Kategori arşivi: Hekim Saltık

Alevi kıyımı ve değişmeyen yazgı 

Ali Ekber Ataş - VikipediALİ EKBER ATAŞ
Şair

16 Aralık 2023, Cumhuriyet

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Yazgının iki adından biriydi, 45 yıl önce gerçekleştirilen Kahramanmaraş katliamı. Diğeri, Sivas katliamı. Her iki katliam, evrensel hukukun “İnsanlığa karşı işlenen suçlar, zaman aşımına uğra(tıla)maz” kapsamındadır. Oysa bu suçun zaman aşımı olamaz, bunun altını çizelim. Maraş’ta 120 Alevi katledildi. Bunların içinde biri vardı ki 8 aylık hamile bir gelin.

17 kadın öldürüldü.

Adları unutuldu çoktan. Anımsatayım:

  • Güllü Ergönül, Fatma Bar, Zeynep Aydoğan, Döndü Ünver, Zühre Ünver, Kezban Usta, Hatice Yılmaz, Gülsün Un, Hatice Güngör, Gülsüm Akırmak, Zeynep Nergiz, Sebahat İşbilir, Elif Balta, Esma Suna, Fidan Suna, Fatma Bilmez ve Cennet Çimen…

ÖLDÜRÜLEN MASUMLAR

Gözlerinin önünde ailesi katledilen biri şöyle haykırıyor: “Hamileyim, bari beni öldürmeyin!..”

Genç bir gelinin çığlığıydı bu. Dünyanın, herhangi bir yerinde değil, Maraş’tan yükseliyor. Bu çığlığın yükseldiği ev, faşistlerce taranıyor. Yetmez! Evin içine benzinli paçavralar ve patlayıcılar atılıyor. Yetmiyor!.. Kapılar, pencereler parçalanıyor. Gözlerini kırpmadan içerideki beş kişiyi kurşuna diziyorlar. Satırla, sopayla yaralayıp öldü diye bıraktıkları kadın hamile.

“Kocamı, kardeşlerimi öldürdünüz, bari beni öldürmeyin, hamileyim…” diye çığlık çığlığa… Sekiz aylık bebeğini kurtarmak için can havliyle dışarı fırlıyor. Kaçıp kurtulmaya çalışan kadını sırtından vuruyorlar. Öldü diye bırakıp kaçıyorlar. Komşusu, genç gelini sırtlayarak hastaneye yetiştiriyor. Ne yazık ki aldığı kurşun yaraları çok ağırdır. Kurtarılacak durumda olmadığını gören doktorlar, “Bari bebeği kurtaralım” diyerek sezaryenle bebeği alıyor. Ama annenin karnına aldığı darbeler nedeniyle bebek de ölü.

Sezaryen sonrasında, bebeğin, anne karnından çıkarıldığı anın fotoğrafı, gazetelerde sayfa sayfa yayımlandı. Bu fotoğraf, katliamın simgesi oldu. Sonrasında cansız, küçük bedeni Ege’nin bizden taraf kıyılarına vuran “Aylan” bebek için herkes gözyaşı döktü.

Soruyorum: Bu vahşet hangi ülkede, hangi iç savaşta yaşanmıştır? Doğmamış bir çocuğu katleden bu katilleri kim ya da kimler besledi? 45 yıl önce işlenen bu insanlık suçunu hatırlayanınız var mı?

Annelerinin yaşadıklarını ve Alevilere yüz yıllardır aynı akıbeti, sistematik olarak yaşattıklarını. Ve unutmayın. Burası Türkiye ve katliamın gerçekleştirildiği yer Kahramanmaraş.

Yıl 1978. Aylardan 16-29 Aralık…
=======================================
Dostlar,

Maraş kırımı (katliamı) insanlık tarihinin en acılarından biridir.
En utanılası toplu cinayetlerinden önlerde gelenidir.
“Müslüman” olduklarını savlayanlar Hanefiler, İslamiyeti daha farklı yorumlayan Alevi Müslümanları kadın – çocuk – gebe – yaşlı.. ayırdetmeden gaddarca katlettiler.

O dönemde Maraş’ta genel cerrahi uzmanı olarak görev yapan saygın meslektaşım
Op. Dr. Alaittin Gültekin Yazıcıoğlu, sözlerle aktarımı olanaksız vahşeti yine de yazıya döktü.

Kitabının adı : ÇIPLAK ve ÖLÜYDÜLER…

Çıplak ve Ölüydüler Kitabı ve Fiyatı - Hepsiburada

İkinci Adım Yayınları, 1. baskı, 2018. 13,5 x 19 cm boyutlarında 110 sayfa. Bize imzalanarak yollandığı tarih 03 Ocak 2023..

Edinilmesini ve okunmasını, paylaşılmasını dileriz. Yüreklerdeki yangın nasıl sönecek? Kin – intikam – düşmanlığa dönüştürülmeden nasıl yönetilecek? Gidenler geri gelir mi? Beş yüzü aşkın masum insan.

Aralık 1978 – Aralık 2023.. Yarım yüzyıla yakın bir süre. O sıralar Hacettepe Tıp Fakültesinde Toplum Hekimliği uzmanlık eğitiminde idik. Yüreğimiz dağlanmıştı. İlk pansuman, iç savaş çıkarmaya dönük kanlı kontrgerilla oyununun deşifre edilmesidir. 45 yıldır hiçbir hükümet buna cesaret edemedi. Dolayısıyla arkası geldi.. Aydın cinayetleri başladı. Sonra Sivas’ta Madımak Otelde 35 insan yakıldı! Birkaç gün sonra Başbağlar’da 33 asker şehit edildi. Roboski kırımı yaşandı, Ankara Garı faciasında 103 insanımız katledildi…

  • Bir devletin en başta gelen görevi, yurttaşlarının CAN GÜVENLİĞİNİ sağlamaktır.

Bu kritik noktada eleştiri dozu biraz yükseltildiğinde rejim harekete geçmekte ve Devletin manevi kişiliğini tahkirden başlayarak TCK’nın, TMK’nın ağır ceza öngören hükümleri çalıştırılmaktadır. Ne var ki ülkede kırımlar dur(durulama)mamaktadır.

  • Ardışık öldürüler (cinayetler, suikastler) iç barışı ve kaynaşmayı daha da güçleştirmektedir. Ardışık ve kurgulu cinayetlerle toplum felç edilmektedir. 

Ara çözümlemede istendik tablo da budur zaten. Ve vakti – saati geldiğinde de ülke genelinde iç çatışma – savaş çıkarmak ve müdahale ederek bölmektir.

Yazdıklarımız abartı değildir. 1. Dünya Paylaşım Savaşı, bir prensin kurgulu siyasal cinayetle öldürülmesine ikincildir. Pek çok ülkede iç savaş benzer yöntemlerle tetiklenmiştir. Aşağıda somut bir örneği daha paylaşalım :

Unutmayacağız, Barışmayacağız, Affetmeyeceğiz-Ayhan Sarıhan Kitabı

Dolayısıyla Türkiye’de meşru bir demokratik Halk Devrimi ile namuslu ve yürekli iktidarlar işbaşına getirilmeden ne bu kahpe bireysel – toplu kırımlar aydınlatılabilir ne de sonu getirilebilir.. Yüreğimiz yangın yeridir..
Sevgi ve saygı ile. 17 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik    

BARINMA ve BESLENME KRİZİ NEREYE GİDİYOR??

Dostlar,

Kızılcagün TV‘de yaptığımız bir söyleşiyi paylaşmak istiyoruz.

Sn. Ebru Güngör’ün sorularını yanıtladık.

Özellikle, artan konut kiraları ve yurttaşın barınma hakkı..
TCMB Başkanı Sn. Hafize Gaye Erkan’ın İstanbul’da ev kirası bedellerini çok yüksek bularak annesinin yanına taşınma düşüncesini açıklaması gündem oldu.

Öte yandan 3 haneli hiperenflasyon nedeniyle gıda fiyatlarındaki aşırı artışlar, BESLENME HAKKINI da yok etti insanların.

Programcı Sn. Güngör, insanlar en temel 2 gereksinimlerini karşılayamıyor… vurgusu yaptı.

  • İnsanlar geçinemiyor ve karnını doyuramıyor. Bu sorun nereye varır ve nasıl çözülür??

Yaklaşık 30 dakika boyunca bu 2 can yakıcı sorunu irdeledik.

AKP=RTE iktidarını  bilerek – planlayarak insanlarımızı yoksulluk – açlık – evsizlik – işsizliğe sürüklediğini anlattık.

İnsanları yurttaşlıktan çıkarıp ümmete – kula indirgemek, biata zorlamak, siyasal katılımın dışına itmek, ALLAH İLE ALDATARAK, çürütmek ve AKP’ye oy deposuna dönüştürmek..

İşte ULUSAL EGEMENLİĞİN bir TEK ADAMA devredilmesinin çooookk acı sonuçları..
Hesap sorulamıyor.. Denge – denetleme sistemi çalışmıyor.
2017 Anayasa değişiklikleri, hileli biçimde halkoylamasından geçirildi (2,5 milyon mühürsüz oy kullandırıldı!).
RTE, Yasama + Yürütme  + Yargı erklerini buyruğuna aldı.

  • Giderek daha pervasız ve baskıcı oluyor AKP = RTE iktidarı.
  • Karşıtlarını kökten susturmak istiyor. Yargı sopasını, kolluk güçlerini kullanıyor.
  • Dini, ölçüsüzce çağdışı siyasetine alet ediyor.
  • Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatta 17. kez yaptığı değişiklik apaçık ŞERİAT DEVLETİ hedefli ve Anayasa Başlangıç, m. 2, 24, 42 ve 174’e, AİHS ve AİHM kararlarına açıkça aykırı..

Yarım saat dolayında bilimsel verilere dayalı sorunları tartıştık ve çözüm önerileri sunduk.

Çözüm                            :

  • Meşruluk sınırlarının dışına çıkan iktidara karşı hukuk içinde direnmek. AİHS’nde temel bir insanlık hakkı olarak tanımlanan MEŞRU DİRENME HAKKINI kullanmak.

Yerel seçimlerde mutlaka bir “Türkiye ittifakı” yaparak iktidarı açık ara geriletmek ve ardından erken seçime zorlayarak kurtulmak…

İzlemek için lütfen tıklayınız…

https://youtu.be/_YZkUrLVmao?si=4FmUuQhObmWUL8Dq

İzlenmesi, paylaşılması ve gereğinin hızla yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 17 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

21. Yüzyıl’da Sağlık Gündemi ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Gerçeği

Bekir Metin
Dünya Sağlık Haberleri Genel Yayın Yönetmeni
Web: www.healthworldnews.net

www.healthworldnews.net/yazi-dizisi-23-21-yuzyilda-saglik-gundemi-ve-refik-saydam-hifzissihha-gercegi 

Bekir Metin tarafından yazılan “Refik Saydam Hıfzıssıhha Gerçeği” başlıklı yazı dizisinin 23. Bölümü yayınlandı. 

DSÖ, 1998 yılında “50. Yıl Dünya Sağlık Raporunu” 25 yıl önce yayınladı. Rapor 21. Yüzyılın Sağlık Gündemini” belirlemişti. 

2000-2025 yılları arasını kapsayan 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde çizilen vizyon içinde “Sağlığı Etkileyen Politik Eğilimler” 

detaylı (ayrıntılı) biçimde anlatılmıştı. Böyle bir süreçte Türkiye’de iktidar değişti ve “Sağlıkta Dönüşüm Programı” başlatıldı. 

Peki, Refik Saydam Hıfzıssıhha Başkanlığı’na ne oldu? Okuyun… Gerçeği görün…

Selam sevgi ve saygılarımla, 14.12.23

HEALTH EDUCATION & PROMOTION

Dear Phase 1 Students of

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 14th December 2023, we’ll conduct a 2 hours lecture face to face for Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a title / topic of

HEALTH EDUCATION & PROMOTION

40 slides, 3.2 MB, main material for this lecture :

Health Education & Promotion AHMET SALTIK

Below are 56 additional slides having a rich and up to date content (PDF 1,7 MB) to support main file above :

And a very valubele supplement, 15 pages, 1 MB : Health Education and Promotion (Concepts)

These files have been uploaded Atılım University Medical School, Moodle System.

With respect and love. 13th December 2023, Ankara


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
LLM (Health Law), BSc (Political Sciences & Public Administration)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

Laiklik Meclisi 1. toplantısı sonuç metni

Laiklik Meclisi (@LaiklikMeclisi) / XLaiklik Meclisi 1. toplantısı sonuç metni açıklandı: Eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum için gerici dönüşüme karşı laikliğin kazanılması önem taşıyor

26 Kasım tarihinde Ankara’da ilk genel toplantısını gerçekleştiren Laiklik Meclisi toplantıda önemli kararlar aldı ve bunları kamuoyu ile paylaştı.

Özellikle yeni Anayasa aracılığı ile laikliğin tasfiyesine karşı duruşun ve eğitimdeki gerici dönüşüme direncin vurgulandığı kararlar içerisinde yeni komisyonların kurulduğu bilgisine de yer verildi.

Bu çerçevede Laiklik Meclisi, sosyal bilimler ve iktisat alanında bir komisyon, sağlık komisyonu ve sanatçılar komisyonu kurma kararı aldı.

Toplantıda alınan kararlar arasında, halifeliğin ve Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması ile birlikte Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edildiği 3 Mart tarihinin “Laiklik Günü” olarak belirlenmesi ve o gün çeşitli etkinlikler düzenlenmesi bulunuyor.

Periyodik raporlar yayınlamanın yanı sıra yurttaşların da iletişime geçebileceği şeklide yapılanan Laikik Meclisi İzleme Merkezi’nin çalışmalarına başlaması, “Laik ve Bilimsel Eğitim için El Kitabı” başta olmak üzere çeşitli broşürlerin çıkarılması, farklı illerde Meclis’in ayaklarının oluşturulması ve diğer kurumlarla iletişime geçilmesi gibi başlıklar da alınan kararlar arasında yer alıyor.

Laiklik Meclisi tarafından açıklanan toplantı sonuç metni şu şekilde:

LAİKLİK MECLİSİ TOPLANTISI SONUÇ METNİ:

…………..
……………………..

Tam metni okumak için lütfen tıklayınız… (360KB)

Laiklik Meclisi 1. toplantısı sonuç metni

Sevgi ve saygı ile. 08 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Laiklik Meclisi Kurucu Üyesi
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

CADDE TV Programımız..

Dostlar,

CADDE TV‘den Sayın Rahmi Aygün‘ün konuğu olduk, 04.12.2023 akşamı.
Ankara Üniv. Tıp Fakültesinde birlikte çalışıp emekli olduğumuz Psikiyatri Uzmanı  meslektaşımız Sayın Prof. Dr. Abdülkadir Çevik ile. Prof. Çevik ayrıca Politik Psikoloji Derneği kurucu başkanı ve biz de bu derneğin üyesiyiz.

Eski TRT” de yetişen deneyimli gazeteci Aygün, ülkemizin yakıcı gündemi ile  ilgili sorular yöneltti biz 2 kıdemli hekime.. Prof. Çevik daha çok sosyal psikoloji – sosyal psikiyatrik yaklaşımla soruları yanıtladı. Biz de bir Toplum Hekimi, Hukukçu, Siyaset Bilimci şapkalarımızla yanıtlar verdik.

Son kritik soru, “Toplum hasta mı, öyle ise ne yapmalı??” idi.

Bizim yanıtımız ne acı ki;

  • “Evet! Sosyal şizofreninin eşiğindeyiz.. cinnet sınırındayız.. “ oldu.

AKP = RTE iktidarı kurgulu bir yoksullaşTIRma politikası izleyerek toplumu çürütüyor ve yurttaşlıktan ümmete indirgiyor, oy deposuna dönüştürüyor..

  • Ülke talan edildi.
  • Laiklik özellikle hedef.
  • Amaç bir sultanlık rejimine dönüşmek ve dinci – tek adam diktası (teokratik monarşi) ile sürekli iktidarda kalmak… diye vurguladık.

Bu hukuk ve demokrasi dışı dayatmanın iyi bir gidiş olmadığını, baskı ve zulmün meşru direniş hakkı doğuracağını ve siyasal tarihte bu tür yönetimlerin önünde sonunda halk tarafından görevden uzaklaştırıldığı ve hesap sorulduğunu… belirttik.

Muhalefeti, dağınık, kutuplaştırılmış toplumu hızla örgütlemeye çağırdık.

Çözüm olarak                    :

Derhal normalleşmeye geçilmesini,
Talan edilen yüzlerce milyar Dolar ulusal servetin en az yarısının yerine konmasını
“Demokrasi – insan hakları – hukuk devleti” sacayağına ivedilikle dönülmesini… önerdik.

Yaklaşık 2 saat süren programın youtube kaydının erişkesi (linki) aşağıda.
İzlenmesini, paylaşılmasını ve geç kalmadan gereklerinin yapılmasını dileriz.

https://www.youtube.com/live/ggl4OrWUv_M?si=-XR1-A2ALfVb2UoH

Sayın Aygün ve CADDE TV’ye bu fırsat için teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 06 Aralık 2023, Ankara
 
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

Cumhuriyet TV konuşmamız : Kış Koşulları, Barınma-Beslenme-Giyim ve AKP’nin Ağır Vebali

Dostlar,

Cumhuriyet TV‘den Sayın İrem Karataş bizimle bir söyleşi yaptı..

Çok dalgalanan hava sıcaklıkları.. yaklaşan kış..
On milyonlarca yurttaşı yoksullaşTIRan kurgulu AKP politikaları..

Yurttaş, özellikle de yoksul on milyonlar ne yapmalı??

Ne yemeli – içmeli, bulursa??

Nasıl giyinmeli, bulursa??

Nasıl ısınmalı, bulursa??

Veeeee bu ağır beslenme yetersizliği – açlık daha da sürerse toplum ve kişi sağlığı üzerindeki ağır olumsuz etkileri neler olabilir??

19,5 dk. anlatmaya ve Sn. Karataş’ın çok yerinde sorularını yanıtlamaya çalıştık.

İzlemenizi, paylaşmanızı ve iktidarı – yandaşlarını da uyanmaya ve gereklerini oyalanmadan yapmaya çağırıyoruz.. Çünkü bu yıkımı onlar yarattı… öyle veya böyle. Düzeltmek ellerinde ve kaçınılmaz sorumlulukları.. Talan ettikleri yüzlerce milyar doların hiç olmazsa yarısını geri vermek zorundalar..

  • Cumhuriyet TV konuşmamız :
  • Kış Koşulları, Barınma-Beslenme-Giyim ve AKP’nin Ağır Vebali

https://youtu.be/KmonHW24BWg

https://youtu.be/KmonHW24BWg?si=zRJmW6brHMi0O393

https://youtu.be/KmonHW24BWg?t=356

https://x.com/profsaltik/status/1731996757268004864?s=20

Cumhuriyet TV ve değerli basın emekçisi İrem Karataş‘a bu fırsat için teşekkür ederim.

Sevgi ve saygı ile. 05 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik  

Gelir dağılımı ve sağlık

Özdemir Aktan

T24 Haftalık Yazarı 
Özdemir Aktan
ao.aktan@gmail.com
03 Aralık 2023

Toplum sağlığının hastane ve ilaç ile sağlanamayacağını artık anlamamız gerek

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Ülkelerde ve dünyada gelir dağılımını belirlemek üzere Gini katsayısı oluşturulmuş. İtalyan Corrada Gini tarafından oluşturulan katsayı 0-1 arasında bir rakam olarak belirleniyor. 1 rakamı gelir dağılımının en kötü olduğu durumu belirliyor, tüm gelirin bir kişi veya grup tarafından sahiplenildiği anlamına geliyor. Sıfır ise tüm gelirin toplumda eşit olarak paylaşıldığına karşılık geliyor ki, hayal bile edilemez.

Benden ekonomi yazısı elbette çıkmaz ama sağlık konuları ekonomiden bağımsız düşünülemiyor. Gini katsayısı ile ülkelerin sağlık verileri birebir paralellik gösteriyor. Bir ülkenin sağlık parametrelerinin iyiliği sahip olduğu modern hastaneler ve teknoloji yardımı ile yapılan ameliyatlarla ölçülmüyor. Bir toplumun sağlık düzeyini yaşam süreleri, anne ölüm hızı, bebek ölüm hızı gibi veriler belirler.

Özlenen bir sağlık sistemi öncelikle “iyi” bir sağlık hizmeti vermeli ve bunu da çok küçük farklarla “eşit” dağıtmalıdır. Gelir dağılımı bozuldukça yüksek gelirli gruplar daha iyi bir sağlık hizmeti alabilirken yoksul kesimin “iyi” sağlığa ulaşabilmesi imkansıza yaklaşır.

Dünyada 1820 yılında saptanan Gini katsayısı 0,50 iken, 1990’da 0,657 olmuş. Üstelik de katsayı her yıl 1,2-1,5 puan artmaya devam ediyor. Özetle, dünyada gelir dağılımındaki eşitsizlik hızla artıyor. Aynı durum Türkiye’de de geçerli. TÜİK verilerine göre 2014 yılında 0,391 olan katsayı, 2022 yılında 0,415’e yükselmiş. 37 OECD ülkesi arasında en kötü dağılıma sahip dördüncü ülkeyiz. AB ülkelerinden sadece Bulgaristan bizden kötü. Haritada en koyu renkle gösterilen ülkeler en kötü dağılıma sahip olanlar.

Gelelim sağlık verilerine. Sağlık verilerinde iyilik ülkelerin sağlığa ayırdığı para ile paralellik göstermiyor. OECD ortalamasının iki katından fazla harcama yapan ABD bunun en belirgin örneğini oluşturuyor: ABD’de ortalama yaşam süresi, anne ve çocuk ölüm hızları, kronik hastalık oranları gibi veriler hep OECD ortalamalarından daha kötü.

Söylemeye gerek yok ama bizim verilerimizin de OECD ortalamalarından çok daha kötü olduğunu belirtmeliyim. En iyi veriler ise haritada en açık renkle işaretlenmiş olan ülkeler. En başta da İskandinav ülkeleri geliyor, zira gelir bu ülkelerde daha adaletli bir şekilde paylaşılmakta.

Yıllardan beri bilinen ama görmezden gelinen bir gerçek toplum sağlığının ilaç, ameliyat, hastane gibi faktörlerden çok, sağlığın sosyal belirleyicilerine bağlı olduğudur. Sağlığın sosyal belirleyicileri erken çocukluk gelişiminden başlar ve eğitim, istihdam ve çalışma koşulları, barınma ve mahalle koşulları, yaşam standartları ve toplumsal zenginliklerden yararlanmaktaki eşitsizlikleri de kapsayarak devam eder.

Dünya Sağlık Örgütü sağlığı “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir” diye tanımlıyor. Bu tanıma “Sosyal yönden tam iyilik hâli” sonradan eklendi.

Türkiye’de bedensel ve ruhsal iyilik halini geçtim, sosyal iyilik halinden söz etmek imkansız. Geçim derdi, gelecekten umutsuzluk, etrafımızda yaşanan savaşlar tedirginlikten öte artık korku yaratıyor. Bunlarla birlikte her gün ortaya çıkan yeni bir yolsuzluk haberi, gelir dağılımının adaletsizliğinin belirgin hale gelmesi ve ayaklar altına alınmış bir yargı sistemi ile iyilik halinin yanına bile yaklaşamıyoruz. Bu durum haliyle ruhsal iyilik halini de olumsuz olarak etkiliyor.

Toplum sağlığının hastane ve ilaç ile sağlanamayacağını artık anlamamız gerek.
===============================
Dostlar,

Web sitemiz izleyicileri Prof. Dr. Özdemir Aktan‘ı iyi tanırlar.
Dr. Aktan ünlü ve alanında çok başarılı bir genel cerrah.
Kuşkusuz web sitemiz okurları dışında da iyi bilinir.

T24‘te her hafta tadına doyulmaz makaleler kaleme (klavyeye!?) alıyor.
Bu hafa bir başka yakıcı konuyu işliyor.
Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız “Sevgili Özdemir“, Kalpaksız Kuvvayı MilliyeciTıbbiyeli Nusret Fişek” in izinden gidiyor..

Tıbbiyeli Nusret Fişek” söyleminin (mottosunun) “Tıbbiyeli Hikmet“e bir gönderme olduğu gözden kaçmamıştır. Hani şu İstanbul Tıbbiyesinin 3. sınıf öğrencisi.. Merhum Orhan Baran’ın da babası.

Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi‘ne katılım çağrısı yapınca, taaaa 1919’larda… İstanbul Tıbbiyesi öğrencileri toplanır ve üç öğrenci göndermek isterler. Ancak onca yoklukta harçlıklarından zar zor ayırabildikleri, tek kişiye zar zor yeterlidir. Hikmet’i yollarlar. Gerisi yaygın bilinir. Sivas Kongresinde “Manda” yandaşlarına tarihsel bir red çıkışı yapar Tıbbiyeli Hikmet.. Kongreden “Ya istiklal – ya ölüm; tam bağımsızlık” kararı çıkar..
***
İşte o Nusret Fişek biz tıp öğrencilerine Toplum Hekimliği Halk Sağlığı derslerinde

  • Tüm hekimlerin Toplum Hekimliği – Halk Sağlığı felsefesi ile davranması ve
    meslek uygulaması gerektiğini
    ” 

belletmişti. Prof. Özdemir Aktan, hekim olduğu 1977’den beri o pusulayı izliyor.
***
Özlemsel (nostaljik) değinmeler bir yana, 2024 Merkezi Yönetim Bütçesi bir facia.
Sağlık hizmetleri yine öksüz ve 21 yıldır AKP’nin yapageldiği bu bütçe de yerli-yabacı yandaş sermayeye rant aktarma amaçlı. 1/5’i, salt sayısı 20’yi bulmayan şehir hastanelerine!

Üstelik kurgulu sistematik talana ikincil yakıcı ekonomik bunalım ve türevi çok ağır siyasal baskılar, deprem vd. toplum sağlığı için son derece ciddi ciddi tehditler oluşturmuş, oluşturmakta iken. Küresel koşular da çok ağır.. Çatışmalar, on milyonlarca göçmen, iklim faciası ve neo-liberalizmin hala tırmanan insanlık dışı sömürüsü ve “uluslararası toplumu bekleyen ardışık afetler” (son öge 2021, G20 Ülkeleri toplantısı sonuç bildirisinden)..

Usumuzu başımıza devşirmemiz ve Halk Sağlığını “bütüncül” olarak ele almamız gerek.

Sosyal – ekonomik – kültürel belirteçlerinden kalkarak “insan – çevre – hayvan” sağlığını “tek tıp – tek sağlık” olarak kavramak ve kamu sorumluluğunda öncelikle sürekli – nitelikli – yaygın koruyucu sağlık hizmetlerinden başlamamız gerek.. Bütüncül, planlı, insancıl (hak temelli)..

Ayrıca, nesnel gerçeklik       : Sosyo-ekonomik kalkınmada en temel girdi / itici güç sağlıklı ve eğitilmiş insangücü. Yani sağlıklı – eğitimli toplum keyfe keder bir siyasal tercih ögesi değil; mutlak bir zorunluluk, karşı konması anlamsız – us ve bilim dışı, boşuna.

Sevgi ve saygı ile. 03 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik        X : @profsaltik

1 Aralık 2023, Dünya HIV / AIDS Günü

Çağımızın en ölümcül hastalığı olan AIDS’i yok etmek için kalıcı bir çözüm bulunamazken uzmanlar “Erken tanı hastalığın ilerlemesini kontrol altına alırken bir yandan da bulaşma riskini azaltır.” dedi.

Sağlık 01.12.2023, Haber Merkezi, BİRGÜN
HIV belirtisiz, uzun bir dönemi sever

Bugün 1 Aralık Dünya AIDS Günü.

Hastalığın ilk kez ortaya çıktığı 1980’den günümüze 43 yıl geçti. Bu süre zarfında (içinde) tüm dünya genelinde İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü Human Immunodeficiency Virus (HIV) ile enfekte olan kişi sayısı yüz milyona yaklaştı. AIDS’e yol açan bir virüs olan HIV, bağışıklık sistemine zarar vererek hastalığa neden olur. Çağımızın en ölümcül hastalığı (AS: Bu doğru değil..) olan AIDS’in tedavisi (sağaltımı) için kalıcı bir yöntem bulunamazken ölümler ve HIV tanısı konanların sayısı her geçen yıl artıyor.

TÜRKİYE KORKUTUYOR

Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde HIV enfeksiyonunda yeni tanı konusunda ciddi düşüşler söz konusuyken, Türkiye’de son 10 yıldaki artış ürkütüyor. Türkiye, yeni enfeksiyonlardaki artışın en hızlı olduğu ülkelerden biri olarak göze çarparken bu artış %640 olarak biliniyor. (AS: Ülkede 10 milyonu aşkın düzensiz ve alt sosyoekonomik düzeyde insan var.. yaşam koşulları, cinsel davranışları, kayıt dışı oluşları ayrı ayrı sorun..)

ERKEN TANI ÖNEMLİ

Ülkede ilk vaka (olgu) 1985’te görüldü. Günümüze dek HIV testi yapılarak doğrulaması bildirilen olgu sayısı yaklaşık olarak 40 bin kişi. Bu rakamların sadece tespit edilebilen vakalar (yalnızca saptanabilen olgular) olduğu, gerçek oranın (sayıların) çok daha yukarıda olduğu belirtiliyor.

Tedaviye (Sağaltıma) erken başlamak ve düzenli olarak ilaç kullanmak, hastalığın ilerlemesini kontrol (denetim) altına alırken bir yandan da bulaşma riskini azaltıyor.

Uzmanlar, hâlâ en çok cinsel yolla HIV’in bulaştığını söyledi. Türkiye’de her yıl 3-5 bin kişiye HIV bulaşıyor.
∗∗∗
HIV ile AIDS ARASINDAKİ FARK NEDİR?

HIV enfeksiyonu, İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü’nün vücuda girmesiyle oluşan bir durumdur. Başlangıçta solunum yolu enfeksiyonu gibi bazen (kimi kez) lenf bezlerinin şişmesi biçiminde kendini gösterir. Kimi kez de belirtiler 2-4 hafta içinde geriler ve sessiz yani belirtisiz uzun bir dönem biçiminde gider. Ancak bu süre içinde virüs yavaş da olsa vücutta çoğalmayı ve savunma hücrelerimizin sayısını azaltmayı sürdürür.

AIDS ise bağışık sistemin ciddi biçimde zayıflamasına ve belirli enfeksiyonlara veya kanserlere karşı direncin azalmasına neden olan ileri aşamadır. Tedavi edilmeyen (Sağaltılmayan) HIV enfeksiyonu 7-15 yıl içinde AIDS’e dönüşür, ancak erken teşhis ve tedavi (tanı ve sağaltım) ile HIV’in ilerlemesi önlenebilir.
∗∗∗
NASIL BULAŞIR?

HIV, beden sıvıları aracılığıyla bulaşır. En yaygın bulaşma yolları şunlardır:

Cinsel yolla: Virüsü taşıyan bir partner (kişi) ile korunmasız cinsel ilişki sırasında bulaşma tüm dünyada en yaygın bulaşma yoludur. Tek bir cinsel ilişkinin bile bulaşma ile sonuçlanabileceği akılda (usta) tutulmalıdır.

Kan yoluyla: Kan naklinde (aktarımında) olduğu gibi, paylaşılan iğneler ile de bulaşabilir.

Anneden bebeğe bulaş:  Tedavi (Sağaltım) almayan anneden bebeğe geçiş doğum sırasında %10-30 oranında söz konusudur. Ayrıca emzirme sırasında da bebeğe bulaşma olabilmektedir. (AS: Ancak yine de bebeğin emzirilmesi öne çıkmaktadır..)

HIV; tükürük, ter veya hava yoluyla yayılmaz. Günlük sosyal ilişkiler ile tokalaşma, kucaklaşma ve öpüşme ile bulaşmaz.
∗∗∗
PATLAMA YAŞANIYOR

(Türkiye’de) Her yıl ortalama 3-5 bin kişi HIV enfeksiyonu tanısı alıyor. HIV(+) olguların %82’si erkek %18’i kadın. Yaklaşık %16’sı da yabancı uyruklu kişilerden oluşuyor.

HIV tanısı olanlar genellikle 25-35 yaş diliminde bulunuyor.
∗∗∗
HER YIL 3-5 BİN KİŞİYE HIV TANISI

HIVDER tarafından İstanbul’da düzenlenen toplantıda konuşan Prof. Dr. Dilek Yıldız Sevgi, “Günümüze kadar HIV testi yapılarak doğrulaması bildirilen vaka sayısı yaklaşık olarak 40 bin kişi. Her yıl ortalama 3-5 bin kişi HIV enfeksiyonu tanısı alıyor. Ülkemizdeki HIV vakalarının %82’si erkek, % 18’i kadın” dedi.

Toplantıda konuşan HIVDER başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak ise şunları söyledi:

Hastalığın en önemli özelliği bulaşma olduktan sonra belirli bir dönem sessiz olarak gitmesi. Çok ileri evrelere gelmediği takdirde hiçbir belirti ve bulgu vermemekte, yavaş yavaş ilerlemektedir.”

Hastalığın bulaş yollarını anlatan Uzman Dr. Alper Gündüz,

  • “En yoğun bulaş yolu korunmasız cinsel ilişkidir.” diye konuştu.

TÜRKİYE ve DÜNYA’DAKİ DURUM NEDİR?

HIV ilişkili hastalıklardan hayatını kaybeden (yaşamını yitiren) sayısı yaklaşık 40 milyon.
(AS: 1981’den bu yana Dünya toplamı)
• İlk çıktığı andan bugüne tüm dünyada HIV ile enfekte olan kişi sayısı yaklaşık 85 milyon.
• Dünyada 2022’de 1.3 milyon insana HIV bulaştı.
• Her yıl HIV ilişkili ölüm sayısı 630 bin. (AS: Yıllık yaklaşık ölüm tüm dünyada 57 milyon.)
• Dünyada yaklaşık 39 milyon kişi HIV ile yaşıyor. (HIV+)
• HIV ile yaşayanların yaklaşık yarısı kadın, 1,5 milyonu 14 yaş ve altındaki çocuklar.
• 2020-2022 arasında HIV enfeksiyonu Latin Amerika’da %8, Doğu Avrupa ve Orta Asya’da %49 ve Türkiye’nin de içinde olduğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde %51 artış gösterdi.
• Türkiye’de (AS: son 10 yılda) 4 kat artış saptandı. 15 Kasım 2022’ye dek toplam 36.630 kişiye tanı kondu.

ÖLÜMCÜL TEHLİKESİ VAR MI?

Günümüzde HIV enfeksiyonu DSÖ’nün ölümcül listesinden çıkmış; yaşam boyu eşlik eden hastalıklar olarak tanımlanmıştır.

Tedavi edilmeyen (Sağaltılmayan) olgular 7-15 yıl gibi bir süre sonunda AIDS gelişerek ikincil enfeksiyonlar veya kanserler nedeni ile yaşamlarını yitirirken; günümüzde eldeki gelişmiş ve tek tablete sığdırılmış çoklu ilaç tedavileri sayesinde yaşamı kısaltmayan enfeksiyon durumuna gelmiştir.
==================================

Not                  :

Yazının başında “Çağımızın en ölümcül hastalığı olan AIDS” denmişti ve biz bunun doğru olmadığını ayraç içinde belirtmiştik. Yazıyı bağlayan son tümce ile baştaki çelişik. Bu haber çok özensiz yazılmıştı Hem Türkçesi çok kötü hem yanlış içerikler hem de çelişen içerikler var.. Toparlamaya çalıştık. Ama böyle olmamalı… BİRGÜN ciddi bir gazete..)

Türkçe’ye özen göstermek hepimizin boyun borcu.
Bu bizim dilimiz.
Emperyalizme karşı isek, kültür emperyalizmine ve onun bir bölümü olan dilde emperyalizme de karşı çıkmalıyız.
Güzelim Türkçeleri varken neden Arapça – Farsça – yabacı dil (Detay : Ayrıntı!!!!) kullanırız?
Bu özensizlik, bilinçsizlik niyedir ki?? Bu ısrar nedendir??

Saygı ve üzüntü ile. 02.12.23

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi

TTB üzerine düşünceler

featuredDr. Ceyhun Balcı yazdı…

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

TTB (Türk Tabipleri Birliği) bir kez daha gündemde.

Bu kez bir mahkeme kararıyla. Türkiye’de yaşanan pek çok şeyin ömrü kelebeğinki kadar kısa olduğu için anımsatmakta yarar var.

Yaklaşık 1 yıl önce TTB Merkez Konseyi Başkanı etnikçi terörün de destekçisi konumundaki bir yayın organında Türk Ordusu’nu (bölücü terörle mücadelesinde) kimyasal silah kullanmakla suçlamıştı. Bu açıklaması nedeniyle de başlatılan kovuşturma sürecinde bir süre tutuklu kalmıştı.

Hekim kamuoyunun bile ne denli ilgili olduğu tartışmalıdır TTB’ye ve o çatı altında olan bitene. Bölücü terör karargâhına dönüştürülen koskoca meslek kuruluşu hekimleri kendisine çekmek yerine kendisinden uzaklaştırmaktadır.

Oysa, TTB özel yasayla (6023 s. yasa, 1953) kurulmuş olan bir meslek kuruluşudur (AS: Kamu kurumu niteliğindedir ve Anayasa m.135 korumasındadır). Sendika ya da demokratik kitle örgütü değildir. Sivil Toplum Örgütü ise hiç değildir.

Hekimlerin özlük hakları, hekimler arası ilişkiler ve elbette toplumun sağlık hakkı TTB’nin üç ana ilgi alanıdır.

Türkiye’de toplumcu sağlık anlayışının öncüsü, “Tıbbiyeli” Nusret Fişek TTB’nin bence son doğru, dürüst başkanıdır. O’nu izleyerek göreve gelen tüm başkanlar/yönetimler şu ya da bu biçimde bölücü siyasetin ateşli savunucuları olmuşlardır.

Sayısız örnek verebilirim TTB’ye egemen anlayışın bölücülük tutkusuna. Bire bir tanık olduğum birisiyle yetineyim. Kasım 2014’te olağanüstü TTB genel kurulu toplanmıştı. Görünürdeki gerekçe üye ödentilerinin görüşülmesi olmakla birlikte kök gerekçe Kobani Devrimi’ni selâmlamaktı. Zaten genel kurulda bu gerekçenin tartışılmasından görünürdeki gerekçeye de sıra gelmemişti.

AKP’yi bile kıskandıracak, 30 yılı aşkın süredir bu böyledir.

Hem hekimler hem de Türkiye için kabul edilemez bu duruma karşı savaşım vermiş bir kişi olarak son gelişme üzerine bir şeyler yazmak kaçınılmaz oldu.

Yazının başında değindiğim yargı süreci dün sonuçlandı. Mahkeme TTB Merkez Konseyi üyelerinin TTB yönetiminden uzaklaştırılmasının yanı sıra kurumun başına kayyum atanmasına karar verdi.

TTB’ye egemen olan anlayış hemen harekete geçti “TTB susturulamaz!” tonunda açıklamalarla cenge dünden razı olduğunu ortaya koydu.

Konuyu Türkiye’nin güncel durumundan kopartarak irdelemek doğru olmaz.

TTB Merkez Konseyi Başkanlığına tırmanmış birinin ülkenin birliğini, dirliğini ve varlığını hiçe sayan açıklaması elbette kabul edilir gibi değildir.

Sorun, bu konunun adliyede çözülmesinde düğümlenmektedir.

Oysa, ezici çoğunluğunun Türkiye’nin birliği, dirliği ve varlığıyla sorunu olmadığı tartışılmaz olan hekimlerin bu sorunu tabip odaları ve TTB seçimlerinde çözmüş olması gerekirdi.

Uzun yıllar boyunca bu seçeneğin yaşama geçmesi için çaba göstermiş ve sonuçta başarılı olamamış bir hekim olarak beni en çok üzen noktadır hekimlerin kendi göbeğini kesememiş olması.

Gelelim bu gelişmeye hekim ve hekim dışı kamuoyunun olası bakışına.

Türkiye’de bugün gelinen noktada yargının sergilediği görünümü kısaca özetlemesek olmaz.

Üç temel güçten birisi olan yargıda buyruk altına alma dönemi geride kalmıştır. Bugün Türk yargı kurumlarında bir yargıcın ya da savcının önüne gelen dava dosyasında göz ardı edemeyeceği önemli ayrıntı, verilecek karara iktidarın tepkisidir. Hangi kararı verirsem iktidarı hoşnut kılarım ya da üzmem anlayışı yargıya alabildiğine egemendir. Bu da yargıya güveni temelinden sarsan önemli etkendir. Doğru olan yargı kararları da “acaba?” sorusuyla yüzyüze gelebilmektedir.

Bu koşullar altında TTB Merkez Konseyi’nin görevden uzaklaştırılması kararının farklı kesimlerde nasıl bir tepkiye yol açacağını kestirmek güç olmasa gerek.

TTB ortamı da Türkiye’deki kutuplaşmadan payına düşeni fazlasıyla aldı.

TTB de (hiç doğru olmayan biçimde) gündelik siyasetin ve siyasal kaygıların diri tutulduğu bir ortama dönüştürüldü. TTB’nin 30 yılı aşkın süredir odaklandığı Türkiye karşıtı tutumun Beşinci Kol etkinliğine dönüşmesi karşısında rahatsızlık duyanların bile Türkiye’deki kutuplaşma ortamının dayatmaları doğrultusunda davrandıkları, TTB’ye egemen anlayışın değirmenine su taşıdıkları görüldü.

Bu anlayışı yakından tanıyan bir hekim olarak TTB Merkez Konseyi üyelerinin çoğunluğunun ve TTB’nin başına çöken etnikçi öbekçiklerin sonsuz sevinç içinde olduklarını söyleyebilirim.

Böylesi kararların yarattığı “mağduriyet” görüntüsünün hemen her zaman kazanç sağladığı gerçeğinden hareketle önümüzdeki yıl yapılacak tabip odaları ve TTB seçimleri öncesinde maça önde başlayan takım gibi duyumsadıklarını ikilemsiz söyleyebilirim. (AS: Kayyım kurulu 1 ay içinde  yeni Merkez Konseyi seçimi yaptıracak, 2014 olağan seçimlerine dek görevde kalmak üzere..)

Bu olayın çağrışımıyla 2010 yılında TTB Genel Kurulu’nun hemen öncesinde gözaltına alınan o zamanki TTB MK Başkanı Gençay Gürsoy’un salıverildikten sonra genel kurula gelişi canlandı gözlerimin önünde. Arayıp da bulamayacağı güçle girdiği seçimden bir kez daha utkuyla çıkmanın tadını çıkarmıştı TTB’ye egemen anlayış.

Bu olayın etkisi de benzer olacaktır kanısındayım.

Keşke hekimler meslek kuruluşlarından uzak durmasalardı!

Keşke hekimler kendilerini Tabip Odalarından uzak tutmaya çalışan tuzaklara inat meslek kuruluşlarına yakın dursalardı.

Keşke hekimler meslek kuruluşlarında marjinal öbekçiklerin egemenliğine demokratik yollarla son vermiş olsalardı.

Keşke…
***

  • Son mahkeme kararıyla ekmeğine yağ sürülen etnikçi, bölücü beşinci kol,
    ilerlemekte olduğu yolda güç kazanmıştır.

Tabip Odalarına ve TTB’ye ilgi duyan sınırlı nicelikte hekim, “mağduriyet” yaşayanların çevresinde kenetlenmek için yeni ve etkileyici bir dayanak bulmuştur.
======================================
Dostlar,

Haziran 2020’de TTB Merkez organları seçimine giderken, Merkez Konseyi üyeleri, arasında şimdiki başkanın adını görünce elimizden geldiğince uyarılarda bulunduk. Dr. Fincancı’nın Uğur Mumcu cinayetinde verdiği adli tıp raporlarının yarattığı ağır sonucu (cinayetin örtülmesi!), Av. Ceyhan Mumcu kaynaklarına dayanarak bir de biz açıkladık ve web sitemizde yazdık. Bu kişinin TTB yönetimine aday olamayacağını, olmaması gerektiğini anlatmaya çabaladık. Olmadı. 11 üye belirlenince bu kez, “hiç olmazsa” Başkan seçmeyin.. uyarıları yaptık. Oligarşik yapı öyle katıydı ki, söylenenler tersine etki yapıyordu.

2 yıl sonra 2022 seçimlerinde gene aday oldu Merkez Konseyine ve oylarının azalmasına karşın blok liste kazandı. 2. kez TTB Başkanı seçilmemesi için çabaladık ama, oligarşi daha da keskindi. Geçtiğimiz yıl, Mezopotamya haber ajansına bir demeç vererek, TSK’nın emperyalizmin maşası bölücü örgüte karşı yürüttüğü operasyonda, kendisine izletilen görüntülere dayanarak kimyasal silah kullanılmış olabileceğini ima etti ancak kesin kararın yansız kuruluşların incelemesiyle olabileceğini de (ihtiyat gereği??) ekledi. Ancak demeç beklenen olumsuz psikolojik etkiyi yarattı. Ardından birkaç ay tutuklu kaldı. Web sitemizde yazdığımız yazılarda, TTB’ye zarar vermemek için istifaya çağırdık, ama dinleyen kim.
***
2020 seçiminde TTB Yüksek Onur Kuruluna aday olmak istedik. Bu görevi 1992-96 arasında 2 dönem yapmıştık. Hukuk, etik, hekimlik deneyimi isteyen bir teknik uzmanlık birimi idi bu kurul. Yüksek disiplin kurulu işlevli idi. O tarihte hekimlikte 44. yılımızdaydık. Hukuk Fakültesini de bitirmiştik. Sağlık Hukuku alanında tezli master yaparak uzmanlaşmıştık. Mülkiye’den kamu yönetimi – siyaset bilimi diploması da almıştık. Bu donanımızla, söz konusu Yüksek Onur Kurulu’nda dosyaların çözümüne birikimimizle nesnel – bilimsel katkı vermek ve genç üyelerin yetişmesini desteklemek amacında idik.. Geçmişte hukukumuz olan, kimisi öğrencimiz, kimisi asistanımız olmuş meslektaşlarımız bile şaşılası bir “kenetlenme” içinde idiler. Yanıt bile vermiyorlardı! Çelik oligarşiille de bizden olacak” kararındaydı. “Nuh” deniyor ama “peygamber” denmiyordu.

Yazında (literatürde) bu olgunun adı (haydi körü körüne direnç demeyelim..), İDEOLOJİK KÖRLÜK!

Hacettepe Tıp’tan bir sınıf arkadaşımız, bize acımış (!) olmalı ya da vicdanının isyanını bastıramamış olmalı ki, telefonla aradı ve sağolsun kimi övgü sözlerinin ardından,

  • “… ama biz bir parti gibiyiz.. sen bizim partiden değilsin, bunu anlamalısın..” dedi.

TTB’nin yakın geçmişe ilişkin bizim çektiğimiz fotoğraflarından biri böyle..

Dün, Mahkeme kararının ardından bize çok sayıda soru geldi. Konunun hukuksal boyutuna ilişkin. Bunları gece yarısına doğru yanıtladık ve tweet + what’s up iletisi olarak bir miktar paylaştık. Buraya pdf olarak alıp, yinelemeyelim :

TTB’ye Kayyım atama kararı 30.11.23

Okunmasını önerir ve dileriz. Mahkeme gerekçeli kararını en geç 15 gün içinde yazacak ve tebliğ edecektir. Tebliği izleyen 1 hafta içinde “tedbir – yürütmeyi durdurma” istemiyle İstinafa (Bölge Adliye Mahkemesine) gidilebilir. Ancak İstinaf’ın bu istemi kabul edeceğini hiç sanmıyoruz. Çünkü, 5 Oda başkanından oluşan atanmış Kayyım Kurulu, 1 ay içinde Merkez Konseyi üyelerinin seçimini yapacak / yaptıracaktır. Aynı delegelerle. Şimdiki Konsey üyelerinin aday olmasında yasal engel yoktur ancak bunun dışında çok engel vardır ve inat edilmemelidir. Düşürülen Konsey, bir, haydi bunu İngilizce yazalım (!) “Proxy Council” belirleyerek 2024 Haziran’ına dek mola alabilir. 1 ay içinde seçilecekler, eksik kalan süreyi tamamlayacaklar. 2024 Haziran’ında neler olur? Öngörmek çok zor.. Dileyelim, çok değerli ve kıdemli meslektaşımız Dr. Balcı‘nın dilediği gibi Türk hekimleri bu kez kendi göbeklerini kendileri keserek, 3 onyıldır gangrenleşmiş bu sorunu çözerler!?

Öğrencisi – asistanı olmaktan onur ve gurur duyduğum kalpaksız kuvvayı milliyecilerden
Prof. Dr. Nusret Fişek‘in 3 Kasım 1990’da ölümünden sonra, TTB yönetimleri ulusalcı çizgiden giderek uzaklaştılar, uzaklaştılar…. buralara savruldular.

TTB üyesi 103 bini aşkın hekim bu hazin tabloya duyarsız kalmayacaktır, kalmamalıdır.

Sevgi, saygı, derin üzüntü ve kaygı ile. 01 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik