Adli yıl ve adil yargılanma hakkı

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

05.09.2024, BİRGÜN

2024-25 adli yıl açılış konuşmaları, 27 Ekim 2023 günü yayımlanan AYM kararından 16 Ağustos 2024 günü TBMM’de tanık olunan görüntülere uzanan işlem ve eylemler dizisi olarak anayasal düzeni ilga girişimini örtebilir mi?

Hak arama özgürlüğü ve düzgün/dürüst (adil ve hakkaniyete uygun) yargılanma hakkı, ancak yargı bağımsızlığına dayanan erkler ayrılığı düzeneğinde saygı görür.

Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, öteki hak ve özgürlüklerden iki özelliğiyle ayrılır: Öncelikle, bütün hak ve özgürlükler üzerinde güvence niteliği taşır. Eğer bir devlette etkili başvuru yolu varsa, kamu makamları ve/veya özel güçler, hak ve özgürlüklere saygıda özen gösterir. Çünkü ihlal (çiğnem) durumunda yaptırımla karşılaşacağını bilir.

İkinci olarak, başka hiçbir hak ve özgürlük yoktur ki, hak arama ve düzgün yargı derecesinde devlet örgütü yoluyla gerçekleşsin ve devlet için pozitif (olumlu) yükümlülükler doğursun.

Olumlu yükümlülükler gerektiren düzgün yargılanma hakkı, hak ve özgürlükler için kullanılan ayrım ölçütlerini de geçersiz kıldı. ‘Klasik özgürlükler gerçekleşmesi için devlete kaçınma yükümlülüğü yüklerken, sosyal haklar devlet için edim borcu doğurur’ yaklaşımı aşıldı; zira etkili başvuru hakkı, devlet bütçesinden en büyük payı alan bağımsız bir yargı erkini gerekli kılar.

Bu hakkın gerçekleşmesi, şu 7 koşula bağlı:
Mahkeme hakkı,
bağımsız ve tarafsız (yansız) mahkeme,
suçsuzluk varsayımı,
silahların eşitliği ilkesi,
savunma hakları,
çabukluk ve açıklık ilkesi,
kararları uygulama yükümlülüğü.

Bu hak ve özgürlüklerin gerekleri, Türkiye’nin anayasal düzenine içkindir. Ne var ki, etkili başvuru hakkı, ihlal ve sürekliliği bakımından ilk sırada. Bunun ilk nedeni, bütün yargı düzenlerini kapsamına alan adil yargılanma hakkı yasası” yokluğu. İkinci nedeni ise, “mahkemelerin bağımsızlığı” üzerine Anayasa madde 138 kurallarına, yargı süreci öncesi, sırası ve sonrasında, yargı dışı ve içi makam ve kişilerin müdahalesidir. Üçüncü ve asıl neden ise, 2017 Anayasa kurgusudur.

Şu sorulmalı: Eğer 2017 değişikliği ile hükümet yetkisi devlet başkanına verilmese ve o da parti başkanlığı görevini üstlenmese idi, Anayasa’nın üç ayrı hali ortaya çıkar mı idi ve Ekim 2023- Ağustos 2024 süreci yaşanır mıydı?

Hangi üç hal? Anayasa’nın demokratik hükümleri (genel esaslar, hak ve özgürlükler gibi), otoriter hükümleri (özellikle 2017 kurgusu ile özdeşleşen) ve her ikisi dışında kalan alan fiili durum (de facto) ve keyfi uygulamalar.

Mesela (Örneğin) parti başkanlığı veya çifte koalisyon fiili uygulamalar; bakanların siyaset yapması ve AKP için seçmenlerden oy dilenmesi, fiili ve keyfilik dizisinde yer alır.

Keyfilik, Anayasa’nın açıkça ihlali olup, anayasal düzeni ilga girişimi olarak nitelenebilecek işlemler ve eylemler dizisidir: AYM kararı karşısında İstanbul 13. ACM ve Yargıtay 3. CD’nin hukuken yok hükmünde metinleri, TBMM’nin C. Atalay milletvekilliğini keyfi olarak düşürme girişimi, 3. CD Başkanının C. başsavcısı olarak atanması, 16 Ağustos günü TBMM’de kaba güç kullanımı ve kan dökülmesi.

Bütün bu nedenlerle, adli yıl açılış töreni söylemleri, sözde anayasacılık sürecinde resmi anayasal dezenformasyondur.

Bu ortam ve koşullarda toplumsal huzur, milli dayanışma ve ADALET ANLAYIŞI içinde insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti (Any. md.2) savunanların üçlü hedefi güncel ve acil:

  1. Doğru ve gerçek bilgi yoluyla anayasal kamuoyu oluşturmak,
  2. Anayasa’ya saygı yol ve yöntemleri üzerinde direnme hakkını da kapsamına alacak biçimde çalışmak,
  3. TBMM önünde hesapverebilir bir Hükümet başta gelmek üzere Anayasa değişikliği ereğinde güçbirliği yapmak.

Bu süreçte, sav+savunma+ hüküm diyalektiğinde Barolara ve İstanbul Barosu’na düşen tarihsel görev ayrıca ele alınacak.
=========================================
Yazarın Son Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir