sağlık Turizmi Gelirimizi Artırıyoruz” başlığında sağlık turizmi istatistiklerini sunarken, yurtdışından gelen her bir hasta başına elde ettikleri gelirin azalmakta olduğunun dahi farkında değil ya da fark edilebileceğini düşünmeden paylaşmış. Şöyle ki : 2021 yılında her bir hasta başına ortalama 2575 ABD doları gelir elde edildiği görünürken, bu gelirin 2022’de 1684 ABD dolarına, 2023 yılının eylül ayına kadar da 1663 ABD dolarına kadar azaldığı yapılan hesaplamalarla ortaya konabilmektedir. Bir ülkenin sağlık turizmi kapsamında özel ve kamu sağlık sigorta şirketleri ile kişiler tarafından tercih edilebilmesi için öncelikli özelliğinin “ucuz” ve “hızlı-sıra beklemeksizin ulaşılabilir” olması olduğu bilimsel araştırma sonuçları ile ortaya konmuştur. Bakanlık, bu hastalara sıra bekletmemeyi kendi yurttaşlarının önceliğini ortadan kaldırarak, ucuz olmasını da hekim ve sağlık emekçilerine yapılan ödemeleri olabildiğince düşük tutarak-sömürü oranını artırarak sağlayabilmektedir. Son birkaç yıldır somut olarak da ortaya çıktığı gibi, sağlık turizmi ve bu alanın zaman içinde genişlemesi hem yurttaşlarımızın sağlık hizmetine ulaşmasını zorlaştırmakta (muayene, tetkik ve tıbbi-cerrahi müdahaleler için haftalarca randevu alamamakta, aldıklarında da aylarca sonrasına randevu alabilmektedir) hem de hekim ve sağlık çalışanlarının resmi mesai saatleri sonrasında ve tatil günlerinde de herhangi ek ödeme vb. yapılmadan uzun süreli çalıştırılmalarına neden olmaktadır. Yurttaşlarımızın ve sağlık emekçilerinin daha fazla mağdur edilmemeleri için bu uygulamalar sonlandırılmalıdır.

Hekimler ve sağlık emekçileri de Türkiye’de emek gücünü satarak yaşamak zorunda olanların tümü gibi AKP hükümetleri döneminde daha da yoksullaşmış ve kıt kanaat geçinebilir hale getirilmiştir. Bütçe teklifinde hekimlerin maaş ve emekli aylığına etki edecek 7200 ek gösterge uygulanması ve özel hizmet tazminat oranlarının yükseltilmesiyle maaşlarda en az %150-200 oranında artış yapmaya olanak verecek düzenlemeler yapılmalıdır. Aylık gelirde performans ücretinin payı %10-15’i geçmemelidir. Hekimlerin emekli oldukları sosyal güvenlik kurumundan doğan ve uçurum haline dönüşmüş emekli maaşı farklılıklarına neden olan sorunlar daha fazla geciktirilmeden çözüme kavuşturulmalı, düşük olanlar muadili en yüksek olan maaşla eşitlendirilmelidir.

Küresel düzeyde neoliberal sağlık politikalarının Türkiye’deki metni ve uygulaması olan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık hizmetlerinin üretim ve sunumunda, sanayideki Fordist üretim modelinin nerdeyse aynısı, özellikle tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunulmakta olduğu kurumlarda bir süredir olağan hale getirildi. Böylece, kamucu sağlık hizmeti üretim ve sunumunun hâkim olduğu yıllarda “hastalık yok, hasta var” tutumunun yerini “hasta yok, hastalık var” aldı. Bu uygulama ile artık, hastanın ilk muayenesini yapıp tetkiklerini isteyenle, tetkik sonuçlarını değerlendirerek tanısını koyup, reçetesini yazanla ve hasta ilaçlarını bir süre kullandıktan sonra kontrolünü yapan hekimin aynı kişi olması gerekmiyor. Hasta ya da hekim istese, ısrarla çaba gösterse bile bunu sağlayamıyor. Hekim ve hasta arasındaki nitelik olarak oldukça özgün ve özel olması gereken bir ilişkide her ikisi de birbirine yabancılaşıyor ve her ikisi de sağlık hizmetlerinin nesnesine dönüşüyor. Ve ne oluyorsa bundan sonra oluyor. Özellikle 2010’lu yıllardan itibaren (başlayarak) salgın gibi yayılan ve önü alınamayan “sağlıkta şiddet” her gün daha da yaygınlaşıyor ve sıklaşıyor. Bu durum, sağlık emekçileri için çalıştıkları her bir gün daha da artan tedirginlik, kaygı, korku, psikolojik travma, fiziksel yaralanma hatta ölüm getiriyor. Türkiye’de çalışma ortamının kendisi sorun üretiyor. Sağlık hizmeti alanlar için de hekimler ve sağlık emekçileri için de çalışma ortamı uzun bir zamandır uygun değil. Çalışma ortamında insana, çalışana yakışır koşulların yaratılmasına yönelik köklü değişiklikler gerçekleştirilene kadar bir nebze olsun sağlıkta şiddetin azaltılabilmesi için TTB tarafından hazırlanıp yetkili ve sorumlu kamusal birimlere ulaştırılmış olan “Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarı Taslağı” herhangi bir maddesinde bile değişiklik yapılmadan yasalaştırılmalıdır. Eş zamanlı olarak sağlık sisteminin insan-toplum odaklı bir hedefle kamucu bir sisteme dönüştürülebilmesi için konunun bütün taraflarıyla, daha fazla zaman kaybetmeden masaya oturulmalıdır. Söz konusu yapılanma sağlanmadan ne sağlıkta şiddetin ne de sağlık emek göçünün azaltılamayacağı, sonlandırılamayacağı bilimsel bilgiye dayalı bir gerçekliktir.

Sağlık Bakanlığı bütçesine ayrılan pay genel bütçenin %15’inden daha düşük olmamalıdır. Söz konusu pay, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık hizmetlerinin kamusal olarak üretildiği ve sunulduğu bir sistemde, ülkede yaşayan herkesin prim dahil herhangi bir ödeme yapmaksızın sağlık hizmeti gereksinimlerinin kamusal olarak karşılanmasını sağlaması hedefiyle uyumlu olmalıdır.

Bir defa (kez) daha paylaşalım; maalesef Bakan’ın sunumunda da ifade ettiği gibi Sağlık Bakanlığı bütçesinin hedefi şirketlere, yandaşlara kaynak aktarmak olmamalıdır. Bir bütün olarak sağlığının korunduğu, geliştirildiği topluma, toplumsal yaşantıya ulaşmak olmalıdır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Türkiye’nin Efsane İsimleri 5: Bozkurt Güvenç

R. Bülend KIRMACI

R. BÜLEND KIRMACI

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Değerli okurlarımız, 

Bu günkü makalemle bir yazı dizisinin sonuna gelmiş bulunuyorum. “Türkiye’nin Efsane İsimleri” adını verdiğim bu yazı dizisinde, her biri alanında bence son derecede etkili imzalar atmış değerlerimizin yaşam öyküleri ve kariyerlerinden birer kesiti kendimce sizlerle paylaşmaya çalıştım.

Bunu yaparken iki ölçütü temel aldım. Birincisi, bu isimler değişik alanlarda son derecede yetkin bir kariyere imza atmış olmalıydılar; ikinci ölçütüm de bu parlak mesleksel verimlerine karşılık günümüz medya veya kitle iletişim araçları tarafından öykülerinin pek de “popüler” olarak işlenmemiş olmasıydı. (15.11.2023)

Özellikle “gençler” için yazdım…

Bu bağlamda yazı dizisine konu ettiğim her bir değerimizin hem görünürlüğüne hem de özellikle gençler tarafından bilinirliğine bir katkı yapmış oldum sanırım. Şimdiye dek işlediğimiz 4 bölümün kahramanları, Allah ömürler versin yaşamdadırlar. Maalesef bu beşinci bölüm için aynı şeyi söyleyemiyorum, ancak bir vefa duygusuyla 5 bölümde yer alan tüm “konukların” saygıyı fazlasıyla hak ettiklerine ve topluma karşı olan borçlarını ziyadesiyle ödediklerine inanıyorum.

Her bölümde Bir Efsane… Bu gün Bozkurt Güvenç..

Yazı dizisinin

  • 1. bölümünde Bahriyenin efsane ismi “Büyük Amiral” Işık Biren,
  • 2. bölümünde değerli filozof, düşünür, felsefe öğretmeni Prof. İoanna Kuçuradi,
  • 3. bölümünde sporun ve futbolun efsane başkanlarından Mustafa Kemal Ulusu,
  • 4. bölümünde Halk Sağlığı ve Sağlık Hukuku Uzmanı-Mülkiyeli, akademisyen
    Prof. Dr. Ahmet Saltık yer aldı.

Askerlik, Felsefe, Spor, Tıp ve Sosyoloji…

Görüldüğü gibi askerlik/denizcilik, felsefe/akademi, spor/futbol, tıp/sağlık hizmetleri alanlarında dört ayrı konuğumuz oldu.

Bu günkü son bölümün konuğu ise yine bir akademisyen:
Merhum Prof. Dr. Bozkurt Güvenç.

Yaşamını ve ömür emeğini toplumbilim ve antropoloji alanında eserler vermeye adamış gerçek bir düşünce insanı, bilge bir kimlik. Dr. Güvenç’in yazılarının ve kitaplarının özellikle gençler tarafından daha çok okunması, başka çalışmalarda çok daha fazla kaynak oluşturmasını dilerim.

Samsun’da başlayan dolu dolu bir yaşam yolculuğu..

Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, 16 Temmuz 1926’da Samsun’da doğmuş ve ne yazık ki 10 Aralık 2018’de aramızdan ayrılmıştır. Dr. Güvenç, iyi bir mimarlık eğitimin yanı sıra bürokrat olarak hizmet etmiş ve elbette asıl ününü toplumbilimleri ve özellikle aynı adı taşıyan (tam iki kez okuduğum referans kitaplarımdan) “Türk Kimliği” üzerinde yapmış değerli bir akademisyendir.

Sosyolojinin, antropolojinin, toplum psikolojisinin ve arkeolojinin öneminin daha da artacağı bir çağa giriyoruz. Bu alanlarda tekil olarak çok ama çok değerli akademilerimiz ve akademisyenlerimiz var. Ama bundan öte bunların ortak alanlarına da yoğunlaşmak, yapılandırmak gerekiyor. Gerçekten geçenlerde bu düşüncemi sosyal medyada paylaşmış, özellikle Türk devletlerinin bir ortak Türk Antropoloji ve Arkeoloji Akademisi (Türk AAA) oluşturması gereği üzerinde durmuştum. Bozkurt Güvenç gibi değerler yaşamda olsalardı, eminim bu gibi girişimleri destekler ve katkı verirlerdi.

Hacettepe Üniversitesi’nde “İnsanbilim” bölümü kurucusu..

Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, İstanbul’da Kabataş Lisesinde yatılı okudu. Üniversite eğitimine İstanbul’da İTÜ’de başladı. Bu üniversiteye bir yıl devam ettikten sonra devlet bursuyla Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek mimarlık öğrenimini ABD’de tamamladı (1950). Türkiye’ye geri döndükten sonra bir süre TCDD’de çalıştı. 1952’de evlendi. Felsefe ve yabancılaşma sorunlarıyla ilgilendi. Naçizane benim gibi Erich Fromm da özel ilgi alanı içindeydi. Dr. Güvenç, Hacettepe Üniversitesinde de “İnsanbilim Bölümü” nü kurdu. 1969’da doçent, 1977’de profesör unvanlarını aldıktan sonra 1993’te emekli oldu.

Dr. Güvenç’in yayımlanmış araştırmaları; İnsan, Kültür, Eğitim ve Değişim sorunlarına odaklanmaktadır. Ayrıca 1974’te Başbakanlık Kültür Müsteşarı olarak atandı.

Bozkurt Güvenç ve yayımlanmış kitapları

Türk Kimliği

Yazarın; Türk kültür tarihini, Orta Asya bozkırlarından bugünkü Türkiye topraklarına dek yolculuğuyla birlikte sistematik bir biçimde sosyolojik, teolojik ve siyasal açıdan ele aldığı araştırmalarının bir ürünüdür. Kitap 1992 yılında basılmıştır.

Türkiye Demografyası (HÜ 1971)

Sosyal Kültürel Değişme (HÜ)

İnsan ve Kültür (Remzi 1982, Boyut 2016)

Kültür Sorunu (Remzi 1985)

Japon Kültürü (Boyut 2008)

Mantık ve Metod (AÜ 1992)

Üniversiteye Geçiş (ÖSYM 1992)

Evet özellikle genç kuşaklar ve akademisyenler Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’in eserleri (yapıtları) ve düşünüşünü çok iyi analiz etmeli, O’nun çalışmalarının toplumda daha da yer almasına katkıda bulunmalı ve yapıtlarından yararlanarak birçok akademik tez yazılmalıdır.

Dr. Güvenç’le yıllar önce Ankara’da ayaküstü karşılaşmamızda “Türk Kimliği” adlı yapıtı üzerinde görüş alışverişinde bulunmuş ve kendisinin aynı zamanda son derece insancıl bir aydın olduğu izlenimimi pekiştirmiştim. Saygıyla, rahmetle yâd ediyorum (anıyorum).
==============================
Dostlar,

Sayın R. Bülend Kırmacı ile dostluğumuz 2 on yılı bulmuştur.
Kendilerini tanımaktan ve dostları olmaktan kıvançlıyız.
İnsan yaşamında bizce en önemli değer – erdemlerden biri de Vefa ve Değerbilirliktir.
Sn. Kırmacı bu 2 değeri fazlasıyla içselleştirmiş durumda.
Dolayısıyla dışa vurma gereksinimi var ve aydın sorumluluğu ile de birleştirince böylesi zor bir işe girişti, üstesinden de geldi.

Türk kamuoyuna tanıtmak için seçtiği “5 insan” arasında bize de yer vermesi ile çok onurlandık, şükran doluyuz.

Öte yandan, kamuoyuna kısaca yapıp ettikleri, ürünleri, “Aydınlanma kavgaları” ile tanıtmaya çalıştığı 5 insandan bu gün anılan merhum Prof. Güvenç dışında öbürleri yaşamda. Dolayısıyla insanları yaşamda iken ödüllendirmek de çok değerli.

Merhum Prof. Güvenç, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Toplum Hekimliği Bölümünde uzmanlık eğitimi almakta olduğumuz yıllarda biz asistanlara, birkaç saatliğine Tıbbi Antropoloji derslerine gelmişti (sanırım 1979 başları). Yeni Profesör olmuştu. Yurt dışında gelişkin Tıp Fakültelerinde “Tıpta İnsanbilimleri” (Medical Humanities) bölümleri vardır. Burada Tıbbi Sosyoloji, Tıbbi Antropoloji, Tıp Felsefesi ve Etiği… gibi dallar vardır ve hekimler ile anılan alanların profesyonelleri disiplinlerarası araştırmalar yürütür, eğitim verirler. Öteden beri ilgimizi çekmiştir.

Tıpta “Halk Sağlığı” öğretim üyesi olarak atandığımız 1988’den bu yana, Tıbbi Sosyoloji -Tıp Sosyolojisi, Tıbbi Antropoloji – Tıp Antropolojisi derslerini vermekteyiz.

Prof. Güvenç, biz Toplum Hekimliği asistanı hekimlere Tıbbi Antropoloji – Tıp Antropolojisi için birkaç saatliğine geldiğinde, ününü ve birkaç kitabını biliyorduk ve okumuştuk. Cumhuriyet gazetesi 2. sayfa yazılarını da hep öğrenerek okuduk. Derste kısa yaşam öyküsünü bizlerle paylaştı. Mimardı ama bu alana kaymıştı. Biz sorduk nedenini, açıkladı :

ABD’deki mimarlık eğitimi sırasında çok farklı kültürlerden gelen insanlar, öğrencilerle karşılaşmıştı. Onlarla tanışmış ve kültürleri ile yüzleşmişti. İnsanlar nasıl oluyor da böylesine kökten farklı kültürel kalıplar ve yaşamlar üretebiliyordu? Oysa hepsinin ortak yanı “insan” olmalarıydı.

Bu soru ve merak O’nu sürüklemiş ve Mimarlık – Matematik ağırlıklı bir temel eğitim alanı üstüne “İnsanbilimleri” inşa etmek zor olmamıştı; mimari becerileri ve engin bilimsel coşkusu işini kolaylaştırdı. Çok değerli kitaplar kazandırdı alanında kültürümüze.

Ben de özlem ve şükran ile anıyorum, bana da bir ölçüde rol modeli olan bu saygın kültür insanını.
***
Sn. Kırmacı hem bizi Türkiye’nin bu 5 saygın insanın arasına koyarak gönendirdi hem de bu anılarımızı tazeledi ve çağrışımlarımızı paylaşmamızı sağladı.

Dileriz O’nu da hak ettiği yerlere taşıyacak biçimde özyaşam öyküsünü (Biyografisini) çok iyi bilen dostları yazsınlar…

Sevgi ve saygı ile. 16 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Not : Sn. Kırmacı’nın bizi yazdığı makalesine web sitemizde erişilebilir..
Keza Sn. Kırmacı’nın çok sayıda makalesi de web sitemizde yayınlandı..
Türkiye’nin Efsane İsimleri-4: Prof. Dr. Ahmet Saltık | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA ULUSUN SAĞLIĞI : Stratejik bir Sorunsal ve öncelik..

TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA
ULUSUN SAĞLIĞI :
Stratejik bir Sorunsal ve öncelik..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
ADD Bilim Kurulu Başkan V.
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı-Siyaset Bilimci
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Merkezi, Cumhuriyetimizin 100. yılı anısına, 1989’dan bu yana düzenli olarak yayınlayageldiği “Atatürkçü Düşün” dergisinin 153. sayısını (Ekim-Kasım-Aralık 2023) özel sayı olarak çıkardı.

Bu sayıda bizden de Cumhuriyetin başından bu yana sağlık hizmetlerinin evrimini, güncel durumunu, geleceğe ilişkin beklenti ve planları yazmamız istendi.

Hiç kuşku yok, “CUMHURİYETİN SAĞLIK DEVRİMİ” dir söz konusu olan hem de DESTANSI! A4 boyutunda on sayfa yazdık. Derginin 15-25. sayfaları oluştu.

Kısa bir giriş, kimi seçmeler ve sonuç sunup, yazının tümüne pdf erişimi vereceğiz (en sonda)..

***
MUVAKKAT İCRA ENCÜMENİ HEYETİ
Mustafa Kemal Paşa Hükümeti,
25 Nisan 1920 –
03 Mayıs 1920

Sağlık Bakanlığı yoktur ve sağlık konuları yer almamaktadır. Ancak 3 Mayıs 1920’de TBMM’nin açılışının 10’uncu gününde ilk kez Sıhhat ve İçtimai Mavenet Vekaleti (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurulmuştur. Dr. Adnan Adıvar ilk Bakan’dır.

  1. İCRA VEKİLLERİ HEYETİ :
    Mustafa Kemal Paşa Hükümeti, 3 Mayıs 1920 –
    24 Ocak 1921,

Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili Dr. Adnan Bey (İstanbul), 03.05.1920-24.01.1921

“Umuru sıhhiye ve muavenet-i içtimaiye hususunda hali hazır-ı malimizin müsaid olabildiği kadar ve mümkün mertebe iktisada riayet olunarak azamî fevaid-i sıhhiye ve içtimaiye teminine çalışılacaktır. Ahalinin ve memlekette mevcut müessesat-ı sıhhiyenin edviye ve levazımı sıhhiye hususunda müşkilâta uğramamaları için şimdiden bu gibi levazımın memlekete ithaline say olunuyor. Elimizde mevcut edviye ve eczayi tıbbiyeyi israf etmemek üzere kullanırsak bu buhranlı devreyi kolaylıkla atlatabileceğimizi zannediyoruz. Emrazı sariyenin lehülhamd memlekette bu sene evvelki harp senelerine nisbeten pek az olduğunu marazı hamdü şükranda zikretmekle beraber bugün emrazı içtimaiye namı altında zikrolunan malarya ve frenginin tahdidi mazarratı için diğer şuabatı idare ile müttehiden ittihazı tedabir olunacağını söylemek isteriz.”

  1. Yasama Yılı Açış konuşmasında Mustafa Kemal Paşa’nın, 1 Mart 1921 – 1 Mart 1922 arasında 2. Yasama döneminde Meclis Hükümetinin sağlık alanında yaptıklarını aktaran tarihsel sözleri oldu :
  • “Efendiler, ulusumuzu güven içinde yaşatmak amacımız olduğu gibi, onun sağlığına özen göstermek ve olanaklarımızın elverdiği oranda sosyal acıları dindirmek de hükümetimizin görevlerindendir. Bu cümleden olmak üzere ülkemizin doktor ihtiyacı olanakların elverdiği oranda karşılanmaya çalışıldı. 1920 yılında 260 (iki yüz altmış) doktor görevli idi. Bu sayı, bu geçen yıl zarfında 312’ye (üç yüz on iki) yükseltildi. Elli doktor daha bulunup, doktorsuz ilçelere gönderilmeleri düşünülmektedir. Bu yıl bulaşıcı hastalıkların yayılması önlendi, başgösteren hastalıklar derhal sıhhi önlemler alınarak, bulundukları yerde yok edildi. Bulaşıcı hastalıklara karşı en kesin önlem olan aşılar, artık tümüyle ülkemizde yapılmaktadır. Üç milyondan fazla kişiye yetecek çiçek aşısının Sivas’ta yapılmış bulunduğunu belirtmekle bu konuda gerekli bilgiyi vermiş oluyoruz. Ülkenin sıtmalı bölgelerine yeterli miktarda kinin dağıtılmıştır.
    Frengi hastalığının yok edilmesi için de gerekli olan para sarf edilmiştir. Sosyal hastalıklar ile uğraşımızın daha etkili ve daha ayrıntılı bir şekilde yerine getirilmesinin gereğini de
    belirtmek isterim.”

………………….
…………………………….
…………………………………….

  1. Yasama Yılını Açış Konuşması, Cumhurreisi Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1923
  • Salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı insanları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen, aşıların hazırlanması ile uğraşan hıfzıssıhha kurumu üstün bir başarı ile çalışmalarını sürdürmekte ve hastalıklarla savaşta yararlı hizmetler yapmaktadır. 1921 yılı içinde, üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas Kurumu geçen yıl içinde beş milyon kişilik çiçek aşısı, 537 Kg. kolera, 477 Kg. tifo aşıları üretmiş ve bunlar halka yeterli bir şekilde yapılmıştır. Halen İstanbul ve Sivas’ta bulunan her biri bakteriyoloji laboratuvarı, kimya. laboratuvarı, aşı istasyonu ve kuduz tedavi merkezinden kurulu hıfzıssıhha müesseselerinin üçüncüsü de bu yıl Diyarbakır’da kurulacak ve böylece hastaların uzak yerlere gitmelerinden doğacak sakıncalar ortadan kalkacaktır. Bulaşıcı hastalıklara karşı önemli bir savaşın aracı olan temizlik ve etüv araçları gittikçe çoğaltılmakta ve düşman tarafından zarar görmüş olanlar onarılmakta, var olanlar ise yenileştirilmektedir. Bu şekilde yakında Afyon Karahisar, Eskişehir ve Niğde etüv kurumları faaliyete gireceklerdir. İzmir’de ve Ankara’da her türlü aracı olan birer etüvevi inşası düşünülmektedir. Aslında sağlık korunmasını sağlayan etüvevleri bulunmayan şehirlerde yerel yönetimler tarafından verilecek ödenekle ve merkezden yapılacak yardımla bir an önce bunların tamamlanması, 1923 yılında yerine getirilmesi amaçlanan işlerden birisidir. Bu arada, çeşitli yollarla dışarıdan gelecek salgın hastalıklara karşı korunmak için sınırlarımızda karantina yeri projesi de incelenmektedir. Kapitülâsyonların kaldırılması sonucu olarak uluslararası bir yönetim durumundan çıkarılıp, halen doğrudan doğruya bakanlığın şubelerinden biri durumuna gelen eski karantina sağlık işleri de, en güç şartlar içinde teslim alınmış olmakla birlikte başarı ile yönetilmekte ve çalıştırılmaktadır. Bir harabe halinde teslim alınan Sinop ve Kılazömen karantina yerlerinin çalışır bir duruma getirilmesine çalışılmaktadır. Sadece bulaşıcı ve mikrobik hastalıklara yakalananların tedavi gördüğü hastahanelerin bulunmamasının ülkemiz için büyük bir eksiklik olduğu düşünülerek bu yıl İstanbul’da ve Anadolu’nun çeşitli yörelerinde 5 adet bulaşıcı hastalıklar hastahanesinin kurulması ve açılması sağlık programımıza konmuştur.
    Bu arada İzmir’deki hastahane çalışmaya başlamış, İstanbul’dakiler de açılmaya hazır olarak beklemektedir. Gerek yerel yönetimlerin çalışmaları gerek örnek kurumlarımızın ülkemize
    iyi bir şekilde dağıtılması ile Anadolu’nun her yanında eldeki imkanlar içinde önemli sağlık merkezlerinin kurulmasına çalışılacaktır. Salgın hastalıklar oranı kadar önemli ve hatta ülkemizde bunlardan daha çok ölüme neden olan sıtma, frengi ve vereme karşı da önlemler alınmasından geri durulmuyor. Sıtma hastalığının ülkemizdeki yayılma oranı ve yaptığı yıkıntıya karşı yeterli önlemler bulunduğu iddia edilmemekle birlikte, sıtmanın en etkili ilacı olan, İstanbul kimyahanesinde üretilen devlet Kinin’inin bin kiloya yakın mevcudu Ziraat Bankası eli ile bütün bölgelere dağıtılmak üzeredir. 250 kilo da parasız kinin dağıtılmıştır. Yine geçen yıl ödeneğinden artan para ile dışarıdan yeniden bin kilo kadar kinin alımı için başvurulmuştur. Sıtma hastalığının kökünün kazınması için, tek çare olan kurutma ve arazi ıslahı sorununa ve şehir ve köylerin sağlık koruyucu şartlarının düzeltilmesine olağan durum sağlandığında hemen başlanacak ve bunun tamamlanması bayındırlık ve sağlık işlerimizin en gerekli ve önemli görevlerinden olacaktır.
    Frengi ile mücadele her yerde alışılmış olan biçimde sürdürülmektedir.
  • Yıkıcı memleket hastalıklarından başlıcası olan vereme karşı şimdiye kadar durum ve şartlar nedeniyle uygulamaya izin ve imkan bulamadığımız önlemlere başlangıç olmak üzere İstanbul’da veremliler tedavievi açmak ve böylece yeni ve çok gerekli bir mücadelenin
    ilk temel taşını koymak düşüncesindeyiz.
  • Bakanlığa bağlı genel hastalıklar hastahanelerinden geçen yıl içinde yirmi bini aşan
    hasta tedavi edildi ve bütün kurumların laboratuvarlarında 30 bin muayene yapıldı.
  • Sağlık işlerimizin nüfus ile ilgili konularını geleceğin önemli icraat programına bırakarak
    sosyal yardım işlerine geçiyorum.”

***
Böyle başladı Kurtuluş ve Kuruluş aşamalarında sağlık hizmetleri Türkiye’mizde.
Onlar, şanlı Kurtuluş’un ardından görkemli Kuruluş aşamasında devrimlerle dünyayı şaşırtmıştı.

  • Sağlık alanında yaptıkları da büyük bir SAĞLIK DEVRİMİ’dir, destandır, örnek alınmalıdır.

………………………….
………………………………….
…………………………………………

Sonuç olarak                                                                  :

Yalnız sağlık sektöründe değil, tüm toplumsal yapılanmada merkez değer SAĞLIKLI – ONURLU – ÜRETKEN yaşam biçimine erişmek olmalıdır.

Toplum 5.0 kaçırılmamalıdır.

İnsan hakları çağı” olarak tanımlanan yüzyılda, tüm insan haklarının öncülü “SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI” dır. “Hak temelli” yaklaşım, sorunları çözmede bilimsel – değer eksenli politikalar geliştirmek için kritik anahtar işlevindedir.

Hiç unutulmasın                                          :

  • “ Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi, halkın sağlığı ve sağlamlığıdır.”
  • “Biz Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz.
    Aynı zamanda Batılı emperyalistlerin güçleri ve bilinen her aracı ile Türk ulusunu emperyalizme araç yapmak istemelerine engel oluyoruz. Böylece bütün insanlığa hizmet ettiğimiz kanısındayız.”
    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

****
Yazının tümü için lütfen tıklayınız :

100. Yıl ADD dergisine makalemiz

ADD Dergisi 100. yıl özel sayısına, TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA ULUSUN SAĞLIĞI…

HASUDER : 14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ BİLGİ NOTU

Diyabet, pankreasın insülin üretiminde veya üretilen insülinin kullanımında sorun olduğu zaman oluşan kronik (süreğen) bir hastalıktır. İnsülin yiyeceklerdeki glikozun (şekerin) kan dolaşımından hücrelere geçerek kullanılmasını sağlayan temel hormondur. İnsülin üretiminde ya da kullanımında sorun olduğunda kan dolaşımındaki glikoz miktarı artar ve kan şekerinin yükselmesine yol açar. Yüksek kan şekeri ise zamanla vücuttaki doku ve organlarda hasara neden olur. Diyabetin üç tipi vardır:
Tip 1 diyabet,
Tip 2 diyabet ve
Gebelik diyabeti (Gestasyonel diyabet) (1).

Tip 1 diyabet, pankreasın çok az insülin ürettiği ya da hiç üretmediği tiptir ve şu an için nedeni yeterince aydınlatılamamıştır.

Tip 2 diyabet, dünyada en sık olarak izlenen diyabet tipidir. Gelişimini önlemek, komplikasyonları engellemek için etkili olduğu kanıtlanmış yaklaşımlar vardır.

Gestasyonel diyabet (gebelik diyabeti) ise ilk kez gebelik sırasında ortaya çıkan diyabet tipidir ve gebe kadınların ortalama %10’unda gestasyonel diyabet görüldüğü kestirilmektedir. Gestasyonel diyabet, plasenta hormonlarının insülinin etkilerini engellemesine (insülin direncini artırmasına) bağlı olarak gelişir. Genellikle gebeliğin 24. haftasından sonra ortaya çıkmakta olup 24-28. haftalarda yapılan tarama testi ile saptanabilmekte ve insülin ile denetim altına alınabilmektedir. Denetim altına alınmayan gestasyonel diyabet, gebelik zehirlenmesi ve erken doğum riskini artırdığı gibi bebekte de sarılık, makrozomi (anormal büyüme-iri bebek), solunum sıkıntısı gibi çeşitli sağlık sorunlarına ve hatta ölüme yol açabilir. Gestasyonel diyabeti olan kadınların ve çocuklarının ileride tip 2 diyabete yakalanma riski vardırr (2,3).

Diyabetin belirtilerini şöyle sıralamak olanaklıdır:

  • Sık idrara çıkma,
  • Ağız kuruluğu ve susuzluk,
  • Sık acıkma,
  • Kilo yitimi,
  • Görme değişiklikleri,
  • Yorgunluk,
  • Enfeksiyonlara yatkınlık,
  • Sinirlilik durumu gibi ruhsal değişiklikler

Tip 1 diyabette belirtiler daha belirgin olup, tip 2 diyabette daha silik izlenebilir. Bu nedenle genellikle komplikasyonlar ortaya çıktıktan sonra geç tanı konulmuş olur. Bunun önüne geçmek için risk etmenlerinin ve belirtilerin ayırdında olmak önemlidir (4).

Diyabet zaman içinde kardiyovasküler sistem (kalp-damar sistemi), göz, böbrekler ve sinirlerdeki kan damarlarına zarar vererek sağlık sorunlarına yol açabilir. Gözde görme yitiği, ayaklarda sinir zedelenmesi ve zayıf kan dolaşımı ile ülserlere (yaralara) ve sonrasında amputasyonlara (organın kesilmesi), kalp krizine, felç, böbrek yetmezliği gibi ağır komplikasyonlara neden olabilir (4). Bu komplikasyonları ve erken ölümleri önlemek için etkisi olduğu bilinen yaklaşımlar vardır. Bunlar:

  • Yaşam biçimi değişiklikleri,
  • Stres yönetimi,
  • Sağlıklı bir kiloda olmak,
  • Günlük en az 30 dakika orta düzeyde fiziksel egzersiz yapmak,
  • Tütün ve tütün ürünleri kullanmamak,
  • Şeker ve doymuş yağlardan kaçınmak,
  • Hekim tarafından başlanan tedaviye (sağaltıma) uymak,
  • Tansiyon (kan basıncı) ve lipit profilini denetim altında tutmak,
  • Düzenli aralıklarla göz, böbrek ve ayaklarda oluşabilecek hasarlara (zedelenmelere) karşı tarama yaptırmak (2).

Yaşam koşullarında hareketsizliğin artması, nüfusun yaşlanması, kentleşme, aşırı kilo ve obezite sıklığında artış tip 2 diyabet sıklığını artırmaktadır. Alınacak önlemlerle (yukarıda anılan) Tip 2 diyabetin ortaya çıkışı geciktirilebilmekte ve tüm diyabet türleri için komplikasyonların önüne geçilmesi veya oluşumunun ertelenmesi olanaklı olmaktadır (5).

Her yılın 14 Kasım günü Dünya Diyabet Günü olarak kutlanmakta olup tüm dünyada diyabet farkındalığını artırmak amaçlı çeşitli etkinlikler ve çalışmalar yürütülmektedir. Dünya Diyabet Günü, 2007 yılında mavi daire logosuyla temsil edilmeye başlanmıştır. Mavi daire ile küresel diyabet topluluğunun birliği ifade edilmektedir. Dünya Diyabet Günü kapsamında her yıl bir temaya odaklanılmaktadır. 2021-2023 arası teması “Diyabet Bakımına Erişim” olarak belirlenmiştir (6).

Bu bağlamda, 2023 yılında “Riskinizi Bilin, Sorumluluğunuzu Bilin” sloganı ile diyabetin geciktirilmesine ve önlenmesine yardımcı olmak için diyabet riskini bilmenin önemine odaklanılmış, zamanında bilgiye ve bakıma erişimin önemine değinilmiştir (5).

Diyabet atlası (2021), yetişkin nüfusun %10,5’inin diyabet hastası olduğunu ancak neredeyse yarısının bunun ayırdında olmadığını belirtmektedir.

Kestirimler, 2045 yılına dek %46,0 artışla 8 yetişkinden 1’inin diyabetle yaşayacağını öngörmektedir.

Verilere göre, diyabetli her 4 kişiden 3’ü düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşamakta, 541 milyon yetişkinin tip 2 diyabet riski yüksek derece bulunmakta, 1.2 milyondan çok çocuk ve ergen tip 1 diyabet ile yaşamakta ve 2021 yılında dünyada diyabet nedenli 6,7 milyon ölüm olduğu bilinmektedir.

Diyabet 2021 yılında en az 966 milyar dolarlık sağlık giderinin nedeni olmuştur ve bu dünya çapında sağlık hizmeti giderleri toplamının %9’unu oluşturmaktadır (7).

  • Diyabeti olan kişiler, hastalığı yönetmek ve komplikasyonlarını önlemek, geciktirmek için sürekli bakıma ve desteğe gereksinim duymaktadır. Dünya çapında milyonlarca diyabet hastası bu bakıma erişimde güçlük yaşamaktadır.

Dünya Diyabet Günü kapsamında 2023 yılında hükümetlerin diyabet bakımına yönelik yatırımlarında artış yapması; ilaç, teknoloji, destek ve bakıma gereksinim duyan tüm diyabetli kişilere ulaştırılabilir duruma gelmesi gerektiği belirtilmiştir (8).

HASUDER Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.

https://hasuder.org/Duyurular/Detay/bilgi-notlari/14-kasim-dunya-diyabet-gunu-bilgi-notu/70b51f81-a023-a2c7-d377-3a0edaff52a6

KAYNAKLAR

  1. International Diabetes Federation [Internet]. Erişim : 08.11.2023. Diabetes basics. https://idf.org/about-diabetes/what-is-diabetes/
  2. Diabetes [Internet]. Erişim : 08.11.2023.
    https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/diabetes
  3. Gebelik Diyabeti [Internet]. Erişim : 09.11.2023,  https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/diyabet/gebelik-diyabeti.html
  4. Diabetes [Internet]. Erişim 08.11.2023.
    https://www.who.int/health-topics/diabetes
  5. Federation ID. Key messages, World Diabetes Day [Internet]. Erişim 8.11.2023. https://worlddiabetesday.org/about/key-messages/
  6. Federation ID. About WDD | World Diabetes Day [Internet]. Erişim 08.11.2023. https://worlddiabetesday.org/about/
  7. Federation ID. Facts & figures, World Diabetes Day [Internet]. Erişim 8.11.2023. https://worlddiabetesday.org/about/facts-figures/
  8. Federation ID. Theme | World Diabetes Day [Internet]. Erişim 08.11.2023. https://worlddiabetesday.org/about/theme/

A Call to Action: An Open Letter from Global Health Professionals

SOCIAL MEDICINE IN PRACTICE

A Call to Action: An Open Letter from Global Health Professionals

Signed By Over 3000 Global Health Professionals (Dr. A. Saltık, I added my name..)

10 November 2023
Now more than ever we hope that everyone can take up the calls to action outlined below. The spirit of this letter continues with those who have
signed.

You can add your name to the letter here: (Dr. A. Saltık, I added my name..)
https://forms.gle/ePBLLfhKtqhaxBtC9

The world is alight with horror, grief, and rage. In the last 34 days, we witnessed the mass killing of civilians and numerous violations of international law.

The October 7 Hamas-led attacks on Israel resulted in the deaths of 1400 Israelis.[1] Since then, over 10,818 Palestinians have been killed in Gaza, and 175 Palestinians have been killed by Israeli forces in the West Bank.[2] These events occurred in the context of the decades-long occupation of the Palestinian territories.[3] This escalation of hatred and violence needs to stop. We can and must do better to uphold human rights, health, and wellbeing through coordinated, immediate actions. [3,4]
***
Click the link below to read entire pdf file (Dr. Ahmet Saltık)

A+CALL+ENGLISH

Sevgi ve saygı ile. 14 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Erken teşhiste kanser belirteçlerinin değeri

Dr. Ömer DÖNDERİCİ
İç hastalıkları ve Gastro-Enteroloji Uzm.

Erken teşhiste kanser belirteçlerinin değeri

Kasım 12, 2023
Erken teşhiste kanser belirteçlerinin değeri (drodonderici.blogspot.com)

Kanser, insanların kalp ve damar hastalıklarından sonraki ikinci en büyük ölüm nedenidir. Genelde yüz güldürücü tedavisinin olmayışı ve sıklıkla yaşam kalitesini fazlasıyla bozması, onu daha da sevimsiz kılar.

“Erken tanısının hayat kurtarıcı olduğu” söylenir ki, en azından bazı kanserler için doğrudur.
Bu yüzden sağlığını önemseyenler, erken tanı arayışındadır.

Son yıllarda (artık emekli olduğumdan) eski hastalarım ve dostlarımdan “bir bakar mısın?” ricasıyla, (WhatsApp veya e-posta aracılığıyla) gönderdikleri birkaç sayfalık tetkik sonuçlarını değerlendiriyorum. Yapılan incelemeler arasında sıklıkla bizim ‘tümör markırı’ dediğimiz
-çoğu kanda bakılan- kanser belirteçleri de oluyor. Bu vesileyle onlara söylediklerimi, bu yazıyla herkesle paylaşayım istedim.
***
….
…………
***
Yazımız günümüz içindir. Tıp hızla ilerliyor. Belki (kuşkusuz) önümüzdeki dönemde çok daha etkili ve gerçekten erken teşhise imkân sağlayan belirteçler geliştirilecektir.

O zamana değin, bana sorarsanız, –doktorunuz önermedikçe– kanser belirteçleri bakılmasını talep etmeyin. Ama yazının sonunda söylediğim tarama testlerini ihmal etmeyin. Ve çok daha önemlisi, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmeye özen göstererek riskinizi azaltmaya bakın…
========================
Dostlar,

1969-70 ders yılında Van Atatürk Lisesinde sınıf arkadaşı olduk.
Yarım yüzyılı aşkın süredir de dost ve meslektaşız.
Dr. Ömer Dönderici saygın bir hekim ve yurtsever bir insan.
Kişisel sitesinde sık olmasa da değerli yazılar yazıyor. Birisi de bu.
Bilindiği gibi bizim uzmanlık alanımız Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği “koruyucu hekimlik” odaklı. Bize de benzer istemler, sorular sıklıkla ulaşıyor.
Bu değerli yazının girişini ve son bölümünü sitemize aktardık.
Tümünün Dr. Dönderici‘nin blogundan okunması uygun (etik) olur.

Erken teşhiste kanser belirteçlerinin değeri (drodonderici.blogspot.com)

Sevgi ve saygı ile. 14 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Cumhuriyet’imizin Destansı Sağlık Devrimi

Dostlar,

Bu gün, 6 Kasım 2023 sabahı, Atılım Üniversitesi’nde Üniversitenin 100. yıl anma etkinlikleri kapsamında Tıp Fakültesinin sırası idi. Program bilgileri aşağıdaki görselde (posterde).

1697724405-etkinlikler_layout_TIP_F.png

Atılım Hukuk Fakültesi Orhan Zaim salonunda bilimsel anma toplantısı gerçekleştirildi.
Öğretim elemanları, öğrenciler oturuma ilgi gösterdiler. Rektör ve yardımcıları başlangıçta bulundular, sonra ayrıldılar.

Biz ilk konuşmacıydık. Konumuz,

  • Cumhuriyet’imizin Destansı Sağlık Devrimi

idi ve yaklaşık 20 dakika içinde 65 yansı ile gerçekten destansı olan bu sağlık devrimini özetlemeye çalıştık. Yansılara aşağıdaki erişke (link) ile ulaşılabilir (5,6 MB) :

Cumhuriyet’in Destansı Sağlık Devrimi, Atılım Üniv. 06.11.23

Kıdemli 3 öğretim üyesi ve 2 tıp öğrencimiz konuşmacıydı.
Ardından katılımcıların soru ve katkıları alındı ve Dekan Sn. Necla Tülek‘in konuğu olarak öğlen yemeği yendi.

Düzenlemede emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Bizi konuşmacı olarak görevlendiren Tıp Fakültemiz Dekanlığına da..

Gerçekten, Kurtuluş Savaşı sonrasında Kuruluş aşamasında TAM BİR DESTANSI DEVRİM olan SAĞLIK DEVRİMİ gerçekleştirilmese idi, bulaşıcı hastalıklar Anadolu’da halkı tüketebilirdi!

Başta Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, eşsiz Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam.. ölçüsüz borçluyuz onlara… Salt sağlığımızı değil, varlığımızı borçluyuz o yurtsever bilim yiğitlerine..

Ölçüsüz özverili yurtsever hekimler ve sağlık emekçileri, kayır sırtında dağlarda hizmet veren köy ebeleri – sağlık memurları… BİLİMSEL AKILCILIK olmasa idi, bu biz bu Sağlık Devrimini başaramazdık.

Burada yinelemeyelim; yansıların özenle incelenmesi, paylaşılması, geçmişten dersler çıkarılması ve sağlık hizmetlerinin vazgeçilemez temel insan hakkı olduğu hiç akıldan çıkarılmadan gereklerinin yapılması dileğimizdir.

Üstelik bu olgu – gerçeklik salt bir felsefe değeri ya da siyasal seçim de değil.

  • Toplumsal ve ekonomik kalkınmada sağlıklı – eğitilmiş toplum en temel girdi!

Sevgi ve saygı ile. 06 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Türkiye’de COVID-19: Güncel Durum ve Öneriler

Türkiye’de COVID-19:
Güncel Durum ve Öneriler

TTB Haberler, 01.11.2023

 

Dünya, 2023-2024 sonbahar kış mevsimine COVID-19 ve grip ile mücadeleyi ortaklaştırarak girmeyi önermektedir (1).

Türkiye’de COVID-19 hastalığının sıklığına ve yol açtığı ölümlere dair (ilişkin) bilgi paylaşımı 2023 Mart ayında sonlandırılmıştır (2). Sağlık Bakanlığı; 11 milyon dolayında yurttaşımızın doğrudan, yurt içinde yerinden olma sonucu, ülkemiz genelinin dolaylı olarak etkilendiği 6 Şubat depremlerinden sonra hastalığın yayılmasına uygun ortamın oluşmasına rağmen (karşın), kış ortamında yeterli önlemi ne yazık ki almadı. Şimdi yine kışa girmekteyiz ve COVID-19 gibi bulaşıcı hastalıklara yönelik bir hazırlık halen görünmemektedir (Tablo 1).

Tablo 1: Türkiye’de COVID-19 vaka ve ölüm sayılarının aylara göre seyri (SB)

Şubat 2023’te varlığı saptanan, ağustos ayında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından (Variant of Interest-VoC) olarak nitelenip dikkatle izlenmesi önerilen ERIS varyantının Türkiye’de varlığı, 15 Eylül’de, Sağlık Bakanı tarafından “ENDİŞE KONUSU SAYILMAYACAK BİR GELİŞME” başlığıyla duyurulmuştur. Yaklaşık bir aydır vaka (olgu) sayısı, ölüm sayısına yönelik açıklamaya ulaşılamamıştır (3).

DSÖ, COVID-19 salgını yönetimine yönelik önerilerini Mart 2020’de yayımlamış; hastalığın kimde, nerede ve ne durumdaki insanlarda görüldüğüne (Epidemiyolojisine) ilişkin verilerin şeffaf (saydam) biçimde kamuoyuyla paylaşılmasının, halka bilgi vermenin salgınla mücadeleye katılımını, işbirliğini sağlama yolu olarak duyurmuştur (4,5).

Bakanlık, bu açıklamayla, hastalık spektrumu (enfeksiyonu belirtisiz ayakta geçirme, hafif-orta şiddette sağlık hizmeti gereksinimiyle geçirme, hastaneye yatırılma, yoğun bakım gereksinimi duyulması ve ölüm) henüz tanımlanmamış bir varyantın halk sağlığına olası etkisini baştan önemsememeyi seçmiştir. Halk Sağlığına yönelik tehditlerde ihtiyatlı olmayı gerektiren ihtiyatlılık ilkesini (precautionary principle) ihlal etmiştir (6).

Koruyucu Hizmetler

DSÖ, COVID-19 ile mücadeleyi, toplum katılımını sağlayacak biçimde, ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla yürütmeyi, aşılama ile ilgili kararları ülkelerin bağışıklama danışma kurullarının kararları doğrultusunda yürütmeyi önermektedir (7). Ne var ki, ülkemizde COVID-19 sürecinin başından beri bu önerinin yerine getirildiğine ilişkin kanıt yoktur.

Sağlamlara yönelik aşılama, maske takma, fiziksel uzaklık bırakma, kalabalıktan kaçınma ve havalandırma; temaslılara ve hastalara yönelik karantinaya alma, tecrit etme (yalıtma) önlemlerinin bir politik kararlılıkla uygulanmadığı deneyimini COVID-19 salgını sürecinde yaşayan toplum; ihtiyatlı (özenli) olmayan bir dille sayın bakan tarafından önemsizleştirilen en etkin koruma önlemlerine ne denli uyma isteği duyar? Ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Halk Sağlığı sorunlarının yönetiminde birincil koruma önlemleri, zarar verme potansiyeli olan etkenle (COVID-19 virüsü) karşılaşmanın önlenmesidir. Bunu sağlamanın yolu, tanı araçlarına ulaşmanın kolaylaştırılması, yaygın test uygulamasıdır. Örneğin ABD’de her eve dört COVID-19 testi ücretsiz sağlanmaktadır (8). Ülkemizde COVID-19 testlerine erişim ise çok kısıtlıdır. Eğitim araştırma hastaneleri ve Üniversite hastanelerinde sadece (yalnızca) klinik açıdan hastalık şiddeti orta – ağır olan hastalara, hastayı gören hekimin talebi (istemi) üzerine yapılmaktadır. Ayaktan (Ayakta!) hastalara klinik uyumlu olsa da test yapılamamaktadır. Bu durumda COVID-19 yaygınlığının gerçek boyutunu anlamayı zorlaştırmaktadır. Tanı konamayan bir bulaşıcı hastalığın dolaşımının engellenmesi, olası zararlarının saptanması mümkün (olanaklı) görünmemektedir. COVID-19’a karşı birincil korumanın diğer (başka) önemli ögesi; öncelikle incinebilirliği yüksek olan (kırılgan) grupların (yaşlı, gebe, süregen bir hastalığı olan, yoksul, ayrımcılıkla maruz kalan dezavantajlıların) bireylerinde aşılama yoluyla direnç sağlama, yaygın ve yüksek oranda aşılama ile sağlanacak toplum bağışıklığı sayesinde aşılanamayacak durumda olanların, hastalığın yayılımına toplumun göstereceği direnç sonucu korunmasıdır.

Ülkemizde COVID-19’a karşı bağışıklama hizmetlerinde erişilen yetersiz ve eşitsiz düzey, aşağıda sunulan verilerden kolayca anlaşılabileceği gibi, aşı uygulama sürecinde, TTB ve ilgili tıpta uzmanlık derneklerince yapılan katkı, eleştiri ve çağrılara rağmen (karşın), önümüzdeki sonbahar ve kışa korunmamışlık / incinebilirlik duygusuyla girmek için yeterli kanıt oluşturmaktadır. Bu huzursuzluğun başkaca nedenleri de aşının koruyuculuk süresinin bu mevsime dek uzamaması ve evrim geçiren COVID-19 virüsünün yeni varyantlarına karşı koruma kapsayıcılığının yetersizliğidir.

  • Bu nedenlerle DSÖ, ECDC, CDC, Public Health England, KLİMİK tarafından yapılan
    aşılanma, var olanı aşılamayı pekiştirme çağrıları önem taşımaktadır.

Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı verilerine göre COVID-19’a karşı aşılanma durumu (10 Ekim 2023):

  • Yapılan toplam doz (1, 2 ve 3. doz) : 152.727.666
  • İki doz ile aşılanmış 18 yaş üstü nüfus: % 85,7
  • Bir doz ile aşılanma: %93.38 (https://covid19.saglik.gov.tr/, 11.10.2023)

Tablo 2. Türkiye’de uygulanan COVID-19 aşı Doz Sayısı ve Aşılama Oranları (30 Kasım 2022)

Şekil 1. İBBS-1’e Göre COVID-19’a karşı 2.Doz Aşılama Oranları (30 Kasım 2022)

  • Aşılamanın bağışık yanıtla sonuçlanabilmesi için tam aşılı olmak ve zamanında pekiştirme dozlarını yaptırmak önemlidir.

Ne yazık ki, pekiştirme dozlarında devamsızlık hızları çok yüksektir.

Tablo 3. COVID-19 Aşılamasında Devamsızlık Hızları

Şekil 2. Toplumda her 100 kişiye yapılmış COVID-19 aşısı pekiştirme dozlarının Türkiye ve kimi Avrupa ülkelerinde dağılımı (yapılan pekiştirme dozu sayısı/ toplam nüfus)*100 olarak hesaplanmıştır (9). 

Avrupa’da ve Türkiye’de COVID 19

22 Ekim 2023 itibarıyla; son 28 günde, bir önceki 28 güne kıyasla %10 artışla 371.855 vaka (dünyada görülenlerin %74’ü) ve bir önceki 28 güne kıyasla %45 azalma ile 1.352 ölüm (dünyada görülenlerin %29’u) görülmüştür. Hastaneye yatırmada, son 56 günde bildirimde bulunan ülkelere göre %24 artış görülmüştür.

  • Türkiye son 56 günde DSÖ’ye doğrulanmış COVID-19 vaka ve ölüm bildiriminde bulunmamıştır (10).

Tanı konan hastalar genellikle enfeksiyon hastalıkları kliniklerinde tedaviye (sağaltıma) alınmaktadır. İlk beş gün içinde olan hastalarda Sağlık Bakanlığınca sunulan tek sağaltım Molnupiravir etken maddeli ilaçtır. İncinebilirliği (kırılganlığı) yüksek hastalarda orta – ağır klinik olduğunda hastalar servislerde ve yoğun bakımlarda yatırılarak izlenmektedir. Mevcut (Verili) durumda servis ve yoğun bakım yatak kapasitelerini zorlayacak düzeyde başvuru söz konusu olmamakla birlikte, toplumda enfeksiyonun (bulaşın) yaygınlaşması durumunda incinebilir  (kırılgan) gruptaki (kesimdeki) hastaların daha çok hastalanmaları sonucunda kapasiteyi zorlayacak düzeyde hasta başvuruları olma ihtimali (olasılığı) söz konusudur.

Öneriler

Sağlık çalışanlarına yönelik

  • Hizmet sunum biriminizde kendinizi ve çalışma arkadaşlarınızı COVID-19’dan koruma ilkelerine uyun, kendinizi koruyun. Korunmada rol modeli olun (11).
    • TTB’nin ve ilgili uzmanlık derneklerinin öneri ve kılavuzlarına uyun.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için maske takın.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için aşılanın.
    • Standart korunma önlemlerinin eğitimlerini yapın ve uygulatın.
  • Yakınlarınızı COVID-19 morbidite ve mortalitesinden koruyun. Korumada rol modeli olun.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korumak için aşılatın.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korumak için kalabalık, kapalı ortamlarda maske takmalarını sağlayın.
    • Öksürük ve ateşle giden sorunları olursa, klinik bakımın yanı sıra, bulaşma kaynağı olmamaları için ayırın, maske taktırın, ortamın sık sık havalandırılmasını sağlayın.
  • Size başvuran sağlık hizmeti kullanıcılarını değerlendirirken COVID-19 ve grip dahil aşı ile önlenebilir hastalıklar açısından da değerlendirin. Gerekli önerilerde bulunun.

Sağlık yönetimine yönelik

  • İmzacısı olduğumuz DSÖ Anayasası’na göre yönetme erki, halkın sağlığından sorumludur (12). COVID-19, grip ve morbiditeyi artıran sağlık sorunları için, öncelikle incinebilirliği yüksek (kırılgan) gruplar için; aşıları, tanı testlerini ve tedavi edici (sağaltıcı) ilaçları erişilebilir kılın.
  • COVID-19 için; test, hastalanma, aşılanma, sağlık hizmeti kullanımı ve ölüm verilerini şeffaflık (saydamlık) içinde kamuoyuyla paylaşın. Bilgi paylaşmamanın yarattığı belirsizlik, İnfodemiye (AS: Bilgi kirliliğinin yayılması) yol açar, salgın yönetimine ilişkin uyumu ve katılımı baskılar, aşı kararsızlığını artırır.

Halka yönelik

  • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için aşılanın.
  • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için kalabalık, kapalı ortamlarda maske takın.
  • Öksürük ve ateşle giden bir sorununuz olursa, sağlık hizmeti alın; yanı sıra, bulaşma kaynağı olmamak için olabildiğince ayrı durun, maske takın, bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırın.

Medyaya yönelik

  • Sağlık ile ilgili haberleri paylaşmadan önce, Tabip Odalarına, ilgili uzmanlık derneklerine danışın.
  • Aşı haberleri hazırlama bildirgesini gözeterek haberlerinizi oluşturun (13).


Türk Tabipleri Birliği Aşı Çalışma Grubu
Türk Tabipleri Birliği Pandemi Çalışma Grubu
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Dipnotlar:

  1. WHO/Europe, EC and ECDC urge eligible groups to get vaccinated or boosted to save lives this autumn and winter https://www.ecdc.europa.eu/en/news-events/vulnerable-vaccinate-protecting-unprotected-covid-19-and-influenza
  2. https://covid19.saglik.gov.tr/, 30.10.2023
  3. “Son dakika… Bakan Koca duyurdu: Eris varyantı Türkiye’de!” (cumhuriyet.com.tr)
  4.  Responding to community spread of COVID-19 https://iris.who.int/bitstream/handle/10665/331421/WHO-COVID-19-Community_Transmission-2020.1-eng.pdf?sequence=1
  5. Pandeminin 28. Gün Değerlendirmesi – Yeni Koronavirüs Hastalığı 2019 (hasuder.org.tr) https://korona.hasuder.org.tr/pandeminin-28-gun-degerlendirmesi/
  6. The precautionary principle: Definitions, applications and governance https://www.europarl.europa.eu/thinktank/en/document/EPRS_IDA(2015)573876)
  7. COVID-19 Vaccine Introduction Readiness Assessment Tool -Version 21 September 2020- https://www.technet-21.org/en/forums/discussions/new-virat-vraf-2-0-the-updated-COVID-19-vaccine-introduction-readiness-assessment-tool, Çeviri https://korona.hasuder.org.tr/ulkelerin-covid-19-asilamasina-baslamak-icin-hazirliklari-degerlendirme-formu/,
  8. Get four free at-⁠home COVID-⁠19 tests this fall on COVIDTests.gov https://www.covid.gov/tests
  9. COVID-19 Data Explorer – Our World in Datahttps://ourworldindata.org/explorers/coronavirus-data-explorer?zoomToSelection=true&time=2020-03-01..latest&facet=none&country=DEU~TUR~FRA~GRC&pickerSort=asc&pickerMetric=location&Metric=Vaccine+booster+doses&Interval=7-day+rolling+average&Relative+to+Population=true&Color+by+test+positivity=false
  10. COVID-19 Epidemiological Update – 27 October 2023 (who.int) https://www.who.int/publications/m/item/covid-19-epidemiological-update?-27-october-2023
  11. Infection prevention and control in the context of coronavirus disease (COVID-19): a living guideline, 9 October 2023. Geneva: World Health Organization; 2023 (WHO/2019-nCoV/IPC/guideline/ 2023.3). Licence: CC BY-NC-SA 3.0 IGO.
  12. CONSTITUTION OF THE WORLD HEALTH ORGANIZATION https://apps.who.int/gb/bd/pdf_files/BD_49th-en.pdf#page=6
  13. https://asibildirgesi.paperform.co/

SAVAŞTAN ETKİLENEN ÇOCUKLAR 

SAVAŞTAN ETKİLENEN ÇOCUKLAR 

HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) 
Çocuk, Ergen ve Okul Sağlığı Çalışma Grubu
tarafından hazırlanmıştır. 

Çocuklar, savaş ve silahlı çatışmalarda hem doğrudan hem de dolaylı nedenlerle toplumda incinebilir gruplardandır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin temel maddeleri arasında yer alan yaşama hakkı, Sözleşmenin 6. maddesinde tanımlıdır.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme md 38 ve md. 39’da çocukların, çatışma durumunda insan haklarına uygun biçimde haklarının gözetilmesi, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması yönünden tüm önlemlerin alınmasının taraf devletlerin sorumluluğunda olduğu belirtilmiştir.1

Uluslararası İnsancıl Teamül (Gelenek) Hukuku Kural 135, silahlı çatışmalardan etkilenen çocukların özel saygı ve koruma hakları ile ilgilidir. Çocukların savaş alanlarından uzaklaştırılması, şiddetin her türlüsünden korunması ve anababaları ile güvenli alanlarda bir araya getirilmelerini vurgular.2

Savaş ve silahlı çatışmalarda can yitiği ve yaralanmaların yanında yetersiz ve güvensiz yaşam koşulları, çevresel riskler çocukları tehdit etmektedir. Gıda ve temiz suya erişimin zorlaşması çocuk sağlığını savaş ve çatışma durumlarında olumsuz etkilemektedir. Ebeveyn (anababa) yitikleri ile savunmasız duruma düşen çocuklar, şiddet ve istismar yönünden risklere açık duruma gelmektedir. Çocuklar kaçırılmakta ya da savaşın içine çekilmektedir. Koşulların olumsuz etkileriyle savaş ve çatışmanın bedensel ve ruhsal etkileri savaş ve sonrasında çocuklar üzerinde sürmektedir. Sağlık ve eğitim altyapısının bozulması savaşın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini artırmaktadır.3

Savaş ve çatışmalarda, temel yaşam gereksinimlerinden başlanarak psiko-sosyal destek ve rehabilitasyon (esenlendirme) aşamasına dek çocuklar desteklenmelidir. Savaş durumunda çocuklar için güvenli alanlar oluşturulmalıdır. Gıda ve temiz su gereksinimi karşılanmalıdır. Temel çocuk sağlığı hizmeti sunumu sürdülmelidir. Temel gereksinimlerin karşılanması çocukların psiko-sosyal yönden incinebilirliğini (kırılganlığını) azaltmaktadır. Savaş sırasında ve sonrasında çocuklara yönelik psiko-sosyal destek hizmetleri sağlanmalıdır. Bu hizmetlerde kanıta dayalı uygulamalar ve yetkin sağlık emekçileri yer almalıdır. Ertelenen psikolojik destek gereksinimi, ilerleyen dönemlerde çocuklarda olumsuz gelişimsel etkilenmelere neden olmaktadır.

Ebeveynler (anababalar) çocuklarının iyilik durumunun sürmesi için savaş sırasında ve sonrasında çocuklarının desteklemeleri yönünden teşvik edilmelidir. Savaştan etkilenen anababalara yönelik destek programları oluşturulmalıdır. Savaş bölgesinde yer almayan, medya yoluyla savaş ve çatışma haberleri ile karşılaşan çocuklar olumsuz etkilenmelerden korunmalıdır. Şiddet ve çatışma içeren haber içeriklerinden çocuklar uzak tutulmalıdır.4

İsrail ve Filistin arasında süren çatışmalarda yaşamını yitiren, yaralanan ve ailesinden ayrı düşen çocuklarla ilgili haberler kamunun gündeminde yer almaktadır. Çocuklar savaşın etkilerinden korunmalı, çocuklara yönelik güvenli alanlar oluşturulmalıdır. Çocuk hakları temelinde çocukları savaşın hedefi konumundan uzak tutan bir anlayışla, çocukların en yüksek iyilik durumları için güvenlik, gıda, barınma ve sağlık hizmetleri uluslararası toplumun işbirliği ile sağlanmalıdır.

Kaynaklar

  1. [İnternet] Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, UNICEF. https://www.unicef.org/turkiye/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-s%C3%B6zle%C5%9Fme (Erişim: 28.10.2023)
  2. Uluslararası İnsancıl Teamül (Örf-Adet) Hukuku, Cilt 1: Kurallar. Jean-Marie Henckaerts, Louise Doswald-Beck. Uluslararası Kızılhaç Komitesi 2005.
  3. Slone, M., & Peer, A. (2021). Children’s Reactions to War, Armed Conflict and Displacement: Resilience in a Social Climate of Support. Current psychiatry reports, 23(11), 76. https://doi.org/10.1007/s11920-021-01283-3
  4. Bürgin, D., Anagnostopoulos, D., Board and Policy Division of ESCAP, Vitiello, B., Sukale, T., Schmid, M., & Fegert, J. M. (2022). Impact of war and forced displacement on children’s mental health-multilevel, needs-oriented, and trauma-informed approaches. European child & adolescent psychiatry, 31(6), 845–853. https://doi.org/10.1007/s00787-022-01974-z