AMERİKAN RÜYASININ SONU MU?

AMERİKAN RÜYASININ SONU MU?

Dr. Ceyhun BALCI

“… Her yerde bulunabildikleri ve ucuz oldukları için kedi yerine siyahileri deney hayvanı olarak kullanmak çok daha kolaydı.”
Dr. Harry Bailey, 1977, Tulane Üniversitesi Nöroşirürji Araştırma Merkezi

Teknolojimizin insanlığımızı aşmış olması korkunç bir durum. / Albert Einstein

Einstein insancıl bir nitelemede bulunmuş. Kuşkusuz haklı! Ama, durumu yeterince açıklamıyor. Amerika’nın bir kez daha yangın yerine dönüştüğü günümüzde bir durum değerlendirmesi yapmak kaçınılmaz. Amerikan tarihi konusunda yüzeysel olarak da bilgi sahibi olanlar için kölelik ve onunla bağlantılı ırkçılık olağan olmanın ötesinde zorunluluktur.

Günümüzde ABD’de yaşamını sürdüren siyahilerin dört yüz yıl kadar önce Afrika’dan taşındığı bilinmeyen bir durum değil. Gemilerle pislik içinde taşınan, derileri gibi yazgıları da kara insanlar Yeni Dünya’ya yolculuk sırasında sınanmaya başladılar. Sınavı geçemeyenler sonsuz uykularını Atlantik’in derinlerinde sürdürüyorlar.

Toprakları ellerinden alınan yerlilerden açılan alanlara işgücü olarak uzaklardan köle taşınması kaçınılmaz bir zorunluluktu. Oluşturulan bu statünün değişmez şekilde yerleşikleştirilmesi de.

Kuzey-Güney ya da Amerikan İç Savaşı bile bu durumu sonlandırmaya yetmedi. Avrupa’dan Yeni Dünya’ya göç hiç kuşkusuz emperyalist bir olgunun gözlerimizin önüne yansımasıydı. Kölelik de bu olgunun olmazsa olmaz parçasıydı.

Her ne kadar Yeni Dünya’ya göçenler kendi devrimlerini gerçekleştirseler de kölelik düzeninden vazgeçmek hiç de kolay olmadı. O devrimin bugünkü ardılları bile aradan geçen yüzyıllara karşın kölelik konusunda açık ve net olamadılar.

Durum bugün de değişmiş değil! ABD’nin Minnesota kentinde başlayıp hemen tüm ülkeyi etkisi altına alan öfke seli ABD’deki ırkçı ortamın değişmediğinin göstergesi sayılmalı.

Elbette, günümüzde işletmelerin girişine “Zenciler ve köpekler giremez!” yazısı konması gerekmiyor. Bu, ırkçılığın sonlandığı anlamına da gelmiyor. Irkçılık günün koşullarına ve zorunluluklarına bağlı olarak biçim değiştiriyor.

Minnesota’daki olay vicdanın ve insafın kabul sınırlarını aştığı içindir son günlerde gözlerimizin önüne serilen tepki görüntüleri.

Fiziksel ağırlıklı görüntüler tekilleşse de ırkçılık kapsamındaki ayrımcılık günümüzde de sürüyor.

ABD’de bir siyahinin ya da Hispaniğin fırsat eşitliğine sahip olduğu söylenebilir mi?

Tıp, ırkçı yaklaşımların varlığını sürdürdüğü önemli bir alan. Üstelik tıp ve dolayısı ile sağlık hizmeti temel insan hakkı sayılmaz mı?

Özellikle, “yapay kalp” ya da “yapay kan” gibi teknolojik tıp yeniliklerinin ilk olarak siyahilere uygulanması sıradan bir rastlantı sayılmayacak denli bilinçli seçim ürünüdür.

Irklar sınıflaması belleklere yerleşmiş bir kalıp olsa da özellikle DNA devrimi sonrasında bu bilginin biyolojik anlamda en küçük bilimsel dayanağının olmadığı kanıtlanmıştır. Gündelik yaşamda dilimize düşen sözcüklerden birisi olan “ırk” biyolojik olmaktan çok sosyal/toplumsal bir olgudur.

Charles Darwin’in kutsal kitapların ayrıcalıklı canlısı olarak tanımlanan insanı tahtından indiren “evrim kuramı” çok geçmeden toplumsal ilişkilere uyarlandı. Herbert Spencer Darwin’in adını kullanarak “Sosyal Darwincilik” kavramını tanımladı. Doğal seçilim yerini “güçlü olanın sağkalımı” ilkesine bırakarak ırkçılığın yolunu açmış oldu.

Üstün insan piramidin tepesine yerleştirilirken aşağı ya da uygunsuz olarak tanımlanan başta siyahiler olmak üzere emperyalizmin ayağına dolanabilecek diğerleri kendisine dipte yer bulabildi. Çok daha önceden tanımlanmış olsa da ırk hiyerarşisi tanımlaması sosyal Darwincilik anlayışından beslendi.

Minnesota’da soluksuz bırakılarak öldürülen siyahi, kitlelerin öfkesini tetiklerken gündelik yaşamda olağanlaşan ırkçılık hız kesmeden sürmekteydi. Elbette, biçim değiştirerek ve zamanın ruhuna uygun bir kisveye bürünerek!

Son olay zamanın ruhuyla uyumlu olmayan bir yol kazasıdır. Amaçlanmayan ve hesapta olmayan bir durumdur. XXI. yüzyılda birkaç yüzyıl öncenin ırkçılığına yer olmadığı açıktır.

ABD’nin büyük kentlerinde kendisini gösteren manzaraya Amerikan Baharı yakıştırmaları yapanların ağzından bal damlıyor.

  • Amerikan egemenliği günden güne zayıflarken Amerikan Rüyası’nın sonu geldi mi?

Dileyelim öyle olsun! Emperyalizm denen canavar tek dişi kalsa da kolay teslim olmaz. Ona başkaldıran dünya uluslarının da zahmete girmesi kaçınılmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir