Kategori arşivi: Hekim Saltık

14 Mart Tıp Bayramı Kutlu Olsun

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm

2. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle 1827’de Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire’nin kurulması ile ülkemizde çağdaş tıp eğitiminin başladığı gündür 14 Mart.

Bu gün dolayısı ile;

1889’da Dr. Nazım’ın da aralarında bulunduğu gizli İttihadi Osmani Cemiyetini kuran ve Türk aydınlanmasının işaret fişeğini atan askeri tıbbiyelileri;

Sivas Kongresine öğrenci temsilcisi olarak gelip Mustafa Kemal’e “ Bu kongreden manda kararı çıkarsa arkanızda durmayız” diyen ve Tıbbiyeyi Şahane’nin binasına Türk bayrağını asan Tıbbiyeli Hikmet’i;

Eğitimlerini yarıda bırakıp Sarıkamış’ta Çanakkale’de cepheye koşan Tıp Fakültesi öğrencilerini;

Çanakkale savaşı sırasında hasta ve yaralılara cephede hizmet götüren ve kadınlarımıza hemşirelik eğitimi veren Kızılay Genel Müdürü Dr. Besim Ömer Paşa’yı;

Hıfzıssıhha (Koruyucu Sağlık) Enstitüsünü kurup yerli aşı üretimini sağlayan Dr. Refik Saydam’ı;

Türk eğitim devriminin önemli adı, “Andımız“ın yazarı  Dr. Reşit Galip’i;

İlk kadın doktorumuz Safiye Ali’yi;

Tüm yaşamını hastalarına ayıran ve Lepra (Cüzzam) salgınını yok eden Prof. Dr. Türkan Saylan’ı, (AS: Bu konuda, kendisiyle çalışan, Elazığ Cüzzam Hastanesi Başhekimliği yapan bir hekim olarak çekincelerimiz var… web sitemizde yazmıştık..)

Cephede askerleri tedavi ederken şehit olan yaralanan tüm askeri doktorları; 

Hasta yakınlarından şiddet görerek ölen ve yaralanan tüm doktorları;

Bu devletin olanakları ile okuyup, bu halka hizmet etmek isteyen fakat Giderlerse gitsinler” denilerek dışlanan, gittiklerinde de yoklukları duyumsanan doktorlarımızı;

Bilimsel çalışmaları ile dünyada yüzümüzü güldüren Prof. Dr. Aziz Sancar’ı, Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’i;

Büyük özveri ile doktor yetiştiren, salgın hastalıklarda bilimsel önerileri ile salgının durdurulmasını sağlayan ve bilimsel araştırmaları ile insanlığa hizmet eden tıp bilim insanlarımızı 

Saygı ve şükranla anıyorum.

İnsan yaşamının değerine inanan, pozitif bilimle donanmış,  dertlerimizi dindiren, gece gündüz demeden özveri ile hizmet veren başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının tıp bayramını kutluyorum.  

Tıp bayramının her yıl aynı sağlık sorunlarının dile getirildiği bir gün olmaktan çıkmasını ve gerçek bir bayram gibi kutlanmasını diliyorum.

YARIN 14 MART TIP BAYRAMI

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Başta doktorlar hemşireler ve eczacılar olmak üzere,
tüm sağlık personelinin tıp bayramı nedeniyle;
herkesin kendi meslek ve ürettiği hizmetlerinin onuruna göre toplumdan saygı gördüğü,
halkın hekimler ve sağlık sağlık emekçilerine karşı kışkırtılmadığı,
hicbir sağlık emekçisinin fiziksel ve psikolojik şiddete uğramadığı;
herkesin kendi mesleğinin saygınlığı ve çağın gerektirdiği yeterli bir ücret düzeyine uygun bir ücretle ücretlendirildiği,
hiçbir doktorun gelir yetersizliği ya da can güvenliği… gibi gerekçelerle yut dışına çıkma özlemi ya da eylemi içinde olmadığı,
hiçbir yuttaşın, sağlık hizmetlerine erişmek için uzun süreler beklemediği,
ayrıca parasızlık, doktorsuzluk ve ilaçsızlık nedeniyle sağlık hizmetlerinden yoksun kalmadığı bir gelecek umut ve özlemiyle

tüm sağlık çalışanlarının  – emekçilerinin

14 MART TIP BAYRAMI KUTLU OLSUN!!

FLASH HABER TV Konuşmamız

Dostlar,

11 Mart 2024 Pazartesi günü FLASH HABER TV‘nin konuğu olduk.

Bu yurtsever TV kanalına yeni geçen deneyimli ve değerli Burcu Uğur, bizi programına aldı.

SERBEST KÜRSÜ adını verdiği programa biz saat 23:00 -24:00 arasında katıldık.

Program sahibi Sn. Uğur bize Kovit-19’un 4. yılında Türkiye ve Dünya’daki durumu sordu.

Ardından, yerel seçime giderken AKP iktidarının ülkemize yaşattığı çok ağır ekonomik bunalım.

Son olarak da Laikliğe sistemli saldırı, ÇEDES tasarımı ile yürütülen kökü dışarıda emperyal ihaneti konuştuk.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Şeyhülislamlığa dönüştüğünü ve
Diyanet Vakfı ile birlikte eriştikleri muazzam akçalı kaynaklarla
Cumhuriyet yıkıcılığına giriştiklerini belirttik.

Ciddi – kritik tablo karşısında muhalefet partilerinin yepyeni stratejiler geliştirmesi zorunluğunu vurguladık.

Youtube erişkesi (linki) aşağıda :

https://www.youtube.com/watch?v=6-I5a57EkcU

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin hızla yapılması dileğiyle.

Flash Haber TV’ye ve programcı Sn. Burcu Uğur’a teşekkür eder başarılar dileriz, izlenmesini öneririz.

Sevgi ve saygı ile. 13 Mart 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Sağlık Cumhuriyeti

Mine G. KırıkkanatMine G. Kırıkkanat
kirikkanat@mgkmedya.com

10 Mart 2024, Cumhuriyet

TBMM, 23 Nisan 1920’de kurucu Büyük Millet Meclisi olarak açıldığında Kurtuluş Savaşı sürüyor; Türk milleti 1853’te başlayan bir ufalanmada Kırım, Balkanlar derken Arap çölleri ve Kafkaslar’dan sonra Anadolu’ya uzanan beş cephede zaten 67 yıldır savaşıyordu.

Düşmanla son çarpışmalar devam ederken, 30 Ağustos 1922 günü (AS: sabah) zaferin ne büyük ne de Türklerin olacağı belli; kısaca Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı bile kesinleşmiş değildi.

Ülke yangın yeri, millet yorgun, yoksul ve hastalıktan kırılıyordu.

Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya yazdığı mektupta, “Balkan, Dünya ve Kurtuluş savaşlarından sonra ülke haraptı. Para, malzeme, insangücü yoktu ama borç, bulaşıcı hastalık çoktu. Bir de inanç ve umut…” diyordu. “Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi salgın halde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölümleri %60. Sığır vebası hayvanları öldürüyor.” 

YOKSUL, YOKSUN ve HASTA TÜRKİYE

Sözünü ettiği nüfusumuz 13 milyon olup (AS: 1927 sayımı 13,5 milyon) ortalama ömür 40 yıldı. Okuma yazma oranı erkeklerde %7, kadınlarda % 0.4’tü. Tüm yurtta 86 hastane, 554 doktor, 60 eczacı, 4 diplomalı hemşire, 136 diplomalı ebe vardı. Diplomalı diş hekimi yoktu. 6 milyon yurttaş, enfeksiyon hastalıklarıyla boğuşuyor, doğan her iki bebekten biri 1 yaşına giremeden ölüyordu.

Meclis’in açılışından yalnızca 12 gün sonra, 2 Mayıs 1920’de kabul edilen 3 numaralı yasayla kurulan 11 bakanlıktan ve dünyadaki ilk sağlık bakanlıklarından biri, Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti oldu.

ÖTEKİ KURTULUŞ SAVAŞI

Askeri cephede süren savaşa, sivil cephede insanlarımızı yaşatmak savaşı eklenmişti. Sağlık Bakanlığı’nın bürokratik örgütlenmesini Dr. Adnan Adıvar yaptı, sağlıkçı ordusunu Dr. Refik Saydam kurdu ve yönetti (AS: 15 yıl kesintisiz..). Adı Türk tıbbına altın harflerle yazılan Dr. Saydam’ın kurduğu Hıfzıssıhha, Kızılay, Çocuk Esirgeme, Veremle Savaş, Sıtma Enstitüsü gibi kurumlarla yoksul ve yoksun Anadolu’da ikinci bir Kurtuluş Savaşı verildi.

  • Kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet doğan her çocuğu aşılayarak,
    pek çok hastalığı silip attı topraklarımızdan.

Cumhuriyetimizin 10. yılında, sağlık cephesinde 30 Ağustos’a koşut bir sivil zafer kazanılmış; Türkiye, salgın hastalıklarla mücadelede dünyaya parmak ısırtan bir başarı elde etmişti.

CUMHURİYETİN SAĞLIK DEVRİMİ

Bursa’nın yüz akı Nilüfer ilçesinde açılan Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi işte bu başarı öyküsünü belgelerle, kalıtlarla, görsellerle canlandırıyor. Yokluklar ve yoksunluklar içinde özveriyle yazılan Sağlık Cumhuriyeti tarihçesini sergiliyor.

Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in mimar kimliğiyle yarattığı “Yeni kuşak Nilüfer” sosyal belediyeciliği sayesinde ve mimar Reyhan Öztaş’ın duru, sade ve güzel çizgileriyle inşa edilen müze; öğrencilere ve ziyaretçilere temalı konferanslar, geçici sergilerle değişen ve gelişen bilgiler aktaracak biçimde düzenlenmiş. Müzenin ikinci katı, yakında Sinem Us’un şaşkınlık verici ecza koleksiyonunun sergileneceği ecza müzesine dönüşecek.

KÜLTÜR ŞIRINGASI, BİLİNÇ AŞISI

Adını taşıyan müzeyi “Sağlık alanında özveri ile çalışanlara adanmış bir saygı duruşu” olarak niteleyen Dr. Ceyhun İrgil’e gelince… Kendisini Türkiye’nin kültür belleğini diri tutmaya, unuttuğunu anımsatmaya adayan bu bilge insanın, sanat ve bilim arasında köprü kuran eski Yunan bilgelerinin yolundan gittiğini söyleyebilirim.

Çok başarılı bir cerrah olan ve çok başarılı Bursa milletvekilliğini “Bir dönem yaparım” deyip tüm ısrarlara karşın TBMM’ye dönmeyen Ceyhun İrgil; okuduğu ve topladığı binlerce kitap, belge, kalıt koleksiyonuyla müzelere, kitaplıklara yaşam veriyor. Yazar olarak önemli belgesellere, araştırma kitaplarına imza atıyor. Biricik amacı giderek cahilleştirilen halkımıza, gençlerimize kültür şırıngasıyla etik bilinç aşılamak.

  • Çünkü cehalet ahlaksızlığı, etik bilinç ise sosyal vicdanı yaratır.

Laik ahlak taşıyan kültüre ve kültürlü insanlara her meslekte ihtiyacımız var.
=========================================
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sağlık Cumhuriyeti10 Mart 2024
Yapay zekâ, başa bela9 Mart 2024
Malcolm X’le röportaj3 Mart 2024

 

Laiklik, “Halkın Sağlığı ve Sağlamlığıdır”

Celal KARLIKAYA | Prof.Dr., MD Specialist | Trakya University, Edirne | Pulmonary Medicine | Research profileProf. Dr. Celal KARLIKAYA
Göğüs Hastalıkları Uzmanı
Edirne Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi

Türkiye Cumhuriyeti olarak 3 Mart 2024 Halifeliğin kaldırılmasının 100. yılını kutluyoruz: “halkın sağlığı ve sağlamlığı” için ne denli yaşamsal olduğunu anmak -m anımsamak istiyoruz.

Tabip Odaları ve Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’ya dayanarak (m.135) çıkarılmış yasayla (6023 s. yasa) kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır ve temel görevi hekimlerin dayanışması yoluyla Halkın Sağlığı ve Sağlamlığı için çaba göstermektir.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığını, her zaman, üzerinde dikkatle durulacak ulusal amaç olarak tanımlamış ve

  • Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi, halkın sağlığı ve sağlamlığıdır.” demekle doğru yola ışık olagelmiştir.

Anımsanmalıdır ki; I. Dünya Paylaşım Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenildi ve sömürgeci devletler, yüzyıllardır vatanımız olan Anadolu’yu da elde kalan Trakya’yı da paylaşmak istediler. İngiltere, Fransa ve İtalya ortak olarak İstanbul’u işgal etti. Yunanistan Başbakanı Venizelos, Batı ve Doğu Trakya ile İstanbul’un Yunanistan’a verilmesini istemişti. Ülkenin dört bir yanı işgal edilmiş, halkımızın neredeyse tüm yaşam alanı elinden alınmıştı. Bu yaşamsal tehdit, dört yıla yakın süren Milli Mücadele dönemi ile 9 Eylül 1922’de Büyük Zaferle sonuçlandı. Sömürgeci devletler yenilgiye uğratıldı. Yedi düvelin paylaşım planları yırtılıp atılmıştı.

Askeri utkular (zaferler) büyük bir hızla eğitim, güvenlik, adalet, sağlık, güzel sanatlar, yönetim, kültür.. alanlarında köklü ve kapsamlı düzenlemelerle çağdaş bir ulus ve devlet yolundaki çabalarla taçlandırıldı. Batı’lılar (Garplılar), Atatürk önderliğinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti’ne hayranlığını gizleyemiyordu ve kendi ifadeleri ile:

  • 1923-38 arası 15 yılda, Batı’nın yüzlerce yılda yaptıkları başarıldı.”

Ulusun güven içinde yaşatılması, sağlığına özen gösterilmesi ve olanaklar ölçüsünde toplumsal (sosyal) acıların dindirilmesi başlıca görevlerinden idi. Ülkemizin ivedi (acil) doktor gereksinimini karşılamak için, 1920’de hepsi 260 (iki yüz altmış) doktoru olan Türkiye’de, hızla başta hekim olmak üzere sağlık çalışanları yetiştirildi. Bulaşıcı hastalıkların yayılması, destansı özverilerle önlendi.

Kimi bulaşıcı hastalıklara karşı en kesin koruyucu önlem olan aşıların, tümüyle ülkemizde üretimi sağlandı. Üç milyondan çok kişiye yetecek çiçek aşısı Sivas’ta üretildi. Ülkenin yaygın sıtmalı bölgelerine yeterli Kinin dağıtıldı. Frengi hastalığının yok edilmesi için de gerekli olanaklar sağlandı. Yoksulluk, trahom, cüzzam, verem, açlık, ruhsal bozukluklar… gibi sosyal hastalıklar ile de daha etkili ve ayrıntılı, bilimsel akılcılıkla savaşıldı; böylece dünyaya örnek bir “Atatürk’ün Sağlık Devrimi de gerçekleştirilmiş oldu. Hiç abartısız, destansı bir devrimdir uygarlık tarihinde!

Tam bağımsızlık amacındaki Türk Cumhuriyeti Devleti, başta sağlık reformları olmak üzere bu çabaları için gereksindiği gücü TBMM’den almış, ulusal egemenliğin yansımasını bu KURUM’da bulagelmiştir. TBBM Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Atatürk’e göre “içi boşalmış bir heyula olan” Halifelik Kurumunu 431 sayılı yasayla yürürlükten kaldırmıştır. Çünkü ülkemizin dünyada temsili konusunda iki başlılık görüntüsü veriyordu. Çağdışı ve işlevsiz bir kurum olarak, Devletin varlığı ve ülkenin geleceği açısından tehdide dönüşmüştü. Cumhuriyet, daha dört aylıktı! 3 Mart 1924’te, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için yaşamsal önemde üç temel yasa TBMM’de kabul edildi. Cumhuriyetin kurucuları, başta Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ve TBMM için en büyük ideal, Cumhuriyet’in çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi ve aşması idi.

  • 3 Devrim Yasası”, Cumhuriyet’in kuruluş ideallerini ve temellerini pekiştirmiş ve ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine – ötesine taşıyacak temel adımların zeminini oluşturmuştur.

Laiklik Halkın Sağlığı ve Sağlamlığı İçin Neden Gerekli İDİ?
Şu durumda neden GEREKLİdir?
Gelecekte de neden gerekli OLACAKtır?

Bilindiği gibi bir Türk hekimi olan İbni Sina‘nın çalışmaları, Türk-İslam düşünce tarihinde ve tıbbında çok önemli bir yere sahiptir. İbn-i Sina, Orta Çağ modern tıp biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi kabul edilir. Tıbbın, bilimin ışığının Doğudan Batıya taşınmasında büyük katkısı olmuştur. Özbekistan doğumludur. O’nun felsefesi ve bilimsel katkıları hem o dönemin hem de günümüz tıp anlayışını derinden etkilemiştir. Batı’da Avicenna olarak anılan İbni Sina; felsefe, tıp, matematik ve metafizik alanlarında 450’den çok makale ve 200’ü aşkın kitap yazmıştır. Kuramsal olarak doğa, matematik ve metafizik alanlarında; uygulamalı olarak siyaset, ekonomi ve ahlak alanlarında insanlık kalıtına (mirasına) büyük katkılarda bulunmuştur. Ancak ne yazık ki, bu çok yönlü yetkin HEKİM’e, Bilim İnsanına, “içgüdüleri ve kendinden kaynaklı (menkul) sözde bilgelik safsataları”ndan başka bir şeyleri olmayan din bezirganlarınca – mollalarca, itibar suikastı (saygınlık saldırısı) yapılmış, canına kıyılmıştır.

Günümüzde Atatürk Devrimlerine ve Cumhuriyet’in temel değerlerine yapılan ve giderek artırılan sistemli bütünsel saldırılardan biri de “laik-bilimsel eğitim“e yapılanlar. Çünkü dogmatik (hurafe ve değişmez – sabit – inançlar temelli) bir eğitim ile dinci ve kindar kuşaklar yetiştirilmek isteniyor. Bunun en net örneklerinden biri Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bir KURUMu olan İzmir Müftülüğünce ilkokul öğrencilerinin, gerici Menemen ayaklanmasından ve Kubilay’ın başı kesilerek şehit edilmesinden yargılanıp ceza alan (1930) kişinin mezarına götürülmesi, övülmesi olayıdır. İlkokul çocuklarına dek indirilen dinci ideolojik-dayatmacı eğitim Atatürk’ün öğretmenlerimizden istediği “Cumhuriyet; sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” ilkesi ile kökten çelişki içindedir. Artık yapay zekanın yaşamın parçası olduğu bir çağdayız ve doğal aklın yok edilmesi ve yerine dogmatik robotik bir insan modelinin konması ile hangi halk – millet barışa, huzura (erince), gönence, esenliğe ulaşabilir ki..

  • ÇEDES safsatası ile küçük çocukların ruh sağlığında kalıcı ve ciddi bozulmalar beklenmeli
    ve bu kurgulu saldırı mutlaka engellenmelidir; ulusu çürütme hedefli,
    emperyal bir tasarımdır.
  • Süslü bir isim ile paket edilmiş ÇEDES projesi ile çocuklarımız SÖZDE “(b)ilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere göre” yetiştirilecek, din görevlileri öğrencilere “Değerler Eğitimi” verecektir. Sonuç eğitim bilimlerinden, pedagojik formasyondan bihaber (habersiz), dahası Türkiye Cumhuriyet’imizin kuruluş değerlerine kindar-dindar bir davranış-tutum.
  • Yeterince din dersi öğretmenlerimiz varken din adamlarının örgün eğitimde ne işi var. Hatta bazı yerlerde devlet memuru olmayan vakıf derneklerden din adamlarının..
  • Ya eğitimdeki birlik daha da bozulup her ayrı din, her ayrı mezhep/ tarikat için böyle bir eğitim modeli uygulanırsa ne olacak bu ülkenin geleceği?
  • Unutulmamalıdır ki dünya tarihinde en fazla cinayet sözde din savaşları yüzündendir.
  • Günümüzde yaşanan Gazze savaşının bile temel savı farklı dini inançlar değil midir?
  • Temel eğitimde içeriğin (müfredatın) “dinci” ve sözde “milli” değerler çerçevesinde yeniden oluşturularak bilimsellikten uzaklaştırılması, laik-bilimsel eğitim kurumları yerine anaokullarına dek hemen tüm okulların bir tür İmam-Hatip okullarına dönüştürülmesi dayatması ile yüz yüzeyiz. Bunlar İbni Sina’nın ve Anadolu Aydınlanmacılarının bize bıraktığı aydınlık ve çok değerli kalıtın (mirasın) mollalarca yok edilmeye çalışıldığı karanlık çağları anımsatıyor ne yazıktır ki..

Anımsanmalıdır ki sağlıklı insan hastalanınca iyileşmek ister. İçgüdüye veya safsatalara dayalı yollardan değil sistemli gözlem ve deneye dayanan – bilimsel, denetime açık, onanmış en iyi sağaltımı (tedaviyi) görmek ister. Bu, doğallıkla insancıl bir davranıştır ve görülmektedir ki, en koyu molla – yobaz anlayışlılar bile, hastalandıklarında en çağcıl (modern) hastanelere, Tıp Fakültelerine, Avrupa’da-ABD’de eğitim almış “doktorlara” koşar ve dinine, mezhebine, tarikatına değil, diplomalarına bakarlar.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı değişik (farklı) eğitim türlerinin uygulandığı geleneksel eğitim, yaygın olarak mahalle mekteplerinde ve medreselerde veriliyordu. Bir bölümü daha önce ama çoğu 1876 ilk Meşrutiyet sonrası sınırlı sayıda çağdaş okullar (idadi, rüştiye, tıbbiye, mülkiye, harbiye vb.) açılmıştı. 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi) Yasası ile tüm bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı ve dinci eğitim-öğretime son verildi. Daha önce Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığına bağlı veya özel vakıflarca kurulup yönetilen “medrese ve mektepler” de Milli Eğitim Bakanlığı’na devredildi. Bu Yasa ile zorunlu öğretim birliği ilkesi yaşama geçirildi ve “eğitimde 2’lik” kaldırıldı.

  • Dinci ve Laik eğitimin birlikte varlığı, ülkede yakın gelecekte ciddi çatışma, bölünme vb. kabul edilemez sağkalım (beka) sorunlarına yol açabilecekti; buna hiçbir devlet izin ver(e)mezdi.

Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm temel değerlerine
örgütlü ve dış destekli – kurgulu ve güdümlü bütüncül – kapsamlı
ve çok tehlikeli saldırılarla karşı karşıyayız!

Biz, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yoluna gönül veren ve bilimselliği nedeniyle usçu (akılcı) olarak benimseyen Türkiye Cumhuriyeti’nin doktorları olarak, “halkın sağlığı ve sağlamlığı” nın da güvencesi olan laik eğitimin ve laik sağlık hizmetlerinin, bir bütün olarak
seküler toplum – devlet düzeninin hızla sağaltılmasını (tedavi edilmesini), esenlendirilmesini (rehabilite edilmesini) istiyoruz :

  • Nitelikli sağlık hizmetlerine erişim için nüfus cüzdanı yeterli!
  • Tüm vatandaşların, barış ve huzur içinde nitelikli sağlık hizmeti, nitelikli tıp eğitimi, nitelikli eğitim.. özetle SAĞLIKLI YAŞAMA temel haklarıdır!

Özetle toplumsal barış, huzur ve özgürlük için LAİK – SEKÜLER (din ve devlet işlerinin ayrılmış olduğu) düzen tek yol. Herkes inancını vicdanında yaşar. Herhangi bir dinin yetersiz – eski – değişmeyen hükümleri devlet – toplum yaşamı dışında kalır. Batı bu gerçeği 114 yıl süren kanlı mezhep savaşları sonunda (1453, İstanbul’un düşmesi!) gördü ve uyguladı. Rönesans (Yeniden Doğuş!) yaşandı ve dinde reform yapıldı. Bilimsel – sanatsal ilerleme ile dünyaya egemen oldular ama dini ikiyüzlü, şeriatı bölücü, sömürücü politikalara alet yapan toplumlar karanlıkta kalmayı sürdürdü.

Bu tehlikeli ve çirkin oyuna asla gelmemeliyiz!

Laik eğitimi, laik yaşam biçimini benimseyen tüm KURUM, KURULUŞ ve sivil toplum örgütleri ile amaç ve eylem birliği içinde Cumhuriyet’imizin tüm kazanımlarına sahip çıkmaya ve bir bütün olarak laik düzeni, bilimsel-kamusal eğitimi ve sağlık hizmetini savunmayı kararlılıkla sürdüreceğiz.

  • Herkesin bilimsel sağlık hizmetine erişmesini temel hak sayıyoruz.

Türk Tabipleri, Hekimleri, Doktorları olarak Büyük Önder Atatürk’ün gösterdiği bilim ve fen (teknik) yolunda yürüyerek

  • Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi, halkın sağlığı ve sağlamlığıdır.” ilkesi – bilinci ile çalışacağız.

Cumhuriyetimizi daha da ileriye taşıyıp, ulusumuzun hak ettiği çağdaş, gönenç (refah) içinde ve özgür bir ülkede başı dik ve onurlu yaşayacağız. Atatürk’ün buyruğu – öngörüsü net :

  • Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!(sonsuza dek yaşayacaktır)

Kaynakça

Noise Pollution and Health

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School
All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff
General public and Media,

On 07th March 2024, we’ll conduct a 1 hour lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of Noise Pollution and Health.

Here is the 37 slides PDF file (2,7 MB) : Noise Pollution and Health

Some important reminders for all                    :

  1. Hearing Damage : Noise pollution drives hearing loss, tinnitus, and hypersensitivity to sound. Protect your ears and advocate for noise reduction.
  2. Cardiovascular Risks : Noise can exacerbate cardiovascular diseases.
    It’s not just about what you see on an ECG; consider the noise around
    your patients.
  3. Sleep Disturbances :  Noise disrupts sleep patterns, affecting overall health.
    Prioritize quiet environments for healing.
  4. Stress and Mental Health : Chronic noise exposure leads to stress, cognitive impairments, and memory deficits. Recognize noise as a mental health factor.
  5. Childhood Development : Chronic noise exposure leads to stress, cognitive impairments, and memory deficits. Recognize noise as a mental health factor.
  6. Low Birth Weight: : Noise during pregnancy correlates with low birth weight. Educate expectant mothers about noise exposure.

The Next Public Health Epidemic : City Noise Pollution!

With respect and love. 07th March 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik X : @profsaltik

Bitmeyen iş cinayetlerimiz…

Bitmeyen iş cinayetlerimiz…

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-saltik/ bitmeyen-is-cinayetlerimiz-2180547?utm_source= Anasayfa &utm_campaign=Cumhuriyet&utm_medium=Yazarlar
29 Şubat 2024, Cumhuriyet

“Son olarak” (keşke!?) İliç maden yıkımı (faciası) nedeniyle canımız çok yandı. Kaçınılmaz biçimde gündem oluşturdu. İktidarın ne de çok işine yarıyor, hesabı sorulacağına gündem saptırma için kullanılıyor. Dokuz emekçi, apaçık iş cinayetine kurban verildi. TEK ADAM rejiminin her şeyden sorumlu olması gerekirken (!?) hiç istifa ya da görevden alma yok; politik-bürokratik sorumlu yok!

“İş kazası – meslek hastalığı” çalışma yaşamının temel sorunlarının başında. İşçi sağlığı-güvenliği (İSG) ile ilgili bilimsel önlemlerin yönetsel-hukuksal-kültürel üçgende yetkinlikle alınması gerekli ve olanaklı. Yeraltı maden işletmesi hekimliği dahil birçok işyeri hekimliği yapan, tıp fakültelerinde uzun yıllar bu alanda akademik eğitim-araştırma-projeler yürüten, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı yetki belgesi (sertifika) programlarında eğitici olarak yıllarca görev üstlenen ve halen bu çabalarını sürdüren bir kişi olarak, kanayan yarayı işlemek istiyoruz. Denebilir ki 50 yıldır bu sürecin içindeyiz.

  • Hastalıklı kapitalizmin kâr hırsı ve maşası iktidarlarla, emekçinin yaşam hakkı çelişmekte!

İş kazası ve meslek hastalığı yasal olarak tanımlı olgular.
2006 tarihli 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu” m.13 ve 14 sırasıyla tanım veriyor ve Kuruma (SGK) bildirimi zorunlu. Giderim (tazmin) hukuku bakımından da 2006 tarihli 5510 sayılı yasa, gerekli yasal normlara sahip. 2012 tarihli 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” ise teknik-bilimsel sağlık, güvenlik, yönetim önlemleri odaklı. Md. 8,
“…iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde ihmali tespit edilen işyeri hekimi veya
iş güvenliği uzmanının yetki belgesi askıya alınır.”
 diyor. Hatta m.13/3, “… Çalışanlar, ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olduğu durumlarda … işyerini veya tehlikeli bölgeyi terk ederek
güvenli yere gider… Bundan dolayı hakları kısıtlanamaz.”
 demekte.

Türk Ceza Yasası ve Borçlar Yasası’nda da bu sorunsala ilişkin doğrudan-dolaylı düzenlemeler var. Mevzuat yeni. Sayısı 200’e varan, 50’den çoğu ülkemizde de benimsenen ILO Sözleşmeleri de ek. Ancak özlenen sonuçlara ulaşmaktan çok uzağız!? İş kazasının, bilimsel yazına (literatüre) göre %98’e varan oranda önlenmesi olanaklı. Meslek hastalıkları içinse bu oran %100! Çünkü nedeni ve yeri belli, işyeri! Ne var ki hâlâ her yıl yarım milyonu aşan, kayda alınabilen “iş kazası ve bini bulmayan meslek hastalığı TÜİK ve SGK verilerinde yer almakta. Dolayısıyla, “bir sorun” (iş kazası!) maliyet-etkin (verimli) önlemlerle denetim altına alınabilecek iken hâlâ çok yüksek düzeyde yaşanıyor, ölümlere ve engelliliğe yol açıyorsa, yeni bir adlandırma kaçınılmaz: İŞ CİNAYETİ!

Meslek hastalıklarında ise ancak buzdağının ucunu görebiliyoruz. Tanı, bildirim, kayıt yok gibi. ILO öngörülerine göre her yıl birkaç yüz bin meslek hastalığı oluşması beklenen ülkemizde, sorunun adı ÖRTÜK-SAKLI SALGIN! Gönüllü uzmanlık kurumu İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği) Meclisi raporuna göre, 2023’te her gün “en az” 5 işçi iş cinayetiyle yaşamını yitirdi (toplam 1932). Son on yılda 671 çocuk işçi öldü! 3 Kasım 2002’den beri 21+ yıldır kesintisiz ve tek başına iktidarda olan

  • AKP döneminde toplam “en az” (saptanabilen!) 32.478 emekçi,
    %98’i önlenebilecek iken iş cinayetlerinde kurban verildi!

Bu utancın kabul edilebilir-sürdürülebilir yanı yok!

Resmi veriler çok daha eksik. Tek sorumlu AKP=RTE!

Yukarıda yazdık, mevzuat büyük ölçüde güncellenmiş, yeni, kâğıt üstünde yeterli. Yaptırımları da! Ancak özellikle 2012’de büyük umutlarla kabul edilen “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” ile de beklenen iyileşme sağlanamadı. ILO Sözleşmeleri iç hukuka çok eksik ve geç aktarıldı, Türkiye birkaç kez ILO’nun kara listesine alındı. Yüz bin iş kazası başına ölüm oranı 6.3 ile
(ILO, 2021) Dünyada 23. sıradayız; bu oran Hindistan’da 117 iken Hollanda’da 0.3, Almanya’da 0.7. “Kader, fıtrat…” masalı sefil ve yüz kızartıcı!

NE YAPMALI                             ???

Öncelikle sorunun, tüm yakıcı boyutlarıyla kamuoyu gündemine taşınması gerek.

Ne var ki AKP TEK ADAM REJİMİ, özellikle Eylül 2021’den bu yana, “Nass” maskeli kurgulu yoksullaşTIRma, dincileştirme, ağır baskıcı politikayla (yargı ve kolluk sopası, işlevsiz TBMM, basın…) toplumu İslami faşizmle siyasal felce-tükenişe sürüklemekte.

Küresel-yerli sermaye ile kahrolası bir neoliberal ortaklıkla tüm karşıtlar (muhalifler)
susturulmak istenmekte.

Yığınlar Allah ile aldatılarak sınıf bilinci gelişmesi özellikle engellenmekte.

Oysa anahtar, özellikle çok ağır sömürülen emekçilerin bu bilinçle politik-sendikal örgütlenmesinde.

31 Mart yerel seçimi yaşamsal fırsat tüm ezilenler!
***
Köşe yazımızın pdf biçimi : Cumhuriyet gzt. köşe yazımız, 29.02.2024


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sivil tabipler ve sınır güvenliği

Halkı isyana çağıran PAŞA!Doğu Silahçıoğlu
Em. Tümgeneral

28 Şubat 2024, Cumhuriyet

Askeri anlatımda “zayiat” harekât alanında görev dışı kalmış olan; şehit, hasta/yaralı, esir ve kayıp olmak üzere dört grubu kapsar. 2016’da sağlık sistemi yok edilen TSK’nin sınır ötesi operasyonlarında “zayiat” sorunları ortaya çıkınca, bugün sivil tabiplerin bu amaçla görevlendirilmesine yönelik öneriler gündeme geldi.

ZORLU KOŞULLARA UYGUNLUK

Askerlik çok kapsamlı görev ve hizmetlerin bir arada yürütüldüğü bir alandır. Sivil bir kişinin bu yapı içinde yeri olamaz. Hizmet ve görevlerin ifası için yasalarla “komutan” “amir”, “emir”, “ast”, “üst”, “yükümlülük” esasları getirilmiştir. Bunlar olmadan Silahlı Kuvvetlerde herhangi bir faaliyetin yürütülmesi mümkün değildir. Bir sivili ne yaparsanız yapın bu sisteme dahil edemezsiniz. Emirlere itaat her orduda askerliğin temel kuralıdır. Buna aykırı hareket etmek; eğitimli bir askerin aklından bile geçmez. Zor koşullarda bile o; azim ve kararlılık içinde görevini yerine getirmeye çalışır. Halbuki sivil bir kişiyi böyle bir yükümlülük altına sokamazsınız. Ondan bunu beklemeniz gerçeklerle bağdaşmaz.

YOK EDİLEN SİSTEM

Geçmişte TSK’de sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere tüm faaliyet bu anlayışla oluşturulmuş bir yapı içinde yürütülürdü. Her kademedeki sağlık personeli temel askerlik eğitiminden geçerdi. Bu programa mesleki eğitim yanında; kuramsal bilgiler, atış, spor ve muharebe eğitimi de dahildi. Her statüdeki sağlık personeli (subay, astsubay, ordu hemşiresi, erbaş ve er); içinde “Seyyar Cerrahi Hastanesi” de olan “Tugay Sıhhıye Bölüğü”nde, “Hasta ve Yaralı Ayırma Takımı” nda, “Ambulans Takımı”nda; ya da daha gerilerde kolordu ve ordu hastanelerinde ya da GATA’da görev yapardı.

Bu sistem özellikle muharebe koşullarında ve de arazideki operasyonda her askerin moral ve motivasyonu üzerinde inanılmaz derecede olumlu bir etki yaratır; özellikle tahliye ve tedavi zincirinde bir noktaya ulaştığını gören yaralı bir asker artık ölmeyeceğine inanırdı…

Bugün yok edilmiş olan bu sistemde; hiçbir askeri eğitimden geçmemiş ve rütbesi olmayan, “ast” nedir, “üst” nedir, “amir” nedir, “emir” nedir, “hizmet” nedir, “görev” nedir bilmeyen; yaşamında silah sesi duymamış, bir yerden bir yere uzun bir yürüyüşle gitmemiş, zorlu iklim ve arazi koşulları başta olmak üzere hiçbir güçlükle karşılaşmamış, kişisel ölüm tehlikesi yaşamamış, fiziki kondisyonu belirsiz sivil tabiplerle bu hizmet yapılamaz.

YENİDEN ASKERİ HASTANELER

Bir sivil tabip, bir piyade ya da komando taburuyla gece kış koşullarında 40 km yürüyemez. Üzerinden mermi geçerken direncini ve şuurunu muhafaza edemez (bilincini sürdüremez). Böyle zor koşullarda görevini yerine getirmek bir yana; içinde bulunduğu birlik için, her kademedeki komutanlar için ve hatta kendisinden hizmet bekleyenler için de sorun olur. Ayak bağı olur. Hem ondan hizmet bekleyenlere hem de kendisine yazık olur.

  • TSK sağlık sistemini yeniden kurmayı kabullenmeyen bir inat,
    vatan evlatlarının bilerek feda edilmesinden başka bir sonuç getirmez.
  • Sorunun tek çözüm yolu geçmişteki yapıyı ve sistemi yeniden oluşturmaktır.

Adult & Public Health

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 26th February 2024, we’ll conduct a 1 hour lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Adult & Public Health

Here is the 40 slides PDF file (3,4 MB) : Adult & Public Health, Ahmet SALTIK


10 important public health issues related to adults                                  :

1.Chronic Diseases: Addressing conditions like heart disease, diabetes, and hypertension
is crucial. Promoting healthy lifestyles, regular screenings, and early intervention
can mitigate their impact.
2.Mental Health: Mental health disorders affect a significant portion of the adult population. Strategies to reduce stigma, improve access to mental health services, and promote well-being
are essential.
3.Tobacco Use: Smoking and other tobacco products contribute to various health problems. Public health efforts should focus on prevention, cessation programs and awareness campaigns.
4.Obesity and Nutrition: Encouraging healthy eating habits, physical activity, and
weight management is vital. Obesity increases the risk of multiple health conditions.
5.Substance Abuse: Addressing alcohol, drug, and prescription medication misuse is critical. Prevention, treatment, and harm reduction strategies are essential components.
6.Sexual Health: Promoting safe sexual practices, regular screenings, and awareness
about sexually transmitted infections (STIs) are crucial for maintaining adult health.
7.Vaccination: Ensuring adults receive recommended vaccines (e.g., flu, pneumonia,
shingles-zona…) helps prevent serious illnesses and reduces healthcare burden.
8.Health Disparities: Addressing disparities related to race, ethnicity, socio-economic status, and geographic location is essential for equitable access to healthcare.
9.Aging Population: As the population ages, addressing geriatric health issues becomes paramount. This includes falls prevention, dementia care, and promoting active aging.
10.Health Literacy: Improving adults’ understanding of health information, navigating healthcare systems, and making informed decisions is fundamental for overall well-being.

With respect and love. 26th February 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

Meltem TV konuşmamız : İLİÇ MADEN FACİASI

Dostlar,

Dün (23 Şubat 2024) Meltem TV’de Sayın Gülgün Feyman Budak’ın konuğu olduk.
Yaklaşık 25 dakika boyunca İliç maden yıkımına (faciasına) ilişkin soruları yanıtladık ve
iş cinayetini değişik boyutlarıyla irdeledik.

İş ve Meslek Hastalıkları“, Tıpta Uzmanlık mevzuatına göre, “Halk Sağlığı” ana uzmanlık alanının yan dalıdır (üst ya da ileri uzmanlık alanı).

Biz uzun yıllar bu alanlarda Tıp Fakültesinde lisans ve lisans üstü düzeyde dersler verdik, araştırmalar ve projeler yürüttük. TTB (Türk Tabipleri Birliği) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile İşyeri Hekimi, İş Güvenliği Uzmanı, İşyeri Hemşireliği “Yetki Belgesi” (sertifika) kurslarında uzun yıllar boyunca eğitimci olduk. Kamudan (Ankara Üniv. Tıp Fak.) emeklilik sonrası Atılım Üniv. Tıp Fakültesinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Yeraltı maden işletmesi dahil, işyeri hekimlikleri, mahkemelerde bilirkişilik.. yaptık / yapmaktayız, uzman görüşü yazmaktayız (CMK m.67/6 ve HMK m.293)

Türkiye’nin madencilik politikalarını gözden geçirerek yeni stratejik kararlar vermesi gerekiyor. Durum böyle sürdürülebilir değil ve

  • Ardışık yıkımlar (facialar) salt bir zaman sorunu. Yani, ama bu gün, ama yarın… (zaman içinde) yenileri kaçınılmaz!

Oysa iş cinayetleri (gerçekte iş kazaları!) çağcıl teknoloji ile %98’e varan oranlarda önlenebiliyor. Meslek hastalıkları ise neredeyse tümüyle…

Maliyet-etkin (cost-effective) de olan bu “güzelim” sonuçlar bizden neden bu denli uzak ki?

Neden kaza – kader – fıtrat şeytan üçgenine bağlanır ki kimi gerici politikacılarca!?

Tablo “Örgütlü kötülük” olarak nitelenebilir, dünkü TV konuşmamızda vurguladık..

İzlemek için lütfen tıklayınız (Haberin İçinden programı, ilk 24 dakika)..

Paylaşılsın ve ülkemize ve insanımıza yararlı olsun dileriz bu bilimsel çabalarımız.

İlgili şu yazıya da bakılmasını öneriyoruz :

Altın madenciliğinde işçi sağlığı ve güvenliği  | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
https://x.com/profsaltik/status/1761129732551106916?s=20 

Sevgi ve saygı ile. 24 Şubat 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik