Kötü bayramlar

Kötü bayramlar

Mine Söğüt
minesogut@gmail.com 31 Temmuz 2020 Cumhuriyet

Hani mitolojik hikâyede gökten inen bir koç, kurtuluşudur ya o an kurban edilmekte olan bir çocuğun…

O çocuk kurtulmadı. Sizi kandırdılar.

Siz çocuklarınızı kurtarmak adına ardı ardına kurbanlar keserken onlar çocuklarınızı yine hep çaldılar. Savaşlara kurban verdiniz çocuklarınızı.

İktidar hırslarına kurban verdiniz. Sömürü sistemine kurban verdiniz.

Paraya kurban verdiniz. O yüzden çocuklarınıza hiçbir çağda daha güzel ve güvenli bir hayat veremediniz. Aslında artık siz de biliyorsunuz.

Yoksullar da yılda en az bir kere et yiyebilsin diye kurban kesmeniz ve etini onlara dağıtmanız bu dünyanın daha iyi bir yer olmasını sağlamayacak.

Günah dediğiniz kötülükleriniz, o kestiğiniz kurbanlarla bağışlanmayacak.

Nüfusunun dörtte birinin açlık sınırının altında yaşadığı...

Yarısından fazlasının zar zor geçindiği…

Geri kalanının her an yoksul kalma tehdidiyle sisteme tutunma refleksleri geliştirdiği…

Ve sayılı zenginin dünya malını savaşlarla, borsalarla, kara para trafikleriyle ele geçirdiği bu sistemde…

Olan bitene sessiz kaldığınız ve hatta olan bitenin gönüllü bir destekçisi olduğunuz sürece… Sizin de çocuklarınızın da hayatı daima tehlikede.

Şu anda dünya nüfusunun yaklaşık %23’ünü oluşturan 1.3 milyar insanın açlık sınırının altında yaşadığı bir dünyada nefes alıyorsunuz.

Ve üzerinde büyük bir Müslüman nüfusun da yaşadığı Afrika kıtasında bebeklerin açlıktan ölüyor olmasını hâlâ yadırgamıyorsunuz. Onların objektiflere son nefeslerini verir gibi canhıraş dikilmiş koca gözlerine baka baka bayramlar kutluyor, kurbanlar kesiyor ve hâlâ kendi yarattığınız tanrının sizi sevmesini bekliyorsunuz. Aslında siz kendinizi sevmiyorsunuz.

Gerçeklerle yüzleşmemek için tüm suçlarınızı tanrılara ait hikâyelere yüklüyorsunuz. Hadi şimdi gidin… bir hayvan alın.

Onun gözlerini sıkıca bağlayın. Bir kuzu olsun o kurban, bir koyun, bir oğlak, bir keçi… Deve kesin isterseniz, kes kes bitmesin eti. Ritüellerle kesin kestiğinizi. Kesenin ağzını açın, hayvanın gözünü bağlayın ve kanını nasıl akıtacağınızı hatırlamak için defalarca kutsal kitaplara bakın.

Çocuklarınız seyretsin bu yaptığınızı. Alınlarında kurban kanı. Kötülüğünüzü ve şuursuzluğunuzu onlara devredin. Çağlardan çağlara neyi neden aktardığınızı ve neye neden inandığınızı hiç sorgulamadan…

Tanrılar sizden ne istiyor siz tanrılardan ne istiyorsunuz… umurunuzda olmadan. Aslen kendinizden memnun olmadığınızı ve günahlarınızdan arınmak için nafile kan akıttığınızı, o kanı akıtırken ve o eti dağıtırken daha büyük günahlara imza attığınızı yine fark etmeyin.

Bir hayvanın canını alarak ve etini yoksullara dağıtarak affettirmeye çalıştığınız günahlarınızı işlemeye iştahla devam edin. İnsan her çağda ve her coğrafyada aynı hataya düşer. Sözde, en çok değer verdiği şeyi tanrısına kurban eder. Ve ondan daha değerli karşılıklar bekler.

Tanrının ona verdiklerinden ya da tanrının ona vermesini istediklerinden vazgeçmeyen… ve tanrıdan devamlı bir şeyler isteyen… bu istekler denizinde hileli değerler belirleyen insan… Kurban fikriyle kan akıtma fikrini birbirine dolayarak onayladığı vahşetini kutsallık kılıfına sarıp sarmalayarak dokunulmazlık rafına yerleştirir.

Ve hiç sorgulamaz, en çok değer verdiği şey gerçekten değerli midir?
***
Şu anda bu ülkede ve bu dünyada yaşanan savaşlara, açlıklara, adaletsizliklere ses çıkarmayan ve çıkarı için kötülüğün çarkına göz göre göre su taşıyan herkese kötü bayramlar.

Kötü bayramlar” hakkında bir yorum

  1. Ayhan Şıhmantepe

    Açlık sınırının altında yaşayanlar neden çocuk sahibi olurlar? Ya da dünyaya getirdikleri çocuklarına güvenli bir gelecek sağlayamayacak; onlara türlü acılar, yoksunluklar, zorunluluklar yaşatacak insanlar? İnsan neden çocuk sahibi olur? Bu tür yazıları on yıllardır hep aynı veya benzer görüşlerdeki insanlar okuyorlar. Anlattıklarınızı biliyorlar ve sanırım gereğini, doğrusunu da yapıyorlar. Oysa asıl okuması gerekenler, sizin varlığınızı bile bilmeyen insanlar. Beş bin, bin, yüz yıl önce dünya daha mı iyiydi? Araştırmayan, sorgulamayan, kulaktan kulağa aktarılan dinsel inanışlar insanları bu duruma getiriyor. Asıl zararları, yaptıkları seçimleriyle kendisi gibi düşünmeyen insanlara veriyorlar. Oysa o insanlar onları düşünüyorlar, doğrusunu, gerçeğini göstermeye çalışıyorlar. Çözüm? Bugün de yayınlanmakta olan bir dergi, yirmi altı yıl önce “İnsan Tanrıyı Nasıl Yarattı” kapağıyla çıkmıştı. Çözüm belki de bu başlığın içeriğinde gizli. Belki de Güney Afrikalı felsefe profesörü David Benatar haklı. Ne dersiniz?

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir