Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

TÜRKİYE’NİN BORCU DEĞİL, ALACAĞI… 

İbrahim Ö.  Kaboğluİbrahim Ö. Kaboğlu
(BirGün, 28 Eylül 2023)
Türkiye’nin borcu değil, alacağı… (birgun.net)

Yeni bir Anayasa yapmak, Türkiye’nin boynunun borcudur. Bunun için hiçbir önyargı olmaksızın bu çalışmaları inşallah güçlü bir şekilde başlatarak sonuç almayı hedefliyoruz.” (TBMM Bşk. N. Kurtulmuş).

Doğru bilgi ile başlayalım:

Türkiye, ülkemizin adı; özellikle AKP döneminde yağmalanan ve halen sürmekte olan.

Türkiye Cumhuriyeti, devletimizin adı; 2017 kurgusu ile yüzyıllara yayılan kurum ve kuralları lağvedilen.

Türkiye toplumu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları bütünü; ama AKP’ce çok yönlü olarak ayrıştırılan.

Eğer bir borç ve yükümlülük varsa, bu Türkiye’nin veya Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, yurttaşların Türkiye’ye ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı borç, sorumluluk ve yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük en başta, ülkeyi yağmalayanlar ve Devlet kurumlarını tasfiye edenlere düşmekte.

Başkan eklemiş: “hiçbir ön yargı olmaksızın”.

Ön yargı değil ÖNKOŞUL,

  • Tasfiye edilen Cumhuriyet kurumlarını yeniden kurmayı hedeflemeyen her Anayasa değişikliğine kesinlikle hayır!

Nedir bunlar?

Hükümet ve  siyasal sorumluluk başta  gelmekte.

2017’de Hükümetin ve Bakanlar Kurulu’nun, siyasal karar düzeneklerinin ve siyasal sorumluluk kurallarının tasfiyesi, Devlet ve kamu yönetiminde büyük bir dağınıklık ve çöküşü beraberinde getirdi; ülkenin yağmalanmasına neden oldu; toplumsal dokuyu ve barışı zedeledi.

ANAYASA İÇİN ÖNYARGI değil, ÖNKOŞUL, tasfiye edilen kurumları yeniden kurmak. Anayasa konuşmak için ise, bir çırpıda ON KOŞUL sıralanabilir:

  • ANAYASA: Anayasa andı gereği yürürlükteki Anayasa’ya saygı duyun ve Anayasasızlaştırma sürecine son verin. 2017 kurgusunda bile ölçü, TALİMAT değil, ANAYASA’dır. Bunun asgari gereklerini yerine getirin.
  • YASA: Yürürlükteki yasalara uyun. Yasaları Anayasa’ya saygı çerçevesinde yapın. Anayasa’ya aykırı yasaları ayıklayın.
  • DEMOKRATİK TOPLUM: Sizin gibi düşünmeyenlere terörist muamelesi etmeyin. Türkiye’yi ‘düşünce suçluları hapishanesi’ olmaktan çıkarın.  Özgür tartışma ortamından korkmayın!
  • TOPLU EYLEMLER: Tarihsel, kültürel ve doğal varlıkları, demokratik Cumhuriyet değerleri ve insan hakları savunucularını –şiddet kullanarak- “sindirmek”ten, AKP-MHP yanlısı örgütleri “devletleştirmek”ten vazgeçin.
  • AYRIMCILIK: Genel olarak ve kamu yönetiminde ayrımcılık yapmayın; liyakat ilkesini geçerli kılın.
  • MÜZAKERE: TBMM’de çoğunluk elinizde olsa da, muhalefetten gelen her öneriyi kategorik olarak reddetmeyin; bürokrasiden gelen her öneriyi virgülüne bile dokundurtmamak için çırpınmayın: ‘müzakereci demokrasi’nin asgari gereklerini uygulayın.
  • DEMOKRASİ DIŞI: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS) olarak adlandırdığınız,  Devlet ve Hükümet yetkilerini parti başkanı olan kişinin ellerinde toplayan kurgu, demokrasi dışıdır; bunu kabul edin.
  • SİYASAL DEĞİL: Bakanlar, yürütme ve siyasal sorumluluk dışında tutulduğu için siyaset yapamaz, seçim çalışmalarına katılamaz. Bunun gereklerini yerine getirin.
  • TÜRKİYE’YE BORÇ: Tarihinde hiç görülmedik biçimde ve üstelik iklim bozulması yerküreyi sarsar ve yakar iken, Türkiye yağması hız kesmiyor. Bunu durdurun. Can çekişen Türkiye, borçlu değil alacaklı…
  • DOĞRU BİLGİ: Hatalı bilginin faturası büyük olur. OHAL ortam ve koşullarında halkı yanıltarak dayatılan Anayasa değişikliğinin ağır bedelini Türkiye, Türkiye halkı ve Türkiye Cumhuriyeti ödüyor. Önce dürüst olun ve bilgi kirliliğinden kaçının. Nasıl ki hukuka saygı, Anayasa’nın emri ve –ve özellikle 2017 ‘mimarları’ bakımından- aynı zamanda ahlaki yükümlülük ise, doğru ve gerçek Anayasa bilgisi paylaşmak da, siyasal ahlak gereğidir. Bu süreçte, ‘yeni Anayasa’ söylemi, bilgi kirliliğinin başında gelmekte.

Sonuç olarak;

  • Hesapverebilir bir Hükümet eşliğinde
  • ve yargı bağımsızlığı temelinde
  • erkler ayrılığı ÖNKOŞUL olduğu için,
  • bunları öngörmeyen Anayasa değişikliğine yönelik her adım,
  • ÖNYARGISIZ olarak reddedilmeli.

***
LAİKLİK MECLİSİ:  Öncülük eden dost, arkadaş ve yurttaşları kutluyor, başarılar diliyorum. Bu ve benzeri yurttaş girişimlerini destekleyelim ve dayanışma halkalarını genişletelim!

Düştüğü yerden kalkmak

Merdan YANARDAĞ 100 gündür haksız – hukuksuz tutuklu

02 Ekim 2023, Düştüğü yerden kalkmak – Tele1  
TELE1 İzleyici Hattı

Gezi Direnişi davasında hukuk dışı hükümlerin Yargıtay’da onaylandığı, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edildiği bir tarihsel dönemeçte, İslamo-faşist rejimin durdurulmasının tek bir yolu var: Toplumu düştüğü yerden yeniden ayağa kaldırmak.

Türkiye’de halkın içine sürüklendiği karamsarlık, yenilmişlik / kaybetmişlik duygusu sanılandan da daha derin. Bu bir umut krizidir. Geçen yıllar içinde bütün eleştiri ve itirazlara karşın ısrarla sürdürülen ve 14-28 Mayıs seçimlerinin yitirilmesiyle sonuçlanan muhalefet anlayışına yönelik tepki, bu umut krizini daha da büyütüyor. Sorun ciddi.

  • Ülke ya tam teslimiyet ya da yeniden ayağa kalkarak İslamcı faşizmi durduracak ve yenilgiye uğratacak yola açılan bir kavşakta bulunuyor.

Ülkenin hangi yola sapacağını sol, demokrasi güçleri özellikle devrimciler belirleyecek. Örgütlü ve siyasal-tarihsel cesarete sahip olan ilerici güçler, ülkenin yazgısı üzerinde hiç olmadığı ölçüde etkili bir müdahalede bulunabilecekleri bir çatalda duruyor.

Toplumun içine sürüklendiği kötümserlik ve umut krizi; içine kapanmaya, siyasal mücadeleden çekilmeye, daha da kötüsü teslimiyete doğru evriliyor. Böyle bir travmanın oluşmasının en önemli nedeni; kitlelerin muhalefet tarafından aldatıldığına, hatta “ihanete” uğradığına inanmalarıdır.

Eğer bu umut krizi ve geri çekilme hali aşılamaz ve toplum yeniden ayağa kaldırılamaz ise tarihsel-siyasal maliyeti ağır olacaktır. Toplumda giderek yayılan, “her şey bitti” duygusunun, bir an önce tersine çevrilmesi gerekiyor. Aksi halde; İslamo-faşist rejim tahkim edilecek, geri dönüş eşiğini önemli ölçüde (cari sistem bağlamında) aşacaktır.

Tepki esas olarak, ana muhalefetteki CHP’ye yöneltiliyor. Böyle olması da normal. Çünkü özellikle seçimlerdeki bütün muhalefet alanını domine eden güç, bu partiydi. CHP’nin sağa kayması, gericiliğe verilen ödünler ve Cumhuriyetin kazanımlarını korumak iradesini gösterememiş olması, toplumsal tepkiyi yaygınlaştırıyor.

Yapılacak ilk iş bu verili durumu, kurguyu tersine çevirecek/dönüştürecek hamleler yapmaktır. Doğu toplumları acı çekmekten mistik bir tat alan bir kültüre sahiptir. Acılarını bu nedenle, derinleştirir. Bu tutum bir yanıyla kabulleniş ve yasa, diğer yanıyla ise öfkenin bilenmesine ve yeni bir savaşa/mücadeleye açılan bir kültürdür. Hangi yöne evirileceğine söz konusu acının kaynağını ailenin ya da topluluğun birleşimi olan önderleri karar verir ya da yön gösterir.

Ayağa kalkmak için yapılacak ilk hamle,

  • Seçimlerin ve iktidarın ahlaki ve siyasal meşruiyetini sorgulamaktır.

Dolayısıyla muhalefetin tartışıldığı, hatta dövüldüğü kurguyu değiştirmektir.

  • Ortada adil ve demokratik bir seçimle zafer kazanmış bir iktidar yok.
  • Hile, kara propaganda, yalan ve iftira var.

Baskı ve devlet aygıtına dayalı bir sonuçla yüz yüzeyiz. Ancak, yönü ve kapsamı belirsiz, aceleye getirilmiş bir “değişim” tartışması ile gerçekte suç işleyen AKP-MHP koalisyonuna bu zafer hediye edildi. Böylece İslamcı-faşist bir rejimin kurulmasının önündeki engeller de bir bakıma istenmeden de olsa, kaldırılmış oldu. Siyasal İslamcı iktidar bu fırsatı kaçırmadı.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

Zamanaşımlarıyla tekrar tekrar ölmek

Bayazıt İlhan

Bayazıt İlhan
Güncel 29.09.2023, BİRGÜN

Mümkün mü? İnsanlar tekrar tekrar ölür mü?

2012 yılı 14 Mart töreniydi. Sivas katliamında kaybettiğimiz meslektaşımız ve şair Behçet Aysan’ın “tıp bayramının” hemen arifesinde, 13 Mart 2012’de çıkan zamanaşımı kararıyla başka bir şehirde, Ankara’da, bir kez daha öldüğünü söylemiştim. Bilmemişim, meğer devamı gelecekmiş. Önceki hafta, 14 Eylül 2023’de, bir zamanaşımı kararı daha çıktı ve Sivas’ta katledilen 33 aydın, yazar, sanatçı ve iki otel çalışanı bir kez daha öldüler. Bilirsiniz, böyle durumlarda yiten canlar için “ölümsüzdür” denir, ama başta yakınları ve aslında (gerçekte) tüm toplum için, bir ülkenin geleceği için bu kayıplar (yitikler) çok büyüktür. Devletin meseleye (soruna) nasıl baktığını ise en açık biçimde dönemin Başbakanı Tansu Çiller açıklamıştı:

  • “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”

CEZASIZLIK BÜYÜK TRAVMA

Sivas katliamı davası 30 yıldır süren, yılan hikayesi gibi bir dava. Avukatlar son zamanaşımı kararıyla davası düşen üç firari sanık, Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş’ın eylemlerinin açık olduğunu, dosyada her türlü delilin (kanıtın) bulunduğunu, Almanya’da olduklarını tespit ettiklerini, yakalanması için her türlü işlemi başlattıklarını, kırmızı bülten çıkartıldığını, ancak Almanya’nın değişik gerekçeler öne sürerek iade etmediğini anlatıyor. Her ne kadar avukatlar, Sivas Katliamı’nın insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu, ayrıca gıyabında (yokluğunda) hüküm kurulup ceza da verilebileceğini vurgulasalar da olmadı, mahkemeden zamanaşımı kararı çıktı. Yapanların yanına kâr kaldı.

Hiç dolandırmayalım, herkes biliyor, Sivas Katliamı Alevilere ve sol aydınlara yönelik bir katliamdı. Psikiyatristler, sosyal bilimciler böylesi katliamlarda adaletin yerini bulmasının, devletin yanlışlarıyla yüzleşmesinin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Evet, adalet gidenleri geri getirmez ama hem yakınlarının hem de genel olarak toplumun kanayan yaralarını sarmasına, iyileşmesine yardım eder. Tersi süregiden bir travmadır. Katliam göz göre göre gerçekleşti. Yargılama süreçleri çok can yaktı. Duruşmalarda sanıkların, ölenlerin yakınlarına saldırmayı göze alabildiği bir davadır bu.

Bu süreçteki acayipliklerin bir kısmını hatırlayalım: Sanıklardan bazıları serbest bırakıldıktan sonra, bazıları ise hiç yakalanmadan firar ettiler. Almanya’da firarda olduğu söylenen davanın kilit önemdeki sanığı Cafer Erçakmak’ın Sivas’ta yaşadığı, emniyete 500 metre mesafede çocuğunun evinde kalp krizi geçirip ölünce anlaşıldı. Başka bir sanık İhsan Çakmak’ın firari olarak arandığı yıllarda evlendiği, askerlik yaptığı, ehliyet aldığı, hatta kamuda çalıştığı, çocuğunu nüfusuna kaydettirdiği belirlendi. Bir diğer sanık Yılmaz Bağ, katliamdan iki hafta sonra, Kangal ilçesinde düğün yaparak evlendi.

Cezaevinde çok sayıda yaşlı ve hasta mahpus varken, Cumhurbaşkanı sağlık nedeniyle af yetkisini iki Sivas Katliamı asli faili, müebbet hapis hükümlüsü için, önce Ahmet Turan Kılıç sonra Hayrettin Gül için kullandı.

Toplam firari sayısının 20’yi aştığı ifade ediliyor. Cezası kesinleşen dokuz kişi hakkında 2001’den bu yana ceza zamanaşımı işliyor. Bu sürenin de 2031’de dolacağı bildiriliyor.

  • “Sivas Katliamı bugünün Türkiye’sinin aynasıdır” yazmış Zeynep Altıok Akatlı, haklıdır.

Tüm bunların halkın huzurunda “normal” karşılanması mümkün mü? Alevi örgütleri, devletin tutumunun “kendilerini katledenlerin cezasızlığı” anlamına geldiğini söylüyor ve ekliyorlar:

  • “Biz çok iyi biliyoruz ki, Madımak otelini ateşe verenler aynı zamanda Musa Anter’i, Uğur Mumcu’yu, Bahriye Üçok’u, Turan Dursun’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Hrant Dink’i, Tahir Elçi’yi ve daha yüzlerce, binlerce aydını, demokratı, yurtsever, sosyalist devrimcileri katledenlerdir”.

Haksızlar mı? İşte bu ülkeyi yönetenler anayasa tartışması açıp “demokratik anayasa yapacaklarını” söylüyor. İnandınız mı?

SAĞLIK MI DEDİNİZ?

Bakın sağlığın tanımında var, “sosyal iyilik hali” yoksa sağlık olmaz. Katliamlara sessiz kalırsanız, hele faillerinin cezasız kalması umurunuzda olmazsa, 6-7 Eylül, Maraş, Sivas, Bahçelievler, Ankara Gar, Roboski, Beşiktaş, Suruç katliamları… sizin için bir şey ifade etmiyorsa olmaz. Yıllardır evlatlarını arayan Cumartesi Anneleri’nin başına gelenler sizin için önemsizse, kimse güvende olamaz. Kelimeler yetersiz kalıyor bu acılara. Behçet Aysan yazmış zaten:

“bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.”

Diyeceksiniz ki, “senin bu yazdıklarını devlet bilmez mi?” Bilir elbet. Gelin hep birlikte yaşanabilir bir ülke için doğrusunu istemekten vazgeçmeyelim.

Farklılıklarımızı kabul ederek bir arada olmayı başaralım.
Yanımızdakinin elini tutalım, acısını hissedelim, düşmanlaştıran, ötekileştiren, ayrıştıran, insanları birbirine düşüren siyasete geçit vermeyelim.
Tersini söyleyenlere dikkatle bakın, yüzlerinde kötülüğü göreceksiniz, şaşırmayın.

21. yüzyılda siyaset

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
02 Ekim 2023, Cumhuriyet

 

Antik Yunan filozofu Aristoteles, insanın doğası gereği toplumsal bir canlı (AS: zoon politicon) olduğunu söyler. Dolayısıyla erdemli olmak da ancak toplumsal bir bağlamda olanaklıdır. Bu nedenle toplumsal yaşamı iyi bir biçimde düzenlemek ve iyi bir siyasetçi olmak yaşamsal önemde bir konudur.

Ancak siyasetçilerin, siyaseti bir kariyer ve/veya çıkar nesnesine dönüştürdükleri yerde; siyasetin halk için değil, siyasetçiler için yapıldığı bir ortamda, iyi bir siyasetten söz edilemez.

Siyasetin halka, halkın da siyasete yabancılaştığı bir ortam, toplum için en tehlikeli ortamdır. Halk ile siyaset arasındaki bağlantının koptuğu yerde, monarşik, oligarşik, teokratik yapılar doğar. Siyasetin halkla örtüştüğü yerde ise demokrasi oluşur.

Halkla siyasetin örtüşmesini popülizm sananlar büyük bir yanılgı içindedirler.
Halkla siyasetin örtüşmesi, siyasetin halkın iyiliği için yapılmasıyla olanaklıdır.

Monarşik, oligarşik ve teokratik yapılar da cumhuriyetçilikle, halkçılıkla ve laiklikle yıkılır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında kavranması gereken en önemli konulardan birisi budur.
***
İdeolojisiz siyasetin yaygın olduğu bir ortamda, siyaset bir yandan makam ve koltuk kapmaca oyununa, bir yandan da retorik ve polemik tiyatrosuna dönüşür.

Retorik “güzel” ve “etkili” konuşma sanatı ve hitabet yeteneği olarak da bilinir. Antik Yunan filozofları Sokrates ve Platon, retoriğin çok tehlikeli bir şey olduğunu ve insanın bilgelik yolunda bir engel olduğunu düşünürler.

Çünkü retorik ikna etmek amaçlıdır ve yalnızca insanların algılarını yönetmeye yarar. Oysa önemli olan algılar değil, doğrular ve gerçeklerdir. Bunun için de gerekli olan şey retorik değil, felsefedir, kavramsal ve kuramsal akıl yürütmedir.

Retorik aracılığıyla insanlar doğru olanın yanlış olduğu veya yanlış olanın doğru olduğu konusunda ikna edilebilirler. Retorik, gerçeği tersyüz etme aracına dönüşebilir.

Polemik de bundan farklı bir sonuç doğurmaz, insanın akıl yürütmelerini zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz. Polemik akıl yürütme içermediği gibi, sık sık Ad Hominem mantıksal yanılsamalara yol açar.

Örneğin, ortaya bir akıl yürütme konduğunda, bu akıl yürütmeye karşı başka bir akıl yürütme ortaya koymak yerine, bu akıl yürütmeyle ilgisiz kişisel bir damgalama ve karalama yoluna gidildiğinde, buna Ad Hominem yanılsama denir.

Mantık, insanın doğru düşünmesini ve geçerli çıkarımlar yapmasını sağladığı gibi, insanların arasındaki anlaşmazlıkların önemli bir ölçüde çözülmesi için de çok değerli bir araçtır. Ancak Türkiye gibi eğitim seviyesinin çok alt düzeyde olduğu bir ülkede, bu konuda daha yapılacak çok şey vardır.

Öğrenciler dinselleşmiş bir sözde eğitim sisteminin esiri haline (tutsağı durumuna) getirileceklerine, felsefe ve mantık gibi derslerle donatılsalar, bambaşka bir ülkede yaşıyor olacaktık.

  • Eğitim, yeryüzündeki en önemli ve değerli şeylerden birisidir.

Eğitimin dinselleştiği ve/veya ezberlemeye dayandığı bir ülke, hiçbir açıdan gelişemez. Böyle bir ülke, ekonomik açıdan da, siyasi açıdan da, kültürel açıdan da geri kalmaya mahkûmdur.

Siyasetin eğitimle bütünleşmesi de bu açıdan son derece önemlidir. Siyaset eğitim için yeni olanaklar açmalı, eğitim de siyaset için yeni olanaklar açmalıdır.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına girilirken üretilecek siyasetin temelinde bu anlayışlar olmalıdır.

İkinci yüzyıla girerken yapılacak en iyi şey, siyasetin niteliğini geliştirmektir.


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

Halil Çivi şiiri : ..FİTNECİLER

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

 

..FİTNECİLER

Cahilleri kandırırlar
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Ocakları söndürürler,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Ahlakça domuz olurlar,
Bedence semiz olurlar,
Fikirce yobaz olurlar,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Duygulara seslenirler,
Kutsallara yaslanırlar,
Cehaletten beslenirler,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Ayrılığı körüklerler,
Kargaşaya sürüklerler
Kaostan ikbal beklerler,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Bulanık suda yüzerler,
Güç devşirdikçe azarlar,
Sosyal barışı bozarlar,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Kinden, nefretten şaşmazlar,
Cebir, şiddetten kaçmazlar,
Tekin yolda dolaşmazlar,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Vicdanları karartırlar,
Benizleri sarartırlar,
Hak ararsan morartırlar,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Demokrasi öcü derler,
Hak, hukuk umacı derler,
Ömür boyu haram yerler,
Dinbaz, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Ata’ya çamur atarlar,
Laik devlete çatarlar,
Her gün din, iman satarlar,
Dinci, ırkçı, fitneciler.
Xxx
Halil Çivi der, azarlar,
Sinsi planlar yazarlar,
Hep yoksulları ezerler,
Dinci, ırkçı, fitneciler.
Xxx


01 Ekim 2023
Prof.Dr. Halil Çivi
Seferihisar, İZMİR
==================================
SİLAHLANALIM, ANCAK NASIL?

Bu gün 28 Eylül Dünya Silahsızlanma Günü.

Eğer dünyadaki tüm silahlarınız çağdaş akıl, küresel sosyal adalet, evrensel hukuk ve bilimsel bilgi; tüm mermi ya da kurşunlarınız da güzel ahlak, temiz vicdan, ayrımsız ve koşulsuz sevgi olursa, başka silahlara hiç gerek kalmaz.

Devletlerin anayasal ve yasal olarak silah taşıma ve kullanma ruhsatı olan kurumları dışında; dünya genelinde ve her ülkede bireysel silah bulundurmak ve kullanmak kesinlikle yasak olmalıdır.

Halil Çivi, 28 Eylül 2023

CHP’de devrim için mücadele

Zülal Kalkandelen
Zulal KALKANDELEN
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr

 

Prof. Dr. Örsan Öymen’le yalnızca bir kez aynı ortamda bulundum ve konuştum. Geçen yıl bir TV kanalının canlı yayınına birlikte konuk olmuştuk. Ama gazetemizdeki köşesinde yayımladığı yazıları yıllardır okuyorum ve tutarlı bir şekilde laik Cumhuriyet Devrimi’ne sahip çıktığını biliyorum.

Öymen, bir aydın olarak 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden önce de gerekli uyarıları yapan, CHP’deki sağcılaşma üzerine önemli yazılar kaleme alan bir akademisyen aynı zamanda. Bir grup parti üyesi ile birlikte 2023 cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinden sonra, CHP’nin 2023 kongre ve kurultay sürecinden önce kurduğu CHP İlke ve Demokrasi Hareketi’ni 23 Temmuz 2023 tarihli yazımda anlatmıştım.

O sırada (www.chpilkedemokrasi.org adresi üzerinden) imzaya açılan bildiride,

  • “Karşıdevrimci teokratik ve monarşik bir hareketin iktidar olduğu bir ortamda, Türkiye’nin kurucu partisi ve ana muhalefet partisi olan CHP’nin kaybedilmesi, Türkiye’nin de kaybedilmesi anlamına gelmektedir.
  • CHP’de devrim gerçekleşmeden Türkiye’de devrimin gerçekleşmesi olanaklı değildir!” demişlerdi.

LAİKLİĞİN DOĞRU TANIMI

Öymen adaylığını açıkladıktan sonra, kamuoyu ile paylaştıkları hedef ve çözümleri de inceledim. Bunların arasında katılmadığım hususlar da var elbette. Ancak CHP açısından değerlendirecek olursak özellikle laiklik, din hizmetleri ve eğitim başlıklarına baktım. Çünkü CHP’nin ideolojik savrulmasında temel olarak bu başlıklar belirleyici oldu.

Laiklik, yalnızca dinin devlet işlerine müdahale etmemesi olarak değil; aynı zamanda dinin siyaset, hukuk ve eğitim işlerine de müdahale etmemesi olarak tanımlanmış.

Onunla da yetinilmemiş, bu koşulla devletin dindar vatandaşın dinsel inanç ve ibadet (tapınç) özgürlüğünü güvence altına alması belirtilirken, dinsiz vatandaşın felsefi görüşlerini ve yaşam biçimini güvence altına alması da yazılmış.

Doğrusu budur ve sürekli göz ardı edilen bu noktanın da vurgulanması çok önemlidir.

Dikkat çekilmesi gereken bir başka madde ise Diyanet ile ilgili.

  • “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetkilerinin ihlal edilmemesi (çiğnenmemesi), din hizmeti konusunda paralel yapıların ve koordinasyon karmaşasının oluşmaması ve laiklik karşıtı tarikatların ve cemaatlerin örgütlenmemesi amacıyla, derneklerin ve vakıfların din hizmeti vermesi yasaklanacak. denmiş.

Sürekli anımsattığım gibi, tümüyle

  • biat kültürüne dayanan tarikatlar ve cemaatler “sivil toplum kuruluşu” değildir.

Laiklik karşıtı şeriatçı yapıların demokrasiyi kullanıp demokrasinin altını oymalarına izin verildiğinde, bunun sonu günümüzdeki gibi, çocukların tarikat yurtlarında Cumhuriyet karşıtı gericiliğe teslim edildiği ortamı yaratır. 

ZORUNLU DİN DERSİ LAİKLİĞE AYKIRIDIR

Bu nedenle CHP İlke ve Demokrasi Hareketi’nin hedeflerinden biri de “eğitimin ve dernek, vakıf gibi sivil toplum örgütlenmelerinin dinselleşmesi önlenecek, bu doğrultuda tüm önlemler alınacak ve yasal düzenlemeler yapılacak” şeklinde belirlenmiş.

Ayrıca “Milli Eğitim Bakanlığı’nın dernek ve vakıf adı altında örgütlenen tarikatlar ve cemaatler ile işbirliği protokollerinin iptal edileceğine” de yer verilmiş.

Ancak ben, açıkça 677 sayılı Devrim Yasası uygulanarak, zaten kapatılmış olan tarikat ve cemaat yapılanmalarının tümüyle dağıtılacağının net olarak açıklanmasını doğru buluyorum. 

Yasal Kuran kurslarına katılım için reşit olma yaşının (18) zorunlu duruma getirilmesi; 3.-12. yıllardaki zorunlu din dersinin kaldırılması; din dersinin dinler tarihi formatında tüm dinleri ve mezhepleri kapsayacak biçimde, 6.-10. yıllarda seçmeli ders olması; Felsefe derslerinin 6. yıldan başlayarak her yıl zorunlu ders olması gibi hedefler de bir Felsefe Profesörü olan Öymen’in kurduğu harekete yakışan öneriler arasında.

CHP’deki varolan delege yapısıyla, ilkelere sahip çıkıp laikliği ödünsüz savunacak bir adayın kazanabilme olasılığı pek yok ama Öymen’in verdiği savaşımın CHP ve ülke adına bir kazanım olduğunu düşünüyorum.

Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

ATATÜRK, CUMHURİYET HALK PARTİSİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Celal TOPKAN
20. Dönem CHP Adıyaman Milletvekili

  • Halkçılık esaslarına dayanan, gücünü halktan alan siyaset anlayışı ve parti,
  • Halk egemenliğine dayanan, laik demokratik sosyal hukuk devleti yönetim anlayışı,
  • Devrim ve devrimlerle yaşama geçirilen insanı merkez alan, insana önem ve değer veren, insanı yüceltmeye amaçlayan toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümler,

Atatürk’ün harp okulu öğrenciliği ve okulu bitirdikten sonra subaylığı sırasında, üzerinde kafa yorduğu projelerdi.

Babadan oğula geçen saltanat anlayışına dayalı sultanlıkla yönetilen Osmanlı imparatorluğu 1299’da kuruldu. 1517’de İslamiyet’in merkezi olan Mekke’yi fethetti. Bu tarihten başlayarak Osmanlı Padişahları “İslamın Halifesi” unvanını da aldılar. Osmanlı devleti din devleti oldu.
Mondros Ateşkesi ile (30 Ekim 1918) İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun Başkenti İstanbul’u kuşattı ve denetim altına aldı (13 Kasım 1918).
Fransa Urfa, Antep, Maraş, Adana’yı işgal etti.
İtalya Antalya ve yöresini işgal etti.
İngiltere ve Fransa’nın teşviki, ekonomik ve askeri desteği ile Yunanistan 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkartma yaptı. İzmir, Aydın, Manisa ve Batı Anadolu illerini işgal etti.

Osmanlı Devleti’ni işgal eden emperyalist devletlere karşı kurtuluş savaşı başlatmaya karar veren Mustafa Kemal, 9. Ordu Müfettişi görevi ile 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan deniz yoluyla yola çıktı, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı.

23 Temmuz 1919’da Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu bölgesi temsilcilerinin katılımı ile yapılan Erzurum Kongresi’nde Kongre Başkanı seçildi. Bu Kongrede, Emperyalist işgal devletlerine yönelik Kurtuluş savaşı başlatılması kararı alındı.
Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi’nde oluşturulan bir Kurul (Heyet) ile Erzurum’dan Sivas’a gitti. 4 Eylül 1919’da İstanbul, İç Anadolu, Ege, Akdeniz, Trakya, Batı Karadeniz bölgesi temsilcilerinin katılımı ile Sivas Kongresi başlatıldı. Mustafa Kemal gene Kongre Başkanı seçildi. Bölgesel nitelikli Erzurum Kongresi ardından Sivas Kongresi ülke ölçekliydi, Emperyalist işgal devletlerine yönelik Kurtuluş savaşı başlatılması kararını yineledi. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği kuruldu.

Mustafa Kemal Sivas Kongresi sonrasında Temsil Kurulu (Heyet-i Temsiliye) Başkanı olarak yola çıktı. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. 16 Mart 1920’de vilayetlere haber gönderdi. Milletvekili temsilcilerini seçip Ankara’ya göndermelerini istedi. İller temsilcileri milletvekillerini seçip Ankara’ya gönderdiler.

  • 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldı.

Mustafa Kemal, 115 milletvekilince 1. Meclis Başkanı seçildi.
Mustafa Kemal’in başkanlığında Halkın Temsilcilerinden oluşan ilk Büyük Millet Meclisi’nde Kurtuluş Savaşı başlatılması kararı alındı. Mustafa Kemal Başkomutan olarak görevlendirildi.
Mustafa Kemal’in Başkomutanlığında Kurtuluş Savaşında emperyalist işgal devletleri tarihlerinde meydanlarda sıcak savaşta ilk yenilgilerini yaşadılar. Ülkemizi terk etmek zorunda kaldılar. 9 Eylül 1922’de İzmir’i, 6 Ekim 1923’te de İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldılar.

Kafasında
– halk egemenliğine dayanan
– laik – demokratik – sosyal – hukuk devleti yönetim biçimi,
– halkçılık temeline dayanan siyaset ve parti,
– insanı merkez alan,
– insana önem ve değer veren,
– insanı yüceltmeyi amaçlayan
– toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümler

olan Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sonrasında yurt gezilerine çıktı. Ziyaret ettiği yerlerde halkla toplantılar yaptı. Halkçılık temeline dayalı, gücünü halktan alan, halk için, halkın ve ülkenin sorunlarını çözmek, halkı ve ülkeyi geliştirmek, kalkındırmak, varsıllaştırmak )zenginleştirmek), barış ve erince (huzura) kavuşturmak için Siyasal Parti kurmak istediğini söyledi. Halkın görüş ve önerisini sordu. Halkın görüş ve önerilerini aldıktan sonra Ankara’ya döndü. 9 Eylül 1923’te Halkçılık ilkelerine dayalı, gücünü halktan alarak siyaset yapacak olan Halk Fırkası’nı (Cumhuriyet Halk Partisi) kurdu.

1923’te emperyalist ülkeler İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya, Almanya krallıkla, Sovyetler Birliği ve Çin Proleterya diktatörlüğü ile, İran Şahlıkla, Afganistan Krallıkla yönetiliyordu.

Amerika Birleşik Devleti İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya’dan bu ülkeye göç eden emperyalist ülkelerin temsilcileri tarafından örgütlendi ve kuruldu.

Afrika ülkeleri emperyalist İngiltere, İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa’nın işgali ve sömürüsü altındaydı.,
Güney Amerika ülkeleri emperyalist İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz’in işgali ve sömürüsü altındaydı.
Orta ve Doğu Asya ülkeleri Pakistan, Hindistan, Kore, Japonya, Endonezya, Malezya, Avusturalya ise Kanada ve İngiltere’nin işgali ve sömürüsü altında yaşıyorlardı.

  • Dünyada Halk Egemenliğine dayalı olarak yönetilen devlet yoktu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yönetiminde Halk Fırkası (CHP) tarafından Türk, Kürt, Sünni, Alevi, Laz, Çerkez… toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği milletvekillerinden oluşan 1. Büyük Millet Meclisinde kabul edilen yasayla Halk Egemenliğine dayanan, Laik – Demokratik – Sosyal – Hukuk Devleti Türkiye Cumhuriyeti kuruldu; 29 Ekim 1923!

Dünya’nın önde gelen tarihçileri, siyaset ve sosyal bilimcileri, Halk Egemenliğine dayanan, laik – demokratik – sosyal – hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni, 20. yüzyılın en büyük yenilik, değişim ve dönüşüm projesi olarak tanımladılar.

Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce bütünlüğünü (sistematiğini), önderliğini örnek aldılar, örnek gösterdiler. Halk egemenliğine dayalı olarak kurduğu laik – demokratik – sosyal – hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni, 20. yüzyılın en büyük yenilik, değişim ve dönüşüm projesi olarak tanıdılar. Türkiye Cumhuriyeti’ni örnek aldılar, örnek gösterdiler.

Emperyalist ülkelerin işgali ve sömürüsü altında yaşayan halklar, Atatürk’ün önderliğini, Kurtuluş Savaşı başarısını örnek aldılar. Cezayir, Tunus, Hindistan, Pakistan.. Ulusal Kurtuluş Savaşlarını başlattılar. Ülkelerini bağımsızlığa kavuşturdular. Halk egemenliğine dayanan devletlerini kurdular.
***
Atatürk’ün ölümünden sonra (10 Kasım 1938) CHP, Kuruluş felsefesi, ilkeleri ve değerlerine göre yönetilmedi. 1950-2023 arasında yapılan seçimlerde hiç tek başına iktidar olamadı. Türkiye Cumhuriyeti’ni din devleti yapmak isteyen partiler sürekli iktidar oldular. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve darbe sonrasında kurulan ve iktidar olan partiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni tarikat-cemaatlerle birlikte yönetmeye başlandılar. Eğitim kurumları bağımlılık kültürü ve öğretilmiş ezberlerle hareket eden, dinci kuşaklar yetiştirilmek üzere yapılandırıldı. Türkiye Cumhuriyeti büyük oranda din toplumun ve din devleti yapıldı.

Atatürkçü ve siyaseti iktidar olmak için yapan bir kişinin, CHP Genel Başkanı yapılması, CHP’nin kuruluş felsefesi doğrultusunda yapılandırılması, siyaset yapması, iktidar olması, dünyada örnek alınan ve örnek gösterilen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi doğrultusunda yeniden yönlendirilmesi, yakıcı sorunlarının çözülmesi, gelişmesi, kalkınması, varsıllaşması (zenginleşmesi), halkın aş ve iş sorunun çözülmesi, barış ve erince (huzura) kavuşması gerekiyor.
=============================================
Celal Topkan;
20. Dönem CHP Adıyaman Milletvekili
2001-2010 Sosyal Demokrasi Derneği Genel Sekreteri
2011-2012 Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkan Yardımcısı
2010-2012 CHP Ankara İl Sekreteri
“Atatürk Sonrası CHP’ni Başarısızlığı ve Nedenleri” kitabının yazarı

Causality in Medicine : Meaning & Critical Function

Dear Phase 1 Students, Research Assistants,
Residents of Atılım University Medical School
and general readers of our website..

2 hours lecture with the subject

Causality in Medicine : Meaning & Critical Function” 

will be conducted on 01st October 2023, face to face.

This presentation is consisted of 63 slides (3,3 MB) and can be downloaded by the following link in addition to Moodle media of Atılım University Medical School.

Causality in Medicine, Meaning and Critical Function

With the hope and expectations of being usefull..

I wish all of you enjoy this important topic… (01.10.2023)

Ahmet SALTIK, MD
Professor of Public Health
LLM in Health Law
BSc in Political Science & Public Administration
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

Korona ile Savaşın Stratejisi

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

(AS: Bizim kapsamlı katkı ve uyarılarımız yazının altındadır..)

  • “Stratejideki hatalar taktik başarılarla giderilemez

Öncelikle belirtmeliyim. Ben tıpçı değilim, topçuyum. Askerim. Strateji eğitimi aldım. Korona virüsü ile mücadeleyi de bir savaş olarak görüyorum. Bu savaşta uygulanan stratejiyi değerlendirmek ve uygulanması gereken stratejiyi önermek amacıyla yazıyorum.

Uygulanan Strateji

Bir savaşta İnisiyatifi düşmana kaptırmamak ve elde bulundurmak çok önemlidir.

Ülkemizde Korona ile mücadele “aç-kapa” olarak tanımlanabilecek bir yöntemle yapılmaktadır. İnisiyatif düşmana (virüse) kaptırılmıştır. Önce o saldırıyor, biz önlem alıyoruz. Önlemler karşısında saldırının şiddeti azalınca ekonomik/siyasal kaygılarla önlemleri gevşetiyoruz. Bunu gören düşman kendisini yenileyerek yeniden saldırıyor, yeniden önlemleri sıkılaştırıyoruz. Yani virüsün davranışına göre reaktif (tepkisel) bir strateji (yordam) izliyoruz. Virüs bizden ileride gidiyor bu da yitiklerin (zayiatın) artmasına neden oluyor.

Bu stratejinin başarılı olmadığı gelinen noktadan anlaşılmaktadır. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek devlet aklına yakışmaz.

Proaktif Strateji (Öngelen Yordam)

Savaşta komutan zamanlama bakımından üç tür karar verebilir:

  1. Fırsat kararları,
  2. Problem kararları,
  3. Kriz kararları.

Doğru ve etkili olanı fırsat kararı vermektir. Buna göre komutan bir durum muhakemesini (kestirim) yapar, tehdidin ileride alacağı boyutu (düşman olanak ve yeteneğini) değerlendirir, tehdit henüz o düzeye ulaşmadan önlemini alır. Tehdit o düzeye geldiğinde komutan hazırlıklıdır.

Tehdidin ileride erişeceği boyutu doğru kestirmek mesleksel bilgi ve deneyim gerektirir.

“Biraz daha bekleyelim, tehdit gelişsin ona göre önlem alırız” denirse, inisiyatif düşmana geçmiş, tehdit artık problem (sorun) veya kriz (bunalım durumuna gelmiştir.
Bu durumda bunalım daha yüksek olan sorun veya kriz kararları almak zorunda kalınır.

Bu kuramı Korona ile savaşa uygularsak doğru strateji (yordam) şöyle olmalıdır:

Önce Bilim Kurulu, bilimsel öngörüleri ile örneğin “Bir ay sonra olgu, ağır hasta, ölüm sayıları ne ölçüde olabilir?” değerlendirmesini yapmalı; karar vericiler o sayılar gerçekleşmiş gibi sıkı önlemleri önceden almalı, olgu sayısının azaldığını görerek alınmış olan sıkı önlemleri gevşetmemeli, savunma önlemlerimiz (aşı dahil) güçlendirmelidir. Virüs yeniden saldırdığında zaten önlemler önceden alınmış, savunmamız pekiştirilmiş olacağından yitikler (zayiat) daha az olacaktır. Kısaca şimdi olduğu gibi reaktif (tepkisel) değil, proaktif (öngelen) bir strateji (yordam) izlenmelidir Virüsten önde gidilmelidir.

Tehdidin ileride alacağı boyut öngörülemiyorsa en tehlikeli senaryoya göre önlem alınmalıdır.

Korona le savaşımda bir başka husus, tehdidin boyutunun iyi tanımlanmasıdır.

Diyalektik materyalizmde (Eytişimsel diyalektikte) bir kural vardır:

  • Nicelikteki değişim nitelikte değişimi getirir.

KOVİT-19 olgu  sayıları milyonları buldukça, artık bu salt bir sağlık sorunu olmaktan çıkar. Toplumsal, psikolojik, ekonomik, siyasal boyutları olan birbiri ile ilgili çok boyutlu bir sorun durumuna gelir. Alınacak önlemler de buna uygun olarak çok boyutlu ve bütünleşik önlemler olmalıdır. Karar vericilere öneride bulunacak organlarda bütüncül bir yaklaşımla sorunun
tüm boyutlarını dikkate alacak uzmanlar olmalıdır.

Korona ile savaşımda bilimin gerekleri ile siyasetin öncelikleri kimi zaman çelişmektedir. Siyasetçiler kararlarında kısa erimli siyasal/ekonomik çıkarlarını değil; bilimin gereklerini
öne almalıdır. Bu yolla salgın önleneceğinden, uzun erimde siyasal yarar da sağlamış olacaklardır.

En doğru yolu gösteren, bilimdir. 
19 Nisan 2021, Cumhuriyet
============================================
Dostlar,

Sayın Dumanlı’nın Cumhuriyet‘te yayınlanan yazısı 2,5 yıl sonra yeniden güncel!

Kovit’in yeni 2 varyantı ile yeni bir dalga dünyada ellinin üstünde ülkede yaygınlaştı.
Sürekli izlem-tarama-veri irdelemesi (Sürveyans) yapmayan Dr. F. Koca’nın Sağlık Bakanlığı, “epey” süre ülkemizde bu varyantların olmadığını savladıktan sonra, geçtiğimiz hafta önce dokuz olguyu kabul etti, ardından da “olguların arttığını”…

Ama bir tesellisi var Bakan beyefendinin : Hastalık ağır geçmiyor, ölümler çok az!

Yani; insanların Kovit’e yakalanmaları, artan olgu (vaka) sayıları, hastaneler dolmadıkça ve ölümler tırmanmadıkça değerli meslektaşım Dr. Koca’nın pek umurunda değil.
Ünlü alaysı (ironik) söylemdir;

  • “Şu okullar olmasa ben Milli Eğitim’i öyle güzel yönetirim ki!” 

Bu söylemden türev alırsak,

  • “Şu hastaneler dolmasa, ölümler olmasa ben Kovit’i ne güzel yönetirim!” 

Sayın Bakan, “aşı lobilerinin baskısına boyun eğmeyeceklerini..” de aslanlar gibi dillendiriyor.
Hangi aşı lobisi açık – örtük baskı yaptı perde arkasında, bil(e)miyoruz.
Ancak güncellenen Kovit aşıları başta İngiltere ve ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde geçtiğimiz ay uygulanmaya başlandı. Özellikle 65+ yaş dilimi ve öbür risk kümelerine ve hekimlerin gerek gördüğü insanlara..

Tabloyu ve yapılması gerekenleri Cumhuriyet‘teki köşemizde 28 Eylül 2023 günü yazdık :

Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan köşe yazımız: COVID geri döner mi? | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Çok özetle uyarımız – çağrımız şuydu :

  • Başta etkin sürveyans (izleme-bilgi toplama-değerlendirme),
    Sağlık Bakanlığı’nın zorunlu görevi.
  • Salgınlar 1. Basamakta göğüslenir, hastanelerde ve yoğun bakım birimlerinde değil!
    Bu ürkünç yanılgıya yeniden düşülmemeli.
  • PCR testleri yenilenmeli.
  • Türkiye’de dolaşmakta olan Kovit-19 varyantlarına etkili XBB.1.5 Omikron suşu içeren güncel SARS-CoV-2 aşıları kullanıma alınmalıdır.
    (TURKOVAC denilen aşı adayı / aşı taslağı kullanılmamalıdır.)
  • Riskli kesimlere, dışalımı yapılacak GÜNCEL aşıya çağrı yapılmalıdır. 

****
Yeni Kovit dalgasının ülkemizde yükselişini kaygı ile izliyoruz.

Dr. Koca ve ekibi ne yazık ki ders almıyor yaşananlardan..
101 bin dedikleri Kovit ölümleri, 23 Şubat 2023’te TÜİK tarafından 220 bin fazlasıyla itiraf edildi. Açıklananın 3 katı ya da her 3 ölümden 1’inin resmen açıklanması.. halkı aldatma!

O zamanlar gerçekleri açıklayan bizler ölüm tehditleri alıyorduk (Savcılar hiçbir işlem yapmadı!?), ama tersine yönetsel ve adli soruşturmalar geçiriyorduk!

İktidarın karın ağrıları                        :

1. Güncellenmiş Kovit aşısı alım bedelini karşılayamıyorlar.. “1 cent” e takla atıyorlar..
2. Bu yolla (güncellenmiş Kovit aşısı) TURKOVAC denen aşı adayının / taslağının da pabucu iyice dama atılacak; bunu içlerine sindiremiyorlar.
3. Yeni Kovit dalgası ile ölüm oranı düşük diye “bir miktar masum kurban“ı göze alan ……… politikalara devam. (Boşluğa yazılması gereken sözcüğü yazamadık!?)

Bir başka tasamız da sevgili meslektaşımız Dr. Koca’nın, gelecekte Yüce Divan‘da yargılanacak olması yüzünden..

Hekimlikten – insanlıktan kopuyoruz bu sefillik yüzünden..

Efendiler kendinize gelin.. SALGIN ile oyun olmaz!
Salgın ile savaş sizin ne idüğü belirsiz akıl dışı politik yeğlemelerinizle (tercihlerinizle) de olmaz!

  • Tek yol var : BİLİMSEL AKILCILIK..

Masum insanların katili politikalar gütmeyi aklınızdan bile geçirmeyin, sakın ha, sakın ha!

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 01 Ekim 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Mustafa Aydınlı şiiri : UYGARLIK YOLU

ŞİİR KÖŞESİ

 

Mustafa AYDINLI
Halk Ozanı

 

UYGARLIK YOLU

Evrenin esrarı gizi tükenmez
Bilimle sırrına erelim dedim
Merhemin sürmeden sızı tükenmez
Doğru bir tabibe varalım dedim
***
Gencecik hayatlar nasıl sönüyor?
Yetim hakkı nerde, nasıl yeniyor?
Gizli kapılarda neler dönüyor?
Gözlerin önüne serelim dedim
***
Arkalı tilkiler adam boğuyor
İnsanoğlu insanlıktan soğuyor
Güneş bile utanarak doğuyor
Bu nasıl bir gidiş soralım dedim
***
Dünyada özgürlük marşı çaldırıp
Yas tutanı ağlayanı güldürüp
Aradaki sınırları kaldırıp
İnsanları eşit görelim dedim
***
Savaşlar yüzünden gün günden beter
Hakça bölüşmeden kavga mı biter?
İnsanın insanı ezdiği yeter
Haksızlık üstünde duralım dedim
***
Emperyalist savaşlardan beslenir
Her sömürü yalan ile süslenir
Aydın olan doğruları seslenir
Bu yanlış defteri dürelim dedim
***
Aydınlı zalimler sırtımdan insin
Ortak üretilsin, birlikte yensin
İçimizi yakan acılar dinsin
Uygarlık yoluna girelim dedim