Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

AÇIK TEŞEKKÜR…

A Ç I K  T E Ş E K K Ü R …

11 Ocak 2013 günü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi‘nde geçirdiğimiz ameliyat nedeniyle yoğun ve içten destek ve ilgisini esirgemeyen,
gerek hastaneye gerek eve ziyarete Ankara’dan, uzaklardan..gelen, telefon eden,
e-ileti, SMS vb. araçlarla iyi dileklerini ileten, çiçek yollayan, “geçmiş olsun”
ve de “iyileş de gelecek olsun” diyen tüm dostlarımıza,
Tıp Fakültesindeki sevgili öğrencilerimize, yakın çalışma arkadaşlarımıza,
zor günlerimizde başımızdan hiç ayrılmayan can yoldaşlarımıza;
yoğun bakım çalışanlarına ve yattığımız sürede özveriyle hizmet veren tüm çalışanlara..

Check up amaçlı USG’de tanıyı koyan Radyolog Dr. Evren Üstüner’e ve
BT’de Prof. Dr. Serdar Akyar’a.. Patolojik incelemeyi yapan Doç. Dr. Berna Savaş’a..

Major operasyonu usta ve deneyimli elleriyle, sevecenlikleriyle ve
ölçüsüz deontolojileriyle gerçekleştiren ve post-op bakımı titizlikle sürdüren
Doç. Dr. Bülent Erkek
, Op. Dr. Cihangir Akyol ve genç ekipleri ile, yakın ilgilerini
ve emeğini hiç esirgemeyen Prof. Dr. Ayhan Kuzu, Prof. Dr. Mehmet Gürel,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı dostumuz Prof. Dr. Semih Baskan,
İbni Sina Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Bahaddin Güzel,
Ankara Üniversitesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Erol Özdiler’e,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şehsuvar Ertürk’e,

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş’e

En derin şükranlarımızı sunuyoruz..

Sevgi, saygı ve dostluk ile.
18.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net

DARMADAĞIN


E. Tümg. Naci BEŞTEPE

Naci_Bestepe_portresi

DARMADAĞIN

Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılmış.

Sözde tabii.

Misyonunu tamamlayıncaya dek devam edecek.

Onların da bu yüzden acelesi yok.

İşleri zevkli. Türkiye onları konuşuyor. Şöhret üstüne şöhret oluyorlar.

Kimse kıllarına dokunamıyor.

Onlar, istediklerine istedikleri zaman dokunuyor.

Ne HSYK, ne TBMM umurlarında. Ne baro dinliyorlar ne CMK, ne usül, ne esas.

Hukuk da yargı sistemi de adalet de DARMADAĞIN.

“İddianame hazır” haberleri yayılırken üç dalga daha.

4+4+3 taktiği ile üç dalga hücum ile 11 emekli subay-general tutuklandı.

Genelkurmay’ın umurunda değil.

İlgililer takip etme zahmetine bile katlanmıyor.

Avukatlar ve basın, tutuklamaların Genelkurmay’ın verdiği yeni belgeler nedeniyle yapıldığını açıklıyor.

Genelkurmay ise “YENİ BELGE VERİLMEDİ” diye yalanlama yayımlıyor.

Aralık 2012’de verilen belgeleri eski kabul ediyor belli ki.

Yıl değişti çünkü.

Emekli subayların bir kısmı da farklı değil.

Kendisi yurt dışında yaşıyormuş gib,i karşılaştığı arkadaşlarına soruyor, “Bu hafta kimler tutuklandı?” diye.

Asker DARMADAĞIN.

Medya kanıksamış olayı.

İlk günkülerden sonra muhalif basın bile ön sayfalardan içerilere taşıyor haberi.

Hatta isimleri vermiyor bile.

Tutuklananlar asker nasıl olsa.

İçinde medya mensubu yok ya.

Yandaş, yalaka, taraf kesim zaten memnun.

Medya DARMADAĞIN.

Başbakan bir hafta önce yargıya verdi veriştirdi.

“ Uzatma, bitir işini, uzun tutuklama!” , “Gnkur. Bşk.na terörist denmesi
kabul edilemez” , “ Ordu’nun morali bozuluyor, terörle mücadeleye gönderecek komutan kalmıyor.”
 
dedi.

Yoğun bakımdan yeni çıkmış, her tarafında kordonlar bağlı, yaşam savaşı veren E. Org. Ergin SAYGUN’u ziyaret etti. Elini bile tuttu.

İnsanlık, şefkat, merhamet, olgunluk, büyüklük vb. tüm güzel duyguların adamı görüntüsü ile TSK’ya yapılanların yetip arttığını vurguladı sanki.

28 Şubat dalgaları sürerken başka biri gibi (daha doğrusu tam da kendi gibi) konuştu, “Yargı da görevini yapıyor, biz de” deyiverdi.

Kini mi bitmedi, askere olan güvensizliği mi kaşındırıyor, aciz numarası mı yapıyor yoksa Cemaate karşı gerçekten aciz mi, anlayan beri gelsin.

RTE gibi biri acizliği kabullenebilir mi?

Başbakan DARMADAĞIN

İktidar bin bir problem yaratmış ülkenin başına.

Muhalefet için bulunmaz durum.

Yararlansa ya işte.

Nerdeeee…

PKK’yla sarmaş dolaş olan mı ararsın,

Sorosçu çocuğu mu, yetmez ama evetçi mi, Feto müridi mi.

Genel başkan “ Türk vatandaşlığı partimizin ilkesidir” derken,
AİHM’de yargıçlık yapmış deneyimli hukukçu vekil

“Türklük genel kabul görmüyor anayasada yer almamalı.” der.

Ana muhalefet DARMADAĞIN.

Sözün özü ülke DARMADAĞIN.

Ben de öyle.

Naci BEŞTEPE
18.2.13

Nereye kadar Başbakan RT Erdoğan; nereye kadar ?

Dostlar,

AKP iktidara gelmeden, Başbakan RT Erdoğan, iktidar olduklarında
yalnız oyuncuların değil “senaryonun da değişeceğini” söylemişti..

  • Ülkemiz her bakımdan abluk altında..

AYDINLIK‘ın ana haberine bakar mısnız??
20 milyon doları aşkın kredi istemleri bile RT Erdoğan’ın vizesine bağlı..

Erdoğan ve AKP ya da AKP ve Erdoğan giderek çemberi daraltıyor..

Sormak gerekmez mi :

  • Nereye kadar Başbakan RT Erdoğan; nereye kadar ?

Bir de ünlü Latince soruyu ekleyerek pekiştirelim:

Qou vadis Mr. Erdogan; quo vadis??”

Sevgi ve saygı ile.
18.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

18 Şubat 2013; Silivri Zulümhanesi önünde halka reva görülenler..

Dostlar,

Silivri’de son durum!

Silivri’de olağanüstü hal ilan edildi. İki gün önceden başlayan duruşma hazırlıkları sabah saatlerinde cezaevi önüne sevk edilen yüzlerce jandarma ve takviye polis ekipleriyle zirveye çıktı. Cezaevi önünde neredeyse kişi başına 3 güvenlik görevlisi vardı.
Cezaevi adeta barikatlarla abluka altına alındı. Yollar kapatıldı. TEM otoyolundan araç geçişlerine izin verilmedi. Salona girmek isteyen yurttaşlara basıçlı suyla müdahale edildi. İçine toprak karıştırıldığı öne sürülen basınçlı su nedeniyle birçok yurttaş yaralandı. Duruşmada Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve eski
Kuvvet Komutanlarının da bulunduğu çok önemli tanıklar vardı. Savcı mütalaasını sunmadı, tahliye istemlerini reddeden mahkeme, duruşmayı 11 Mart’a erteledi.
(http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/silivride-son-durum-h9075.html, 18.2.13)

18 Şubat 2013; Silivri Zulümhanesi önünde halka reva görülenler..
(Fotoğraflar Ulusal Kanal web sitesinden alınmıştır..)

  • Olup bitenler tam bir faşist rejim görünümü..

AKP iktidarında artık korkudan ateş bacayı sarmış..

13 Aralık 2012 çıkarmasında yüz bini aşkın yurtsever oradaydı..

Artık halk bu davaya el koymuştur.

5 yıla varan bir süredir devam eden sözde Ergenekon davası 276. duruşmasında ve yüzlerce yurttaş yıllardır tutuklu.. Hala savcının esas hakkında görüşü ortada yok.

Eski Genelkurmay Başkanı ve 4 Kuvvet Komutanının tanıklık istemlerini mahkeme panik içinde, genelgeçer gerekçelerle alelacele reddediyor. Ceza Muhakemeleri Yasası‘nın açık kuralları çiğneniyor.. Avukatların aktarımına göre, mahkeme salonunda hazır bulundurulan tanıkların dinlenmesi gerekirken, bu 4-5 orgenerali mahkeme dinleme lütfunda bulunmuyor. Aslında artık kendi ayaklarına sıkmaktalar..

Ateş bacayı sarmıştır.. Bu tertip gümbür gümbür çökmek üzeredir.

RT Erdoğan‘ın E. Org. Ergun Saygun Paşa‘ya ziyaretinin nasıl bir takiyye olduğunu
artık cümle alem görüyor.. Sular ısınıyor..

Sevgi ve saygı ile.
18.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

ERMENİLERE SOYKIRIM YAPILMADI..

 

ERMENİLERE SOYKIRIM YAPILMADI..

Aslında çok da sevinmeyin.
Grainger yeteri kadar insan öldüremediğimiz için soykırım sayılamayacağını yazmış.
Bu bizi çok da kurtarmaz.
Bizim savımız başka.
Biz yaşananların büyük bir savaşın içinde kalkışmalar, işgaller ve sivil savaş sırasında gerçekleşen kayıplar olduğunu söylüyoruz.Haa adam bir de bizim Suriye Cephemizde yaşanan hezimete İngiliz gözüyle güzelleme yapmış.
Bizim duymak istemediğimiz diğer Osmanlı hezimetlerinden birisidir.
Ve bir alışveriş bir fiş prensibi gibi, bir savaş bir ülke kaybıyla sonuçlanmıştır.
Oraj POYRAZ
(18.2.13)

‘Ermenilere soykırım yapılmadı’

'Ermenilere soykırım yapılmadı'İngiltere’yi karıştıran kitap!

İngiltere’de 17 Ocak’ta (2013) yayımlanan ve Suriye’nin kuruluşundaki savaşları inceleyen

“The Battle For Syria, 1918-1920”adlı kitapta,
Osmanlı döneminde Ermenilere yapılan muamelenin“soykırım” olmadığı belirtildi.

Kitaptaki tez İngiltere’de tartışma konusu oldu.

Boydell Press tarafından 17 Ocak 2013 tarihinde piyasaya sürülen 270 sayfalık kitap 25 pounddan satılıyor.
Kitabın ilginç bölümlerinden birini Ermenilerin soykırıma uğratıldıkları iddiasına ilişkin satırlar oluşturdu.
Kitapta 

“Çok sayıda Ermeni’nin yaşamda kalmasından dolayı; uygulanan bir ‘soykırım’ değildi.” 

ifadesi yer aldı.

Yazar Osmanlı’nın son döneminde gerçekleşen uygulamaların “soykırım” kategorisine girmemesini “Bir toplumun tümü ortadan kalkmadığı sürece uygulama soykırım olarak nitelenemez” gerekçesine dayandırdı.

GRAINGER YAZDI TARTIŞMA BAŞLADI

İngiltere’de kitabın yayımlanmasıyla birlikte tartışma da başladı.
Askeri tarih eleştirmeni Neil Faulkner, “Türklerin yaptığı soykırım sayılamaz” tezinin kitaptaki en şoke edici bölüm olduğunu belirterek, bu satırları okuduğunda hayret içinde kaldığını bildirdi.
Faulkner tarihte “Eylem; kimsenin sağ kalmaması durumunda soykırımdır.” şeklindeki genel ilkeyi doğrulayacak yeterli kanıt bulunmadığını bildirdi.

Faulkner “Birinci Dünya Savaşı sırasında yüzbinlerce, belki de 1.5 milyon kadar Ermeni kasten öldürülmüştür ve ‘soykırım’ etiketini reddetmek, bunu tarihsel bir gerçeğin ihlali olarak tanımlamak Holokost’un inkarı değerindedir” iddiasında bulundu.

KAPAĞINDA LAWRENCE VAR

“The Battle for Syria” kitabının kapağında “Arabistanlı Lawrence”in bölgede bir jip kullanırken çekilmiş fotoğrafı yer aldı.
Kitap, Kudüs’ün İngilizler tarafından 1917 yılında alınmasından sonra İngiltere’nin bir yanda Fransa ile mücadelesini, diğer taraftan Osmanlı İmparatorluğu ile arasındaki savaşı inceliyor.

İngilizlerin harekata hazırlanışı, Hint ve Avustralya birliklerinin getirilişi, Türklerin 1918 Eylül ayında büyük Megiddo Savaşı’nda yenilmeleri, Şam’ın ele geçirilmesi ve Türkleri çölde yenen Avustralya ve Arap ordusunun anında intikalleri anlatılıyor.

Fransızların 1915 Sykes-Picot Anlaşmasıyla kendilerine verilen Suriye ve Lübnan’ı geri almak için bölgeye ulaşmaları, grip salgınının İtilaf güçlerinin ilerleyişleri üzerinde olumsuz etkisi ve Türklerin nasıl tekrar bir araya gelerek karşılarındaki İtilaf devletlerinin Suriye’nin kuzeyindeki ilerlemesini başarılı şekilde durdurdukları da anlatılıyor.
Mütareke’nin ardından yapılan barış görüşmelerini tartışan, milliyetçi emellerin nasıl bertaraf edildiğini ve Suriye’deki Fransız emperyal nüfuzunun kademeli olarak nasıl güçlendiğini ele alan yayın haşimi sülalesinden Arap lideri Faysal’a Suriye’den sürüldükten sonra İngilizler tarafından Irak krallığı verildiğini de inceliyor.

Suriye’de savaş ve siyasetin kızıştığı günlerde yayınlanan kitap, geçmişte bu ülke için nasıl mücadele verildiği, ülkenin nasıl biçimlendiği ve Osmanlı İmparatorluğu sona ererken buraya nasıl hükmedildiği konusunda önemli bilgiler içeriyor.

Kitapta, Nablus Hezimeti, Nablus Yarması olarak bilinen, I.Dünya Savaşı’nda İtilaf Kuvvetleri karşısında Osmanlı Ordusunun yenilgisi ve tüm Suriye’nin Osmanlı İmparatorluğu tarafından kaybı ile sonuçlanan Megiddo Muharebesi için
“İngiliz askeri tarihinde başarıyla sonuçlanan en görkemli zaferlerden biri” deniliyor.

Yazarın saptamalarından bazıları da şöyle:

“-General Edmund Allenby’nin Mısır Sefer Gücü Filistin’in kuzeyini savunan Türk hattını yardı ve iki Türk ordusunu buradan sürdü.

-Megiddo son büyük süvari zaferiydi.
Allenby’nin saldırı birliğinin gücü 60 bin piyade, 12 bin süvari ve 540 toptan oluşuyordu.
Türkler darbeyi nereden yiyecekleri konusunda yanıldılar.
19 Eylül sabaha karşı 4.30’da ön hat siperleri ateşle cebelleşiyordu.
Yaylım ateşi bittiğinde piyadeler ileri saldırdı.
Direniş asgariydi:
Savunanların çoğu ölmüş, dağılmış ya da kaçmış, tutsakların sayısı kısa sürede binlere ulaşmıştı.
Sabah 7 itibarıyla önde gelen İngiliz süvari birimleri parçalanmış düşman hattı boyunca boşlukları kapatmak için yarışa girmişti.

-Artık süvari, düşmana arkadan sızarak etkin bir savunmanın yeniden organize edilmesinden önce güçlü noktalarını yormak ve geri çekilen hatlara saldırmak suretiyle öncülüğü ele almıştı.
Bu birlik, Türklerin 4, 7 ve 8’inci ordularını yıkan gönüllü İngiliz süvari alayı, Hint mızraklı süvarileri ve Avustralyalı Hafif Süvarileriydi.”

KİTABA ELEŞTİRİLER

Yayın için basında “Sürükleyici bir öyküden çok sağlam bir akademik çalışma ve uzmanlar için bir referans kaynağı” tanımı yer aldı.

Bir eleştiriye göre yazar yeni kitabında Türkleri büyük ölçüde İngilizlerin yendiğini belirtiyor, isyan çıkarıp Türklerin güçlerini bölen Arapların sonuçtaki rolünü ciddi şekilde küçümsüyor.

Çeşitli yayınevlerinden çok sayıda askeri tarih ağırlıklı kitabı yayımlanan John D.
Grainger’in yapıtları arasında “Filistin İçin Savaş 1917” ve “İngiliz Deniz Savaşları Sözlüğü”gibi kitaplar bulunuyor.

  

Fakültede profesör olarak 2 yılı doldurmadan hastanelere yönetici oldular

 

Dostlar,

AKP gözü kara kadrolaşmasını sürdürüyor..

10+ yıldır ülkenin her köşesine “mürit”lerini yerleştirdiler..

TÜBİTAK ve TÜBA gibi ulusal bilim akademilerine bile siyaset soktular..

Yüzümüz kızardı.. Dünyada hiçbir uygar ülkede ulusal bilim akademilerine siyaset üye seçmez, atamaz.. Burnunu da sokmaz bu akademilere.. Bu tablo utanç vericidir ve TÜBA yönetiminin geçtiğimiz yıl bu yüzden istifa ettiği akıldan çıkarılmamalıdır..

AKP bir yandan hekimlere zorunlu hizmet yasasını yürürlükte tutuyor, bir yandan da taşra tabela tıp fakültelerinde “kolay profesörlük” ikram edilen kimi yandaşlarını
Batı’da, büyük tıp merkezlerinde sorumlu tepe yönetici konumuna atıyor..

2547 sayılı YÖK Yasası’nın maddelerini de çiğneyerek (md. 29 ve 25b/1)..
Yasayı arkadan dolanarak.. Örn. Erzincan tıp fak. nin profesör fazlası mı vardır ki, orada gereksinim yok mudur ki yeni prof. olan muhterem zat “görevlendirme” ile
Batı’ya atanır ??

“görevlendirme” yasayı dolanmak için.. Hem kendi üniversitelerinde özlük hakları korunuyor hem de görevlendirme ile ücret alıyorlar..

Her şeyden geçtik : Bu davranış Müslümanlık ile bağdaşıyor mu?
Haydi bizi kandırdınız, Tanrı’yı nasıl kandıracaksınız??

Korkarız Allah bile sizi ıslah etmekten vazgeçmiş görünüyor..
Encamınız hayır ola.. diyelim gene de..

Yeni Sağlık Bakanı da evelallah öncülünü (selefini) aratmayacak bir halef (ardıl) olduğunu hızla, sayın başbakanlarına kanıtlama heyecan ve telaşesindeler..
Pazar ola sayın Dr. Müezzinoğlu, pazar ola..

Sevgi ve saygı ile.
18.2.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

Fakültede profesör olarak 2 yılı doldurmadan hastanelere yönetici oldular

Kamuya kıyak atama

© Yasaya göre; profesörlük unvanını alıp ataması yapılanlar, 2 yıl fiili hizmet sürelerini doldurmadan profesörlük unvanını üniversite dışında kullanamıyor. Ancak bu kural, çeşitli üniversitelerden 11 “şanslı” ad için delindi.

Sağlık Bakanlığı’nın Kamu Hastane Birlikleri’nin kurulmasının ardından kamu hastanelerine profesör unvanıyla atanan 11 kişinin, atama için gerekli olan tıp fakültesinde 2 yıllık hizmet süresini doldurmadığı ortaya çıktı.

Bu çerçevede Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Nurullah Zengin
Ankara Numune Hastanesi’ne, Prof. Dr. Mustafa Ertek, Ankara Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Hastanesi’ne yönetici oldu. Aynı üniversiteden Prof. Dr. Murat Alper, Yıldırım Beyazıt Dışkapı Hastanesi’nin yeni başhekimi olurken, Prof. Dr. Sedat Altun da İstanbul Yedikule Göğüs Cerrahisi ve Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne başhekim olarak atandı. Prof. Dr. Ramazan Çetinkaya da Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yönetici oldu.

Ayrıca; Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Öner Odabaşı Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başhekim, Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Osman Kürşat Arıkan Adana Numune Hastanesi’ne başhekim, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ali Rıza Odabaş İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başhekim, Namık Kemal Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Metin Esen İstanbul Güney İl Sekreterliği Tıbbi Hizmetler Başkanı ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fazlı Erdoğan Erzurum İl Genel Sekreteri olarak atanan isimlerden.

‘Suiistimal ediliyor’

Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, profesör unvanıyla atananların maaşlarının 18 bin TL’ye dayandığını belirterek, Kadroları taşra üniversitelerinde olan bu insanlar, kamuda üst düzey göreve getirilip, çok yüksek
maaş alıyor. Erzincan
da profesör olduysan, oraya hizmet etmek zorundasın.
Unvan böyle suiistimal edilemez.” dedi. (Cumhuriyet, 18.2.13)

‘BABAM EŞREF BİTLİS’İ ABD ÖLDÜRDÜ’

Dostlar,
Yurtsever Jandarma Genel Komutanımız Şehir Org. Eşref BİTLİS,
oğlu Tarık Bitlis‘in anlatımına göre ve İTÜ Bilirkişi raporlarına göre,
uçağına sabotajla alçakça öldürüldü.
Tarık Bitlis, cinayetten ABD’yi sorumlu tutuyor..
İçimiz acıyor; Türkiye Cumhuriyeti bu onur kırıcı cinayetin üstüne gidemedi..
Ve bu gün cinayet 20. yılını tamamlayarak zaman aşımına girdi..
Türkiye neden böyle zaaf içinde oluyor, ulusal onurumuz inciniyor, gururumuz kırılıyor..
Bu zaman aşımı sorunu yasa ile kaldırılmalı ve iğrenç cinayet aydınlatılmalı..
Yurtsever Jandarma Genel Komutanımız Şehir Org. Eşref BİTLİS‘i şükran ve özlemle anıyoruz..
Esref_Bitlis
Sevgi ve saygıyla.
17.2.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
=========================================
‘BABAM EŞREF BİTLİS’İ ABD ÖLDÜRDÜ’

Zaman aşımının dolmasına günler kala, oğul Bitlis konuştu

Açıklama: ‘BABAM EŞREF BİTLİS’İ ABD ÖLDÜRDÜ’
Orgeneral Eşref Bitlis, MİT’in (SÖZDE) Ümraniye şemasında 2. sıraya yerleştirildi.
Oğlu Tarık Bitlis ise aynı soruşturmada araştırıldı.

Gözaltına alınan çalışma arkadaşlarına Tarık Bitlis’in ilişkileri soruldu.
ABD’li Çekiç Güç’ün PKK’ya desteğini “Kod adı Kale” raporuyla belgeleyen ve
17 Şubat 1993’te uçağına sabotaj düzenlenerek şehit edilen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis‘in oğlu Tarık Bitlis’le babasının ölümünün 20. yılında buluştuk.
Tarık Bitlis babasını kaybettiğinde 36 yaşındaydı.
Şimdi ise 56…
Aradan geçen yıllara karşın hiçbir şeyin değişmediğini söyleyen Bitlis “Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten aydınlatamaz.” diyor.

MİT İLGİLENMEDİ BİLE

Bitlis, MİT’in suikaste ilişkin hiçbir yazısı olmadığını ama aynı MİT’in Eşref Bitlis’i (SÖZDE) Ümraniye şemasının ikinci sırasına koyduğunu anlatıyor.
2008’de çevresindeki çalışanların (SÖZDE) Ümraniye soruşturması kapsamında gözaltına alındığını Bitlis ilk kez Aydınlık’a açıklıyor:

“Bir şey bulsalardı beni de Ergenekon için çağıracaklardı”

Tarık Bitlis’in açıklamaları şöyle:
Aydınlık:
Suikaste ilişkin kapsamlı bir araştırma yapılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
T.B.:
Bugüne kadar 20 sene boyunca konuyla ilgili 5 kitap yazıldı.
Her kafadan bir ses çıktı.
Ortada bir delil falan yok.
İşin tuhaf yanı bunun suikast olduğu söyleyenler olayı gazeteden okuduklarını söylüyorlar.
Buna Cumhuriyet Savcısı da dahil…
Emniyet ve MİT bu konuyla ilgili tek satır yazı yazmamış.
Arkasından zamanın MİT yetkilisi Mehmet Eymür ‘Benim haberim yok’ diyor.
Bir MİT yetkilisinin böyle bir konudan haberi yoksa adama gülerler.
Gülmüyorlarsa birinin çıkıp 93 yılında MİT’in işlerini sorgulaması lazım.
Bir şeyi araştırmak demek illa ki sonucunu bulmak değildir.
Araştırdığınızda şu yargıya varmanız lazım;
Failini bulamadık.
Mehmet Eymür görevini yapmamış.
Hiçbir mekanizma üzerine düşeni yapmamış, ya da saklıyor.

Eşref Bitlis suikast öncesinde tehdit alıyor muydu?

Sizin şahit olduğunuz bir olay var mı?
Aile içinde bir konuşma olmadı.
Pratikte bu tehdit Amerika tarafından zaten yapılmış.
Bir insanı eğer dünyanın en büyük gücü tehdit ediyorsa bunun ötesinde bir şey yoktur.
Olan bir tehdidin soruşturması bile yapılmamış.
Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’ye ne yapmış?
Peki yaptığı çalışmalar nedeniyle Genelkurmay’dan uyarı alıyor muydu?
Hayır, söz konusu değil.
Kendisi hayatının her döneminde yasalar üzerinden çalışmış bir kişiydi.
Prosedür gereği hazırladığı rapor önce Genelkurmay’a sunuluyor.
Buradaki rahatsızlık Cumhurbaşkanı’na yansıyor.
Raporun başında da babam ‘Telefonda görüştüğümüz ve verdiğiniz emir üzerine
size de ulaştırıyorum’ diyor.
El altından vermek sözkonusu değil.

“ÖZAL ABD POLİTİKALARINI UYGULUYORDU”

‘Eşref Bitlis, Turgut Özal’la beraber Kürt sorununu çözecekti‘ deniyor.
Hatta ölümlerinin bağlantılı olduğu iddia ediliyor.
Sizce benimsedikleri politika aynı mıydı?
Eşref Bitlis ‘Amerikalıların faaliyetleri bu’ diyor.
Bu sırada Turgut Özal ne diyor?
Turgut Özal, Amerika’nın politikasının bölgede gerçekleşmesi konusunda tavır sergiliyor.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin başlangıcından beri uygulanan şeyleri yapmaya çalışıyor.
Eşref Bitlis’in raporunda bahsedilen tüm hususlar sonradan Türkiye’nin başına bela oldu.
‘Özal’la aynı görüşteydiler’ polemiği yanlış.
Görüş diye bir şey yok.
Eşref Bitlis tespit yapıyor.
Suikastın yaşandığı dönemde şüpheli olaylar yaşandı mı?
Bu detaylara ilgili merciler cevap vermek zorunda.
Yıllardır karargâha biri gelmiş deniyor.
Bana bir resmî kayıt gösterin.
Geçmişte de bugün de kurumların bu gibi konularda yaptığı araştırmalar beni vatandaş olarak tatmin etmiyor.

“BUGÜNÜ KARARTAN GEÇMİŞİ AYDINLATAMAZ”

AKP’nin ‘faili meçhulleri aydınlatacağız‘ söylemi sizce samimi mi?
AKP, CHP, BDP siyasi mekanizmalar.
Bu siyasi mekanizmaların şu anki konumu bu tür olaylarla yüzleşecek güçte değil.
Siz eğer geçmişi aydınlatmak için verdiğiniz çabada samimiyseniz sorarlar;
bugün ne yapıyorsunuz?
Düşen iki jet hakkında, Uludere konusunda hala susuluyorsa, bu bugünü karartmaktır.
Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten aydınlatamaz.
Gerçeğin ortaya çıkacağına ilişkin umudunuz var mı?
Eşref Bitlis’in faillerini bulunduğunu farz et.
Türkiye bunu dünyaya ilan edecek konumda mı?

‘Jandarma Genel Komutanı’mızı ABD öldürdü’ diyebilir mi?

ABD Adana konsolosunu sorgulayabilir misin?
Türkiye’nin yüzleşecek gücü yoktur.
Bunun ilacı bağımsızlıktır.
Bağımsız ülkeler kendi sorunlarla mücadele edebilirler.
Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana verilen mücadelenin devam ettiğini görüyoruz.
20 yıl önce rastlantıyla sağda solda çıktığında ayağa kalktığımız o haritaların şimdi gerçekleşme dönemindeyiz.
Bu anlamda vatansever herkesin Eşref Bitlis olayı hakkında bakış açısı geliştirmesi gerekir.
Bence gerçeğin zaman aşımı yoktur.
Gerçek hep bir yerde durur.

“TÜRK HALKI ONU DA ÇUVALI DA UNUTMADI”

Kamuoyunun %99’u bunun suikast olduğuna inanıyor.
Bana bir olay göster ki halkın %99’u hemfikir olsun, sağcısı da solcusu da.
Bu, bir generalin muvazzafken böyle bir raporun altına imza atabilmesinden kaynaklanıyor.
Türk halkının bunu unutmadı.
Kafaya çuval geçti.
Türk halkı bunu unutmayacak.
Milliyetçilikle alakası yok.
Halkın ana damar noktaları var.
Her ne kadar umutsuz gibi yaşasak da, en büyük umut bağımsızlığa karşı halkın gerektiği zaman verebileceği mücadele.
Eşref Bitlis olayı bu anlamda bir ışıktır.
Bu halk unutmuyor.
Darbe yaptığı apaçık ortada olan kişiler tutuksuz yargılanırken, darbe yapmaya teşebbüs suçlamasıyla komutanlar tutuklu yargılandı ve ceza aldı.

Balyoz davası konusunda ne düşünüyorsunuz?

Darbeleri sorgularken şuna bakmak lazım;
bütün darbeler, 27 Mayıs dışında, emir komuta zincirinde yapılmıştır.
Hazırlıkları da dahil.
Kenan Evren‘i yargılarken bu kriteri alıyorsun.
Bu döneme geldiğinde yine aynı yöntemi kullanman lazım.
O zaman en üsttekine Genelkurmay Başkanlığı’na sor.
Sen astsubayla, yüzbaşıyla niye uğraşıyorsun?
Genelkurmay Başkanı itiraf ediyor ‘benim altımdaki kadrolar bunu yapıyorlardı’ diye.
O zaman sorarsın ‘Sen ne iş yapıyordun o sırada?’
Örgüt diyorsun.
Örgütün başı binbaşı, kıçı general olmaz ki.

“ÖZEL KASASI AÇILIRKEN ORADAYDIM”

Eşref Bitlis’in özel bir el yazısı mektubu ya da notu var mı size?
Rahmetli el yazısıyla hayatı boyunca iki sayfa not tutmamış herhalde.
Çalışma odasına girdik.
Bir hatıra olsun diye baktım.
Bir tek satır yok.
Babamı evde çalışırken görmedim.
Karargahtaki odasından size gelen oldu mu?
Oldu.
Bir çuval fiş geldi.
Resmi görevli olarak gittiği yerlerde içtiği çaydan, yediği simide kadar aldığı fişler.
Odasında bir kasa vardı.
Anahtarı kayboldu kazada.
Beni çağırdılar.
Kaynakla açacaklar.
Ben çok heyecanlandım.
Jandarma Genel Komutanı’nın kasasından ne çıkabilir bir düşünün.
O kadar karışık olaylar olmuş.
Açtık, bir kese çıktı.
‘Meltem’in takıları’ yazıyor.
Kız kardeşim evlendikten sonra takılanları annem babama vermiş kasaya koysun diye.
Altta bir kutu çıktı.
Eskiden araba cilalamak için dönen makineler vardı.
Babam da çok severdi arabayla oynamayı.
Bir tane o makineden çıktı.
Bir Fransız kanyağı çıktı.
Bir kutu çikolata çıktı.
Başka da hiçbir şey çıkmadı.
Benim hayatımın en mutlu anı oydu.

Eşref Bitlis nasıl bir babaydı?

İnsan olarak iyi ki tanışmışım dediğim biri.
Yanında sürekli bir şeyler öğrenebileceğim bir yapısı vardı.
Hayatta neyi doğru yapabilmişsem onun yaklaşımından kaynaklandığını hissediyorum.
Lisedeydim.
Okula gitmediğinde ailen mazeret imzalardı.
Beni çağırdı ‘Şu benim imzam.Öğren.
Kaç gün devamsızlık hakkın olduğunu bil.
Ben mi tutayım hesabını?’ dedi.
Ben hayatımda hiç okul kıramadım. (SÖZDE) ÜMRANİYE’DE ARAŞTIRILDIM

Eşref Bitlis’in isminin MİT Şeması’nda 2. sırasında olması hakkında
ne düşünüyorsunuz?

Eşref Bitlis ölmeseydi belki de Silivri’nin en yaşlı müdavimlerinden olacaktı.
Hangi Eşref Bitlis?
Şu anda kamuoyunda vatanını seven, bağımsızlık gereken herşeyi yaptığı bilinen Türk subayı.
Demokrasi düşmanlığı iddiasına cevap vermek zorunda kalacaktı.
Muhsin Yazıcıoğlu, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Uludere hepsi ayrı platformda.
Sistem bunların hepsini alıp Ergenekon’a bağlıyor.
Ve o hiçbirşey bilmeyen MİT Eşref Bitlis’i alıyor, Ergenekon’un ikinci sırasına koyuyor.
Hilmi Özkök‘ün 2003’te annenize ‘Tarık neden Doğu Perinçek’le görüşüyor, bu işleri bıraksa ya’ dediğini söylemiştiniz.
Konunun üzerine gitmenizi engellemek mi istiyordu?

Bu sözü şu yüzden anlattım;
2003 yılındaki Ergenekon Şeması’nda Eşref Bitlis’in adı geçmiş ki, bir aile toplantısında benden bahsediliyor.
Ergenekon’la ilgili bir süreç.
Ben bir fizyoterapistim.
Bir Genelkurmay Başkanı’nın bir devlet memurunun kiminle görüştüğünü bilmesi saçma bir olaydır.
Neden?
Birinin Genelkurmay Başkanı’nın önüne ‘Tarık Bitlis onunla görüşüyor’ diye bir şey götürmüş olması lazım.
‘Tarık niye bunlarla görüşüyor?’ diyor.
Kimsenin haddine olmayan bir tavsiye.
Benim verdiğim tek mücadele Eşref Bitlis cinayetinin Turgut Özal’da olduğu gibi abuk subuk noktalara çekilmemesi.
Cinayetin ardından yaşadığınız tuhaf bir olay oldu mu?
Bir kere evime birileri girdi.
Hiçbir şey almadan çıktı gitti.
Hangi yılda oldu?
2011 gibi…
Dava başlamadan önce ya da sözde Ergenekon şemasının hazırlandığı 2002 tarihinde başınıza gelen bir olay oldu mu?
Etrafımdaki insanlar sorgulandı.
Daha tuhaf ne olabilir?
Ben Özel Sporcular Spor Federasyonu başkanıydım.
2008’de federasyonun yönetim kurulunu ve sekreterini Ergenekon kapsamında alıp götürdüler.
Bir şey bulsalardı beni de Ergenekon için çağıracaklardı.
Bunu anlatmak için Özkök Paşa’nın ismini vurguluyorum.
Çünkü 2003 yılında MİT’in yolladığı raporun içinde Eşref Bitlis’in adı var.
Bağlantı oradan bana gelmiş olabilir.
MİT Eşref Bitlis’in ölümüne dair savcı sorduğunda hiçbirşey bilmiyor ama adını şemanın ikinci sırasına yazıyor, bir de beni araştırıyor.
Peki bunları nereden biliyor?
Onlara neler sorulmuş?
Sizinle mi ilgili sorular sorulmuş?
Tabi ki. ‘İlgisi var mı?’ şeklinde sorular sorulmuş.
Gece emniyete alıp sabaha kadar benimle ilgili sorular sormaları normal mi?
Siz ifade verdiniz mi?
Hayır.
Bana hiçbir şey sorulmadı.
=============================
Haber:Irmak METE
Fotoğraf:Tuğçe YILDIZ
Kaynak:AYDINLIK

Atatürk Türkiye’dir; Türkiye Atatürk.

E. Tuğa. Türker ERTÜRK paşanın “Maltepe konuşması”

Dostlar,

E. Tuğa. Türker ERTÜRK paşa, “Maltepe konuşmam” başlığıyla, olay yaratan konuşmasının youtube erişkesini (linkini) yollamış..

Bu panel konuşmasını izlemek ve paylaşmakta çook yarar var..

http://www.youtube.com/watch?v=YDQgYuXJ-sc

Sevgi ve saygı ile.
17.2.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

2013 Türkiye’sinde yeni fiil çekimi

2013 Türkiye’sinde yeni fiil çekimi

BEN ………… Uyuyorum
SEN ………… Uyuyorsun
O …………      UYUMUYOR
BIZ ………….  Uyuyoruz
SIZ ………….  Uyuyorsunuz
ONLAR ……. UYUMUYORLAR
***
UYANDIĞIMIZDA ;
BEN ………… Silivri’de
SEN ………… Metris’te
O …………     KÖŞK’TE
BIZ …………. Yoğun bakımda
SIZ ………….  Mezarda
ONLAR ……. HÂLÂ İKTİDARDA

TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ VE MAHMUT ESAT BOZKURT

Dostlar,
İzmir’den dostumuz E. Kur. Alb. Ş. Osman Aras, Cumhuriyet tarihimizde 17 Şubat günü ile ilgili 2 önemli olayı anımsatıyor iletisinde..
Paylaşalım..

17 Şubat.1926’da  “Türk Medeni Kanunu” (Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ‘nun Türkçeleştirmesi ile Yurttaşlar Yasası) T.B.M.M.’de kabul edildi. Yurttaşlar Yasası, hukuksal düzenin çağdaş bir yapıya kavuşması yolunda devrimsel bir adımdır.
İsviçre Medeni Yasası temel alınarak Kişi, Aile, Miras, Borçlar ve Eşya hukuku (5 temel Medeni Hukuk alanı) yeniden düzenlendi. Bu çağcıl (modern) yasa ile Türk vatandaşları arasında din, mezhep, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı sona erdirildi. Osmanlı döneminin Müslüman tebaa için şeriat temelli MECELLE‘si yürürlükten kaldırıldı.

Türklüğün bir ırktan gelme ve bir kan bağı sorunu olmadığı; tersine bir millete mensup olma  ve bir kültür sorunu olduğu gerçeğinden kalkılarak, Mustafa Kemal‘in
Türk milletini tanımlayan özlü ve somut anlatımı yaşama geçirildi :

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Dikkat buyurulsun, Anayasadan “Türk milleti” kavramını silmeye kalkışan dış güdümlü AKP-BDP ortaklığı da iyi okusun : Bu tanım kimseyi dışlıyor mu?

Bu tanım ile ABD’de 52 “millet” dikkat buyuruslsun gene, “etnisite” değil, 52 milletten
bir AMERİKAN MİLLETİ/ULUSU yaratılmamış mıdır? Bu sayede ABD Dünyanın
en büyük ve güçlü ulus devleti olmamış mıdır? Bu 52 millet kendisini “Amerika’lı” değil, “AMERİKAN” -milleti- olarak tanımlamaktadır.

O halde bu hayın tuzak halkımıza neden kurulmaktadır ??
Başbakan RT Erdoğan neyin sözcülüğünü ve ne adına yapmaktadır ??

**********************************

Yeni Medeni Yasa ile (1926) kadınlar ilk kez 2. sınıf insan olmaktan kurtularak yasa önünde gerçek anlamda eşit yurttaş hakkına sahip oldular. Mirastan eşit pay, mahkemede tanıklıkta eşitlik hakkı edindiler. Erkeklerin 4 eşe dek evlenme hakkı ve
tek yanlı olarak eşini “boş ol” diyerek boşaması vahşeti sona erdirildi. Medeni Yasa’da 2011 değişikliği ile de “koca” nın ailenin reisi olması kuralı da kaldırıldı, karı-koca eşit hak ve yükümlülük üstlendi. Bu kazanımları özellikle kadınlarımızın koruması gerek..

******************
Bir de üzücü, çoook üzücü olay var ki, 17 Şubat 1993’te, Jandarma Genel Komutanımız Org. Eşref Bitlis, uçağına yabancılarca yapılan bir sabotajla öldürülmüştü..Bu bağlamda ABD / CIA suçlandı belgelerle fakat Türkiye üzerine gidemedi bu lanetli cinayetin ve katillerin.. Çook yazık..

Sevgi ve saygı ile.
17.3.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
==============================================
Lozan Barış Konferansı’nın kesintiye uğradığı dönemde,17 Şubat 1923 günü İzmir’de, 1135 delegenin katılımı ile toplanan TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ’nin 90. Yıldönümü Ulusumuza Kutlu Olsun!
(Gazi M. Kemal Paşa’nın bir ay önce evlendiği Uşşakizade Muammer Beyin kızı
Latife Hanım’ın önderliğinde, kadınlarımızın da katıldığı ilk Kongredir.)


İKTİSAT KONGRESİ ve MAHMUT ESAT BOZKURT

Şahap Osman ARAS (*)

17 Şubat 1923 tarihi, Türkiye İktisat Kongresi’nin İzmir’deki bir üzüm / incir deposunda toplandığı gündür. Kongreyi, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa bir söylevle açmıştı. Bugün bu tarihsel olayın 90. yıldönümünü idrak ederken, bir başka tarihsel olayı da coşkuyla kutlamaktayız.

87 yıl önce, 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu kabul edilmişti.

Her iki olayın mimarı olan Mahmut Esat Bozkurt (1892-1943) 1923’te İktisat Bakanı, 1926’da Adalet Bakanı olarak görev üstlenmiştir. Mahmut Esat Bey, Aydın İlimizin Kuşadası’nda doğan ve yurdumuz düşman işgaline uğrayınca, İsviçre’deki öğrenimini yarıda bırakarak, İstiklal Savaşımıza katılmak için koşup gelen bir Kuva-yı Milliye mücahididir.

Gazi Paşa, Türkiye İktisat Kongresini açış konuşmasında;

  • “Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun
    iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır.”

diyerek, çok önemli bir mesaj vermiştir.

O’nun ekonomi politikası; denk bütçe, savurganlığın önlenmesi, ihracatın ithalatı karşılaması (yani, dış ticaret açığı olmaMası), enflasyonsuz hızlı kalkınma ve sosyal adalet ilkelerine dayanmakta idi. Günümüzdeki (2012 yılı) cari açık 49 milyar Dolardır… 10 yıllık bir zaman diliminde art arda yaşanan Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nın ardından, bir yandan Osmanlı’dan miras kalan Düyun-u Umumiye borçları ödenmekte iken, bütçe gelirlerinin ¼’ünü oluşturan Aşar Vergisi de kaldırıldığı halde; 15 yıl boyunca
her yıl ortalama % 6,5 büyüme hızı gerçekleştirilebilmiştir. Bu dönemde
(1923-38) 15 yıllık toplam enflasyon ise yalnızca %2,2’de kalmıştır! Batı’lılar
bu görkemli başarıyı ATATÜRK’ün EKONOMİ MUCİZESİ olarak tanımlamaktadır.

(*)Şahap Osman ARAS, Emekli Kurmay Albay (17 Şubat 2013 – İZMİR)