Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

DİL YANLIŞLARI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

portresi

DİL YANLIŞLARI

Değerli arkadaşlar,

Son zamanlardaki ateşli, heyecanlı toplantılarda,  yurtsever aydınlarımızın ağızlarından duyduğum 2 yanlış ifade biçimine değinmek ve bu konuda  uyarmak istiyorum. Biliyorsunuz, “İnsanlar nasıl düşünürlerse öyle konuşurlar..” denir. Ama bunun tersi de doğrudur; yani
“Yalnızca düşünce dili değil, dil de düşünceyi etkiler..”.

Dış görünüşü bakımından, Dil Bilgisi kurallarına göre yanlışsız, hatta gönül alıcı ve kulağa çok hoş gelen söylem biçimleri aslında çok kurnazca kurgulanmış tuzaklara düşmemize neden olabilir. Aydınlarımızın
semantik (dil mantığı) yanlışlarından önemli 2’sini seçiyorum :

1. “Türkiye-li” tuzağı

Yabancı Ülkelerin Yurttaşlarının karşılığı Türkçemize zamanında bilerek ya da bilmeyerek (?) yanlış  deyimlerle sokulmuş. Şöyle ki: ABD vatandaşına “Amerika-lı” Norveç vatandaşına “Norveç-li” Çin vatandaşına “Çin-li”…vb. diyoruz. Öte yandan Rusya, Almanya, İngiltere, İtalya için aynı yanlışı yapmıyor; Alman, Rus, İngiliz, İtalyan, Yunan, Bulgar, Romen kelimelerini kullanıyoruz ki, doğrusu da budur.

Siz Amerika-lı, İsveç-li, Norveç-li, Polonya-lı vb… derseniz, birileri de kalkıp
“Türkiye-li demekte ne sakınca var?” sorusunu sorar haklı olarak ve yanıtlayamazsınız. Kimi kez  telaffuzları zor da olsa, olabildiğince,
her ülkenin yurttaşını kendi dilinde olduğu biçimiyle ifade etmeliyiz.

Değerli arkadaşlar,

ABD vatandaşı “Amerikan”, İsveç vatandaşı “Svenska”, Polonya vatandaşı “Polska” dır… Ne yazık ki Dil Kurumu bu konuda duyarlı değil, alışılmış yanlışları sürdürüyor sözlüklerinde. Ama Yurtsever, ulusalcı aydınlarımızın aynı yanlışa düşmelerini kabul edemiyorum. Ulus-Devlet yapılanmalarında Ülke, Dil ve Yurttaş kavramları aynı kök sözcükle ilintilidir. 

Büyük Atatürk,

  • “Türk demek Türkçe demektir; Ne mutlu Türk’üm diyene!”

vecizesiyle bu ilintiye işaret etmek istemiştir… Hangi etnik kökenden gelirse gelsin,
(ya da öyle olduğunu sansın) Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşının adı “Türk” tür.

 2. “Kürt-Türk” tuzağı

İkinci tehlikeli yanlış barış ve kardeşlik çağrılarının sloganı haline getirilmiş “Kürt-Türk kardeştir,..” ifadesindeki gizli tuzaktır.

“Kürt”, ülkemizde bulunan (veya bulunduğu varsayılan) etnik kümelerden birine verilen addır.

“Türk” ise bir halk kümenin, bir Etnisitenin adı değil,  tüm bu etnik kümelerin birleşiminden oluşan Ulusun adıdır.

Büyük Atatürk,

  • “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”
    tanımında bunu açıkça ifade etmiştir.

O halde aynı tümce (cümle) içinde yan yana Kürt ve Türk sözcüklerini eşdeğer anlamda kullanmak (yani her ikisi de ayrı birer milletin adıdır, veya her ikisi de ayrı birer halkın adıdır, anlamına) Tekil (Üniter) Devlet yapımıza yöneltilmiş tuzak anlatımlardan  biridir.

“İzmirliler ve Karşıyakalılar kardeştir” tümcesi dil mantığı (Semantik) açısından ne denli saçma ise (Çünkü “İzmirli” dendiğinde İzmir’in bir bölümü olan Karşayaka semtinde yaşayanlar da otomatik kast edilir zaten) “Kürt-Türk kardeştir..” anlatımı da o denli yanlış; birleştirici olmayan, ayrıştırıcı ve saçma bir anlatım biçimidir.
Örneğin bu anlatım yerine “Kürtler de kardeşimizdir” dense çok daha doğru olurdu.

Dil, Dil, Dil…. Anlaşabilmenin temeli doğru kullanılan Dildir.

Sevgilerimle. æ
1 Nisan 2013

 

Batı intikam alıyor : Ortadoğu’dan Atatürk’ün izi silinmeye çalışılıyor!

Batı intikam alıyor :

Ortadoğu’dan Atatürk’ün izi silinmeye çalışılıyor!

Hüsnü Mahalli, Ortadoğu’dan Atatürk’ün izinin silinmeye çalışıldığını savundu

Ortadoğu’yu en iyi bilen isimlerden biri olan Hüsnü Mahalli’ye göre Arap Baharı olarak sunulan halk hareketleri Batı tarafından, bölgedeki

tam bağımsızlık, antiemperyalizm felsefesi güden laik rejimleri devirmek

amacıyla tetikleniyor.

Mahalli, “Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor.” diyor.

LEYLA TAVŞANOĞLU’nun söyleşisi 

Cumhuriyet 31.03.2013

SÖYLEŞİ
Leyla Tavşanoğlu

Hüsnü Mahalli’ye göre Atatürk Cumhuriyeti felsefesi Ortadoğu’dan silinmek isteniyor.

Batı uyumlu İslam peşinde

Dikkat edin. Şimdiki hedef Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de Atatürk’ün ürünü olan cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor. Niye Katar’da, Suudi Arabistan’da bir şey olmuyor?

Sünnilikle beslenmiş bu coğrafyadaki bir Arap devletler topluluğu Şii İran’ı sıkıştırabilir. Hüsnü Mübarek de ABD uşağıydı ama din adına konuşmazdı. Çünkü laikti. Ama bugün artık o coğrafyadaki toplumlara din adına konuşan Mursi gibi, Erdoğan gibi birileri gerekiyor.

LEYLA TAVŞANOĞLU

Kırk yıldır Türkiye’de yaşayan Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli, Ortadoğu coğrafyasını en iyi bilen kişilerden birisi. Mahalli, sözüm ona Arap Baharı olarak sunulan halk hareketlerinin aslında Batı tarafından, bölgedeki tam bağımsızlık, anti-emperyalizm felsefesi güden laik rejimleri devirmek amacıyla tetiklendiğini söylüyor. Batı’nın, bu coğrafyada yaşayan insanlara kibirle tepeden baktığını ve “hiçbiriniz beş para etmezsiniz” tavrı içinde olduğunun da altını çiziyor.

– ABD Başkanı Obama’nın İsrail’i ziyareti sırasında İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Mavi Marmara gemisi baskını nedeniyle neredeyse olaydan üç yıl sonra Türkiye’den özür dilemesini nasıl analiz ediyorsunuz?

H.M. –
 Bu coğrafyada her şey birbirine bağlı. Son on beş gündür meydana gelen gelişmelere bakarsanız bunu anlarsınız. Önce Suriyeli muhaliflerin geçici hükümeti İstanbul’da kuruldu ve başına Amerikan vatandaşı bir Kürt seçildi.
Peşinden, Türkiye’nin bölgesel hesapları ve Suriye’nin geleceği açısından çok önemli olan Öcalan’ın açıklamaları geldi. Bir gün sonra Obama’nın arabuluculuğuyla Netanyahu, Erdoğan’ı aradı ve özür diledi. Ama ondan 4-5 gün önce Başbakan Erdoğan, “Siyonizmle ilgili sözlerim yanlış anlaşıldı” dedi. Obama İsrail’deyken “Lübnan’daki Hizbullah terör örgütüdür” dedi. Bir gün sonra içinde Hizbullah’ın bulunduğu Lübnan hükümetinin başı Mikati ABD ve Suudilerin baskısı sonucu istifa etti. Bölge çok sıcak ve tehlikeli bir süreç içine sürükleniyor. Lübnan’da iç savaş riski var. Böyle bir savaş Esad’a karşı olan herkesi mutlu eder. Sırada Irak, ardından da İran olur. Yakında da Netanyahu Ankara’ya gelirse hiç kimse şaşırmasın.

– 40 yıldır Türkiye’de yaşayan ve gazetecilik yapan bir Suriyeli olarak Suriyeli muhaliflere Türkiye’nin kucak açması sizce ne anlama geliyor?

H. M. – Olayların ilk başladığı günlerde ben, “Bütün bu coğrafyaya yönelik, Arap Baharı denilen büyük bir oyun oynanıyor. Aslında bu bir kanlı bahardır. Suriye üzerinde yazılan senaryoların hiçbiri doğru değildir. Tümü yalan ve zorlamadır. Bütün dünya üzerine çullansa Esad gitmez” dedim.

Bunun üç-beş temel nedeni vardı. Çin’in vetosu, İran’ın desteği gibi dış etkenlerden söz etmiyorum. Ama içeride kim ne derse desin bugün bile bir seçim yapılsa Esad oyların en az % 60’ını alır. Suriye’nin sosyolojik yapısı radikal İslamcı bir yönetime elvermez. Çünkü nüfusun %10’u Alevi, % 15’i Hıristiyan, % 5’i Dürzi, % 3’ü İsmaili, % 10’u Kürt, geri kalan da Sünni. Ama Sünnilerin de yarıdan fazlası Esad yanlısı. Örneğin Baas Partisi. Baas Partisi’nin % 90-95’i Sünni. Parlamentoda 230 milletvekili var. Alevi milletvekillerinin sayısı dokuz. Otuz üç kişilik Bakanlar Kurulu’nda iki Alevi bakan var.

– Peki, Suriye bağlamında Ankara’nın politikasını nasıl görüyorsunuz?

H.M. – Türkiye’nin Suriye konusunda yürüttüğü müdahil anlamda politikası olmasaydı Suriye sorunu on günde çözülmüştü. Zaten siyasi partiler yasası çıkmış, anayasa değişmişti. Esad o zaman, “Biz seçime hazırız. Uluslararası gözlemcilerin gözetiminde seçimlere gidelim” dedi. Ama muhalefet yine “İstemezük” dedi. Bu istemezükçülerin arkasında da Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye vardı. Çünkü onların Suriye’ye yönelik bir projesi vardı. Bakın, daha Suriye’den hiç kimse kaçmamışken Türkiye’de kamplar kuruldu. Sonra da Özgür Suriye Ordusu denilen oluşum ortaya çıktı. Suriye’deki muhalefetin bütün lojistik desteğinin tümünün Türkiye’den gittiğini dünya âlem biliyor. Bunu ben değil, ABD, İngiliz, Fransız, Alman medyaları söylüyor. Ben söylesem, “Hüsnü taraf tutuyor. Onun için böyle konuşuyor” diyecekler. Ama benim bütün söylediklerim bu Batı medya organlarında yer aldı. Burada en önemli nokta şu: Ürdün, Irak, Lübnan Arap olmalarına rağmen Suriye’ye müdahil olmuyor da Arap olmayan Türkiye müdahil oluyor. Bütün bu yapılanlar 50-60 yıl sonra tartışılacaktır. Çünkü bu, bölgede Osmanlı’yı çağrıştırıyor.

ABD vatandaşları yerleştiriliyor

Bu coğrafyada değişen iktidarların yerine gelen adamlara bakarsanız ortak noktalarını görürsünüz

– Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun neo-Osmanlıcılık düşleri mi?

H.M. – Ahmet Bey’in ne düşündüğü çok da önemli değil. Ama Arap entelijansiyası tarafından bakıldığında Osmanlı hayallerinin görüldüğü düşünülüyor. Yani endişe şu: “Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Osmanlı 1516’daki Merci Dabık Savaşı’yla Arap âlemini ele geçirdi. Şimdi aynı rüyalarla Suriye’den girip Arap âlemini ele geçirecek.”

Ama bu coğrafyada esas plan o değil. Esas plana bakalım. Arap Baharı Tunus’ta başladı. Libya, Mısır,Yemen ve Suriye’de devam etti. Sayı olarak 22 Arap ülkesi var. Tunus ve Mısır’da Arap Baharı oldu. Libya ise zaten işgal edildi.
Öbür Arap ülkelerinde neden Arap Baharı yaşanmadı?

H.M. – Onların alayı Amerikan uşağı olduğu için oralarda bahar mahar olmaz. Bir de bütün bu Arap Baharı’na maruz kalan ülkelerin hepsi cumhuriyet. Öbürlerine ve sistemlerine bakın. Tunus, Libya, Mısır, Suriye’de hep Atatürk felsefesi hâkimdi. Suriye’de tabii ki hâlâ öyle. Atatürk felsefesi yani tam bağımsız, anti-emperyalist rejimler.

Bakın, bu coğrafyada ilk anti-emperyalist kurtuluş savaşının lideri olduğu için ben Atatürk’ün ismini kullanıyorum. Dolayısıyla dikkat edin. Şimdiki hedef Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de Atatürk’ün ürünü olan cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor. Niye Katar’da, Suudi Arabistan’da bir şey olmuyor? Batı yüz yıl sonra bu cumhuriyet felsefesinden intikam almak istiyor.

Peki, Suriye geçici yönetimi başbakanı seçiminin İstanbul’da yapılmasına ne diyorsunuz?

H.M. – Adam ABD’nin Teksas eyaletinde Houston’da 22 yıldır yaşayan Amerikan vatandaşı bir Suriyeli. Adı da Ghassan Hito. Suriye muhalefet koalisyonunun mücadelesinde hiçbir dönem bu adamın adı yoktu. Hito’nun eşi de Hıristiyan Amerikalı. Hito yıllardır bir Amerikan iletişim teknolojisi şirketinde yöneticilik yapıyormuş. Bu da çok önemli ve dikkat çekici. Libya’da Kaddafi rejimi devrildi. Abdürrahim El Keibisimli ABD vatandaşı Kaddafi’den sonraki ilk Libya başbakanı oldu. Onun da adı hiç duyulmamıştı. O da ne tesadüftür ki iletişim teknolojisi uzmanı. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de ABD vatandaşı. NASA’da (ABD Havacılık ve Uzay Dairesi Başkanlığı) çalışmış.

Irak’ta ABD işgali sonrası ilk başbakan da nasıl bir rastlantıysa hem ABD hem de İngiliz vatandaşı olan Allawi’ydi. Kaderin bir cilvesi birkaç gün önce İstanbul’da Hito seçilirken Allawi de İstanbul’da, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla görüşüyordu. Ben gizli bir şey söylemiyorum. Bu coğrafyada değişen iktidarların yerine ABD’den sipariş edilen insanlar getirilip yerleştiriliyor.

Yani, ABD’li düşünür Huntington’ın medeniyetler çatışması kuramına göre bu coğrafyada uyumlu İslam mı isteniyor?

H.M. – Kesinlikle öyle. Öbür düşünür Fukuyama da bunu söyledi. Adamlar özetle diyorlar ki: Bu coğrafyanın insanları, siz bir işe yaramazsınız. Sizin kaderinizi Batı belirleyecek. Onun için siz uslu uslu oturun. Sıranızı bekleyin.

Tarih boyunca anti-emperyalist olan Müslüman Kardeşler de bugün artık Kuran’ı muranı unuttu, ABD’nin ağzına bakıyor, yeni Kuran yazıyor. Amaç da şu: Sünnilikle beslenmiş bu coğrafyadaki bir Arap devletler topluluğu Şii İran’ı sıkıştırabilir. Hüsnü Mübarek de ABD uşağıydı ama din adına konuşmazdı. Çünkü laikti. Ama bugün artık o coğrafyadaki toplumlara din adına konuşan Mursi gibi, Tayyip Erdoğan gibi birileri gerekiyor.

PORTRE
HÜSNÜ MAHALLİ

Halep, 1949 doğumlu. Ortaöğrenimini Halep’te yaptıktan sonra yükseköğrenimi için Türkiye’ye geldi. İki yıl İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi’nde okuduktan sonra gazeteciliğin kendisi için çok daha çekici bir meslek olduğuna karar verdi.
İÜ Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirdi. Radyo-televizyon alanında lisans üstü çalışmasını yaptı. “Türk-Arap İlişkileri” konulu teziyle doktora derecesini aldı.
İlk gazetecilik deneyimini İsmail Cem’in çıkardığı Politika gazetesinde muhabir olarak yaşadı. Geçmiş yıllarda İstanbul’daki Yabancı Basın Derneği’nin başkanlığını yaptı. BBC, NBC televizyonlarının yanı sıra pek çok Arap ülkesinde radyo, dergi, gazete, ajans gibi basın organlarında görev aldı. 40 yıldır Türkiye’de yaşıyor.

Mustafa Balbay: 21. Yüzyılda Türkler…

 

Cumhuriyet 31.03.2013

GÜNDEM
Mustafa Balbay

21. Yüzyılda Türkler…

Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde İsa heykelinin bulunduğu tepeye gitmek için bindiğim takside sohbet derinleşip Türkiye’den geldiğimi söyleyince, şoför gözünü yoldan ayırdı, bana döndü, seslendi:

Bizde sizden çok var…

Türkiye’den dünyanın her yerine göç olduğunu anlattım, yolu buraya da düşenler olabileceğini söyledim. Öyle değil” dedi,Brezilyada, çevre ülkelerde yüz binlerce el Türko var”.

Osmanlı’nın son döneminde Latin Amerika’ya göçen herkese “el Türko diye
kimlik verildiğini biliyordum ama, rakamın bu kadar yüksek olduğunu bölgeyi gezerken kavradım.

Şili’de rastgele tanıştığım ilk üç kişiden birinin adı, kendi söyleyişiyle Davvut” idi. Kendisini el Türko diye tanımlarken, bir çırpıda ailesinin Suriye’den Şili’ye uzanan öyküsünü anlattı.

Davvut, Türkiye’yi de şöyle tarif etti:

Farklı yerlerden getirilen toprakları etrafı sulu bir bahçeye koymuşlar;
Türkiye olmuş. Atatürk
ü tanıyorum. Çok reformcu bir lider.
Burada O’ndan zaman zaman söz edilir…

Güney Amerika gezim sırasında Arjantin’in devlet başkanı da yine el Türko diye anılan Carlos Menem’di.

Meksika’da da yıllar önce Kırım’dan göçmüş bir aile ile tanıştım. Evlerdeki en değerli şeyi tablo gibi duvara asmışlardı. O, bütün yer adlarının Tatarca olduğu
Kırım haritasıydı.

***

Özgürlükte 80 ülke dolaştım. Gezi izlenimlerimi 8 kitapta topladım.

  • Dünyanın hangi köşesine gittimse mutlaka Atatürk’le karşılaştım.

Dünyayı dolaştıkça Atatürk’ün küresel ölçekte büyüklüğüne de tanık oldum.

Gezilerimin Orta Asya ve Balkanlar’ı kapsayan bölümlerinde doğal olarak
bu coğrafyalarda yaşayan Türkler ana konumdu. Ancak öteki coğrafyalarda da girişte aktardığım gibi çok geniş bir yelpazede Türklerle karşılaştım.

Soğuk Savaşın sona ermesi, iki kutuplu dünyanın bitmesi ile birlikte Türklerin yaşadığı bölgelerde de yeni devletler ortaya çıktı. Orta Asya’daki Türkler 300 yıllık aradan sonra kalıcı, bağımsız devletler kurarak tarih sahnesindeki yerini aldılar.

Balkanlar’daki Türkler, 20. yüzyıl boyunca yitirmedikleri kimliklerini 21. yüzyıla taşıdılar. Geçen iki yüzyılda etrafımızdaki coğrafyadan Anadolu’ya taşınanlar vatan” kavramını Türkiye ile bütünleştirdiler.

Orta Asya’dan Balkanlar’a Türk dilli alan” adını ilk İtalyanlar ve Almanlar taktılar. Sonra bilim insanlarının da benimsediği bir tanım oldu.

Nâzım Hikmet ne güzel tarif ediyor:

Dört nala gelip Uzak Asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim.

***

Dünyanın önde gelen Türkologlarının %80’i Alman ve Rus. Genel olarak üzerinde birleşilen rakama göre, bugün 11 milyon kilometrekarelik bir alanda 300 milyon insan,
6 ana grupta Türkçe konuşuyor.

Ülkeden ülkeye Türkçeler arasında çok fark var gibi görünse de ortak paydalar
çok daha fazla. Kırgızistan’da 10 yaşlarındaki bir çocukla tanışırken adının Kunduz” olduğunu söyleyince, değişik bir hayvan” diye söze girdim. Sözümü kesti,
güneşi gösterdi. Harfleri biraz yumuşatınca anladım ki, adı Gündüz” demekti.

  • 21. yüzyılda Türkler dünya sahnesinde nasıl yer alacak?

Bugünlerde Prof. Niyazi Berkesleyim. Yani son 300 yıllık tarihimizdeki herkesleyim. Prof. Berkes Türkiyede Çağdaşlaşma” kitabında 1699 Karlofça Antlaşması’ ndan başlıyor, o gün Osmanlı’nın yenilgisiyle birlikte, Neden gerilemekteyiz” sorusuna yanıt aramaya girişiyor. Bütün çabaları, git-gelleri bilim insanı titizliğiyle anlatan Prof. Berkes, kafasına koyduğunu başaran tek liderin Atatürk olduğunu vurguluyor, şöyle diyor:

  • Ben, Türk çağdaşlaşmasının geçmişinin iniş-çıkışlarına dayanarak
    yine ileri sürüyorum ki; ne denli geri dönme çabaları olursa olsun
    hiçbiri tarihsel oluşumu durduramayacaktır.
    Tersine daha da ileriye itecektir…

Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu gerilim ne olursa olsun,
Prof. Berkes’in altını çizdiği gerçek değişmeyecek.

Türklük kavramı, anayasa maddeleri arasında pazarlık konusu yapılacak kadar
dar değildir.

Türklük kavramı Turanla Kuran arasında sıkıştırılacak bir değer de değildir.

Dünya devletleri orta-uzun vadeli stratejiler çizerken,
21. yüzyılda Türkler ne yapacak sorusunu da hesaba katıyorlar.

Ne diyor atasözü:

  • Bir planın yoksa başkalarının planının parçası olursun.

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ; VATANDAŞLAR NE DEDİ?

E. Albay Cemil DENK

portresi

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ?

VATANDAŞLAR NE DEDİ? 

“… Abdullah Öcalan’a, 12 kanallı televizyon verdik.

… Haftada 3 gün jimnastik yapsın dediler, HER GÜN YAPSIN’ dedim.

Arkadaşlarıyla günaşırı görüşüyordu, HER GÜN 1’er saat GÖRÜŞSÜN’ dedim.”

VATANDAŞLAR NE DEDİ?

“… 30 bin kişinin katili Apo, bir televizyonla mı İkna Oldu? İnandırıcı değil!.

Başbakan’ın halktan gizlediği şeyler var. Açık açık orada ne PAZARLIK yapıldığını söylesin. Bizi böyle KANDIRMAYA devam etmesin.”

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ?

“… O güçlü Osmanlı İmparatorluğu’nda, LAZİSTAN, KÜRDİSTAN Eyaletleri vardı.
… Belediyeyi kabul ediyorsunuz, ama seçilmiş valiyi neden kabul etmiyorsunuz?”

VATANDAŞLAR NE DEDİ?

“… Biz Türk Bayrağı altında bir arada yaşamaktan gurur duyuyoruz. Başbakan, Kürt vatandaşları ayırdı. Yetmedi, Şimdi de sıra Lazlara mı geldi? Böyle giderse ÜLKE BÖLÜNÜR.”

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ?

“…Öcalan’a EV HAPSİ söz konusu değil.”

VATANDAŞLAR NE DEDİ?

“… Bu sözlerinin arkasında dur. Şehit evlatlarımızın kemiklerini sızlatma.
30 bin şehidin ölüm emrini veren caniyi affetme.”

DENİZ BAYKAL NE DEDİ?

“… PKK geçmişte SUÇ ÖRGÜTÜYDÜ. Apo’ya “SAYIN” diyen CEZA alıyordu,
AKP; hem Öcalan’ı, hem de TERÖR ÖRGÜTÜNÜ meşrulaştırdı.
Apo vatan kurtaran aslan oldu, PKK’lı Teröristler ise Özgürlük Savaşçıları!”

MEHMET TÜRKER NE DEDİ?

“… PKK ve ona yardım ve yataklık edenler; oluk oluk akıttıkları kanda boğulmak yerine, 30 yılın hesabını vermeden, İktidarın can simidiyle o kan denizini güle oynaya geçecekler.”

Askerimizi, subayımızı, sivil insanlarımızı kahpece katleden canavarlar, ellerini kollarını sallayarak, sırıtarak, birbirleriyle şakalaşıp, Türk Devleti ile dalga geçerek gidecekler!.. Türk halkına da, şehit anaları, şehit babaları, şehit eşleri, şehit evlatlarına da onları seyretmek düşecek!..

Anlaşılan, PKK terör örgütünün 30 yıldır işlediği cinayetler, toplu katliamlar,
ülkeye verdikleri yüz MİLYARLARCA dolarlık ZARAR yanlarına kar kalacak!..”

RAHMİ TURAN,TOKMAK KÖŞESİ, SÖZCÜ GAZETESİ

“… Başbakan’ın demokratik kurallara aldırış ettiği yok!
Kendisini ELEŞTİREN gazetecileri İŞTEN ATTIRIYOR,
TERÖRİSTLERLE PAZARLIK konusunda açıklama isteyen muhalefete:

“NAMERTSİNİZ! KUDURUYORSUNUZ!” gibi nazik (!) açıklamalar yapıyor.

Anlaşılan, demokrasiyi hiç sevmiyor ve bu nedenle PARLAMENTER SİSTEMİ değiştirmek İstiyor!”

EMİN ÇÖLAŞAN NE DEDİ?

“… Tutuklanan tüm teröristler ve KCK’lılar, Apo ile yürütülen pazarlıklar doğrultusunda, mahkemeler tarafından tek tek serbest bırakılıyor. Son olarak Van’ın BDP’li Büyükşehir belediye başkanı ve ekibi önceki gün tahliye edildi.

Adına Apo denilen katilin örgütüyle yıllarca dağlarda vuruşan komutanlar, subaylar ve astsubaylar ise tutuklu, hapishanelerde çile dolduruyorlar.

.. Bu rezil olayda karşımızda AKP-BDP koalisyonu var.
Türkiye’nin köküne bunlar ortaklaşa kibrit suyu dökecekler.

Ey Türk Milleti UYAN!

Yalnızca bir tek kişinin çıkarları ve aymazlığı doğrultusunda,
Senin sırtından oynanan şu oyunlara tepki koymak, DUR demek zorundasın.”

Naçizane ben de diyorum ki;

Ordumuzu, Yargımızı, Milletimizi, Vatanımızı Korumak ve yaşam düzeyimizi yükseltmek istiyorsak, iktidar olmaya en yakın bir partiyi, oylarımızla SANDIKTA BİRLEŞEREK iktidara getirmeliyiz!.

Çünkü; İKTİDAR OLMADAN HİÇ KİMSE HİÇBİR ŞEY YAPAMAZ!

Ben inanıyorum ki; bu Halk, bu UYUYAN DEV;

Önümüzdeki seçimlerde UYANACAK ve kendisine bu acıları çektirenlere gereken dersi verecektir.

Saygılarımla.
31 Mart 2013

Cemil DENK 
E. Albay

ATATÜRK’ÜN ve BİRİLERİNİNDin’e, Laiklik’e ve Kadına BAKIŞI” konusunda Araştırmacı Yazar 0 532 217 88 11   E-Mail:  denk.cemil@gmail.com

Hitler dönemi !..

Hitler dönemi..!

Şaşılacak bir şey değil Faşizmin yolları aynıdır hep. kominizmin, kapitalizmin ve
bütün “izm” lerin kendi yolları aynıdır ve kendine özeldir.
Hitler Dönemi                     :

Almanya’da, Weimar Cumhuriyeti‘ni kim yıktı?
Adolf Hitler
Hitler’in kurduğu cumhuriyetin adı neydi?
Demokratik Cumhuriyet
Hitler’in parlamento darbesiyle kurduğu bu cumhuriyetin silah gücü neydi?
Polisler
Hitler’in diktatör olmak istediğini anlamayıp, ona “yetki kanunu” veren
kimlerdi?
Merkez sağ partiler
Hitler’i diktatör yapacak yasalara ve uygulamalara mecliste karşı çıkan kimdi?
88 sosyal  demokrat  milletvekili.
Hitler’in arkasındaki Meclis gücü neydi?
441 Milletvekili
Hitler’e karşı çıkan basının ve muhalefetin başına ne geldi?
Hepsi cezaevine tıkıldı.
Hitler’in Reichstag yangını gibi provokasyonlarla kandırıp ele geçirdiği
son kurum hangisiydi?
Alman Ordusu.
Hitler’in hedefindeki ilk gazete hangisiydi?
“Freiheit” (yani Hürriyet..!)

===================================
Türkiye’deki ilgililerine adanır.. (ithaf edilir..)
YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN BİR ANLAYABİLSEK..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.3.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TAVUK… Diyarbakır’dan trajik bir göçmen öyküsü

Dostlar,

İzmir’den kardeşimiz Canerhan Tipi beyefendi bir power point sunumu yollamış..

Adı :TAVUK..

Şunları söylüyor :

“Adına bakmayın, sosyal içerikli hatta siyasi içerikli bir gerçek hikayedir. Üstelik konu çok da günceldir… Yine babamın kaleminden yaşanmış bir acıklı olayı naklediyorum sizlere… 

Canerhan Tipi”
Sizlerle paylaşalım istedik, daha çok insan acı tarihsel gerçekleri görsün..
Bu trajik tarhsel gerçek öyküyü izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki)
tıklar mısınız?

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 1.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Atatürk’ün mal varlığı ve utanmaz saldırılar..

Dostlar,

Dün gece (30/31 Mart 2013) Ulusal Kanal’da Cevizkabuğu Programında
Hulki Cevizoğlu‘nun 4 konuğundan Atatürk düşmanı 2’si, bugüne dek görmediğimiz ölçüde hayasızca Yüce Atatürk’e saldırdılar.

İpe sapa gelmez, uzmanı asla olmadıkları ve asla derinleşmedikleri,
güvenilir kaynak gösteremedikleri savlarını kustular.

TGB Eski Genel Başkanı AYDINLIK Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
İlker Yücel
ve Deniz Harbokulu Eski Komutanı E. Tuğamiral Türker Ertürk, deyim yerinde ise mostralarını çıkardılar bu zavallıların..

İzmir’den telefonla bağlanan Cumhuriyet tarihi uzmanı Prof. Kemal Arı da
Atatürk’ten ödleri kopan yarasaları bir güzel benzetti..

Hulki bey de yer yer yanıt verdi ama programın tarafsızlığı adına çok zor durumlarda kaldı..Hulki beye sormak gerekir :

– Saf demokratlığın zamanı mı Hulki bey ??

Lütfen, yakıcı gündeme ilişkin çözüm üretebilecek programlar yapın..

Bu adamların aslında kinleri salt Atatürk’e de değil.. Laik-demokratik hukuk düzenine..

Tüm özlemleri belli ki çöl şeriatı düzeni..

Belki o bile değil.. Belli çevrelerin “sahibinin sesi”..

Bir dergi çıkarıyorlar ve emperyalizme uşaklık yapıyorlar..
Finansman kaynaklarını bilmiyoruz..

Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı, “haşa” mal gasp ettiği yönünde suçlamaya dek
hadlerini aştılar..

Yüce Atatürk ne götürdü öbür yana?

Öldüğünde bırakıtında (terekesinde, mirasında) neler vardı?

  • Mustafa Kemal Atatürk öldüğünde, İş Bankası 4 sayılı emekli hesabında biriken parası yalnızca 19566 lira idi..

Her şey apaçık ortada ki; edinilen malların çok büyük bir bölümü
Devlet – Ulus adına vekaletendir.

Erbakan’ın malvarlığı kendi varlığı mıydı?

Partisine bağışlananlar emaneten kendisinde idi.
Parti kapatılırsa Hazinece el konmasın diye..

Ayrıca Abdullah Gül beyefendinin “KAYIP TRİLYON DAVASI” ne oldu??

Biraz olsun utanmak gerekir, terbiye sahibi olma gerekir..

Aşağıda bu listeyi veriyoruz..

Örn. “beton köprüler”.. Ata’nın ne işine yarar?
Çok net değil mi ki, savaşta, sonra da ülkenin bayındırlığında kullanılsın diye??

Dinciler övünebilirler yetiştirdikleri bu gözü kara cahil militanlarıyla..

Ama unutulmasın ki, bu gibi serseri takımlarının
ne zaman sahibini ısıracağı hiç belli olmaz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.3.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Atatürk’ün mal varlığı

Son günlerde internet sitelerinde İsmail Cem‘in “Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tarihi” adlı kitabı kaynak gösterilerek “Atatürkün mal varlığı” söz konusu edilmekte.İsmail Cem’in de  Atatürk’ün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak‘ın “Atatürk’ten Hatıralar” adlı kitabından (Cilt 2, s. 689) aldığı bu listedeki mal varlığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün gözetiminde, Kurtuluş Savaşının ardından, 15 yıl içinde Ulusa “emaneten” mal edinilmiş ve sonra doğrudan Atatürk’ün buyruğuyla çıkarılan

12 Haziran 1933 tarih ve 2307 sayılı yasayla resmen Hazine’ye, Türk Devletine bağışlanmıştı. (Büyük Nutku SÖYLEV’i okurken tüm mal varlığını CHP’ye devredeceğini belirtmişti, ama sonra Hazine’ye bağışlamaya karar verdi..) Kurtuluş Savaşı sırasında Hint Müslümanları yardım olarak Mustafa Kemal adına 500 bin lira göndermişlerdi. Parayı getiren Mustafa Sagir İngiliz casusuydu ve Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmek üzere Ankara’ya gelmişti. Sagir suçunu kabul etti, “teşebbüs” aşamasında kalmasına karşın, savaş durumu olduğu için bu suçun cezası idamdı; Sagir asıldı. Mustafa Kemal Paşa, gelen parayı Milli Savunma Bakanlığı emrine verdi. Büyük Taarruz’da bu paranın bir miktarı kullanıldı. Maliye Bakanlığı, kalan 380 bin lira dolayında parayı Mustafa Kemal Paşa’ya geri verdi. Bu paranın 250 bin TL’si ile İş Bankası kuruldu, kalanıyla da aşağıda listelenen mallar edinildi. Bu çiftliklerde kooperatifler kurulmuş, çiftçiye makinalı tarım öğretilimişti.

Bataklık arazide kurulan Atatürk Orman Çiftliği bunlardan biri. Mustafa Kemal Paşa Türkiye’nin her yerinde çiftlikler, bahçeler satın aldı, ıslah etti, geliştirdi ve sonra bölge köylülerine bağışladı.

  • Mustafa Kemal Atatürk öldüğünde, İş Bankası 4 sayılı
    emekli hesabında biriken parası yalnızca 19566 lira idi..

Atatürk’ün mal varlığı olarak İsmail Cem’in verdiği liste           : 

  • 582 dönüm çeşitli meyve bahçeleri. Değişik çeşitlerde 650 bin fidan. 
  • 620 dönüm asma fidanlığı. 650 bin kök bağ çubuğu.  
  • 370 dönüm çeşitli sebze yetiştirmeye elverişli bahçe. 
  • 220 dönüm 6 bin ağaçlı zeytinlik. 
  • 727 dönüm 1600 ağaçlı portakallık. 
  • 15 dönüm kuşkonmazlık. 
  • 100 dönüm park ve bahçe. 
  • 2 bin 650 dönüm çayır ve yoncalık. 
  • 1450 dönüm yeni tesis edilmiş orman. 
  • 148 bin dönüm tarıma elverişli arazi ve mera. 
  • 45 adet büyük ve küçük idare binası ve ikametgah (bütün mefruşat ve demirbaşları ile birlikte). 
  • 7 adet 15 bin baş koyunluk ağıl. 
  • 6 adet Aydos ve Toros yaylalarında tesis edilen mandıralar. 
  • 8 adet at ve sığırlara özgü ahır. 
  • 7 adet genel ambar. 
  • 4 adet hangar ve sundurma. 
  • 4 adet lokanta, gazino ve eğlence yerleri, Lunapark. 
  • 2 adet fırın
  • Bira ve malt fabrikası  
  • Buz fabrikası; (günde dört bin ton buz üretme kapasitesine sahip) 
  • Soda ve gazoz fabrikası : Günde 3 bin şişe soda ve gazoz üretebilecek kapasitede. 
  • Deri fabrikası
  • Ziraat Aletleri ve Demir Fabrikası : 
  • 2 süt fabrikası (Ankara ve Yalova’da) 
  • 2 yoğurt üretimevi; 
  • 1 şarap üretimevi (imalathanesi) : Yılda 80 bin litre şarap üretme kapasitesine sahip. 
  • 1 değirmen
  • İstanbul’daki bir çelik fabrikasının % 40 payı. 
  • Biri Ankara’da, öbürü Yalova’da kurulu iki tavuk çiftliği. 
  • Yalova’daki çiftliklerde 2 özel iskele ve liman tesisi. 
  • 5 mağaza (Ankara’da 3 ve İstanbul’da 2)
  • Orman Çiftliğinde; özel sulama donanımı, kanalizasyon,
    Telefon tesisatı, elektrik tesisatı, küçük beton köprüler, özel yollar,
    içme suyu dağıtımı şebekesi. 
  • Yalova Çiftliğinde; özel su tesisatı, telefon tesisatı, elektrik tesisatı,
    küçük beton köprüler ve yollar. 
  •  Silifke Tekir Çiftliğinde; özel sulama donanımı, beton köprüler. 
  • Orman Çiftliğinde kurulu Çiftlik Müzesi ve küçük ölçekte Hayvanat Bahçesi donanımı. Bunların işletme gereçleri ve bütün demirbaşları. 
  • 13 bin baş koyun : Kıvırcık, Merinos, Karagül, Karaman ırklarıyla
    bunların melezleri. 
  • 443 baş sığır, Simental, Hollanda, Kırım, Jersey, Gorensey, Halep yerli ırklarıyla bunların melezleri, yeni üretilen Orman ve Tekir cinsleri. 
  • 69 baş İngiliz, Arap, Macar, yerli ve bunların melezleri koşum ve
    binek atları. 
  • 2 bin 450 baş tavuk, Legorn, Rodayland ve yerli ırklar. 
  • 16 adet Traktör, 13 adet Harman ve Biçer Döver Makinesi ve
    tüm tarım işlerini görebilen ziraat alet ve donanımının tümü. 
  • 35 tonluk bir adet deniz motoru, Yalova çiftliğinde. 
  • 5 adet, çiftliklerin taşımacılık işlerinde çalıştırılan kamyon ve kamyonet. 
  • 2 adet çiftliklerin genel hizmetlerinde çalıştırılan binek otomobili. 
  • 19 adet, çiftliklerin genel hizmetlerinde çalıştırılan, binek ve yük arabası. 

    (Listeye katkısı için Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan’a teşekkürlerimizle..)

 

104. Yıldönümünde 31 Mart Olayı

Prof. Dr. Özer OZANKAYA

Sn. Prof. Ozankaya’nın önemli makalesini 31 Mart gerici ayaklanmasının 109. yılında yeniden yayınlıyoruz..
Dr. Ahmet Saltık, 31 Mart 2018


104. Yıldönümünde 31 Mart Olayı             :

ÖZGÜRLÜĞÜ DİNE AYKIRILIK YALANIYLA ENGELLEME GİRİŞİMİ!

Tarihimizde yalnızca baskı, bölünme ve iç ve dış  savaş yıkımlarına yol açmış olan “dinsel ümmet” anlayışının, üstelik Hıristiyan sömürgeci Batı’nın kurgulamasıyla,   Cumhuriyetimizin ulusal egemenlik, yani demokratik ulusal toplum ilkesinin yerine “anayasal temel” yapılmak istendiği karanlık bir dönem yaşıyoruz.

Büyük yıkımlara yol açmadan kısa sürede son bulmasını dilediğimiz bu
“dinsel kılıflı özgürlük düşmanlığı”nın tarihimizdeki simgesi olan
“31 MART Olayı”nı  ve nasıl önlendiğini 104. yıldönümünde  ana niteliği ile anımsayalım:

Bilindiği gibi 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet yönetiminin getirmeyi amaçladığı  ‘anayasaya bağlı, özgürlükçü yönetim düzeni’ni, “dine aykırılık” yalan-dolanlarıyla yıkmaya kalkışan baskıcılık yandaşları, 31 Mart 1909’da İstanbul’da kanlı bir
silahlı ayaklanma girişiminde bulunmuşlardı.

Yurdumuzda anayasaya ve yasalara bağlı yönetimin kurulmasında olduğu gibi, bu gerici,  baskıcı silahlı saldırının bastırılmasında da, özgürlük ve bağımsızlığı karakter edinmiş olan Mustafa Kemal‘in ön sırada katkısı olmuştur.

Daha 1908’den beri adı “cumhuriyetçi”ye çıkan Mustafa Kemal’e, Türk ulusunun özgürlükçü bir düzene kavuşup çağdaş, güçlü, gelişen bir ulusal topluma dönüşmesini istemeyen yerli din sömürgeni baskıcılarla, Türklük ve Türkiye düşmanı yabancı sömürgeciler, o günden beri elele vermiş olarak, dinmeyen bir kin beslemektedirler.
Nitekim günümüzün din-baskıcıları, ulusal bağımsızlık ve özgürlüğümüzün güvencesi olan “Eğitim Birliği Düzeni”ni yıkmayı amaçlayan yasayı, gericilik ve baskıcılık  simgesi 31 Mart’ın yıldönümüne rastlatmak istercesine, Meclis Eğitim Komisyonu’nda muhalefeti kaba güç bile kullanıp  konuşturmadan, 25 dakikada geçirme ivecenliğini   göstermişlerdi.Üstelik  31 Mart – 1 Nisan, Türk’ün çağdışı Osmanlı yönetimi yüzünden ters dönmüş yazgısının yenilgiye uğratıldığı, bağımsızlık savaşının zaferle sonuçlanması yolunu açan 2. İnönü Zaferi’nin de yıldönümüdür. 31 Mart’a rastlatılmakla, dört dörtlük
eğitim yıkıcılığı, gericiliğin işbirlikçisi Batı sömürgeciliği adına İkinci İnönü Zaferi’nin  hıncını almayı da mı amaçlamış olabilir?

Yerlisi ve yabancısıyla tüm sömürgeciler, ulusların ayakta kalmasının temel bir gereğinin de, bağımsızlık ve özgürlük yolunda dönüm noktası önemindeki acı ve tatlı olayların anılması, bellek ve bilinçlerde canlı tutulması olduğunu çok iyi bilmekte,
Türk ulusunu belleksiz ve bilinçsiz bir yığına indirgemek istemektedirler.

31 Mart kanlı gerici ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu‘nun
Kurmay Başkanı olan ve bu ordunun komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa adına
İstanbul halkına yayınlanan bildiriyi kaleme alan Mustafa Kemal’in bu bildirisinin uyarıcı, aydınlatıcı değeri özellikle büyüktür.

104 yıl önce yaşanan 31 Mart gerici ayaklanması özetle şöyle olmuştu:

1 Nisan 1909 günü, Selanik’teki tümen komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa,
Mustafa Kemal’e, İttihat Terakki Cemiyeti‘nin İstanbul’daki merkez üyesi
Rahmi Bey’den aldığı bir telgrafı gösterir. Telgrafta “Adadayız ve hepimiz sağlık içindeyiz!” denilmektedir. Mustafa Kemal İstanbul’da önemli olaylar olduğunu anlar ve oraya kesinlikle bir askeri gücün gönderilmesi gerektiğini söyler. Gerçekten de anayasal düzene ve özgürlük ortamına düşman gerici ve çıkarcılar, Padişah II. Abdülhamit’ten de aldıkları destekle Hamdi Çavuş adlı cahil bir askerin öncülüğünde kimi avcı taburu birliklerinin ayaklanmasını sağlamışlardı. “Şeriat isteriz” safsatası eşliğinde
Meclise saldırdılar; Emin Aslan adlı bir milletvekilini yazar Hüseyin Cahit sanarak öldürdüler; özgürlüksever bir aydın olan Denizli Kaymakamı Ali Kabuli Bey’i
Yıldız Sarayı bahçesine götürerek padişah II. Abdülhamit’in gözlerinin önünde idam ettiler. Sokaklarda subayları çevirip, “Alaylı mısın, mektepli misin?” diye sorarak
çağdaş eğitim almış subayları öldürmeye giriştiler.

Mustafa Kemal, daha olaydan bir hafta önce hazırlıklı olmaya gerek bulunduğunu söylemiş ve III. Ordu komutasında, kendisinin kurmay başkanlığı altında bir kuvvetin oluşturulması için gerekli izni de almıştır. Hazırladığı ve “Hareket Ordusu” adını verdiği askeri kuvvetle 6 Nisan 1909 günü İstanbul kapılarına dayandığında, yine kendisince hazırlanıp Hüseyin Hüsnü Paşa imzasıyla yayınlanan bildiride şunlar vurgulanıyordu:

“33 yıllık uzun ve karanlık baskı döneminden sonra bütün Osmanlı milletinin coşan yiğitliği ile kurtarılan meşrutiyetimizi, yine baskıcılığın cellat ellerine bırakmak gibi alçakça bir amaç güden ve bin türlü aldatma ve bozgunculuklara başvurup görünürde güya şeriat istiyormuş gibi, gerçekte ise dinimize tümden aykırı olarak kanlı bir askeri ayaklanma çıkarılmasına neden olmuş bulunan aşağılık ve vicdansız baskıcılık yandaşları ile birtakım alçak çıkarcılar … kutsal Osmanlı ordusunu pek büyük bir utanca uğratmış(tır. Bu lekenin olağanüstü bir hızla temizlenmesi ve Anayasa’nın bundan sonra her türlü saldırı ve bozulmadan korunması, başkentin güvenlik ve esenliğinin yeniden kurulması için II. ve III. ordulardan ayrılan bir düzenli Osmanlı gücü Yeşilköy ve Küçükçekmece’ye gelmiştir.

31 Martı Osmanlı milletinin en karanlık günü durumuna getirmeye neden olan gizli görevlilerle alçak huylu çıkarcıların ve “şeriat isteriz” diye aldatarak yurdu tehlikeye düşüren alçakların lâyık oldukları cezaya çarptırılması zorunludur.”
(Gencosman, Banoğlu, Atatürk Ansiklopedisi).

31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasından sonra, Osmanlı Âyan ve Mebusan Meclislerinin ortak toplantısında Kızıl Sultan II. Abdülhamit tahttan indirilmiş,
yerine V. Mehmet Reşat getirilmiştir.

Prof. Dr. Özer Ozankaya
31 Mart 2013