Prof. Dr. Celal KARLIKAYA
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
20 Mart 2024, Edirne
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Egemenliğin bağsız – koşulsuz ulusun olduğuna, salt karşı çıkmış olmak için “Size ne oluyor? NAS var!” demeyi marifet bilen Din(i)Dar ve Kin(i)Dar kuşağın kıblesi neresidir?
Osmanlıyı yıkıma götüren kapitülasyonlar günümüzde var mı? Hangi alanlarda var, ekonomo-politik bilimcilerin konusudur ancak biz sağlıkta acı bir duruma örnek vererek, halkın sağlığı ve sağlamlığı için üzgünlüğümüzü / kırgınlığımızı sözcüklere dökmeyi deneyelim..
Egemenlik Ulusun değil ise, Şehir Hastanesi egemen, tanrı – insanın yeryüzündeki en önemli hakkı olan yaşama ve sağlık hakkının ölçüsünü o koyuyor – öyle mi?
Basamaklı sağlık hizmeti hiçbir aşamada çalışmadığı halde Şehir hastaneleri nedir? 4. Basamak hastane de bize mi söylemiyorlar?
Çok olay –vakıa– var ama en yakını, acısı / ansısı daha aklımızdan çıkmayanı anlatalım:
Alanımız olan Solunum Hastalıkları Tıbbı nedeniyle kendisi Yunanistan’da, kızı İstanbul’da yaşayan soydaşımız – vatandaşımız (sınır ötesi Türk -bkz. Atatürk’çe- soylumuz) en yakın sağlık pınarı olarak Edirne’deki (1.) Cumhuriyet’in Tıp Fakültesi’ne geliyor. Yaşı. Kızı, uluslararası müfettişlik yapan Eğitimci. Kızı buluyor bizi 4 ay önce, annemi size getireceğim.. Ama neden ben; ben bu pandemi döneminde en az 4 kez viral hastalık ve sağlık durumum nedeniyle özel hasta bakamıyorum; genç arkadaşlarımız var öğretim üyesi.. diyoruz. Ama ısrar ediyor. Tamam diyoruz; kalp, tansiyon, şeker vs. çok sorunları içinde ASTIM hastalığını tanılıyoruz. Uygun ilaç ve sağaltım (tedavi) önerileri ile uğurluyoruz köyüne – Yunanistan’a. Şimdi 4. ay denetimi (kontrolü) var. Kendisini çok daha iyi duyumsuyor (hissediyor); köyündeki eczaneye kendisi yürüyerek gidebiliyor artık. Bu kez ayırt ediyoruz ki astımı, eozinofilik astım denen bir tür. Bu tür astımın sağaltımında son on yıllarda geliştirilen ve birkaç yıldır ülkemizde ruhsatlandırılmış “biyolojik” sınıftan ilaçlar var. Ancak Sağlık Bakanlığı -SGK- kanımca ana gerekçesi parasal olan nedenlerle sadece allerji uzmanlarına bu ilacı kullanabilme yetkisi tanımış. Üniversite hastanesinde göğüs hastalıkları profesörüyüz ama ne yazık ki birçok göğüs hastalıkları rutini olmuş tedavileri bu nedenlerle hastalarımıza, göğüs hastalıkları uzman hekimlerinden 3-5 kişilik heyet kursak bile yazamıyoruz!.
Neyse konumuza dönelim, Astımın bu biyolojik ilacını Tıp Fakültemizde birkaç yıl öncesine dek yazabiliyorduk. Çünkü Çocuk Allerjik Hastalıklar uzmanımız vardı. Erişkin tıbbı uzmanı olmasa bile, tıbbın yasaları gereği, bizim bilimsel – doğru tedavilerimizi O da doğru bularak Tıbbi Kurulun – Heyetin işlev görmesini sağlıyordu. Ancak bu profesör hocamız emeklilik yaş sınırı gelmeden “tükenmişlik duygusu” ile emekli oldu! O’nun yetiştirdiği doçent hocamız da çocuğunun için İstanbul’a gitti. Şimdi ne oldu?
- Üniversite hastanesinde baktığımız hastaları 3. Basamaktan 2. Basamağa sevk ederek onları tedavisiz bırakmıyoruz (!)
Çünkü Edirne Devlet Hastanesinde erişkin allerjik hastalıklar uzmanımız var; halkın sağlığı için bir çaredir. Ancak tıp fakültesindeki göğüs hastalıkları hocaları bu ilacı yazamaz! 2. Basmakta allerji uzmanı yazabilir! Bu Basamaklama işi bakın burada çalışıyor (!) Eğitim hastanesinin uzmanlık öğrencilerine (asistan hekimlere) de haksızlık değil mi? Modern bir sağaltımı (tedaviyi) göremiyor, öğrenemiyorlar. Çünkü, sınırlar ötesinden bile gelse (sağlık turizmi!), Yunanistan’dan ulaşan bu hastamıza, Tıp Fakültesindeki ilgili hocalardan 3-5 kişilik tıbbi kurul (heyet) bile kursak, bu ilacı yazamıyoruz! Edirne Devlet Hastanesindeki Allergolog meslektaşımız da veremiyor çünkü orası Eğitim Hastanesi değil. SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) böyle buyuruyor.
Ne yapacağız? En yakın nerede yetkili hastane ve Allerji uzmanı? Tekirdağ diyorlar. Ama orada da Eğitim Hastanesi olarak salt Tıp Fakültesi var, orasıdır her halde diyoruz. Ancak, “Hayır, Şehir Hastanesinde..” diyorlar. Ama orası SUT’a göre yazamaz diye düşünüyoruz, ama hayret, “örtülü yöneticilerimiz” Trakya’da yalnızca bu hastaneye söz konusu asthma ilacını yazma yetkisi vermiş; kendi yazdığı mevzuata da uymamasına karşın!
Ne yapalım? diyoruz, hastamızla düşünüyoruz :
– Hocam bu gün otel tutup Edirne’de kalırız, yarın Tekirdağ’a gideriz.. diyorlar.
Peki, arıyoruz Tekirdağ Şehir Hastanesi’ndeki -Tıp Fakültesi hocalarından daha yetkili ve etkili- meslektaşımızı. Çok iyi niyetli, ancak bir haftadan önce yeni hasta kabul etmesinin olanaksız olduğunu söylüyor. Hastamız 75 yaşında kadın, kızı. 60’a yakın. O denli uzun süre kalamayacaklarını söylüyorlar. Hastamıza çağcıl (modern) solunum tıbbının uygun gördüğü ilacı yazamadan Yunanistan’daki köyüne uğurluyoruz…
***
Sağlık hakkı, yaşam hakkı, mesleksel sorumluluklarımız, haklarımız hepsi insan hakları.. nerede arayalım bu Hakkı-Hukuku?
- “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesi” idi kurucusu Atatürk‘ün eşsiz tanımı ile..
Şu an, devlet tıp fakültesindeki hocalar bile kimsesiz!
Nedeni : Şehir hastanesine verilen kapitülasyonlar!
Oysa biz halk (tebaa!) olarak bu deneyimi Osmanlı’da yaşadık: “Yabancı devletlere verilen Kapitülasyonlar devleti sömürgeleştirmişti”! Aynı “hata” (!) neden yineleniyor?
İstendik mi yoksa?
Mülkiye, Harbiye, Tıbbiye…
Halkın sağlığı ve sağlamlığı…
“Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların ‘en birinci’ görevi halkın sağlığı – sağlamlığı” idi Mustafa Kemal Paşa‘ya göre. Şimdi şehir hastanelerinin geliri – kazancı, müşterileştirilen halkın sağlığına emanet edilmiş. Bir de bütün Trakya’da Tekirdağ Şehir Hastanesine –adını düzeltiniz- Trakya 4. Basamak Bölge Hastanesine (!) örneğin..
İşte, ne yazık ki ülkemiz tıp – sağlık ortamı (şehir hastaneleri büyük oranda bunun dışında) ne hastasını, ne çalışanını hoşnut (memnun) edebiliyor. Her yerde çarpıklıklar içinde yaşıyor ve yaşatılıyoruz. Oysa “Sağlıkta Dönüşüm” (Health Transformation!) küresel dayatmasını Haziran 2003’te başlatan AKP’li Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Müşteri memnuniyeti“ni tam da odağa koymuştu! (Milliyet, 27 Temmuz 2003).
Sağlık hizmetini doğuştan kazanan hak öznesi onurlu yurttaş, neo-liberal post-modernitede (!) “müşteri” ye terfi ettirilmişti (!), “memnun edilecekti”!!
Bir de sağlık yöneticilerimiz var, her yerde varlar.. onlar görevi kötüye mi kullanıyor, göz ardı mı ediyor? Onlar da memur işte, emir kulu düşünceleri aklımızdan geçiyor?
Sonra Ata’mızdan gelen aydınlık düşünceler zihnimizi karabasanlardan arındırıyor:
- “Hükümetlerin halkın eline geçmesi…. Efendiler, biz memur sınıfı yaratmak için çalışmayalım.
Ve kesinlikle memur kadrosu içinde bulunanları bir yere koymak için kafa yormayalım.
Yönetimi halka vermek için çalışalım.” - “Halk Fırkası nazarında Halk mefhumu herhangi bir sınıfa münhasır değildir. Hiçbir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve umumiyetle kanun nazarında mutlak musavatı kabul eden bütün fertler halktır. Halkçılar hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cemaatın, hiçbir ferdin imtiyazlarını kabul etmeyen ve kanunları vazetmekteki mutlak hürriyet ve istiklali tanıyan fertlerdir.”
- “Biz her yurttaşın elini yurttaş olarak sıkarken, beraber çalışırken, onda saygı ile tanımaya değer vasıflar görür ve her vatandaşı müsavi (eşit) haklı, müsavi şerefli insan olarak tanır ve imtiyaz davasında bulunmayan yurttaşlar kitlesini halktan ve halkçı tanırız…
Türkiye’de sınıf yoktur, cins(iyet) (ayrımı) yoktur” . - “Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir, mazisini iftiharla doldurmuş bir millettir. Fakat milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları tashih edeceğiz (düzelteceğiz). Bu hataların tashih olunmasında bütün arkadaşların faaliyetini isterim.”
***
14 Mart Tıp Bayramının ardından, ki aslı emperyalizme -kapitülasyonlara başkaldırının da adıdır– halkın sağlığı ve sağlamlığını ilgilendiren her konuda milli mücadelenin çoban ateşleri yakılmaya devam edilecektir.
Atatürk devrim ve ilkeleri, bizlere her zaman doğru yolu göstermektedir.
ÖZETLE;
- “HEKİMLER OLARAK, İNSANCIL YÖNETİM ALTINDA YAŞAMAK ve ÇALIŞMAK İSTENCİ ile
YAŞASIN ATATÜRK CUMHURİYETİ” diyorum..
Kaynakça